26 Mart 2017 Pazar

BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 1


BÜTÜN BOYUTLARIYLA!  SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE  BÖLÜM 1



ÖN BİLGİ; 
DEĞERLİ OKUYUCUM..  BLOGGUMDA BUGÜN ÜLKEMİ DE DÜNYAYI DA  MEŞGUL EDEN SURİYE, TÜRKİYE VE DIŞ DÜNYA İLİŞKİLERİ ÜZERİNE GÜZEL BİR YAZI OKUDUM.. 
ÖNCELİKLE  BİLGE ADAMLAR STRATEJİ MERKEZİ VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİNE BU GÜZEL ÇALIŞMALARINDAN DOLAYI TEŞEKKÜR EDERİM.. BU GÜZEL ÇALIŞMA VE SUNUMLARINDAN DOLAYI..
SAYGILARIMI SUNARIM..
TANER ÇELİK,


BİLGE ADAMLAR KURULU RAPORU 
Hazırlayanlar: 
Atilla SANDIKLI 
Ali SEMİN 
RAPOR NO: 52 
KASIM 2012 
Yayına Hazırlayan: Erdem KAYA 
Grafik Tasarım: Sertaç DURMAZ 
BİLGESAM YAYINLARI 
Bilge Adamlar Strateji k Araştırmalar Merkezi 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:10 
Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36 
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye 
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93 
www.bilgesam.org 
bilgesam@bilgesam.org 

ANKARA
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6 
A. Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye 
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90 
ISBN: 978-605-89672-9-8 
Copyright © BİLGESAM KASIM 2012 

Bu yayının tüm hakları saklıdır. Yayın Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi ’nin izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz. 




BİLGE ADAMLAR KURULU 
Başkan; 
Salim DERVİŞOĞLU (E. Oramiral) 
Başkan Yardımcıları 
İlter TÜRKMEN (E. Bakan/Büyükelçi) 
Sami SELÇUK (Prof. Dr. / Yargıtay Onursal Başkanı) 

Kurul Üyeleri ;
Kutlu AKTAŞ (E. Bakan/Vali) 
Özdem SANBERK (E. Büyükelçi) 
Sönmez KÖKSAL (E. Büyükelçi) 
Güner ÖZTEK (E. Büyükelçi) 
Necdet Yılmaz TİMUR (E. Orgeneral) 
Oktar ATAMAN (E. Orgeneral) 
Sabahattin ERGİN (E. Koramiral) 
Nur VERGİN (Prof. Dr.) 
Orhan GÜVENEN (Prof. Dr.) 
Ali KARAOSMANOĞLU (Prof. Dr.) 
İlter TURAN (Prof. Dr.) 
Çelik KURTOĞLU (Prof. Dr.) 
Ersin ONULDURAN (Prof. Dr.) 


SUNUŞ 


2011 yılında başlayan Arap uyanışı süreci Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’deki iktidarların değişmesine neden olurken, Suriye’de Esed rejimi ile muhalefet 
hareketi arasında iç savaşa yol açmıştır. Suriye krizi sadece Suriye ile sınırlı kalmamış, bölgesel ve küresel ölçekte bir anlaşmazlık meydana getirmiştir. 
Esed rejiminin reform talebiyle gösteri düzenleyen halka ateş açmasıyla iç savaşa dönüşen Suriye krizi, Türkiye’yi doğrudan ve dolaylı olarak etkilemekte dir. 

Türkiye’ye 120 binin üzerinde Suriyeli sığınmacının giriş yapmasına sebep olan kriz, Türk karar mercilerini güneyde ciddi bir imtihanla karşı karşıya bırakmıştır. 

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM), krizin geleceğine yönelik öngörülerde bulunarak karar mercilerine milli menfaatler doğrultusunda 
gerçekçi çözüm önerileri ve karar seçenekleri sunmak amacıyla “Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye” raporunu yayımlamaktadır. 

BİLGESAM 
Başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı ve BİLGESAM Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Uzman Ali Semin tarafından hazırlanan rapor 9 Kasım 2012 tarihinde icra edilen 15. Bilge Adamlar Kurulu toplantısında değerlendirilmiştir. Rapor, Kurul üyelerinin görüş ve önerileri doğrultusunda geliştirilmiş ve yayına hazırlanmıştır. 

“Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye” çalışması Suriye krizinin seyrini, diğer Arap devletlerindeki değişim süreçlerinden ayrılan yönlerini, Esed rejimine karşı gelişen muhalefet hareketinin siyasi ve askeri yapısını incelemektedir. Rapor, Suriye krizini bölgesel ve küresel ölçekte değerlendirmekte ve krizin  Türkiye’ye etkilerini tespit etmektedir. Raporda, krizin geleceğine ilişkin dört farklı senaryo üzerinde durulmakta ve Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda karar mercilerine politika önerileri sunulmaktadır. 

Raporun karar mercilerine, akademisyenlere ve ilgili kurum, kuruluş ve kişilere faydalı olmasını temenni eder, raporu birlikte hazırladığımız Uzman Ali Semin’e, rapora 
değerli görüş ve önerileriyle önemli katkı sağlayan, raporun geliştirilmesi için kıymetli vakitlerini sarf eden başta (E) Oramiral Salim Dervişoğlu olmak üzere 
Bilge Adamlar Kurulu’na teşekkür ederim. 

Doç. Dr. Atilla SANDIKLI 
BİLGESAM 
Başkanı 


BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE 




YÖNETİCİ ÖZETİ ;

2011’de Arap dünyasında başlayan halk hareketleriyle birlikte Suriye’de halk kitlesel yürüyüşler düzenleyerek Baas rejiminden reform talebinde bulunmaya 
başlamıştır. Suriye halkı, ülkedeki sıkıyönetim uygulamasının kaldırılmasını, bireysel hakların genişletilmesini, gelir dağılımında adaletin tesisini ve iktidardaki Baas Partisi’nin gücünün sınırlandırılmasını talep etmiştir. Esed rejimi ise yasal çerçevede bazı düzenlemeler yapmakla birlikte Baas Partisi’nin 
tekelini sona erdirecek bir reform gerçekleştirmemiş, ülke geneline yayılan kitlesel yürüyüşleri silahlı kuvvet kullanarak bastırmaya çalışmıştır. 

İlk etapta reform talep eden halk kitleleri rejimin şiddetli baskısıyla karşılaşınca, Esed rejiminin devrilmesini istemeye ve silahlanmaya başlamıştır. 
Silahlanan muhalefet hareketiyle Esed rejimine bağlı güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar neticesinde Suriye krizi iç savaş halini almıştır. Esed rejiminin 
halka ateş açmasıyla başlayan iç savaşta on binlerce Suriye vatandaşı hayatını kaybetmiş, 100 binlerce vatandaş komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. 

Suriye krizi, ulusal ölçekteki çatışmaların ötesinde bölgesel ve küresel seviyede bir anlaşmazlığa dönüşmüş; ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde üç boyutlu 
bir ihtilaf meydana getirmiştir. Kriz, Orta Doğu’da Şii-Sünni gerilimine yol açarken, dünyada demokratikleşme hareketlerini destekleyen aktörlerle otoriter 
yönetimleri destekleyen devletler arasında mücadeleye neden olmuştur. Suriye krizi, uluslararası ilişkilerde insan hakları ihlalleri durumunda dış müdahaleleri 
gerekli gören trendle, devletlerin mutlak egemenliğini savunan ve dış müdahalelere karşı çıkan trendin karşı karşıya gelmesine yol açmıştır. 

< Suriye krizi; Nusayri azınlığın iktidardaki etkinliği ve Baas ideolojisi, Esed rejimine sağlanan güçlü dış destek, muhalefetin zayıf ve parçalı yapısı, Batılı 
ülkelerin çekimser tutumundan dolayı iktidarın değiştiği Arap ülkelerindeki süreçlerden farklı bir seyir izlemiştir. >

Suriye muhalefeti, yurtdışında muhalif grupları tek çatı altında toplayarak Suriye Ulusal Konseyi’ni teşkil etmiş, daha sonra Konsey’in yerini daha geniş 
temsil niteliğine sahip Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu almıştır. Ulusal Koalisyon her ne kadar muhalefet hareketini tek bir çatı 
altında toplamışsa da Esed sonrası Suriye için ortak bir siyasi vizyon ortaya koymamıştır. Bu durum ise muhalefet hareketinin kırılganlığını devam ettirmektedir. 

Muhalefet hareketi, ülke içinde de Esed rejimini silahlı güç kullanarak devirmek hedefiyle askeri bir yapılanmaya giderek Özgür Suriye Ordusu’nu kurmuştur. 
Yurtdışındaki siyasi yapılanma diplomatik temaslarla ve Suriye Halkının Dostları toplantıları sayesinde muhalefetin uluslararası düzeyde tanınması 
ve muhalefete destek sağlanması için çalışırken, Özgür Suriye Ordusu ve diğer silahlı muhalif gruplar yurtiçinde Esed rejimine karşı silahlı mücadeleyi 
yürütmektedir. 

Suriye krizi, Orta Doğu’da bölgesel bir anlaşmazlığa yol açmış, bölgede Şii-Sünni gerilimine zemin hazırlamıştır. Bölgede krizin çözümüne yönelik Esed rejiminin devamı ve son bulması şeklinde iki yaklaşım öne çıkmıştır. İran, Irak ve Lübnan’daki Hizbullah Esed iktidarının ayakta kalması yönünde irade gösterir ken, Türkiye ve başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap dünyası Suriye’de iktidar değişimini gerekli görmüştür. Suudi Arabistan ve Katar öncülüğünde Körfez ülkelerinin girişimiyle Suriye krizi Arap Birliği’nin gündemine taşınmış, Birliğin geliştirdiği barış planına Esed rejimi riayet etmeyince Suriye’nin üyeliği askıya alınmıştır. 

Suriye krizi bölgesel düzeydeki çözüm arayışlarının ardından 2012 yılının ilk aylarında Arap Birliği tarafından Birleşmiş Milletler gündemine getirilmiştir. 
BM-Arap Birliği özel temsilcisi olarak atanan Kofi Annan, Suriye’de geçiş sürecini sağlayabilecek süreci Annan Planı’yla yönetmeye çalışmış, ancak çatışmalar sona erdirilememiştir. Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin Esed rejimi aleyhindeki karar tasarılarını veto etmiş, Esed rejimine yaptırım uygulanmasını sağlayabilecek ve Suriye’ye müdahalenin önünü açabilecek girişimler sonuçsuz kalmıştır. Başkanlık seçimleri öncesinde muhalefete destek konusunda pasif hareket eden ABD’nin ve Batı’nın önümüzdeki süreçte Suriyeli muhaliflere daha fazla destek sağlayacağı değerlendirilmektedir. 

Suriye krizi, Türkiye ve Suriye’nin coğrafi yakınlığı, iki ülke arasındaki tarihi ve kültürel bağlar ve ekonomik karşılıklı bağımlılık nedeniyle Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Arap uyanışı süreci başladığında Esed rejimine reform çağrılarını yüksek sesle dile getirmeye başlayan Türkiye, rejimin gösteri 
yürüyüşleri düzenleyen halka ateş açmasıyla birlikte krizdeki tutumunu değiştirmiştir. Türkiye, Arap devletleriyle birlikte Arap Birliği ve Birleşmiş 
Milletler nezdindeki çözüm girişimlerini desteklemiş, Esed rejimi üzerindeki uluslararası baskıyı artırmak amacıyla Suriye’ye tek taraflı yaptırımlar uygulamıştır. 

Kriz; Türkiye’ye giriş yapan sığınmacılar, Esed rejiminin PKK terör örgütüne sağladığı destek, Suriye’nin kuzeydoğusundaki ayrılıkçı eğilimler ve iki ülke 
arasındaki ticaretin sona ermesi nedeniyle Türkiye’yi doğrudan etkilemiştir. Suriye krizi Türkiye’nin Irak ve İran’la ilişkilerinde problemlere zemin hazırlayarak Türkiye’yi dolaylı olarak da etkilemiştir. 

Türkiye, Suriye’deki krizin bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa dönüşebileceğini yeterince değerlendirememiş, krizin tarafı haline gelmeye başlamıştır. 

Suriye krizinde önümüzde süreçte dört muhtemel senaryo gerçekleşebileceği değerlendirilmektedir. Birinci senaryo Suriye’de kurulabilecek bir geçiş hükümeti ile krizin aşılmasıdır. İkinci muhtemel senaryo Esed rejiminin ağır silah sistemleriyle desteklenecek Özgür Suriye Ordusu veya uluslararası bir müdahale ile devrilmesidir. Üçüncü senaryo Suriye krizinin sürüncemede kalmaya devam etmesi ve ülkenin parçalanma sürecine girmesidir. Dördüncüsü ise iç çatışmaların devam etmesine rağmen Baas rejiminin ayakta kalması ve iktidarını muhafaza etmesidir. 

Türkiye, güney sınırında meydana gelen ve güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden bu krizden en az zararla çıkmak için gerekli tedbirleri almalıdır. Türkiye, Batılı müttefikleri ile birlikte hareket ederek krizin çözüm sürecinde çatışmadan ziyade insani yardım noktasında öne çıkmalı, dikkat ve enerjisini Suriye’nin yeniden inşasına teksif etmelidir. 

1. GENEL

Arap dünyası, 2011 yılından itibaren otoriter iktidar yapılarına karşı gelişen halk hareketleriyle birlikte siyasi bir dönüşüm sürecine girmiştir. Arap halkları, 
demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini sokak yürüyüşleriyle dile getirmeye, otoriter iktidar yapılarına itiraz etmeye başlamıştır. Tek adam 
ve aile yönetimlerinin tahakkümüne, sıkıyönetim uygulamalarına başkaldıran Arap toplumları insan haklarının korunması, siyasi özgürlüklerin sağlanması, 
gelirlerin adil paylaşılması ve işsizliğin giderilmesi için değişim istemektedir. Reform taleplerinin seslendirildiği gösteri yürüyüşleri ile başlayan ve bazı ülkelerde silahlı isyan hareketlerine dönüşen Arap uyanışı Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de iktidarların devrilmesine yol açmıştır. Yönetimin değişmediği 
Arap ülkelerinde ise halkın taleplerinin ayaklanmaya dönüşmesini engellemek maksadıyla iktidarlar, siyasi reformlara ve ekonomik destek seçeneklerine 
yönelmiştir. 

Arap uyanışı sürecinin 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta Üniversite mezunu Seyyar Satıcı Muhammed El-Buazizi’in kendini yakmasıyla başlayan gösteri 
yürüyüşleriyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Tunus’ta başlayan gösteriler neticesinde Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali 14 Ocak 2011 tarihinde 
23 yıllık iktidarını bırakmak zorunda kalmıştır. Mısır halkının Kahire’de Tahrir Meydanı’ndaki gösterileriyle 30 sene Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek, 
11 Şubat 2011’de istifa etmiştir. Libya’da Muammer Kaddafi iktidarına karşı başlayan halk hareketi silahlı isyana dönüşmüş, NATO öncülüğündeki uluslararası koalisyon güçlerinin müdahalesi neticesinde Kaddafi Ekim 2011’de devrilmiştir. Yemen’deki halk hareketi Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’i, 
23 Kasım 2011 tarihinde Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) barış planı çerçevesinde Riyad’da yetkilerini devretmeye mecbur bırakmıştır. 

Demokratikleşme istikametinde müspet bir gelişme olarak değerlendirildiği için çoğunlukla “Arap baharı” ifadesiyle isimlendirilen süreç, Orta Doğu’da aynı zamanda istikrarsız bir döneme yol açabilecek dinamikler ortaya çıkarmıştır. 

Dini, mezhepsel ve etnik farklılıklar temelinde beliren bu dinamikler, bölgede yeni çatışma alanlarına zemin hazırlarken bölge dışı aktörlerin de Orta Doğu’daki gelişmeleri yönlendirebileceği bir konjonktür meydana getirmiştir. 

Tunus ve Mısır’daki olumlu süreçlerin aksine Arap devriminin çıkmaza girdiği Suriye krizi bu açıdan kritik bir örnektir. Rusya’nın Akdeniz’deki tek askeri üssüne ev sahipliği yapan, İran’ın Arap dünyasındaki tek müttefiki olan Suriye’deki süreç Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. 

Suriye’de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yürüyüşlerle başlamış, iktidarın muhalefeti şiddetle bastırma yoluna gitmesiyle 
silahlı isyana dönüşmüştür. Beşşar Esed iktidarının muhalefet gösterilerini bastırma hedefiyle halka karşı şiddete başvurması, yerleşim yerlerini bombalaması 10 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, 100 binlerce vatandaşın ise ülkeyi terk etmesine yol açmıştır. Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması ve 
Esed’e bağlı güvenlik güçlerinin mukavemetini nispeten koruması ile de kriz bir iç savaş halini almıştır. Dış aktörlerin gerek Esed rejimi gerekse muhalefet 
tarafında müdahil oldukları kriz ülke çapında bir sıcak çatışma alanı doğururken, Suriye üzerinde bölgesel ve küresel düzeyde bir nüfuz mücadelesi başlatmıştır. 

Bu raporda; Suriye krizinin seyri, diğer Arap devletlerindeki değişim süreçlerinden ayrılan yönleri ve sonuçları değerlendirilmekte, Esed rejimine karşı gelişen muhalefet hareketi silahlı gücü ile birlikte incelenmektedir. Raporda kriz, bölgesel ve küresel ölçekte ele alınmakta, krizin Türkiye’ye etkileri değerlendirilmekte ve krizin seyrine ilişkin senaryolar geliştirilmektedir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder