HUKUK DIŞINA ÇIKMAK
Suay Karaman
Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Fethullah Gülen cemaati, devlet içinde örgütlenmeye başlamış ve tüm iktidarlar buna ses çıkarmadıkları gibi destek de olmuşlardır. Bülent Ecevit’in son başbakanlığı döneminde Fethullah Gülen için “olumlu tarikatlar da vardır” söylemi sol belleklerden çıkmamaktadır. İşin ilginç yanı 1995 ile 1998 yılları arasında, “sol”da gözüken birçok “aydın” da, Fethullah Gülen için övgü yazıları kaleme almıştı. Bu yazılar halen Fethullah Gülen’in resmi web sitesinde ‘Köşe Yazıları’ bölümünde bulunmaktadır.
FBI için çalıştığı açıklanan Fethullah Gülen cemaati ile AKP, 2002 yılından beri birlikte emperyalist ABD’nin kendilerine verdiği görevleri büyük bir uyum ve özveri içinde yerine getirdiler. ABD’nin desteğiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmeye yönelik ihanetleri birlikte planlayıp, gereğini yaptılar. Sahte kanıt ve gizli tanıklarla hem yurtsever aydınları, hem de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subaylarını yargılayarak, zindanlarda zulüm yaptılar. Özellikle dershane krizinden sonra AKP ile Fethullah Gülen’in yolları ayrıldı ve çıkarları için birbirilerine düşmanlıkları başladı.
Toplumu, sürekli mağdur edebiyatı ve kendi iktidarlarına karşı darbe yapılacağı aldatmacasıyla oyalayarak, kendisi sivil darbe yapan AKP iktidarının hukuksuzluklarının ardından yolsuzlukları da ortaya çıkmaya başladı. 17 Aralık 2013 günü başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu AKP’li bakanların, çocuklarının ve başbakanın oğlunun da içinde olduğu birçok kişiye dayanmıştır. Bu yolsuzlukları Fethullah Gülen cemaatinin ortaya çıkardığını düşünen AKP iktidarı, bundan kurtulmak için başta yargı ve emniyet olmak üzere bazı kamu kurumlarında çalışanları değiştirmeye başladı. Hukuk dışı uygulamaları yaygınlaştırarak, adli kolluk yönetmeliğini değiştiren AKP iktidarı, ardından anayasaya aykırı olduğunu bile bile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında değişiklik öngören kanun teklifini, “uçan tekme” eşliğinde Adalet Komisyonu’ndan geçirmiştir. Bunun yanında AKP iktidarı, HSYK’nın 1. Dairesi’ndeki üyeleri değiştirerek, kendilerine dokunulmaması için istediği yargıçların atamasını yapmıştır.
Oğlu Bilal’i ifade vermeye göndermeyen başbakan; “benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa bulaşsın bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim" diyerek, yaptığı şovlarına bir yenisini daha ekledi. Tayyip Erdoğan’ın, Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı ve İstanbul İl Başkanı olarak görev yaptığı zamanlarda ev kirasının parti tarafından ödendiği bilinmektedir. Orta halli bir yaşantı süren Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul Anakent Belediye Başkanı ve özellikle başbakan olmasından sonra, birdenbire nasıl zenginleştiğini açıklaması gerekmektedir. Eşi ve çocuklarının mal varlıklarını nasıl elde ettiklerini belgelemelidir. Bilal Erdoğan’ın vakfına, önüne gelen işadamının arsa ve para bağışında bulunması ve aldığı gemiciklerin hesabını vermeden, “evlatlıktan reddederim” söylemi, ucuz bir aldatmacadan öteye gidememektir. AKP iktidarı, sona doğru yaklaştığının farkına varmaktır.
Fethullah Gülen cemaati ile karşılıklı çıkarlarının kesiştiği iyi günlerinde kendisini “Ergenekon savcısı” ilan eden başbakan, şimdi “içeride haksız yere yatanlar var” demektedir. Bu haksız yere yatanlar, içeriye sahte kanıt ve kumpasla alınırken kendisinin başbakan olduğunu unutmuş görünmektedir. Başbakan olarak değil, sanki baş imam olarak imam hatip liselerinin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada: “Müslüman, Müslüman’a tuzak kurmaz” demişti. Başbakan, kendi iktidarıyla beraber üniversiteden orduya, yargıdan medyaya kadar her alanda yapılan tuzak ve kumpasları da unutmuş görünmektedir. 17 Aralık operasyonunu hükümeti yıkmak için darbe olarak nitelendiren başbakan, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını görmemektedir.
Başbakan ile Fethullah Gülen cemaati kılıçlarını çekerek amansız bir savaşa girişmişlerdir. Muhalefetin ‘kılıcı dar’ olduğu için, silik ve ezik olarak ne yaptığı anlaşılamadan, kendi çaplarında çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu savaşta hem Tayyip Erdoğan, hem de Fethullah Gülen grupları suçludur. Çünkü bunların hepsi ülkemize ihanet içindedirler ve bu iki grubun da savunulacak bir yanı yoktur.
Ülkemiz bunun gibi sivil darbe yapan iktidarları daha önce de gördü. Hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunarak anayasal düzeni yıkan siyasi iktidarlar, kendi sonlarını hazırlamaktadır. Deliğe süpürülme zamanının geldiğini anladıkları için hırçınlaşan siyasi iktidar ile şimdilik ABD’nin güvencesi altında bulunan Fethullah Gülen cemaati, eninde sonunda yargılanarak, gereken cezayı alacak ve haksız kazançlarına el konulacaktır. Ayrıca vatana yaptıkları ihanetin de bedeli sorulacaktır. Bu aşamada yurtsever güçlerin tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı ekseninde bilinçli bir şekilde bir araya gelmesi, örgütlenmesi ve ülkemizi ivedilikle bu siyasi iktidardan kurtarması en kutsal hak ve en önemli görevdir.
***