Ekmeleddin İhsanoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ekmeleddin İhsanoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2021 Pazartesi

MUHAFAZAKAR

MUHAFAZAKÂR

 

Suay Karaman

 

17 Ağustos tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan bir röportaj yayınlanmıştı. Bu röportajı eleştirirken şöyle yazmıştık: “Hepimizin bildiği ve güvenmediği Kılıçdaroğlu, bu röportajda da her zamanki gibi gerçekleri bir yana bırakmış, kelimenin tam anlamıyla saçmalamıştır.”

 

Saçmalamakta sınır tanımayan yeni CHP’nin genel başkanı, böylelikle CHP’yi bitirdiği gibi, ülkemizin de bitirilmesine aracı olmakta, katkı sunmaktadır. 16 Ocak 2021 tarihinde İstanbul Anakent Belediyesi Halkla İlişkiler Koordinatörü tarafından çevrimiçi bir toplantı düzenlendi. Ahmet Hoca Enstitüsü adı altında toplanan muhafazakâr - tutucu isimlerle bir araya gelen CHP genel başkanı, her zaman olduğu gibi yine saçmaladı. Toplantıya katılanlar arasında Yeni Şafak Gazetesi yazarı, AKP kurucusu ve genel başkan yardımcısı, türbana özgürlük bildirisine imza atan akademisyen, HAK-İş Konfederasyonunun eski genel başkan yardımcısı, TESEV için raporlar yazan DEVA Partisi’nin kurucusu, AKP’nin Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon genel müdürü, dindar Kürtleri temsil eden ‘Hakkı Savunanlar Platformu’nun başkanı gibi muhafazakâr kişilerin olması, CHP genel başkanının yönünü göstermektedir.

 

 Toplantıya katılanlara “siz kendinize muhafazakâr diyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Asıl muhafazakâr olan CHP, çünkü değişime direniyor” diyerek partisini karalayan CHP genel başkanı “değişimin temel felsefesi toplumun her kesimini kucaklamak tır” sözüyle muhafazakâr seçmene göz kırpmaktadır. Kısaca CHP’den korkmanıza gerek yok, sayemde CHP de size benzedi demeye getirmektedir. 


   CHP’nin muhafazakâr bir parti olduğunu söylemek, sürekli değişimi simgeleyen devrimcilik okunu anlamamaktır. Bu söylem CHP’ye yöneltilen en büyük iftiradır. Bir siyasi partiye, o partinin programını, tüzüğünü benimseyen kişiler üye olur, görev alır. Toplumun her kesimini kucaklıyoruz diye CHP’nin kurucusu eşsiz liderimiz Atatürk’e “kefere” diyenleri, aşağılayanları, PKK terör örgütünün avukatı olanları, liberal takımdan Sorosun çocuklarını partiye doldurarak siyaset yapılmaz. Bunun adı sadece proje olarak verilen görevi yerine getirmektir.

 

“Necip Fazıl, CHP parti meclisi üyesiydi” diyerek, muhafazakâr seçmenden oy avcılığına çıkmak, bindiği dalı kesmektir. 1934 yılında Nakşibendîlik tarikatına giren Necip Fazıl, 1940 yılında CHP'den milletvekili olmayı istemiş ancak kabul edilmemiştir. Böyle birisinin CHP parti meclisi üyesi olduğunu söylemek gülünçtür.

 

Sağ ve sol kavramlarına karşı olduğunu bildiren CHP genel başkanı; “21. yüzyılın sorunlarını 18. yüzyıl kavramlarıyla mı çözeceğiz? Nedir sağcılığın, solculuğun kriterleri? Solcular kamu adına çalışır. Sağcılar kamu adına çalışmıyor mu? Solcular fakire yardım eder. Sağcılar fakire yardım etmiyor mu?” demiştir. Solculuk, kamucu bir anlayışla, eğitim, bilim, kültür, sağlık, sosyal güvenlik, tarım, hayvancılık ve sanayide insanları ekonomik ve sosyal özgürlüğe kavuşturmaktır. Yoksulluktan kurtararak üretime dönüştürmektir,  paylaşımda adaletli ve eşit olmaktır.  Sağcılık ise hep sermayeden yana olmuştur ve kapitalizmin yanındadır. Genel başkanı olduğu partinin tüzüğünden bile haberi olmayan birinin sağ ve sol kavramları üzerine konuşması da aymazlıktır. CHP Tüzüğü’nün “Kuruluş ve İlkeler” başlığını taşıyan 1. maddesinin 4. fıkrasında “çağdaş demokratik sol bir siyasal parti” olduğu yazılıdır. CHP Tüzüğü’nün “Genel Başkan” başlığını taşıyan 19. maddesinin 4. fıkrası şöyledir: “Genel Başkan partiyi bağlayıcı demeçler vermeye ve bildiriler yayınlamaya yetkilidir.” Buna göre parti tüzük ve programına ters düşecek açıklamaları tartışma konusu olacaktır. Buna karşın, sol ve sağ kavramlarını geçersiz ve anlamsız bulan açıklamaları sadece kendini bağlar, gerçek CHP’lileri bağlamaz.

 

CHP genel başkanı %3 daha fazla oy alacağını sanarak, yeni muhafazakâr dostlarına mavi boncuk dağıtmaktadır. Ali Babacan’ı “siyasetin yeni yıldızı” ilan eden, Ahmet Davutoğlu için “memlekete yararları, hizmetleri olmuştur” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP bitirilme aşamasına getirilmiştir. Kemalist, laik, devrimci ve sol değerlere kapalı olan CHP genel başkanının ideolojisi de yoktur, stratejisi de yoktur. Amacı böyle kadroları CHP’den tasfiye edip, partiyi Sorospularla, tarikatçılarla, ırkçılarla, cumhuriyet ve Atatürk ile sorunu olanlarla, ‘yetmez ama evet’çi liberal artıklarla doldurmaktır. Çünkü kendisine verilen görev budur, bu yüzden genel başkanlığa getirilmiştir.

 

Partiye demokrasi getireceğim diyerek, CHP’deki az da olsa demokrasiyi bitiren ve girdiği tüm seçimleri yitiren Sorosçuların TESEV kurucusundan hala beklentisi olanlar var mıdır? “Tıpış tıpış Ekmeleddin” olayı unutulmayacaktır. “Eşit yurttaşlık” diyerek, etnik ve din üzerinden siyaset yapan CHP genel başkanı, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın kabul edilmesi için çırpınmaktadır. Özellikle AKP iktidarı döneminde “laiklik tehlikededir diyemem, çünkü altını dolduramam”, “yargıda cemaatçi yapılanma var diyemem” gibi gerçek dışı sözleri söyleyen bir genel başkan yok hükmündedir. Yeni seçilen ABD başkanından Türkiye’deki bütün demokrasi hareketlerini desteklemesini isteyen CHP genel başkanı, emperyalist projelerin oyuncağıdır. Birçok ülkede demokrasileri ortadan kaldıran emperyalist güçlerden, ülkemize demokrasi istemek, yüz yıl önceki mandacılığı savunmaktır. Bunun sonu ihanete kadar gider. Atatürk’ün partisi CHP bitirilmeden, güzel ülkemiz yitirilmeden Kemalist güçlerin çıkış yapmasının zamanı gelmiştir. 

 

Azim ve Karar, 25 Ocak 2021.

 https://azimvekarar.net/index.php/2021/01/24/muhafazakar/


***

2 Eylül 2018 Pazar

BİR İHTİMAL DAHA VAR!

BİR İHTİMAL DAHA VAR!
SERDAR ANT
5.7.2014
İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal çevresinin Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan, İhsanoğlu ve Demirtaş’ın dışında Cumhuriyetçi, laik ve demokrat güçlerin tercih edebileceği bir üçüncü aday çıkarmak için son dakikaya kadar mücadele ettiği biliniyor. Bu bağlamda CHP içinden bazı milletvekillerinin de desteğiyle Emine Ülker Tarhan’ın adaylığı gerçekleştirilmeye çalışıldı, ama aday olmak için gerekli olan 20 milletvekilinin desteği sağlanamadığından bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Dolayısıyla Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı yarışı bir “BOP eş başkanı”, bir “Osmanlı hayranı İslamcı” ve bir “bölücünün” arasında olacak ne yazık ki…
Peki, Cumhuriyetçi, laik, demokrat güçler ne yapacak? Her şey bitti mi artık?
Örneğin Cumhuriyetçi güçler de 4 Temmuz akşamı Can Ataklı’nın Ulusal Kanal ekranlarından yaptığı gibi, isim vermeden, ama diğer bütün seçeneklerin olmazlığını vurgulayarak sonunda Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vereceğini mi ilan etmeli?
Cumhuriyetçi güçlerin kendilerine dayatılan Ekmeleddin İhsanoğlu seçeneği karşısında Can Ataklı gibi boyun eğmek dışında başka bir seçenekleri yok mu gerçekten?
Bu soruya bir yanıt vermeden önce, bir an için seçime Cumhuriyetçi güçlerin de bir adayla katıldığını varsayalım. Örneğin bir an için, Emine Ülker Tarhan’ın aday olması için gerekli olan 20 milletvekilinin imzasının elde edildiğini ve Tarhan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimine 4. aday olarak katılma hakkını elde ettiğini düşünelim.
Peki, o zaman ne olacaktı?
10 Ağustos günü, sandık başına gidecek ve Emine Ülker Tarhan için oy kullanacaktık. Amaç, Emine Ülke Tarhan’ın Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan daha fazla oy alarak ikinci tura kalmasını sağlamak ve böylece ikinci tur oylamada Erdoğan’a karşı Cumhuriyetçi oyların toplanacağı bir direniş cephesi yaratabilmekti. Emine Ülker Tarhan’ın adaylığının tartışıldığı günlerde, Erdoğan’ı durdurabilmenin tek formülü olarak, özelikle Doğu Perinçek tarafından savunulan görüş bu değil miydi?
Bugün artık kesinleşti ki Cumhurbaşkanlığı seçimi sadece üç adayın katılımı ile yapılacak ve ne yazık ki bu stratejinin uygulanması mümkün değildir. Ama her şey yine de bitmiş değil.
Eğer Emin Ülker Tarhan seçime aday olarak katılsaydı, sandığa gidip onun birinci turda en çok oy alan iki adaydan biri olması için oy kullanacak olanlar, bence bugün de hâlâ bir şeyler yapabilirler. 10 Ağustos günü, yine sandığa gider ve BOŞ OY kullanırlar! Kısacası biz Cumhuriyetçi, laik demokrat güçlerin Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayımız “BOŞ OY” olur!
Mesela bu şekilde davranılacak bir seçimde birinci tur sonunda şöyle bir sonuç ortaya çıkarsa bu nasıl yorumlanmalıdır?
ERDOĞAN: % 45
İHSANOĞLU: %22
DEMİRTAŞ: %7
BOŞ OY: %26
Bu durumda yasal olarak ikinci tur oylamaya Erdoğan ve İhsanoğlu katılma hakkını elde ederler. Ama birinci tur öncesinde Cumhuriyetçi, laik ve demokrat güçlerin birinci tur oylamada sandığa gidip BOŞ OY kullanacaklarının propagandası iyi yapılırsa, şu açık bir şekilde görülecektir ki, yasal sonuç ne olursa olsun bu, toplumsal gerçeği yansıtmamaktadır.
Böyle bir davranış tarzının iki sakıncası vardır: 
Birincisi, açıktır ki hukuksal sonuç almak olanaklı olmayacaktır.
Yani en nihayetinde ikinci tur oylama yine Erdoğan ile İhsanoğlu arasında olacaktır.
İkincisi de bu biçimde BOŞ OY kullanmak amacıyla sandığa gidip bir anlamda gövde gösterisi yapılsa bile, bu davranış en sonunda bu düzmece seçime, bu danışıklı dövüşe bir tür hukuksal geçerlilik, bir meşruiyet kazandıracaktır.
Ne var ki bu olumsuzlukların yanında elde edilecek bir kazanım vardır ki,
bence ilk iki sakıncayı dengeler.
Eğer Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda BOŞ OY’ların sayısı en azından sıralamada ilk iki arasında yer alırsa, başka bir anlatımla BOŞ OY’lar Ekmeleddin İhsanoğlu’na verilecek oylardan daha çok olursa,  o zaman bu ülkede Cumhuriyetçi, laik, demokrat güçlerin hâlâ var olduğu; bu tür düzmece seçimlerle, dayatmalarla Cumhuriyeti tasfiye etme girişimlerine kimsenin meşruiyet kazandıramayacağı bütün dünyaya gösterilmiş olur.
Böyle bir seçenek Can Ataklı gibi, en sonunda boyun eğip “ne yapalım başka yapacak bir şey yok ki?” demeye getirerek üstü kapalı bir şekilde Ekmeleddin İhsanoğlu için destek vereceğini açıklamaktan çok daha onurlu ve çok daha işlevseldir.
Bu önerdiğim seçeneğin daha radikal olanı, hiç sandığa gitmemek ve seçime katılım oranını en azından yüzde 70 altına düşürmektir. Bu ikinci seçeneğin daha az göze batıcı ve ses getirici olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, eğer kitlesel olarak yapılabilirse ve sonunda boş oylar en azından % 20’ler düzeyine çıkarılabilirse, sandığa gidip BOŞ OY kullanmanın da aslında Cumhuriyetçi, laik, demokrat güçlerin sesini duyurması için etkin bir yol olduğu açıktır.
Ayrıca böyle bir seçenek, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında gündeme gelecek CHP Olağanüstü Kurultay’ında Cumhuriyeti güçlerin elini güçlendirecek, Kılıçdaroğlu ve ekibinin tasfiyesini daha da kolaylaştıracaktır.
Kısacası, her şey bitmiş değil. Mücadele son dakikaya kadar sürmelidir. Hele ki sözkonusu olan Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi mücadelesi ise umutsuzluğa kapılmak, teslim olmak asla düşünülmemelidir.
Ne güzel diyordu Nazım:
Mesele esir düşmekte değil,Teslim olmamakta tüm mesele…
SERDAR ANT5.7.2014

***