Kosova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kosova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 3

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 3


Türkiye-Makedonya İlişkileri,  

Türkiye, 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Makedonya’yı kendi 
anayasasındaki ismi ile ilk tanıyan ve büyükelçi atayan ülkelerden biri olmuştur. Bağımsızlığından itibaren Makedonya’nın toprak bütünlüğünün korunmasına özel bir vurgu yapan Türkiye, zayıf bir ekonomi ve askeri yapıya sahip bu ülkenin güçlenmesi için elinden gelen çabayı göstermiştir. Türkiye’nin 2009 yılı içerisinde her düzeyde en yoğun ilişkide bulunduğu Balkan ülkelerinden birisi olmuştur. 
Türkiye, Balkan yarımadasında Osmanlı kültür mirasının etkisinin en yoğun görüldüğü ülkelerin başında gelen Makedonya’daki Osmanlı-Türk kültür mirasının korunmasına özel bir önem vermektedir. 

Bu çerçevede, Makedonya Kültür Bakanı Elizabeta Kanceska-Milevska, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın daveti üzerine 21-23 Nisan 2009’da Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmiş ve iki ülke arasında iki ülke Kültür Bakanlığı arasında 2009-2011 Yıllarına Ait Kültürel İşbirliği Programı imzalanmıştır.78

Türkiye, bölge barışı açısından çok önemli olan ve iç yapısı hassas dengeler üzerine oturan Makedonya’nın siyasal istikrarını da her düzeyde desteklemektedir. Bu çerçevede Türkiye, demokrasinin kurumsallaşmasına katkı sağlayacak tüm süreçleri desteklemekte ve bu ülkenin yanında olduğu mesajını vermektedir. İlk turu 22 Mart, ikinci turu da 5 Nisan’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonrasında bu göreve seçilen Gjorge İvanov’un Üsküp’te 12 Mayıs 2009 tarihinde düzenlenen yemin törenine Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen katılmışlardır.79 
Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir 6-8 Mayıs 2009 tarihinde Marmara Grubu Vakfınca düzenlenen 12. Avrasya Ekonomi Zirvesi çerçevesinde Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Nezir zirvede yaptığı konuşmada ülkesi ile Türkiye arasında bir strateji anlaşması imzalandığını belirterek Türk iş adamlarını yatırım yapmak için ülkesine davet etmiştir.80 

Türkiye, Yugoslavya’dan ayrılan cumhuriyetlerden ekonomisi en zayıf ülke olan Makedonya’nın ekonomisinin güçlendirilmesi için önemli bir çaba göstermiş; bu çerçevede, 25-28 Mayıs 2009 tarihinde Devlet Bakanı Çağlayan Makedonya’ya resmi bir ziyarette bulunmuştur. Türkiye ile Makedonya arasındaki ticari ve ekonomik işbirliği imkânlarının artırılması ve ihracatçı firmalarımızın 
dış pazar paylarında artış sağlanması amacıyla gerçekleştirilen ziyarete, 
Türk özel sektörü de yoğun ilgi göstermiştir. Bu ilginin örneklerinden 
birisi de Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) adına Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Bulut ve Yönetim Kurulu üyelerinin de geziye katılmalarıdır. Gerçekleştirilen ziyaret çerçevesinde Makedonya’da iki ülke üst düzey yetkililerinin katılımıyla seminerler, Türk ve Makedon işadamları arasında ikili iş görüşmeleri gerçekleştirilmiştir.81 
Makedonya’da önemli iş bağlantısı yaptıklarını belirten Çağlayan, Türk firmalarının Makedonya’da altyapı projelerinde yap-işlet-devret yöntemi ile yer alabileceklerini belirterek özellikle tekstil-hazır giyim, gıda, demir-çelik, madencilik ve enerji firmaları için ciddi iş potansiyeli olduğunu vurgulamıştır. Çağlayan açıklamasında ciddi iş bağlantıları yapıldığını belirtti.82

Gezi sırasında düzenlenen Makedonya-Türkiye İş Forumuna katılan Başbakan Nikola Gruevski yaptığı konuşmada, Türk firmalarının Makedonya’da yatırımda bulunmalarını arzu ettiklerini ve yatırımlar için olumlu şartların ülkesinde mevcut olduğunu ifade etmiştir. Konuşmasında Makedonya’da 250 milyon Avro tutarında enerji, karayolu ve demiryolu yatırımının yapılacağını ve tek çıkar yolun 
hükümetler ve işadamları arasında işbirliğini yoğunlaştırmak ve karşılıklı 
ekonomik iş birliğini geliştirmek olduğunu ifade eden Başbakan Gruevski, işbirliği ve karşılıklı sinerjiyle ortak çıkarlarla sorunların çözüleceğini söylemiştir. 

Forumda bir konuşma yapan Çağlayan, geçen yıl Makedonya’ya ihracatın 300 milyon dolar, ticaret hacminin ise 330 milyon dolar olarak gerçekleştiğini mevcut ticaret hacmini üst seviyelere çıkarmak, bunu yaparken de mümkün olduğunca 
dengeli bir ticaret yapısını tesis etmek, istedikleri söylemiştir. Amaçlarının 
2010 yılı sonunda ikili ticareti daha dengeli bir biçimde 1 milyar dolara ulaştırmak olduğunu belirten Çağlayan, yatırımların karşılıklı olarak artırılmasının ilişkilere uzun vadeli perspektif ve kalıcılık sağlayacağını kaydetmiştir. Makedonya’da faaliyet gösteren 100 Türk firmasının yatırımlarının, 180 milyon dolara ulaştığını, Türk işadamlarının ülkede daha fazla iş yapmalarının ana hedeflerinden biri olduğunu söyleyerek bu yatırımların Balkanlardaki istikrarın ve barışın devamlılığın bir sigorta olacağını belirtmiştir.83 Bakan Çağlayan, 
son derece önemli bir ülke olan Makedonya’nın önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin önemli ortağı olacağını söylemiştir.84 

Türkiye, Makedonya ile karşılıklı ekonomik ilişkilerini geliştirme çabasının ötesinde, bu ülkenin askeri gücünün geliştirilmesine de ciddi katkıda bulunmakta dır. Türkiye’nin, Makedonya’ya olan askeri desteği 2009 yılı içinde en üst düzeyde askeri yetkililer tarafından gerçekleştirilen ziyaretlerle de kendisini göstermiştir. Bu çerçevede, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Makedonya Genelkurmay Başkanı Korgeneral Miroslav Stojanovski’nin resmi konuğu olarak 16-18 Haziran 2009 tarihlerinde Makedonya’yı ziyaret etmiştir.85 
Korgeneral Stojanovski tarafından askeri törenle karşılanan Orgeneral Başbuğ mevkidaşı ile basına kapalı bir görüşme yapmış, ardından da Savunma Bakanı Zoran Konyanovski’yi ziyaret etmiştir. 

Görüşmede Bakan Konyanovski, Türkiye’nin ülkesine sunduğu olağanüstü 
desteklerini dile getirerek Başbuğ’a teşekkür etmiş, Başbuğ ise iki ülke savunmaları arasında işbirliğinin süreceğini ve TSK’nın, Makedonya ordusuna yardım projesini sürdüreceğini belirtmiştir. Orgeneral Başbuğ gezisi çerçevesinde Cumhurbaşkanı Corve Ivanov ve Başbakan Nikola Gruevski ile de ayrı ayrı görüşmelerde bulunmuştur.86 Başbuğ’un gezisine Makedonya tarafından verilen önem ziyaret öncesinde Savunma Bakanlığının yazılı açıklamasında da kendisini göstermiştir. Açıklamada, Başbuğ ve beraberindeki heyetin Makedonya’nın NATO yolunda yapmış olduğu reformlarla tanıtılacağı ve görüşmeler esnasında iki ülke arasında ikili işbirliği konularının ele alınmasının öngörüldüğü ifade edilmiştir. Türkiye’nin karşılıksız olarak Makedonya ordusunun eğitim, askeri öğretim, donanım ile NATO sürecinde desteklediğinin altı çizilmiştir.87

Balkan ülkelerinde her dönemde ortaya çıkan iki temel sorun vardır. Bunlardan birincisi azınlık sorunu, ikincisi ise istikrarsız sınırların varlığıdır. Balkan ülkelerindeki Türk ve Müslüman azınlıkları hiçbir zaman bulundukları ülkelerdeki çatışma dinamiğini arttıracak bir unsur olarak görmeyen Türkiye, Türk ve Müslüman azınlıkların bulundukları ülkelerdeki her düzeyde sahip oldukları hakların korunmasını, geliştirilmesini ve siyasal katılımlarını teşvik etmektedir. 

Türkiye’nin bu tutumu iç siyasal ve toplumsal yapısı son derece hassas dengeler üzerinde oturan Makedonya açısından çok önemlidir. Türkiye, bu azınlıkların bulundukları ülke ile asimile olmadan bütünleşmeleri gerektiğini savunmaktadır. Balkanlardaki Türk ve Müslüman azınlıklarla iletişim kanalları sürekli açık ve canlı tutulmaya çalışılmaktadır. 
Bu çerçevede, Başbakan Erdoğan’ın daveti üzerine, Türk Demokratik Partisi (TDP) Genel Başkanı Kenan Hasip ve beraberindeki heyeti 20-23 Temmuz 2009 tarihlerinde Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmişlerdir. Ziyaret çerçevesinde TDP heyeti, Gül, Erdoğan, Davutoğlu ve Devlet Bakanları Zafer Çağlayan ile Selma Aliye Kavaf ile de görüşmeler yaptılar.88 

TDP heyetinin ziyareti sırasında Bakan Çağlayan ile Bakan Hadi Nezir yaptıkları görüşmede Mayıs ayında Ohri kentinde düzenlenen Makedonya-Türkiye İş Formu’nun ikinci bölümünün Ekim ayında İstanbul’da yapılmasına karar verilmiş, ayrıca iki ülke başbakanının da bu foruma katılım konusunda ilgili oldukları belirtilmiştir.89 Çağlayan, iki ülke arasında işbirliğinin geliştirilmesine büyük önem verdiklerini ve bu yöndeki temaslarına devam edeceklerini söylemiş, Nezir de iki ülke arasında işbirliğinin geliştirilmesi çalışmaları kapsamında 
Türkiye’de Ekonomik İş Forumu düzenlemek istediklerini ifade etmiştir.90

Temmuz 2009’da Makedonya’daki Türk asıllı siyasetçiler tarafından gerçekleştirilen ziyaret sonrasında Makedon Sağlık Bakanı Bujar Osmani, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın davetine icabetle 7-9 Ekim 2009 tarihinde sağlık alanında ikili görüşmeler gerçekleştirmek ve bazı sağlık tesislerinde incelemelerde bulunmak üzere Türkiye’yi ziyaret etmiştir.91 

Bakan Osmani ziyareti kapsamında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni ve bir özel hastaneyi ziyaret ederek incelemeler de bulunmuş ve yetkililerden bilgi almıştır. Osmani ve beraberindeki heyet 8 Ekim 2009 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığını ziyaret etmiş ve buradaki yetkililer ile heyetler arası görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Aynı gün iki ülke Sağlık Bakanlığı heyetleri arasında yapılan görüşmelerde sağlık alanında mevcut işbirliğinin geliştirilmesi ve detaylandırılması hususunda mutabık kalınmıştır.92

Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında en üst siyasi düzeyde kurulan bu ilişkiler, sadece siyasi alanla sınırlı kalmamakta, çok geniş bir çerçevede ve özellikle de iş adamlarının katılımını içerdiğinden ‘maksimum karşılıklı bağımlılığın’ oluşturulması sürecine çok büyük katkıda bulunmaktadır. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Gül’ün davetlisi olarak 15-18 Ekim 2009 tarihlerinde Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulunmuştur.93 Gül, Ivanov’u Çankaya Köşkü’nde kabulünün ardından düzenlenen basın toplantısında, görüşmelerde ikili ilişkileri gözden geçirdiklerini, başta Balkanlar olmak üzere iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konuların ele alındığını belirtmiştir.94

Ziyaretin ilk günü Gül, Ivanov ve eşi onuruna Çankaya Köşkünde verdiği akşam yemeğinde yaptığı konuşmada, Makedonya kentlerinin ortak tarihi ve kültürel mirasın en canlı şekilde yaşadığı güzel şehirler olduğunu söylemiştir. İki ülkenin coğrafi konumlarının, ortak tarih ve kültür miraslarının iki ülkeyi her alanda daha da yakınlaştıran unsurların başında geldiğini belirten Gül, istikrar ve refahın yerleşmesini arzuladığımız Balkanların kalbinde yer alan Makedonya’nın diğer Balkan ülkeleriyle beraber Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmek suretiyle istikrar ve refahını güvence altına almasını içtenlikle arzuladıklarını ifade etmiştir. Makedonya’nın NATO üyeliğini başından beri destekleyen Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı yakın dostu Makedonya’yı anayasal adıyla ve ulus olarak 
tanıyan ilk ülke olarak her fırsatta bunu kanıtladığını belirtmiştir. 

Cumhurbaşkanı Ivanov ise Gül ile yaptığı görüşmelerde bölgesel sorunların 
yanında Avrupa ve Avrupa-Atlantik bütünleşmesi gibi konularda sergilenen ortak tavrın iki ülke arasında en yüksek düzeydeki görüş birliğinin göstergesi olduğunu söylemiş ve ülkesinin Türkiye ile işbirliğinin gelişmesine büyük önem verdiklerini belirtmiştir.95

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından Cumhurbaşkanı Ivanov’a Fahri Doktora unvanı verilmiş, yapılan törende bri konuşma yapan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, Makedonya’nın doğal güzellikleri, kültür mirası ve arkeoloji alanları bakımından zengin bir ülke olduğunu ve sahip olduğu turizm potansiyeli ni değerlendirmeye, Makedonyalı şirketler ile ortaklıklar kurmaya ve turizm  alanında işbirliğini ilerletmeye hazır olduklarını ifade etmiştir. 

Hisarcıklıoğlu, gerek tarihi ve kültürel bağlar, gerek ekonomik ve ticari ilişkiler açısından her zaman Türkiye için öncelik arz eden bir ülke olan Makedonya’da doğrudan yabancı sermaye yatırımı gerçekleştiren yaklaşık 100 Türk firması bulunduğunu açıklamıştır.96

Ivanov, gezisi çerçevesinde Meclis Başkanı Şahin ile de bir görüşme yapmıştır. Şahin, görüşmede iki ülkenin halkları arasında tarihi, kültürel ve sosyal bağlar bulunduğuna değinerek Makedonya’nın istikrarlı ve müreffeh bir ülke olarak kalkınmasını ve ekonomik ilişkilerin siyasi ilişkiler gibi gelişmesini arzu ettiklerini belirtmiştir. 
Cumhurbaşkanı Ivanov ise Türkiye ile Makedonya’nın dost iki ülke olduğunu ve Türkiye’nin, ülkesinin NATO ve AB üyeliği için verdiği destekten dolayı teşekkür etmiştir. NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin elinden gelen her şeyi yaptığını, bunun da onur ve gurur verici olduğunu ifade eden Ivanov, ekonomik ilişkilerin siyasi boyuta yetişmesini kendilerinin de temenni ettiklerini ve Makedonya’da 
yatırım yapan Türk şirketlerinin olduğunu, bu yatırımların devam etmesini istediklerini dile getirmiştir.97 İvanov, İstanbul’da da incelemelerde 
bulunduktan sonra 18 Ekim 2009 tarihinde Türkiye’den ayrılmıştır.98

Meclis Başkanı Şahin’in işaret ettiği ekonomik ilişkilerin siyasi ilişkiler düzeyine çıkarılması yönündeki ifadeleri kısa bir süre sonra karşılığını bulmuştur. Ekonomik işbirliği imkanlarının tartışılması ve geliştirilmesi amacıyla 5 Aralık 2009 tarihinde İstanbul’da Türk-Makedon İş Forumu düzenlenmiştir. Bakan Çağlayan toplantıda yaptığı konuşmada Mayıs ayında işadamları ile birlikte 
Makedonya’yı ziyaret ettiklerini ve çok önemli konuları görüştüklerini 
belirterek siyasi, tarihi, kültürel ve ekonomik ilişkileri olan Türkiye ve Makedonya’ya mevcut ticaret rakamlarının yakışmadığını ifade ederek tatmin edici olmayan 328 milyon dolarlık rakamın kısa sürede 1 milyar dolara çıkarılması gerektiğini açıklamıştır.99 Başbakan Erdoğan İstanbul’da düzenlenen Türk-Makedon İş Forumuna katılarak bir konuşma yapmıştır. Türkiye ile Makedonya arasında halihazırda bir vize uygulaması bulunmadığını belirten Erdoğan, iki ülke arasındaki güvenin yüksekliğine işaret etmiş ve bu özgüvenin 
yatırımlarla taçlandırılması gerektiğini söylemiştir.100

Türkiye-Karadağ İlişkileri,  

Davutoğlu, Balkan ülkelerini ziyareti sırasında gittiği ülke basınında makale yayımlama yaklaşımını 24-26 Temmuz 2009 tarihleri arasında Karadağ’a yapmış olduğu resmi gezide de sürdürmüştür. 

Bu çerçevede Davutoğlu’nun, Karadağ’ın Pobjeda Gazetesi’nde 24 Temmuz 2009 tarihinde yayımlanan makalesi, Türk-Karadağ ilişkilerinin yol haritası niteliğindedir. Davutoğlu’nun vurguladığı hususlar sadece Karadağ-Türkiye ilişkileri açısından değil, tüm bölge ülkeleri arası ilişkiler açısından da dikkate alınması gerekli bir konudur. 

Davutoğlu’na göre, “2006 yılında Karadağ’ın ve 2008 yılında Kosova’nın bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile birlikte Balkanlar bölgesindeki siyasi coğrafya nihai halini almıştır. Soğuk savaş sona ererken Balkanlarda sarsılan dengeler ve oluşan yeni denklemler bu siyasi coğrafyayı şekillendirmiştir. Tabiatıyla Balkanlarda kalıcı bir istikrar ortamının ve sürdürülebilir bir kalkınma ivmesinin yakalanması için daha çok çaba göstermemiz gerekir. Yakın tarihimizde yaşadığımız ve paylaştığımız acılardan gereken dersleri çıkarabildiğimiz takdirde 
Balkan halklarının önündeki önemli fırsatlardan olabildiğince yararlanmamız mümkündür... Balkanlarda yaşadığımız buhranların hepsi bölge dışı aktörlerin müdahaleleri ile sonlandırılmıştır. Ancak bölge dışı aktörlerin müdahalesi ile yalnızca çatışmaları durdurmak mümkün olmuştur. Kalıcı barış ve istikrarı sağlamak ise bölge ülkelerinin sorumluluğundadır. Balkanlarda barış, istikrar ve refah sağlamak için aramızdaki bağları güçlendirmek, bölge dışından gelecek 
tüm katkılardan daha etkili olacaktır... Balkan halklarını ayrıştıran etnik ve dini nitelikte faktörlerin yanında Balkan halklarını birleştiren belki daha fazla ortak değer bulunmaktadır. Bölgesel işbirliğini ilerletmek konusunda daha etkin bir ortak siyasi iradenin bu temelde kurulmasını mümkün görmekteyim.”101

Davuoğlu’nun makalesinde işaret ettiği bölge içi dinamiklerin harekete geçirilmesi ve her türlü platformun ikili ve çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesinde kullanılması çok önemlidir. Bu bakımdan 

6-7 Nisan 2009 tarihinde İstanbul’da düzenlenen Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu sahip olduğu sembolik anlamının yanında önemli bir çok-taraflı diyalog platformu işlevini görmektedir. Söz konusu Foruma Karadağ Dışişleri Bakanı Milan Rocen de katılmış ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile ikili bir görüşme gerçekleştirmiştir.102 

2009 yılında sivil toplum seviyesinde düzenlenen etkinliklere Karadağ’dan da üst düzeyde katılım olmuş; 12. Avrasya Ekonomi Zirvesine katılan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Vujica Lazovic zirvede yaptığı konuşmada, krizi vesile ederek ekonomik reformlar yapılabileceğini belirtmiştir. İçişleri Bakanı Jusuf Kalamperovic ise konuşmasında Karadağ’ın en kısa sürede AB üyesi olması için çalıştıklarını söylemiştir.103

2009 yılı Türkiye-Karadağ arasındaki ilişkilerin, yasama organları düzeyinde de artırılmaya ve en üst düzeyde temasların geliştirilmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur. Bu çerçevede TBMM Başkanı Köksal Toptan, Meclis Başkanı Ranko Krivakopiç’in daveti üzerine 7-8 Temmuz 2009 tarihinde Karadağ’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve ziyareti sırasında Meclis Başkanı Krivakopiç’in yanı sıra Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç ve Başbakan Milo Djukanoviç ile de görüşmüştür.104 İki ülke Meclis Başkanlarının görüşmelerinin ardından 
düzenlenen ortak basın toplantısında Meclis Başkanı Ranko Krvakopiç, tarihi bir gün yaşadıklarını belirterek ilk defa Türkiye’den ülkesine bu seviyede bir ziyaret gerçekleştiğini ifade etmiştir. Görüşmelerinde iki ülke arasındaki ilişkileri değerlendirdiklerini söyleyen Krivokapiç, Türkiye ile Karadağ’ın AB yolunda hedeflerinin aynı olduğunu belirterek Türkiye’nin NATO’nun önemli bir üyesi olduğunu vurgulamış ve ülkesinin de NATO üyesi olmak istediğini ve bu konuda 
Türkiye’nin desteğini umut ettiklerini söylemiştir. Krivokapic ayrıca Türkiye ile Karadağ arasında siyasi ilişkilerin mükemmel olduğunu ancak ekonomik ilişkilerin daha üst seviyelere çıkarılması gerektiğini de vurgulamıştır. Köksal Toptan ise konuşmasında Karadağ ve Türkiye’nin tarihten gelen kültürel bağlarının olduğunu belirterek, iki ülkenin meclis başkanları arasındaki ilk ziyaretin gerçekleştiğini dile getirmiş ve iki ülkenin bölgesel konularda ortak düşüncelere sahip olduğunun altını çizmiştir. Türkiye’nin Karadağ’ın ekonomik 
olarak kalkınmasına önem verdiğini ifade eden Toptan, bölgedeki gelişmeleri yakından takip ettiklerini dile getirerek, Türkiye’nin bu alanda her zaman dost bildiği Karadağ’ın yanında yer alacağını ifade etmiştir. İki ülke arasında parlamenter düzeyde ilişkilerin gelişmesini sağlamak amacıyla Köksal Toptan ve Ranko Krivokapiç arasında mutabakat metni imzalanmıştır.105

Davutoğlu’nun 24-26 Temmuz 2009 tarihinde Karadağ’a yaptığı resmi ziyaret hakkında Dışişleri Bakanlığı öncesinde bir açıklama yapmıştır. Bakanlık açıklamasında, bu ziyaretler Balkan ülkeleriyle ilişkilerin dış politikadaki önemi ve GDAÜ Süreci Dönem Başkanlığı süresince bu ülkelerle yürütmeyi arzulanan istişareler bağlamında değerlendirilmektedir. Ayrıca Karadağ ile mevcut ilişkilerin her alanda geliştirilmesi imkanlarının ele alınmasına ve tarafları ilgilendiren 
bölgesel ve uluslararası konular hakkında görüş teatisinde bulunulmasına 
vesile teşkil edeceği vurgulanmıştır.106

Davutoğlu Karadağ’a düzenlediği resmi ziyareti çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Vujanoviç, Meclis Başkanı Ranko Krivokapiç ve Dışişleri Bakanı Milan Roçen ile görüşmüş ve nüfusun büyük kısmını Boşnakların oluşturduğu Sancak Bölgesinde yer alan Rojaye kentini ziyaret etmiştir.107 Bakan Roçen ile görüşmesinin ardından açıklama yapan Davutoğlu, Karadağ’ın stratejik açıdan önemli bir coğrafyada bulunduğunu ve altı ayrı ülkeyle komşu olduğunu, dolayısıyla 
Karadağ ile Türkiye’nin Balkanların doğu ve batı yakasını birleştiren iki ülke olarak Karadağ’ın Türkiye için komşu ülkelerden biri olduğunu dile getirmiştir. “Balkanları krizle, gerilimle, savaşla anılan bölge olmaktan çıkarıp, barış, istikrar ve refahla anılan bölge haline getirmeye” kararlı olduklarını, “onun için de Karadağ’ın Avrupa Atlantik kurumlarına intibakını,” NATO üyeliğini ve Avrupa vizyonunu desteklediklerini belirten Davutoğlu, Türkiye’nin bu dönem GDAÜ Sürecinin başkanlığını yürüteceğine de dikkati çekerek, Roçen ile bu konuda da yapılabilecek muhtemel faaliyetler ve projeler hakkında görüş alışverişinde bulunduklarını dile getirmiştir. Bakan Roçen ise açıklamasında Türkiye’nin Karadağ’ı ilk tanıyan ülkelerden biri olduğunu ve 130 yıl sonra ilk kez dışişleri bakanı düzeyinde bir ziyaretin gerçekleştiğini hatırlatarak, bunun tarihi bir gün olduğunu söyleyerek ülkesinin yakın bir zamanda Türkiye’de kendi büyük elçiliğini açacağını belirtmiştir. Roçen ayrıca ekonomik, ticari ve kültürel alanda birlikte hareket ederek ilişkilerini daha da güçlendireceklerini söylemiştir.108 

Davutoğlu, bölgesel işbirliğini ilerletmek için en fazla güvenilen mekanizma olan GDAÜ’nün Dönem Başkanlığını Karadağ’a devredeceği için Türkiye’nin dönem başkanlığı sırasında gerçekleştirilen etkinlikler konusunda Karadağ ile istişarelere önem vermektedir.109 

Gül’ün, Cumhurbaşkanı Vujanovic’in davetlisi olarak 11-12 Aralık 2009 tarihinde yaptığı resmi ziyaret, Türkiye’den Karadağ’a cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk resmi ziyaret oldu. Karadağ ile hızla gelişen ikili ilişkilerimizin en üst düzeyde değerlendirilmesine, ilave işbirliği imkânlarının gözden geçirilmesine ve Karadağ’ın Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumları ile bütünleşme sürecine Türkiye tarafından verilen desteğin teyidine imkân tanıyacaktır. 

Bu ziyaret sırasında da İş Forumu toplantıları düzenlendi, Karadağ ile ekonomik ve ticari ilişkilerin en ileri seviyeye taşınması hedeflenmiştir.110 

Gül, ziyareti sırasında Başbakan Milo Djukanoviç’i de kabul etmiştir. Görüşmelerin ardından iki ülke cumhurbaşkanlarının huzurunda Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Karadağlı mevkidaşı tarafından iki ülke arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşması, Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla ile Taşınması Anlaşması ve Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması imzalanmıştır.111 

Görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında Cumhurbaşkanı 
Gül ikili ve bölgesel gelişmeleri gözden geçirdiklerini belirterek Balkanlarda güvenlik ve istikrar için bütün bölge ülkeleriyle istişare ve ortak çalışmaya önem verdiklerini ifade etmiş ve Karadağ’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra kısa sürede önemli gelişme kaydettiğini dile getirerek, Türkiye’nin her bakımdan Karadağ’a destek olacağını söylemiştir. Vuyanoviç de Gül’ün ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek bu ziyaretin tarihi nitelikte olduğunu 
ve 130 yıldır ilk kez bir Türk Cumhurbaşkanının Karadağ’ı ziyaret ettiğini vurgulamıştır. Vuyanoviç, TİKA’nın Karadağ’daki faaliyetlerine değinerek TİKA’nın ülkenin bütün şehir ve kasabalarına ulaşarak gerçekleştirdiği faaliyetlerden dolayı ülkesi adına teşekkür etmiş ve TİKA’nın şimdiye kadar çok sayıda proje için yaklaşık 4 milyon Avro para harcadığını belirtmiştir.112 Ziyaretinin ikinci gününde Türkiye-Karadağ İş Formuna katılan Gül, Meclis Başkanı Ranko Kriyokapiç, Boşnak asıllı Meclis Başkan Yardımcısı Rıfat Rastoder 
ve Boşnak asıllı Bakan Rafet Husovic’i ayrı ayrı kabul etmiş, Başkent Podgoriça yakınlarındaki Tuzi köyünde bulunan Karadağ Medresesini ziyaret etmiş ve Podgoriça’da bir Türk firmasınca yapılan alışveriş merkezinin açılışını yapmıştır.113

