Analiz 2018’de Türkiye Ekonomisi,
Etiketler: Analiz, Ekonomi,Haber,
2018'de Türkiye, ABD, ABD Yaptırımları, Donald Trump, Döviz Kuru, FETÖ, G20, Halkbank Davaları, Mehmet Hakan Atilla
Papaz Andrew Craig Brunson, PDF, SETA, SETA Analiz, SETA Çalışmaları, SETA Yıllığı,Türk-Amerikan İlişkileri, Türkiye Yıllığı,Türkiye-ABD İlişkileri,
Bu çalışmada 2018 yılında Türkiye’de ekonomi alanında yaşanan gelişmeler detaylı bir şekilde betimlenmiş ve analize tabi tutulmuştur.
Türkiye 2018’de ekonomik göstergelerle açıklanması çok da mümkün olmayan döviz kuru hareketleri yaşadı. Türkiye ekonomisinin son iki yıl içinde beş önemli finansal saldırı dalgası yaşadığı söylenebilir. Bunlardan Kasım 2016, Ocak 2017, Ekim-Kasım 2017’de gerçekleşen ilk üçü –haddizatında önemli finansal
saldırılar olmalarına rağmen– Mayıs 2018 ve Ağustos 2018’de gerçekleşen son iki finansal saldırıya kıyasla etki olarak düşüktü. Ağustos 2018’deki finansal
saldırı ise Mayıs’takini dahi gölgede bırakacak ölçüde şiddetli oldu.
Finansal Türbülans,
Bazı finansal kurum raporları ve ekonomist görüşleri Türkiye’nin yaşamış olduğu kur şokunun temel nedenini enflasyon ve cari açıkta yaşanan bozulmaya
bağlamaktadır. Küresel ekonomide gelişmekte olan ülkelerle sınırlı kalmayan belli makroekonomik sorunlar bugün bazı gelişmiş ülkelerde de mevcuttur.
Yükselen bir piyasa olarak Türkiye’nin de belli makroekonomik sorunları vardır. Türkiye ekonomisinde cari açık ve enflasyon da bu sorunlar arasında sayılabilir.
Bu yıl özellikle Mayıs ve Ağustos’ta Türk Lirasının (TL) ciddi şekilde değer yitirmesi akabinde artan ithalat maliyetleri dolayısıyla uzun zamandır tek haneli
rakamlarda seyreden enflasyon ciddi şekilde yükselerek yüzde 20’ler düzeyine ulaşmıştır. Türkiye’de enflasyonu besleyen bir başka etmen de tarım ve gıda
tedarik zincirindeki yapısal sorunlardır.
Dış ticaretin yapısal bir gerçekliği olarak Türkiye ekonomisinin büyüme ve ihracat artışı kaydettiği dönemlerde cari açıkta da artış görülmüştür. Bunun temel sebebi ise ihracatın ithal ara mallarına olan önemli düzeydeki bağımlılığıdır. Ancak küresel siyaset ve ekonomide yaşanan gelişmelerin daha fazla etkisinde kalan Türkiye ekonomisinin son dönemlerde yaşadığı ve rasyonel bir temelden uzak olan döviz kurlarındaki yükselişin söz konusu sorunlarla (cari açık ve enflasyon) açıklanması pek mümkün değildir. Çünkü Türkiye ekonomisinin ne cari açık ne de enflasyon göstergelerinde TL’nin çok kısa bir sürede yüksek oranda değer kaybetmesine neden olabilecek bir yükseliş yaşanmıştır.
Bazı analistler mali disiplinden taviz verilmesi ve Merkez Bankasının bağımsızlığına dair tartışmaların döviz piyasasını etkilediğini belirtmektedir. Kamunun reel sektöre verdiği teşvikler ve emeklilere yönelik devreye giren bayram ikramiyesi uygulaması kamu harcamalarının belli ölçüde yükselmesine neden olsa da Türkiye bütçe açığı ve kamu borcu gibi göstergeler dikkate alındığında halen bütçe disiplini konusunda neredeyse bütün G20 ülkelerinden daha güçlü bir konumdadır. Öte yandan para politikası değişikliklerinin zamanlaması hususunda bazı tereddütler yaşansa da Merkez Bankası bu yıl faizleri agresif bir şekilde artırmakla kalmayıp gerekli olduğu durumda ek sıkılaştırmaya gideceğine dair güçlü sinyaller vermiştir. Dolayısıyla para ve maliye politikasına yönelik endişelerin de Türkiye gibi büyük bir ekonomide kurların bu denli ani ve hacimli yükselmesini tek başına tetikleyebileceğini söylemek güçtür.
Bu çerçevede dolar kurundaki son üç ayda yaşanan yükselişi ekonomik gerekçelerle izah etmek hiç de kolay değildir. Kurun bu düzeyden hızlı bir şekilde çok uzak noktalara sürüklenmesi ciddi spekülatif atakların olduğu yönünde kuvvetli bir izlenim bırakmaktadır.2 Bu açıdan dolar kurunda yaşanan ciddi yükselişin arka planında siyasi gelişmelerin olduğu görülmektedir.
Bu bağlamda döviz kurunda yaşanan sıra dışı hareketliliğin arka planında ABD ile Türkiye arasında tırmanan siyasi gerginlik ve bu ortamdan beslenen
manipülatif haberler bulunmaktadır.
Türkiye’nin siyasal alanda ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle gerilim yaşadığı süreçlerde ekonominin Ankara’ya karşı bir silah olarak kullanıldığı aşikardır.
Özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının en kritik dönemlerde ve çoğu zaman temelsiz gerekçelerle Türkiye’nin notunu düşürmesi ekonominin siyasete
nasıl alet edildiğinin bir yansıması niteliğindedir. Bu yaşananlar karşısında genelde hükümetin ve özelde ekonomi yönetiminin sessiz kalmayarak bir aksiyon planı ortaya koymuş olması piyasaların rahatlaması açısından önemlidir.
Bugün ABD birçok ülkeye karşı elindeki ekonomik ve finansal gücü bir silah olarak kullanmaktadır. Bu süreçte Türkiye de ABD’nin irrasyonel tavrından
nasibini almaktadır. Bunlar arasında en net örnek tutuklu Rahip Andrew Brunson’ın yargılama sürecine yapılan müdahaledir. ABD tutuklu vatandaşının
serbest bırakılmasını tehditkar bir şekilde talep etmekle kalmamış, Türkiye’ye karşı sembolik önemi olan bazı yaptırım kararları da almıştır.
Küresel ekonomide ABD’nin aldığı payın gittikçe azalması, buna karşılık Asya başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin artan ağırlığı Washington’ın şımarık, irrasyonel ve aşırı tepkiler vermesine yol açmaktadır. Nitekim Trump’ın iktidara gelişiyle birlikte ABD’nin kendi eliyle kurduğu liberal değerleri önemli oranda hiçe saymakta olduğu görülmektedir. Dahası ABD, Çin gibi yükselen güçlü aktörlere karşı sürdürdüğü ticaret savaşlarını ihtiyaç duyduğunda geleneksel Batılı müttefiklerine karşı da kullanmaktan çekinmemektedir. ABD-Türkiye ilişkileri de Trump’ın bu tavrından olumsuz etkilenmiştir. Başta Suriye’deki gelişmeler ve FETÖ meselesi olmak üzere Halkbank’ın eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla davası ve Rahip Brunson davası buna örnek olarak gösterilebilir.
Son yıllarda küresel ekonomide yaşananlar gelişmekte olan ülkeleri de etkilemektedir. ABD Merkez Bankasının (FED) faizleri yükseltmesi, Trump’ın fitilini ateşlediği ticaret savaşlarının karşılıklı misillemeye varması ve artan jeopolitik riskler gelişmekte olan ülkelere yönelik dış yatırımların
yavaşlamasına yol açmaktadır.
Bu gelişmeler altında Türkiye ekonomisi için ihtiyaç duyulan fonları yurt dışından temin etmek daha maliyetli hale gelmektedir.
Son iki yıldır yaşanan bu gelişmeler TL üzerinde belirli ölçüde baskı oluşturuyordu. Küresel gelişmelerin yanında ABD ile yaşanan siyasi gerilim ve Batı’da Türkiye ekonomisi aleyhine çıkan manipülatif haberler de yabancı yatırımcının tedirginlik yaşamasına sebebiyet vermiştir. Spekülatörler belirsizlik ve tedirginliğin arttığı böylesi bir ortamda oluşan fırsatla birlikte kur üzerinde ataklar gerçekleştirerek kazançlarını arttırmaya çalışmıştır. Kurda yaşanan
ani ve sert dalgalanmalar ekonomik aktiviteye zarar vermiştir. Kur şoku sonrası alınan tedbirlerle birlikte ekonomik dengelenme sağlanmaya çalışılmıştır…
https://www.setav.org/analiz-2018de-turkiye-ekonomi/
***