LÜBNAN SORUNU BAŞLARINDA BEYRUT’TA YABANCI FAALİYETLER
SUNUŞ
MİLLİ MÜCADELE VE SONRASI ORTADOĞU SUNULMAYAN-BİLDİRİLER,
Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır.
On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda
iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur.
Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır.
Ziya GÜLER
Hava Korgeneral
ATASE ve Dent. Başkanı
LÜBNAN SORUNU BAŞLARINDA BEYRUT’TA YABANCI FAALİYETLER
Doç. Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu*
* Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi.
Osmanlı Devleti XIX. yüzyılda birçok sorunla uğraşmıştır. Tanzimat’ın ilanından sonra ülkenin birden fazla bölgesinde isyanlar çıkmıştır. Bunlar arasında Suriye ve Lübnan’daki olaylar Avrupa devletlerinin karışması ile büyük bir siyasi problem hâline gelmiştir. Bu araştırmamızda, Lübnan probleminden kısaca bahsettikten sonra, hadiselerin gelişmesinde etkili olabileceğini düşündüğümüz, yabancı devletlerin bölgedeki çalışmalarına örnek teşkil edecek birtakım faaliyetlerden küçük bir örnek sunmaya gayret edeceğiz.
Arapların Şam dediği eski Suriye geniş bir ülke idi. Osmanlı idaresindeki Suriye; Halep, Şam, Sayda ve Bağdat olmak üzere dört eyalete bölünmüştü. Halk, çeşitli kökenlerden gelmekte çeşitli din ve mezhepler burada yaşamaktaydı.1 Lübnan olaylarını çıkaran Dürzi ve Maruniler bu gruplardan ikisi idi. Dürziler,2 esas olarak Müslüman olan fakat belli İslam mezheplerinden farklı mezhepleri bulunan bir cemaatti. Oturdukları yerler, Cebel-i Lübnan, Cebel-i Havran, Raşeya, Hasbeya ve Şam çevresiydi. Maruniler3 ise Hristiyanlardı. Maron isminde IV. yüzyılda yaşamış bir rahibin kurmuş olduğu mezhepten oldukları için kendilerine Maruni denmekte idi. Toplu olarak yaşadıkları yerler Lübnan’ın kuzey kısmı, Beyrut, Trablus ve Sayda taraflarıydı.4
Lübnan eyaletinin merkezinde bulunan Lübnan Dağı yerli kabilelerin ikametgâhıydı. Dürzi ve Maruni kabileleri, Babıali’nin hükümranlığını tanımakta;
fakat yerli Şahap ailesi tarafından idare edilmekteydi.
Mehmet Ali Paşa ordularının Suriye ve Lübnan’da bulundukları sıralarda, bu kabileler bazen Mehmet Ali Paşa’dan, bazen de padişahtan yana olmuşlardı.
Osmanlı-Mısır savaşının son safhalarında Lübnanlılar Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’ya karşı silahlandılar. Fakat Lübnanlıların başı Emir Beşir
kuvvetli ve otoriter bir şahsiyetti. Günün birinde Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da yaptığı gibi Lübnan’da Osmanlı hükûmetine başkaldırması ihtimali olabilirdi.
Emir Beşir zaten Babıali ile iyi geçinmek isteğinde olmadığından İngilizlere sığındı. Onlar da kendisini Malta’da oturmaya mecbur etti. Bunun üzerine
Osmanlı Devleti Beşir’in yerine oğullarından en güçsüzü olan Emir Kasım’ı Lübnan hâkimi tayin etti. Babıali bu fırsattan yararlanarak Tanzimat’ı
Lübnan’da uygulamaya girişti. Cemaatlerin büyüklerinden Hâkim Emir Kasım’ın başkanlığında bir divan kuruldu. Bu divan, Tanzimat’ın geliştirilmesini sağlayacak ve kontrol edecekti. Lübnan halkı bu teşkilatı beğenmedi ve isyan etti. Babıali Emir Kasım’ı azlederek yerine Macarlı Ömer Paşa’yı Lübnan’a emir tayin etti. Bu tayin ile Lübnanlıların muhtariyeti sona ermiş oluyordu. İsyan bununla yatışmadı. Asiler yabancı devletlere başvurdular. Böylece olay, uluslararası bir siyasi sorun şeklini aldı.5
Lübnan olayları, 1860 yılına kadar aralıklarla devam etmiştir. Sonuçta 1861 yılında “Lübnan Nizamnamesi” ile yeni bir düzen verilerek isyanlar
sonuçlandırılmıştır.6 Siyasi olayların ve çatışmaların gelişiminden çok, bizi yabancıların çalışmaları ilgilendirdiğinden burada bahsedilmeyecektir.
Lübnan isyanı karşısında en büyük tepki Fransa’dan geldi. Fransa haçlı seferlerinden beri Suriye ve Lübnan ile ilgileniyor ve kendisini koyu
Katolik olan Marunilerin hamisi olarak kabul ediyordu. Fransa, Mehmet Ali Paşa isyanının Londra’da İngiltere düşüncesine uygun şekilde çözülmesinden hoşnut olmamıştı. Lübnan isyanında Marunilerin himayesini üstlenmekle hem İngiltere’den intikam almayı hem de Lübnan’da Fransız nüfuzunu kuvvetlendirmeyi planlıyordu.
İngiltere’ye gelince, Mehmet Ali Paşa isyanından beri Suriye, Lübnan ile ilgilenmeye başlamıştı. Bölge, siyasi yönden olduğu kadar ticari yönden
de önemliydi. Bunlar, Hindistan’a giden ticaret yollarının üzerinde olması dışında, Doğu Akdeniz ticaretinin de kilit noktasıydı. 1828’de Britanya Ticaret
Odası (Boord of Trade) başkanı Huskisson tarafından verilen birmomerandumda; İngiliz Levant Company’nin 1825’de dağılmasından sonra İngiltere’nin bu bölgede hiçbir ticari örgütlenmeyi gerçekleştiremediği Haleb’de ve Akka’da Fransa ve Avusturya’nın temsilcilikleri olduğu hâlde, İngiltere’nin sadece Beyrut’ta bir konsolosu bulunduğu söyleniyordu. 1830 Haziranında J.W.Farren, Lord Aberdeen’e yazdığı raporda, Şam’da bir konsolosluğun acilen kurulması gereğini, bütün Asya Türkiye’sinde İzmir ve
İskenderiye dışında bir temsilcilik bulunmadığını bildiriyordu. Gerçekten de bu yıllarda İngiltere’nin bölgedeki ticari örgütlenmesini giderek güçlendirdiği
ve resmî temsilcilerinin de çoğaldığı görülmektedir. Aynı eğilim sadece Britanya için söz konusu değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun pek az bölgesinde çeşitli yabancı devletler bu kadar çok konsolosluk bulundurmuşlardır. 1898’de Şam’da ve Halep’te Fransa, Rusya, İtalya, İngiltere, Avusturya-Macaristan ve Almanya, İran, ABD, Portekiz, İspanya ve Felemenk konsoloslukları vardı. Buralarda tercüman ve memur olarak Marunilerin yanında Ermeni, Rum ve Müslümanlar da bulunuyor, herhâlde imparatorluğun hiçbir yerinde Müslüman ahali, Avrupa ile bu kadar yoğun ilişkiler içinde değildi.7
İngilizler, Doğu’da dinin oynadığı rolün önemini anladıklarından, Suriye ve Lübnan’da politika silahından başka din silahıyla da Fransa’yı zayıflatmak istediler. Bunun için de kuvvetli bir Protestanlık propagandasına başladılar. Propaganda merkezi olarak 1842’de Kudüs’te bir Protestan kilisesi kuruldu. İngiliz, Alman ve Amerikan Protestan misyonerleri Suriye ve Lübnan’ın her tarafına yayılmaya başladılar. Protestanlık kısa sürede büyük ilerlemeler kaydetti. Maruniler koyu Katolik oldukları için Protestanlık propagandaları karşısında lakayt kaldılar. Fakat dinin inanç kaidelerinden ziyade şekle bağlı kalan Dürziler, Protestanlığı kabul etmeye başlayarak İngiltere’nin himayesine girdiler.8
Kozmopolit nüfusun içinde sayıları bir hayli çok ve kalabalıkça olan gayrimüslim cemaatleri kontrol altında tutmak için Osmanlı yönetimi ruhani reislere tam yetki vermiştir. Bu bölgede ilk İslam egemenliğinden beri bin yılı aşkın bir süre, Hristiyan ve Musevi nüfus bu tür sisteme de alışkındı. Ancak Fransa’nın XVII. yüzyıl sonundan beri Fransiskenler ve Cizvitler aracılığı ile Katolikliği, İngiltere’nin XIX. yüzyılda Protestanlığın yayılması için gösterdiği faaliyet bu dengeyi bozdu. Nihayet, Rusya’nın kendine bağlı bir Ortodoks cemaat yaratma girişimleriyle, Suriye-Filistin dini çekişmeler yönünden en problemli bölge oldu. 1824’te Amerikan misyonerleri Beyrut’ta ilk özel okulu açtılar. Kısa zamanda ruhsatsız açılan okul ve yetimhaneler ile Amerikalılar Suriye-Filistin Mezopotamya ve Doğu Anadolu’da en etkin misyoner grubu oluşturdular. Açtıkları kurum sayısı 400’ü geçti.9
İmparatorluğun gerileme sürecine girmesiyle merkezi devlet otoritesinin zayıflamaya başlaması, git gide politik ve emperyalist karakter kazanan misyoner faaliyetlerinin imparatorlukta çoğalmasına yol açtı. Bu misyoner grupların amacı neydi? Nasıl çalışıyorlardı gibi sorulara kısaca cevap vermek faydalı olacaktır.
Osmanlı topraklarına gelen ilk misyonerler Katoliklerdir. Fransız olan bu misyonerler hem Hristiyanlığı yaymak hem de İstanbul’daki azınlıkların
eğitimi ile ilgilenmek üzere XVI. yüzyılın sonlarına doğru bölgeye geldiler. Katolik misyonerlerin çeşitli yerlerde açmış oldukları çok sayıda okul vardı.
Bu yerler arasında Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri, Adana, Beyrut, Sayda, Lübnan, Havran, Şam, Yafa, Kudüs, Lazkiye, Amman, Tripoli, Kadıköy,
Diyarbakır, Harput, Malatya, Mardin, Mersin, Urfa, Trabzon, İzmir, İstanbul sayılabilir. Özellikle Suriye ve Lübnan üzerindeki çalışmaları ile Fransa’nın
bölgeye yönelik emperyalist gayelerine hizmet eden Katolik misyonerleri çok sayıda açtıkları okulları, hastaneleri, yetimhaneleri ve çıkardıkları yayınları ile
Fransız Katolikleri hem kendi mezheplerini yayıyorlar hem de ülkelerinin menfaatlerine uygun kesimlerin kazanılmasını sağlıyorlardı. Bu yolla faaliyet
gösterdikleri Osmanlı toprakları üzerinde etkileri oldukça fazlaydı.10
Katolik misyonerlerinden başka Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren diğer Hristiyan mezhebine mensup kişiler Protestanlardı. Bu misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki çalışmaları 1840’lardan itibaren hız kazanır. Özellikle İngilizler faaldir. Ayrıca Amerikalılar da bu alanda etkilidir.
Örgütlü ve planlı bir faaliyet sonucunda hem mezheplerini yayıyorlar hem de başta Ermeniler11 olmak üzere Bulgar, Rum vb. azınlıkları etkileyerek onları
Osmanlı’dan koparmak ve dolayısıyla ait oldukları ülkelerin emperyalist politikalarını uygulamalarına yardımcı oluyorlardı. Amerikan misyonerlerinin
İstanbul’da kurduğu Robert Kolejin Bulgarlar için üstlendiği görevi, Beyrut’ta açılan Protestan Koleji de oradaki Arapları bilinçlendirip Osmanlı’ya karşı
kışkırtma olarak yerine getirdiği ifade edilmektedir.12
Misyonerlerin amaçlarına ulaşmak için en çok kullandıkları araçlar arasında okullar önde gelmektedir.13 Onlara göre eğitim ve öğretim yoluyla öğrencileri Hristiyanlaştırmak esas gayeydi. Okullardan başka misyonerlerin kullandık ları
bir araç matbaadır. Gittikleri bölgelerde kurdukları matbaalarda başta dini eserler olmak üzere çeşitli konularda pek çok dilde gerekli olan eserleri yayınlamışlardır. Bunların yanında misyonerlerin kullandığı bir diğer
kurum hastanelerdir. Ayrıca, yabancı dil kursları, çok sayıda dispanser ve
sağlık ocakları ve yetimhaneler gibi çeşitli yardım kuruluşları da en fazla
kullanılan yerler arasındadır.14
İmparatorluğa XIX. yüzyıl başında gelmeye başlayan Amerikalı misyonerler , imparatorlukta en etkin faaliyetleri sürdürmüş, toplum üzerinde en derin izleri bırakmışlardır. Amerikalı Protestan misyonerlerin Osmanlı İmparatorluğu’na ilk gelişleri, 1820 yılındadır.15 Ocak 1820’de öncü misyonerler gelmiştir.15 Bu tarih, Amerika’da misyonerlik hareketinin gelişmesi ile de ilişkilidir. Şöyle ki Amerika Birleşik Devletleri’nde Protestanlar, XIX. yüzyıl başında “Büyük Uyanış” diye tanımlanan Protestanlık hareketinden sonra bu mezhebi yaygınlaştırmak amacıyla kısaca ABCFM olarak anılan American Board of Commissioners for Foreign Missions adı altında örgütlenmişlerdir. Bu kurumun başlıca amacı, Amerikalı misyonerleri başta Kızılderililer olmak üzere ilkin Amerika Birleşik Devletleri’nde, daha sonra Amerika kıtalarında ve dünyada Protestanlığı
yaygınlaştırmak üzere yönlendirmekti. Misyonerlerin gönderildikleri uzak ülkelerde hayır kurumları, eğitim ve sağlık merkezleri kurarak halkla iletişim
geliştirmeleri, okuma öğreterek İncil’i okuyabilmelerini sağlamaları, Protestan öğretisini tanıtmaları esas tutulmuştu.16 Amerikan misyonerlerinin faaliyet
alanının Suriye, Lübnan, Filistin, Doğu Anadolu, Yukarı Mezopotamya, Çukurova ve kısmen de Orta Anadolu olduğu görülmektedir. Saydığımız bölgelerin etnik niteliğine baktığımızda şu özellik dikkat çeker. Amerika, Ermeniler ve Şark Katoliklerini kendine hedef olarak seçmiş, onlar arasında faaliyet göstermeyi yeğlemiştir.17 Amerikan okullarının en dikkate değer özelliklerinden birisi ders programları idi. Bu ders programlarının matematik, fen bilimleri, edebiyat, felsefe ve dil derslerinin yanı sıra vokal veenstrümantal müzik, kompozisyon, hitabet, resim, jimnastik vb. seçimlik derslerle bir hayli zengin olduğu, o dönem Osmanlı rüştiye ve idadilerindeki derslerle karşılaştırıldığında daha çağdaş, akılcı ve hayata yönelik olduğu kanısı uyanmaktadır. Kuşkusuz bu durum okuldan okula ve yöreden yöreye değişiklik göstermekle birlikte bu okullar misyoner faaliyetlerinin eleman ihtiyacını karşıladığı gibi profesyonel meslekler ve iş hayatına da adam yetiştiriyordu.18 Söz ettiğimiz okulların kolejlerin dışında, misyonerlerin kiraladıkları veya satın aldıkları evlerin bir kısmını okul hâline getirerek çocukları eğittikleri de kaynaklarda yer almaktadır.
Yukarıda anlatıldığı gibi Amerikalılar dışında diğer milletlerden de Osmanlı topraklarında misyonerler olduğunu ve benzer şekilde çalıştıklarını bilmekteyiz. İşte misyonerlerin çalışma alanlarından birisi de Beyrut ve çevresidir. Osmanlı topraklarının özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ağırlıkla çalışmalarını sürdüren bu misyonerlerin Beyrut ve çevresinde de çeşitli okullar açtıklarını belgelerden öğrenmekteyiz.
Yabancıların faaliyetlerinin özellikle 1840 öncesi, ki Lübnan olaylarının başlamasının hemen arifesi oluyor, arttığı anlaşılmaktadır. Okullar dışında kiliseler kurdukları da görülmektedir. Yapılmış olan birçok çalışmada yabancıların Osmanlı İmparatorluğu’nda açmış oldukları kolej ve yüksek düzeydeki okullar dan söz edilmektedir. Ancak bunların dışında daha küçük çapta fakat etkili olan çalışmalar olduğu da bir gerçektir. Aşağıda bu küçük nitelikli çalışmalar dan söz edilecektir. İki rapordan söz edilecek olup raporda geçen o dönemin diline ilişkin nasara, efrenc gibi terimler belgelerin dilini bozmamaya özen gösterilerek aynen kullanılmaya çalışılmıştır.
Beyrut’tan 1842 yılında bildirilen raporlarda bu kiliseler ve okulların nerelerde olduğu ve ne gibi çalışmalarda bulunduğu tespit edilebilmektedir.
Bunlardan biri Beyrut Zaptiye memuru Miralay Ali Bey tarafından 15 Ra 58- 27 04 1842 tarihinde yazılan okul ve kiliselerle ilgili bilgileri içeren rapordur19.
Bu okulların kiralanan veya satın alınan evlerin bir kısmında açıldığı anlaşılmaktadır. Bazıları zaman zaman kapatılmış; ancak, sonra tekrar
faaliyete geçmişlerdir. Her birinde 20, 30 kadar çocuk söz edilen bu okullarda eğitim almışlardır. Yabancı dil ve fen bilimlerinin dersler arasında ağırlık kazandığı görülmektedir. Belgede geçen Papaz Berdi idaresindeki okulun bazı öğrencilerinin yatılı okuduğu ve ihtiyaçlarının karşılandığı öğrenilmektedir. Okullar haricinde toplanıp ayinlerin yapıldığı kilise hâline getirilen evlerden de söz edilmektedir. Ali Bey kilise ve okulları dâhil ve hariçte olanlar diye ayırmaktadır. Buradan, Beyrut’un içinde bulunanlardan başka dışında olanların varlığından haberdar olmaktayız. Verdiği bilgilere göre;
İngilizlerin Beyrut dışında Hristiyan (Nasara ..... )’dan kendi korumalarında Es’al el-Hayatın hanesinde bir mektep kurarak 20’den fazla çocuk toplayıp okutmaktadır. Ancak, bu okul bir süre kapatılmış, çocukların bazıları diğer yabancı (efrenc ..... ) okullarına gitmişse de bu günlerde açılarak tekrar çocuk toplamakta olduğu haber alınmaktadır.
Amerikalıların Beyrut dışında Bab-ı Yakup civarında kendi korumalarında bulunan Nenus el- Harad’ın ( .... .. .... ) üzerine 12 sene kadar önce satın alıp burada ikamet eden Amerikalı papazlardan Berdi ismiyle anılan ( Musma Bili Berd denilen) hanenin bir odasına İngilizler mektep kurarak halktan erkek ve kız 30 kadar çocuk toplayarak, İngilizce okuyup yazmayı öğrettikleri haber alınmıştır. Bu okulun 7 senedir faaliyette olduğu bildirilmektedir.
Aynı binanın bir diğer odasında da Amerikalılar mektep kurmuş yine halktan 20’den fazla çocuğu toplayarak talbanca-salyanca? ( - -........
........ ) okuyup yazma öğrettikleri haber alınmıştır. Bu okul da 5 sene önce faaliyete geçmiştir.
Yine aynı binanın başka bir odasında Amerikalıların kurdukları okul Papaz Berdi idaresindeydi. 30 kadar çocuk toplanmış yiyecek ve giyecekleri okul tarafından karşılanıyordu. Okulda çocuklara Efrenc dilleri ile çeşitli fen dallarında eğitim veriliyordu. 6 sene gece ve gündüz eğitim aldıktan sonra
ayrılan çocuklara yıllık 15’er riyal ücret bağlanmakta iken, aynı okulda sadece gündüz okuyan çocuklara okuldan bir şey verilmeyip ihtiyaçları babaları tarafından karşılanıyordu. Bu okuldaki çocuklardan bir miktarı iki ay önce hava değişikliği için evlerine ve bir miktarı da Papaz Berdi ile Cebel’e
gitmiş dönecekleri haberi alınmıştır. Bu okul üç senedir faaliyettedir.
Aslen Dürzi olup sonra Amerikan mezhebine geçen Vandon adlı Nasara’nın hanesinde okul açılmıştır. Üç sene önce 30’dan fazla Nasara Dürzi çocuğu toplanarak Salyanca okuyup yazma öğretilmektedir.
Amerikan papazlarından Tami adlı kişinin oturduğu Amerikan himayesinde olan Beyrut dışında Susa adlı Nasara’nın evinde halktan birkaç Nasara toplanarak papazın kitap basıp çoğaltmakta oldukları haber alınmıştı. Burası bir yıldır faaliyettedir.
Beyrut dışında Masiti adlı mahalde halktan Hanhu( .... ) adlı zımminin hanesini Amerikalılar kiralayarak bir okul açmışlardır. Yeni açılmıştır. Okulda
20’den fazla çocuk toplayıp kendi himayelerindeki halktan Azar Nikola adlı Nasara’yı tayin ederek Efrenc dilleri öğretmekte oldukları haber edilmiştir.
Beyrut dışında Sayfiye adlı mahalde Batris Yard ( .... .... ) adlı zımminin hanesini Fransızlar borcuna karşılık satın alarak kilise ve medrese inşa ettikleri, seraskerlikçe öğrenilerek kapatılması emredilmişti. Bu hanenin inşa edilmiş yerlerinde Fransızlar tarafından üç adet mektep açılarak tüccarların çocuklarını İslam ve Nasara’dan toplanarak onlara Efrenc dilleri öğretilmekte olduğu haber alındı.
Bu binanın bir kısmı da kilise hâline getirilerek Avrupalılardan aynı mezhep olan ahalinin Maruni ve Katolik milletlerinden bazıları gelerek ayin yapmaktaydılar.
Yukarıda Amerikalıların satın aldığı İngiliz ve Amerikalılar tarafından mektep kurulan binanın bir kısmı kilise hâline getirilerek Amerikalı ve diğer yabancı lar ve aynı mezhepten Nasara toplanıp ayin yapmaktadırlar.
Aslı Ermeni milletinden olup eskiden beri İngiliz himayesinde bulunan Yakup Ağa denilen kişinin Beyrut dışında Bab-ı Yakup civarında olan hanesini bir İngiliz' kiralamıştır. O da bir odasını kilise hâline getirerek iki seneden beri Avrupalı bazı aynı mezhepten Nasara halkından gidip ayin yaptıkları haber alınmıştır.
Beyrut içinde Sardunya konsolosunun oturduğu hanede eskiden beri bir kilise kurduğu ve Nasara halkdan bazılarının gelip ayin yaptıkları haber alınmıştır.
Beyrut içinde Amerikan konsolosunun Mısırlı vaktinde inşa eylediği deniz kenarında olan hanesinde bir kilise yapmıştır. Halktan himayelerinde
olan Nasara gelip ayin yapmaktadır.
Beyrut dışında Fransız himayesinde olan Habil Salmuni adlı Nasara’nın hanesinde kilise kurularak milletlerden bazıları toplanarak papaz başkanlığında ayin yapmaktadır. Bu sene icrası durmuştur.
Beyrut içinde Fransızların eski kiliseleri olan Seyrü’l Yaveriye kilisesine halktan aynı mezhepten olan Nasara’dan da kişilerin ayine gittikleri haber alınmıştır.
Beyrut dışında Rum milletinin Madmater ( ...... ) dedikleri eski kiliselerine kendilerinin gittikleri haber alınmıştır.
Beyrut dışında Kırtetne hane civarında Marunilerin eski kiliselerine kendilerinin giderek ayin yaptıkları öğrenilmiştir.
Beyrut dışında Rumların Maralyas denilen eski kiliselerinde kendileri ayin yapmaktadır.
Beyrut içinde Katoliklerin eski kiliselerinde kendileri ayin yapmaktadır.
Beyrut içinde Rumların eski kiliselerinde kendileri ayin yapmaktadır.
Beyrut içinde Maruni milletinin eski kiliselerinde kendileri ayin yapmaktadır.
Yukarıdaki Rum kiliselerine aynı mezhepten olan Rusyalıların da gidip ayin yaptıkları öğrenilmektedir.
Mustafa imzalı 2 B 58-09 08 1842 tahinde yazılan başka bir yazılı belgede20 yukarıda içeriğini verdiğimiz müzekkere değerlendirilmektedir.
Dikkati çeken nokta; Amerikalıların okullarında, 6 yıl yatılı okuyup ihtiyaçları karşılanan çocukların Amerikalı sayılabileceği ihtimali vurgulanarak himaye
edileceği ifade edilmektedir. Ayrıca, Amerikalı Papaz Tami’nin Arapça kitap bastırıp çoğaltması hatırlatılarak bütün bu faaliyetlerin ülkeye ve millete
zararlı olacağı açıklanmaktadır. Bunların engellenmesi gerekli iken bunun yapılması politikaya aykırı düşeceğinden memuriyetinin yetkileri içerisinde,
birtakım iddialara sebep vermeden bazı konularda müsaade edilmekte olduğu bildirilmektedir. Ancak bu faaliyetlerin zararlı olacağı yinelenerek ne
yapılabileceği sorulmaktadır.
Sonuç
Osmanlı Devleti XIX. yüzyıl boyunca birçok sorunla uğraşmıştı. Bunlardan birisi de Lübnan Problemi idi. Olayların çıkmasında diğer bölgelerde de olduğu gibi yabancıların çalışmaları etkili olmuştur. Devletin bütün topraklarında olduğu gibi Lübnan’da da başka ülkelerden çeşitli bahanelerle gelen kişilerin gayretleri bölge halkında etki yaratmıştır. Avrupa Devletleri ve Amerika’nın siyasi ve ticari çıkarlarına fayda sağlayan bu çalışmalar, Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hızlandıran etkenlerden biri olmuştur. Yukarıda söz edilen belge, bu konuda çalışma yapacak olanlara bir katkı olacaktır, kanısındayız. Belgeden Beyrut’ta Amerikalı, İngiliz ve Fransızların 8 adet okul ve 7 adet de kilise açtıklarını öğrenmekteyiz. Ayrıca, 6 tane de eskiden beri halkın kendilerine ait kiliseden bahsedilmektedir. Yabancıların bütün bu faaliyetlerinin devletin birlik ve bütünlüğüne zarar verdiği hem gönderilen raporlardan hem de sonraki gelişmelerden anlaşılacaktır.
DİPNOTLAR;
1 BOA.İrade-i Mesail-i Mühime, nu: 1125. 5 Temmuz 1842’de Antakya Patriki tarafından yazılan bir arzuhalde, Patrik uzun yıllardır bölgede olduğunu ve halkı tanıdığını açıklayarak, Lübnan Dağı’nda 5 milletin yaşadığını, bunların Dürzi, Mütevali, Rum, Maruni ve Katolik olduğunu aralarında anlaşmazlıklar bulunduğunu bildirmektedir.
2-Tayyib Gökbilgin; “Dürziler” İslam Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul, 1993, s. 665-681. Fahir Armaoğlu; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara, 1997, s.264, dn.-266. Dürziler, Fatımi halifelerinden Hakim bi- AmrAlllah’ın veziri Hazma bin Ali’nin tesis ettiği bir mezhebin mensuplarıdır. Dürzilere göre Hakim bi-Amr, hem Allah hem insandır. Allah son defa Hakim suretinde görünmüştür. Hazma da onun peygamberi olur; Allah’ın nurundan yaratıldığı için , alimam, al-azam “imamların imamı”dır. Dürzilerin camileri yoktur. İbadethanelerine “Halavat”
denir. Buraya “ukkal” (akıllılar, bilgeler) denen mezhebin ileri gelenleri girebilir. Dürziler ancak kendi aralarında evlenebilirler.
3 -Fahir Armaoğlu; s. 266, dn. 267. Maruniliğin başlangıcı için iki kaynak gösterilir. Biri M.S 4.yüzyılın sonları ile 5. yüzyılın başlarında yaşamış olan Suriyeli keşiş St. Marun’dur. Bir Maruni efsanesine göre de Marunilerin başlangıcı, MS 685-707 yıllarında Antakya patrikliği yapmış olan St. John Moron’dur. Bu ikincisi Marunilerin babası sayılır. Maruniler tek Allah’a inandıkları için, Bizans İmparatoru, II. Justinianus( 685-711) zamanında çeşitli işkencelere maruz kalmışlar, papazları idam edilmiş ve Antakya yakınlarındaki manastır ve kiliseleri yakılıp yıkılmıştır. Bu olayların sonucu olarak Marunilerin büyük kısmı Lübnan dağlarına çekilmiştir.
4 -Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, C. 6, Ankara, 1983, s. 30. M.Şehabettin Tekindağ; “Lübnan”, İslam Ansiklopedisi, C. 7, İstanbul, 1993. “Lübnan”Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi; C. 27, Ankara, 2003, s. 243-254.
5 Olayların detayları ile ilgili olarak bk. M. Tayyib Gökbilgin; “1840’tan 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve Dürziler”,Belleten, X/40, 1946, s. 641-703.
6 Ahmet Lütfi; Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, C. 9 , yay. Münir Aktepe, İstanbul, 1984, s. 253-260.
7 İlber Ortaylı; “19. Yüzyıl Sonunda Suriye Lübnan Üzerine Bazı Notlar” Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Makaleler 1, Ankara, 2000, s.148, Ayrıca aynı makale için bk. Osmanlı Araştırmaları, sayı-IV, 1984, s. 89-113.
8 Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, C. 5, Ankara, 1983, s. 210-211.
9 Ortaylı; s. 157-158.
10 Ayten Sezer; “Osmanlı Döneminde, Misyonerlik Faaliyetleri”, Osmanlı 2, Ankara, 1999, s. 184-185.
11 Seçil Akgün; Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, Atatürk Yolu,sayı- 1, Mayıs 1988, s.1-12. Ayrıca bk. Bilal Şimşir; Ermeni Propaganda sının Amerika Boyutu Üzerine, Erzurum, 1984. 12 Sezer; s.186.-187. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren misyonerler hakkında ayrıntılı bilgi için bk: Joseph L. Grabil, Protestans Diplomacy And Near East: Missionary Influence on American Policy, 1810-1827, Universty of Minnesota 1971. Uygur Kocabaşoğlu; Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul, 1989.
13 İlknur Polat Haydaroğlu; Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990.
14 Sezer; s. 182.
15 Uygur Kocabaşoğlu; “ XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları”, Osmanlı, C. 5, Ankara, 1999, s. 340.
16 Seçil Akgün; “ Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, OTAM, 3 (Ocak 1992), s.1-2, “Kendi Kaynaklarından Amerikalı Misyonerlerin Türk Sosyal Yaşamına Etkisi (1820-1914), Türk
Tarih Kongresi, C. 5, 22-26 Eylül 1986, s. 2121-2145. Ayrıca bk. Uygur Kocabaşoğlu; “ Osmanlı İmparatorluğunda XIX.Yüzyılda Amerikan Yüksek Okulları”, Bahri Savcı’ya Armağan, Ankara,
1988, s.305-326. İlknur Polat; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, C. 52/203, Ankara, 1988, s. 627-652. Fethi Tevetoğlu; “Amerika Birleşik
Devletleri ve Orta Doğu”, Türk Kültürü, sayı-266, 1985, s. 381-390.
17 İlber Ortaylı; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Bazı Gözlemler”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim Makaleler I, Ankara, 2000, s. 324.
18 Uygur Kocabaşoğlu; s. 345.
19 BOA; İrade-i Mesail-i Mühimme- nu:-1125.
20 BOA; İrade-i Mesail-i Mühime, nu: 1125. ***