İş forumunda bir konuşma yapan Gül, Karadağ’ın turizm kapasitesi büyük bir ülke olduğunu belirterek Avrupa’nın önemli lojistik merkezlerinden biri olabileceğine dikkati çekmiş, Türk işadamlarının özellikle enerji ve ulaştırma alanlarındaki yatırım fırsatlarını değerlendirmesini istemiştir. Karadağ’da turizm sektörüne yatırım yapılabileceğini ifade eden Gül, Karadağ ile daha önce serbest ticaret anlaşması, dün de ekonomik işbirliği ve ulaştırma anlaşmaları imzalandığı nı anımsatarak Karadağ ile ekonomik ilişkilerin de en üst düzeye çıkarılması arzusunda olduklarını ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı Vujanovic ise, Türkiye ile Karadağ arasındaki ilişkilerin iyi düzeyde, ancak yetersiz olduğunu vurgulamıştır.114

En üst düzey siyasi temasların dışında Karadağ-Türkiye ilişkileri çeşitli zeminlerde bir araya gelme ve işbirliği imkânları elde etmiştir. TİKA ve DEİK Sağlık Komitesi işbirliğinde 14-15 Kasım 2009 tarihlerinde İstanbul’da Balkanlar ve Avrasya’da Sağlıkta Kalkınma Konferansı düzenlenmiştir. Bu konferansa katılımcı ülkelerin Sağlık Bakanları, Sağlık Bakan Yardımcıları ve Onkoloji ve Hematoloji Enstitü Başkanları ile konusundaki üst düzey yöneticiler katılmışlar dır. Konferansta, Türkiye ile katılan ülkeler arasında sağlık konusunda sinerji yaratılması amaçlanmıştır.115 TİKA 2009 yılında Karadağ’da iki sağlık projesine imza atmıştır. Bunlardan birincisi, TİKA tarafından düzenlenen eğitim programı çerçevesinde Karadağlı Diş Hekimlerinin Türkiye’ye gelmeleridir. Heyet, Ankara Diş Hekimliği Fakültesi ve Bayındır Hastanesi’nde aldıkları eğitimin ardından sertifikalarını aldılar.116 İkincisi de TİKA tarafından yürütülen sağlık projesi 
kapsamında Karadağ Ulçin Devlet Hastanesi KBB Ünitesine temin edilen yeni sağlık cihazlarının teslim edilmesidir.117

Türkiye-Bulgaristan İlişkileri,    

Halil İnalcık Tanzimat ve Bulgar Meselesi çalışmasında Bulgaristan’da Osmanlılar tarafından kurulmuş şehirlerdeki hayat ve manzaranın tamamıyla Türk olduğunu belirtmiştir.118 1908 yılında Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanmasından 1990’lara kadar geçen süreçte Türk-Bulgar ilişkilerinin şekillenmesinde bu ülkedeki Türk nüfus önemli bir rol oynamıştır. Soğuk Savaş sonrasında 
Bulgaristan’da oluşan yeni yönetimlerin Avrupa-Atlantik kurumlarına katılımını hedefleyen politikaları, Türkiye’nin bu süreçte verdiği önemli destek, ülkedeki Türk azınlığın sorunlarının önemli bir kısmının çözümlenmesine katkı sağlamıştır. Bulgaristan’ın 2004 yılında NATO ve 2007 yılında da AB üyesi olması Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinin istikrarlı bir zeminde yürütülmesine katkı sağlamaktadır. 
2009 yılı içerisinde Bulgaristan-Türkiye arasındaki ilk üst düzey resmi temas yasama organları temsilcileri düzeyinde gerçekleşmiştir. 

Meclis Başkanı Georgi Pirinski, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın daveti üzerine 12-14 Mart 2009 tarihleri arasında resmi bir ziyarette bulunmuştur.119 Ziyareti sırasında TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile de görüşmüştür.120

Türkiye’den Bulgaristan’la ilk temas bakan düzeyinde gerçekleşmiş, 
14-16 Nisan 2009 tarihinde Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen Bulgaristan’ı ziyaret etmiştir. Tüzmen, ziyaretinde Ekonomi ve Enerji Bakanı Petar Dimitrov, Bölgesel Kalkınma ve Bayındırlık Bakanı Asen Gagauzov, Maliye Bakanı Plamen Oresharski ve Tarım ve Gıda Bakanı Valeri Mitkov Tsvetanov ile bir araya gelmiş ve görüşmelerde iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkiler ele alınmıştır. 
Bulgaristan’daki yerleşik Türk işadamları ile de temaslar gerçekleştiren 121 

Bakan Tüzmen, 15 Nisan’da Türk ve Bulgar işadamlarının katılımlarıyla 
düzenlenen iş forumuna da katılmıştır.122 Bakan Tüzmen, gezisi sırasında katıldığı Türkiye-Bulgaristan Ticari Ekonomik İşbirliği seminerinde iki ülkenin ticaret hacminin daha da artırılması için ticarete ve transit geçen Türk TIR’larına çıkarılan engellerin bir an önce kaldırılması gerektiğini ifade etmiştir.123 

Bakan Tüzmen’in işaret ettiği gibi, 24-25 Nisan 2009 tarihlerinde Sofya’da Avrupa’ya doğalgaz arzında Bulgaristan topraklarının kullanılması konusunun da 
ele alınacağı bir enerji zirvesi düzenlenmiştir. Türkiye’nin bu konuya verdiği önem, Gül’ün, Sofya’da düzenlenen Avrupa için Doğalgaz: Güvenlik ve Ortaklık başlıklı enerji zirvesine geniş bir heyetle katılması ile ortaya konmuştur.124

Davutoğlu’nun gerek başdanışmanlığı ve gerekse Dışişleri Bakanlığı döneminde Türkiye, komşularla sürekli siyasal diyalog ve komşularla sıfır sorun ilkelerini hayata geçirmekte özel bir çaba harcamaktadır. 

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı Georgi Parvanov’un 16-17 Aralık 2008 tarihinde gerçekleşen Türkiye ziyareti sırasında Gül ile görüşmelerinde iki ülke ilişkilerinin gündeminde uzun süredir sürüncemede kalan bazı meselelerin çözüme kavuşturulması amacıyla iki ülke dışişleri bakanlıkları arasında bir ortak komisyon kurulmasına ilişkin mutabakata varmışlardır. Söz konusu Ortak Komisyon’un ilk toplantısının iki ülke Dışişleri Bakanlıkları Müsteşarları başkanlığında 18 Mayıs 2009 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmesi kararına 
varılmıştır.125 İlk toplantısını 18 Mayıs 2009 tarihinde Ankara’da gerçekleştiren 
Ortak Komisyon hakkında Dışişleri Bakanlığı sözcüsü tarafından yapılan açıklamada bu oluşuma Bulgaristan Parvanov’un 16-17 Aralık 2008 tarihlerinde gerçekleştirdiği ziyaret sırasında karar verildiği belirtilmiştir.126

Türkiye-Yunanistan İlişkileri,

Diğer Balkan ülkeleriyle kıyaslandığında Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan sorunlar çok boyutlu bir nitelik taşımaktadır. Balkan ülkeleri ile yaşanan sorunların bir kısmı, Türkiye’nin bölgesel politikalarının bir uzantısı, çoğu zaman tek boyutlu, olarak ortaya çıkmaktadır. Oysaki Yunanistan ile sorunlar kara, hava, deniz, azınlıklar, farklı örgütsel düzeylerde (örneğin AB, NATO), bölgesel dengeler vb. gibi çok farklı alanlarda var olabilmekte ve birden bire patlak verebilmektedir. 
Ancak 2009 yılında her iki ülke karşılıklılık ve iyi niyet çerçevesinde sorunlarını çözmek yönünde sürekli siyasal diyalog içinde olmaya çaba göstermişlerdir. 

2009 yılında Türkiye’den Yunanistan’a ilk ziyaret Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren tarafından 19 Şubat 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Atina’da Ziraat Bankası’nın Yunanistan’daki ilk şubesinin resmi açılışını yapan Nazım Ekren, ikili ilişkilerdeki yaşanan olumlu havanın ticarete de yansıdığını vurgulayarak “2008 sonu itibariyle aramızdaki ticaretin 3,5 milyar dolara çıktığını belirtmiştir.127 

Ekren, Ziraat Bankası’nın Gümülcine’de açtığı şubenin açılışında yaptığı konuşmada da Türk-Yunan ilişkilerine önem verdiklerini, Ziraat Bankasının açtığı şubelerin Türkiye ile Yunanistan arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilere olumlu katkılarının olacağını ifade etmiştir.128

Nisan ve Mayıs aylarında dolaylı toplantılar vesilesi ile Türk ve Yunan dışişleri bakanlarının karşılıklı ziyaretleri ve temasları gerçekleşmiştir. 

Bu ziyaretlerin ilkinde Dışişleri Bakanı Babacan, 6-7 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu çerçevesinde İstanbul’da bulunan Dışişleri Bakanı Bakoyanni ile resmi bir görüşme yapmıştır.129 İkincisinde de Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, 14-17 Mayıs 2009 tarihleri arasında yapılan Bilderberg toplantısına katılmak üzere Yunanistan’a gitmiştir.130 
Haziran ayı boyunca çeşitli zeminlerde gerçekleşen temasların dışında Türk ve Yunan liderlerinin iki ülke ilişkileri hakkında basına yansıyan ifadeleri olmuştur. Başbakan Kostas Karamanlis’in 3 Haziran 2009’da Atina Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada Türkiye’nin, Avrupa yolunda ilerleyebilmesi için mutabık kalmasının şart olduğu bir AB üyesini, yani Rumları, tanımadığı sırada AB geleceğinden 
söz etmek mümkün olmadığını belirtmiştir.131 Dışişleri Bakanı Bakoyanni de Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada Yunanistan’ın Ruhban Okulu konusundaki tutumuna değinerek, Ruhban Okulu ile Trakya Türkleri konularının birbirleri ile kıyaslanamayacağını ifade etmiştir.132 

Bu karşılıklı açıklamaların ardından Davutoğlu, 27-28 Haziran 2009 tarihinde Korfu’da düzenlenen AGİT Gayrı Resmi Bakanlar Konferansı sırasında Bakan Bakoyanni ile bir görüşme yapmıştır.133 Medya üzerinden yaşanan bu 
gelişmelerin temel amacı, üçüncü taraflara mesaj vermektir.

5 Temmuz 2009 tarihinde Dışişleri Bakanı Bakoyanni’nin İmerisia gazetesinde yer alan Türkiye ile ilgili açıklamalarını değerlendiren Egemen Bağış, Bakoyanni’nin, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda “yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği” şeklindeki sözlerine karşılık, Türkiye’nin yükümlülüklerinin bilincinde ve sorumluluğunda bir ülke olduğunu kaydetmiştir.134 Bakoyanni, 26 Temmuz 2009 tarihinde Elefterotipia gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Avrupalılaşma yolunda zor ve ağır bir dönemden geçtiğini belirterek bu süreci ve Başbakan Erdoğan’ın çabalarını anlayışla karşıladığını, ancak Türkiye’nin anlaşmaları uygulamak zorunda olduğunu belirtmiştir.135 Kalkınma Bakanı Kostas Hacıdakis 2 Ağustos 2009 tarihinde Elefteretopia gazetesinde yayımlanan demecinde, ülkesinin Ege Denizi’nde petrol ve doğalgaz araştırma ve çıkarma çalışmaları başlatacağını açıklamış; Türkiye’nin itirazlarının hatırlatıldığında 
ülkesinin egemenlik haklarından ve bu konuda açıkça tavır almaktan hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğini söylemiştir.136 Başbakan Karamanlis de 6 Eylül 2009’da Selanik Uluslararası Ticaret Fuarı’nın açılışında Yunanistan’ın, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin Avrupa-Atlantik yapılanmalarına katılımlarını desteklediğini belirterek “bu çerçevede Türkiye ile de işbirliği istediklerini, ancak Ege’deki statünün tahriklerle ve tehditlerle değişmeyeceğini, belirlenen kırmızı 
çizgileri pazarlık konusu yapmayacaklarını ifade etmiştir.137

Kültür Bakanı Kostas Markopulos 13 Temmuz 2009 tarihinde Türkiye’ye günübirlik bir ziyarette bulunmuştur. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ülkemizi ziyaret eden Markopulos ile Ankara’da iki ülke arasındaki turizm işbirliği konularının ele alındığı bir görüşme gerçekleştirmiştir.

Türkiye, Yunan dış politikasının olduğu kadar iç politikasının da ağırlıklı gündem konularından birisidir. Belki Yunanistan’ın 1829’da bağımsızlığını kazanmasından sonra Yunan iç siyasetinin değişmeyen en önemli gündemi Osmanlı Devleti ve ardılı Türkiye ile ilişkilerinin nasıl yürütüleceği sorunudur. Bu durum, ana muhalefet partisi PASOK’un lideri Yorgo Papandreu’nun 20 Eylül 2009 tarihinde 
Reuters’a verdiği demeçte kullandığı ifadelerde belirginlik kazanmaktadır. 
4 Ekim’de yapılacak genel seçimlerde iktidara gelmeleri halinde Türkiye ile ilişkileri iyileştirmeye çalışacaklarını söyleyen Papandreu, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde son yıllarda ortaya çıkan sorunların Türkiye’nin AB’ye üyelik şansını etkileyebileceğini kaydetmiştir.138

Erken genel seçimleri Yorgo Papandreu liderliğindeki sosyalist PASOK kazanması üzerine139  Davutoğlu, İspanya’nın El Pais gazetesinde 5 Ekim 2009 tarihinde yayımlanan demecinde Türkiye ile Yunanistan arasında mükemmel bir ilişkinin olduğunu belirterek PASOK döneminde zorluklar olsa da ilişkilerin iyi olmayı sürdüreceğinden emin olduğunu söylemiştir.140 
Başbakan Erdoğan ve Davutoğlu GDAÜ Gayri Resmi Dışişleri Bakanları toplantısı katılan yeni Başbakan ve Dışişleri Bakanı Papandreu ile bir görüşme gerçekleştirmişlerdir.141

Davutoğlu ile Devlet Konukevi’nde yaptığı ikili görüşmenin ardından Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret eden Papandreu, yaptığı açıklamada “Kıbrıs meselesini barışçıl yöntemlerle, uluslararası hukuka dayanarak çözmemiz lazım, Kıbrıs’ı garantör ülkelere bağlılıktan kurtarmamız, ayrılıkçı duvarlardan arındırmamız lazım. Eğer başarılı olursak bu tüm dünyaya barışın göstergesi olacak ve Yunanistan ile Türkiye olarak bölgede istikrarın merkezi olacağız. Türk halkına 
dürüst olacağız. Problemleri saklamayacağız” demiştir. Başbakan Papandreu daha sonra Başbakan Erdoğan ile Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde bir araya gelmiştir.142

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, 31 Ekim 2009 tarihinde Yunanistan’da düzenlenen Ekonomik İşbirliği Forumuna katılmıştır. Kaynakları daha verimli alanlarda kullanmanın ülkelere çok daha büyük faydalar sağlayacağını belirten Ergün, “Bu nedenle Türk ve Yunan tarafları olarak vehimlere kapılmayan, geçmişin korkularına esir olmayan, birbirlerini tehdit olarak değil, iş ortağı olarak gören ülkeler haline gelme konusunda gösterdiğimiz kararlı duruşu önümüzdeki 
süreçte de devam ettirmeliyiz” demiştir.143

6 Kasım 2009 tarihinde Yunanistan’da bulunan Bakan Egemen Bağış’ın Atina’da Türk gazetecilerle bir araya geldiğinde kullandığı ifadeler, Türk-Yunan ilişkilerinin AB boyutunu gözler önüne sermektedir. Bağış yaptığı açıklamada, Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayacağına ilişkin yeni bir heyecan ve umudun var olduğunu gözlemlediğini belirterek Papandreu’nun başbakan olmasının 
bunda etkili olduğunu söylemiştir.144 2 Aralık 2009 tarihinde AGİT 17. Dışişleri Bakanları toplantısına katılmak üzere Yunanistan’a giden Davutoğlu da toplantıdaki konuşmasında teşkilatın ortak taahhütleri yerine getirme, çok boyutlu ve uluslar-üstü sorunların çözümünde daha etkin yer alma, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, temel hak ve hürriyetlerin yaygınlaştırılmasını sağlama, kriz yönetimi, ihtilafların azaltılması ve çözümü ile silahların kontrolü gibi alanlar
da etkinliğinin artırılması gerektiğini söylemiştir. Davutoğlu, Başbakan  Papandreu ile görüşmesinin ardından düzenlediği basın toplantısında ise üst düzey siyasi diyalogun artarak devam edeceğini, ekonomik ilişkilerin güçlendirileceğini, kültürel ilişkilerin daha da gelişmesi için tedbirler alınmasının düşünüldüğünü, bu çerçevede önümüzdeki dönemde olumlu hareketlenmeler kaydedilmesinin beklendiğini söylemiştir.145

Davutoğlu, 3 Aralık 2009 tarihinde NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katılmak üzere Belçika’ya giderken uçakta gazetecilere Başbakan Papandreu ile yaptığı görüşmeyi değerlendirmiştir. Türkiye ile Yunanistan’ın dört alanda işbirliği yapma konusunda mutabık kaldığını belirten Davutoğlu, bunların ikili ilişkilerde düzenli siyasi diyaloglar, AB’de Türk-Yunan ilişkilerinin güçlendirilmesi, bölgesel 
ve küresel alanda işbirliği olduğunu söylemiştir.146 Davutoğlu, 6 Aralık 2009 tarihinde Yunan Devlet Televizyonu NET’e verdiği mülakatta “Rum kesimi Annan Planı’na ‘evet’ deseydi şu anda herhangi bir müzakere ve ek protokolle alakalı problem yaşanmayacaktı” demiştir. 

Davutoğlu, aradan 5 yıl geçmesine rağmen bu kararın yerine getirilmediğini belirterek barışa ve AB’ye evet diyen Kıbrıslı Türklerin cezalandırılarak izole edildiğini kaydetmiştir.147 

4.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,, 

***

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 1



Hüseyin Emiroğlu*, 
Turgay Kayalak** 
* Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
** Araş. Gör., Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.



TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş

Balkan merkezli bir imparatorluktan Anadolu merkezli bir ulus-devlete dönüşen Türkiye Cumhuriyeti, 1919-1989 arası dönemde Balkan ülkeleri ile ilişkilerini tarihsel ve dönemsel uluslararası politika gelişmelerinin etkisinde şekillendirmiştir. Balkan ülkelerinde değişen yoğunlukta Osmanlı bakiyesi Türk ve Müslüman halkların varlığı ve ilgili ülkelerce bu azınlıklara karşı uygulanan politikalar Türkiye’nin dış politika gündeminin en önemli maddelerinden birisini 
oluşturmuştur. Türkiye, bu tür gerginlik alanlarının dışında, gerek iki dünya savaşı arası dönemde gerekse Soğuk Savaş döneminde Balkan yarımadasında barış ve istikrarın hâkim olmasını temel dış politika yönelimi olarak benimsemiştir. Ancak özellikle Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle ilişkisi iki sınırlayıcı faktörün etkisiyle son derece sınırlı düzeyde kalmıştır. Birinci faktör, Yunanistan hariç Balkan ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Sovyet etki sahasına girmeleridir. İkincisi ise, Yunanistan ile 
yaşanan sorunlar (azınlıklar, kıta sahanlığı, FIR, kara suları, kayalıklar ve Kıbrıs sorunları) hem iki ülke ilişkilerinin zaman zaman çok gerginleşmesine hem de bir cepheleşmeye yol açmıştır.

Soğuk Savaş’ın bitişi sosyalizmin sınırlayıcı etkisini ortadan kaldırırken, özellikle Yugoslavya’nın parçalanması ve ortaya çıkardığı çatışma dinamikleri Türk dış politika gündemini ve temel dış politika parametrelerini değişime zorlamıştır. 

Bu noktada temel sorun, Türk dış politikasının temel parametrelerinin nasıl formüle edileceği, hangi dış politika araçlarının ne düzeyde devreye sokulacağı  olmuştur. 1945-1989 dönemini Avrupa-Atlantik kurumlarına üyelik ya da üye olma perspektifiyle şekillendiren Türk dış politikasını oluşturan seçkinler, Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında, gerek stratejik adımların atılmasında gerekse askeri ve ekonomik dış politika araçlarının hazırlık kapasitesi ve etkinlik düzeyleri konusunda hazırlıksız ve kararsızdırlar. Bu yeni dönemde Balkanlara yönelik vizyoner bir yaklaşım da söz konusu değildir. Türk dış politikasını oluşturan 
seçkinler açısından Balkanlara yönelik algı, Yugoslavya’nın parçalanması 
ve sonuçlarının negatif bir prototip olarak Türkiye’nin ülkesel bütünlüğüne vermesi olası zararlara dönük söylemler ile Osmanlı bakiyesi azınlık sorunlarına indirgenmiştir. Soğuk Savaş sonrası Yunanistan’ın, Yugoslavya’nın dağılması sürecine yönelik endişeleri sonucu ürettiği çatışmacı dış politika ile Arnavutluk gibi komşularıyla oluşan gerginliklerin yarattığı fırsatların Balkan ülkeleriyle 
ilişkilerin geliştirilmesinde geçici bir süreç olduğu da çok iyi analiz edilemedi. 
Çok uzun bir süredir Avrupa-Atlantik kurumlarıyla ilişkide bulunan Türkiye modelinin ulaştığı düzey, çoğu Balkan ülkesi açısından sorunludur. Bu bağlamda, kendi içerisinde tutarlı ve bütünlüklü bir dış politika stratejisi modelinin oluşturulması ile ekonomik, siyasal ve toplumsal açılardan başarılı bir Türkiye modeli Balkan ülkeleriyle yeni dönemde geliştirilecek ilişkilerde büyük önem 
taşımaktadır.

2000-2009 yılları arası Balkan ülkeleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi 
ve sorunların çözümlenmesine yönelik ortak bir algının oluşmaya başladığı yeni bir dönem olmuştur. 2000 yılında düzenlenen genel seçimlerde Sırbistan-Karadağ Devlet Başkanı Slobodan Milosevic’in iktidardan uzaklaştırılması ve 2002 yılında Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edilmesi bu yeni dönemin başlangıcı olmuştur. Bu yeni dönemle birlikte, diğer Balkan ülkelerinde 
de 1989-2000 yılları arası görev yapmış ve işbirliğinden daha çok çatışmayı ve karşıtlıkları besleyen liderlerin önemli bir kısmı siyasal alandan ya çekilmişler ya da tasfiye olmuşlardır. Balkan ülkelerinde olduğu gibi, 1999-2001 yılları arasında ciddi ekonomik krizlerle sarsılan Türkiye’de de Kasım 2002 seçimleri, eski siyasal kadrolar açısından tam bir tasfiye olmuştur. Kasım 2002 seçimleri sonucunda 
önemli bir parlamento çoğunluğu kazanan AK Parti liderlerinin İslamcı 
geçmişinden dolayı Türkiye’nin dış politikasının nasıl şekillendirileceği önemli bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmıştır. Kasım 2002-Mayıs 2009 yılları arasında kurulan AK Parti hükümetlerinde dış politika başdanışmanlığına Ahmet Davutoğlu’nun getirilmesi AK Parti iktidarının dış politikasına dair ipuçlarını ortaya koymuştur. Davutoğlu’nun Mayıs 2009’da yapılan bir kabine revizyonuyla Ali Babacan’ın yerine dışişleri bakanı yapılması önemli bir gelişme 
olmuştur. Böylece “gölge bakan” olarak nitelenen Davutoğlu’nun 2001 yılında yayımlanmış olan Stratejik Derinlik başlıklı çalışmasında dile getirmiş olduğu görüşlerin uygulama boyutu ya da uygulanabilirliği daha net olarak görülebilecektir. 

Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olması bir başka noktadan da çok büyük önem taşımaktadır. Türkiye, cumhuriyet döneminde ilk defa Balkan yarımadası ülkelerine yönelik stratejik bir vizyon çerçevesinde, önceden kurgulanmış ve ilkeleri ilan edilmiş bir dış politika izlemektedir. Türkiye’nin 2002’den itibaren uygulama çabasına giriştiği bu dış politikasının temel özellikleri sorunları dondurmak yerine çözmek, sürekli ve mekanizmaları oluşturulmuş üst düzey siyasal diyalog, aktörler arasında maksimum işbirliğini ve karşılıklı ekonomik 
bağımlılığı arttırmak, toplumlararası etkileşim, iletişim ve ulaşım olanaklarını arttırmak, bölgeyi küresel aktörlerin hesaplaşma alanı olmaktan çıkarıp ve ortak refah ve işbirliği alanları yaratmaktır. Balkan halklarının güvenliğine ve ekonomik kalkınmalarına katkı sağlayacak vizyoner bir Türk dış politikası modeli, 18. yüzyılın sonundan itibaren ötekileştiği ve meşruiyetini kaybettiği Balkanlarda eşit aktörler arasındaki saygın ve çekincesiz yerini tekrar bulabilmesine 
olanak tanıyabilecektir.

Bu çalışmada, 2009 yılında Balkan ülkeleri ile Türkiye arasında dış politika alanında yaşanan gelişmelerin incelenmesi, değerlendirilmesi ve analiz edilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma sürecinde karşılaşılan en büyük zorluk, dış politika alanında yaşanan gelişmelerle ilgili verilere ulaşmaktı. Ulaşılabilen bilgiler ise ayrıntıdan yoksun bilgilerdir. Kurumsal düzeyde verilerin sistematik, düzenli ve derinlikli bir şekilde ulaşılabilirliği akademik değerlendirme ve analizleri çok daha kolaylaştıracaktır. Çok güncel bilgilere ulaşılmasının zorunluluğu internet kaynaklarının daha yoğunlukla kullanılmasına sebep olmuştur.

2009 Yılında Türkiye-Balkan Ülkeleri İlişkileri,

Türk dış politikasını oluşturanlar, yakın kara havzası olarak nitelenen Balkanlara barış ve istikrarın yerleşmesinin ve bölgenin ekonomik kalkınmasının ve toplumsal refahının sağlanmasının Avrupa ve Dünya barışının sağlanmasındaki sembolik tarihsel öneminin bilincindedirler. 2009 yılı, Balkan ülkeleri-Türkiye ilişkilerinin bu derin tarihsel bilincin pozitif yönlerine odaklanarak geliştirilen karşılıklı ve gittikçe sıklaşan ilişkilerine tanık olacaktır. Bu başlık altında, 
2009 yılı içerisinde Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile kurmuş olduğu her düzeydeki ilişki “karşılıklı bağımlılık” olgusunun derinlik kazanmasına yaptığı katkı çerçevesinde incelenmeye çalışılacaktır. Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile ilişkilerinde belirli ülkeleri eksen olarak alınmış ve bu ülkeler ile diplomatik temas sıklığı diğer ülkelere nazaran çok daha fazla olmuştur. Bu noktayı Davutoğlu’nun 23 Temmuz 2009 tarihinde  Sırbistan ’da yayımlanan Politika Gazetesinde çıkan makalesinde yaptığı şu vurguda da görmek mümkündür. “Balkanların en Doğusunda yer alan Türkiye ve en Batısında yer alan Sırbistan Balkanların kilit ülkeleridir. Bu itibarla Balkanlarda daha fazla istikrar, daha fazla barış ve daha fazla refah sağlanmasına en fazla katkıda bulunabilecek ülkeler Türkiye ve Sırbistan’dır.”1

Türkiye-Sırbistan İlişkileri,

Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde Devlet Başkanı Miloseviç’in Türkiye’ye geldiği 23 Ocak 1992 tarihinden 2009 yılına kadar geçen süreçte iki ülke ilişkileri çok köklü bir değişim geçirmiştir. 7 Ekim 2000 tarihinde göreve başlayan Devlet Başkanı Vojislav Kostunica ile 2004 ve 2008’de Devlet Başkanlığına seçilen Boris Tadic gibi liderler hızla uluslararası toplumla bütünleşme ve ülkenin sorunlarını çözme çabasına yönelmişlerdir. Şu ana kadar iktidara gelen Sırp liderler, ülkeleri üzerine on yıl boyunca oluşan negatif imajın giderilmesinin küresel ve bölgesel düzeyde etkili bir diplomasi ile sağlanabileceğinin bilincindedirler. Bu dönemde Türkiye, Sırbistan’ın olumlu yöndeki bütün diplomatik çabalarına ciddi bir destek vermiştir. 

