ELEŞTİRİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ELEŞTİRİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

ÇÖZÜM SÜRECİ YASA TASARISI ÜZERİNE ELEŞTİREL BİR DEĞERLENDİRME

ÇÖZÜM SÜRECİ YASA TASARISI ÜZERİNE ELEŞTİREL BİR DEĞERLENDİRME


Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 27.06.2014 Çözüm sürecinin konuşulmasından günümüze kadar yapılan tartışmaların ana konusu "çözüm sürecinin yasal dayanağa kavuşup kavuşmadığı"dır. Tartışmalar bunun üzerinden yürütülürken, içeriğinin nasıl olacağı hep ikinci planda kaldı. Sürekli olarak çözüm sürecini teşkil eden iki tarafın bakış açıları çerçevesinde bir yaklaşım gösterildi. Bakış açısını ortaklaştıracak ya da yakınlaştıracak çalışmalar çok az görüldü. Bu da taraflar arasında olması gereken "güven ortamını" hep zedeledi. Oysa, bu ortamı yaratacak gerek "akil insanlar" gerekse "TBMM çözüm komisyonu" gerekli yakınlaşmayı sağlayabilirdi. Ne yazık ki yapısal ve fonksiyonel eksiklikler bu ikiliye rolünü oynatamadı. Bunun en önemli nedeni hükümetin soruna güvenlik ya da terör eksenli bakmış olmasıydı. Bu konuda bir ilerleme sağlanamadı. O zaman ki adıyla "milli birlik ve kardeşlik" projesinden öte bir adım atılmadı. Adımın atıldığı kurumun içişleri bakanlığı/emniyet eksenli olması bunun ipuçlarını vermek için yeterliydi. Yasa tasarısında da aynı anlayış devam ediyor. Tasarının 3.Maddesine göre çözüm sürecine dair yetkiler "Kamu güvenliği ve müsteşarlığına"(KGM) veriliyor. KGM bilindiği gibi Genel Kurmay'dan MİT'e kadar olan güvenlik/istihbaratın koordinasyonunu esas alan bir kurumdur. Bu kurum, sonuç olarak güvenlik ve terörle mücadeleyi esas alan bir kurumdur. Bu açıdan bakıldığında, Terörün sona erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirmesine dair kanunun(TTGK) bu eksen doğrultusunda hazırlandığı söylenebilir. Çözüm sürecinde yer alan/alacak aktörler açısından bakıldığında sorunun yüzyılı aşkın bir sorun olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu nedenle kapsamlı bir konsensüs oluşturulmalıdır. Tasarı ile bunun ihmal edildiği, sorun veya süreci AKP dönemiyle sınırladığı görülmektedir. Bu da çözüm aktörü olarak AKP tekelinin esas alındığını gösteriyor. AKP kendi dönemini "normalleşme" dönemi olarak görürken, kendisinden önceki dönemi normal olmayan dönem olarak adlandırken, kendi dışında bir dönem olabileceğini tasavvur dahi edememektedir. AKP'nin karşısında somut bir alternatifin olmayışı da AKP'nin bu tasavvurunu güçlendirmektedir. AKP'nin soruna bakışı ve çözümü "sessiz devrim" sloganında gizlidir. Bu sloganın esası düzen içinde kendisini kabul ederek ilerlemeyi ifade eder. Bununla kendisini kabul ettirerek toplumsal grupları kendi çözümüne razı etmek/mecbur bırakmak amaçlanıyor. Belki toplumsal gruplar açısından bazı kazanımlar olsa da bu kazanımı sahiplenecek iç dinamizmin tükenişi ile birlikte egemen olan bunu kendi lütfü şeklinde bir anlayış içine girebilir. Bu da kazanımları Hak temelli olmaktan çok bahşedilen/sunulan bir şeymiş gibi bakılma beklentisi içine sokar. TTGK tasarısının kapsamı, işlevi ve aktörleri bakımından bu düşünüş tarzının izleri çok fazladır. Temel aktör, hükümet ve KGM olarak görülmektedir. Diğerlerinin rolleri belirsiz ya da ikincil durumdadır.
