STRATEJİ MERKEZİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
STRATEJİ MERKEZİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2017 Pazar

BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 4


BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 4


2003 yılında Suriye’nin kuzeyinde kurulan PYD, 11 Temmuz 2012 tarihinde Mesud Barzani liderliğinde kuzey Irak’ın Erbil kentinde toplanan Suriyeli 
Kürt muhalefet partileriyle anlaşarak, Kürt Ulusal Konseyi’ne katılmıştır. PYD, Türkiye’de paralel devlet yapılanmasına teşebbüs eden KCK sisteminin 
ve PKK terör örgütünün Suriye kolu olarak hareket etmektedir. PYD’nin askeri kanadı Halkçı Koruma Birlikleri’dir. Esed yönetimi, Türkiye’nin Suriyeli 
muhalefete destek vermesine karşılık Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri çatışmaya girmeden PYD’ye bırakmıştır. 
PYD’nin, halk ayaklanmasına katılmalarını engellemek için Kürtlere baskı uyguladığı, Esed rejimine muhalefet eden Suriyeli Kürt aşiret liderlerine 
saldırılar düzenlediği basına yansımıştır. 

3.2. Askeri Yapılanma 

Suriye’deki halk hareketi, Esed rejimine karşı ilk etapta tamamen silahsız ve reformcu bir halk kitlesinin girişimi olarak başlamıştır. Halk Cuma namazlarından sonra “Özgür Suriye” sloganını atarak Esed’in reform yapması için sokaklara dökülmüş, kitlesel gösteriler düzenlemiştir. Ancak Suriyeli göstericiler, Esed rejimine bağlı güvenlik güçlerinin şiddetli saldırısına maruz kalınca ve her gün onlarca Suriye vatandaşı hayatını kaybedince Suriye’deki kriz nitelik değiştirmiş tir. Ülkedeki halk hareketi başlangıçta sivil nitelikli iken Esed rejiminin şiddete tevessül etmesiyle muhalefet silahlı mücadeleye girişmiştir. 
Esed’in halkın taleplerine kulak vermeyip reform adı altında sadece yasal çerçevede bazı adımlarla yetinmesi, siyasi otoritenin Baas Partisi’nin tekelinden 
çıkması için somut bir düzenlemeye gidilmemesi krizin tırmanmasına yol açmıştır. Neticede kriz ülke çapına yayılan bir sıcak çatışmaya dönüşmüş ve iç 
savaş halini almıştır. 

Suriye’de Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren ve savaşçı sayısı bakımından çeşitlilik arz eden otuza yakın grup ortaya çıkmıştır. Baas iktidarına 
karşı demokrasi ve özgürlük hedefiyle başlayan halk hareketi silahlanma safhasında dini, etnik ve ideolojik olarak bölünmeye başlamıştır. 


17 El-Meclis El-Watany Kurdy Fi-Surye (Suriye Kürt Ulusal Konseyi), http://carnegie-mec.org/publications/?fa=48504, Erişim: 20.05.2012 



Kriz süresinde bölgeler arasındaki kopukluk da farklı kentlerde farklı silahlı grupların birbirinden bağımsız olarak hareket etmesine sebep olmuştur. Her silahlı grubun isminde Şam, Halep, Hama, İdlib vs.. geçmesi Suriye muhalefetindeki parçalanmışlığı gözler önüne sermektedir. Bu parçalanmışlık, Esed sonrası Suriye’de etnik-dini ve mezhepsel bölünmüşlüğün yanında bölgeler arasında da bir çatışma doğurma ihtimalini canlı tutmaktadır. 

Suriye’de halk hareketi başladıktan dört ay sonra muhalefet silahlı güç kullanma seçeneğine yönelmiş, bu yönde teşkilatlanmaya başlamıştır. Özgür Suriye 
Ordusu (ÖSO), Suriye Hava Kuvvetleri’nden albay rütbesinde istifa eden Riyad El-Esad ve ordudan ayrılan bir grup asker tarafından 29 Temmuz 2011 tarihinde 
kurulmuştur.18 ÖSO, Esed rejimini silahlı kuvvet kullanarak devirmek hedefiyle ve muhalif silahlı unsurları tek çatı altında birleştirmek amacıyla 
tesis edilmiştir. Ordunun mevcut komutanı Riyad El-Esad, hâlihazırda 70 bin askerinin olduğunu beyan etmektedir. Kuruluş evresini yurtdışında tamamlayan 
ÖSO, 22 Eylül 2012 tarihinde karargâhını Suriye’deki kurtarılmış bölgelere taşıdığını açıklamıştır. 

Suriye krizi sürecinde muhalefet hareketinin silahlı mücadele aşamasına erken geçtiği ve ÖSO’nun kuruluşunda acele edildiği ifade edilebilir. ÖSO’nun erken 
kurulması Esed rejimine karşı gelişen uluslararası tepkinin nispeten hafiflemesine neden olmuş, iç savaşın ülkede yol açtığı zararın muhalefet hareketiyle de ilişkilendirilmesinin önünü açmış ve muhalefetin silahlı mücadelede zayıf kalması sonucunu doğurmuştur. 

Suriye halkının barışçıl gösterilerinin daha uzun süre devam etmesi durumunda Esed rejiminin halka karşı şiddete başvurması, uluslararası toplumun 
tepkisini daha fazla çekebilirdi. Ancak ÖSO’nun kuruluşu Suriye’deki süreci, ayaklanan halka şiddet uygulayan iktidar krizinden iki taraf arasında silahlı 
çatışmanın cereyan ettiği bir iç savaşa dönüştürmüştür. Suriye’de ÖSO’nun kuruluşundan itibaren eşit olmasa da birbiriyle mücadele eden iki taraftan bahsedilebilir ve çatışmanın iç savaşa dönüşmesinin uluslararası insani müdahale imkânını zayıflattığı öne sürülebilir. 

18 El-Jeyshel Sury El-Hur (Özgür Suriye Ordusu), 
    http://ar.wikipedia.org,   Erişim: 15.07.2012 


 < ÖSO’nun erken kurulması Esed rejimine karşı gelişen uluslararası tepkinin nispeten hafiflemesine neden olmuş, iç savaşın ülkede yol açtığı zararın muhalefet hareketiyle de ilişkilendirilmesinin önünü açmıştır. >


ÖSO’nun kurulması ülkedeki yıkım ve ölümlerden muhalefet hareketinin de sorumlu olduğu yönünde bir algı oluşmasına sebep olmuş, Esed rejiminin 
işlediği insanlık suçları nispeten gölgede kalmıştır. Suriye’de iktidara bağlı güvenlik güçleri tarafından işlenen ve BM İnsan Hakları Konseyi tarafından 
tespit edilen insanlık suçları gündemden düşmüş, Esed rejimi ve destekçilerinin ÖSO aleyhindeki propagandası uluslararası kamuoyunda muhalefete kuşkuyla 
bakılmasına zemin hazırlamıştır. 

ÖSO’nun erken kurulması ortak hareket etme konusunda silahlı muhaliflerin zorluk yaşamasına neden olmuştur. Tek çatı altında birleşemeyen silahlı muhalifler arasında koordinasyon eksikliği bulunduğu için Esed rejimine karşı etkin bir mücadele verilememiş, Suriye ordusuna karşı koordineli saldırılar 
gerçekleştirilememiştir. ÖSO, tank ve savaş uçaklarını etkisiz hale getirebilecek ağır silah sistemlerine sahip olmadığı için denetimini ele geçirdiği bölgeleri 
muhafaza etmekte güçlük çekmiştir. 

Öte yandan, ÖSO’nun Suriye topraklarında Esed rejimine karşı verdiği silahlı mücadelenin yanında adam kaçırıp fidye isteme gibi muhalefet hareketinin 
hedefiyle ilgili olmayan eylemlere yöneldiği görülmüştür. ÖSO’nun bu tür eylemlere başvurması süreç içinde Suriye’deki halkın mücadelesine gölge düşürebilir. 
Kaçırma eylemleri muhalefet hareketinin halk nezdindeki itibarını zedeleyebilir. ÖSO’nun kaçırma eylemlerinde özellikle Şii mezhebine mensup 
kişileri tercih etmesi ülkedeki mezhepsel kutuplaşmayı artırabilir. Suriye muhalefeti kendi içinde bölünmüşse de ÖSO’da ideolojik, dini ve siyasi ayrışmaların önlenmesinde fayda vardır. Suriye muhalefeti arasında olası bir silahlı çatışma Esed rejiminin elini kuvvetlendirecektir. 

Muhalefet hareketinin silahlandığı süreçte Suriye’nin çeşitli bölgelerinde etnik ve mezhepsel unsurlar ÖSO’dan bağımsız olarak farklı silahlı birlikler 
oluşturmuştur.19 Etnik kimliğin veya dini eğilimin belirgin olduğu bu birlikler ÖSO’ya bağlı olmadıklarını beyan etmekte ancak Esed rejimine karşı ÖSO 
ile birlikte mücadele etmektedir. Şam ve çevresindeki bölgelerde faaliyet gösteren Ensar El-Rasul birliği, Humus’ta Faruk Tugayları, Der Ez-zur Devrim 
Konseyi ve Suriyeli Kürtlerden oluşan Sukur El-Kurd Tugayı bu birliklerden bazılarıdır.20 

Kendilerini genelde Tabur veya Tugay olarak tanıtan bu silahlı birliklerin milis sayılarında bir standart yoktur. Silahlı birliklerin milis sayıları 10-15 ile 1000 
arasında değişmektedir. 

20 Men Hiye El-Camaat El-Musllaha Ellety Tukateel Fi Surye (Suriye’de Savaşan Silahlı Gruplar Kimdir), 
    http://arabic.rt.com/news_all_news/analytics/69084/ 


Muhalefetin silahlanmasıyla Suriye’deki Türkmenler de silahlı birlikler oluşturmuş, Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli birlikleri teşkil ederek Esed rejimine karşı ÖSO ile birlikte hareket etmiştir. Halep’te Ali Beşir komutasında kurulan Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli iki 
birlikte yaklaşık 2 bin milis olduğu tahmin edilmektedir.21 

Suriye’deki Türkmen tugayları; 
(Zahir Beypars Tugayı, Türkmen Şehitleri Tugayı, Türkmen Kılıçları Tugayı, Şükrü Kuvvetli Tugayı, Allah’ın Özgür Adamları Tugayı, Kutuz Tugayı, 
Hamza Torunları Tugayı, Osman Bin Affan Tugayı, Yusuf Azma Tugayı ve Türkmen Alparslan Tugayı) 22 Eylül 2012 tarihinde Fatihin Torunları birliği çatısı altında birleştiklerini ilan etmiştir.22 

Suriye’deki kriz ÖSO’dan bağımsız olarak dini eğilimli silahlı birlikler de ortaya çıkarmıştır. İntikam hissiyle hareket edebilen bu birliklerin Esed rejimine 
bağlı güvenlik güçleriyle mücadele sırasında zaman zaman kaçırma, öldürme ve intihar gibi eylemler yaptığı basına yansımaktadır. Bu tür eylemler ÖSO’ya 
mal edilebilmekte ve Suriye muhalefetinin itibarına zarar vermektedir. 

Suriye’de ortaya çıkan dini eğilimli silahlı birlikler büyük ölçüde Vehhabi-Selefi çizgidedir. Bu birliklerin başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez 
ülkeleri tarafından yönlendirildiği ve desteklendiği değerlendirilmektedir. Suriye’deki önemli Selefi silahlı birlikler aşağıda belirtilmektedir. 

Şam Kurtuluş Tugayları-ŞKT (Ahrar El-Şam Tugayları): Esed rejimine karşı silahlı mücadele gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş olan Şam Kurtuluş 
Tugayları, Selefi Cihad’ın Suriye’deki önde gelen çatı örgütlerindendir. 

Yayımladığı bildirilerde Özgür Suriye Ordusu’nun yanında savaştığını ancak komutasında olmadığını beyan eden ŞKT, tamamen bağımsız hareket etmektedir. ŞKT’ye bağlı askerler Suriye’nin genel olarak tüm bölgelerine dağılmış durumdadır. Ancak en güçlü oldukları bölge İdlib’dir. Tugay ilk etapta Suriye Ordusu ile girdiği çatışmalardan ele geçirdiği silah ve mühimmatlarla mücadelesini yürütmüştür. Şimdi ise Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkelerindeki zenginlerden yardım almaktadır. ŞKT çatısı altında birçok tugay bulunmaktadır. 

Bunlar, 

Ariha bölgesinde faaliyet gösteren Abbad El-Rahman Tugayı, Cebel-i Zaviye bölgesinde mücadele eden Sariyet El-Cebel Tugayı, Hama’da 
yer alan Selahaddin Tugayı, Cunud El-Hak Tugayı ve Furkan Tugayı’dır.23 

Şam Kartalları Tugayı (Sukurul Şam Tugayı): Şam Kartalları Tugayı’nın Komutanı Cebel El-Zaviyeli Selefi olan Ahmet İsa el-Şeyh’tir. Şam Kartalları 
Tugayı, İdlib bölgesinde Suriye Ordusu’na yönelik bombalı eylemler gerçekleştirmektedir. Sukuru El-Şam Tugayı’nın hem fikri hem de altyapı bakımından Şam Kurtuluş Tugaylarına benzerliği vardır. Şam Kartalları Tugayı’nın merkezi İdlib olmakla birlikte bu grubun İdlib dışında da birlikleri bulunmaktadır. Şam Kartalları’na bağlı olarak Halep’te Şüheda Birliği ve Şam’da Ammar Bin Yasir Birliği oluşturulmuştur. Tugayın 3 binden fazla savaşçısı vardır. 
Şam Kartalları Tugayı, siyasi ve askeri yardımlarını Kuveyt, Suudi Arabistan ve Bahreyn’den almaktadır.24 


21 Türkmen Muhaliflerden Birleşme Çağrısı, 
     http://www.haber7.com/dunya/haber/915003-turkmen-muhaliflerden-birlesme-cagrisi,Erişim, Erişim: 01.11.2012 
22 Suriye Türkmen ordusu Halep’teki Türkmen Komutanları Birleştirmeleri 
    http://www.youtube.com/watch?v=ON3zcwQUTEg, Erişim: 25.09.2012
23 Ahrar El-Şam Tugayları ,http://www.ahraralsham.com/?page=pages&id=3, Erişim:15.09.2012 
24 Sukurul-Şam Tugayı’nın Resmi Sitesi, 
    http://www.shamfalcons.net/ar/page/aboutsham-falcons.php, Erişim: 23.09.2012 


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 3


BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 3



Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) erken kurulması, Suriye’deki halk hareketinin muvaffak olmasını engellemiştir. 

Esed rejiminin muhalefet hareketine karşı aldığı dış destek, rejimin bugüne kadar ayakta kalmasına önemli katkı sağlamıştır. BM Güvenlik Konseyi daimi 
üyesi Rusya, Suriye’de rejim değişikliğine karşı çıkmış, Esed rejimini kınayan karar tasarılarını Çin ile birlikte veto etmiştir. Suriye’ye yaptırım ve uluslar arası müdahaleyi mümkün kılabilecek karar tasarılarının Konsey tarafından kabul edilmesini engelleyen Moskova, Esed rejimine silah ve mühimmat temin etmektedir. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mısır’da bir gazeteye verdiği röportajda konu ile ilgili olarak Moskova-Şam arasındaki silah ticareti anlaşmalarının Sovyet dönemine dayandığını, Rusya’nın bu çerçevede Suriye’ye silah ihraç etmeye devam ettiğini ifade etmiştir. Suriye’ye sadece 2011 yılında 1 milyar dolar değerinde silah satan Rusya, bu satışı Suriye’yi dış tehditlere karşı koruma amacıyla gerçekleştirdiğini beyan etmiştir.5 

Rusya’nın yanı sıra Esed rejimine sağlanan dış desteğin önemli kısmının İran’dan geldiği gözlemlenmiştir. İran, Suriye’de halk hareketi kitlesel gösteriler şeklinde ortaya çıktıktan sonra Esed rejiminin yıkılmasını önlemek amacıyla tüm imkânlarını seferber etmiştir. Tahran, uluslararası platformlarda Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkmış, Suriye krizinin Güvenlik Konseyi’ne taşınmasına itiraz etmiştir. Esed iktidarına gösterilerin bastırılmasına yönelik profesyonel danışmanlık desteği veren ve istihbarat sistemleri tedarik eden İran, Suriye’de çatışmalar başlayınca bu ülkeye askeri teçhizat ve mühimmat sağlamaya başlamış, Devrim Muhafızları’nı göndermiştir. İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi 16 Eylül 2012 tarihinde yaptığı açıklamada Devrim Muhafızlarının ve Kudüs Tugaylarının Esed rejiminin ayaklanmayı bastırmasına destek olmak için Suriye’de bulunduğunu teyit etmiştir.

6 Irak’ta Maliki iktidarı da Esed rejiminin varlığını sürdürmesine destek sağlamış, Arap Birliği’nin Suriye aleyhinde aldığı yaptırım kararlarını uygulamamıştır. 


Muhalefetin zayıf kalması, muhalif unsurlar arasındaki birlik sorunu ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) erken kurulması, Suriye’deki halk hareketinin 
muvaffak olmasını engellemiştir. Suriye muhalefeti gerek ülke içinde gerekse uluslararası düzeyde Esed rejiminin ardından iktidarı devralabilecek kabili
yette olduğunu göstermekte yetersiz kalmıştır. 

“Russia Supplying Arms to Syria Under Old Contracts- Lavrov”, Ahram Online, 5 Kasım 2012, 
http://english.ahram.org.eg/NewsContent/2/8/57187/World/Region/Russia-supplying-arms-to-Syria-under-old-contracts.aspx,     Erişim: 08.11.20126 
“Iran Confirms It Has Forces in Syria and Will Take Military Action If Pushed”, The Guardian, 16 Eylül 2012, 
http://www.guardian.co.uk/world/2012/sep/16/iranmiddleeast,    Erişim: 08.11.2012 



Suriye Ulusal Konseyi bünyesinde devam eden görüş ayrılıkları Konsey’in temsil niteliğinin nispeten zayıf kalmasına neden olmuştur. Suriye Kürtleri Konsey’e tamamen dâhil edilememiştir. Diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun erken kurulması ironik biçimde Esed rejiminin elini güçlendirmiş, rejim muhalefet aleyhinde propaganda malzemesine kavuşmuştur. Muhalif unsurların silahlı mücadele aşamasına birlik ve koordinasyon tesis etmeden ve gerekli ağır silahları tedarik etmeden geçmesi dağınık ve birbirinden kopuk silahlı gruplar ortaya çıkarmış, Esed rejimine karşı hedeflenen askeri üstünlük sağlanamamış tır. Diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması uluslararası toplumun sorumluluğunu azaltmış, Esed rejimine karşı insani müdahalenin önünü dolaylı olarak tıkamıştır. 

Batılı ülkelerin tutumu da Suriye’deki halk hareketinin netice alamamasında etkilidir. 
Süreç içinde Türkiye Suriye krizine müdahil oldukça Batı geri çekilmiştir. 
Libya’daki krizde halkına ateş açan Kaddafi iktidarına müdahalede oldukça hızlı hareket eden bazı batılı devletler Suriye krizinde sadece Esed rejimi aleyhindeki söylemlerle yetinmiştir. Bu devletlerin Suriye krizinin sürüncemede bırakılması yönünde irade gösterdiği gözlemlenmiştir. Özellikle Türkiye’nin Orta Doğu’da artan etkinliğinden rahatsız olan bazı batılı devletlerin Suriye krizinin uzamasını hedeflediği, böylece krizin Türkiye’yi yıpratmaya devam etmesini istediği değerlendirilebilir. 

3. SURİYE MUHALEFETİNİN YAPISI 

Suriye krizinde Esed rejiminin gösteri yürüyüşlerini silahlı kuvvet kullanarak bastırmaya çalışması, muhalefet hareketinin uluslararası düzeyde tanınmasına 
zemin hazırlamıştır. Uluslararası destek sayesinde muhalefet hareketi Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmaya, muhalif unsurlar da tek çatı altında birleşmeye başlamıştır. 

Suriyeli muhalif grupların bir araya getirilmesine dönük sürdürülen çalışmalar kapsamında “Suriye Halkının Dostları” ismi ile uluslararası bir grup teşkil 
edilmiştir. Grup, Beşşar Esed’in iktidardan ayrılmasını sağlamak için uluslararası kamuoyunu harekete geçirebilmek amacıyla kurulmuştur. Seksenden fazla ülkeden oluşan Suriye Halkının Dostları grubu bugüne dek dört kez toplanmıştır. 


Grubun ilk toplantısı 24 Şubat 2012 tarihinde Tunus’ta gerçekleştirilmiştir. Toplantıdan “İnsani Yardım Forumu” oluşturulması yönünde bir karar çıkmıştır. 
Grubun ikinci toplantısı 1 Nisan 2012’de İstanbul’da yapılmıştır. İstanbul toplantısının ardından açıklanan bildirinin 10. maddesinde Suriye Halkının 
Dostları grubu, Suriye Ulusal Konseyi’ni bütün Suriyelilerin meşru temsilcisi ve Suriyeli muhalif grupların altında toplandığı çatı örgüt olarak tanıdığını 
beyan etmiştir. Grubun üçüncü toplantısı 19 Nisan 2012 tarihinde Paris’te gerçekleştirilmiştir.7 Grup dördüncü kez 6 Temmuz 2012 tarihinde tekrar Paris’te toplanmıştır. 

Suriye Halkının Dostları toplantıları Suriye krizinde küresel düzeyde devam eden anlaşmazlığı göstermiştir. Rusya ve Çin toplantılara katılmamıştır. 6 Temmuz 2012’de Paris’te gerçekleştirilen dördüncü toplantıda ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye’ye yaptırım kararı alınması için BM Güvenlik Konseyi’ne çağrı yapmış, Esed rejimine destek vermeye devam eden Rusya ve Çin’in üzerinde baskı kurulması gerektiğini ifade etmiştir. Clinton, Suriye krizindeki sorumluluklarından dolayı Rusya ve Çin’in bedel ödemesi gerektiğini beyan etmiştir.8 


7 El-Ectima Majmuat Asdika Surye (Suriye Dostları Grubu), http://arabic.upi.com/ 
News/2012/04/21/UPI-52471335010422/, Erişim: 11.06.20128 Baskı Artırılsın Çağrısı, Anadolu Ajansı, http://www.aa.com.tr/tr/tag/62915---quotsuriye-
halkinin-dostlari-quot--toplandi 


3.1. Siyasi Yapılanma 

Suriye krizinde muhalefet ilk kez 1 Haziran 2011 tarihinde Antalya’da “Suriye’de Değişim Konferansı”nda bir araya gelmiştir. Daha sonra 23 Ağustos 2011 tarihinde Suriye Ulusal Konsey’in (SUK) ilk çekirdeği İstanbul’da teşkil edilmiştir. Konseyin temel hedefinin Suriye halkının isteklerini yerine getirerek, Esed rejimini devirmek, daha sonra da tüm Suriye halkını temsil eden bir Suriye yönetimi kurmaktır.9 Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınan ve 310 üyesi bulunan Konsey’de Müslüman Kardeşler’in çoğunlukta olması eleştirilmektedir. Konsey’in Başkanı Burhan Galyon, 17 Mayıs 2012 tarihinde istifa edince yerine Abdulbasit Seyda seçilmiştir.10 

Muhalif unsurlar birliktelik sağlamak amacıyla 2 Ekim 2011 tarihinde Suriye Ulusal Konseyi çatısı altında İstanbul’da bir araya gelerek konseyin kuruluşunu 
ilan etmiştir.11 Bu toplantı Esed iktidarı aleyhinde gösterilerin başlamasından ancak yedi ay sonra gerçekleştiği için geç kalmış bir girişim olarak  görülmekte dir. Diğer taraftan gerçekleşen birlikteliğe rağmen muhalif gruplar arasında halen devam eden görüş ayrılıkları vardır. Suriye Ulusal Konsey’in teşkil eden dini eğilimli gruplar, laikler, liberaller ve Kürtler arasında henüz ortak bir tavrın hâkim olduğunu ifade etmek güçtür. Bu gruplar arasındaki yaklaşım farklılıkları Esed iktidarının elini güçlendirmektedir. 

Suriye Ulusal Konseyi’nin çatısı altında yer alan muhalif oluşumlar: 

• Müslüman Kardeşler ve Destekçileri 
• Şam Deklarasyonu 
• Suriye Yerel Koordinasyon Komiteleri 
• Suriye Yüksek Devrim Konseyi 
• Bağımsız Liberaller Kitlesi 
• Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu 
• Suriye Devrim Genel Komisyonu 
• Şam Baharı (Rabii El-Demaşk) 
• Ulusalcı Şahsiyetler 12 

 < Halk, özgürlük ve demokrasi talep ettiği nispette sosyo-ekonomik şartlarının geliştirilmesini, refah düzeyinin yükseltilmesini beklemektedir. >

Suriye Ulusal Konseyi’nin yapısı ve mevcut kabiliyeti değerlendirildiğinde, Konsey liderliğindeki muhalefet hareketi içindeki birlik sorunu ve anlaşmazlıklar 
göze çarpmakta, uluslararası toplumda Konsey’in Esed sonrası süreci yönetebileceği izlenimi oluşmadığı görülmektedir. Suriye muhalefetinin içerisinde yer alan gruplar Esed iktidarının devrilmesinde izlenecek yöntem konusunda anlaşmazlık yaşamaktadır. Suriye Ulusal Konseyi çizgisindeki unsurlar Esed rejiminin dış müdahaleyle sona erdirilmesini hedeflerken, Suriye içerisinde Esed yönetimiyle birebir çarpışan muhalifler Baas rejiminin dış müdahale olmadan kendi güçleriyle devrilmesini öngörmektedir. Aynı zamanda yurtdışındaki muhalefetle Suriye halkı arasında bir koordinasyon eksikliği de göze çarpmaktadır. Suriye Ulusal Konseyi üyeleri uzun süredir yurtdışında bulunduğundan dolayı halk ile doğrudan bağlantı kurmakta ve halkın isteklerini anlamakta güçlük çekebilmektedir. Halkın talebi sadece özgürlük ve demokrasi ile sınırlı değildir. Halk, özgürlük ve demokrasi talep ettiği nispette sosyo-ekonomik şartlarının geliştirilmesini, refah düzeyinin yükseltilmesini beklemektedir. Halk, Esed rejiminin devrilmesiyle ülkedeki devlet kurumlarının yıkılmaması gerektiğine inanmakta, Irak’taki sürecin Suriye’de tekerrür etmesini istememektedir. 


Suriye Ulusal Konseyi’nin mevcut kabiliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, Konsey’in Suriye’deki süreçle ilgili dünya kamuoyunu yönlendirmede zayıf 
kaldığı görülmektedir. Konsey, halka karşı şiddete başvurmasından dolayı Esed’in iktidarı bırakması gerektiği mesajını uluslararası topluma yeterince 
ulaştıramamış, Esed rejiminin muhalefet aleyhinde yürüttüğü propagandaya karşılık aynı düzeyde bilgilendirme kampanyası gerçekleştirememiştir. Suriye 
Ulusal Konseyi hâlihazırda başta Türkiye olmak üzere ABD, Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından Suriye’nin tek muhalif temsilcisi olarak resmen tanınsa da, 
Konsey’in Esed sonrası döneme geçiş sürecini yönetebilecek düzeyde etkili olduğunu uluslararası kamuoyuna ifade edemediği gözlemlenmektedir. 

Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içinde ortaya çıkan tefrikanın uluslararası toplumun Suriye krizi ile ilgili net bir tavır alamamasında 
etkili olduğu ifade edilebilir. Suriye’ye askeri müdahale, insani yardım koridoru, tampon bölge oluşturma ve diğer seçenekler konusunda dünya kamuoyundaki 
mevcut kararsızlık kısmen muhalefet hareketi içindeki birlik sorunuyla ilişkilendirilebilir. Nitekim muhalefeti yönlendiren güçlü bir liderin olmayışı da dünya kamuoyunun bu kararsızlığını pekiştirmiş, muhalefete bir bakıma kuşkuyla bakılmasına yol açmıştır. 

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 2 Kasım 2012 tarihindeki Hırvatistan gezisi sırasında yaptığı açıklamada, Suriye Ulusal Konseyi’nin tek başına Suriye’yi temsil etmediğini, Kürtlerin ve Nusayrilerin de temsil edildiği geniş katılımlı bir muhalefet yapısı oluşturulması gerektiğini ifade etmiştir. Clinton ülke içinde Esed rejimine karşı savaşan insanları temsil edebilecek daha etkili bir muhalefet cephesinin teşkil edilmesi gerektiğini, bu kapsamda Suriye Ulusal Konseyi’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini beyan etmiştir. 

Suriye Ulusal Konseyi böyle bir gündemle 4-7 Kasım 2012 tarihleri arasında yeni başkanını ve yönetim kurulunu seçmek ve üye sayısını artırarak temsil niteliğini güçlendirmek amacıyla Doha’da bir kongre gerçekleştirmiştir. Katar’ın teşebbüsüyle düzenlenen Doha Kongresi’nde ilk aşamada Suriye Ulusal Konseyi başkanlığına Hıristiyan asıllı George Sabra seçilmiştir. Kongre’de daha sonra Konsey’in kapsamının genişletilmesi ve uluslararası toplumun desteğinin daha çok sağlanması hedefi gündeme alınmıştır. Toplantı sonucunda muhalefet kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıkların ve çekişmelerin kısmen de olsa üstesinden gelmiş ve 11 Kasım’da Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu adı altında Suriye’deki tüm kesimlerden oluşan yeni bir muhalefet çatısı kurulmuştur.13 

Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu başkanlığına din adamı Ahmed Miaz El-Hatib, başkan yardımcılığına Riyad Seyf ve Sehir Atasi  getirilmiş tir. Koalisyon’da Suriye Ulusal Konseyi dışında Suriyeli Türkmenler ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin üçer üye ile temsili sağlanmış ve kadınların %15 oranında temsil edilmesi kararlaştırılmıştır. Yeni Koalisyon’da ayrıca Suriye’nin on dört vilayetinden yerel temsilcilerin bulunması, dış ve iç muhalefet arasındaki koordinasyon eksikliğini giderilmesi açısından önem arz etmektedir. Koalisyon, Suriye’deki devrim hareketinden %33, siyasi oluşumlar ve kitlelerden %45 oranında katılım sağlayarak toplamda 400 üyeye ulaşmıştır.14 

Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu, kuruluşunun ardından bir bildiri yayımlamış, Koalisyon’un çatısı altındaki muhalif gruplar arasında sağlanan uzlaşmayı dünya kamuoyuna duyurmuştur. Uzlaşma sağlanan hususlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır. 

• Doha toplantısında hazır bulunan Suriye Ulusal Konseyi ve diğer muhalif gruplar Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun teşkil edilmesi konusunda anlaşmıştır. Koalisyon’un üyeliği bütün Suriyeli muhalefet gruplarına açıktır. 
• Koalisyon, herhangi bir şekilde rejimle diyaloga girmeyecektir. 
• Koalisyon, devrimin ortak askeri konseylerini destekleyecektir. 
• Koalisyon uluslararası arenada tanındıktan sonra Geçici Suriye Hükümeti’ni kuracaktır.15 

Koalisyon, kuruluşunun ardından Türkiye, Körfez ülkeleri, Arap Birliği, ABD, Fransa ve İngiltere tarafından Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmıştır. 
Koalisyon’un Konsey’in durumuna düşmemesi için önümüzdeki süreçte ülke içinde Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren unsurların güvenini 
kazanması önem arz etmektedir. Ülke içindeki silahlı unsurların tek çatı altında toplanması ile Suriye muhalefeti, uluslararası toplumun güvenini 
kazanabilecek ve Batılı ülkelerin desteğini temin edebilecek konuma gelebilir. 

Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Koalisyon Esed sonrası dönem için ortak bir politik vizyon üzerinde mutabakata varmazsa yeniden parçalanma riskinden 
kurtulamayacak ve dolayısıyla Koalisyon’un etkili bir muhalefet gerçekleştirmesi mümkün olamayacaktır. 

3.1.1. Suriye Kürt Ulusal Konseyi 

Esed iktidarı kriz sırasında ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan Kürt nüfusun muhalefet hareketine katılmasını önlemek maksadıyla 7 Nisan 2011 
tarihinde 300 bin civarında kimliksiz Suriyeli Kürt’e vatandaşlık vermiştir. Esed rejiminin bu adımı, Suriyeli Kürtlerin halk hareketine katılıp katılmama 
konusunda tereddüt etmesine yol açmış, Kürtler muhalefet içinde yer almak konusunda fikir ayrılıkları yaşamıştır. Kürt aktivistler, Suriye Ulusal 
Konseyi’nin Kürtlerin taleplerini göz ardı ettiği gerekçesiyle Kürt Ulusal 

Konseyi adlı farklı bir yapılanmaya gitmiştir. Suriye Kürt Ulusal Konseyi, Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında 26 Ekim 2011 tarihinde Erbil’de Mesud 
Barzani’nin desteği ile kurulmuştur.16 

Kürtler, Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve Kürt milli kimliğinin anayasal olarak tanınması taleplerini ileri sürerek Suriye Ulusal Konseyi çatısına 
dâhil olmamaktadır. Kürtlerin bu konudaki tutumunun ardında iki temel nedenin yattığı değerlendirilmektedir. Birinci neden, Kürtlerin Suriye Ulusal 
Konseyi’ne dâhil oldukları takdirde kendilerini uluslararası topluma tanıtmakta zorlanacakları ve Konsey içinde Kürt kimliğinin arka planda tutulacağı 
yönündeki kaygılarıdır. İkinci sebep ise Suriyeli Kürtlerin kuzey Irak’taki gibi bir özerklik kazanma arzusudur. Ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda 
yaşayan Kürtlerin Suriye nüfusu içindeki oranı %8-10 civarındadır. Kürtler, Nusayrilerden sonra ülkenin en büyük azınlığı konumundadır. Suriyeli Kürtler, 
kuzey Irak’taki yapıya benzer bir özerklik fikrine sıcak bakmakta, Suriye Ulusal Konseyi ile aynı çatı altında Esed yönetimine karşı mücadele vermeyi 
reddetmekte ve Konsey’in toplantılarına katılmamaktadır. Bu nedenle Suri-ye’deki krizin belirsizliği de göz önünde bulundurulduğunda Kürtlerin diğer 
muhalif unsurlarla tek çatı altında toplanması beklenmemektedir. 

Bütün bu gelişmeler ışığında Erbil’de Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında kurulan Kürt Ulusal Konseyi’ne Mayıs 2012’de Suriyeli Kürt partiler de katılmaya 
başlamıştır. Konsey’e katılan Suriyeli Kürt partiler ve Kasım 2012 itibari ile liderleri aşağıda sıralanmıştır. 

• Suriye Kürt Demokratik Partisi - Dr. Abdulhekim Beşar 
• Kürt Demokratik Partisi - Nasrettin İbrahim 
• Suriye Kürt Demokratik Ulusal Partisi - Tahir Safok 
• Kürt Demokratik Eşitlik Partisi - Aziz Davud 
• Kürt Demokratik İlerleme Partisi - Hamit Derviş 
• Kürt Demokratik Birlik Partisi - Şeyh Ali 
• Suriye Kürt Birlik Partisi - İsmail Hamu 
• Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Osu 
• Suriye Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Cuma 
• Suriye Demokratik Kürt Partisi - Şeyh Cemal 
• Kürt Solcu Partisi - Muhammed Musa 
• Kürdistan Birliği Partisi - Abdulbasıt Hamo 
• Kürt Demokratik Partisi - Abdurrahman Aluci 
• Kürdistan Demokratik Partisi - Yusuf Faysal 
• Kürt Demokratik Uzlaşı Partisi - Neşat Muhammed 
• Suriye Kürt Solcu Partisi - Salih Cadu17 


9 Suriye Ulusal Konseyi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Suriye_Ulusal_Konseyi,   Erişim: 25.04.2012 
10 Suriyeli muhalifler Seyda üzerinde uzlaştı, http://www.hurriyet.com.tr/planet/20727457.asp, Erişim: 9.06.2012
11 El-Maşruu El-Siyasi Lil-Meclis El-Watany El-Sury (Suriye Ulusal Konseyi’nin Siyasi Projesi), 
    http://ar.syriancouncil.org/slideshow/item/505-political-program.html  , Erişim: 12.02.2012 
12 Heykeliye El- Meclis El-Watany El-Sury (Suriye Ulusal Konseyi’nin Oluşumu), 
    http://ar.syriancouncil.org/structure.html, Erişim: 15.07.2012 
13 İtilaful-Muaraza El-Suryye Kad Yahdar El-İctima Al-Arabi (Suriye Muhalefeti Koalisyonu Arap Birliği Toplantısında Hazır Bulunacak), 
    http://arabic.cnn.com/2012/syria.2011/11/12/syria.newCouncil/index.html , Erişim: 12.11.2012
14 Al-Watani Sury Ya-len Heykeliye El-Cedide (Suriye Ulusal Konseyi Yeni Teşkilatını İlan Etti), 
    http://www.aljazeera.net/news/pages/46fe127f-8c7c-433c8ac4-46c2a2b5ab66, Erişim: 10.11.2012 
15 Nas İttifak El-Doha Lİ-İnşaa El-İtilaf El-Watani Li-Kuwa EL-Tawre Wel-Muarada El-Suryye (Doha’da Kurulan Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri 
Ulusal Koalisyonu’nun Anlaşma Metni), 
   http://new-syria.com/formainpage/analytics/15665, Erişim: 12.11.2012 

16 El-Meclis El-Watany Kurdy Fi-Surye (Suriye Kürt Ulusal Konseyi), 
    http://carnegie-mec.org/publications/?fa=48504, Erişim: 20.05.2012 



< Baas iktidarına karşı demokrasi ve özgürlük hedefiyle başlayan halk hareketi silahlanma safhasında dini, etnik ve ideolojik olarak bölünmeye başlamıştır.>


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 2


BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 2

2. SURİYE KRİZİ 

Türkiye, Irak, Ürdün, İsrail ve Lübnan’la sınırı, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan Suriye, Orta Doğu bölgesinde ve Arap dünyasında stratejik bir konuma 
sahiptir. İsrail-Filistin çatışma alanına yakınlığı, Şii jeopolitiği hattında İranIrak-Hizbullah irtibatındaki işlevi ve Türkiye ile oldukça uzun bir sınıra sahip 
olması Suriye’yi Tel Aviv, Tahran ve Ankara için önemli kılmaktadır. Türkiye ve İsrail’in güvenliği ve İran’ın dış politika hedefleri için hassas bir coğrafi 
konumda yer alan Suriye, Lübnan’daki istikrarı da doğrudan etkileyebilecek bir aktör statüsündedir. 

Esed yönetimi Arap ülkelerindeki halk hareketlerinin ortaya çıktığı ilk dönemde bu değişim rüzgârının Suriye’yi etkileyeceğini hesap etmemiştir. Beşşar 
Esed, 31 Ocak 2011 tarihinde Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajda Mısır, Tunus ve Yemen’deki protesto gösterilerinin, Orta Doğu’da ‘’yeni 
bir çağa öncülük ettiğini’’ ve Arap yöneticilerin halkın siyasi ve ekonomik isteklerini yerine getirmek için daha fazlasını yapması gerekeceğini ifade etmiştir.



1 Ancak gösteri ve yürüyüşlerin 2011 yılının Şubat ayında Der’a şehrinde başlaması ve 15 Mart’tan itibaren ülkenin diğer bölgelerine yayılması 
Arap uyanışı sürecinin Suriye’yi de etkisi altına aldığını göstermiştir. Esed iktidarına bağlı güvenlik güçleri, ilk etapta silahsız kitle gösterileri şeklinde 
ortaya çıkan muhalefet hareketini bastırmak için ateş açmaya başlamış, böylece kriz büyümüştür. Güvenlik güçlerinin muhalif gösterileri şiddet ve baskı ile 
engelleme teşebbüsü, ülkedeki halk hareketinin Şam, Halep, Hama ve Humus gibi Suriye’nin diğer kentlerine yayılmasına yol açmıştır. 

Suriye’de halkı sokaklarda kitlesel yürüyüş eylemleri yapmaya sevk eden temel neden, Esed iktidarının reform yapması yönündeki taleplerdi. Suriye halkının talep ettiği reformlar dört başlık altında değerlendirilebilir: 

• 8 Mart 1963 tarihinden beri ülkede uygulanan olağanüstü halin kaldırılması, 
• İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere, çeşitli hükümet kurumlarının sivilleştirilmesi, güvenlik birimlerinin görev alanlarının yeniden tanımlanması, yasama, yürütme ve yargı organlarının yapılandırılması ve yargının bağımsızlaştırılması, 
• Bireysel hakların tanımlanması (Suriye kimliği olmayan Kürtlere vatandaşlık hakkı tanınması) ve ülkedeki gelir dağılımında adaletin tesis edilmesi, 
• Siyasi partiler yasasında değişiklik yapılması ve iktidardaki Baas Partisi’nin gücünün sınırılandırılması.2 

Bu talepler karşısında Esed iktidarı, ağırdan alarak da olsa bazı reformlar yapmaya başlamıştır. 29 Mart 2011 tarihinde görevdeki hükümet istifa etmiş, 
14 Nisan 2011 tarihinde bir önceki hükümette Tarım Bakanı olan Adil Safer başkanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur.3 Şam’da kurulan yeni hükümette 
Dışişleri Bakanı Velid Muallim ve Savunma Bakanı Ali Habib yerini korumuştur. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed, 16 Nisan’da kurulan yeni hükümetten, 
ülkede 48 yıldan beri uygulanan “olağanüstü hal” durumunun bir hafta içinde kaldırılmasını talep etmiştir.4 Suriye’deki olağanüstü hal durumu 
Esed’in isteği doğrultusunda yeni hükümet tarafından kaldırılmıştır. Yurttaşlık hakkına sahip olmayan ve büyük çoğunluğu ülkenin kuzeydoğusunda yaşayan 
yaklaşık 300 bin Kürt kökenli Suriyeliye kimlik verilmiştir. Esed yönetimi, muhalefetin reform talepleri üzerine yasal çerçevede bazı düzenlemeler gerçekleştirdiyse de bu reformları hayata geçirmemiş, iktidarının devamını sağlayacak tedbirlere yönelmiş ve gösteri yürüyüşlerine şiddetle mukabele etmeye devam etmiştir. 

Mesela, 2014 yılındaki devlet başkanlığı seçimleri için adil ve serbest bir seçim vaat eden Esed, diğer taraftan reform adı altında gerçekleştirdiği anayasa 
değişikliği ile iktidarda kalabileceği süreyi 2028’e kadar uzatmıştır. Esed rejimi, olağanüstü hal uygulamasına son verdikten sonra “toplu cezalandırma” 
yaklaşımıyla muhalefetin güçlü olduğu yerleşim yerlerine dönük saldırıları artırmış, 10 binlerce sivilin ölümüne yol açmıştır. 
Vatandaşlık kimliği verilen Kürtler ardından askere alınmış, Kürt kökenli Suriyelilerin muhalefet saflarına katılmasını engellemek maksadıyla 
ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda PKK terör örgütü ve PYD ile işbirliğine gidilmiştir. Suriye’de yaklaşık 20 aydır devam eden halk hareketi bu nedenle 
süreç içinde hem hedef değiştirmiş hem de farklı bir nitelik kazanmıştır. 

1 Interview With Syrian President Bashar al-Assad, Wall Street Journal, 
http://online.wsj.com/article/SB10001424052748703833204576114712441122894.html    , Erişim: 10.08.2012 

2 Cevad El-Beşiti, Surye Yu-hadr el-Tadahurat Be-Mucab Elgah El-Tawary, (Suriye Gösterileri Olağanüstü Hali Kaldırarak Yasaklıyor), 
http://www.middle-east-online.com/?id=108817,    Erişim: 25.06.20123 Esed Yakbal Estekalet El-Hukuma El-Suriye We Alef Yeddaherun Damen Lahu 
(Esed Suriye Hükümetinin İstifasını Kabul Etti ve Binlerce Kişi Esed’e Destek İçin Gösteri Düzenledi), 
http://www.alarabiya.net/articles/2011/03/29/143407.html   , Erişim: 12.07.2012 
4 Beşşar Esed’in 16.04.2011 tarihinde Yeni Hükümetin Kabine Toplantısında Yaptığı Konuşma Metni için bakınız: 
http://www.syria-news.com/readnews.php?sy_seq=131477 

Başlangıçta reform isteyen halk kitleleri, iktidarın baskısına maruz kalınca Esed iktidarının devrilmesini talep etmeye başlamıştır. Esed iktidarına bağlı 
güvenlik güçlerinin gösterilerin sona ermesi ve muhalefetin bastırılması amacıyla halka karşı silahlı güç kullanması, Suriye’deki Baas rejimi ile halk arasındaki 
ilişkilerin kopmasına yol açmıştır. Nitekim gelinen aşamada Suriye halkı Beşşar Esed’in devrilmesini yeterli görmemekte, Esed’in ve katliamlardan 
sorumlu Baas mensuplarının cezalandırılmasını istemektedir. 

Esed iktidarının reform taleplerini dikkate almaması, halk kitlelerinin muhalefetine şiddetle karşılık vermesi Suriye’deki sürecin niteliğini de değiştirmiştir. 
Esed yönetimine bağlı güvenlik güçlerinin (polis, ordu ve istihbarat) gösterilere şiddetle mukabelede bulunmasıyla muhalif unsurlar silahlı mücadeleye yönelmiştir. 
Kitle yürüyüşleri biçiminde ortaya çıkan muhalefet hareketi böylece Baas rejimine karşı silahlı bir ayaklanmaya dönüşmüş ve taraflar arasındaki 
çatışma süreç içinde ülke geneline yayılarak iç savaş halini almıştır. Güvenlik güçlerinin muhalefet hareketini bastırmak için uyguladığı şiddet ve müteakiben 
başlayan çatışmalar sonucunda 10 binlerce Suriyeli hayatını kaybetmiş ve yaralanmış, 1 milyondan fazla vatandaş yurtiçinde yerlerinden edilmiş ve 100 
binlerce kişi ülkeyi terk etmiştir. 

Suriye’de iç savaşa dönüşen kriz ülke sınırlarının ötesinde sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Kriz; bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa sebep olmuş, Orta 
Doğu’da Şii-Sünni gerilimine zemin hazırlamış, Suriyeli sığınmacılar sorununu doğurmuş, PKK terör örgütüne farklı bir hareket alanı sağlamış ve böylece 

Türkiye’yi güneyde meşgul edecek bir istikrarsızlık meydana getirmiştir. 

Ulusal ölçekteki çatışmanın bölgesel ve küresel bir anlaşmazlık halini aldığı Suriye krizi üç düzeyde değerlendirilebilir. Ulusal düzeyde otoriter Baas yönetimiyle ayaklanan ve silahlanan halk arasında iç savaşa dönüşen bir çatışma vardır. Bölgesel düzeyde, ayaklanan halk lehinde tutum geliştiren ülkelerle 
Şam’da yönetim değişikliğine karşı çıkarak Esed rejimini destekleyen İran arasında bir nüfuz mücadelesi söz konusudur. Türkiye ve genel olarak Arap 
dünyası, Suriye halkının demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini desteklemekte, Baas iktidarı tekelinin son bulması gerektiğini beyan etmektedir. 
Tahran ise Suriye’de Nusayri azınlığın etkili olduğu mevcut iktidarın varlığını sürdürmesi gerektiğini savunmaktadır. İran, Suriye’de Esed iktidarı 
çözülürse kendi rejiminin tehlikeye girebileceğini, bölgedeki rejim değişikliği dalgasında sıranın kendisine gelebileceğini değerlendirmektedir. Tahran, Esed 
iktidarının devrilmesiyle Orta Doğu’da gerçekleştirmeye çalıştığı Şii hilali projesinin de akamete uğrayacağını hesap etmektedir. 

Küresel düzeyde ise demokratikleşme hareketlerini destekleyen aktörlerle otoriter yönetimleri destekleyen aktörler arasında bir mücadeleden bahsedilebilir. 

Suriye krizi, Rusya ve Çin’i yakın gelecekte kendi iç işlerine karışılabileceği yönünde endişelendirmektedir. Rus ve Çinli karar mercileri, Suriye’de bir dış müdahale ile Esed rejiminin devrilmesinden sonra sıranın gelecekte kendilerine de gelebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmaktadır. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi bu iki ülkenin Suriye’ye uluslararası müdahaleye mesnet teşkil edebilecek kararları engellemesi ve Rusya’nın iktidar değişimini önlemek için Esed rejimine sağladığı destek böyle bir mücadelenin yansıması olarak değerlendirilebilir. Nitekim otoriter yönetimleri destekleyen aktörlerle demokratik dinamikleri destekleyen aktörler arasındaki ayrışma Suriye’deki krizle sınırlı değildir. Irak’ta otoriterleşme eğilimleri göstermeye başlayan Maliki iktidarının Rusya’ya yaklaşması da küresel düzeydeki bu ayrışmaya örnek verilebilir. 

Uluslararası ilişkilerde ülkelere dış müdahale konusunda iki farklı trendin ön plana çıktığı, bu trendlerin Suriye krizinin küresel düzeyde bir anlaşmazlık 
haline gelmesinde etkili olduğu ifade edilebilir. Rusya ve Çin gibi ülkeler tarafından benimsenen birinci trend, Vestfalyan egemenliği savunmakta, 
devletlerin iç işlerine müdahaleye itiraz etmektedir. Batılı ülkeler tarafından geliştirilen ikinci trend ise devletlerin egemenlik ilkesini tanımakla birlikte, 
planlı insan hakları ihlallerinin büyük boyutlara ulaşması durumunda dış müdahalenin gerçekleştirilebileceği görüşünü savunmaktadır Soğuk Savaş sonrası dönemde BM sistemi ve NATO vasıtasıyla Batılı devletlerin öncülüğünde çeşitli kriz bölgelerinde gerçekleştirilen dış müdahaleler iki farklı trendin belirginleşmesine yol açmıştır. Suriye krizinde ise iki trend karşı karşıya gelmiş, krizi çözüme kavuşturabilecek adımlar konusunda küresel düzeyde tesis edilebilecek bir mutabakatı imkânsız kılmıştır. 

Nitekim bu konu halen Devlet Hukukunun tartışmalı konuları arasında yer almaya devam etmektedir. 

< Suriye krizi, Rusya ve Çin’i yakın gelecekte kendi iç işlerine karışılabileceği yönünde endişelendirmektedir. >

Suriye krizi nedeniyle mevcut verilere göre yaklaşık 400 bin kişi evini terk ederek Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’a göç etmek zorunda kalmıştır. 
Türkiye’ye giriş yapan sığınmacı sayısı 2012 Ekim ayı içinde Ankara’nın “psikolojik sınır” olarak belirlediği 100 bini geçmiştir. Türkiye’ye giriş yapan 
sığınmacı sayısındaki artışa bağlı olarak Suriye’nin kuzeyinde bir tampon bölge kurulması böylece daha sık gündeme gelebilir. Suriye’deki iç savaşın hâli hazırdaki seyri devam ederse toplam sığınmacıların sayısının yakın zamanda 700 bine çıkabileceği tahmin edilmektedir. 

Suriye krizinde Esed rejiminin, kuzey ve kuzeydoğudaki Kürt nüfusun muhalefete katılmasını engellemek amacıyla PKK terör örgütü ve aynı çizgideki 
PYD ile birlikte hareket etmeye başladığı yönünde basın yayın organlarında haberler yer almaktadır. Kriz başlayınca Esed rejiminin Kürtleri kendi tarafına 
çekmek maksadıyla PYD’yi kullanmaya başladığı ve PKK/PYD’yi kullanarak Türkiye’ye karşı komplo içinde olduğu yönünde duyumlar vardır. Türkiye 
PKK terör örgütü ve PYD’nin bölgedeki faaliyetlerini teyakkuzla takip etmelidir. Ancak Suriye Kürtleri arasında birlik olmadığı, bölünmeler ortaya çıktığı 
ve bütün Kürtlerin PKK ve PYD’ye sempati duymadığı dikkate alınmalıdır. Türkiye ve Suriye’de sınıra yakın yerleşim birimlerinde yaşayan Kürtler arasında 
akrabalık bağlarının da olduğu bilinmektedir. Türkiye, bu nedenle PKK terör örgütü ve PYD konusundaki hassasiyetinin bölgedeki Kürtlerde kaygılara 
neden olmasına fırsat vermemeli, Suriye Kürtleri ile iyi ilişkiler içinde olmalıdır. 

Suriye krizi, krizin sebep olduğu bölgesel ve küresel anlaşmazlık, bölgede Şii-Sünni geriliminin belirginleşmesi, sığınmacılar sorunu ve PKK terör örgütünün 
Orta Doğu’da yeni bir hareket alanına kavuşması Türkiye’nin güneyinde istikrarsızlığa yol açmaktadır. Suriye krizi bu bağlamda Ankara’nın Ortadoğu’daki girişimlerini kesintiye uğratabilecek, Türkiye’nin bölgedeki artan nüfuzunu sınırlandırabilecek bir çatışma zemini doğurmaktadır. 

Suriye’deki halk hareketi, diğer Arap ülkelerindeki başarılı süreçlere nazaran kısa sürede olumlu bir sonuca gidememiştir. Tunus ve Mısır’da iktidardaki 
liderlerin devrildiği aylarda Suriye’de kitlesel gösteriler başlamış ancak yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen Esed rejimi varlığını korumaya devam etmiştir. 
İktidar değişikliğinin gerçekleştiği Arap ülkelerinden farklı olarak Suriye’de Esed rejiminin varlığını sürdürmesine imkân tanıyan ve muhalefet hareketinin 
muvaffak olmasını engelleyen bazı şartlar belirleyici olmuştur. 

Suriye’de nüfus Tunus, Mısır ve Libya’dan farklı olarak homojen değildir ve iktidar büyük bölümünü Nusayri azınlığın oluşturduğu Baas ideolojisine sahip 
geniş bir çıkar grubunun denetimindedir. Suriye’de muhalefet hareketi başlayınca Esed rejimi Bin Ali, Kaddafi ve Mübarek iktidarlarının aksine güçlü bir 
dış destek almıştır. Suriye’de ortaya çıkan muhalefet zayıf kalmış, kendi içinde birlik sağlayamamış ve silahlanma aşamasına erken geçerek Esed rejiminin 
elini güçlendirmiştir. Batılı ülkeler Suriye krizinde Libya’dakinden farklı bir tutum sergilemiş, Türkiye krize müdahil oldukça geri çekilmiş, söylemde halk 
hareketini desteklerken eylemde çekimser kalmıştır. 

Suriye’de Beşşar Esed’in mensubu olduğu Nusayriler devletin bütün kurumlarında etkilidir. Ülke nüfusunun %12’sini oluşturduğu tahmin edilen Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir. 
Suriye’de Esed rejiminden çıkar sağlayan geniş bir kitlenin varlığı rejimin devrilmesini zorlaştırmış, bu kitle bir varoluş mücadelesi vererek iktidar değişimine karşı direnç göstermiştir. 

Suriye’de Nusayri azınlık aynı zamanda ordunun komuta kademesini ve üst düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hareketi 
ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu Esed iktidarından ayrılmamıştır. Bazı politikacı, diplomat ve askerler muhalif 
saflarda yer alsa da, muhalefet cephesine katılım düzeyi Esed rejiminin gücünü ve etkisini büyük ölçüde kıramamıştır. Ordu komutasının Nusayri subayların 
elinde olması, Esed iktidarına muhalefet hareketine silahlı kuvvetle karşılık verme imkânını tanımış ve ordunun saf değiştirme ihtimalini ortadan 
kaldırmıştır. Nusayrilerin Suriye silahlı kuvvetleri üzerindeki hâkimiyeti Şebbihaların (Esed ailesine yakın korumalık yapan silahlı askerler) kısa sürede 
devreye girmesini kolaylaştırmış, Esed rejiminin göstericilere müdahalesini hızlandırmıştır. 

< Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir.>

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***

BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 1


BÜTÜN BOYUTLARIYLA!  SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE  BÖLÜM 1



ÖN BİLGİ; 
DEĞERLİ OKUYUCUM..  BLOGGUMDA BUGÜN ÜLKEMİ DE DÜNYAYI DA  MEŞGUL EDEN SURİYE, TÜRKİYE VE DIŞ DÜNYA İLİŞKİLERİ ÜZERİNE GÜZEL BİR YAZI OKUDUM.. 
ÖNCELİKLE  BİLGE ADAMLAR STRATEJİ MERKEZİ VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİNE BU GÜZEL ÇALIŞMALARINDAN DOLAYI TEŞEKKÜR EDERİM.. BU GÜZEL ÇALIŞMA VE SUNUMLARINDAN DOLAYI..
SAYGILARIMI SUNARIM..
TANER ÇELİK,


BİLGE ADAMLAR KURULU RAPORU 
Hazırlayanlar: 
Atilla SANDIKLI 
Ali SEMİN 
RAPOR NO: 52 
KASIM 2012 
Yayına Hazırlayan: Erdem KAYA 
Grafik Tasarım: Sertaç DURMAZ 
BİLGESAM YAYINLARI 
Bilge Adamlar Strateji k Araştırmalar Merkezi 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:10 
Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36 
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye 
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93 
www.bilgesam.org 
bilgesam@bilgesam.org 

ANKARA
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6 
A. Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye 
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90 
ISBN: 978-605-89672-9-8 
Copyright © BİLGESAM KASIM 2012 

Bu yayının tüm hakları saklıdır. Yayın Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi ’nin izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz. 




BİLGE ADAMLAR KURULU 
Başkan; 
Salim DERVİŞOĞLU (E. Oramiral) 
Başkan Yardımcıları 
İlter TÜRKMEN (E. Bakan/Büyükelçi) 
Sami SELÇUK (Prof. Dr. / Yargıtay Onursal Başkanı) 

Kurul Üyeleri ;
Kutlu AKTAŞ (E. Bakan/Vali) 
Özdem SANBERK (E. Büyükelçi) 
Sönmez KÖKSAL (E. Büyükelçi) 
Güner ÖZTEK (E. Büyükelçi) 
Necdet Yılmaz TİMUR (E. Orgeneral) 
Oktar ATAMAN (E. Orgeneral) 
Sabahattin ERGİN (E. Koramiral) 
Nur VERGİN (Prof. Dr.) 
Orhan GÜVENEN (Prof. Dr.) 
Ali KARAOSMANOĞLU (Prof. Dr.) 
İlter TURAN (Prof. Dr.) 
Çelik KURTOĞLU (Prof. Dr.) 
Ersin ONULDURAN (Prof. Dr.) 


SUNUŞ 


2011 yılında başlayan Arap uyanışı süreci Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’deki iktidarların değişmesine neden olurken, Suriye’de Esed rejimi ile muhalefet 
hareketi arasında iç savaşa yol açmıştır. Suriye krizi sadece Suriye ile sınırlı kalmamış, bölgesel ve küresel ölçekte bir anlaşmazlık meydana getirmiştir. 
Esed rejiminin reform talebiyle gösteri düzenleyen halka ateş açmasıyla iç savaşa dönüşen Suriye krizi, Türkiye’yi doğrudan ve dolaylı olarak etkilemekte dir. 

Türkiye’ye 120 binin üzerinde Suriyeli sığınmacının giriş yapmasına sebep olan kriz, Türk karar mercilerini güneyde ciddi bir imtihanla karşı karşıya bırakmıştır. 

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM), krizin geleceğine yönelik öngörülerde bulunarak karar mercilerine milli menfaatler doğrultusunda 
gerçekçi çözüm önerileri ve karar seçenekleri sunmak amacıyla “Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye” raporunu yayımlamaktadır. 

BİLGESAM 
Başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı ve BİLGESAM Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Uzman Ali Semin tarafından hazırlanan rapor 9 Kasım 2012 tarihinde icra edilen 15. Bilge Adamlar Kurulu toplantısında değerlendirilmiştir. Rapor, Kurul üyelerinin görüş ve önerileri doğrultusunda geliştirilmiş ve yayına hazırlanmıştır. 

“Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye” çalışması Suriye krizinin seyrini, diğer Arap devletlerindeki değişim süreçlerinden ayrılan yönlerini, Esed rejimine karşı gelişen muhalefet hareketinin siyasi ve askeri yapısını incelemektedir. Rapor, Suriye krizini bölgesel ve küresel ölçekte değerlendirmekte ve krizin  Türkiye’ye etkilerini tespit etmektedir. Raporda, krizin geleceğine ilişkin dört farklı senaryo üzerinde durulmakta ve Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda karar mercilerine politika önerileri sunulmaktadır. 

Raporun karar mercilerine, akademisyenlere ve ilgili kurum, kuruluş ve kişilere faydalı olmasını temenni eder, raporu birlikte hazırladığımız Uzman Ali Semin’e, rapora 
değerli görüş ve önerileriyle önemli katkı sağlayan, raporun geliştirilmesi için kıymetli vakitlerini sarf eden başta (E) Oramiral Salim Dervişoğlu olmak üzere 
Bilge Adamlar Kurulu’na teşekkür ederim. 

Doç. Dr. Atilla SANDIKLI 
BİLGESAM 
Başkanı 


BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE 




YÖNETİCİ ÖZETİ ;

2011’de Arap dünyasında başlayan halk hareketleriyle birlikte Suriye’de halk kitlesel yürüyüşler düzenleyerek Baas rejiminden reform talebinde bulunmaya 
başlamıştır. Suriye halkı, ülkedeki sıkıyönetim uygulamasının kaldırılmasını, bireysel hakların genişletilmesini, gelir dağılımında adaletin tesisini ve iktidardaki Baas Partisi’nin gücünün sınırlandırılmasını talep etmiştir. Esed rejimi ise yasal çerçevede bazı düzenlemeler yapmakla birlikte Baas Partisi’nin 
tekelini sona erdirecek bir reform gerçekleştirmemiş, ülke geneline yayılan kitlesel yürüyüşleri silahlı kuvvet kullanarak bastırmaya çalışmıştır. 

İlk etapta reform talep eden halk kitleleri rejimin şiddetli baskısıyla karşılaşınca, Esed rejiminin devrilmesini istemeye ve silahlanmaya başlamıştır. 
Silahlanan muhalefet hareketiyle Esed rejimine bağlı güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar neticesinde Suriye krizi iç savaş halini almıştır. Esed rejiminin 
halka ateş açmasıyla başlayan iç savaşta on binlerce Suriye vatandaşı hayatını kaybetmiş, 100 binlerce vatandaş komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. 

Suriye krizi, ulusal ölçekteki çatışmaların ötesinde bölgesel ve küresel seviyede bir anlaşmazlığa dönüşmüş; ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde üç boyutlu 
bir ihtilaf meydana getirmiştir. Kriz, Orta Doğu’da Şii-Sünni gerilimine yol açarken, dünyada demokratikleşme hareketlerini destekleyen aktörlerle otoriter 
yönetimleri destekleyen devletler arasında mücadeleye neden olmuştur. Suriye krizi, uluslararası ilişkilerde insan hakları ihlalleri durumunda dış müdahaleleri 
gerekli gören trendle, devletlerin mutlak egemenliğini savunan ve dış müdahalelere karşı çıkan trendin karşı karşıya gelmesine yol açmıştır. 

< Suriye krizi; Nusayri azınlığın iktidardaki etkinliği ve Baas ideolojisi, Esed rejimine sağlanan güçlü dış destek, muhalefetin zayıf ve parçalı yapısı, Batılı 
ülkelerin çekimser tutumundan dolayı iktidarın değiştiği Arap ülkelerindeki süreçlerden farklı bir seyir izlemiştir. >

Suriye muhalefeti, yurtdışında muhalif grupları tek çatı altında toplayarak Suriye Ulusal Konseyi’ni teşkil etmiş, daha sonra Konsey’in yerini daha geniş 
temsil niteliğine sahip Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu almıştır. Ulusal Koalisyon her ne kadar muhalefet hareketini tek bir çatı 
altında toplamışsa da Esed sonrası Suriye için ortak bir siyasi vizyon ortaya koymamıştır. Bu durum ise muhalefet hareketinin kırılganlığını devam ettirmektedir. 

Muhalefet hareketi, ülke içinde de Esed rejimini silahlı güç kullanarak devirmek hedefiyle askeri bir yapılanmaya giderek Özgür Suriye Ordusu’nu kurmuştur. 
Yurtdışındaki siyasi yapılanma diplomatik temaslarla ve Suriye Halkının Dostları toplantıları sayesinde muhalefetin uluslararası düzeyde tanınması 
ve muhalefete destek sağlanması için çalışırken, Özgür Suriye Ordusu ve diğer silahlı muhalif gruplar yurtiçinde Esed rejimine karşı silahlı mücadeleyi 
yürütmektedir. 

Suriye krizi, Orta Doğu’da bölgesel bir anlaşmazlığa yol açmış, bölgede Şii-Sünni gerilimine zemin hazırlamıştır. Bölgede krizin çözümüne yönelik Esed rejiminin devamı ve son bulması şeklinde iki yaklaşım öne çıkmıştır. İran, Irak ve Lübnan’daki Hizbullah Esed iktidarının ayakta kalması yönünde irade gösterir ken, Türkiye ve başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap dünyası Suriye’de iktidar değişimini gerekli görmüştür. Suudi Arabistan ve Katar öncülüğünde Körfez ülkelerinin girişimiyle Suriye krizi Arap Birliği’nin gündemine taşınmış, Birliğin geliştirdiği barış planına Esed rejimi riayet etmeyince Suriye’nin üyeliği askıya alınmıştır. 

Suriye krizi bölgesel düzeydeki çözüm arayışlarının ardından 2012 yılının ilk aylarında Arap Birliği tarafından Birleşmiş Milletler gündemine getirilmiştir. 
BM-Arap Birliği özel temsilcisi olarak atanan Kofi Annan, Suriye’de geçiş sürecini sağlayabilecek süreci Annan Planı’yla yönetmeye çalışmış, ancak çatışmalar sona erdirilememiştir. Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin Esed rejimi aleyhindeki karar tasarılarını veto etmiş, Esed rejimine yaptırım uygulanmasını sağlayabilecek ve Suriye’ye müdahalenin önünü açabilecek girişimler sonuçsuz kalmıştır. Başkanlık seçimleri öncesinde muhalefete destek konusunda pasif hareket eden ABD’nin ve Batı’nın önümüzdeki süreçte Suriyeli muhaliflere daha fazla destek sağlayacağı değerlendirilmektedir. 

Suriye krizi, Türkiye ve Suriye’nin coğrafi yakınlığı, iki ülke arasındaki tarihi ve kültürel bağlar ve ekonomik karşılıklı bağımlılık nedeniyle Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Arap uyanışı süreci başladığında Esed rejimine reform çağrılarını yüksek sesle dile getirmeye başlayan Türkiye, rejimin gösteri 
yürüyüşleri düzenleyen halka ateş açmasıyla birlikte krizdeki tutumunu değiştirmiştir. Türkiye, Arap devletleriyle birlikte Arap Birliği ve Birleşmiş 
Milletler nezdindeki çözüm girişimlerini desteklemiş, Esed rejimi üzerindeki uluslararası baskıyı artırmak amacıyla Suriye’ye tek taraflı yaptırımlar uygulamıştır. 

Kriz; Türkiye’ye giriş yapan sığınmacılar, Esed rejiminin PKK terör örgütüne sağladığı destek, Suriye’nin kuzeydoğusundaki ayrılıkçı eğilimler ve iki ülke 
arasındaki ticaretin sona ermesi nedeniyle Türkiye’yi doğrudan etkilemiştir. Suriye krizi Türkiye’nin Irak ve İran’la ilişkilerinde problemlere zemin hazırlayarak Türkiye’yi dolaylı olarak da etkilemiştir. 

Türkiye, Suriye’deki krizin bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa dönüşebileceğini yeterince değerlendirememiş, krizin tarafı haline gelmeye başlamıştır. 

Suriye krizinde önümüzde süreçte dört muhtemel senaryo gerçekleşebileceği değerlendirilmektedir. Birinci senaryo Suriye’de kurulabilecek bir geçiş hükümeti ile krizin aşılmasıdır. İkinci muhtemel senaryo Esed rejiminin ağır silah sistemleriyle desteklenecek Özgür Suriye Ordusu veya uluslararası bir müdahale ile devrilmesidir. Üçüncü senaryo Suriye krizinin sürüncemede kalmaya devam etmesi ve ülkenin parçalanma sürecine girmesidir. Dördüncüsü ise iç çatışmaların devam etmesine rağmen Baas rejiminin ayakta kalması ve iktidarını muhafaza etmesidir. 

Türkiye, güney sınırında meydana gelen ve güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden bu krizden en az zararla çıkmak için gerekli tedbirleri almalıdır. Türkiye, Batılı müttefikleri ile birlikte hareket ederek krizin çözüm sürecinde çatışmadan ziyade insani yardım noktasında öne çıkmalı, dikkat ve enerjisini Suriye’nin yeniden inşasına teksif etmelidir. 

1. GENEL

Arap dünyası, 2011 yılından itibaren otoriter iktidar yapılarına karşı gelişen halk hareketleriyle birlikte siyasi bir dönüşüm sürecine girmiştir. Arap halkları, 
demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini sokak yürüyüşleriyle dile getirmeye, otoriter iktidar yapılarına itiraz etmeye başlamıştır. Tek adam 
ve aile yönetimlerinin tahakkümüne, sıkıyönetim uygulamalarına başkaldıran Arap toplumları insan haklarının korunması, siyasi özgürlüklerin sağlanması, 
gelirlerin adil paylaşılması ve işsizliğin giderilmesi için değişim istemektedir. Reform taleplerinin seslendirildiği gösteri yürüyüşleri ile başlayan ve bazı ülkelerde silahlı isyan hareketlerine dönüşen Arap uyanışı Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de iktidarların devrilmesine yol açmıştır. Yönetimin değişmediği 
Arap ülkelerinde ise halkın taleplerinin ayaklanmaya dönüşmesini engellemek maksadıyla iktidarlar, siyasi reformlara ve ekonomik destek seçeneklerine 
yönelmiştir. 

Arap uyanışı sürecinin 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta Üniversite mezunu Seyyar Satıcı Muhammed El-Buazizi’in kendini yakmasıyla başlayan gösteri 
yürüyüşleriyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Tunus’ta başlayan gösteriler neticesinde Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali 14 Ocak 2011 tarihinde 
23 yıllık iktidarını bırakmak zorunda kalmıştır. Mısır halkının Kahire’de Tahrir Meydanı’ndaki gösterileriyle 30 sene Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek, 
11 Şubat 2011’de istifa etmiştir. Libya’da Muammer Kaddafi iktidarına karşı başlayan halk hareketi silahlı isyana dönüşmüş, NATO öncülüğündeki uluslararası koalisyon güçlerinin müdahalesi neticesinde Kaddafi Ekim 2011’de devrilmiştir. Yemen’deki halk hareketi Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’i, 
23 Kasım 2011 tarihinde Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) barış planı çerçevesinde Riyad’da yetkilerini devretmeye mecbur bırakmıştır. 

Demokratikleşme istikametinde müspet bir gelişme olarak değerlendirildiği için çoğunlukla “Arap baharı” ifadesiyle isimlendirilen süreç, Orta Doğu’da aynı zamanda istikrarsız bir döneme yol açabilecek dinamikler ortaya çıkarmıştır. 

Dini, mezhepsel ve etnik farklılıklar temelinde beliren bu dinamikler, bölgede yeni çatışma alanlarına zemin hazırlarken bölge dışı aktörlerin de Orta Doğu’daki gelişmeleri yönlendirebileceği bir konjonktür meydana getirmiştir. 

Tunus ve Mısır’daki olumlu süreçlerin aksine Arap devriminin çıkmaza girdiği Suriye krizi bu açıdan kritik bir örnektir. Rusya’nın Akdeniz’deki tek askeri üssüne ev sahipliği yapan, İran’ın Arap dünyasındaki tek müttefiki olan Suriye’deki süreç Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. 

Suriye’de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yürüyüşlerle başlamış, iktidarın muhalefeti şiddetle bastırma yoluna gitmesiyle 
silahlı isyana dönüşmüştür. Beşşar Esed iktidarının muhalefet gösterilerini bastırma hedefiyle halka karşı şiddete başvurması, yerleşim yerlerini bombalaması 10 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, 100 binlerce vatandaşın ise ülkeyi terk etmesine yol açmıştır. Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması ve 
Esed’e bağlı güvenlik güçlerinin mukavemetini nispeten koruması ile de kriz bir iç savaş halini almıştır. Dış aktörlerin gerek Esed rejimi gerekse muhalefet 
tarafında müdahil oldukları kriz ülke çapında bir sıcak çatışma alanı doğururken, Suriye üzerinde bölgesel ve küresel düzeyde bir nüfuz mücadelesi başlatmıştır. 

Bu raporda; Suriye krizinin seyri, diğer Arap devletlerindeki değişim süreçlerinden ayrılan yönleri ve sonuçları değerlendirilmekte, Esed rejimine karşı gelişen muhalefet hareketi silahlı gücü ile birlikte incelenmektedir. Raporda kriz, bölgesel ve küresel ölçekte ele alınmakta, krizin Türkiye’ye etkileri değerlendirilmekte ve krizin seyrine ilişkin senaryolar geliştirilmektedir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***