FARUK ASLAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FARUK ASLAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KÜRT İSYANI, GEHLEN SONRASI KILIÇ BÖLÜM 1

PANZER VE KÜRT İSYANI, GEHLEN SONRASI KILIÇ BÖLÜM 1

FARUK ASLAN,


Gehlen, Batı Almanya bünyesinde 1968’e (1956’a kadar 1. adam olarak) kadar görevini sürdürdü ve 1979’da 77 yaşında hayata gözlerini yumdu. Hatıratını ‘Servis’ adlı kitabında topladı. Soğuk Savaş’ın belki de en soğuk casus şeflerinden biri olan Gehlen ve onun organizasyonu Gehlen org. o zaman bu zaman özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Komünist 
dünyanın önemli ölçüde çökmesiyle unutulmuş gibi gözüküyordu. 

İtalya’da ortaya çıkan NATO’nun gizli ordusu haberleri TAZ’da yayınlanınca, Yeşillerin milletvekili Manfred Such, 5 kasım 1990 tarihli soru önergesiyle, Helmut Kohl Hükümetini, böyle bir örgütlenmenin olup olmadığı konusunda açıklama yapmaya zorladı. Başbakan böyle bir örgütlenmenin olduğunu, olayı önemsemeyerek kabul etti. Savunma Bakanlığı’nda konuyla ilgili bir açıklama hazırlanırken, RTL televizyonunda Gladio ile ilgili yapılan bir 
programda Alman Gladyo’su içinde eski” Waffen SS” artıklarının olduğu haberinin yayınlanması tansiyonu yükseltti ve Hükümet sözcüsü Hans Klein (CDU) yaptığı açıklamada Almanya’daki örgütlenmenin, diğer pek çok ülkede olduğu gibi, aşırı sağ örgütlerden devşirme gizli bir komando veya gerilla birliği olmadığını ancak ne olduğunu da “devlet sırrı” olduğu 
için açıklayamayacağını söyledi. Federal Almanya’da seçimlere gidilmekteydi ve muhalefetteki SPD ve Yeşiller olayın üstüne gittiler. SPD’nin parlamentoda milli savunma konularında uzmanı olan Hermann Scheer bu grubu “Ku Klux Klan”a benzetti, halka ve muhalefete karşı 
operasyonlar düzenlediğini söyledi. SPD, Parlamento’nun ve hükümetin kontrolü dışında askeri bir örgütlenmenin ve anayasaya karşı olduğu için, olaya Cumhuriyet Baş Savcısı’nın (General Bundesanvalt) el koyması gerektiğini söyledi. 

Yine SPD’nin, istihbarat kuruluşunu kontrol eden komisyonun üyesi olan Wilfried Penner, “NATO’nun gizli bir ağının varlığını hiç duymadığını…. Ve bu kamunun önünde tartışılması gerektiğini….” söyledi. Yine aynı komisyonun üyesi olan Burkhard Hirsch (FDP) “ … son derece endişe ettiğini, bir şey bu kadar yıl gizli tutulmuşsa, uzun yıllara dayanan deneyimlerime inanın, kokuşmuş bazı şeyleri saklamaktadır ….” dedi. SPD sıralarından konuyla 
ilgi araştırma açılması isteklerine karşı, hükümetteki CDU, bu konunun senelerce hükümette olan SPD’nin de bildiği bir konu olduğunu hatırlattı ve konu, Yeşiller’in üyesinin bulunmadığı “Parlamentariche Kontrollkomission - PKK”un 22 Kasım 1990 kapalı oturumunda görüşüldü. 

Bu kısaca anlattığım gelişme gazetelere geçen, bilinen politik süreç,. Peki buraya nasıl gelindi? 

1990 yılında yazılan, yukarıda sözünü ettiğimiz, Federal Almanya Hükümeti’nin raporu, stay-behind ordusunun NATO ülkelerinde, İkinci Dünya Harbi’nin hemen bitiminde başladığını söyler. Harbin sonunda İşgal altındaki Almanya’da tam bir karmaşa hüküm sürüyordu. ABD, İngiltere, Fransa olası bir Kızıl ordu saldırısına karşı, büyük bir gizlilik içinde, askeri bir gücü hazırlamayı düşündüler. Aynı yıl RTL (Almanca yayınında) televi-
zyonunun programında bu gücün elemanlarının eski Waffen SS ’lerden oluştuğunu öğrenmek Alman kamu oyunu şoke etti. Yine bu yıllarda açıklanan bir bilgide bu kararın ABD Genelkurmayının “Overall Strategie Concept” başlıklı bir belgesi üzerine hazırlandığı belli oluyordu. ABD, İngiliz ve Fransız işgal bölgesinde yürütülen çalışmalarda amaçlanan, en kısa 
zamanda, politik duruşlarına bakmaksızın, anti-komünist inanışları temel olarak alınan, silah ve patlayıcı kullanabilen eski Nazilerin gizli bir ordu (stay-behind) çatısı altında derlenmesi idi. 

İlginç olan, ABD, Pentagon’un oluşturduğu ”Counter Intelligengence Corps - CIC” ile Nazileri Nurmberg (Savaş suçluları) Mahkemesi’nde yargılamaya hazırlanırken , öte yandan bunları CIA eliyle gizli bir ordu çatısı altında toplamaya başlıyordu. Bu proje ilk kez 1986 yılında, Allan Ryan’ın hazırladığı, 600 sayfalık ABD Adalet Bakanlığı’nın bir raporunda ortaya çıktı. Raporun açıklanması ile ilgili yapılan basın toplantısında ABD adalet Bakanlığı sözcüsü, Barbie’nin Alman stay-behind ordusunun kuruluşuna aktif olarak katıldığını kabul etti. Bu raporda, 1986 yılında CIC’nin savaşın bitiminden hemen sonra eski SS subaylarının, aralarında Lyon Kasabı olarak bilinen Klaus Barbie’nin ve SS Oberstrumführer Hans Otto’nun olduğu Nazilerin, yine Klaus Barbie’nin örgütlemesiyle bu gizli ordu çatısı altında 
toplandığı ve cezalandırılmaktan kurtuldukları açıklanıyordu. Yani Alman stay-behind ordusunun çekirdeğinin kuruluşu Barbie’nin çabalarıyla oluştu. Barbie, Almanya’nın aşırı sağcı Bund Deutscher Jugent’in (BDJ) kuruluşunda aktif rol aldı. Daha sonra Nazilerin kaçışı, Vatikan’ın da yardımıyla oluşturulan gizli bir ağ ile, Arjantin’e yönlendirildi. 
Adalet bakanlığın açıklamasında, Müttefiklerin aranan hiçbir Nazi suçlusuna görev vermediğini de söylüyordu. Daha sonra yapılan araştırmalar ve açıklamalar bu sözlerin doğru olmadığını ortaya çıkardı. ABD’nin kadrosuna aldığı en önemli isimlerden bir diğeri de Reinhard Gehlen’di Alain Guérin yazdığı biyografiye “Le Général Gris” ismini vermişti. Alman Federal Haber Alma Teşkilatı’nı (Bundesnachrichtendienst - BND) kuran General Gehlen ile ilgili şu hikaye anlatılırdı; “…. 1968 yılı Haziran ayında, Washington’a gitmek için Bonn havaalanında bekleyen Franz Josef Strauss’a gazeteciler Amerika’dan U – 2 alıp almayacağını sorarlar. Dönemin güçlü dışişleri Bakanı Starauss – Niye alalım? Bizim Gehlen çok daha becerikli. Dahası da yakalanmıyor !... diye cevap verir. General Gehlen ismi Türkiye için de 
önemlidir. Başta ünlü MİT başkanı Fuat Doğu olmak üzere pek çok Türk istihbaratçısı Gehlen tarafından yetiştirilmiş ve Alman istihbaratı Türkiye istihbaratı üzerinde etkin olmuştur. 

1990 yılında Gladyo skandalı patlak verdiğinde, ismi açıklanmayan bir eski NATO istihbarat sorumlusu General Gehlen’in Alman Stay-behind ordusunun kurucusu olduğunu ve NATO’nun, CIA başkanı olan General Frank Wisner’in Alman Haber Alma Teşkilatını tamamen kendine bağlı, bir parçası haline getirdiğini açıkladı. Bunu Federal Almanya Başbakanı 
Kondrad Adenauer’in de bildiği ve Başkan Truman ile Adenauer arasında 1955 yılında yapılmış yazılı anlaşmalar olduğu açığa çıktı. 

Daha sonra gazetelerde Stay-behind ordusunun aşırı sağcı Technischer Dienst ve Bund Deutscher Jugent içinde CIA’ın kontrolünde ve maddi desteği ile örgütlendiği bilgileri yayınlandı. 29 Ekim 1952 tarihli Der Spiegel, Almanya’da görülen örgütlenmelerin Fransa, Belçika, Hollanda, Luxemburg, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi başka “Batı Avrupa” ülkelerinde de  olduğu nu  vurguluyordu. Haftalık dergi, Fransa’da bu gizli ordunun Sosyal Demokrat İçişleri bakanı Jules Moch’un bilgisi dahilinde 1948 yılında kurulduğunu da yazıyordu. 