2009 yılı içinde çeşitli bakanlıklar düzeyinde yapılan ziyaretlerin dışında, ilk defa bir Türk Cumhurbaşkanı Sırbistan’ı ziyaret etmiştir. Kültür Bakanı Nebojsa Bradic, 18-22 Şubat 2009 tarihleri arasında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın davetlisi olarak Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Ziyaret sırasında Türkiye ile Sırbistan arasında bir Kültür İşbirliği Protokolü, imzalanmıştır. İmza töreninde yaptığı konuşmada Bakan Bradic, protokol ile iki ülke arasında kültürel ilişkilerin gelişeceğini dile getirmiş, Bakan Günay ise protokolle iki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin daha da güçleneceğini vurgulayarak bu tür ilişkilerin kültürler arasında önemli bir bağ ve köprü oluşturduğunu belirtmiştir.2

Ekim 2000 genel seçimlerinde Milosevic iktidarının sona ermesinin ve bu ülkeye yönelik ambargoların kaldırılmasından sonra Sırp liderleri özellikle bölge ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini sürekli olarak arttırma çabası içinde olmuşlardır. 2002 yılında kurulan Türk-Sırp İş Konseyi de iki ülke arasında karşılıklı ekonomik ilişkileri geliştirmenin ve bu ilişkilerin altyapısını oluşturmanın önemli bir aracı 
durumundadır. Konsey, 23 Şubat 2009 tarihinde toplanmış ve iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler değerlendirilerek iki yıllık eylem planını belirlemek amacıyla, Konsey ile yakın çalışmalar yapan, geçmişini ve bugününü irdeleyerek yönü ve gelecekteki yeri ile ilgili katkıda bulunabilecek kuruluş temsilcilerinin katılımları ile bir vizyon/strateji çalışması yapılmasına ve değerlendirme toplantısının da 5 Mart 2009 tarihinde toplanmasına karar verilmiştir.

Söz konusu toplantı belirtilen tarihte Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Süha 
Umar ve Sırbistan Ankara Büyükelçisi Vladimir Curgus’un da katılımıyla 
Ankara’da toplanmıştır. Büyükelçi Umar toplantıda yapmış olduğu konuşmada, Sırbistan’ın bölgedeki istikrar ve barış için çok önem arz ettiğini, önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde AB’ye bütünleşme sürecinin tamamlayarak AB üyeliğinin öngörüldüğünü, Sırbistan’ın Balkanlardaki en büyük nüfusa, zengin doğal kaynaklarına, eğitimli ve kaliteli iş gücüne sahip olduğunu belirtmiştir. Satın alma ve ortaklıklar için uygun zaman olduğunu ve Türkiye ile Sırbistan arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın müzakerelerinin 26-27 Şubat 2009 tarihinde Belgrad’da gerçekleşen görüşmelerde tamamlandığını ifade 
etmiştir. Büyükelçi Curgus da konuşmasında iki ülke arasındaki ticari 
ve ekonomik ilişkilerin, potansiyelin çok altında seyrettiğini, turizm 
konusunda işbirliği imkânlarının bulunduğunu, 2009 Haziran ayında imzalanması öngörülen Serbest Ticaret Anlaşması (STA) vesilesiyle Türkiye’den resmi bir ziyaret beklentileri olduğunu, özellikle otomotiv, turizm, tekstil, inşaat, demir-çelik ve altyapı alanlarında işbirliği imkânlarının bulunduğunu dile getirmiştir.4

2009 yılında iki ülke arasındaki ilk resmi temas, Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Jeremiç’in Dışişleri Bakanı Babacan’ın resmi davetlisi olarak 19-20 Martta Türkiye’ye yapmış olduğu ziyarettir. Ziyaret çerçevesinde iki ülke dışişleri bakanı baş başa ve heyetler arasındaki görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısına işbirliği protokolü imzalayarak başlamışlardır. Düzenlenen basın toplantısında Bakan Jeremiç, ziyaretinin Türkiye’ye bakan düzeyindeki ilk ziyaret olması 
ve hem Türkiye’nin bölge ve Balkanlarda önemli bir rol üstlenmesi hem de Türkiye’nin Kosova’nın bağımsızlığını tanımasının ardından gerilen ilişkilerin normalleşmesi açısından önem taşıdığına dikkat çekmiştir. Jeremiç açıklamasında, Türkiye’nin birçok alanda güçlü firmaları bulunduğunu ve Sırp hükümetinin ekonomik alanda Türkiye ile işbirliği yapmak istediğini aktarmış ve “iki ülke arasında seyahat ve ticaret alanında sınırlamaları tamamen kaldırmak konusunda elimizden geleni yapacağız” demiştir.5 
Bakan Babacan ise açıklamasında Türkiye’nin, Sırbistan’ın Balkanlarda barış ve istikrarın vaz geçilmez aktörü olduğunun bilincini taşıdıklarını vurgulamış ve “Balkanların özgün kimliğini, istikrar, barış ve refah üretecek bir mekanizmaya döndürecek potansiyele en fazla sahip iki ülke olarak Türkiye ve Sırbistan’ı görüyoruz. Bu nedenle ikili ilişkilerinin gelişmesinin bölgesel işbirliği açısından olumlu yansımaları olacak” değerlendirmesini yapmıştır.6 Babacan, Kosova konusunda iki ülkenin farklı tutumlarının olduğuna ancak bunun iki ülke arasındaki ortaklığın ilerletilmesine engel olmadığını ve Türkiye olarak Belgrad’ın AB sürecine tam destek verdiklerini ifade etmiştir.7

İki ülke arasındaki ilişkiler sadece karşılıklı ziyaretler çerçevesinde değil, aynı zamanda farklı uluslararası platformlar kullanılarak geliştirilmeye ve bölgesel sorunlara çözüm üretilmeye çalışılmaktadır. 
Bu tür uluslararası toplantılara örnek Türkiye ve İspanya’nın girişimleri ile geliştirilen Medeniyetler İttifakı projesinin İkinci Yıllık Forumu’nun 5 Nisan 2009 tarihinde düzenlenen İstanbul Zirvesi’dir. Sırbistan Dışişleri Bakanı Jeremiç de Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu toplantılarına katılmak üzere İstanbul’a gelmiştir. Bu toplantıya katılımı son derece olumlu anlamlar içeren Jeremiç, ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Babacan ile görüşmelerde bulunmuştur. Babacan, aynı toplantıya katılmak için İstanbul’da bulunan Bosna-Hersek 
ve Sırbistan Dışişleri Bakanlarını iki ülke arasında bir siyasal diyalog başlatmak için bir araya getirmiştir.

Sırbistan ile her alanda geliştirilmeye çalışılan karşılıklı ilişkilere ve artan resmi temas trafiğine önemli bir örnek de Savunma Bakanı Dragan Stanovac’ın İstanbul’da 27-30 Nisan 2009 tarihleri arasında düzenlenen IDEF-2009 Uluslararası Savunma Sanayi Fuarına katılmasıdır.

Bakan Stanovac fuara katılmasından kısa bir süre sonra Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün davetlisi olarak 11-13 Mayıs 2009 tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Yapılan görüşmelerde Bakan Gönül, Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında ekonomik, siyasal, kültürel ve insani bağların olduğuna dikkat çekmiştir. Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilişkilerinde ikili ve çok taraflı işbirliğine özel önem 
verdiklerini ve Sırbistan’ın bu ülkelerin başında geldiğini ifade eden Gönül, iki ülke arasında ortak sınır olmasa da Sırbistan’ı komşu olarak gördüklerini, Sırbistan’ın Balkanların geleceğinde önemli bir rolü ve sorumluluğu olduğunu ve yakın bir tarihte Avrupa güvenlik ve savunma politikasının bir parçası olacağını açıklamıştır. Ayrıca, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğine seçilmesi konusunda Sırbistan’ın vermiş olduğu destek Türkiye için çok önemli 
ve anlamlı olduğunu; esnasında Türkiye’nin de üyeliği esnasında bölgesel 
ve uluslararası konulara, özellikle Balkanlara, özel bir önem vereceğini 
belirtmiştir. Sırbistan ile her alanda işbirliğinin geliştirilmesi için gerekli hukuki altyapının tamamlanması bağlamında önemli bir adım atıldığını da ilan etmiştir. Sırp Bakan Stanovac ise konuşmasında ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirmiş ve Türkiye ile stratejik ilişkiler geliştirilmesi konusunda kararlı olduklarını ve bu alanda daha yapılacak çok iş olduğunu vurgulamıştır. 
Daha sonra iki bakan arasında Savunma Sanayi Alanında İşbirliği Kapsamında Mübadele Edilen Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemenin Karşılıklı Korunması Anlaşması imzalanmıştır.9

