Suay Karaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suay Karaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2021 Pazar

ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ.,

ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ.,




Suay Karaman 
suaykaraman1@gmail.com
1 Şubat Pzt 00:55 
Alıcı: SUAY, bcc: kotanlartr
Azim ve Karar Sitesindeki yazımı iletiyorum.
https://azimvekarar.net/atma-recep-din-kardesiyiz/



ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ

Suay Karaman 

Her zaman kullanılmayan ya da kullanılmaması gereken, özellikle eğitimsiz, bazen de eğitimli kimselerin kullandıkları sözlere ve deyimlere argo sözcük adı verilir. Argo olarak kullanılan bir deyim vardır: “Atma Recep, din kardeşiyiz.”  Bu deyim, ‘söylediklerin hep yalan, palavra, çok abartma, biz birbirimizin ne olduğunu biliriz’ anlamında kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti zamanında, Arnavut Recep adındaki bir eşkıya, çetesiyle birlikte dağa çıkmış ve halka eziyet edermiş. Hükümet, Recep ve çetesini saklandıkları yerde kıstırmış. Çatışmadan kurtulamayacağını anlayan Recep askerlere şöyle seslenmiş: “atmayın, biz de din kardeşiyiz, teslim olacağız.” Teslim olan Recep ve çetesi yakalanıp, az bir ceza ile kurtulmuşlar. Daha sonra Recep, bu olayı kahve köşelerinde anlatırken; “Vallahi gebertecektim askerleri. Çoluğumuz çocuğumuz var diye ağladılar, acıdım da bıraktım” diye palavra atarmış. Bir gün olayın iç yüzünü bilen birisi; “Atma Recep, biz de din kardeşiyiz.” demiş. Bundan sonra “Atma Recep” sözü böylece literatüre girmiş.

AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan 25 Ocak 2021 tarihinde Denizli, Mersin ve Uşak'taki AKP kongrelerine canlı bağlantı ile katıldı. AKP genel başkanının yaptığı açıklamaların bazıları şöyle: “Cumhuriyet tarihinde yapılanların kat be kat fazlasını 18 yılda kazandırmanın gururunu yaşıyoruz. 

Terörle mücadeleden, sınırlarımızın güvenliğini sağlamaya kadar onurlu ve kararlı politikalar ile ülkemizin itibarını artırdık. Her bir vatandaşımızın yaşam kalitesini hiç olmadığı kadar artırdık. AK Parti'nin girdiği 15 seçimin tamamında birinci olmasının gerisinde bu gurur tablosu vardır. 

Tüm başarıları vesayetin, darbecilerin, husumet besleyen nice çevrelerin saldırı ve engelleme çabalarına rağmen elde ettik. Uzun iktidar dönemimizde karşımızda hep bir muhalefet bulduk.”

 1923 yılında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın tüm borçlarını ödüyor, harabeye dönmüş ülkeyi ayağa kaldırarak tek kuruş dış borç almadan çok büyük ve önemli yatırımları gerçekleştiriyor, Türk parasını en değerli para haline getiriyor, gelir ve giderin eşit olduğu denk bütçe yapıyor. 

Bunların sonucunda 1929-1939 yılları arasında bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde %96 artmıştır; dünyada ortalama kalkınma hızı %4-5 seviyesindeyken, Türkiye’de %10 olmuştur. Bütün bunlar ortadayken cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve arkadaşlarını karalamaya çalışmak, şimdilik aymazlık olarak nitelenebilir. Atatürk döneminde yapılanları yazmaya kalksak, burada sayfalar yetmez.

“Cumhuriyet tarihinde yapılanların kat be kat fazlası” nedir? 2002-2020 döneminde 60 milyar doların üzerinde özelleştirme yapılmıştır. ERDEMİR, 
PETKİM, TEKEL, TÜPRAŞ, TÜRK TELEKOM gibi ulusal değerlerimiz başta olmak üzere 11 liman, 98 elektrik santralı, 50 tesis ve işletme, 11 otel, 3 bin 920 taşınmaz ve araç muayene hizmetleri ile makine-teçhizat, maden ruhsatları, demirbaşlar özelleştirilerek, 80 yıllık Cumhuriyetimizin birikimleri 20 yılda peşkeş çekilmiştir. Denk bütçe tarihe karışmıştır, sürekli bütçe açığı verilmektedir; bugün 435 milyar doların üstünde dış borcumuz bulunmaktadır. Yaklaşık 18 milyon yurttaşımız yoksulluk sınırında yaşamaktadır. Toplum enflasyona alıştırılmıştır.
 Cumhuriyet tarihimizin en uzun süreli hükümetlerini kuran AKP iktidarı, cumhuriyet, demokrasi ve laik hukuk devleti ile çatışmaktadır. 

Bugün ülkemiz büyük boyutta ekonomik ve siyasi kriz ile karşı karşıyadır. Açlık, işsizlik, yokluk ve yoksulluk büyük boyutlara ulaşmış, yatırımlar durmuş, üretim bitirilmiş, birçok işyeri kapanma durumuna gelmiştir. Demokratik parlamenter sistem, şaibeli bir halk oylaması sonucunda değiştirilmiş ve tek adam rejimine, kısaca diktaya döndürülmüştür. Ülkemizde ekonomik sorunların yanında, terör, tarım, hayvancılık, sanayi, eğitim gibi birçok konulardaki yanlış politikalar sonucunda, toplum nefes alamaz duruma getirilmiş, ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmektedir.

80 yıllık Cumhuriyetimizin birikimleri ve değerleri, AKP iktidarı ile elden çıkarılmıştır; rejim değiştirilmiştir. Cumhuriyet dönemi ile AKP iktidarını 
kıyaslayınca ve bu verileri görünce “Atma Recep, din kardeşiyiz” demekten başka ne denebilir?

kotanlartr@googlegroups.com
Azim ve Karar, 1 Şubat 2021. 
https://azimvekarar.net/atma-recep-din-kardesiyiz/

***

25 Ocak 2021 Pazartesi

MUHAFAZAKAR

MUHAFAZAKÂR

 

Suay Karaman

 

17 Ağustos tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan bir röportaj yayınlanmıştı. Bu röportajı eleştirirken şöyle yazmıştık: “Hepimizin bildiği ve güvenmediği Kılıçdaroğlu, bu röportajda da her zamanki gibi gerçekleri bir yana bırakmış, kelimenin tam anlamıyla saçmalamıştır.”

 

Saçmalamakta sınır tanımayan yeni CHP’nin genel başkanı, böylelikle CHP’yi bitirdiği gibi, ülkemizin de bitirilmesine aracı olmakta, katkı sunmaktadır. 16 Ocak 2021 tarihinde İstanbul Anakent Belediyesi Halkla İlişkiler Koordinatörü tarafından çevrimiçi bir toplantı düzenlendi. Ahmet Hoca Enstitüsü adı altında toplanan muhafazakâr - tutucu isimlerle bir araya gelen CHP genel başkanı, her zaman olduğu gibi yine saçmaladı. Toplantıya katılanlar arasında Yeni Şafak Gazetesi yazarı, AKP kurucusu ve genel başkan yardımcısı, türbana özgürlük bildirisine imza atan akademisyen, HAK-İş Konfederasyonunun eski genel başkan yardımcısı, TESEV için raporlar yazan DEVA Partisi’nin kurucusu, AKP’nin Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon genel müdürü, dindar Kürtleri temsil eden ‘Hakkı Savunanlar Platformu’nun başkanı gibi muhafazakâr kişilerin olması, CHP genel başkanının yönünü göstermektedir.

 

 Toplantıya katılanlara “siz kendinize muhafazakâr diyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Asıl muhafazakâr olan CHP, çünkü değişime direniyor” diyerek partisini karalayan CHP genel başkanı “değişimin temel felsefesi toplumun her kesimini kucaklamak tır” sözüyle muhafazakâr seçmene göz kırpmaktadır. Kısaca CHP’den korkmanıza gerek yok, sayemde CHP de size benzedi demeye getirmektedir. 


   CHP’nin muhafazakâr bir parti olduğunu söylemek, sürekli değişimi simgeleyen devrimcilik okunu anlamamaktır. Bu söylem CHP’ye yöneltilen en büyük iftiradır. Bir siyasi partiye, o partinin programını, tüzüğünü benimseyen kişiler üye olur, görev alır. Toplumun her kesimini kucaklıyoruz diye CHP’nin kurucusu eşsiz liderimiz Atatürk’e “kefere” diyenleri, aşağılayanları, PKK terör örgütünün avukatı olanları, liberal takımdan Sorosun çocuklarını partiye doldurarak siyaset yapılmaz. Bunun adı sadece proje olarak verilen görevi yerine getirmektir.

 

“Necip Fazıl, CHP parti meclisi üyesiydi” diyerek, muhafazakâr seçmenden oy avcılığına çıkmak, bindiği dalı kesmektir. 1934 yılında Nakşibendîlik tarikatına giren Necip Fazıl, 1940 yılında CHP'den milletvekili olmayı istemiş ancak kabul edilmemiştir. Böyle birisinin CHP parti meclisi üyesi olduğunu söylemek gülünçtür.

 

Sağ ve sol kavramlarına karşı olduğunu bildiren CHP genel başkanı; “21. yüzyılın sorunlarını 18. yüzyıl kavramlarıyla mı çözeceğiz? Nedir sağcılığın, solculuğun kriterleri? Solcular kamu adına çalışır. Sağcılar kamu adına çalışmıyor mu? Solcular fakire yardım eder. Sağcılar fakire yardım etmiyor mu?” demiştir. Solculuk, kamucu bir anlayışla, eğitim, bilim, kültür, sağlık, sosyal güvenlik, tarım, hayvancılık ve sanayide insanları ekonomik ve sosyal özgürlüğe kavuşturmaktır. Yoksulluktan kurtararak üretime dönüştürmektir,  paylaşımda adaletli ve eşit olmaktır.  Sağcılık ise hep sermayeden yana olmuştur ve kapitalizmin yanındadır. Genel başkanı olduğu partinin tüzüğünden bile haberi olmayan birinin sağ ve sol kavramları üzerine konuşması da aymazlıktır. CHP Tüzüğü’nün “Kuruluş ve İlkeler” başlığını taşıyan 1. maddesinin 4. fıkrasında “çağdaş demokratik sol bir siyasal parti” olduğu yazılıdır. CHP Tüzüğü’nün “Genel Başkan” başlığını taşıyan 19. maddesinin 4. fıkrası şöyledir: “Genel Başkan partiyi bağlayıcı demeçler vermeye ve bildiriler yayınlamaya yetkilidir.” Buna göre parti tüzük ve programına ters düşecek açıklamaları tartışma konusu olacaktır. Buna karşın, sol ve sağ kavramlarını geçersiz ve anlamsız bulan açıklamaları sadece kendini bağlar, gerçek CHP’lileri bağlamaz.

 

CHP genel başkanı %3 daha fazla oy alacağını sanarak, yeni muhafazakâr dostlarına mavi boncuk dağıtmaktadır. Ali Babacan’ı “siyasetin yeni yıldızı” ilan eden, Ahmet Davutoğlu için “memlekete yararları, hizmetleri olmuştur” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP bitirilme aşamasına getirilmiştir. Kemalist, laik, devrimci ve sol değerlere kapalı olan CHP genel başkanının ideolojisi de yoktur, stratejisi de yoktur. Amacı böyle kadroları CHP’den tasfiye edip, partiyi Sorospularla, tarikatçılarla, ırkçılarla, cumhuriyet ve Atatürk ile sorunu olanlarla, ‘yetmez ama evet’çi liberal artıklarla doldurmaktır. Çünkü kendisine verilen görev budur, bu yüzden genel başkanlığa getirilmiştir.

 

Partiye demokrasi getireceğim diyerek, CHP’deki az da olsa demokrasiyi bitiren ve girdiği tüm seçimleri yitiren Sorosçuların TESEV kurucusundan hala beklentisi olanlar var mıdır? “Tıpış tıpış Ekmeleddin” olayı unutulmayacaktır. “Eşit yurttaşlık” diyerek, etnik ve din üzerinden siyaset yapan CHP genel başkanı, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın kabul edilmesi için çırpınmaktadır. Özellikle AKP iktidarı döneminde “laiklik tehlikededir diyemem, çünkü altını dolduramam”, “yargıda cemaatçi yapılanma var diyemem” gibi gerçek dışı sözleri söyleyen bir genel başkan yok hükmündedir. Yeni seçilen ABD başkanından Türkiye’deki bütün demokrasi hareketlerini desteklemesini isteyen CHP genel başkanı, emperyalist projelerin oyuncağıdır. Birçok ülkede demokrasileri ortadan kaldıran emperyalist güçlerden, ülkemize demokrasi istemek, yüz yıl önceki mandacılığı savunmaktır. Bunun sonu ihanete kadar gider. Atatürk’ün partisi CHP bitirilmeden, güzel ülkemiz yitirilmeden Kemalist güçlerin çıkış yapmasının zamanı gelmiştir. 

 

Azim ve Karar, 25 Ocak 2021.

 https://azimvekarar.net/index.php/2021/01/24/muhafazakar/


***

26 Kasım 2017 Pazar

HUKUK DIŞINA ÇIKMAK


HUKUK DIŞINA ÇIKMAK

Suay Karaman 

Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Fethullah Gülen cemaati, devlet içinde örgütlenmeye başlamış ve tüm iktidarlar buna ses çıkarmadıkları gibi destek de olmuşlardır. Bülent Ecevit’in son başbakanlığı döneminde Fethullah Gülen için “olumlu tarikatlar da vardır” söylemi sol belleklerden çıkmamaktadır. İşin ilginç yanı 1995 ile 1998 yılları arasında, “sol”da gözüken birçok “aydın” da, Fethullah Gülen için övgü yazıları kaleme almıştı. Bu yazılar halen Fethullah Gülen’in resmi web sitesinde ‘Köşe Yazıları’ bölümünde bulunmaktadır.
FBI için çalıştığı açıklanan Fethullah Gülen cemaati ile AKP, 2002 yılından beri birlikte emperyalist ABD’nin kendilerine verdiği görevleri büyük bir uyum ve özveri içinde yerine getirdiler. ABD’nin desteğiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmeye yönelik ihanetleri birlikte planlayıp, gereğini yaptılar. Sahte kanıt ve gizli tanıklarla hem yurtsever aydınları, hem de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subaylarını yargılayarak, zindanlarda zulüm yaptılar. Özellikle dershane krizinden sonra AKP ile Fethullah Gülen’in yolları ayrıldı ve çıkarları için birbirilerine düşmanlıkları başladı.

Toplumu, sürekli mağdur edebiyatı ve kendi iktidarlarına karşı darbe yapılacağı aldatmacasıyla oyalayarak, kendisi sivil darbe yapan AKP iktidarının hukuksuzluklarının ardından yolsuzlukları da ortaya çıkmaya başladı. 17 Aralık 2013 günü başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu AKP’li bakanların, çocuklarının ve başbakanın oğlunun da içinde olduğu birçok kişiye dayanmıştır. Bu yolsuzlukları Fethullah Gülen cemaatinin ortaya çıkardığını düşünen AKP iktidarı, bundan kurtulmak için başta yargı ve emniyet olmak üzere bazı kamu kurumlarında çalışanları değiştirmeye başladı. Hukuk dışı uygulamaları yaygınlaştırarak, adli kolluk yönetmeliğini değiştiren AKP iktidarı, ardından anayasaya aykırı olduğunu bile bile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında değişiklik öngören kanun teklifini, “uçan tekme” eşliğinde Adalet Komisyonu’ndan geçirmiştir. Bunun yanında AKP iktidarı, HSYK’nın 1. Dairesi’ndeki üyeleri değiştirerek, kendilerine dokunulmaması için istediği yargıçların atamasını yapmıştır.

Oğlu Bilal’i ifade vermeye göndermeyen başbakan; “benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa bulaşsın bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim" diyerek, yaptığı şovlarına bir yenisini daha ekledi. Tayyip Erdoğan’ın, Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı ve İstanbul İl Başkanı olarak görev yaptığı zamanlarda ev kirasının parti tarafından ödendiği bilinmektedir. Orta halli bir yaşantı süren Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul Anakent Belediye Başkanı ve özellikle başbakan olmasından sonra, birdenbire nasıl zenginleştiğini açıklaması gerekmektedir. Eşi ve çocuklarının mal varlıklarını nasıl elde ettiklerini belgelemelidir. Bilal Erdoğan’ın vakfına, önüne gelen işadamının arsa ve para bağışında bulunması ve aldığı gemiciklerin hesabını vermeden, “evlatlıktan reddederim” söylemi, ucuz bir aldatmacadan öteye gidememektir. AKP iktidarı, sona doğru yaklaştığının farkına varmaktır.

Fethullah Gülen cemaati ile karşılıklı çıkarlarının kesiştiği iyi günlerinde kendisini “Ergenekon savcısı” ilan eden başbakan, şimdi “içeride haksız yere yatanlar var” demektedir. Bu haksız yere yatanlar, içeriye sahte kanıt ve kumpasla alınırken kendisinin başbakan olduğunu unutmuş görünmektedir. Başbakan olarak değil, sanki baş imam olarak imam hatip liselerinin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada: “Müslüman, Müslüman’a tuzak kurmaz” demişti. Başbakan, kendi iktidarıyla beraber  üniversiteden orduya, yargıdan medyaya kadar her alanda yapılan tuzak ve kumpasları da unutmuş görünmektedir. 17 Aralık operasyonunu hükümeti yıkmak için darbe olarak nitelendiren başbakan, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını görmemektedir.
Başbakan ile Fethullah Gülen cemaati kılıçlarını çekerek amansız bir savaşa girişmişlerdir. Muhalefetin ‘kılıcı dar’ olduğu için, silik ve ezik olarak ne yaptığı anlaşılamadan, kendi çaplarında çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu savaşta hem Tayyip Erdoğan, hem de Fethullah Gülen grupları suçludur. Çünkü bunların hepsi ülkemize ihanet içindedirler ve bu iki grubun da savunulacak bir yanı yoktur.
Ülkemiz bunun gibi sivil darbe yapan iktidarları daha önce de gördü. Hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunarak anayasal düzeni yıkan siyasi iktidarlar, kendi sonlarını hazırlamaktadır. Deliğe süpürülme zamanının geldiğini anladıkları için hırçınlaşan siyasi iktidar ile şimdilik ABD’nin güvencesi altında bulunan Fethullah Gülen cemaati, eninde sonunda yargılanarak, gereken cezayı alacak ve haksız kazançlarına el konulacaktır. Ayrıca vatana yaptıkları ihanetin de bedeli sorulacaktır. Bu aşamada yurtsever güçlerin tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı ekseninde bilinçli bir şekilde bir araya gelmesi, örgütlenmesi ve ülkemizi ivedilikle bu siyasi iktidardan kurtarması en kutsal hak ve en önemli görevdir.


***

15 Şubat 2016 Pazartesi

Silivri Hukuku


Silivri Hukuku



Suay Karaman
Tarih:13/08/2013 
Türü:İç Politika 


Hakkında “ Görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ” suçlamaları olan ve kendisini Ergenekon davasının savcısı olarak gören birinin, hiçbir inandırıcı kanıt ileri süremeden başkalarını darbecilikle suçlamak gibi bir hakkı olamaz.


***

20 Ekim 2008 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşması yapılan Ergenekon Davası’nda, 5 Ağustos 2013 tarihinde yapılan 321. duruşma ile kararlar açıklandı. Balyoz Davası’nda olduğu gibi, Ergenekon Davası’nda da Türk yargısı çok kötü bir sınav vermiştir. Her biri şaibeli deliller ile hükümler kurularak, insanlar, cezalandırılmanın ötesinde itibarsızlaştırılmıştır.

Akla, hukuka ve vicdana aykırı olan bu kararlar, duruşmalarda aynı kişinin hem ‘gizli tanık’, hem ‘tanık’, hem de ‘sanık’ olması, yargılamanın adaletsizliğini gün yüzüne çıkartmaktadır. Danıştay saldırısında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından müebbet hapisle cezalandırılan Osman Yıldırım’ın Silivri’de özel mahkemede beraat ettirilmesi, verilen kararların siyasi olduğunun göstergesidir. Ergenekon Silahlı Terör Örgütü adı verilen bu örgütün resmi hiçbir belgede varlığı kanıtlanamamıştır. Bu örgütün ne başkanı, ne üyeleri bilinmemektedir. Örgütün yaptığı toplantı ve alınan kararlara ulaşılamamıştır. Üstelik kamu kurumları bile ‘böyle bir örgütün varlığını bilmiyoruz’ diye mahkemeye yazı göndermişlerdir.

Ergenekon davasında cezalar çok önceden belli edilmişti. Buradaki hedef Cumhuriyet rejimine son vermek, yeniden Sevr’i hortlatmak, yurtsever insanları susturmak, Türk Ordusunu emperyalizm karşısında güçsüz düşürmek, orduyu dağıtmak, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü Türk milletinin yüreğinden ve beyninden silmekti. Bu senaryo emperyalizm tarafından planlanmış, işbirlikçisi AKP ve Fettullah Gülen cemaati aracılığıyla kotarılmıştır. Balyoz ve casusluk gibi davalar ise, bu sürece itirazı olacak Türk Silahlı Kuvvetleri için sahneye konulmuştur.

Siyasi iktidar, kararların açıklanacağı gün halkın Silivri’de toplanmasını istememişti. Verilecek kararların büyük bir öfkeye dönüşerek, önü alınamayacak bir halk hareketine sahne olacağından korkuyorlardı. Çünkü Taksim Gezi Parkı olayları siyasi iktidarı ilk kez ve derinden sarsmış, sallamıştı. Bu nedenle siyasi iktidar derin bir korkuya ve paniğe kapılmıştır. Bu korku ve panik nedeniyle, siyasi iktidar hukuk dışı tutum ve davranışlara başvurarak, ileri faşizm uygulamalarına sarılmaktadır.

Bugün ülkemiz, ‘darbecilerle hukuken mücadele ediyoruz’ diyen, gerçekte kendileri darbeci olan emperyalist işbirlikçilerle karşı karşıyadır. Yıllardır ülkemizde sivil bir gerçek darbe süreci devam etmektedir. Bu darbenin askeri darbelerden farklı olması ve uzun sürmesinin iki nedeni, ‘ileri demokrasi’ aldatmacasıyla demokratik görünümlü olması ve ‘bağımsızlığı bitirilen’ hukuk görünümlü olmasıdır.

Hakkında “görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamaları olan ve kendisini Ergenekon davasının savcısı olarak gören birinin, hiçbir inandırıcı kanıt ileri süremeden başkalarını darbecilikle suçlamak gibi bir hakkı olamaz.

TBMM’nde bekleyen dokunulmazlık dosyalarında tecavüz, eşe şiddet, karşılıksız çek, sahtekarlık, hırsızlık, uyuşturucu gibi suçların bulunduğu birçok iddia yer almaktadır. Siyasi iktidar, ‘Kayıp Trilyon’ davasının ve ‘Deniz Feneri’ davasındaki çalınan paraların hesabını verememiştir. İsviçre bankalarındaki kirli mevduatların da hesabını verememektedirler. Günü geldiğinde bu hesapların hepsi sorulacaktır, tıpkı ülkeyi böldürmenin, parçalatmanın, emperyalizme maşa olmanın ve vatana ihanetin de hesabının sorulacağı gibi. Siyasi iktidar sahipleri istese de, istemese de o günler çok yakında gelecektir ve yargılanacaklardır…

Bugünkü siyasi iktidarı; yapmak istedikleri yeni anayasa da kurtaramayacaktır. Gizli ve açık destek olan yerli işbirlikçileri de kurtaramayacaktır. Her türlü hukuksuzluğu ve yolsuzluğu gölgeleyen yandaş medyaları da kurtaramayacaktır. Sırtlarını dayadıkları emperyalizm de kurtaramayacaktır. Yolun sonuna gelinmiştir.

Özel Yetkili Mahkeme’nin verdiği bu cezalar infaz edilmez, edilemez. Ne bu mahkemeyi, ne de kararlarını tanımak mümkün değildir. Yıllardır medyanın büyük gayretleriyle uyutulan halk, artık gerçekleri görmeye başladı ve siyasi iktidarın korku imparatorluğunu yıktı. Şimdi korkma sırası siyasi iktidardadır.

Taksim Gezi Parkı olaylarından sonra, yapılacak örgütlü mücadele ile tüm ortaçağ artığı işlerin hesabı sorulacaktır. Birleşe birleşe, direne direne aydınlığa giden yolda buluşacağız…

Kaynak: Suay Karaman -İlk Kurşun Gazetesi

 http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10391


.