Yasa tasarısının ikinci maddesi "uygulama, izleme ve koordinasyon" başlığından anlaşılacağı gibi Öcalan'ın sık sık dile getirdiği "izleme kurulu" akla gelmekte ise de koordinasyonun KGM'ında olması nedeniyle tarafsız ve farklı kesimlerin bu kurulda yer alıp almayacağı belirsizdir. Yasanın görüşülmesi sırasında daha önceden hükümet tarafından belirlenen akil insanlardan farklı bir akil insanlar kuruluna ihtiyaç vardır. Tasarıda yer alan "yurtdışındaki kişi ve kurumlar" ibaresinden hareketle benzer süreçlerde yer alan uluslar arası itibarı olan kişi ve kurumlarında bu izlemede yer almalarının yolu açılmalıdır. Nihai olarak çözüm süreci silahsızlandırma ile sonuçlanacağından dolayı silahsızlandırmanın nasıl olacağı, silahların kime teslim edileceği gibi konusu sürecin en önemli aşamalarından biri olacaktır. Bu da ister istemez yurt dışından kişi ve kurumlara rol verilmesini zorunlu hale getirecektir. Bunun mevcut yasa ile hükümete yetki verilmesi şeklinde değil de yasal hükümle düzenlenmesi gerekmektedir.
Yasa tasarısının genel gerekçesine göre Türkiye'de normalleşme gerçekleşmiştir. Normalleşmenin Devamı için "terör" sorunuyla mücadelede paradigma değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu paradigmanın esası "terörle mücadele siyasetle müzakereye" dayanmaktadır. Tasarının genel gerekçesinde "terör eylemleri sürdüğü müddetçe güvenlik güçlerinin ve adli makamların hukuk içinde bunlarla mücadele etmesi kanuni görevidir" denilerek başta kalekollar olmak üzere operasyonların hız kesmeden devam edeceği de açıkça belirtmektedir. Demek ki, mevcut kanunlardaki terör ve örgüt tanımlamasında bir değişiklik ön görülmüyor. Halbuki, her şeyi "terör" tanımının içine çekmeye müsait TMK ve TCK'nun örgütle ilgili hükümlerinde değişikler yapılması mevcut KCK davaları için zorunludur. Hükümet her ne kadar 3,4 ve 5. Demokratikleşme paketlerini önemli görüyorsa da gerek güvenlik görevlileri gerekse yargı üzerinde somut bir etkisi görülmedi. Belki tutukluluk süresinin uzaması nedeniyle bazı tahliyeler olduysa da burada önemli olan husus yargılamaların sonucunda yüksek cezalar ve hak mahrumiyetine neden olacak TMK ve TCK hükümlerinin uygulanacağıdır. İnandırıcı ve güven verici olması bakımından öncelikle tehlike arz eden bu düzenlemelerde radikal değişiklik yapmayı gerektirmektedir. Düşününüz HDP'nin eski eş genel başkanının omzunda 9 yıllık bir hüküm vardır. Milletvekilliği sona ermeden bu hükmün mecliste okunmasıyla birlikte cezaevine girmek tehlikesi bulunmaktadır. Aynı durum serbest bırakılan diğer milletvekilleri ve siyasetçiler için de geçerlidir. Yasa tasarısının amacını anlamak için gerekçesine bakmaya devam edelim. Gerekçeye göre şimdiye kadar çözüm sürecine münhasır bir mevzuatın olmadığı, sürecin halihazırda ilgili kurumların mevzuatı çerçevesinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Gerçekten şimdiye kadar çıkarılan mevzuat çözüm sürecine özgü değildi. TTGK bu bakımdan bir ilktir. TBMM'de takviyeler yapılarak işlevsel bir yasa durumuna gelebilir. Kaldı