Türkiye, Balkan ülkeleri arasında maksimum karşılıklı bağımlılığın temellendiği alan olarak ekonomiyi görmektedir. Bu çerçevede, ekonomik işbirliğini arttıracak ve ekonomik bütünleşmeye hizmet edeceğini düşündüğü mekanizmaları oluşturmaya çaba göstermekte ve oluşturulan mekanizmalara işlevsellik kazandırmaya çalışmaktadır. Bu mekanizmalardan biri de Türkiye-Dünya Ticaret Köprüsü 2009 ve Ticaret Bakanları Zirvesidir. 1-3 Haziran 2009 tarihleri 
arasında toplanan zirveye, Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve Bölgesel 
Kalkınma Bakanı Mlajan Dinkic de katılmış ve ziyaret sırasında iki arasında STA imzalanmıştır. Anlaşma ile iki ülke, aralarındaki ticari ve ekonomik işbirliğinin artırılmasını, uygun rekabet koşullarının yaratılmasını, yatırımların karşılıklı olarak teşvik edilmesini ve üçüncü ülkelerdeki ticaret ve işbirliğinin geliştirilmesi ni amaçlamışlar, ayrıca gümrük vergileri, kısıtlamalar gibi ticaretin önündeki engeller başta olmak üzere damping, devlet tekelleri, korunma, kamu 
ihaleleri ve kurumsal hükümler konularında birtakım düzenlemeler yapılmış  tır.10 İmza töreninin ardından yaptığı açıklamada Bakan Çağlayan, Sırbistan ile serbest ticaret anlaşması imzalayarak 2008 yılında 520 milyon dolar olan iki ülke dış ticaret hacminin 1 milyar dolara çıkarılmasının amaçlandığını belirtmiştir.11

Türkiye, Balkan ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı kapsamında 9-10 Haziran 2009 tarihlerinde Belgrad’da toplanan konferansta Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ tarafından temsil edilmiştir. Konferansın ardından düzenlenen basın toplantısında Genelkurmay Başkanı Başbuğ, küresel terörizme karşı Balkan ülkelerinin ortak mücadele etmesi gerektiğini vurgulamıştır.12 
Genelkurmay internet sitesinden yapılan resmi açıklamada da söz konusu konferansta ve yürütülen görüşmelerde, ülkeler arasındaki sorunlardan daha çok bütün Balkan ülkelerini ilgilendiren konuların görüşüldüğü vurgulanmıştır.13 

Balkanlarda barışın ve Dayton Anlaşmasında kurulan hassas dengenin ancak, Sırbistan ve Bosna-Hersek arasında oluşturulacak sürekli bir siyasi diyalog köprüsü ile aşılabileceğini düşünen Davutoğlu, 10 Haziran 2009’da bir kez daha Sırp meslektaşıyla bir araya gelmiştir. Bu aşamaya kadar karşılıklı siyasi diyaloglarda temel konularda ya da argümanlarda bir ilerleme sağlanamamasına karşın, diyalog zemininin sürdürülebilir kılınması açısından bu toplantılar 
önem taşımaktadır. Balkanlardaki sorunların çözüm aracının, askeri kuvvet kullanımı değil, diplomasi olduğunun taraflarca vurgulanması bile son derece önemlidir.

Karşılıklı ziyaretlerin sıklığı, Türkiye-Sırbistan ilişkilerinin geldiği boyutu iyi bir şekilde göstermektedir. Bu sıklaşan ziyaretler kapsamında, 22-24 Temmuz 2009 tarihleri arasında Ahmet Davutoğlu, Sırbistan’a yaptığı resmi bir ziyaret çerçevesinde Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç, Başbakan Cvetkoviç, Meclis Başkanı Djukic-Dejanoviç ve Dışişleri Bakanı Jeremiç ile bir araya gelmiş, ayrıca Sırbistan Hükümetinde Bakan olarak yer alan iki Boşnak lider Rasim Ljajic ve Süleyman Ugljanin ile de görüşmeler yapmıştır. Davutoğlu ayrıca, nüfusun büyük kısmını Boşnakların oluşturduğu Sancak Bölgesinde yer alan Yeni Pazar kentini de ziyaret etmiştir.14

Davutoğlu yaptığı açıklamada Türkiye-Sırbistan ilişkileri bağlamında kapsamlı bir vizyon ortaya koyduklarını belirtmiştir. Ona göre, “bu vizyonda karşılıklı kültürel ilişkilerin artırılması, kültürel saygının geliştirilmesi var, ortak ekonomik projelerle, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi var ve siyasal düzeyde de temasların artırılması var.” Dışişleri Bakanı Jeremiç de açıklamasında Sırbistan ve Türkiye Dışişleri bakanlarının ilk kez Sancak’ı birlikte ziyaret ettiklerini 
ve bölgenin Türkiye ve Sırbistan için bir öncelik taşıdığını dolayısıyla bölgeye ilişkin uzun vadeli ve büyük altyapı projeleri bulunduğunu bu hedefleri Türkiye ile birlikte hayata geçireceklerine olan inancını dile getirmiştir.15

2009 yılı içerisinde Sırbistan ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler birçok zeminde geliştirilmeye çalışılmıştır. Ekonomik ilişkileri üst düzeye çıkarma amacını taşıyan etkinliklerden biri de DEİK-Sırbistan Yatırım ve İhracatı Teşvik Ajansı (SIEPA) işbirliğinde 16 Eylül 2009 tarihinde İstanbul’da düzenlenen toplantıdır. DEİK/Türk-Sırp İş Konseyi Başkanı Tamer Türker toplantıda yaptığı konuşmada iki ülke arasındaki ilişkilerin ticareti artırmak için geliştirilmesi gerektiğinden bahsetmiştir. Toplantıda, iki ülke arasında daha önce imzalanan STA’nın Ocak 2010 tarihinden sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü ve iki ülke arasındaki potansiyelin çok altında seyreden ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin gerekliliği ve iki ülkenin stratejik ortak olmasını teminen gerekli siyasi alt yapının mevcut olduğu aktarılmıştır.16 

Gül, Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’in davetine icabetle 25-27 Eylül 2009 tarihleri arasında Sırbistan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. 
Ziyarete Devlet Bakanı Faruk Çelik ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in yanısıra 50’ye yakın işadamı da iştirak etmiştir. Gül, ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Tadiç’le baş başa ve heyetlerin katılımıyla görüşmeler gerçekleştirmiş; Meclis Başkanı Slavica Dukic-Dejanovic’i ziyaret etmiş ve Başbakan Mirko Cvetkoviç’i kabul etmiştir. Ziyaret sırasında iki ülke arasında Teknik ve Mali İşbirliği Anlaşması, Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması, Ulaştırma Altyapısı Alanında İşbirliği Anlaşması ve Sosyal Güvenlik 
Sözleşmesi ile Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Uygulanmasına Yönelik İdari Anlaşma imzalanmıştır.17

Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın açıklamasında Gül, iki ülke arasında yakın işbirliği ilişkisi olduğu ve aynı istikamette politikaları destekledikleri süre içerisinde Balkanlarda büyük bir huzur ve güvenlik söz konusu olacağını ve bütün bölgeye, Avrupa’ya etki edeceğini belirtmiştir. Gül, iki ülke ilişkilerinin tarihteki en üst noktasına gelmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek ilişkilerin sadece siyasi değil ekonomik alanda da geliştiğine 
işaret ederek iş adamlarına daha çok iş yapmaları çağrısında bulunmuştur. 

Tadiç ise Türkiye ile Sırbistan arasındaki tarihi ilişkilerin bölgedeki siyasi süreç ve Güneydoğu Avrupa açısından çok önemli olduğunu ve iki ülkenin pek çok konuda ortak bir görüşe sahip olduğunu ve stratejik ortaklığı geliştirmek istediklerini ifade etmiştir. Sırbistan’ın her ülkenin bütünlüğünü savunduğunu belirten Tadiç, Bosna-Hersek’teki süreci de desteklediklerini söylemiştir.18 

Tadiç, Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımayacağını ancak Ankara’nın Priştine ile olan diplomatik ilişkilerinin Türk-Sırp ilişkilerini 
etkilememesi gerektiğini de vurgulamıştır.19 

Güney Doğu Avrupa İşbirliği Süreci’nin (GDAÜ) 2009-2010 dönem başkanlığını Türkiye’nin yürütmesi dolayısıyla GDAÜ Dışişleri Bakanları 9-10 Ekim 2009 tarihinde İstanbul’da gayri resmi bir toplantı düzenlemişlerdir. Davutoğlu bu toplantı vesilesiyle Türkiye’de bulunan Sırp Bakan Jeremiç ve Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj’ı 10 Ekim 2009 tarihinde bir araya getirmiştir. 
Türkiye ile İspanya’nın eş başkanlıklarını yaptıkları Medeniyetler İttifakı Girişimi’nin bölgesel düzeydeki girişimlere de öncülük etmesi söz konusudur. 

Bu çerçevede, Türk, Sırp ve Boşnak dışişleri bakanlarının katılımlarıyla Medeniyetler İttifakı bölgesel toplantısı 16 Aralık 2009 tarihinde Saraybosna’da yapılmış, toplantının ardından Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Alkalaj ve Sırbistan Dışişleri Bakanı Jeremiç’le el ele poz veren Davutoğlu, üç ülkenin bölgesel bütünleşme konusunda ortak hareket edeceğini açıklamıştır.20


2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***