3 Mart 2017 Cuma

DÜNYA ENERJİ TÜKETİMLERİ,




DÜNYA ENERJİ TÜKETİMLERİ,





Yusuf Yazar
Ankara, 2011

Dünya Enerji Tüketimleri,




Ülkelerin Üretim ve Petrol ve Doğal Gaz Ticareti Açısından Durumları ve İhracat Potansiyelleri Enerji GüvenliğiYukarıda belirtilmiş olduğu gibi bu raporda özellikle gözönünde bulundurulan altı ülkenin toplam birincil enerji tüketimi dünya toplam birincil enerji tüketimi içerisinde yalnızca %1,4’ünü oluşturmaktadır.

12 nolu tablo dünyada enerji tüketim büyüklüğü açısından ülkeleri sıralıyor. Bu büyüklükler genel olarak bir taraftan da büyük enerji pazarlarının nereler olduğuna işaret ediyor. Hem enerji hammaddeleri ve hem de enerji altyapılarının oluşturulması ya da yenilenmesinde kullanılacak donanımların arzedildiği ve arzedilmeye devam edilecek olduğu pazarlar. Çin ve ABD tarafından gerçekleştirilen tüketim, dünya toplam enerji tüketiminin yaklaşık %40’ını oluşturuyor. Her iki ülke, örneğin petrolde, kendi iç üretimleri de yüksek olduğu halde dünyanın en büyük iki ithalatçısı. 




İklim değişikliği durumu ve politikaları açısından bakıldığında dünyanın en büyük iki tüketicisi ülkesi olan ABD ve Çin, aynı zamanda dünyanın en fazla karbondioksit salınımı yapan iki ülkesi olma konumundadır (birlikte dünya toplam karbondioksit salınımının %42’sine sebep oluyorlar). Yalnızca bu veriler ışığında bakıldığında bile bu iki ülkenin benimsemediği bir iklim değişikliği paketinin başarılı olmaktan uzak kalacağı sonucuna varılabilir. Böyle bakıldığında bu iki ülke arasında bu konuda bir diyaloğun ve anlayış birliği sağlamanın ne kadar önemli olduğu açıktır. Ve her iki ülkenin (özellikle de, gelişmekte olan bir ülke olarak Çin’in) bu konuda üzerlerine gerçek anlamda düşeni yapmakta belli ve anlaşılabilir nedenlerle çok da arzulu ve aceleci görünmediklerini söylemek mümkündür. Bu isteksizliği 2008-2009 küresel ekonomik krizinin sera gazı salınımını azaltma çerçevesinde kullanımdaki üretim tarz ve teknolojilerini önemli ölçüde daha verimli olanlarıyla değiştirmek için yapılacak yatırımlarda sebep olduğu iptal ve tehirler biraz daha artırmıştır (Shell Energy Scenarios to 2050, 2011). 



TABLO 12: Dünya Birincil Enerji Tüketimi (2009):

(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.)

Pazarın önemli bölümünü hem tüketimi büyük ve hem de kaynakları yetersiz olan ülkelerin oluşturduğu açıktır. Önümüzdeki dönemde (2030’lara kadar olan dönem düşünülürse) dünya enerji talebindeki artışın gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkması beklenmektedir (Shell Energy Scenarios to 2050, bölüm 2, 2011). Dolayısıyla, özellikle Türkiye açısından Avrupalı ülkelerin çoğunun ithal kaynağa ihtiyacının olması ve çeşitlendirme politikaları çerçevesinde Hazar ve Ortadoğu kaynaklarından (özellikle doğal gaz) yararlanmaya öncelik vermesi önemli bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte, kısa süre öncesine kadar pazar daha çok Batı’da (özellikle Avrupa’da) görünüyordu. Ama son yıllarda, yüksek büyüme ve enerji talep artış oranlarıyla Çin ve Hindistan dikkatleri üzerinde toplamış durumda. Nüfusları büyük bu iki büyüyen ekonomi 
kendi enerji kaynaklarıyla yetinemeyecekleri bir talep artışıyla karşı karşıya. Bu da her iki ülkeyi önde gelen ithalatçı ülkeler durumuna getiriyor. Çin bugünkü haliyle, kendi büyük üretimine rağmen 2009 yılı itibariyle dünyanın ikinci petrol ithalatçısı (China, 2010) konumuna gelmiş bulunuyor.

Ülkelerin Üretim ve Petrol ve Doğal Gaz Ticareti Açısından Durumları ve İhracat Potansiyelleri

Dünyada uluslararası ilişki ve ticaretin önemli bir bölümü, hidrokarbon (ham petrol, petrol ürünleri, doğal gaz, LNG ve kömür) ticareti üzerinden gerçekleşiyor dersek yanlış olmaz. Bu ticaretteki veriler yıldan yıla hızla değişiyor. Büyüyen ekonomilerin bu ticaretteki ağırlığı ve sıralamalardaki yeri yükseliyor. Birkaç yıl önce en büyük petrol ithalatçısı ülkeler listesinde ABD’den sonra ikinci sırada Japonya yer alırken, yüksek enerji talep artışıyla Çin, kendi büyük iç üretimine rağmen, 2009’da ikinci büyük ithalatçı ülke konumuna geldi. 

Uluslararası petrol ticareti rakamlarına bakıldığında en büyük ham petrol ihracatçılarının Rusya ve Ortadoğu ülkeleri (başta Suudi Arabistan ve İran) olduğunu, en büyük ham petrol ithalatçılarınınsa Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Japonya, Hindistan, Almanya, Güney Kore, Fransa, İtalya ve İspanya olduğu görülür. Büyük ihracat kabiliyetinin büyük rezervlere sahip olmanın yanı sıra iç tüketimin ötesinde bir büyük üretimi mümkün kılacak altyapıya ve taşıma/ticaret altyapısına sahip olmayı gerektirdiği açıktır. Bu açıdan bakıldığında, son gerçekleşen projelerle (BTC ve Kazakistan – Çin ham petrol boru hattı projeleri) Hazar Havzası ülkelerinin dünya petrol ticaretindeki ağırlıkları artmıştır (2009 yılında Kazakistan’ın günlük ihracatı 1,3 milyon varile; Azerbaycan’ın günlük ihracatı da 876 bin varile -2005 değerinin yaklaşık 3 katı- ulaşmıştır). Geçecek olduğu bölgelerdeki politik istikrarsızlık ve güvenlik problemi nedeniyle askıya alınmış görünen Türkmenistan – Afganistan – Pakistan ham petrol boru hattı (1600 km, günlük 1 milyon varil kapasiteli) gibi gelecekte gerçekleşmesi muhtemel başka projelerle Orta Asya ülkelerinin uluslar arası petrol ticaretindeki ağırlıkları daha da artabilecektir. 

Doğal gazın son yirmibeş yıl içerisinde kullanılışının yaygınlaşmasına paralel biçimde artan arama/geliştirme faaliyetleri sonucu ispatlanmış rezerv miktarları da artarak bugünkü değerlere ulaşmıştır (bknz. Tablo no:2). 1989 yılından 2009 yılına doğal gaz rezerv miktarlarının ne ölçüde arttığı 2 nolu grafikte yansıtılmıştır.


GRAFİK NO 2: Dünya İspatlanmış Doğal Gaz Rezerv Gelişimi (1989-2009):
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy June 2010

Rezervlere artış şeklinde yansıyan keşiflerin önemli bir bölümünün Hazar Havzası ve Ortadoğu bölgelerinde yapılmış olduğunu belirtmek gerekir (örneğin, 1999’da 2,59 trilyon metreküp olarak gösterilen Türkmenistan ispatlanmış doğal gaz rezervleri 2009 yılı sonu itibariyle 8,10 trilyon metreküp olarak gösterilmekte dir; benzer şekilde, Katar’ın ispatlanmış doğal gaz rezervleri 1999’da istatistik tablolarına 11,16 trilyon metreküp olarak yansırken bu değer 2009 sonu itibariyle 25,37 trilyon metreküp olarak gösterilmektedir). 

Tabii ki, dünyanın dört bir köşesinde hidrokarbon aramacılığı, giderek gelişmiş ve gelişmekte olan teknolojilerin desteğinde devam etmektedir. Bu da, rezerv miktarlarının günden güne değişiklik göstermesini açıklamaktadır. Örneğin, burada kullanılmış olan ispatlanmış rezerv değerleri son 1 yıl içerisinde kanıtlanma aşamasına gelmiş görünen Doğu Akdeniz’deki (Leviathan ve Tamar sahaları, yaklaşık 690 milyar metreküp) ve Norveç Barents Denizi’ndeki (yaklaşık 76 milyar metreküp) doğal gaz rezerv miktarlarını içermemektedir. 

13 Nolu Tablo Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerinin ülkeler arası petrol ve doğal gaz ticaretinde yerinin ne olduğunun anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlandı.Bu ticarette rol oynayan önemli faktörlerden birisinin ülkelerin sahip olduğu rezerv miktarıysa, daha önemli diğer faktörün kaynak sahibi ülkelerin üretim kapasitesi olduğudur. Bir başka faktörse, kuşkusuz ülkenin ne ölçüde bir siyasal istikrara sahip olduğudur. 

Bir ülkenin doğal gaz ihracat kabiliyetinin ne olduğu sorusunun cevabını o ülkenin rezervinin ne kadar büyük olduğundan çok (ya da onun yanısıra) o ülkenin üretim 
kapasitesinin ve iç tüketiminin ne olduğu ve bu kapasite ve tüketime ilişkin beklenen gelişmelerin ne olabileceği sorularının cevabı belirliyor. 



TABLO 13: Orta Asya Ülkeleri ve Azerbaycan’ın Doğal Gaz İhracatı (2009’da milyar metreküp olarak):

2009 yılı toplam ihracat: 49,9 milyar metreküp (Kaynak: Değerler BP Statistical Review of World Energy, June 2010’dan alınmıştır.)

Yukarıda belirtilmiş olduğu gibi bu ülkelerin ihracat kapasitelerinin ne olduğunda en belirleyici faktörlerden ikisinin o ülkenin üretim kapasitesinin ne olduğu ve bu kapasitenin artma imkanının ne ölçüde mümkün olduğudur. Aslında, 2009 üretim değerleri bir ölçüde yanıltıcı olabilir. Çünkü, küresel ekonomik krizin etkileri dolayısıyla enerji genelinde olduğu gibi doğal gaz talebinde de hemen tüm dünyada bir daralma meydana gelmiştir. Bu etkiler en çok 2008 ve 2009 yılında görülmüştür. Bundan dolayı, bir karşılaştırmayı mümkün kılabilmek amacıyla tabloda 2005 ve 2007 yılları üretimleri de gösterilmiştir.



TABLO 14: Dünya Doğal Gaz Üretimi Tablosu:

Sovyetler Birliği’nin dağılışıyla birlikte hızlı bir düşüş göstermiş olan Türkmenistan’ın doğal gaz üretimi sonraki yıllarda yeniden yükselmeye başlamıştır. 2008 yılında 66,1 milyar metreküpe yükselmiş olan üretim 2009 yılı içinde Rusya hattında meydana gelen patlama (ve küresel ekonomik krizin etkisiyle genelde azalan talep) sonucu akışın kesilmesi nedeniyle 36,4 milyar metreküpe düşmüştür (BP istaistikleri 2010). Türkmenistan ilan ettiği üretim programlarına göre doğal gaz üretimini giderek artırarak 2025 yılında 150 milyar metreküplük bir üretim kapasitesine ulaşmayı hedeflemektedir. Bazı kaynaklar 2030 yılı itibariyle Türkmenistan’ın 250 milyar metreküp gibi çok yüksek bir doğal gaz ihracat hedefi bulunduğunu belirtmektedir (Arınç İbrahim, 2010). Bu da, o yıllarda birçok üretici ülkenin ihracat kabiliyetinin düşeceği göz önünde tutulursa Türkmenistan’ın en büyük ihracatçı ülkeler arasına girecek olduğunu göstermektedir. TPAO Strateji Dairesi’nin projeksiyonları 2020 yılı itibariyle Orta 
Asya ülkelerinin (Azerbaycan’la birlikte) günlük 3,5 milyon varillik bir petrol ve yıllık 100 milyar metreküpü aşmış olan bir doğal gaz ihracat potansiyeline sahip olduğunu öngörmektedir.




IEA (outlook 2010) verilerine göre 2008 yılı itibariyle dünya toplam enerji ihtiyacının %27’si kömürden sağlanmıştır. Ve iklim değişikliği tedbirleri içeren yeni senaryolara göre de bu oran önümüzdeki yıllarda düşüş göstermeyecektir. Kömür çok büyük ölçüde elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Son on yılda enerji talebinin karşılanmasında kömür, kullanımı en hızla artmış olan kaynak olmuştur. Dünya elektrik üretiminin %42’si (World Energy Demand and Economic Outlook,2010, eia) kömürden yapılmaktadır. Orta Asya ülkeleri içerisinde kömür dikkate değer oranda yalnızca Kazakistan’da üretilip tüketilmektedir. Kazakistan’da elektrik üretimi büyük ölçüde kömürlü termik santrallar aracılığıyla yapılmaktadır (2008’de toplam elektrik üretiminin %79’u). 



TABLO 15: Kömür Üretim ve Tüketiminde Hazar Havzası Ülkeleri *: (Birim: Milyon ton petrol eşdeğeri)

* (BP 2009 yılı verilerinden derlenmiştir.)

Enerji Güvenliği 

Yönetim sorumluluğunu taşıyanlar enerji güvenliğini genellikle yerli kaynak kullanım oranının yüksekliğinde görme eğilimindedirler. Bu büyük ölçüde doğru bir yaklaşımdır. 
Ancak, bir o kadar, belki ondan da önde tutulması gereken bir yaklaşım vardır: ‘Çeşitlilik’. Hammadde kaynağında çeşitlilik, ithal edilen ülkede çeşitlilik, taşıma 
güzergâhında çeşitlilik, hatta kullanılan teknolojilerde çeşitlilik. Çeşitlilik enerji güvenliğini artıran unsurların başında gelmektedir. Bu gerçek son yıllarda yaşanmış olan bazı enerji krizleriyle daha iyi idrak edildi. Şimdilerde örneğin Avrupa Birliği enerji politikasında kaynak ülke ve taşıma güzergâhı (özellikle doğal gazda) çeşitlemesi vazgeçilemez önemde olarak görülmektedir. Bu da, Türkiye gibi ‘transit ülke’olarak görülen ülkelerin önemini daha da artırmaktadır. 

Aslında enerji güvenliğinin mahiyeti ülkenin statüsüne göre farklılık arzedebilmektedir. Örneğin üretici ülkeler için enerji güvenliği önemli ölçüde ‘Pazar güvenliği’ve taşıma güzergâhı güvenliği olarak ortaya çıkmaktadır. Orta Asya ülkeleri gibi açık denizlere kıyısı olmayan ülkeler için taşıma güzergahı daha bir önem kazanır. Diğer bölümlerde (bölüm 3) vurgulanmış olduğu gibi, Orta Asya ülkeleri BTC, BTE, Türkmenistan-Çin doğal gaz boru hattı ve Kazakistan-Çin ham petrol boru hattıyla enerji güvenlikleri açısından çok önemli yeni imkânlara kavuşmuşlar, Rusya üzerinden ithalat yapmaya mecbur oluştan kurtulmuşlardır. 




AB ülkeleri ve Türkiye gibi net ithalatçı statüsündeki ülkeler açısından enerji güvenliklerinin korunması ve artırılması, enerji kaynaklarına sahip ihracatçı ülkelerdeki istikrarın korunmasını ve geliştirilmesini önemli hâle getirmektedir. İhracatçı Orta Asya ülkelerinin ve Azerbaycan’ın Batılı ülkelerle boru hatları aracılığıyla köklü ve kalıcı ilişkiler geliştirmesinin bu ülkelerdeki istikrarı besleyen bir işlev göreceği varsayılmaktadır. 


 ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder