KILIÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KILIÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2018 Pazar

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 5

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 5

….Türk Milliyetçiliği ilk kez Hunlar zamanında ortaya çıkmıştır. M.Ö.1.yüzyılın sonlarına doğru Hun İmparatoru CU Cİ Yabgu; Atalarından miras olarak yalnızca vatan ve devlet kalmadığını, hürriyet ve bağımsızlığında bu miras içinde olduğunu söyledi. Çin kaynaklarında inceleme yapan Alman bilim adamı Hürth, Çiçi Yabgu nun bu söyleminide kayıt altına almıştır. Hürth; tarihte milliyetçiliği devlet yönetiminde temel öge olarak alan ilk devlet adamının Türk Kağanı Çü Çi Yabgu olduğunu belgelemiştir. Daha sonra ortaya çıkan tüm Göktürk yazıt ve anıtlarında Türk Milliyetçiliği açık olarak tarihe geçmiştir. Bu yazıtlar ve anıtlardaki tüm düşünceler açık ve özgündür. Türklük düşüncesi ve millet olma özelliği açık olarak biçimlendirilmiştir… Türkler, kurdukları Göktürk devletinde; temel ögeleri millet olma bilincini ana ilke olarak almışlardır. Tamamen bir milliyetçilik örneği olan ve tarihte ilk düzenli orduları kuran Hunlardır. Çin kaynaklarında da açıkca belirtildiği gibi Hunlar, asaletli bir toplumdu. Hun Ordusunun ana çekirdeği süvarilerdi. Onar bin kişilik yirmidört tümenden 
oluşan Hun orduları; atlı oluşlarından ötürü süratli ve yüksek manevra gücüne sahiptir. Hun orduları ok, yay ve kılıç kullanıyordu. Hunlar toplumları ve orduları içine kesinlikle Türk olmayan yabancı asker sokmadıkları gibi paralı askerde kullanmamışlardı. Orhun yazıtlarında açıkca Türk Milliyetçiliği vardır. 

Şu ifadelere bakın: “Başına geçtiğim Türk Milletinin şan ve şerefi için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Ölesiye, bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti, bahtım yar oldu, yoksul milletimi zengin ettim. Türk Milletini bütün milletlerden üstün kıldım””Türk, Oğuz beyleri, Türk Milleti işitin.Yukarıda gökyüzü çökmedikce, aşağıda yağız yer delinmedikce, Türk Milleti, ülkeni, töreni kim bozabilir. Ey Türk milleti kendine dön.” Bu sözler Göktürklerin Kanuni Sultan Süleyman’ı sayılan Bilge Kağan’a ait 

Altay bölgesi: Türk tarihinin en önemli alanlarından birisidir. Çünkü, Türklerin anavatanı da burasıdır. 
Hyung-Nu (Hun) Türk İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra 5. Yüzyıl başlarında demirçi Açina (Asena) boyu bu bölgede ortaya çıkmıştır. Kendilerine “Soylu Kurt” anlamına gelen Aşina diyen bu Türkler, tarihte Gök Türk İmparatorluğu olarak bilinen devleti kurmuşlardır. Bunlar, düşmanlardan 
korunmak için başlangıçta kendilerine ulu sıradağların kesiştiği bu sarp alanı yurt olarak seçmişlerdi. 

Bulundukları noktaya da “Dik Yamaç” anlamına gelen Ergenekon diyorlardı. Bu bilgiler dünyaca ünlü Sovyet tarihçisi Prof. L. N. Gumilev’in Eski Türkler isimli kitabında yer almaktadır. Bu demirci Açinalar; Asya’nın teknolojik üstünlüğü (demir teknolojisini) ellerinde tutuyorlar ve çok değerli savaş aletleri yapıyorlardı. 

Bu dönemde henüz İslam zuhur etmemişti. Göktürklerin resmen Türk Milliyetçiliği yapmalarının nedenleri vardı. Aslında Göktürk devletinin İranlı Sasanilere vurduğu darbeler sayesinde Saad Bin Ebi Vakkas komutasındaki İslam ordularının Hz. Ömer devrinde Sasanileri yıkmaları ve İran’ı ele 
geçirmeleri kolaylaşmıştır. Türkçülük Türkler arasında hemen yayılmadı. Ancak Emevilerin Arap milliyetçiliği yapmaları nedeniyle Türklerde Türk milliyetçiliği yaptılar ve İslam’a geç girdiler. Ömer Bin Abdülazi döneminde Şam’a gelen Türkmen heyetinin Emevi valiyi şikayet etmesi meşhurdur. Cizreden muaf olacaklar diye Türklerin müslüman olmasını istemeyen Emevi valisi, 
ayrıca Türklerin ilim aşkından, mertliğinden, cesaretinden ve savaşçı bir millet olmalarından korkmuştur. Korkunun ecele faydası yok. Abbasiler döneminde Arap milliyetçiliği azalınca Türkler akın akın İslam’a girdi ve Abbasilerin ordu yapılanmasını kısa sürede ele geçirdi. Sadece askeriyeyi değil, Mevali denen köle Türklerin çocukları İslam’in altın çağında fıkıh, hadis, kelam ilimlerinde, 
müsbet ilimlerde de zirveye çıktılar, hatta Zemahşeri’nin ifadesiyle Bedevi Araplara Arapçayı öğretecek kıvama geldiler. 

Ergenekon yerine kurgulanan yeni derin devlet Göktürk, işte bu temel öğe üzerine yoğunlaşarak Türk milliyetçilerini kullanmayı hedefliyor. Bu nedenle, nereden koşmak istediklerini analiz edelim. Asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Çin sarayına esir düşen veliaht prensi kurtarmaya çalışan Kürşat ve 39 
yiğidi, intihar saldırısında kahramanca ölür. Ne tesadüf ki, Encümeni Daniş de, derin devletin 40 kişilik yaşlılar konseyidir! Kara Han’ın kardeşleri 50 yıl süren iç savaştan sonra 9 yaşındaki yiğenleri İstemihan’ı tahta geçirerek Çin’e karşı “iri, diri ve bir” olurlar. Orhun Kitabelerinde anlatılan medeniyeti kuranlar, Türk töresine sarılan Göktürk hakanlarıdır. “Gök Tengri” inancına sahip Göktürkler, çoğu Budist, Şamanit ve Mecusi ahaliye tam saygı gösterdiler. Ergenekon merkezli erken dönem Türk kültürü Şamanist nitelik taşır ve bu kültür (inanç) günümüzde bile yaşamaktadır. Büyük şehirlerimizde bugün bile var olan babalar inancı bu şamanist inancın en açık örneklerinden birisidir. 

Bu inanışta yeryüzü, yeraltı ve gök olmak üzere üç parçadan oluşan tek evren vardır. Yeraltını Ay Tanrı temsil eder ve olumsuz (kötü) ruhlar inanışa göre orada yığılmıştır. Yeryüzü ve gökte ise olumlu ruhlar bulunur. Yeryüzü, toprak ve su ruhları ile doludur. Ağaçlar, sular, kayalar o ruhları barındırır. 

Şaman toplumundaki din adamları (şamanlar) iyi ruhlarla bağlantı kurarak Yer altı ruhlarının kötü etkisini yok etmeye çalışırlar. Bunun için kurban keserler. Değişik hareketlerle (dans) kötü ruhları kovmak ve iyi ruhları memnun etmek isterler. Bu arada şaman davuluna vurup müziksel ritim yaratırlar. Sonunda insan ile doğa ve ruhlar (Tanrılar) arasında bir uyum kurmaya çalışırlar. Böylece 
Gök Tanrı’yı (Güneş) memnun ederler. 

Kırılma noktası, Bizans’ın “Hıristiyan olun” mektubuna Göktürk Kağanı İstemihan’ın ret cevabı vermesi ve teslisin Türklerin töresine aykırı olduğunu bildirmesidr. İkinci kırılma, Müslüman Arap ordularının Çin’e karşı verdiği Talaş savaşında Uygurların, Müslümanların tarafını tutmasıdır. Göktürk, müslüman değildi, bizim derin devletin cibilli ve ırki İslam düşmanları bu nedenle Göktürk’ü 
severler. 

Budist olan Uygur Türkleri, Manas destanından da anlaşılacağı gibi hızla müslüman olmaya başlarlar. Dede Korkut ve Oğuz destanından çıkardığımız sonuç, İslamiyet’in iki yüz yıl içinde Türk aşiretleri arasında yaygınlaşmasıdır. İlk Türk müslüman devletler sanılan Samanoğlu ve Karahanlılardan önce 
Orta Asya Türklerinin yarısı müslümanlaşmıştı. Musevi Hazar Türk Devleti’nde Ordu Başkomutanı olan Selçuk bey, oğlu Arslan bey gibi müslümandı. 10 bin atlısı ve dört oğluyla Orta Asya’da, Azerbaycan ve İran’da delicesine çalışan Arslan beyin dört oğlu, Gaznelilerin babaları Arslan beyin kahpece tutsak etmesinin intikamını adım adım 1040'da Dandanakan savaşında alarak, Türklerin müslümanlığın bayraktarlığını devraldılar. Selçukluların Tuğrul ve Çağrı beylerle birlikte İslam’ın koruyuculuğuna soyunduğu, Alparslan adına Abbasilerin hutbe okuttuğu unutulmamalı. Melikiah ve veziri Nizamülmülk’ten sonra Sencer döneminde gevşeşen Selçuklular, Irak Selçukluları ve Anadolu Selçukluları adlı iki büyük devleti kurabilmiş ve Araplara Türklerin iman gücünü kabul ettirmişti. 
Aynı dönemde Moğolları dünya devi yapan dinsiz Moğol Cengiz Han’ın yardımcısı Arslan beyin Şii müslüman olduğu, ikiyüzbinlik Moğol ordusunun yarısının Şii ve Sünni müslüman Türklerden oluştuğu anımsanmalı. Kara bayrak taşımaları nedeniyle Arap müslümanlarca Ye’cüc ve Me’cüc ordusu sanılan Moğol ve Türk ordusu, İslam ve Çin medeniyetine, Harzemşah ve Abbasilere son vererek yıkarken, Oğuz kökenli Büyük Selçuklu Devleti, son İslam karakoluydu. 

Farklı tarikatların her Anadolu kentini küçük tarikat devletcikleri haline getirdiği dönemde, Türkleri birleştiren güç Ahi örgütlenmesi, Mevlana ve Yunus Emre anlayışıdır. Anadolu’da yaşayan 4 milyon Rum ve 1 milyon Ermeni’nin yarısını iki asırda müslümanlaştıran güç, İslam’ın yumuşak Sufi yorumudur. Medeniyetsiz ve barbar Moğolları 50 yıl içinde müslümanlaştırarak Türkler içinde eriten 
yine Sufizmdir. Farscayı kullanan Selçuklular, İran’dan gelen yüzbin Alevi Alperen’in ve bir o kadar Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkçe kullanan dervişleriyle Anadolu medeniyetlerini harmanladı. Çok kültürlü, dinli ve hukuklu yapıyı devralan Osmanlı devletinin Türkçülük yapmaması, Roma’dan esinlendiği devşirme asker ve bürokrasi sistemini İslamlaştırması ve içselleştirmesi, Alevi Türkmenleri çevrede bıraktı. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkmenler cahil kaldı, devletde yer tutamadılar. 

Osmanlı beyliğinin ilk 150 yılında Selçuklular adına hutbe okuttuğu düşünülecek olursa, Fatih Sultan Mehmet’e kadar Anadolu’da mirası devralma sorunun varlığı ortaya çıkar. Zaten Fatih, ‘Ben İslam Roma İmparatoruyum’ demiş, Ortadoks Hıristiyanların koruyuculuğunu üstlenmiş, Oğuz Avşar soyuyla asillik taslayan Karamanoğlu belasına son vererek, İslam kardeşliğini yeğlemiştir. 2. Beyazıt, 
Bektaşilik, Nakşilik ve Mevlevilik’i imparatorluk politikalarıyla resmi din haline getirip kurumsallaştırdı. Sultan Yavuz ise, Şii ve Türkçü Şah İsmail’in politik Şii nüfuzunu Anadolu Türkmenleri arasında kullanarak nifak tohumları atmasını ve Türkleri bölmesini Çaldıran’da kırdı. Sünni Kürtleri yanına alan Yavuz, hem Şii İran’ı bloke etti, hemde yozlaşan Memluklulardan emaneti teslim aldı. Kanuni Sultan Süleyman’la muhteşemleşen ecdatımız, Türkiye kuruluna kadar bin yıl 
süresince İslam’ın koruyucusu, yayıcısı ve adaletin teminatı oldu. 90 yıllık kesinti döneminden sonra eski şerefli ve onurlu günlere dönmemiz, Allah’a kalmıştır… 

Tarihimizin şuurumuzda oluşturduğu krediyi hatırlatıyorum, çünkü Göktürk adında yeniden yapılanan Ergenekon, dar ve sığ kalıplara sığdırmaya çalıştığı insanımızın taleplerini karşılamaktan halen çok uzakta kalıyor. Milli bir derin devlet kurabilmenin tek reçetesi, geçmişte yapılan hatalardan ders almak, aşırı ırkçılıktan arınmak ve tam bağımsız olabilmektir. Muhafazakar Türkmen ve Oğuz Türkleri, asırlardan sonra ilk defa son otuz yıl içinde eğitimli, kültürlü hale geldi ve bürokrasiye, yani devlete talip oldu. Hrant Dink suikastının ardındaki Ergenekon’u ıskalarsanız ve Silivri’de cezalandırılması gereken darbe heveslilerine hukuki zemin oluşturur, tahliye yolu açarsanız, “Çin ejderha”sı geri döner ve tüm kazanımları yutar. Hrant benim çok iyi arkadaşımdı, Bakü ve Ankara’da iken sık sık telefonda konuşurduk, Ermenistanla ilgili haber ve yorumlarımı Agos gazetesinde yayımlardı. 

Talan edilen Ermeni malları dosyası, evlatlık verilen 150 bin Ermeninin varlığı ve “çakma Aleviliği” kabul ederek tehcirde gitmeyen üçyüz bin Ermeninin gizli kimlikleri dosyasını benle biraz paylaşmıştı. O dosyanın Veli Küçük’ün eline geçtiğini bir Başbakanlık Danışmanı bana söylemiş ve dosyayı sızdırmıştı, ama müslümanlaşan Ermenilerin deşifresini nefreti körükleyen bir ırkçılık görerek 
haberleştirmemiştim. Gemi azıya almışlardı, Ermeni kökenli diye bazı meşhur isimleri yıpratacaklardı. Dink’e ‘sakın bunları yazma, yoksa seni öldürürler’ diye uyardım. Dinlemedi, Atatürk’ün manevi kızı, Dersim’i bombalayan pilot Sabiha Gökçen’in Ermeni yetimi olduğunu yazdı. Hem Ermeni diyasporasını hem Ergenekon’u ürküttü. Mahkemenin adaletsiz Dink kararını, Ergenekon 
ve Balyoz sanıklarını serbest bıraktırmasını“Ergenekon olmadı, Göktürk verelim” diyen derin yapılanmanın ne kadar güçlü olduğunu göstermesi olarak algılıyorum. 

Üzücü olan, İslam’da ters olan, ama aynı aşırı ırkçı zeminden beslenen muhafazakarların bu oyuna gelerek, kin ve nefreti ‘milli çıkarlar’ diye satan şeytanın avukatlarına inanması, makam ve güçlerini devam ettirme adına kuvveti hakka tercih etmeleri. Bu oyuna gelen Erdoğan ve AKP’ye sonunuz öz 
kılıcınızın özünüzü kesmesi olur, benden uyarması diye sayısız uyarılarda bulundum. 

13 Mayıs 2012’de Mahmut Yıldırım, yani Yeşil’in Romanya yıllarında sağ kolu olan Abdullah Argun Çetin’den Lübnan’dan eposta, mesaj aldım. Kullandığı yeni pasaport ismini yazmayayım da deşifre olmasın. Zira söz verdim. ‘Patronlarımız değişti ama yaptığımız çirkin işler değişmedi’ diyordu. ‘Siz Ergenekon’u tasfiye ettiğinizi sanıyorsunuz, oysa yeni bir yapı kuruluyor ve kara para düzenini yöneten kirli eller sadece el değiştiriyor, yeni derin yapının adı Göktürk’ diye yakındı. Şu anda ne yaptıklarını sordum. Aldığım cevap korkunçtu: Maalesef ülkemizle Suriye’yi savaşa sokmak için malum devletin gözetiminde ve emriyle provokasyonlar hazırlıyoruz ve kendimi ülkeme ihanet ettiğim için çok kötü hissediyorum. Bu yazdıklarım sanal bir dizi senaryosu veya komplo teorisi değil 
acı gerçekler… Daha fazlasını yazmaya mezun değilim, mesajı alacak almıştır umarım! Suriye ile savaş demek ekonominin batmasıdır. 

Kurtlar Vadisi Pusu dizisine kahramanlaştırılan Yeşil ve avanesinin piyonluktan öte yaptığı icraat yoktur. 250. Madde’yı çıkartarak uyuşturucu tacirlerini, mafya babalarını ve Ergenekoncu ve Balyozcu subaylarımızı, generallerimizi Silivri’den çıkartan AK Parti, nasıl bir aymazlık içindedir? Habur fiyaskosu ile sonuçlanmış Kürt açılımı oyununda başrol alan İrancı damarın temsilcisi Beşir Atalay’a 
PKK ile barış yaptık açıklaması yaptırmak üzere olan AK Parti ve ‘Derin Devlet’dir. O günlerde PKK’nın Avrupa Sorumlusu Zübeyir Aydar’ın twitter’da buna tepkisini gördüm, şöyle dalga geçiyordu: AK Parti rüya görüyor… 

AK Parti Oslo’da hakem devlet gözetiminde PKK’yı muhatap alarak MİT’e bir yanlış yaptırmıştır. 
Oysa isteseler hem MİT hem Polis için bugün PKK’dan ayrılan veya ayrılmayan yüzlerce militanı yakalamak çocuk oyuncağıydı. Teröristi devlet tarihimizde hiçbir devlet yetkilimiz muhatap almamış ve masaya oturmamıştır. Eğer KCK’ya af ilan edilirse, işte o zaman Türkiye Filistinleşmeye doğru gider. Zira İsrail’de Yahudiler devletlerini kurmadan önce yıllarca etnik terör estirmişler ve İngilizleri 
hakem yaparak vaat edildiğini iddia ettikleri toprakları koparmışlardı. Oslo’da aracı devlet yine İngilizlerdi ve Oslo görüşmelerini PKK aracılığıyla yine Büyük Britanya istihbaratı MI6 ve MI5 tarafından basına sızdırıldı. Alman istihbaratı BND’den Profesör Udo Steinbach ise militan Kürtlerin akıl hocası, bize yüzyıl önce yuttuğumuz benzer bir oyunu oynuyorlar. Eski PKK’lılar başta Irak 
olmak üzere birçok ülkede tek başlarına ve rahatça dolaşıyor. Onları alıp getirmek zor değil. Örneğin Murat Karayılan’ı almak ne kadar zorsa, Osman Öcalan’ı almak o kadar kolaydır. Irak’ta ABD ve Kürt liderlerin istedikleri anda, Karayılan başta olmak üzere yakalayıp Türkiye’ye teslim edemeyecekleri 
tek bir yönetici yoktur. Avrupa’da Almanya ve Fransa’da PKK’nın uyuşturucu ile kara para aklama operasyonuna el konuldu ve yılda bir milyar dolar akladıkları ortaya çıktı. Avrupalı güvenliğini düşünüyor, peki bizim halkımızın canı can değil mi, güvenlik, huzur, barış içinde yaşamayı hak etmiyor mu? 

Terörün beslendiği kaynağı kesersen terör biter. Avrupa Birliği ülkeleri teröre karşı sert önlemler alırken, ülkemizde özel yetkili savcıların yetkilerini tırpanlamak ve ülkemizi ceset tarlasına dönüştürenleri yargılamadan azat etmek neden? Yeşil gibiler bu oyunda kasten abartılan küçük piyonlardır, devlet adına katil olan Yeşil’in icraatlarını anlatmaya kitaplar yetmez. Asıl mesele büyük 
balıkları yakalamakta! Savcılar ve polisler pek çoğunu yakaladı yakalamasına ama derin yapıyla uzlaştığı imajı veren AK Parti gulyabanileri, ekonomiyi batırmak isteyenleri ve iç savaş çıkartmaları için çaba gösterenleri sanki salacak gibi gözüküyor… Bu adım sadece AK Parti’nin bitişi demek değildir, eski karanlık yıllara dönüşünde sinyalidir. Allah sonumuzu hayreylesin… AK Parti, yılanları 
çıyanları, akrepleri meydana salarsa, oy verenler haklarını helal etmeyecektir. 

Rahmetli şehit Muhsin Yazıcıoğlu, “Oğuz veya Türkmen soyundan bir lider ve aydınlanmışlar grubu ülkemizi milli çıkarlarımıza göre yönetene kadar çakma derin devletçilik ve Ergenekonculuk oynayanlar güruhunun fitneleri bitmeyecek” derdi. “Yüzyıldır bizi yönetenler milli değil” diye sitem ederdi ve taşı gediğine koyardı: Türk milleti öksüzdür, zira bu milletin iradesinin vesayetsiz tecellisine 
ve milletin manevi değerlerine yürekten bağlı birinin başa geçmesine asla tahammülleri yok... Foyaları ortaya çıkacak diye onu şehit ettiler. Ne kadar haklı olduğunu 2007’den beri resmen ortaya çıkartılan sekiz kollu ahtapot Ergenekon sayesinde toplumumuz yeni anladı. Resmen diyorum, çünkü daha önce 
kimseyi inandıramıyorduk. 

Bu yüzsüzler topluluğunun iç yüzünü 1998’den beri yazıyorum. Yüzlerce haber, köşe yazısı, beş de kitap yazdım. Bana pek çokları en hafif tabirle, “Donkişot”, “Deli” veya “Komplo Teorici” yakıştırması yaptı. Yıllarca marjinalleştirilmeye ve yok sayılmaya çalışıldım. Şimdi Ergenekoncular ve onları sevenler marjinalleşti. Yazdıklarımıza, anlattıklarımıza artık kimse şaşırmıyor! Pandora’nın kutusu açıldı, hiç bir şey gizli kalmıyor. Yeşil, Kara ve Kürt Ergenekon konusuna kitaplarımda 
detaylarıyla değindim. Kırmızı PKK ‘Yeşil’leşirken, bunları kamuoyunun bilmeye hakkı var. Biraz açayım. 

Her ülkeye milli bir derin devlet lazımdır. Dış güçlere bağlı olan ve toplumun ana inancının tersine giden, kısacası şeytana hizmet edenlere karşıyım! Osmanlı devletinde Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar derin devletin yönetimi ve icraat Çandaroğullarındaydı. İstanbul’un alınmasına karşı çıkınca Fatih tarafından tasfiye edildiler. Derin devlette Anadolu kliğinin sonu geldi, ‘Türk Rumeliler’ ve 
‘Devşirme Rumeliler’ devri başladı. Osmanlının başvezir ve vezirlerine bakınız, çoğu devşirme Rum, Sırp, Hırvat, Boşnak veya Arnavut kökenlidir. Saray’ı ele geçiren bu klik, ülkeye hizmet ettiği sürece problem yoktu. Galata Bankeri zengin Ermeniler ve Büyük Pazar’ın esnafı Yahudiler, hep Rumeli atına oynamış ve hep kazanmışlardır. Türkleri, “idraksız, cahil Türkler”, Arapları “necip millet”, 
Türkmen Alevilerini ise Farsa hizmet eden “Şii hainler” olarak gösterdiler. Oğuzlar, askeriyeyi yöneten ama emir eri memurlardı, Türkmenler ise çiftci köylülerdi... Bizi bölen, merkeze yerleşen Sünni Oğuz ve çevredeki Alevi Türkmen rekabetiydi. Türk-İslam sentezinden ziyade müslüman kardeşliği esas iken ayrımcılık azdı. 

Cumhuriyeti kuran Atatürk’ün çevresini kuşatanlarda Rumeli kliğiydi! Selanik’ten getirtilen devşirme Sebataycı güruh, İttihat ve Terakki’nin dışlanmış “B takımı” olarak gruba eklemlendi. 

Atatürk,“A takımı”nın çoğunu, 1908 ile 1918 arasında koca imparatorluğu yanlış politikaları ile uçuruma sürüklemeleri ve iktidarı paylaşmak için darbe hazırlama ları nedeniyle, 1926’da İzmir suikastı bahanesiyle ipte sallandırdı. Bir kısmını da Teşkilatı Mahsusa’nın Kafkas veya Rumeli kökenli tetikçilerine veya İstiklal Mahkemeleri’ne temizletti! Rumeliler, Kafkas kökenlileri aralarına almamak için direnselerde, Atatürk büyük yararlılıklar gösteren, nüfusları kabarık Çerkezlere istihbaratı teslim ederek ödüllendirdi. Onlarda Gürcü, Azeri, Tatar, Çeçen ve Özbekleri yanlarına çekti ve Rumeli kliğini dengelemeye çalıştı. Neredeyse bir asır böyle geçti. 

NATO üyeliğimiz öncesi İsmet İnönü döneminde başlayan bugünkü Ergenekon yapılanmasında halkın ana inancı sünni Müslümanlık ve Alevilik dışlandı, Kürtler yok sayıldı. Nüfusun yüzde 80’i iç düşman kabul edildiler ve devlete yaklaştırılmadılar. Bu yöntem, İngiliz ve Fransızların meşhur azınlıkların çoğunluğu yönetmesi politikasıdır. İpleri yabancı örgütlerin eline tamamen geçmiş Ergenekon ahtapotunun bazı kolları son operasyonlarla kesildi, ancak yerine başka kollar monte edildi. Bazı damarlar ise boşluğu değerlendirerek güçlendi. Çerkezler ve Kürtler, yeni Ergenekon’da güçlenen kesimlerdir. Kürt Ergenekon’u destekleyen klik, Diyarbakır ve Elazığ grubudur. Rumeliler, her zaman Ergenekon’un kara gücüydü, Kürtleri sahaya süren Yeşil kodlu Mahmut Yıldırım ise Elazığlı Türk milliyetçisi bir Kürttü, ama Kürt ve Alevilere düşmandı! 

Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde ‘Kara’ adıyla simgeleştirilen Yeşil karakteri, yeni klikin sahte kahramanıdır! Hapiste öldürülen Kaşif Kozinoğlu, yıllarca Perinçekgilleri besleyen istihbarattaki kara koyundu! Peki Yeşil nerede, neden bugün ortaya çıkartılıyor ve hangi kliğe hizmet ediyor? Yeşil, yakında kirli çamaşırları ortaya dökülecek Mehmet Ağar grubunun geçmişteki pisliklerini aklamak, örtbast etmek ve kamuoyunun beynini güya PKK’ya karşı sert mücadele konusunda yıkamak için ortaya çıkartıldı! 62 yaşında emekli olmuş bir devlet memuru, Ankara’da Yeni Mahallede, tam MİT binasının karşısında 13 yıldır özgürce yaşıyor! 1998’den beri Arnavutluk, Kuzey Irak ve Afganistan’da 
dış görevlerde bulundu. Albay rütbesi verildi ve ordu üniforması giydi. İnanmayan, CHP’nin en üst organı Merkez Karar Yürütme Kurulu eski üyesi Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya, Mehmet Ağar ve Yeşil’i yıllarca kullanan istihbaratçılar Teoman Koman, Veli Küçük, Arif Doğan, Mehmet Eymür, Hanefi Avcı ve Levent Bektaş’a sorabilir… 

Uzun süredir Yeşil’in nerede olduğunu sormuyordum. Temmuz 2011 yazında Toronto’nun polis şefi William Bill Blair, yardımcıları Kim Derry, Tony Warr, Henry Ford ve eşleriyle, Ontario Eski Adalet Bakanı David ile eşini Türkiye’de gezdiriyordum. İzmir Emniyet Müdürü Ercüment bey bize üç tane özel koruma ve özel eskortlar verdi. Eskiden Polis Özel Timinde 1990’larda Yeşil ile beraber 
çalışmış bir polis, konu açılınca ben sormadan söyledi: Geçen sene Şanlı Urfa’da bir akrabamın emeklilik işi vardı, sağ olsun Yeşil o işi çözdü. Yeşil yaşıyor, hatta epey iyi gördüm. Eski günlerini arıyor. Emekli olmuş, artık hiç bir işe karışmıyormuş, kafasını dinlemek istiyor! 

‘Eski günler geride kaldı, artık Yeşil gibilerine yer yok. Terörle mücadelede temiz bir sayfa açılıyor. Polis gücü, öldürmek için değil halkı yaşatmak için bölgeye geliyor’ diye değişen şartlara vurgu yaptım. “Beni de çağırdılar, gidip gitmemek te kararsızım. Bu hükümete güvenilir mi sence demez mi?” ‘Git’ dedim ve ekledim: Artık Yeşil veya Kırmızı gibi kime çalıştığı belirsiz tiplerin faili 
meçhul cinayetler işleme devri kapandı. Müsade edilmeyecek, devlet yargısız infaz yapmayacak, cinayet işlemeyecek… 

Şu endişesini dile getirdi: Geçmişte polis güçleriyle askerler ve JİTEM birbirlerine silah çektiler, çatıştılar. Askerler, ülkenin ve bölgenin hakimi biziz, polis de kim oluyor tavrındaydı. Polisi kimse takmıyordu. Şimdi devran değişti ama halen koordinede aksaklık olur ve henüz tamamen temizlenemeyen Ergenekoncu askerlerle bölgede çatışırız gibime geliyor… Haksız sayılmazdı ve haklı 
çıktı. Eğer Ergenekoncu askerler ordudan temizlenebilseydi, PKK zemin bulamaz ve çoktan teslim olurdu! 2011 başından Türk polisi, PKK’nın uyuşturucu depolarına yapılan baskınlarda gelir yollarını tıkadı. Fransa’da açılan davada Avrupa’dan yılda bir milyar dolar haraç toplayan PKK’nın adamları  tutuklandı ve peşin para gönderdiği kurye sistemi çökertildi. Hakkâri’deki Kavaklı ve Kazan 
Vadisi’nde ana terörist yetiştirme kampları dağıtıldı. KCK operasyonları ile şehir yapılanması çökertildi. 

Uyuşturucu ticaretinin merkezi olan Van kentini ise deprem vurdu. Halen Van’ın Başkale sınır kapısı, Hakkâri, Yüksekova uyuşturucu yollarından katırlarla, eşeklerle uyuşturucu taşınıp Van’a getiriliyor. İşlenmiş halde Van’a İran ve Irak’tan gelen uyuşturucular, buradan İstanbul’a ve Avrupa’ya pazarlanıyor. Belki de deprem Allah’ın bize uyarısıydı… Van’ın halkı dindar olmasına rağmen yüzde 80'nin araçları uyuşturucu taşımaktan sabıkalı! Kimin uyuşturucusu bu? Elbette Ergenekon ve PKK’nın. 

2013 yazı ve sonbaharında Yeşil’in ölmediği resmen deşifre oldu. Korkut Eken, Emniyetteki sorgusunda ‘Yeşil yaşıyor’ dedi ve gözler bu gerçeğe çevrildi. Ancak neredeyse bas bas bağırarak konuyu gündeme getirdiğim haber ve yorumlarımı ana medya ıskalıyor. NTV gazetecilik başarısı göstermiş, Eken’in ifadesini diğer medyadan üç gün önce yayınlamış. Günaydın! Eken, elbette Yeşil’in yaşadığını biliyor, zira Lübnan’da Beka Vadisi’inde Suriyeli muhalifleri eğitirken ve 
Suriye’de Özel Harp operasyonlar yaparken yanındaydı! Yeşil’in yaşadığına dair en sağlam bilgiye ise Lübnan’da beraber görev yaptığı sağkolundan Mayıs 2012'de aldığım bir email sayesinde kavuştum. Yeşil’in Romanya yıllarında sağ kolu olan vatandaş ile 1999'da Ankara’da röportaj yapmıştım. Öldürüldüğünü yazdım diye bana kırılmıştı, yaşadığını söylemekle kalmadı, emailde şunları yazdı: 

Sayın Arslan 

Ben Abdullah Argun Çetin, müstar ad kullanıyorum. Tesadüfen sitenizde ki `Yeşil yaşıyor mu? Yaşıyor dedik ya` yazınızı okudum. Yazınızda benden de bahsetmiş siniz, ortadan kaybolduğum doğrudur ama henüz ölmedim. Görüşmemizde de söylediğim gibi bazı şeyler hep gömülü kalmalı, yada gömülü kalmaya mahkum dur. Zamanında hepimiz üstümüze düşeni yaptık, deli dediler, yalancı 
dediler, ama onların bilmedikleri şey ne derlerse desinler ölü demelerinden iyidir. Bana deli ve yalancı diyenlere zamanında Aksiyon dergisine söylediklerimi okumalarını söylüyorum, hep söylediğim gibi beni zaman haklı çıkaracak ki, 11-12 sene önce söylediklerim buna Ergenekon dahil ortaya çıkması sadece bir delinin yada yalancının salladığı şeyler olarak mı görülecek?. Benim üzüldüğüm bana deli veya yalancı demeleri değil, sadece bildiklerimizin ağırlığı altında ezilmemdir. Saygılarımla. 

Ona cevaben bazı sorular sormak istediğimi yazdım ve yanıt bekledim. Şu cevap geldi: 

Sayın Arslan, 

Benim yaşama sebebim bana hala ihtiyaçları olduğundandır. Yanlız şunu söyleyebilirim ki, hiçbirşey ortaya çıkarılmış değil, yukarıdan kimsenin kuyruğu kıstırılmadı. Ortaya çıkanlar sadece onların çıkmasını istedikleri şeyler. Sizin Ergenekon dediğiniz yapılanma ahtapotun en ufak kolu. Sizler Ergenekon denen şeyle uğraşırken esas olanı gözden kaçırıyorsunuz. Size araştırmanız için tek bir şey söyleyeceğim AVRASYA feribotu size neyi hatırlatıyor? Gemiye kimin çıkmasına izin verilmişti yayın yapsın diye? Kime dosyalar servis ediliyordu o zamanlar? Bu bağlantıyı çözdüğünüzde medya ayağını zaten çözdünüz demektir. (Gazeteci Fatih Altaylı bota çıkmıştı). 

Sayın Arslan, hükümet kararlı olabilir, ülke kararlı olabilir bu yapılanmayı çözmeye ama benim şahsi fikrim ASLA tam olarak çözülemeyecektir. Bölgede bu kadar önem kazanmış bir ülke olmuşken, Türkiye üzerinde egemen olan devletler kurdukları bu yapılanmayı asla ve asla deşifre etmezler. 

Aradan geçen bu zamanda patronlarım değişti ama yeni patronların amaçları ve niyetleri hep aynı kaldı. Daha yeni Lübnan’dan geldim, ülkeyi Suriye ve Lübnan bataklığına nasıl sürüklemek istediklerine bizzat şahit oldum. Demek istediğim şey, sizler gibi ülkenin iyiliğini isteyenler ülke içindeki Ergenekon dediğiniz yapılanma ile uğraşırken esas yapılanmanın içindeki bizler gibi piyonlar 
ülke dışında, ülkenin yararına olmayan işler yapıyoruz. Şimdi diyebilirsiniz ki, ` bırakın, ne işiniz var, gelin bunları yetkililere anlatın`. Evet doğrudur, ülkesini seven herkesin yapması gerekende budur. Denedik sayın Arslan. İçimizden deneyenler oldu. Ya trafik kazasında öldüler yada Guatelama hapishanelerinde El Kaide üyesi diye hapsedildiler. Vaktinizi almak istemem. Size bol şanslar 
diliyorum. Bu yazdıklarımı kullanırsanız, benim adımı kullanmamanızı özellikle rica ediyorum. Yinede sormak istediğiniz, cevaplayabileceğim sorulara cevap vermekten onur duyarım. 

Ve zor Sorularımı sordum: 

Sayın Çetin, 

Samimi cevap için teşekkürler. Medyanın kim ve kimler olduğu belli zaten ama nedense henüz operasyon yapmadılar. Biraz soru sorayım, hepsini bilemeyebilirsin. 

Uyuşturucu, kumar, kadın ve insan ticareti, kaçakçılık, kısacası kara paranın yönetimi şu anda kimin elinde? Mehmet Ağar’ın durumu nedir? 

BND’nin istasyon şefini biliyorum, MOSSAD ve CIA’nınkiler şu anda kim? AK Partiyi yeniden dizayn etmeyi planladıklarını biliyorum. Erdoğan’ın yerine yoksa Hakan Fidan’ı mı düşünüyorlar? Önümüzdeki 10 yılda kimler parıldatılacak? 

Yeşil’in kaydettiği videolar ve belgeler önemli. Karanlık bir dönemim kapatılması için bunlara ihtiyaç var. Nerede olduklarını biliyor musun? halen JİTEM ve faaili meçhul cinayetlerde yeterli delil emniyetin elinde yok? İsrail, Türkiye’yi komşularıyla kavga ettirip sıcak savaşa sokmaya, ekonomisine darbe vurup eskisi gibi yönetmeye hevesli ama o dönem geçti. Hangi provakasyonu planlıyorlar? Alevilik sorunu konusunda kimler kullanılıyor? Nasıl bir fitne ateşi yakacaklar. Yahudi Alevilik, Mason Bektaşilik, çakma Kemalist Alevi Solculuk nereye koşuyor? Yeni plan nedir? 

CHP’nin başına önümüzdeki dönemde Osman Faruk Loğoğlu’nu mu koyacaklar? Solu nasıl organize edecekler? Göktürk yapılanması konusunda ne biliyorsun? Miktat Alpay ve MİT ve Özel Harpteki Çerkez grubu ne planlıyor? MİT ve Emniyet içindeki kara koyunlar kimler? Kürt Hizbullah’ı ve Kürt İslam Teali grubunu kimler kurduruyor? PKK’ya hangi rol verilecek? Ajan gazetecilerin listesi sende 
var mı? Zor sorular sorduğumun farkındayım. Sen kendi açından nasıl görüyorsun merak ediyorum. 

Suriye’yi ikiye üçe böleceklerini, MOSSAD’ın planlarını ve İran olayını elbette biliyorum, ülkeyi karanlığa sürükleyen içteki hainler kimler? 

Selamlar 

Şu Cevap geldi: 

Sayın Arslan, 

Sorularınızdan bazılarının cevabını biliyorum, bazılarını zaten bilmem mümkün değil. Benim sağ kalmamın sebebi, daha evvelde söylediğim gibi bildiklerimi kendime saklamam ve hala işlerine yaramam. 10-15 gün sonra Hongkong ‘da olacağım. Oradan size daha güvenli bir iletişim kuracağımı sanıyorum. Oradan bazı bilgiler aktarabilirim, ama daha önemli bir konu ortaya çıktı. Hocaefendi’ye 
yada danışmanlarından birine ulaşabiliyorsanız bir mesajım olacak. Simbetin kodlu Şin Bet ve Lashgare 23 Takavar kisvesinde, kendisine karşe eylem plane var. Umarem bunlareen ne anlama geldiğini biliyorsunuzdur, Allah yardımcıları olsun. Saygılar. 

SİM veya SİMBET, İsrail’in özel infaz grubunun operasyonel adı. Kurumun tam adı İsrail Güvenlik Servisi Şin Bet. Şin Bet, epey insanımızı casusluk tuzağına düşürmek için her türlü yolu deniyor. 
Önceden şebeke sistemiyle çalışıyordu şimdi ise facebook ve twitter gibi sosyal iletişim ağları üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Özellikle ’araştırma merkezleri’ veya ‘hayır kurumları’ gibi adlarla faaliyette bulunur Şin Bet. En geniş kadroya sahip ve en önemli departmanlardan biridir. Karşıcasusluk, yabancı diplomatların takibi görevlerinin yanı sıra, komünistlerle ve diğer politik aşırıuçlarla mücadele eder. Dezenformasyon, yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgidir ve Şin Bet’in en başarılı olduğu alandır. Hasmı rencide etmeyi, aşağılayıp küçük düşürmeyi amaçlayan Karşı propaganda ile benzerlik taşır. Sahte belge, el yazısı, fotomontaj ve montaj filmler ile fabrikasyon istihbarat ve dedikoduların duyurulması gibi yöntemleri bulunur. Sosyal alanda bireyleri ve toplumları yönlendirmek amacıyla, yanlış bilgi ve haber vermek için kullanılan en önemli araçlardan biridir. Espiyonaj veya askeri istihbarat alanında dezen formasyon, düşman kuvvetleri yanlış kararlar aldırmaya yönelik olarak çıkartılır. Hasım tarafta psikolojik çöküntü oluşturulması ve motivasyonun kırılması için de kullanılır. 

Yanlış bilgi üretme ve yayma yoluyla yapılabileceği gibi mevcut bir bilgiyi kötü maksatla kullanma ve çarpıtarak verme yöntemi de uygulanabilir. Geleneksel propaganda veya Büyük Yalan teknikleri toplumsal seviyede hissiyatı motive veya demotive etme amacı taşırken dezenformasyon, makul seviyede kitleleri kuşkuda bırakan çarpıtma bilgiler veya bu bilgilerin yanlış kasıtlı sonuçlara  bağlanması yoluyla manipüle etme amacına hizmet eder. Eğer hedef kitle bu tip kontrolden etkilenebilecekse uygulanan diğer bir teknik, gerçeklerin gizlenmesi veya sansürlemedir. Eğer bilgi alma kanalları tamamen kapatılmadan bırakılabilirse, bu kısıtlı bilgilerin dezenformasyon ile doldurulabilmesi ve hasmın kolayca ispatlanamaz birçok iddialar ile birlikte kuşkulu bir halde bırakılabilmesi mümkündür. Bazı gerçek bilgileri ve gözlemleri bazı yanlış yorumlar ve yalanlarla karıştırmak veya bazı gerçek bilginin sadece bir kısmını vererek yanlış yorumlarla bilgiyi dağıtmak yaygın dezenformasyon taktiklerdendir. Operasyon bölümü: 

1. Koruma ve güvenlik. (İsrail elçiliklerini ve görevlilerini, Başkan’ı ve İsrail Savunma Sanayini şemsiyesi altına alır.) 
2. Arap ülkelerle ilişkileri yürüten teşkilat. (Özellikle İsrail sınırlarındaki Arap ülkeleriyle ilgilenir.) 
3. Araplar olmayan ülkelerle ilişkileri yürüten teşkilat. (En geniş kadroya sahip ve en önemli departmanlardan biridir. Karşı-casusluk, yabancı diplomatların takibi görevlerinin yanı sıra, komünistlerle ve diğer politik aşırı-uçlarla mücadele eder.) 


1998'de mensuplarını yine İsraillilerin oluşturduğu İşkenceye Karşı Genel Komite adlı oluşumun İsrail Yüksek Mahkemesi‘nde Şin-Bet’in işkenceleri hakkında dava açması üzerine, teşkilatın o dönemdeki Genel Müdürü General Ami Ayalon (sayfa mevcut değil) mahkemeye bir rapor sunmuş ve İsrail İç Güvenlik Teşkilatı’nın Filistinlilere işkence yapmadan edemeyeceğini, Şin – Bet soruşturmaları açısından işkencenin zorunlu olduğunu ileri sürmüştü. 

Ayalon aynı raporda, işkenceye herhangi bir sınırlama getirilmemesini de talep etmişti. Sonuçta Yüksek Mahkeme, Ayalon’un raporunu esas alarak İşkenceye Karşı Genel Komite’nin davasını reddetti. İsrail güvenlik servisi Şin Bet’in eski başkanı Avi Dicter (sayfa mevcut değil), terör zanlılarına yönelik düzenlenen suikast operasyonlarının her birinin başbakanın özel onayıyla yapıldığını söyledi. 
ABD’de Brookings Enstitüsü‘ne konuk olan Dicter, İsrail’in terörle mücadele operasyonlarının perde arkasına ilişkin yaptığı alışılmadık açıklamasında, suikast operasyonlarının her birinin tek tek başbakan tarafından onaylandığını anlattı. 

Sherut-ha-bitachon ha-khali’in kısaltması, İsrail’in ülke içindeki olayları izlemekle yükümlü istihbarat servisi. genel güvenlik servisi anlamına gelir. Aslında İsrail’in ülke içerisinde istihbarati faaliyet yürüten istihbarat kurumudur ama destek ve operasyon olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Özellikle devlet görevlilerinin ülke içerisinde korunması bu kurumun görevidir. Yargısız infazlar, işkenceler, adam kaçırma ve cinayetler sıradan işleridir. Ülkemizdeki pek çok suikastı Uğur Mumcu cinayeti gibi bu birimin üyeleri bizim kirli birimlerle ortak yapmıştır. Hücreler halinde çalışan bazı infaz timleri özel harp elemanlarımızla içiçe geçmiştir. 

6 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 4

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 4




Gazete kamu oyunun vicdanıdır, Doğruları yazmazsa vicdan iflas eder. Erdoğan, toplum vicdanını satın aldı, kirletti, bunun vebali büyüktür. Zeki, donanımlı, iyi eğitimli polis yerine köle ve eğitimsiz polis sistemine geçildi. Emekli edilen emniyetçiler, kapatılan Polis koleji ve 1 yılda yetiştirilmek 
istenen Komiser yardımcıları bu kumpasın birer parçasıdır. Ülkemizdeki bir iktidar kavgası milletimiz ile mezkûr güçler arasındadır aslında. Ancak, bizler sahnedeki figüranları görebiliyoruz sadece... 

Derin devlet operatörü ÖKK eski başkanı Sabri Yirmibeşoğlu, "kirletiriz ve kullanırız" demişti. Erdoğan ve AKP'nin kirlendiği çok açık, kullanıldığı da! Haram kasayla Havuz medya oluşturma sürecini görüpte Erdoğan'ın Başkanlık sistemi ile Firavunluğa özendiğini anlamak için gazeteci olmanıza gerek yok. Erdoğan'ın ülkeyi neden soyduğu net belliydi, Suudi ve Katar krallarına özeniyordu. 

Ne Kürt sorununda nede İslam dünyasındaki derin devlet eksenli şiddet sorunlarında, Hizmet hareketi ve manevi yol göstericisi Fethullah Gülen Hoca Efendi dinlenmeden başarılı olunması mümkün değildir. Kardeşlik ve barış projesi baltalandı, AKP 3 yıldır barış süreci diye kamuoyunu uyuturken, 
PKK tarihinin en güçlü konumuna derin devlet Ergenelon tarafından getirildi. Global kumpascılar, MİT ve TSK’da yerli Gladyo ile yeniden dirsek temasında çalışıyorlardı. Erdoğan, 2010’dan beri bu ekibe tam biat etmişti. Erdoğan'ın Yeni Osmanlı ve Hilafet hayalleri ile Ortadoğudaki ateşe benzin taşındı ve şimdi o ateş Allah korusun her eve sirayet ediyor, ülkemizi yakıyor. Kimin İslam’a ve 
ülkesine ihanet ettiği ve hangi yabancı güçlerin oyuncağı olduğu ortada. Kan politikası ile iktidarda kalmaktan başka AKP’nin bir düşüncesi kalmadı, ülkemize vereceği herhangi bir vizyonu olmadığı da ortaya çıktı. 

BD ve İngiltere ile Türkiye Özgür Suriye Ordusu çatısında Suriyeli muhalifleri eğit donat programında ortaktı. Peki neden şimdi kızıyorlar? ABD 2. Başkanı Joe Biden ise açıkca "Erdoğan Al Nusra ve Ahrar Al Şam'a silah satıyor, militan gönderiyor" dedi. Bu aslında bir suç duyurusuydu. ABD Başkanı Obama, Mayıs 2013'de Erdoğan'ın önüne Al Nusra ve Ahrar Şam'la yaptığı silah, militan petrol ticaretini ve edindiği serveti masaya koydu. ABD'de Seymour Hersh gibi gazeteciler zaten CIA'nın Vietnam'dan başlayarak terörü finanse etmesini ortaya çıkartarak Pulitzer ödülü aldı. Kimse vatan hainliği safsatası yapmasın. Yanlış olarak gördüklerimi kimseden çekinmeden yazıyorum. 

Eğer CIA, El Kaida teröründen elde ettiği karanlık paraları Reagan, Bush, Clinton veya Obama’a verseydi, onlarda kendi seçim kampanyalarında bunları kullansaydı, büyük bir skandal ve ulusal güvenlik sorunu olurdu. Erdoğan işte bunu yaptı. CIA'nın terör ticaretiyle Amerikan silah sanayisini ayakta tuttuğu ve karanlık işler için ekstra bütçe oluşturması yeni bir bilgi değil. Size bununla ilgili yazılmış belgeli kitaplar, akademik makaleler, filmler ve belgeseler önerebilirim. Ancak Erdoğan'ın MİT'i IŞİD terörüne bulaştırması ile CIA'nın El Kaida'yı finanse edip, uyuşturucu üzerinden derin faaliyetleri ile Erdoğan’ın selefi teröründen edindiği büyük şahsi servet aynı mıdır? CIA, arada karakoyunlar çıksa da Amerikan çıkarları için çalışıyor. Kirli işlerini bile dünyaya Hollywood filmlerinde güç gösterisi olarak kendisi pazarlıyor. Erdoğan’ın edindiği şahsi servet peki Türkiye çıkarları için mi kullanılıyor? 
AKP iktidardan düştüğünde bu servete ne olacaktır, devlet hazinesine mi, TSK ve MİT’e mi devredilecektir? Zaten sorunda burada ya! Erdoğan, madem CIA terör ihracı ve ticaret ile güçlü istihbarata sahip, neden MİT'i kullanıp bende yapmayayım dedi. 

Amerikalılar PYD kartını kullanarak Erdoğan'ı IŞİD ve El Nusra'ya destek inadından yıldırmaya çalıştı. KKK komutanı anlıyordur ne dediğimi! PYD'ye güvenen Amerikalılar neden şimdi TSK ile anlaşma yaptı? IŞİD'e operasyonla ilgili TSK ile anlaşmayı Ocak 2015'de yapmıştı. Erdoğan buna 7 ay direndi. Şimdi yelkenleri suya indirmek zorunda kaldı. Zira ordudaki 3. güçte harekete geçti. 
Erdoğan'ın izlediği dış politika iflas etmekle kalmadı, resmen Türkiye'yi yerin dibine batırdı. IŞİD, Sünni İslam'a global saldırı projesidir. Bir konsorsiyumdur. Erdoğan'ın Türkiye'nin imajına vurduğu darbe sanıldığından çok daha büyük. Çakma ve göstermelik PKK ve IŞİD operasyonuyla ülkenin ulusal güvenlik sorunu düzeltilemez. Ne zaman Kandil’i vurarak PKK sorunu çözüldü ki! Eşkiyaya dağdan obaya şehre indiren sizsiniz. Polis ve askerin elini kolunu bağlamıştınız. PKK'yı yönlendiren ve yöneten derin MİT, ÖKK, MAK ekipleri, ateşle oynuyor. Oysa Kürt kardeşlerimiz, kan değil barış ve huzur istiyorlardı. 

13 yıldır AKP’liler dün de yanılmaz, hata yapmaz, kusurdan azade, çok bilmiş şaşmazlardı… Bugün de yüzde 100 her zaman haklılar ve öyle de olmalıdır! Milleti aptal yerine koyuyorlar ve yüzde 41 bundan razı olduğunu sandıkta deklare ediyor. AKP demokratik yollarla asla iktidarı bırakma gibi bir 
düşünceyi taşımıyor. AKP, 7 Haziran seçim yenilgisinde faturayı HDP'ye kesti. 30 Mart’daki gibi bu defa sandığa sokamadığı kedilere cezayı kesse daha mantıklı olurdu! Gazeteci Deniz Zeyrek bam teline dokunmuş: 13 yıldan beri ülkeyi yöneten AKP Hükümeti ne zaman olumsuz bir durum olsa, hemen mağdur ayağına yatıp "kandırıldık" diyor. Bindik Erdoğan’ın kıyamet gemisine, hızla Alman Gladyosu, İsrail ve Amerikan Neoconların Suriye’de kurguladığı Armagedon savaşına doğru ilerliyoruz. Henüz her şey bitmedi. TSK, bu hain planlara dur diyecektir. 

Allah, ülkemizi hainlerden, hırsızlardan, yolsuzluk yapanlardan, PKK ve selefi terörüne destek verenlerden korusun. Global şebeke ile yatağa girenlerin devleti temsil ettiğini düşünmüyorum. AKP projesi ve hikayesi bitti! Kitabımda Alman Gladyo’sunun faaliyetleri ile ilgili pek çok soruya yanıt vermeye çalıştım. Almanya’nın gezi olayları ile nasıl, neden ve hangi yollarla kılıç çektiğini okumaya var mısınız? Çünkü büyük çözülme aslında Gezi’de başlamıştı? George Soros’un Açık Toplumu ve Alman Gladyosu neden Gezi’de bir devrim peşindeydi? 

GÖKTÜRK GLADYOSUSU 2011’DE DEVREYE SOKULDU 

Türk kamuoyu Ergenekon ve Balyoz yargı dalgaları ve davaları ile uğraşırken, Göktürk Gladyosu çoktan kurulmuştu. Yeni Gladyo’nun Süfyan lideri Erdoğan ve askeri lideri saldıray Berk oldu. Sivil yapılanmada başkanlığa TBMM Başkanı İsmail Kahraman getirildi. Mason Büyük Kulüpte Rizeli avukat İsmail Kahraman’ın başkan yapılması çok ilginçti. AKP ve Masonik yapı işbirliği yapınca 
Ergenekon ve Balyozcular Silivri’den salındı ve Yargıtay onanmış cezaları bozdu. Saldıray Berk’in 13 Kasım 2015’de Yargıtay’da beraat ettirilip itibarının iade edilmesinden sonra 15 Temmuz 2015’den beri 5 aşamalı darbe planına sivil görünümde girildi. Düğmeye basıldı. Erdoğan darbenin komutanı oldu. Kamuoyuna cemaat öcüsü yemi sunuldu. Kirlenen AKP’liler bu yemi çok sevdiler. 

Hilafet, 1924'de resmen Atatürk tarafından kaldırıldı. Müslümanların tek bir merkezi sesi olmaması Neocon ve İngiliz projesine uymuyor artık! British akademisyen mantığı, Müslümanlar kendilerini nasıl tarif ediyorsa biz onu esas alırızdır. IŞİD ile radikal fundamentalist kimliği oluşturdular. Buna yatkın müslüman tipini bulmak zor olmamıştır. 

IŞİD ile akademik bir tezin pratik uygulaması proje halinde Neoconlar tarafından deneniyor. Obama, bu nedenle, ISIS, ISIL yerine artık IS diyor. Neden acaba? Ben orada bir İslam devleti göremiyorum, hapishane kaçkını bir caniler güruhu görüyorum. IŞİD ile ilgili akademik bir makale yazdığımı anlamışsınızdır. Evrensel İslam, lafzı Kuran yorumu, çakma Hilafet ile IŞİD, sosyal inşaattır. Bu çakma örgütle İslam üzerinde 11 Eylülden daha feci büyük bir oyun oynanıyor. Müslümanlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamalarına dayanamıyorum. 

IŞİD'in ardındaki Irak Baascıları Obama ile pazarlık yapıp Şii Nuri El Malik'i devirip, zaten yüzde 40 oranında parsayı, yani devlet kurumlarında mevki elde ederek ganimeti topladı, Ankara ise avcunu yaladı. Irak genelinde 14 askeri üs kuran ABD isterse IŞİD'i 3 günde temizler. Peki kim tüm dünyaya bakın direk Kuran’dan saf lafzı yorumla ‘İslam barbarlıktır’ mesajı verip, bir enerji güzergahı alıyor? 
IŞİD'in başarılı olmasının temel nedeni Saddam'ın eski ordu generalleri ve elit Sünni aşiretlerinin izin, yol vermesi ve tabi ki bir Bağdat pastası pazarlığıdır. Uyanalım. 

IŞİD'in 1700 Şii polisi Tikrit'de öldürdüğü katliamda tetiği çekenler Peştun Taliban Afganlardı. IŞİD, müslüman olmuş yabancılar ile gurbetçilerin 2. ve 3. neslinden 1700 elemanı Avrupalı Müslümanlardan arasından topladı. Evimizde büyüyen terörizm tehditi tartışılmaya açıldı. IŞİD içinde çok sayıda İngiliz ajanı bulunuyor, yüzleri kapalı olanlar büyük ihtimalle ajanlardır. 1500 eleman Suudi, 3000 Irak, 2000 Suriye hapishanesinden toplanan idam kaçkınlarıdır? Bu mahkumları kim saldı? ABD Savunma Bakanlığı'nın IŞİD ile 30 yıl savaşmak gerek açıklaması tam bir komedidir. Yani 30 yıl bölgeyi sömürmek için gerekçe çıkartıyorlar. Aceleleri yok. 

2 yıldır Ürdün hapishanesinde yatan 11 Eylül 2001 terörizmi planlayıcılarından Muhammed Atta'nın hocası Ebu Katade'yi Neoconlar çıkarttırdı! Hani El Kaida tehlikeliydi? Kur'an'dan şiddet, cinayet, tecavüz, gasp, haksızlık, hukuksuzluk yorumu çıkartan El Nusra, ÖSO ve IŞİD ile Türk müslümanlarının işi olamaz. Bu oyunla müslümanların başına çorap örmelerine izin veremeyiz. El Nusra ve 
ÖSO, Esad'ın Nusayri Alevilerini öldürün fetvasını Yusuf Kardavi'den ve IŞİD ise fetvaları, Ebu Katade ve Zevahiri'den aldılar. Nedense kimse bunlara laf söylemedi. 

El Nusra, ÖSO ve IŞİD, Şii, Hıristiyan, Kürt, Marudi, Dürzi ve Alevi Türkmenleri öldürerek İslam şeriatının ne olmaması gerektiğini gösterdi. El Nusra ve ÖSO'nu Irak ve Suriye İhvanı Müsliminden kuran Tiran, IŞİD'in Vehhabi atı olmasına göz yumarak İslam'ın adını tüm dünyada kirletiyor. El Nusra ve IŞİD'e ortak Politik İslam'ın temsilcileri, Tiran ile Hizmet cemaatının aynı olmadığı son 10 aylık ayrışma ile net ortaya çıktı. Buna ne kadar hamd ve şükredilse azdır. 

Ancak Politik İslam'ın temsilcileri ve Tiran'ı tepe tepe kullanan Şamanist ve Nusayri Baas tipi Göktürk yapılanması, TSK'nın sabrını taşırmıştır. Göktürk yapılanmasına hep karşı çıkmış aydın ordu kurmayları Müslüman Türk milliyetçisidir, sanırım sonunda hak ettikleri tokadı zalimlere vuracaktır. 
Yakoben, diktacı Baas tipi Göktürk yapılanması ülkemizi Suriyeleştirdi. Suriye gibi Afganistan laştırabilir, hatta Yaşar Büyükanıt’ın genelkurmay başkanı iken dediği gibi Kürdistan'la belki Filistinleş tirebilirler de. Zaten süreç bu noktaya doğru gidiyor. PKK’nın tek umudu ve beklentisi, bölgeye uluslararası bir hakem askri güç getirebilmekti. HDP’lilerin tutuklanması ile bu süreç başladı. 

Şamanist ve Nusayri Baas tipi Göktürk yapılanması, Hocaefendi'nin 20 milyon insandan özür dile-mezlerse cehenneme giderler mesajını umarım net olarak almıştır. Göktürk yapılanması içindeki dinsiz Çerkezler ve Gürcüleri tek tek yazabilirim ama Müslüman Çerkezleri ve Gürcü kökenli halis dindaşlarımızı üzerim. Göktürk yapılanmasına bağlı ÖKK, MAK ve MİT elemanlarının Hizmet'e daha fazla yapabileceği bir kötülük kalmadı. 12 Eylül’deki gibi 500 bin kişiyi toplar, işkence yaparız diyen bir savcı bozuntusu, belirlenen 442 kişiyi bile gözaltına alamadı. Darbe yaptı diye mağdur edilen polislerin hepsi serbest kaldı, Metris’dekilerde çıkar. 

Aslında Göktürk yapılanmasında ayrışma süreci hızlandı. Hizmet'i bitirme planları çatlak meydana getirdi, ve çok şiddetli biçimde bir kaç parçaya bölündüler. Toplum henüz bunu hissetmiyor, ancak yakında emareleri görülecektir. Vatanı satmış bir kesimin global amirleri Neoconların dediklerini yapan MAK, ÖKK ve MİT birimleri Tiran projesiyle de Hizmet'i bitiremezse, eninde sonunda pes edip, 
teslim bayrağını çekerler. Saç baş yolmaya başladılar. 

Bu satılık kesimin Hizmet'in tüm dünyada dimdik ayakta durmasına şaşırma maları gerekirdi. Allah'ın izin ve inayetiyle yürüyenleri durduracak sadece Allah'tır. Bir köy muhtarını bile yerinden oynatmak güç. Tiran'ı ellerinde oynatanlar, Hizmet'in bir birimini bile sallayamadı, kolay mı yok etmek veya ele 
geçirmek? Artık cemaat piramidinin üst tavanı kötü, alt tabanı masum iyi diyen kalmadı. Birileri Tiran’ı çok fena kandırmış, kendi taraflarına masal anlatıp uyuttuğu gibi netice alacağını sandı. Şakirdler, bu kadar aptallığa çok gülmüştür eminim! 

Zalimin zulmü zirveye çıktığında yere çakılma süreci başlar. ÖKK, MAK ve MİT, Tiran'ı kullanarak Hizmet'i bitirmek için son kurşunlarını da attılar. Cephane tükendi, bu onların bittiklerini resmediyor. ÖKK, MAK ve MİT'in Hizmeti bitirme umudu bittiğine göre artık şapkayı kelden çıkartıp düşünseler iyi olur. Zira çoğu Türk, hatta müslüman bile olmayan 20 milyonluk gönüllü takipçiyle savaşılmaz. 
Keskin sirke kübüne zarar, çatlayarak çözülürsünüz. 

Yok edeceğini, defterini düreceğini sananların defteri elbette dürülecektir. IŞİD aracı ile kirli çamaşırları ortaya çıkan global ve yerli çete ava giderken avlanacaktır. IŞİD belası hepsinin defterini dürmeye yeter. Bu kara belaya bulaşanlara Ebola virüsü çarpmış kabul ediyorum. Bağıra bağıra, böğüre böğüre, yara bere içinde öldürüyormuş. Kötü niyetle haset ve kinlerini kusanların bedenine Ebola bulaşmıştır, boyut değiştiren mikrop hızlı kindar defteri dürüyor. 

Özetle, IŞİD ile Neoconlar, ingilizler ve İsrail’in amacı bir halifet merkezi oluşturup tüm Müslümanları ve İslam’ı zan altında bırakmaktı. Halife olacağım diye çok umutlanan BOP projesi eşbaşkanı Tiran havasını alacağını çok geç anladı. Umarım yeni Osmanlı kuracağım, tarihe şanlı biçimde geçeceğim diye Türkiyemizi sürüklediği maceraya TSK izin vermez. Ancak Rakka’ya kadar gidecek TSK’nın batırılması süreci Kasım 2016’da başladı. Sivil toplum öldürüldüğü, medya susturulduğu, polis, savcı, hakim sindirildiği, akademisyen, gazeteci, yazar ve aydınlardan gür ses çıkmadığı için umutsuzluğa kapılmayınız. Mutlu yarınlar yakındır. 

Ergenekon olmadı, Göktürk verelim! 

Ergenekon yapılanmasının kabuk değiştirdiğini ve yeni bir isim aldığını ilk defa bu kitapda okuyacaksınız. Patent hakkını tescil ettirmek için açıklıyorum: Ergenekon’un yeni adı Göktürk’tür. Deşifre olmamış yeni isimler ve kadrolarla donatılan yeni derin devlet, yapısı içine artık alnı secdeye gelen muhafazakarları ve Kürtleri de alıyor. Çerkezler yine işbaşında! Dinle, azınlık ve etnik yapıyla 
barışık yeni sistem, Silivri’de yatanları terhis ve tahliye konusunda 2011’den beri hükümetle pazarlık yürütüyordu. 2014’de emellerine kavuştular, her şey tersyüz edildi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süfyanizm Oligarşisi tarafından zafiyetlerinden yakalandı ve cemaat ile savaşması için ikna edildi. 
Yeni ismin babası ve teorisyeni Encümeni Daniş-i ve projeyi onaylanan Milli Birlik Komitesi’ni kutlarım. İktidar ve muktedir devlet olduğuna kendisini kaptıran AK Parti’ye de “çakma Göktürk”le uğurlar dilerim. 

Neden Göktürk ismi tercih edilmiş olabilir? Biraz tarih anlatayım: Göktürk devleti, Türk ifadesini ilk defa kullanan milli devletimizdi. Saka veya Yakuti Türklerinin kurduğu İskit İmparatorluğu ve hemen ardından kurulan Hun İmparatorluğu mirası üzerine şekillenmişti. Ergenekon destanında küllerinden 
doğan Türk milletinden hemen sonra Çin kültür ve medeniyeti etkisinde Hunlaşması vardır. Çinlilerin Çin seddi yapmasına sebep olan Hunlarda Türk töresi anlayışı sağlam yerleşmiş iken güçlülerdi, halen kullandığımız onlu, yüzlü, binli ordu sistemi oturmuştu. Çinli prenseslerle Hun hakanlarının evlenmesi İle başlayan yıkılış sürecinden sonra kurulan üç ayrı Hun devleti, kardeş kavgası ve 
tefrikalarla yıkılırken, yerini 1. Göktürk Hakanlığı’na bıraktı. Ancak Türk töresini uygulamayan Kara Han, Çinli eşinin ve Çin’in devletin iç işlerine karışmasını engeleyemedi. Kara Han, kendi kılıcı ile kendini öldürerek ihanetine son verdi. Rahmetli Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin ‘ Özümüzü Kesen Kılıç’ tiyatrosu bu gerçeği çok güzel anlatır. 

Orta-Asya'da birçok Türk Boyu'nun "Asena" Boyu önderliğinde birleşmeleriyle oluşmuş ve 552-742 yılları arasında (180 yıl) hüküm sürmüş ve tarihte ilk kez, adında "Türk" kelimesini bulunan devlettir. 38 harften müteşekkil, ilk Türk alfabesini oluşturmuşlardır. "Gök" adı, Türkler'in o zamanki inanışlarına göre taptıkları "Gök Tanrı"dan gelir. Göktürkler'in siyasi, idari ve toplumsal alanda 
yarattığı geleneğin izleri; daha sonraki Türk Devletlerinde de görülür. Göçebe topluluklarından oluşan Göktürkler'in bir bölümü; devletin kurulduğu dönemde köyler ve kentler kurarak yerleşik hayata geçtiler. Göktürkler, çoğunlukla tarım ve hayvancılıkla geçinirdi. Bir bölümü de demircilikte çok ileriydi. Altay ve Sayın Dağları'ndan çıkarılan demir cevheri işlenerek, savaş ve tarım aletlerini 
yapıyorlardı. 

552' de başkenti Ötüken yaparak Göktürkler devletini kuran Bumin Kağan'ın oğlu Tapo zamanında Göktürkler Budizm dinini seçti. Tapo, Çin'den bazı tavizler elde ederek, onların içişlerine de karıştı. Ancak, onun 581 yılında ölümünden sonra, ağabeyi Kolo'nun oğlu İşbara hükümdar olarak ilan edildi. Bu kez Çinliler, Göktürkler'in içişlerine karışmaya başladılar. Çinliler, Bumin Kağan'ın küçük 
oğlu Muhan'ın oğlu ile Tapo'nun oğlunu hakimiyeti ele alması için kışkırttı. Ülkede büyük bir karışıklık çıktı, Çinliler'in etkisi giderek arttı.İşbara'nın 587 yılında ölümünden sonra, Göktürkler Devleti'nin yeni hükümdarını Çinliler belirledi. 630-680 yılları, Göktürkler'in karanlık dönemidir.Bu yıllarda, Çinliler'in başa geçirdiği Göktürk hükümdarları göstermelik birer kişi olmaktan öteye geçemediler. Sarayın koruma birliğinde görevli olan Kürşad, 639 yılında Çin hükümdarına suikast düzenlediyse de başaramadı ve öldürüldü.Vezir Tonyukuk ile Kutluğ (İlteriş) Han birleşerek, Çin'den bağımsızlığını tekrar elde etti. Kırgızları yenerek genişlediler. En son hükümdar olan Bilge Kağan yönetiminde vezir olan Tonyukuk'un ölümünden sonra, istikrar bozuldu. Bilge kağan 734'te 
öldürüldü. Yönetim, 8 yıl annesi Pofu'nun elinde kaldıktan sonra, Basmıl Başbuğu Kağan olarak ilan edildi ve Göktürkler Devleti'ne son verildi. (Kaynak Temel Britannica Hürriyet 7. Cilt 198-200. Sayfa) Türk dilinin en eski ve ilk yazılı örnekleri sayılan Orhun ve Yenisey Yazıtları, bugünkü Moğolistan'ın bu adla anılan ırmakları yöresinde ve geniş bir alanda yer alır. Bu yazıtlar, Türk Tarihi, toplum hayatı ve kültürü üzerinde ilginç bir tarih belgesidir. Yazıtlarda Türklük Bilinci oluşturularak, Türk Birliği'nin sağlanması teması işlenmiş, toplumsal dayanışma ve devletin sürekliliği siyasi mesaj olarak verilmiştir. Kuzey Moğolistan'da Orhun, Tola ve Selenga ırmaklarının bulunduğu yöredeki yazıtların başlıcaları: Kültigin (gültekin) Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı, Vezir Tonyukuk Yazıtı, Orgin Yazıtı, Kuli-Çur Yazıtı, Selenga Yazıtı, Karabalsagun Yazıtı ve Suci Yazıtı'dır. (Kaynak Temel Britannica Hürriyet Ans. 13. Cilt 199-201. Sayfa) 

Bilge Kağan'ın ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilen anıtlar ilk yazılı tarihi eserimizdir. Bilge Kağan'ın asırlar önce Orta Asya bozkırlarındaki taşlara kazınmış vasiyetini, önce kafalarımıza ve kalplerimize, sonra da büyük mermer kaidelere kazıyarak yurdumuzun her yanına dikilmelidir. Çünkü vasiyetlerdeki fikirler, sadece Bilge Kağan'ın, Atatürk'ün değil; topyekün bir milletin duygu ve 
düşüncelerini aksettirmektedirler. 

"Tanrı Türk milletinin adı yücelsin ve yok olmasın diye, babam Kutluğ Kağan ve anam Hatun'u yükseltmiş, şimdi de beni tahta çıkarmıştır. Ben hali vakti yerinde bir millete hükümdar olmadım. Aç ve çıplak halkın hanı oldum. Türk Milleti için gündüz oturmadım, gece uyumadım. Öylesine çalıştım. Başka yerlere göçmüş halkı tekrar yurtlarına topladım. Milletin belini doğrultayım diye, kuzeyde 
Oğuz eline, doğuda Kıtaylara, Osnup'ta Çinlilere karşı oniki sefer yaptım. Tanrı yardım ettiği için ölgün milleti dirilttim. Çıplak halkı giydirdim. Yoksul halkı zengin ettim. Nüfusu azalmış milleti çoğalttım. Türklerin başka milletler arasındaki mevkiini yükselttim" Göktürk kitabelerinden öğrendiğimize göre, Türk milletine devletini ve Töreyi veren koyan Tanrı'dır. 

Töre, Milletleri yaşatan, yüzlerce yıl ayakta tutan töreleri, gelenek görenekleri ve atalarından kalan vasiyetleridir. Töre ve devlet öylesine yıkılmaz ve yük olmaz mukaddes varlıktır ki,  "Üste gök, aşağıda yağız yer yıkılmadıkça Türk Milletinin devletini ve töresini kimse bozamaz ve yıkamaz." 

Göktürk Kitabelerinden öğrendiğimiz bir diğer hakikat ise, Göktürklerin yabancı kültürlere karşı çıktıkları ve kültür emperyalizmiyle mücadelenin önemini kavramış olmalarıdır. Göktürk yazıtlarında dikkati çeken en önemli noktalardan birisi de, devletle halk arasındaki ilişkilerdir. Eski Türk töresine 
göre, beylerle halk, yani idare edenlerle edilenler anlaşma, uyum içerisinde, yani "Tüz olmak, düz olmak" zorundaydı. Türkler çok eski çağlardan beri "Devlet, millet", "Aydın halk" kaynaşmasının önemini biliyorlar ve idare edenlerle idare edenlerin zıtlık içinde olmasını istemiyorlardı. "Ölümsüz, ebedi anlamındaki "Mengü" veya "Bengü " kelimeleri kullanılarak "Mengü Taş / Bengü Taş" şeklinde adlandırılan bu yazıtlar, gelecek nesillerin ders alması amacıyla, dikilmiştir. 
Ergenekon Destanı veya Bozkurt Efsanesi, derin devletin psikolojik kodlarında vardır. "Ergene" dağ kemeri, ""Kon" da dik demektir. Ergenekon'un kelime anlamı Dik dağ kemeri oluyor. 

Bu destanda, Tatarlar tarafından soykırım uygulanan Göktürkler'in korunaklı bir yer olan Ergenekon'a sığınmaları ve burada bir süre yaşadıktan sonra, dar geldiği için, 70 yerden dağdaki demir cevherlerini eriterek çıkması anlatılır. Dilimize, Bozkurt Efsanesi olarak ta yerleşen bu efsane, 13. Yüzyıl tarihçilerinden Reşideddin'in "Camiüt-Tevarih" (Tarih Mecmuası) ile 17. Yüzyıl tarihçilerinden Ebul Gazi Bahadır Han'ın "Şecere-i Türki" (Türkler'in Soyağacı) adlı eserlerinde yer alır. 

Destan bize neler anlatıyor? Destan, Göktürkler'in çok güçlü olduğu, diğer kavim ve boylara korku saldığı bir dönemde başlar. O sırada, Türkler'in başında İl Han, Tatarlar'ın başında da Sevinç Han bulunuyordu. Aralarındaki savaşları İl Han kazanıyordu. Sonunda, Sevinç Han, öteki kavim ve boyları Göktürkler'e karşı birleştirerek, İl Han'ın üzerine yürür. 

Savaş hazırlığı yapan Türkler, çadır ve sürülerini bir araya toplayarak, çevresine bir hendek kazar. Tatarlar, 10 gün süren bu savaşta yenilerek, geri çekilir. Göktürkler'i ancak hileyle yenebileceğini anlayan Tatarlar, Hükümdarları Sevinç Han'ın başkanlığında savaş stratejisini belirlerler. Buna göre, Tatarlar kaçmış gibi yaparak, çadır ve bir kısım mallarını bırakıp-giderler. Göktürkler de onları kovalamak için peşlerine düşer. Ancak, b,r süre sonra tekrar geri dönen tatarlar, savaşa girişir. Türklerden büyük olanlar kılıçtan geçirilir, küçük yaştakiler ise esiralınır. Nitekim, Göktürk Hakanı İl Han ve çocukları öldürülür. Küçük oğlu Kıyan ile yeğenlerinden Negüs esir olarak alınır. 10 gün sonra, eşleriyle birlikte kaçan bu iki kişi; yurtlarına dönerek, deve- at - koyun ve öküzleri de 
alarak, düşmanlardan korunabileceği; bir yanı uçurum olan, ancak yabani koyunların yürüyebildiği dik ve yüksek bir dağın boğazına ulaşırlar. 

Çukur kısma girdiklerinde, akarsular çayırlar ağaçlar ve av hayvanlarının bulunduğu ve düşmanlarının ulaşması imkansız olan bu yere Ergenekon adını vererek, yaşamaya başlarlar. 400 yıl sonra, çoğalıp nüfus kalabalıklaştığı için, dışarıya açılmaya karar verirler. Ancak, önlerine dikilen dağı aşmaları gerekiyordu. Bir yol da bulamamışlardı. Sonunda, bir demirci ustası; dağda 
demir madenini gördüğünü, demiri eritirlerse, yol açabileceğini söyler. Bunun üzerine, dağın 70 yerine; yerleştirilen 70 körükle odun ve kömürler yakılmaya başlanır. Bu güçlü ateş, sonunda demiri eritir ve yüklü bir devenin geçebileceği kadar bir yol açılır. Göktürkler de, başlarında Börte Çene olduğu halde, buradan eski vatanlarına geri dönmek üzere yola çıkarlar. (Kaynak: Ana Britannica Hürriyet 6. Cilt,167-168. Sayfa) Strateji ilminin babası Çinli Sun Tzu, savaşta yenme ve yenilmeyle ilgili olarak şunu söylemişti: 
"Düşmanı tanımıyor, kendinizi tanıyorsanız, giriştiğiniz savaşların yarısını kanır, yarısını kaybedersiniz. Hem düşmanı hem de kendinizi tanıyorsanız, girdiğiniz savaşları kazanırsınız. Ne düşmanı ne de kendinizi tanımıyorsanız, girdiğiniz tüm savaşları kaybedersiniz.” 

 Ünlü Kartaca komutanı Anibal, çıktığı savaşta karşısında büyük bir dağın engel olarak durduğunu gören ve kendisine ne yapacaklarını soran komutanlarına cevabı şu olur: "Ya bir yol bulacağız, ya da yeni bir yol bulacağız!" 

 Mısır'ın fethinden sonra esir Memluk kumandanlarından Kayıtbay Yavuz Sultan Selim'in huzuruna getirilmişti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti: 
"- Söyle bakalım Kayıtbay, cesaret ve kahramanlığın ne işe yaradı?" 
"- Cesaret ve kahramanlığım hâlâ var ey Sultan! Yalnız, bize ne yaptıysa ordunuzdaki toplar yaptı!" 
"- Anlamadım!.." 
"- Berberilerden biri, Venedik'ten top getirerek bize satmak istemişti de, Peygamberimizin, "ok ve kılıç kullanın" şeklindeki emrine aykırıdır diye satın almamıştık. O satıcı bize, "Yaşayan görecektir ki, memleketiniz top yüzünden elinizden çıkacaktır" demişti. Meğer doğruyu söylemiş!" 
"- Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de, Allah'ın, "Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz" emrine neden uymadınız? 
Bilmez misiniz ki, "Ok ve kılıç kullanın" demek "Başka silah kullanmayın" demek değildir. 
O zaman o silahlar varmış, şimdi de bu silahlar var!" 

Kayıtbay başını önüne eğdi ve sustu


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***