ki, bu yasa bir başlangıcı ifade eder. Bu yasanın oluşturduğu yapı ve çerçevede başka yasalar da çıkacaktır. Ancak tasarının cumhurbaşkanlığı seçimine az bir süre kala meclise sunulması yasanın seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik bir hamle mi tartışmalarını da beraberinde getirmektedir. Nitekim prensipte yasa tasarısına karşı olmadıklarını söylemekle beraber CHP'nin kaygısı bu yöndedir. Özellikle Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır'da verdiği mesajlarla birlikte ele alındığında hem CHP'nin hem de AKP'nin çözüm süreci ile ilgili demeç ve uygulamalardaki mesajın seçime dönük olduğuna dair işaretler ağırlık kazanmaktadır. Hükümet, Irak'taki son gelişmeler, Kerkük'ün KBY'nin denetimine geçmesinden sonra yaşanan panik de etkili olabilir. Kürdistan'ın kalbi sayılan Kerkük'ün KBY'nin siyasi ve askeri denetimine girişi vücuttaki tüm organların kalple bağlantısı neyse diğer parçaların birlikteliğini çağrıştırması gibi Kürtlerin ulusal birliği için somut bir durum yaratmıştır. Türkiye bundan duyduğu kaygı ve Kerkük'e sahip olan Kürdistan'ı denetimini sağlamak için de böyle bir düzenleme yapma ihtiyacı duymuş da olabilir. Özellikle Haziran ayının başında Lice'deki Kalekol eylemleri nedeniyle sürecin kritik bir aşamaya gelişinin devamı halinde çatışmalı ortama girildiğinde bunun çözüm sürecinin önemli bir yerinde yer alan Barzani İle ilişkileri de zorlama ihtimali oldukça yüksekti. Çözüm sürecinin yasal dayanağı kavuşması için Barzani'nin etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Yasa tasarısında yer alan "gerekirse yurtdışındaki kişi ve kurumlarla ilişki" bu tür ilişkilere yasal zemin oluşturmak amaçlanmıştır. Böylece çözüm süreci ile ilgili olarak Öcalan'la değişik kesimlerin görüşebilmesinin yolu amaçlanmıştır. Böylece yasanın çıkmasıyla birlikte hükümete verilen yetki kapsamında Öcalan, Barzani, Salih Müslim gibi siyasi liderlerle de görüşmenin yolu açılabilir. Kapsam itibarıyla görüşecek bu kişi ve kurumların çeşitliliği de artacaktır. Tasarının tartışmaya aday en önemli maddesi "bu yasa kapsamında verilen görevi yapanlara hukuki güvence" getirilmiş olmasıdır. Yasa tasarısındaki bu hüküm MİT yasasıyla kamu görevlilerine getirilen hukuki güvencenin süreçte yer alacak diğer kişiler için getirilmiştir. Örneğin tasarı yasallaşırsa BDP'li milletvekillerinin İmralı ve Qandil'le görüşmeleri yasal dayanağa kavuşmuş olacak yapılan görüşmeler hukuka uygun olarak kabul edilecektir.
Sonuç olarak 19 aya yakın bir sürede ölümlerin olmayışının oluşturduğu atmosferde saikler ne olursa olsun çözüm sürecine münhasır çerçeve bir yasa tasarısının meclis gündemine gelişi tarihi öneme sahiptir. Kimisi bu tasarıyı hükümetin Kürt Siyasal Hareketine bir tavizi, kimisi de KSH'nin hükümete bir tavizi şeklinde şimdiden mahkum etmeye çalışsa da da en azından niyetlerde asgari müştereklerin yakalamasının mümkün olabileceğini göstermiştir. Ancak bu yasa tasarısı sadece bir başlangıçtır. Uygulaması ve sonrası için atılacak çok adım vardır. ***