ARAP BAHARI, ORTADOGUDA ÜRDÜN
Ürdün Devlet sınırları, Avrupalı sömürgeci devletler tarafından suni bir şekilde belirlenmiştir.
Ürdün’ün sınırları, komşuları ile arasında doğal korunaklı çizgilere/yapılara sahip değildir. Çünkü topraklarının çoğu çöllerden oluşmaktadır.
Ürdün, küçük ve göreceli olarak fakir bir ülkedir. Ürdün’de temel olarak iki etnik grup bulunmaktadır: Filistinliler ve Doğu Şeria’da yaşayan Ürdünlüler. Filistinlilerin nüfusu, Ürdünlülerin nüfusunun yarısından fazladır. Lübnan’ın aksine, 1948 yılından bu yana, Ürdün yönetimi, Filistinlilere vatandaşlık hakkı tanımıştır. Ürdünlüler, daha çok resmi kurumlarda, yönetimde, kamuya ait sanayi kuruluşlarında ve askeriye de görevler üstlenmektedir. Filistinliler ise, ağırlıklı olarak özel sektörde faaliyet göstermektedir.
Amerikalı Başkanlar ve yetkililer, Ürdün’ü, radikal Arap rejimlerine ve Komünizme karşı muhafazakâr siper olarak algılamıştır.
Aynı zamanda ABD’liler için Ürdün, Arap-İsrail çatışmasında, ölçülü müttefik ülkedir.
Ürdün halkının çok büyük bir kısmı, Arap kökenlidir. Doğu Şeria’daki Ürdünlülerin çoğunluğu, Sünni Müslüman’dır. Az sayıda, Hıristiyan
azınlık ülkede yaşamaktadır.
Doğu Şeria, ekonomik anlamda, önemli kaynaklara(sanayi ve madenler gibi) sahiptir. Fakat buduruma rağmen, Ürdün yönetimi, petrol üreten
Arap ülkelerinden mali yardımlar almakta ve yurtdışında çalışan Ürdünlülerin gönderdiği paralara ihtiyaç duymaktadır. 1980’lerde, Ürdün’ün
ekonomik kalkınma oranları düşüş göstermiştir.
Bu nedenle 1988 yılında Ürdün, Uluslararası Para Fonu ile antlaşma imzalamak zorunda kalmıştır. Yaşadığı bu sıkıntılardan ötürü, 1990’larda, Ürdün,
Körfez ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdi ve bu ülkeler ile ekonomik işbirliğini arttırdı. Aynı zamanda Ürdün yönetimi, ABD ile askeri ve güvenlik
alanlarında ilişkilerini geliştirdi ve Amerikan yönetimi ve Avrupa Birliği ile Serbest Ticaret Antlaşmaları imzaladı. 2000 yılında Ürdün, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu. Kral Abdullah, ülkesinin ekonomik ve siyasi geleceğinin, güçlü Batılı ülkeler ve kurumlar ile yakın işbirliğine
bağlı olduğunu düşünmektedir. Ekonomik kalkınma, Kral Abdullah’ın en önemli politik hedefidir. Bu nedenle Kral Abdullah, Akabe bölgesinde
ve civarında, serbest ticaret ve yatırım bölgeleri inşa etti.
Küçük/zayıf ülke olmasından ve Orta Doğu’nun bölge politikasının merkezinde yer almasından ötürü, Ürdün, bölgesel sürtüşmelere ve krizlere
karşı açık halde bulunmaktadır.
Ürdün Harita,
Bu durumundan ötürü, Ürdün, önceleri Büyük Britanya ve daha sonraları Amerikan yönetimleri ile yakın stratejik ilişkilerini muhafaza etmiştir. Özellikle II.
Dünya Savaşından sonra, Ürdün, ABD ile çok yakın ilişkiler kurmuştur. Çünkü Amerikalı Başkanlar ve yetkililer, Ürdün’ü, radikal Arap rejimlerine
ve Komünizme karşı muhafazakâr siper olarak algılamıştır. Aynı zamanda ABD’liler için
Ürdün, Arap-İsrail çatışmasında, ölçülü müttefik ülkedir.
Diğer bölge devletleri gibi, Ürdün’ün dış politikası, rejimin mevcudiyetinin devam ettirilmesi anlayışına uygun olarak planlanmıştır. Rejimin
güvenliği, hem askeri hem de ekonomik unsurlar içermektedir.
Ürdün yönetimi, ülkelerine,“ barış yapıcı ” rolü uygun görmüştür. Bu role dayanarak, Ürdün, Birleşmiş Milletler Barış Gücü operasyonlarına
askeri personel göndererek destek vermiştir.
Bölgesel politikada, Ürdün, İsrail ile imzaladığı barış antlaşmasına, halkın tepkisine rağmen, sadık kalmıştır. Ürdün, İsrail ile Filistin Kurtuluş
Örgütü arasında barış antlaşmasının imzalanmasını her zaman desteklemiştir. Çünkü Ürdün yönetimi için, Filistin sorunu, Orta Doğu bölgesinde
istikrarı tehdit eden en öncelikli sorundur.
Bu amaçla, Ürdün yönetimi, ABD, İsrail ve FKÖ arasında arabulucu rolü oynamayı önermiştir. Ürdün’ün ABD yönetimiyle yakın işbirliği içerisinde
olmasını, Ürdün halkı ve muhalif gruplar, sürekli olarak eleştirmektedir. Bu gruplar, İsrail ile yapılan bir antlaşmayı desteklememekte ve bu ülkeyle
karşılıklı ilişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkmaktadır. Fakat Kral Abdullah, halktan farklı düşünmektedir. Kral Abdullah’a göre, İsrail ile imzalanan antlaşmayı sürdürmek ve güçlü Batılı ülkeler ile yakın müttefiklik ilişkileri içerisinde olmak, rejimin istikrarı, uluslararası ticari ve yatırım ilişkileri ile ekonomik kalkınma için kesinlikle gereklidir. Yine de 2001 yılında ABD’nin Afganistan’a operasyonunu destekleyen Ürdün, 2003 yılında Amerikan yönetiminin Irak’ı işgaline iç tepkilerden ötürü karşı çıkmıştır.
Ancak Ürdün, işgal sonrası Irak’ın yeniden yapılandırılması çalışmalarına iştirak etmiştir.
Ürdün, anayasal krallık rejimine sahiptir. Kral, mutlak olarak egemenlik yetkilerini (otoriteyi) kendi kontrolü altında tutmaktadır. Yürütme organı,
Kralın mutlak hâkimiyeti altındadır. Bakanları ve Başbakanı, Kral atamaktadır. Ürdün’ün siyasal hayatında, siyasi partiler güçlü değildir. Çoğunlukla
kişilikler ve karizmatik kişiler, siyasal hayatta etkili rol oynamaktadır. Medya, devletin ulusal güvenliğini tehdit etmeyecek yayınlar yapmakla yükümlü dür gibi muğlâk ifadeler içeren yasal düzenlemelere uymak zorundadır. Bu durumda, gazeteciler ve diğer medya mensupları, kendi haberlerinde oto-sansür uygulamaktadır.
Sivil toplum kuruluşları ise devlet kurumlarının gözetimi altında faaliyet göstermek zorundadır.
Halkın taleplerine rağmen, Ürdün yönetimi, siyasi reformlardan ziyade ekonomik alanda adımlar atmayı tercih etmektedir. Ancak Arap Baharı
ile birlikte Ürdün yönetimi, bazı siyasi reformlar için adımlar atmıştır. Yine de demokratikleşmenin, rejimin güvenliğini herhangi bir şekilde tehdit
oluşturmasına onay verilmemektedir.
Sonuç
Diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, Mısır’da da güçlü milliyetçi duygular bulunmaktadır. Bu duygular, dış politikada daha riskli adımların
atılmasına neden olabilmektedir. Özellikle Devlet Başkanı Nasır, bu duyguları, kendi rejimini sağlamlaştırmak ve Mısır’ı bölgesel lider haline
getirmek için kullanmıştır. Fakat Devlet Başkanları Sedat ve Mübarek, siyasi ve ekonomik sıkıntılardan ötürü, Nasır’ın dış politikasını radikal
bir şekilde terk etmişlerdir.
İran ve Türkiye’de olduğu gibi, Mısır, coğrafi konumundan ötürü bölgesinde lider ülke galine gelmek istemiştir. Hatta günümüzde Devlet Başkanı
Mursi, benzer bir anlayışı dış politikasında benimsemiştir. Fakat kalabalık nüfusu, ekonomik sıkıntıları ve yetersiz kaynaklarından ötürü, Mısır, istediği şekilde bölgesinde lider ülke haline gelememiştir.
Ayrıca İsrail’e komşu olması, bu ülkeden sürekli olarak tehdit hissetmesine neden olmuştur.
Bu nedenle 1979 yılında İsrail ile Camp David Antlaşması’nı Arap Dünyasına rağmen imzalayan Mısır, ABD ile askeri ve ekonomik ilişkilerini günümüze kadar geliştirmiştir. Mısır’ın kimliğinde, her ne kadar Arap-İslam kimliği bulunsa da yine de Nil Vadisi merkezli medeniyeti ve Akdeniz’in kültürüyle olan etkileşimi, Mısır’ı, Arap Dünyasından ayırmaktadır. Bu nedenle Mısır, tam olarak Arap Birliği fikrine gönülden destek vermemiştir.
Mısır, bölgedeki diğer ülkeler gibi, otoriter rejim ile yönetilmektedir. Bu nedenle Devlet Başkanlarının kişilik özellikleri, dış politikanın temel belirleyicileridir.
Devlet Başkanı Mursi, günümüzde daha bağımsız dış politika gütmeyi arzulamaktadır. Ancak yine de yukarıda ifade ettiğimiz gibi, dış ve iç
unsurların etkisi nedeniyle, Mursi, geçmiş yönetimlerden radikal şekilde farklılık gösteren dış politika güdememektedir.
Ürdün, zayıf ülke olmasından ötürü, Batılı ülkeler ile işbirliğine dayalı dış politika gütmek zorunda kalmıştır. Çünkü Ürdün bölgedeki çatışmaların yakınında yer almaktadır. Bu nedenle Ürdün yönetimi, Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde olmayı, ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarı için elzem görmektedir.
***