Bu haber patlaması, Der Spiegel’in anlattığına göre, 9 Eylül 1952 günü Eski bir SS subayı olan Hans Otto’nun Frankfurt adi suçlar polisine giderek, kendi isteğiyle yaptığı açıklamalarla başlamıştı. Eski SS subayı verdiği ifadede, “…. politik bir direniş örgütünün üyesi olduğunu, olası bir Sovyet işgali halinde sabotaj eylemleri yapacaklarını, köprüleri bombalayacaklarını 
…. “, “ … belli üyelerin ideolojik eğitime tabi tutulduklarını …”, “…. ABD, Rus ve Alman ya-
pısı silahları kullanmayı öğrendiklerini … “, “ … askeri eğitim aldıklarını, askeri taktikleri öğrendiklerini … “, “ …. bu kişilerde pek çoğunun eski Alman hava ve kara ordusu, Waffen SS mensubu olduklarını … “, “ … örgüte maddi desteğin Sterling Garwood isimli bir ABD vatandaşı tarafından sağlandığını … “, ” … olası bir Sovyet işgalini beklerken, iç politikada 
potansiyel bir tehlike olarak gördükleri KPD (Kommunistische Partei Deutschland) ve SPD’yi (Sozialdemıkratische Partei Deutschland) hedef aldıklarını …. “ anlatmıştı. Eski bir SS subayı olan Hans Otto’nun itiraflarından sonra geniş bir polis araştırılması başlatıldı. Stay Behind gizli ordu kuruluşunun yaklaşık olarak 17 bin kişilik bir üyeye sahip BDJ (Bund Deutscher Jugend) ve TD (Technischer Dienst) çatısı altında toplandıkları, Oden-wald Ormanları kıyısındaki Waldmichelbach kasabasının yakınlarında ve ABD askeri üssü Grafenwöhr’da eğitim gördükleri, “Wamiba” kot isimli bir yerdeki gizli atış poligonu olduğu, sorguya çekme yöntemleri öğretildiği, bu kuruluşlar ile CIA arasındaki para akışını Paul Lüth isimli bir Alman vatandaşının yönettiği ortaya çıktı. Yukarıda ismi geçen ABD vatandaşı Sterling Garwood bu kamplara sık sık gelmekte ve eğitim verenler arasında görülmekteydi. 

Ortaya çıkan bu gerçekler görünüşte ABD – Federal Almanya ilişkilerini gerdi. Konrad Adenauer bütün bu olaylardan haberi olmadığını söyledi. ABD Büyükelçisi Donnelly bu girişimlerin Kore Savaşı süresinde oluşturulduğunu ve daha sonra terk edildiğini söyledi. 
Olay Hessen eyaletinde patlak vermiş olmasına rağmen, federal düzeyde olduğu da ortaya çıktığından bütün Almanya’yı sarstı. Hessen eyaletinin, olayların açıklık kazanması için beklediği destek Başkent Bonn’dan gelmedi. Tam aksine iktidardaki CDU (Christlich Demokratische Union Deutschlands) ABD yetkililerle müzakerelerle başlayarak olayı ört bas etmeye, araştırma ları durdurmaya çalışıyordu. Karlsruhe Anayasa Mahkemesi, bütün Federal Almanya halkını şaşırtan, 30 Eylül 1952 tarihinde aldığı bir kararla “sanıkların değişik ABD ajanslarının emri ile kuruldukları gerekçesiyle”, Frankfurt polisi tarafından tutuklanan ve sorguya çekilen bütün TD üyelerinin serbest bırakılmasına karar verdi. Hessen Eyaleti Başbakanı August Zinn, “ …. Yüce mahkemenin ABD kontrolünde ve kararın kabul edilemez …. “ olduğunu söyledi, olayı Federal Parlamento’ya taşımaya karar verdi. İlk defa basın, Alman ve yabancı kamu oyu resmen, Parlamentoda eski Nazilerin içinde olduğu, ABD tarafından finanse edilip yönetilen stay-behind isimli kuruluşu öğrendi. Parlamento’da yaptığı konuşmada Zinn, “ …. bu konuyu kapatması için başbakan Adenauer ve ABD yüksek Komi-
seri Reeber tarafından baskıya uğradığını …. “ “ … ve polisin ortaya çıkardığı bütün olayların ve bu işin 30 yıldan bu yana sürdüğünü, “TD yöneticilerinin değişik Federal Almanya politikacılarıyla ilgili suikast planları hazırladıklarını itiraf ettiklerini”, “…. ABD’den aldıkları yıllık yardımın 50 000 DM’ı bulduğunu… “ polis bulgularına dayanarak anlattı. 

1981 yılında emekli olan, CIA’da otuz yıl çalışmış,Thomas Polgar, Almanya’da CIA sorumlusu olduğu yıllarda (1950 – 70), böyle bir örgüt olduğunu ve söylenenlerin gerçek olduğunu 1990 yılında kabul etti. 1990 yılında Dieter von Glahn “ …. stay-behind kuruluşunun sadece Hessen esyaletinde değil öteki eyaletlerde de bulunduğunu ve görevlerinin “Gladyo” ile aynı, Almanya’nın milli istihbarat kuruluşu olan Bundesamt für Verfassungsschutz – BfV’un da bu kuruluştan ve çalışmalarından haberdar olduğunu …. “ söyleyecekti. (131) 

General Gehlen ve başında olduğu “Organisasyon Gehlen” bu çalkantılar dan, kuruluşun is-mini değiştirip, “Bundesnachrichtendienst - BND” adı altında fire vermeden çıkacak çalışmalarına devam edecekti. Willy Brandt’ın başbakan yardımcısı olduğu dönemde Başbakanlığın hazırlatığı “Rapport Merckel” günümüzde hala açıklanmamıştır. 
1955 yılında Federal Almanya’nın NATO üyesi olmasından sonra NATO’nun Almanya’daki gizli ordusu staybehind, NATO içindeki “Allied Coordination Committee”ye entegre edildi ve resmi, gizli bir kuruluş halini aldı. AEG, Bosch, Siemens, Daimler gibi kuruluşlar da bu sistem içinde yerlerini aldılar. 

Bütün soğuk harp boyunca Almanya ikiye bölünmüştü. Federal Almanya adına gizli savaşı CIA’ya bağlı Bundesnachrichtendienst – BND, Demokratik Almanya (DDR) adına KGB’ye (Komitet Gossoudarstvennoï Bezopasnosti – Devletin Güvenliği için Komite) bağlı, “Stasi” diye anılan, “Ministerium für Staatssicherheit. – MfS” yürüttüler. BND, CIA ve MI6 (Military Intelligence [section] 6), tarafında “kevgir” olarak görüldü. Duvarın yıkılmasından sonra “Stasi”nin açıklanan belgelerinden, bu kuruluşun stay-behind’i yakından takip ettiği ve ayrıntılı bilgi sahibi olduğu anlaşıldı. 

Stasi belgeleri erişilebilir olduktan sonra, Telefon dinleme çalışmalarını yürüten III. Bölüm’ün yöneticisi General Horst Männchen’in yazdığı 3.08.1984 tarihli rapora ulaşıldı. Raporunda General, kendi hükümetine, stay-behind ile ilgili ayrıntılı bilgi vermekteydi. General Männchen 6 Kasım 1984 tarihli bir başka raporunda stay-behind kuvvetlerinin üyeleri 
üzerine ayrıntılı bilgi verilirken, arasında kadınların da bulunduğunu bu kuruluşun, Varşova Paktı kuvvetleri için bir tehlike olduğunu ve bu ağın tamamen deşifre edilmesinin zorunlu olduğunu söylüyordu. Daha sonra yazılan bir raporda da, bu ağın BND tarafından, NATO’nun kontrolünde eğitildiğini ve silahlandırıldığı ekliyordu. Aynı bilgilerin KGB’ye gittiği tartışmasız olarak düşünebilirdi. 

Stay-behind konusunda en büyük skandal, BND’in Münih’teki merkezinde, stay-behind ile ilgili IV. Bölümünde çalışan sekreter Heinrun Hofer’in Stasi için çalıştığı ortaya çıktığı zaman patladı. Soruşturmalar sonu, BND’nin müdür yardımcısı Joachim Krase’nin de Stasi için çalıştığı anlaşıldı. Duvarın yıkılmasından sonra erişilen Stasi dokümanlarından KGB ve Stasi teşkilat  larının başından bu yana NATO’nun stay-behind gizli ordusundan ve çalışmalarından haberdar olduğu anlaşıldı. Federal Almanya hükümeti değişik defalar bu ağın dağıtıldığını ve silah depolarının kaldırıldığı söylemiş olsalar da, değişik tarihlerde tesadüfler sonu cephaneliklere ortaya çıktı. Bunlardan en önemlisi 26 Ekim 1981’de Lüneburg yakınlarındaki Ülsen kasabasındaki, ormancıların buldukları cephanelikti. Araştırmalar sonu 
ulaşılan Heinz Lembke, polise daha başka 33 cephanelik gösterdi. 
Gazeteci Harbart, yaptığı araştırmalarda, polisten gelen bilgilere dayanarak, 29. Eylül 1980 günü Münih’te Oktoberfest sırasında patlayan, 13 ölüm 200 yaralıya sebep olan bombanın, Lembke aracılığıyla, temelinde BND/NATO’ nun olan depolardan temin edildiği iddiasında bulundu. Bu iddia yalanlanmadı veya konuyla ilgili haberi yayınlayan gazeteci aleyhinde bir 
soruşturulma açılmadı. 
Araştırmaları sürdüren polis, bombayı “Wehrsportgruppe   Hoffmann” üyesi 21 yaşındaki Gundof Köhler’in koyduğunu söyledi. Dikkati çeken, bombanın 
çok uzmanlık isteyen bir mekanizmasının olduğu ve Köhler’in böyle bir beceriye sahip olmadığıydı. Konuyla ilgili olarak hazırlanan nihai raporda Lembke’nin “…. Anayasa düzenini tehdit eden bir davranışı olmadığına, ….. faaliyetlerinin sosyal düzeni bozmaya yönelik olmadığına ….. “ karar verildi. 

1996 yılında Süddeutsche Zeitung’ta bu geçmiş olayla ilgili çıkan bir yazıda o dönemde, olayın arkasında olduğu söylenen aşırı sağcı kuruluşla ilgili hiçbir soruşturma yapılmamıştı. Köhler’in bu olayın gerçek faili olduğu da kesin değildi. Yeşiller, olayı Parlamentoya taşımış ve konunun PKK’nın (Parlamentariche Kontrollkomission) gizli oturumunda görüşüldüğünü savunmuştu. Sorumlular, Almanya’da stay-behind gizli ordusunun 
varlığını, NATO’nun çatısı altında uluslararası bir ağın varlığını ret ettiler. Ellerinden hiçbir şey gelmeyen Yeşiller çok kızgındılar. Federal Almanya’nın NATO’ya girişi sırasında yapılan anlaşmaları sordular. Yine dişe dokunan hiçbir cevap alamadılar. Almanya seçimlere gidiyordu. Yerleşik partiler bir şekliyle kendilerine de dokunacak bu konuyu kapatmayı tercih ettiler. Başbakanlığın hazırladığı dört sayfalık bir raporla konuyu ne zaman tekrar açılacağı bilinmez şekilde gömdüler . 

Federal Almanya’daki, NATO’nun gizli ordusu stay-behind’i anlatırken, Türkiye ile benzerlikler devamlı dikkatimi çekti. Gizli Ordu, başka NATO üyesi ülkelerde olduğu gibi çalışmalarını hem orduyla hemde Milli İstihbarat, aşırı sağcı ve sahte solcu kuruluşlarıyla yürütmeyi tercih etmişti. Bu tercihte Türk istihbaratının şekillenmesinde etkin rolü olan General Gelen’in rolü olmuştu. Tabii, Türkiye’de Ordunun Milli istihbarat kuruluşunu son yıllara kadar kontrolünde tutmuş olması da Türkiye’ye özgü bir durumdu. Türk İstihbarat teşkilatının başlangıcı ordu mensupları ile oldu. 1927 yılında “Milli Emniyet Hizmeti” ile başlayan ve bugün MİT’le devam eden süreçte 1927 – 1992 (Sönmez Köksal’a kadar) yılları arasında kuruşun başında bir asker bulundu ve kadrolarda ağırlık askerler oldu. 1957 – 1960, 1961 – 1962 yılları arasında kuruluşun başına bir sivil geldi. (132) 

1990’dan 2006’ya kadar adeta unutulan Gehlen org. New York Times’da (133), Michael R. Gordon imzasıyla, 27 Şubat 2006’ta yayımlanan Irak savaşındaki istihbarat savaşına ilişkin bir raporla kendini tekrar bize gösterdi. Rapor Irak savaşı öncesi gelişmeler kadar savaşı temellendiren istihbarat mücadelesine ilişkin de çok ilginç kimi gerçekleri su üzerine 
çıkartıyordu. Rapor, 18 Aralık 2002 yılında Saddam Hüseyin liderliğinde toplanan Irak savaş konseyindeki tartışmalar dahil olmak üzere Irak savaş planının bir kopyasının Amerikan Genel kurmayına sızdırılması işini Bağdat’taki Alman istihbarat ajanlarının gerçekleştirdiğini açıkça belirtiyordu. İşin daha garibi Alman ajanlar işlerini bitirdikten sonra sığındıkları yerin de Fransız istihbaratının üssü olan Fransız Büyükelçiliği oluşuydu. Kuşkusuz resmi görüşü Irak’taki savaşa karşıtlık olarak ortaya çıkan ve Fransız meslektaşı Chirac’la birlikte alenen Amerika’ya karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde tavır alan Alman Hükümeti 
“chancellor”ü Gerard Schröder’in kendi istihbarat örgütünün (eski deyişle Gehler org) içişlerine karışma yetkisinin olup olmadığı düşünülebilirdi. Dünyada kendi istihbarat örgütünün yaptıklarından habersiz pek çok Başbakan ve Hükümet olduğu veya Başkan’ların bile kendi istihbarat örgütlerince kurban edilebildiği düşünülürse, bu gelişmeyi de sürpriz saymamak gerekirdi. Fakat rapor tam tersini söylüyordu. Schroder ve Başkurmayı Frank-Walter Steinmeier -ki daha sonra Merkel liderliğindeki hükümette Dışişleri Bakanı’nın operasyondan bütünüyle haberdar olduğunu 2. raporla ısrarla ortaya koyuyordu. (134) 

Bu arada listede Yeşillerin lideri, Schroder’in Dişişleri Bakanı Fischer’in de olduğunu not edelim. Gariplikler burada da bitmiyordu. Alman ajanlar Amerikalı meslektaşlarına Bağdat’taki askeri ve polis hedeflerinin karakteri ve konuşlanmaları kadar moral durumu da aktardıkları ve daha ilginci Sinagogların ve “Torah rolls”(Tevrat metinleri)nin bulundukları 
siteleri bile bildirdikleri raporun ortaya koyduğu birkaç gerçekten biriydi. Herhalde Gehlerorg’un varlığının doğası gereği olsa gerek ki, Amerikan Genelkurmayının hazırladığı Irak savaşı ile ilgili ortaya konan tavırlar perspektifinde hazırlanan bir “uluslar listesi”nde Almanya “noncoalition but cooperating”  (koalisyon dışı fakat işbirliği yapıcı) bir statüde listelenmişti. 
Bu arada Suudi Arabistan ve Mısır’ın “silent partners”(sessiz partnerler) olarak listede yer aldığını da hatırlatalım. (Mısır kendi hava sahasını Amerikalılara açıp Süveyş Kanalı’nında Amerikan gemilerince kullanımına müsaade etmiş. Suudiler ise Delta Force ve Amerikan Özel kuvvetleri’nin Arar’daki özel bir üsten Irak içine operasyon düzenlemesine müsaade 
etmişti. Resmi Suudi açıklaması ise, bölgeyi sel felaketinden kurtulanlar için bir sığınma alanı olarak designate ediyordu. 

Tabii ki bu raporda Türkiye eksik olsaydı resim tamamlanamazdı. Awacs radar uçakları ve Patriot misil baterilerinin Türkiye’ye gönderilmesi hararetli bir şekilde NATO’da tartışması sürerken, ilk etapta bu plana karşı çıkan ülke de tuhaf bir şekilde Almanya olmuştu. Fakat Irak’a Kuzey’den bir cephe açma kaygısıyla Türkiye’yi ikna etmeye çalışan A.B.D. Almanları bir şekilde hem de çabucak ikna etmiş, dahası Almanlar misil baterilerinin gönderilme sinde de aktif bir rol oynamıştı. Gehler org.’un Amerikan Büyük Ortadoğu Projesi’nin Irak ayağında görev yapan üç değerli üyesi Amerikan Üstün Hizmet Madalyası (American Meri-torious Service Medals) ile ödüllendirildi. (135) 

Bir başka örnekte Rusya’dan verelim. 9 Aralık 2007 Cuma günü Rusya'da Kuzey Avrupa gaz boru hattının ilk bölümünün başlangıç noktasında içten bir tören yapıldı. Törene katılan Alman ve Rus yetkililerin çoğu Almanya tarafında projenin güvenliği ile ilgilenen kurumun Alman Dış İstihbarat Servisi (BND) olduğu konusunda hiçbir fikre sahip değildi. 

BND, 2. Dünya savaşından sonra eski Wehrmacht istihbarat görevlisi Reinhard Gehlen'in Amerikan gözetimim altında oluşturduğu "Gehlen Organizasyonu" (OG) ismi ile bilinen oluşum temelinde 1956 yılının Nisan ayında kuruldu. Batı blokundaki diğer istihbarat organizasyonlarına benzer biçimde BND de geleneksel olarak teknik istihbarata önem verdi ve bu 
alanda etkileyici başarılar kazandı. Aynı dönemde ajan (Humınt-insana dayalı istihbarat) kullanımı ile alakalı her alanda Doğu Alman rakiplerine –STASİ- karşı kaybediyordu. Ajan kullanımındaki zayıflık bütün servis çalışmalarını etkiliyordu. Gehlen tarafından kurulan örgütün aralarında Berlin krizi ve Berlin duvarının inşası (1961),Sovyet lideri Kruşçev'in yöne-
timden uzaklaştırılması (1964), orta menzilli Sovyet SS-20 balistik füzelerinin Avrupa'ya konuşlandırılması (1974), İran'da Şah'ın devrilmesi (1979), Afganistan'a Sovyet müdahalesi (1979), Sovyetler birliğinin çöküşü ve Almanya'nın yeniden birleşmesi (1991) gibi 20. yy ın ikinci yarısındaki önemli uluslararası olayların çoğunu önceden öngöremediği söylenebilir. 
Yinede 1968 İlkbaharında Gehlen, istifasından kısa bir süre önce, Sovyet ordusunun Çekosla-vakya'yı işgal etme olasılığına ilişkin uyarıda bulunmuştu. 

20. YÜZYILIN SONU 

1994 yılında Almanya Anayasa Mahkemesi, Alman Silahlı Kuvvetlerinin NATO’nun “alan dışı” kabul edilen coğrafyalarda görev üstlenmesinin önünü açmıştı. Birleşmeye kadar Silahlı Kuvvetlerini merkezinde BM’nin yer aldığı görevlere gönderen Almanya, birleşmeden sonra BM’nin onay vermediği Kosova’daki çatışmaları durdurmak için buraya asker gönderme kararı almıştı. Ve Birinci Körfez Savaşında, ABD merkezli çok uluslu güce katılmıştı. Almanya, bugün itibarıyla, başta Afganistan olmak üzere, birçok ülkede, BM ve/veya NATO kararları uyarınca veya ortak bir mutabakat çerçevesinde oluşturulmuş çok uluslu güç içinde yer almaktadır. Almanya, 2005 yılı verileri ile GSYİH’sının % 1.5’i oranında bir kaynağı askeri har-
camalarında kullanmaktadır. İlk bakışta, bu oran küçük gözükse de, Almanya’nın GSYİH’sı Dünyanın en büyükleri arasında yer aldığı için, askeri harcamalara çok ciddi kaynak ayırdığı ortadadır. Diğer yandan Almanya/ Kaiserslautern yakınlarındaki Ramstein Havaalanı ABD’nin kendi toprakları dışında bulundurduğu en büyük askeri varlık olup; ABD’nin, onaylanmış 
NATO planları kapsamında, Almanya/Büchel‘de de Nükleer silah bulundur duğu kabul edilmektedir. (136) 

Uluslararası politikada 1990’lı yılların başı denildiği zaman genelde ilk akla gelen, Sovyetlerin çöküşüdür. Oysa aynı süreç içinde, üstelik eş zamanlı sayılabilecek, aralarında bağ bulunan bir başka olay daha vardır. O da, Berlin Duvarının yıkılması ve iki Almanya’nın birleşmesidir. Önce Berlin Duvarı yıkılmış, Sovyetlerin çöküşü daha sonra gerçekleşmiştir. 

Olaylara meydana geliş sırasına göre bakarak, Berlin Duvarının yıkılmasının ve iki Almanya’nın birleşmesinin, Sovyetlerin çöküşünün somut, belirgin ve ciddi bir işareti olduğunu söylemek mümkündür. Doğu Almanya ile Batı Almanya, 3 Ekim 1990’da birleşmişlerdir. Bu birleşmeden fazla söz edilmemesi, Alman diplomasisinin kendine özgü işleyişi ve tercihleri ile açıklanabileceği gibi, Alman Dış Politikasının orta ve uzun vadeli hede-
fleri bağlamında uluslararası kamuoyu nezdinde fazla ön planda olmayı öngörmeyen bilinçli bir tercihin sonucu olarak da alınabilir. Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, galip devletler tarafından ikiye bölünmüş ve bu durum Ekim 1990’a kadar devam etmiştir. Bölünme ile ortaya çıkan Batı Almanya, Batı Bloku ve Doğu Almanya da, Doğu Bloku içinde yer almıştır. Bölünmeye rağmen, her iki Almanya da Soğuk Savaş yıllarında kendi blokları içinde öne çıkan, önemli ve güçlü üyeler olmuşlardır. Bunun içindir ki, ayrı ayrı kendi bloklarına ciddi güç katan bu iki Almanya’nın birleşmesi, başlangıçta ciddi bir endişeye yol açmış ve tepkiyle karşılanmıştır. Söz konusu endişenin ve tepkilerin, iki güçlü Alman Devletinin birleşmesinin ve bu birleşmenin doğuracağı sinerjinin “birleşik” Almanya’ya sağlayacağı güçten ileri geldiğini söylemek mümkündür. “Birleşik” Almanya ile ilgili endişeler ve tepkiler, AB’nin ve NATO’nun genişleme süreçleri ile eş zamanlı olmuştur ve bu durum bir tesadüf olmaktan uzak görülmektedir. Çünkü iki Almanya’nın birleşmesinden endişe duyan ve bu nedenle birleşmeye karşı çıkan Avrupa ülkelerinin, AB’ye ve NATO’ya üye yapılmak suretiyle, ikna edilmiş oldukları ve birleşmenin önünün bu suretle açılmış olduğu 
düşünülmektedir. Doğu Almanya ile Batı Almanya 3 Ekim 1990 tarihinde birleşmişler ancak, bu birleşme nedeniyle yeni bir anayasa yapma yoluna gitmemişlerdir. “Batı” Almanya’nın 23 Mayıs 1949 tarihli anayasası, 03 Ekim 1990 tarihinden sonra, “birleşik” Federal Almanya’nın anayasası olarak, yürürlükte kalmaya devam etmiştir. Bu, “Alman” olmanın birleştirici 
etkisine işaret eden ve Almanya’nın geleceğine ilişkin değerlendirmede dikkate alınması gereken önemli bir husus olarak görülmektedir. (137) 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

PANZER VE KURT ISYANI, GEHLEN’IN KILIÇ’I BÖLÜM 2

PANZER VE KURT ISYANI, GEHLEN’IN KILIÇ’I  BÖLÜM 2

Gladyo örgütünün NATO'nun kuruluşu karşısında Federal Almanya'nın "çok erken bir yükümlülük açıklaması olarak" 1959'da temeli atılmıştır. Bu zaman noktasında artık ellili yılların başında Almanya'da, Fransa'da, Benelux ülkelerinde, Danimarka'da, Norveç'te ve Avusturya'da direniş grupları hemen hemen oluşturulmuştu ve ortak taktik kontrol altına 
girmişti. İttifakın gizli servisleri arasındaki sağlam birlikler, 1951'den itibaren kuruldu ve tek tek Batı Avrupa'da operasyon yapılacak ülkeler saptandı. 

Başlangıcı Fransa ve İtalya yaptı. Yeraltı ordulannın ilk merkezleri Fransa'da bir yerdi ve "Clandestine Committee for Planning"(CCP) olarak adlandırılıyor du. Ağ, 1959'a kadar Avrupa çapında örüldü. 1964'de Belçika'daki son noktasıyla "Allied Clandestine Committee" (ACQ)'deki merkezi değiştirildi. Bu haber alma ajansı hakkında daha sonra sızıntılar oldu, ancak henüz hukuksal bir temeli yoktu, çok kaygan bir zemindeydi. 

1968'de Başbakanlığın o zamanki şefinin ağzından telaffuz edildi ve sonradan Federal Almanya başkanı olan Karl Carstens, Federal Alman haberalma servisi için bir"genel talimatname" emri verdi. Sözde şöyle demişti emrinde: "BND, başbakanlık şefıyle anlaşarak savunma durumu için gerekli hazırlıklara ve düzenlemelere girişebilir." 

Savunma Bakanlığından bunun tersine yapılan açıklamalar karşısında, yedeklerin ciddi olarak devreye sokulmaları hakkında Bundes-wehr'le danışmada bulunması, istihbarat aktarımında özel görevdi. Onlar gününde ortaya çıkmayacak, tersine yer altında kalacaktı. 
Daha sonra 22 Kasım'da Bonn parlamentosunda çok sıkı gizlilik içinde Parlamento Kontrol Komisyonu oturuma geçerken, hükümet milletvekilleri ne bilgi vermek çok resmi idi. 

Skandal enformasyon yalanlar şeklinde ortaya çıktı. Parlamento Kontrol Komisyonu üyelerinin haberlerine inanılabilseydi, hükümet nerdeyse otuz yıldan daha fazla süredir "Stay behind" örgütünün eylemleri hakkında tek bir kanıt bulamayacaktı. 

İlkyeraltı birliklerinin dayanaklarından 1977'ye dek, gizli servisin tarih yazımında bir beyaz nokta temel oluşturmuştu. Bu eylemlerin arka planı, sorumluluğu ve ölçüsü soğuk savaşın bilinen aşamalarında açıklık yerine daima bir bulanıklık içinde kaldı. Bundestag milletvekillerinin gözünde, gizli servisin böylesi gevşek eylem girişimlerine nasıl kalkıştığı bir bilmece 
olarak kaldı. 

Devlet Bakanı Stavenhagen'in Federal Alman Gladyo şubesi hakkında böylesine tahrif edilmiş belgelerle bilgi vermesi, aynı şekilde karanlıkta kalınca, parlamento ve kamuoyuna büyük ikna gücüyle yönelttiği sorunun cevabını aradı: "Stay behind" hiçbir zaman iç politik eylemlere kalkışmamıştı güya. Bu "o kadar açıktı ki" "tümüyle normal haber alma servisi birimi"şeklinde davranılmıştı ve "hoş olmayan sürprizler" asılsızdı. 

Lutz Stavenhagcn Parlamento Kontrol Komisyonunun oturumundan sonra Frankfurther Allgemeinen Zeitungdaki bir spekülasyon dışında "Stay behind"le aşın sağcılar arasındaki bağı yalanlıyordu. Gazete, 1981'de Uelzen'de yeraltına depolanan gizli silahların bulunduğundan 
söz etmişti. Aşırı sağcı Lembke de aynı şekilde U-Haft'da sorgunun başlamasından önceki bir gün bulunan silahlardan bahsetmişti. Devlet Bakanı "Stay behind"le ilişkinin "hiçbir zaman olmadığını" açıklıyordu. 

Ve Stern - TV'nin magazin televizyonunda, Gladyo'nun öncüsü, ilk kez 1950'li yıllarda oluşturulan "Alman Gençlik Birliği" (BDJ) hakkında ilk belgeleri sergiliyordu, aynı şekilde Lutz Stavenhagcn’ de bunu şiddetle reddediyordu. Alman Gençlik Birliği'nin aralarında Herbert Wehner'in de bulunduğu ölüm listesi güya hiçbir zaman varolmamıştı. 

Parlamento Kontrol Komisyonu üyeleri Burkhard Hirsch (FDP) ve Wilfried Penner(SPD), o kadar eleştirmelerine rağmen bu düşünceye katılıyorlardı. Böylece FederalAlmanya Cumhuriyeti demokratik dönüşüm davasında Avrupa da ilk kez ciddi bir dümen neferi haline geliyordu. Öteki sorular da benzeri küstahlıklar la karşılandı. 
Gazete muhabirlerinden biri Stavenhagen'in işbirlikçiliğinin "bizim devletimizde de kamuoyu tarafından bilinmeyen gizli şeyler vardır" sözleriyle de belgelendiriyordu. Pek çok günlük gazetede bu politik enfor-
masyonun başarısı hemen görüldü. 

Enformatif parlamento oturumundan sonraki bir gün örneğin manşet şöyleydi:"Gladyo'ya giden soruşturma izleri kapandı."Sayın Devlet Bakanı "açıklanmayan görüşme"nin sonunda sorunun kapanmasını arzuediyordu. Sessiz Şebeke, en azından Federal Almanya'da ilk halkasının bulunduğunu ortaya koyuyordu. Enformasyon politikasının stratejileri, aynı şekilde 
pek çok Avrupa hükümetlerinde de görülüyordu. Medyalardan da ilk aktörlerinden hiç söz etmeksizin sadece resmi açıklamalar yapılıyordu. Daha sonra hükümet sözcüleri, çeşitli ayrıntılar sunacaklar ve gayrıresmi açıklamalarla daha çok şaşırtıcı eylemlerin lanse edilmesine başlanacaktı. 

Telsiz telgraf aparatı tipleri hakkında halka açıklamalar yapılırken, "Gladyo"nun kökeni ve kuruluş aşamasından sonraki ilk onyıllarından hiçbir şekilde sözedilmiyordu. Bonn Hükümeti, Federal Almanya Cumhuriyetini tertemiz bir ülke olarak takdim ediyordu: Hiçbir zaman "iç düşman"a karşı eylemler düzenlenmemişti, yapılan herşey tümüyle iyi niyete dayanıyordu, hemen hemen komple bir şey yoktu ve olanlar her ülkede görülebilen tümüyle normal bir askeri "önlem"den başka bir şey değildi. 

Oysaki Bundeswehr'de; savaş durumunda Gladyo-Stratejisine benzer roller üstlenecek ve işgal edilen ülkede ordu ve haberalma servisi için bir köprübaşı oluşturacak, her üç kolordusunda birer "uzaktan gözetleme bölüğü"nün bulunduğu bir gerçekti. Partizan savaşı yürütecek böylesi "special forces"a Bavyera'daki Amerikan kışlasının bulunduğu Bad Tölz'de 
beceri kazandırılabiliyordu. Askeri tatbikatlarıneğilim planında, modem bir gerilla savaşı için gerekli olan herşey bulunuyordu: Kurbağa adamlar, ekstrem durumlarda kurtarmalar, ev içinde savaş, sessizce öldürmeydi... 

Tümü orada eğitilen GIS, örneğin kaçırılan uçaktan rehinelerin kurtarılması için kurulmuştu. 
Oniki kişinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu birlikler, ayrıca tamamlayıcı özel bilgilerle de donatılıyordu. Bunların eğitimini, telsizciler, doktorlar ve sabotaj uzmanlarından oluşan birlikler sağlıyordu. Bad Tölz'deki (1937'de SS-Junker okulu olarak yapılmıştı) ABD kışlasında Almanlar da eğitim görüyordu. Aynı zamanda tatbikat yapılan bu arazide, öteki bağlantıların ağı da örülüyordu. Burada ayrıca bir İtalyan "Gladyo'su da bulunuyordu. 

Bad Tölz'de de düzenli olarak konumlandırılan askerlerin sayısı hakkında ABD ordusu sessizdi: "No comment" (yorum yok) diyorlardı. 

Varşova Paktı devletlerinin üniformaları ve onların kullandıkları silahlarla da kamufulajlı olarak donatılıyorlardı. Kamufle edilmiş Doğu Birliklerine ek olarak hazırlanan GIS için de özel bir dil eğitimi veriliyordu. Kusursuz Almanca, Rusça, Polonyaca, Slovakça, Arapça ve İran dillerini öğreten ekipler vardı. Aynca düşman bölgelerine yapılacak teröre hazırlanma 
ekipleri de bulunuyordu. NATO'nun "Special Forces Section" ek yönetimi altında koordine ediliyordu bu birlikler ve İngilizler de aşağı yukarı aynı şekildeydi: "Special Air Services" (SAS) Falkland savaşında ek olarak devreye sokulmuştu. 

Stay behind’a geri dönelim. Kamuoyu bir yandan bunun hakkında daima çok az bilgilendiriliyor, hem de buna karşılık her zaman da çok iyi enforme ediliyordu. BND'deki "stay behind' örgütünde bir "köstebek" vardı. Doğulu kadın ajan Heidrun Hofer, 1976 Aralığında ispiyoncu olarak tutuklandı. BND'nin IV'ncü Bölüm'ünde sekreter olarak çalışıyordu. 

"Krizler ve Savunma Durumunda Alınacak Önlemler" için 41D ve 43B kodlarıyla raporlar hazırlıyordu. Gizli "stay behind" birliklerinin yönetimi hakkında raporlar da vardı elinin altında. Heidrun Hofer ispiyon faaliyetleri yüzünden yargılanmıştı. Maskesi düşürüldükten sonra ifadesinin alınışı sırasında Bavyera Cinayet Masasının 6'ncı kat penceresinden kendisini atmıştı. Federal savcı, basına; 36 yaşındaki BND memurunun hayati tehlike taşımayan yaralarla hastaneye kaldırıldığını açıklıyordu. Heidrun Hofer, 6 ncı kattan atladıktan sonra ağır yaralı olmasına rağmen hayatta kaldı. Üç yıl kadar sonra sanık olarak ceza mahkemesi önüne çıkarıldığında artık dava ilginçliğini yitirmişti. Uzmanlar medyalarda, olayın hukuksal tartışmasının gizli servise çok zarar vereceğini belirtmişlerdi. 

On yıl sonra, 1987'de Heidrun Hofer'e açılan dava zamanaşımı yüzünden düştü. İspiyoncuların ortaya çıkarılmasından sonra, BND'deki önemli yeniden yapılanma milyonlarca masrafla sağlanmıştı. Heidrun Hofer'in Demokratik Almanya Cumhuriyeti devlet güvenlik servisine ya da Sovyet KGB'sine ulaştırdığı notlarla ciddi endişeler doğurduğu, BND gizli karar-
gahının dışında, Batı ülkelerinde işlenildi durdu. Heinz Höhne ve Hermann Zolling'in uzman olarak çizdikleri tabloya göre; BND'nin ana karargahlannda biri "özel hava alanları ve limanlarla ABD'nin arka bahçesi Atlantik kıyılarında" bulunuyordu. 

Federal haberalma servisi, ispiyon olaylarının ortaya çıkışından sonra, yeni gizli karargahlar aramak zorundaydı. "Stay behind" eylemlerinin hangi ciddi sonuçları olduğunu Pullach'lıların duvarları dışında bugüne kadar hiç kimse bilemedi."Stay behind"ve Gladyo hakkında, en ileri derecede gizlilik aşamasındaki belgelerin BND'nin NATO üssü 13 Heinz Höhne/Hermann Zolling: PuHach'ın İçindeydi. (124) 

Bağlantı memurunun "kozmik" parmaklarının arasına nasıl girdiğini Heidrun Hofer de tam olarak biliyor muydu acaba? 
Demokratik Almanya Cumhuriyeti nin yıkılmasından sonra Avrupa ağındaki kadın ajanların kaç tane olduğu açıklanabilecek miydi? Durum artık tuhaf bir hal almıştı: Federal Almanya'da ve öteki devlelerde; partizan ağının gizli tutulmasına anayasaların aldırış etmediği, potansiyel muhaliflerin önemli gerçek kararlarıyla ortaya çıktığı biliniyordu. 

Almanya’nın doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasından sonra kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti aynı zamanda emperyalizmin Batı Avrupa’daki komünizme karşı mücadelenin kalesi oldu. Ülkenin ikiye bölünmesinin bütün faturasının sosyalizme yüklendiği bir dönemde, antikomünist mücadelenin temel dayanağını ise, Kızılordu tarafından ezilen Hitler faşizminin çömezleri oldu. II. Dünya Savaşı sırasında düşman kampta bulunan nasyonal sos-yalister, bu yeni tabloda, komünizme karşı, emperyalizmin Batı Almanya’ daki en önemli dayanakları oldular. 

İtalya, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde çeşitli vesilelerle kontrgerilla örgütlenmesi defalarca gündeme gelip sorgulanmasına, hakkında çeşitli araştırmalar yapılmasına rağmen, Almanya’daki bu örgütlenmenin izine ise bugüne kadar çok ciddi bir şekilde ulaşılabilmiş değildi. Çalışması ve planlamasıyla tam anlamıyla kontrgerilla örgütlenmesi olan bazı oluşumlar, süreç içinde yeni kılıfla piyasaya sürülürken, en büyük antikomünist güç olan neonazilere ise, Gladyo projektörü nedense çok az tutuldu. 

2000’li yıllardan bu yana Almanya’da devam eden Neonazi ajanlar tartışması, geniş kamuoyu tarafından hep bir ucundan sıradan bir durum olarak gösterilerek kapatılmaya çalışılıyordu. Halbuki, ortada tekil bir olay ya da kişi değil, sistematik bir örgütlenme ağı bulunuyordu. Dolayısıyla ortaya çıkan Neonazi ajanlar, Almanya’daki kontrgerillanın bir yönünü oluşturuyordu. 17 Eylül 1990’de İtalya Başbakanı Giulion Andreotti’nin açıklamalarıyla, II. Dünya Savaşı’ndan sonra başta Türkiye, Yunanistan ve İtalya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde kontrgerilla ya da Gladyo (Kısa Kılıç) resmen ortaya çıkarılmıştı. Ancak, bütün çabalara rağmen, Gladyonun varlığı diğer ülkelerde devletler tarafından kabullenmedi. Sonra, 3 Kasım 1996’da Susurluk yakınlarında meydana gelen Susurluk Kazası, 
Gladyo’nun Türkiye boyutunu bir yönüyle açığa çıkardı. Tam da, devrimcilerin ve sosyalistlerin uzun yıllardan beri tarif ettiği tarzda, devlet-mafya-politikacılar denkleminde kurulan kontrgerillanın, böylece Türkiye boyutu da bir biçimiyle ortaya çıktı. Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları ise tüm tabloyu gözler önüne serdi. Türkiye’de Almanya, ABD, İsrail, Erge-
nekon içinde kendilerine paralel güçler kurmuşlardı. Küçük piyonlar yem edilsede ana yapı korunuyordu. 

Ama kontrgerillanın Almanya boyutu hep gizli kaldı. Kılıç hiç bir zaman dillendirilmedi.Bazı kaynaklara göre, Alman Gladyosunun ilk temelini Stany-Behind-Organisation (SBO) oluşturuyordu. SBO hakkında uzun yılar muhalif basın ve partiler tarafından ortaya çıkarılan bilgilerin tümü devlet tarafından yalanlandı ve bu kurumun Gladyo olmadığı ileri sürüldü. 1991’de, SBO hakkında yayınlanan bir raporda, Federal Ordu’nun teşkilata tatbikat 
malzemesi ve eğitim personeli sunduğu, bu örgütün Federal Haberalma Örgütü’nun (BND) tesislerinden yararlandığı resmen kabul edildi. Bu raporda, Gladyo ile NATO arasındaki bağlantı sürekli olarak gizlendi. Resmi iddialara göre SBO, BND’nin bir parçasıydı. 

Aslına bakılırsa, temel kuruluş felsefesi Komünizme karşı mücadele etmek olan Gladyoya en çok da Almanya’da ihtiyaç vardı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyada oluşan ekonomik ve politik dengeler, Federal Almanya’ya özel bir önem yüklüyordu. Bir taraftan ülkenin bölünmesi, diğer taraftan ise coğrafik olarak Doğu Almanya’ya olan komşuluk, özellikle de ABD 
emperyalizmi açısından oldukça önem arz ediyordu. Hitler sonrası F. Almanya’nın kapitalist batının bir müttefiki olarak, sosyalist doğu’ya karşı tutum alması, emperyalizm açısından vazgeçilmez bir stratejinin parçasıydı. 

Ülkenin ekonomik ve politik yapılanması, bir bakıma antikomünist dinamik üzerinden şekillendirildi. Bunu için de, temel kadro hiç şüphesiz, Hitler faşizmi döneminde üst düzeyde görev yapan bakanlar, bürokratlar ve polis şefleri oldu. 1945’te Hitler faşizminin Kızılordu tarafından yerle bir edilmesine rağmen, bütün mekanizma, ABD ve İngiliz emperyalizmi sa-
yesinde dağıtılamadı. Dışişleri diplomatları, yargıçlar, Gestopo ajanları, Hitler faşizmi döneminde olduğu gibi görevlerini sürdürüyorlardı. Hitler faşizminin ekonomik olarak en büyük destekçisi olan Siemens, Krupp, Deutsche Bank, Flick, ABS gibi tekeller de ülkenin en büyük tekelleri olmaya devam ediyorlardı. 1949 yılında ilk kez toplanan Federal Parlamento 
oturan her sekiz milletvekilinden birisi Hitler’in partisi üyesiydi. Yine, Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin ilk başkanı olan Konrad Adenauer başkanlığında kurulan ilk hükümette neonazi geçmişi olan bakanlar ve müsteşarlar bulunuyordu. 

Bütün bunlar, II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Federal Almanya hükümetinin en temel özelliklerinin başında antikomünizm olduğunu açık olarak gösteriyordu. Ayrıca, Hitler faşizmi yıkıldığı halde, eski naziler örgütlenmelerini dağıtmamaya çalıştılar. Hitler’in partisi yeniden kuruldu, ancak 1952’de Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklandı. Bu arada, başka 
neonazi örgütleri de kurulmaya başladı. 

Alman gazeteci Olaf Goebel’in yazdığına gore de, F. Almanya’da Gladyo’nun ilk kurucusu, Türkiye’de MİT’in de kurulmasında önemli rol oynayan Reinhard Gehlen’dir. 

BND’nin kurulmasında öncü rol oynayan nazi general Gehlen’in Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’in oluşumunda da Fuat Doğu ile birlikte çalıştığı biliniyordu. 

Gehlen’in en büyük başarısı Amerikan askeri üslerinin çoğunluğunu Almanya topraklarına taşımasıdır. NATO’Nun askeri kalbi Almanya’da atar. Bu nedenle en güçlü ve dağıtılması neredeyse imkansız olan derin devletin Gladyo yapılanması olan Kılıç Almanya’da yerleşir. 
ASlınfa Almanya 1945’den beri resmen Amerikan işgali altındadır, milliyetçi Almanlar bu gücü artık ülkelerden tamamen atmaya çalışmaktadır.1990’dan beri Almanlar Amerikan as-kerinin yüzde 70’ini geri göndermiştir ve profesyonel orduya geçerek, orduyu küçültmüştür. 
Buna rağmen halen bu ülkede kalan ve diğer ülkelerdeki Amerikan askeri üslerine göz atmak yeterlidir. 

ABD'nin yaklaşık 760 askeri üssünden çoğunluğu bu ülkenin dışında bulunuyordu. ABD'nin yabancı ülkelerde askeri kuvvet bulundurması temel olarak iki nedene dayanıyordu; stratejik ve politik nedenler ile askeri nedenler. Stratejik ve politik nedenler arasında ABD'nin dünyanın süper gücü olduğunu göstermek istemesi en önemli etkendi. ABD'nin çıkarlarını 
doğrudan korumak, ana karalara kolaylıkla ulaşmak, doğru stratejiler uygulayıp uygun askeri kuvvetleri kullanarak önemli müttefik ilişkilerini korumak, güçsüz (ve genelde ABD çıkarlarına hitap eden) ülkeleri koruyarak dengeleri sağlamaktı. Askeri nedenler arasında ise bölgesel durumlara hakim olma ve bilgi alma kolaylığı, müttefikleri eğitme olanağı, bölgeleri daha iyi tanıyarak stratejiler geliştirebilme ve acil durumlarda anında harekete geçme sayılabilirdi. ABD'nin sürekli olarak yurt dışında görev yapan, rotasyonla hareket eden ve beklenmedik durumlarda operasyonlara katılan birlikleri bulunuyordu. Normal koşullarda ülke dışındaki Amerikan askeri sayısı yaklaşık 235 bin ile 400 bin arası değişiyor du. Rotasyon ve bazı özel durumlarda bu sayı daha da artabiliyor du.  Birliklerin yüzde 44'ünü Amerikan Kara Kuvvetleri, yüzde 30'unu Hava Kuvvetleri, yüzde 26'sını ise Deniz Kuvvetleri oluşturuyordu. Dünyanın Çin’den sonra ikinci büyük ordusuydu. Amerikan Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri'nin Avrupa'da 109-134 bin, Asya ve Pasifik'te 90 bin personeli bulunuyordu. Bunların yaklaşık 48 bini Hawaii'de. Körfez'de ise 1991 yılında dek ABD askeri bir varlık göstermiyordu. Bugün ise yılın büyük bölümünde bölgede faaliyet gösteren 140 bin personel bulunuyordu.. Bu asker rakamları Almanya’da bugün 38 bine düştü. ABD'nin ülke dışındaki belli başlı üsleri arasında aşağıdakiler sayılabilir: 

DENİZ KUVVETLERİ: 

1. Bahreyn - ASU-Bahrain 
2. Diego Garcia - NSF Diego Garcia 
3. Guam - USN Forces Marianas 
4. Güney Kore - COMFLEACTS Chinhae 
5. İngiltere - COMNAVACTUK London 
6. İspanya - NS Rota 
7. İtalya - NAS Sigonella 
8. İtalya - NSA Gaeta 
9. İtalya - NSA La Maddalena 
10. İtalya - NSA Napoli 
11. İzlanda - NATO Üssü Keflavik 
12. Japonya - FLTACT Sasebo 
13. Japonya - FLTACT Yokosuka 
14. Japonya - NAF Atsugi 
15. Japonya - Camp S D Butler (deniz piyadeleri) 
16. Japonya - MCAS Iwakuni (deniz piyadeleri) 
17. Küba - NS Guantanamo Körfezi 
18. Puerto Rico - NS Roosevelt Roads 

HAVA KUVVETLERİ: 

1. Almanya - Geilenkirchen AB 
2. Almanya - Ramstein AB 
3. Almanya - Rhein-Main AB 
4. Almanya - Spangdahlem AB 
5. Avustralya - Woomera 
6. Guam - Andersen AFB 
7. Güney Kore - Kunsan AB 
8. Güney Kore - Osan AB 
9. İngiltere - RAF Lakenheath 
10. İngiltere - RAF Mildenhall 
11. İngiltere - RAF Molesworth 
12. İtalya - Aviano AB 
13. Japonya - Kadena AB 
14. Japonya - Misawa AB 
15. Japonya - Yokota AB 
16. Panama - Howard AFB 
17. Portekiz - Lajes Field 
18. Suudi Arabistan - ABD Askeri Eğitim Misyonu 
19. Türkiye - İncirlik AB 
20. Türkiye - İzmir AS 

KARA KUVVETLERİ: 

1. Almanya - Ansbach 
2. Almanya - Bad Kreuznach 
3. Almanya - Bamberg 
4. Almanya - Baumholder 
5. Almanya - Darmstadt 
6. Almanya - Friedberg 
7. Almanya - Giebelstadt 
8. Almanya - Giessen Depot 
9. Almanya - Grafenwoehr 
10. Almanya - Hanau 
11. Almanya - Heidelberg 
12. Almanya - Hohenfels 
13. Almanya - Illesheim 
14. Almanya - Kaiserslautern 
15. Almanya - Kitzingen 
16. Almanya - Mannheim 
17. Almanya - Schweinfurt 
18. Almanya - Stuttgart 
19. Almanya - ABD Ordusu Avrupa 
20. Almanya - ABD Bad Aibling 
21. Almanya - Vilseck 
22. Almanya - Wiesbaden 
23. Almanya - Wuerzburg 
24. Belçika - NATO-Brüksel 
25. Belçika - Shape-Chievres 
26. Güney Kore - Camp Casey 
27. Güney Kore - Camp Henry-Taegu 
28. Güney Kore - Camp Hialeah-Pusan 
29. Güney Kore - Camp Humphreys 
30. Güney Kore - Yongsan 
31. Hollanda - Schinnen 
32. İngiltere - Menwith Hill 33. İtalya - Livorno 
34. İtalya - Vicenza 
35. Japonya - Camp Zama 
36. Japonya - Torii Station 
37. Panama - Fort Clayton 
38. Puerto Rico - Fort Buchanan 

Görüldüğü gibi stratejik askeri üslerin çoğunluğu Almanya’dadır. Amerikalılar Almanya’da 60 yıldır dokunulmazlık statünde yaşıyorlardı. Nazilerin artığı olan akımları bu nedenle her zaman içine sızarak amaçları doğrultusunda kontrol ettiler. NPD içindeki istihbarat görevlilerinin sıradan eylemci olmayıp faşist partinin eylemlerine yol gösteren politikaların belirlenmesinde etkili rol oynayan kişiler olmalarıyla, devletin gizli servis-faşist parti organizasyonu üzerinden icraat göstermesi, devlet ajanlarının faaliyetlerini daha da ilgi çekici kılıyordu. 
Normal olarak ajanlar, eğer bir örgütü izlemekle görevlendirilmişlerse, örgütün ya da örgütlerin eylemlerini önleme ve o örgütlerin darbe yiyerek çökmelerini sağlamak üzere çaba göstermeleri gerekirdi. Ama, eğer ajanlar izlemekle görevli oldukları örgütü zayıflatmaya değil de güçlendirmeye çalışıyorlarsa, o zaman hedef örgütler üzerinden devletin gerçekleştirmeye çalıştığı amacın kapsamı genişleyip farklılaşıyor demektir. CIA’nın politikası budur. (125) 

Almanya, göçmenlere yönelik ırkçı cinayetler konusunda gündeme gelen yeni bilgilerle, Ekim 2011’den itibaren adeta artçı sarsıntılar yaşıyordu. Sekizi Türk dokuz göçmeni öldüren Neonazi terör örgütüyle ilgili soruşturma, Alman istihbaratının katillerin yerini bildiğini ortaya çıkardı. Tanınmış siyasi dergilerden Spiegel; Thüringen ve Sachseneyaletlerinin iç istihbarat dairesi olan anayasayı koruma dairelerinin, dokuz göçmen kökenli esnafı öldüren Neonazi teröristlerin 1999 yılında Chmenitz kenti çevresinde saklandıklarını bildiğini yazdı. Gizli bir araştırma raporuna göre, yetkili makamlar silahlı saldırılar hakkında somut ipuçlarına dahi ulaşmışlardı. Teröristlere yardım eden iki kişinin kaldığı evi belirleyen istihbaratçılar, 
Uwe Böhnhardt ve Beate Zschaepe adlı örgüt mensuplarının da bu eve geldiğine dikkat çekmişti. Federal Anayasayı Koruma Dairesi'nin söz konusu raporu, Noel'den önce federal hükümete gönderilmiş. İstihbarat memurlarının 2000 yılının bahar ayında yaptıkları takiplerde Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos ve Beate Zschaepe adlı teröristlere çok ya-
klaştıklarının belirtildiği raporda, istihbarat elemanlarının bu gözlemler sayesinde Neonazi teröristlere yardımcı olan iki kişinin kaldığı bir eve ulaşmıştı. Zschaepe ve Böhnhardt'ın da bu eve ziyarete geldiğinin tahmin edildiği raporda ayrıca, "En geç 1999 yılı ortalarında, arananların Chemnitz çevresinde ikamet ettiklerine dair bilgiler yoğunlaşıyor.'' cümlesi yer aldı. 

Bunun dışında 1999 yılında yer altına inen Neonazilerin, kriminal işlere bulaştığından da şüphe duyulmuş; gözaltına alınan bir Neonazi, devlet adına çalışan bir muhbire, göçmenlere yönelik cinayetleri işleyen Neonazi üç teröristin çok sayıda eylem gerçekleştirdikleri için artık paraya ihtiyaçları olmadığını söylemişti. Neonazi skandalı, Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos isimli zanlıların polis tarafından yakalanmak üzereyken intihar etmeleri üzerine patlak vermişti. Hemen ardından Beate Zschaepe isimli zanlı da diğer zanlılarla bir süre beraber yaşadığı bir evi ateşe verip polise teslim olmuştu. Yanan evin enkazından Neonazi katillerin işledikleri cinayetlerle övündükleri CD'ler çıkmıştı. Daha sonra ırkçıları izlemekle görevli istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Dairesi eleştiri oklarının hedefi haline gelmiş ve 
bu süreçte aşırı söz konusu cinayetleri işleyen Neonazilerin Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) isimli istihbarat tarafından izlenen bir gruba üye oldukları ortaya çıkmıştı. Arka arkaya ortaya çıkan skandallar aşırı sağcı gruplar içerisindeki muhbirleri tartışmaya açmış ve aşırı sağcı Milliyetçi Demokratik Parti'nin (NPD) kapatılmasını tekrar gündeme getirmişti. 

HVA-BND-MOSSAD BAĞLANTISI 

Biraz geriye gidelim ve BND ve MOSSAD arasındaki bağların köklerine göz atalım. Markus Wolf 1923 yılında komünist oyun yazarı Yahudi Friedrich Wolf'un oğlu olarak dünyaya gelmişti. KGB'yle bağlantılı çalışan Wolf kısa sürede HVA Başkanlığı'na getirildi. Doğu Almanya İstihbarat Servisinin başında 1958'den 1987'ye kadar Markus Wolf bulunuyordu. Bu soğuk savaşın en gözde casusu, Batı Almanya'da ve diğer NATO ülkelerinde yüzlerce ajan yetiştirdi. Almanya birleştiği zaman, Wolf tutuklanmaktan kurtulmak için Moskova'ya kaçmıştı. Alman Hükümeti'nin kabul ettiğine göre Federal İstihbarat Servisi tarım malzemesi adı altında İsrail gizli servisi Mossad'a askeri malzeme yollamıştı. Oysa bu, Wolf'u hiç şaşırtmıyordu. İyi bilmekteydi ki BND ile Mossad arasında yakın bir işbirliği mevcuttu. Mos-
sad'ın içinde BND'den, BND'nin içinde de Mossad'dan delegeler vardı. (126) Yahudi şef Markus Wolf'un başkanlığında Doğu Alman gizli servisi HVA, Münih Olimpiyatları'nda İsrailli sporcuların öldürülmesi, Margaret Thatcher'e suikast girişimi, Beyrut'ta 17 CIA ajanının öldürülmesi gibi birçok olaya karışmıştı. The Post gazetesi, yayınlanan bir köşe yazısında casus Wolf'un şu olaylarla ilişkisi olduğunu iddia etti: 1972 Münih Olimpiyatları'nda İsrailli 
atletlere karşı düzenlenen Kara Eylül saldırısına silah sağlanması, Margaret Thatcher'i öldürmek için Brighton Grand Hotel'in IRA tarafından bombalan ması, 1983'te Beyrut'taki 

Amerikan Konsolosluğu'nda 17 CIA ajanının öldürülmesi... Yahudi asıllı Wolf, bir kitap yazmak için yakın geçmişte Doğu Berlin'den Moskova'ya gitmişti. Batılı istihbarat kaynaklarına göre gerçekte Wolf, Mikhail Gorbaçov tarafından KGB'nin yeniden düzenlenmesi için Rusya'ya çağrılmıştı. Batılı kaynaklara göre, Sovyetler bir KGB generali olan Wolf'u ve Batı Alman kuruluşlarına yerleştirdiği "adamlarını", Birleşmiş Almanya'yı NATO'dan çıkarmak için kullanmayı planlıyordu. 

Doğu Almanya'da reform hareketlerinin lideri olmasına rağmen, birçok Doğu Alman, Wolf'un şimdi resmen dağılmış olan Alman gizli polis örgütü Stasi ile ilişkisini göz önüne alarak, kendisinin gerçek amacı konusunda kuşku duyuyorlardı. Bu arada BND, pek çok istihbarat örgütünün Mossad'a yaptığı "hizmeti" de yapmış, İsrail aleyhtarı tutukluları "sorgulamaları" için Mossad ajanlarının eline vermişti. 1979'da Almanya'da bir skandal ortaya çıktı. Bu skandal Der Spiegel'de açıklandı. Buna göre İsrail ajanları Alman hapishanelerine alınıp, rahatlıkla Filistinli mahkumları sorguya çekebiliyorlar dı. Hıristiyan Demokrat Partisi Başkanı Franz Joseph Strauss'da bunu basın toplantısında teyid etmişti. BND ve Mossad ilişkileri Camp David'den sonra daha da kuvvetlenmişti. (127) BND-Mossad ilişkisinin kilit isimleri arasında eski Nazi subayları da vardı: "BND Başkanı, eski Nazi subayı Gehlen de 
Mossad'la sıkı işbirliği içindeydi. Gehlen, Alman gizli servisi BND'nin başında bulunduğu sürece BND ile Mossad arasında etkin bir işbirliği vardı. Mossad Almanlarla yaptığı bu işbirliğine karşılık Alman cezaevlerinde bulunan Mossad aleyhtarlarını sorguladı. (128) 

BND Başkanı Gehlen emekli olunca, yerine Gerhard Wessel geçti. Gerhard Wessel de Gehlen gibi eski bir Nazi subayıydı. Daha sonraları BND'ye yeni genç isimler de katıldı. Fakat siyonizm ile iyi giden ilişkiler hiç bozulmadı. Eski Nazi ajanlarının İsrail'i güçlendirmeye yardım etmesi böylece sürüp gitti. Almanya'da kontrgerilla hareketinin adının da "Gehlen Harekatı" 
olması tabii ki ilginç rastlantılardandı. BND'nin bağlantıları, Yahudi finans lobisi Trilateral ve Rockefeller'a kadar uzanıyordu: BND'den Gehlen, 1955 yılındaki Bilderberg toplantısına katılmıştı. (129) 

Manfred Murstein'da Mossad adına BND'de faaliyet gösteren Mossad'ın üst düzey ajanlarındandı. Ernest Volkman konuyu şu şekilde özetliyor: 

Manfred Murstein takma adlı Mossad ajanı BND'de çalışıyor. Yıllarca Monzar Al Kassar adlı uyuşturucu ve silah kaçakçısını Mossad adına takip ediyor. Saddam Hüseyin'in gerektiğinde öldürülmesi için yapılan planlardan biri Murstein'a ait. Plan şöyle: Saddam Hüseyin'e yakın bir kişiyi para karşılığı ya da tehditle ayarlayıp Saddam'ın odasının planı istenecek. O kişinin 
haberi olmadan üstüne patlama gücü yüksek olan patlayıcı yerleştirilecek. Sığınağın tesisatını yapan Alman şirketiyle anlaşılıp bu bombanın ateşlenmesi ayarlanacak. BND'den Ghunter (Yahudi) David Rockefeller yönetimindeki Trilateral Komisyonu'nun kurulmasında yer aldı. (130) 

Wolfgang Lotz 1921 yılında Almanya'da doğmuş bir Yahudiydi. Lotz 16 yaşında yeraltı teşkilatı Haganah'a katılmıştı. 1956 yılında İsrail askeri haberalma teşkilatı Aman ona yaşamını değiştirebilecek bir görevde çalışmak isteyip istemediğini sordu. Bu sırada İsrailliler, Mısır Devlet Başkanı Cemal Nasır'ın füze konusunda uzman eski Alman bilim adamlarıyla diğer ordu uzmanlarını kendi bünyelerine aldığını işitmişlerdi. Aman'ın bu son derece sıkı korunan yapıya sızabilecek bir ajana ihtiyacı vardı. Lotz bu plana en uygun kişiydi. 
Sarı saçları ve mavi gözleriyle asla bir Yahudiye benzemiyor, aksansız ve kusursuz bir Almanca konuşuyordu. Lotz'un kimliği değiştirildi ve Nazi hedefleri ve ideolojisine yakınlık duyan Kuzey Afrika'da savaşan eski bir Alman askeri oluverdi. BND gerekli evrakların düzenlenmesinde İsrailliler'e yardımcı oldu. Lotz efsanesini tamamlamak amacıyla, BND kaynağı olan sarışın bir Alman kızını da eşi rolüyle ortaya çıkarmışlardı. (Aslen İsrailli olan bu genç kız daha sonra gerçekten de Lotz'un eşi olmuştur.) Lotz 1959 yılında Kahire'ye gitti. Lotz'un yakın ilişki kurduğu Mısırlı üst düzey ordu mensuplarından bazıları, Alman bilim adamlarını yakından tanıyorlardı. Mısırlılar Lotz'u askeri üslere çağırıyor ve burada İsraillilerin çok merak ettikleri konular olan askeri güçlerinden, takviye kuvvetlerinin niteliklerin-
den, uçaklarının kapasitesinden rahatça söz ediyorlardı. Mısırlılar 1965 yılının başlarında Rus Ordu Haberalma Servisi GRU'nun yardımıyla Lotz'un yasadışı telsiz yayını yaptığını saptadı. Lotz ve karısı tutuklandı. Lotz BND ajanı rolü oynadı ve karısıyla beraber ömür boyu hapse mahkum oldu. 1967 Savaşı'nda İsrailliler Lotz ve karısı karşılığında 500 Mısırlı tutsağın iade edileceğini söylediğinde, Mısırlılar Lotz'un İsrailli olduğundan emin olabil-
mişlerdi. Sonuçta gönülsüz bir şekilde anlaşmaya razı oldular. 

Devlet ajanları sızdıkları ya da NPD’de görüldüğü gibi kurucusu oldukları örgütün politikasında belirleyici oluyorlarsa ve bu örgütün büyümesi için çaba gösteriyor, enerji harcıyorlarsa, bütün bu eylem ve çabalar devlet kurumlarının bilgisi dahilinde gerçekleşiyorsa, bu tür örgütleri devlet örgütü olarak görmek ve adlandırmak için yeterli neden var demektir. 
Kısacası gerçek terörün sahibi güya onla mücadele edenlerdi. 11 Eylül 2001’den sonra geliştirilen doktrinlerde terörle mücadele baskı, zulüm ve ayrımcılık için gerekçe haline getirildi. 
Bu durumda faşist-ırkçı partiler içindeki devlet ajanları, bu parti veya partilerin eylemleri içinde, eylemlerin etkili olmasını sağlamak üzere faaliyet gösterirken, sıkıştıkları herhangi bir durumda, ceplerinden istihbarat kimliklerini çıkararak, Hitler selamıyla ‘Heil ajan!’çekmeleri, sıradan bir tutum haline gelebilirdi! Eski İç İşleri Bakanı Otto Schily’nin geçmişte sergilediği ırkcı tutumuna bakılırsa, bu tür olayların çoğalmasına şaşmamak gerekir. Almanya’da ırkçı örgütler içinde ortaya çıkan neonazi ajanlar skandalı, bu söylediklerimizin bir fantezi değil, yaşanan gerçekler olduğu nun göstergesiydi. Bu türden örgütler içinde ya da bunların  yönetimlerinin tümü açısından ajan kullanılması amaca uygun düşüyordu. (65) Durum böyle olunca, ırkçı NPD içinde ortaya çıkan ajanların faaliyetiyle bu tür parti ve örgütlerin faaliyeti ve hedefleri arasında temelde bir amaç farklılığı bulunmuyordu. Ortaya çıkan belgelerin bu ırkçı partilerin önemli bir kısmının devletin ajanları tarafından kurulduğu ve eylemlerine yön verildiği düşüncesini güçlendiriyordu. 

Sonraki bölümde Gehlen sonrası Almanya, iki Almanya’nın birleşmesi sürecinde yaşananlar ve yeni dünya düzeni BND’nin yeniden yapılan dırılmasını inceleyeceğiz. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

120. Aydoğan Vatandaş. Kayıp Kitap Barnabas'ın Sırrı. hhttp://www.derki.com/sayfalar13/erolkomplo.html
121. Arif Altunbaş. 7 Ekim 2011. Almanlar Ne Kadar Dost?
122. Nuh Gönültaş. Bugün Gazetesi. Yunus Nazi, Almanlar ve Ergenekon! 20 Şubat 2008.
123. Yasemin Çongar. Taraf Gazetesi. Ergenekon’da dönüm noktası ya da ‘Tiefer Staat in Deutschland’ 16 Aralık 2011.
124. Necip Hablemitoğlu. Hasım Ülke: Almanya. Aydınlık. 24 Temmuz 2011. http://merhabaaydinlik.info/2011/07/necip-hablemitoglu-hasim-ulke-almanya/
125. Nazilerin Kökeni ve Tarihi. www.hermes.com
126. Necip Hablemitoğlu. Hasım Ülke: Almanya. Aydınlık. 24 Temmuz 2011.
127. Özgür Göndiken. 2. Dünya Savaşı ve Nazi Türk-Müslüman Lejyonu. 26 Kasım 2010. http://www.totalwar-turkiye.com/2-dunya-savasi-ve-nazi-turk-musluman-lejyonu#.TvdoyfIyenA
128. Selami İnce, Birgün gazetesi. 10 Nisan 2011. Hitler'in polisleri http://www.birgun.net/worlds_index.php?news_code=1302426649&year=2011&month=04&day=10 )
129. Richard Deacon. İsrail Gizli Servisi, sf.149.
130. Murat Sofuoğlu, Ekopolitik. Gehlen.org işbaşında http://www.ekopolitik.org/public/printnews.aspx?id=704)

***