NE YAPMALI ?
Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üzerine çıkartacağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin.Gazi Mustafa Kemal Atatürk – NUTUK-1927)
———————
Türkiye çok önemli bir siyasi süreçten geçiyor. 27 Mayıs 1960’da askeri darbe ile devrilerek iki bakanı ile birlikte idam edilen merhıum başbakan Adnan Menderes’in 10 yıllık tek parti iktidarından sonra ikinci kez kesintisiz 10 yıllık Ak Parti iktidarını idrak ediyoruz.
Bu süreç içinde kendi kadrolarını devletin her köşesine yerleştiren Ak Parti sadece TBMM’de değil, yerel yönetimlerde de bütün yurt sathında sayı üstünlüğünü elinde tutmaktadır. Kasım 2002 milletvekili seçimlerinden itibaren Ak Parti yapılan bütün seçimleri kazanmıştır. İktidar yıpranmasının verilmesi çok doğal oy kayıpları ilk defa Ak Parti yönetiminde görülmemiştir. Sayıları altmışa ulaşan muhalefet partileri her seçimde oy kaybederken iktidar partisinin oyları artarak % 50’lere ulaşmıştır.
Yurt sathında çok iyi teşkilatlanan Ak Parti, doğal olarak iktidarın nimetlerinden yararlanmış ve mevcut modern kitle iletişim araçlarını da profesyonelce kullanarak lâf değil, hizmet üreten bir parti olduğunu geniş halk kitlelerine kabul ettirmeyi başarmıştır. Aslında yapılan işlerin Ak Parti yöneticilerince söylenildiği gibi başarılı olmadığını bu partiye oy veren halk kitleleri de yaşayarak idrak etmektedir. Ama iktidar alternatifi muhalefet partileri kendilerini iyi tanıtamadığından ve halk üzerinde yeterli güveni tesis edemediğinden halkımız her seferinde tercihini iktidar partisi yanında kullanmıştır.
Bugün ülkemizde aksayan pek çok husus olduğu bir gerçektir. Ve bu aksaklıklar her alanda vatandaşımızı rahatsız etmektedir. Medyanın büyük bölümünün çeşitli sebeplerle iktidar yanlısı olan tutumundan dolayı olaylar kamuoyuna çok az yansıtılmaktadır. Doğru bilgiler ancak kapsama alanı çok dar olan internet medyası vasıtasıyla verilebilmektedir. Ama bununda yeterli olmadığı görülmektedir.
AK Partiye oy vermeyen %53’lük kesim bölük pörçük ve darmadağın durumdadır. Müzik ve dans yarışmalarıyla, şans oyunlarıyla, maçlarla, evlilik ve yemek proğramları ile kafası uyuşturulan insanlarımızın mutlu olmadığı ve geleceği için endişe ettiği hususu kamuoyu yoklamalarında açıkça ortaya konulmaktadır. Basın organlarında Kurtuluş Savaşı öncesi duruma benzer bir kaos ortamının yaşandığı da sıkça dile getirilmektedir. Peki şimdi ne yapmak lazım? Sorusu sıkça sorulmakta ve cevabı bulunamadığından toplumsal huzursuzluk giderek artmaktadır.
Öncelikle şu tesbiti yapmak durumundayız. Ülkemizde yaşanan olumsuzluklar bir gerçektir. Ama bu yaşadıklarımız üzerinde konuşlandığımız Anadolu coğrafyasının konumundan kaynaklanmaktadır. Arzu ettiğimiz değil, ama olması gereken doğal gelişmedir. Çünkü güçsüz ve zayıf halde bulundurulmamızda çıkarı olan küresel güçler bu halimizi tercih etmekte ve bizi bu halde tutmak için büyük çabalar harcamaktadır. Küresel psikolojik savaş uzmanları Türk toplumunun değişik kesimleri üzerinde ayrı ayrı psikolojik savaş saldırısı düzenlemektedir. Sonuçta bu şer güçler Atatürk dönemi hariç Cumhuriyet tarihimizin her döneminde muvaffak olmuşlar ve Türk toplumunu tedirgin etmeyi başarmışlardır.
Cumhuriyet tarihinde bugünkünden çok daha zor şartlarımız olmuştur. Bu sefer bitti dendiğinde milletimiz yaşanılan durumu kısa sürede olumlu istikamette yönlendirmeğe muvaffak olmuştur. Tarihçi gözü ile baktığımda bu defa da ayni şekilde olacağını söyleyebilirim. Çünkü millete rağmen, milletin adına fikir yürütüp faaliyette bulunmak mümkün değildir. İyisi ve kötüsü ile bu gün içinde bulunduğu durumu halkımız kendisi tercih etmiştir. Dolayısıyla her türlü sonuçlarına da katlanmak zorundadır.
Uygulamadaki pekçok aksaklığına rağmen ülkemizde serbest seçimlerin hür irademize dayanarak zamanında yapılabilmesi ve iktidarların seçimle belirlenmesi hususu genç cumhuriyetin en önemli kazanımıdır.
Milletimizi rahatsız eden aksaklıklar demokrasi ve mevcut hukuk kuralları içinde yapılan seçimler sonucunda ‘gel bizi yönet’ dediğimiz iktidarın yönetim hatalarından kaynaklanmaktadır. O halde çare yapamayanların yerine yapacak kişileri yönetime taşımaktır. Bugün insanlarımızı daha iyi yöneteceğini iddia eden kişilerin görev aldığı ülkenin iktidarına talip olan altmış civarında siyasi partimiz vardır. Siyasi partilerin öncelikli görevi; varsa aksaklıkları halka doğrudan anlatmak ve çözüm tarzlarını ortaya koyup onları inandırarak iktidara talip olmaktır. Demek ki muhalif partiler bu konuda yetersiz görülmüştür ki Ak Parti daha çok istenilir hale gelmiştir.
Muhalefet partilerin yöneticilerine düşen görev sadece Ak Parti’nin yapamadıklarını ortaya koyup eleştirmek değildir. Bunların öncelikli görevleri; bütün aksaklıklarına rağmen halkın neden hâlâ Ak Partiyi tercih ettiğinin sebeplerini bulmaktır. Geçen on yıl içinde muhalefet partileri Ak Parti teşkilatlarının nasıl çalışıp neden başarılı olduklarını araştırıp kendi teşkilatlarını benzeri çalışmalar içine soksalardı mutlaka başarıya ulaşırlardı. Bunun yapılmadığı seçim sonuçlarından kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Muhalefet yöneticilerinin “Parti teşkilatlarının çok çalıştığını ama basının satın alındığı için halka çalışmalarını yansıtamadıkları” sözleri mazeret olarak kabul edilemez. Kurtuluş Savaşı öncesinde rütbesi, makamı ve parasal gücü olmayan Mustafa Kemal’in Anadolu mücadelesini çoğu tek sayfadan ibaret olan sadece 28 gazete desteklerken İngilizler ve Padişah Vahdettin’in yönlendirdiği, Atatürk ve arkadaşlarını “Vatan haini, ırz düşmanı, namussuz komitacı” olarak niteleyen 593 gazete vardı. Sonucu biliyoruz. 15 yılda sıfırdan kendi tankını, topunu, havada uçan uçağını yapıp dünyaya savaş açan Almanya’ya silah satan bir ülke yaratılmıştır.
“Ama O Atatürktü. Oysa bugün bir Atatürkümüz yoktur” diyerek yeni bir Atatürk beklemek ise abesle iştigâldir. Bugün değil, belki daha yüzlerce yıl yeni bir Atatürk gelmeyecektir. Ama her biri Atatürkçü olarak yetişen dinamik bir gençliğimiz vardır. ‘Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden ilham alan ve ülkemizin bek’asının tek güvencesi olan gençliğimize güvenmek zorundayız.
Ben, Atatürk ve eserlerine saldırarak veya O’nu yok farzederek beyinlerden silmeye çalışanların Atatürkçülüğü güçlendirdiklerin farkında olmadıklarını görüyorum. Bugüne kadar yeterinde sahiplenemediğimiz Atatürkçü Düşünce’yi “Atatürkçü Olabilmek” isimli kitabımda hem aksayan yönleriyle hemde her kademede yapılması gerekenlerle bir sistem arayışı içinde detaylı olarak anlatmıştım. Şimdi O’na saldıranların yanlış yaptıklarını, Atatürk’ü tanımıyanları da özellikle tanımaya ve O’na dört elle sarılmaya teşvik ettiklerini görüyorum ve bunun da iyi bir gelişme olduğunu değerlendiriyorum.
İnanıyorum ki, halkımız kendisinin iyi yönetilemediğini anladığı takdirde kendisini iyi yönetecek kişileri bulup, “Gel ve beni yönet” diyecektir. Siyasi partiler bunun için vardır. Zaten demokrasilerde halkın başka çaresi de yoktur. Halkın sağduyusuna güvenilmelidir.
Bu arada bulunulan ve erişebilen her plâtformda Türk aydınlarına düşen görev; “ülke meselelerini halkımızın anlayacağı bir dille bıkmadan usanmadan anlatarak halkımızı doğru bilgilerle teçhiz etmek” olmalıdır. İnternet ortamının sağladığı bilgi kirliliğinden doğruyu ve yanlışı ayırt etmekte zorlanan ve algılaması dağılan halkımıza yapılabilecek en büyük hizmetin, onları doğru bilgilerle bilinçlendirme olduğuna inanıyorum.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün halkımıza devlet yönetimine kimleri seçmesi gerektiğini anlatan pekçok direktifi vardır. Halkımıza anlatacaklar için bu sözler yol gösterici olmalıdır. Bunlardan bir kaçı aşağıdadır;.
“ Mecliste, hakim olan fırka’nın hükümet teşkilini, muhalif ve ekâlliyette bulunan bir fıkraya terk etmesi ise asla mevzuubahs olamaz. Kaideten ve usulen milletin ekseriyetini teşkil eden ve gayei mahsusası bariz olan fırka, hükümeti teşkil mes’uliyetini üzerine alır ve kendi gaye ve prensiplerini memlekette tatbik eder.” (Nutuk-S.159)
“ Bir milletin siyasi alın yazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilme ve onun kudretini takdir edebilmede ehliyet sahibi olmak birinci şarttır.” (1927)
“ İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede meclis sizin arzularınızı yapmaya,ve lâyık olduğunuz refahı temin kudretine malik olacaktır” (1923)
“ İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede meclis sizin arzularınızı yapmaya,ve lâyık olduğunuz refahı temin kudretine malik olacaktır” (1923)
Şurası unutulmamalıdır. Demokrasiler daima yavaş işlerler ama insanoğlunun bugüne kadar bulup geliştirdiği en gelişmiş yönetim sistemidir. Demokratik sistem içinde sorunlarımızın üstesinden geleceğimize inanıyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale