4 Mart 2017 Cumartesi

RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 1


RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI.,  BÖLÜM 1 



Rapor No: 23, Temmuz 2012 
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI 
MIDDLE EAST POLICY OF RUSSIA 
ORSAM Rapor No: 125 
The Black Sea International Rapor No: 23 
Temmuz 2012
ISBN: 978-605-4615-21-6 
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2012 




Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. 

Tarihçe 

Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 
1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır. 

Ortadoğu’ya Bakış 

Ortadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatifleri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. 
Cepheleşen eksenlere dâhil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir. 

Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın Çalışmaları 

ORSAM, Ortadoğu algalımasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. 
ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. 
ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. www.orsam.org.tr 

Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov) 

1978’de SSCB’de doğdu. 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te “ Altın Orda - İlhanlı Münasebetleri ” başlıklı tez ile yüksek lisansını ve 2008’de “ Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi ” başlıklı tezle doktorasını tamamladı. 2012’de doçent oldu. Çok iyi derecede Rusça, Türkçe ve İngilizcenin yanı sıra orta derecede Farsça bilen Tatar uyruklu Kamalov, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009’dan bu yana Türk Tarih Kurumu’nda uzman ve Ortadoğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM)’nde danışman olarak görev yapmaktadır. Yayımladığı bazı kitaplar 
şunlardır: Moğolların Kafkasya Politikası (Kaknüs Yayınları, 2003), Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet Başkanlığı’na (Kaknüs Yayınları, 2004), Avrasya Fatihi Tatarlar (Kaknüs Yayınları, 2007), Moskova’nın Rövanşı: Putin Dönemi Rus Dış Politikası (Yeditepe Yayınları, 2008), Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi (Ötüken Yayınları, 2009), Avrasya Türkologları Sözlüğü. I. Cilt - I. Kitap: Rusya Türkologları (A. Kolesnikov ile birlikte, TTK Yayınları, 2011). 

TAKDİM 

Suriye’deki olaylar gittikçe şiddetini arttırırken bölgesel ve küresel güçler de sorunun çözümü konusunda aynı oranda diplomatik çabalarını hızlandırmış bulunmaktadırlar. Batı kamuoyu, “Arap Baharı”nın (şimdilik) son noktası olan Suriye’deki sorunun çözümünü Rusya’nın Beşir Esad’ı desteklemeyi bırakmasına ve Esad rejimimin gitmesine bağlamaktadır. Beşir Esad’ın hâlâ iktidarda kalmasının en önemli etkenlerinden biri gerçekten de Rusya’nın kendisine verdiği destektir. 

ORSAM Avrasya Danışmanı Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov) da bu raporunda Rusya’nın Ortadoğu siyaseti çerçevesinde Suriye’ye verdiği bu desteği sorgulamakta ve bunun nedenlerini ortaya koymaktadır. 

Raporun birinci bölümünde SSCB sonrası Rusya’nın Ortadoğu siyaseti ve Rusya’nın bölge ülkeleriyle geliştirdiği işbirliği ele alınmaktadır. Yazar, raporunda Rusya’nın bölge politikasının en önemli amaçlarını, Rusya’nın kendi etkisini artırmanın yanı sıra, bölgedeki ABD etkisini kırmak, bölge ülkelerine sattığı askerî teknolojiden gelir elde etmek, dünya enerji piyasalarına hakim olmak ve Rusya’nın dünyada tekrar söz sahibi olduğunu göstermek şeklinde özetlemekte ve “ Arap Baharı ” başlamadan önce Rusya’nın bu amacına ulaştığı tezini savunmaktadır. Ancak “ Arap Baharı ”, Rusya’nın da Ortadoğu’daki konumuna zarar vermiştir. Rusya’nın Beşir Esad ısrarı da aslında belki de bölgedeki en önemli kalelerinden birini kaybetmek istememesiyle açıklanmaktadır. 

Raporun ikinci bölümünde de Rusya’nın Suriye ile münasebetleri, Moskova’nın “ Arap Baharı ” na yaklaşımı ve daha da önemlisi, Rusya’nın Beşir Esad’a verdiği desteğin sebep ve muhtemel sonuçları üzerinde durulmaktadır. 

2012 yılında tekrar devlet başkanlığı koltuğuna oturan Vladimir Putin’in daha birinci devlet başkanlığı döneminde büyük ölçüde enerji kaynaklarından elde ettiği gelirler sayesinde iç politikadaki sorunlarının önemli bir kısmını çözmüş ve uluslararası arenadaki konumunu güçlendirerek uluslararası sorunların çözümünde de söz sahibi olmuştur. 
Suriye ve Ortadoğu’daki sorunların çözüm süreci, bu bağlamda bir istisna teşkil etmemektedir. Bölgedeki sorunlar, Türk dış politikasının da en önemli gündemini oluşturmaktadır. 
Dolayısıyla bizler de bu raporun büyük ilgi göreceğini ve bu alandaki çalışmalara katkı sağlayacağını ümit ediyoruz. 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Hasan Kanbolat 
The Black Sea International ORSAM Başkanı Koordinatörü 
Rapor No: 23, Temmuz 2012 
Hazırlayanlar: Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov) 
RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI 

Giriş 

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra mirasçısı Rusya Federasyonu kendisini bambaşka bir ortamda bulmuştur. Rusya’nın güney sınırlarında altısı Müslüman olmak üzere birçok yeni devlet ortaya çıkmıştır. Bölgede Komünistlerin yıllarca bastırdığı İslamiyet yeniden canlanmaya başlamıştır. Başta İran olmak üzere Ortadoğu’daki radikal İslamcıların bu bölgeye akın edeceğinden korkan Moskova, Ortadoğu politikasında İran’a öncelik tanımıştır. Ticari ilişkiler, Çeçenistan meselesi, Tacikistan’daki iç savaş, Hazar Havzası’ndaki 
enerji kaynakları için Rusya ile ABD arasında verilen mücadelede İran’ın rolü gibi etkenler, İran’ı Moskova açısından değerli kılmıştır. 

Sovyet sonrasında Rusya’nın Ortadoğu’da yakından ilgilendiği bir başka önemli mesele ise Arap-İsrail sorunu olmuştur. SSCB döneminde İsrail karşıtı bir Arap Birliği’nin kurulmasını destekleyen ve bu ülkeyle ilişkilerini sınırlı tutan Moskova’nın, bugün için bölgedeki en önemli ticari ortağı İsrail’dir. SSCB zama-nında göç etmesine izin verilmeyen Rusça konuşan Yahudiler, SSCB’nin yıkılışından sonra İsrail’e göç etmişlerdir. İsrail’in Çeçenistan Savaşı sırasında Rusya’yı desteklemesi de Rus-İsrail ilişkilerini olumlu etkilemiştir. 
Ancak Rusya’nın İran ve Suriye ile nükleer ve askerî alanlarda işbirliği geliştirmesi, zaman zaman Rusya-İsrail münasebetlerinde bir takım 
sıkıntıların yaşanmasına yol açmaktadır. 

Diğer taraftan Moskova’nın İsrail dahil tüm ülkelerle irtibat içinde olması, bölgedeki sorunların çözümünde arabulucu rolü üstlenmesini sağlamaktadır. 

Sovyetler döneminde Ortadoğu, Sovyetlerle ABD arasındaki mücadele alanlarından biriydi. Sovyetlerin yıkılmasından sonra da aslında 
bu mücadelenin devam ettiğini görüyoruz. 

Hatta Moskova sanki Ortadoğu’yu ABD’nin Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) politikasına misilleme aracı olarak kullanmaktadır. 

Nitekim Rusya’nın Suriye’ye silah satması, HAMAS liderlerini Moskova’da ağırlaması, İran’ı uluslararası arenada desteklemesi gibi tüm adımlar ABD’yi tedirgin etmektedir. Rusya’nın bu politikasının en önemli amaçları ise kendi etkisini artırmanın yanı sıra, bölgedeki ABD etkisini kırmak, bölge ülkelerine sattığı askerî teknolojiden gelir elde etmek, dünya enerji piyasalarına hakim olmak ve Rusya’nın dünyada tekrar söz sahibi olduğunu göstermek şeklinde özetlenebilir. 


RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI- 
Rusya-İran İlişkileri 

İran-Irak Savaşı (1980-1988) sırasında başlangıçta Irak’ı destekleyen Moskova, 1987 yılında ani bir karar ile İran’dan yana tavır almış ve 1989 yılında taraflar 
MİG-29 ve Su-24 olmak üzere Rus askerî teknolojisinin İran’a satışı konusunda anlaşmaya varmışlardır. 1990 - 1991 yıllarında İran’ın Rus askerî teknolojisine 
olan bağımlılığı artmıştır.1 

Askerî teknolojinin yanı sıra Rusya, İran’a atom reaktörü de satmaya başlamıştır. Diğer taraftan 1997 yılında Gazprom, ABD’nin karşı çıkmasına rağmen İran ile Basra Körfezi’nde gaz yatakları arama projelerini başlatmıştır. XX. yüzyılın sonunda İran ile Rusya arasındaki siyasi münasebetler de her iki tarafın çıkarlarını gözetmiştir. Rusya’nın askerî teknoloji ve nükleer teknoloji konusundaki desteğine karşın, İran Rusya’nın Çeçenistan politikasını fazla eleştirmemiştir. 

Tacikistan ile Afganistan’daki savaşlar sırasında Rusya ile İran ortak hareket etmiş, her iki ülke de Tacikistan’da iç savaşın sona ermesini istemiş 
ve Afganistan’da da Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesini engellemeye gayret etmişlerdir. Yine her iki ülke, Azerbaycan’ın güçlenmesine ve bölgedeki enerji hatların kontrolünün kendi ellerinde toplanması için Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı projesine olumsuz yaklaşmışlardır. 

Bütün bunlara rağmen Boris Yeltsin döneminde Rusya ile İran arasında bir takım sorunlar yaşanmıştır. İran ekonomik durumu dolayısıyla, Rusya’dan aldığı askerî 
teknoloji ile atom reaktörlerin karşılığını zamanında ödeyememiştir.2 Diğer taraftan Rusya, İran ve Hazar’a kıyıdaş diğer ülkelerin Hazar’ın statüsü 
ve Hazar’daki yeraltı zenginliklerinin kullanımı konusunda bir anlaşmaya varamamaları, Rusya ile İran arasındaki ilişkilerin gelişimini yavaşlatmıştır. 

Yine Birinci Çeçenistan Savaşı, Rusya ile İran arasındaki ilişkileri etkilememişse de, Vladimir Putin’in daha başbakan iken başlattığı II. Çeçenistan Savaşı, ilişkilere gölge düşürmüştür. Bunda İran’ın o tarihlerde İslam Konferansı Örgütü’ne (İKÖ) başkanlık etmesinin de etkisi büyük olmuştur. 
İran, bir taraftan nükleer istasyon inşa eden ve askerî teknoloji ihtiyaçlarını karşılayan Rusya ile ilişkilerine önem verirken, diğer taraftan da İslam dünyasının en önemli kuruluşu olan İKÖ’nün başkanı olarak Rusya’nın Çeçenistan politikasına sessiz kalamamıştır. Neticede İran, Rusya’yı Çeçenistan politikası yüzünden eleştirmiş, ancak eleştiri dozunu iyi ayarlamıştır. Moskova ise teşekkürü bekletmemiş ve İran’da ikinci nükleer santral inşa etmeye hazır olduğunu bildirmişti.3 
Bununla birlikte bugüne kadar ancak Büşer’deki santralin inşaatı tamamlanmıştır. Batı’nın baskısına rağmen Rus yetkililer, İran’daki kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarını gözeterek Büşer’deki nükleer santralin inşaatı konusunda geri adım atmamış, uluslararası normlara uyulduğu hâlde ikinci santralin inşaatını da üstlenebileceklerini açıklamışlardır. 

Diğer taraftan her ne kadar İran’daki nükleer santrali Ruslar inşa etseler de Rusya da aynen Batı gibi İran’ın nükleer silahlanmasını istememektedir. Ancak Batı’dan farklı olarak Rus yetkililer, İran’ın herhangi bir başka ülkenin olduğu gibi barışçıl amaçlarla nükleer program geliştirme hakkına sahip olduğu görüşündedirler. Buna ilaveten Rusya, İran’ın nükleer programı sorununun yalnızca diplomatik yollarla çözülebileceğinin üzerinde durmaktadır. Bütün bunlardan dolayı Rusya, kendi çıkarlarını da göz önünde bulundurarak 
İran’ı uluslararası arenada desteklemeye devam etmekte ve İran’a her hangi bir müdahale yapılmasına karşı çıkmaktadır. Rus diplomatlar, uygulanan ambargoların da sorunu çözmeyeceği, sadece daha fazla körükleyeceği görüşündedirler. 

Bugüne gelinen noktada Rusya adeta İran ile Batı dünyasında arabulucu hâline gelmiş ve sorunun barışçıl yollarla çözülmesi konusunda çeşitli çözüm önerilerinde bulunmuştur. Bu önerilerinden biri, İran’ın uranyum zenginleştirme işlemini Rus topraklarında yapması şeklindeydi. Ancak, Rusya’nın bu planı işe yaramamıştır.4 

Rusya’nın bu yöndeki çabalarını 5+1 grubu (BM daimî üyeler + Almanya) çerçevesinde de sürdürmektedir. 5+1 grubu son toplantısını 18-19 Haziran’da Moskova’da yapmıştır. Aslında bu zirveden önemli sonuçlar çıkması bekleniyordu. Zira zirve öncesi ev sahibi Rusya, bütün taraflarla ayrı ayrı görüşmeler gerçekleştirmiş, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bu amaçla İran’ı ziyaret etmiştir. Ancak beklenen olmamıştır. Bununla birlikte görüşmelerde taraflar anlaşmaya varamasalar da Rusya’nın zirve öncesi çabalarının sonuç verdiğini söylemek mümkündür. En başta önceki zirvelerde (Bağdat ve İstanbul) görüşmelerin gündemini uygulanacak muhtemel ambargolar oluşturduysa bu zirvede taraflar, çözüm konusunda neler yapabileceklerini tartışmışlardır.5 

Bilindiği gibi Batılı ülkeler, İran’ın uranyum zenginleştirmeyi durdurmasını istemektedirler. İranlı yetkililer ise kendi tezlerini savunmaya devam etse de Batı, ekonomik ambargoları azalttığı ve Tahran’daki nükleer reaktörün ihtiyaç duyduğu yakıtı karşıladığı takdirde yüzde 20 oranından fazla bir oranda uranyum zenginleştirmemeyi taahhüt edeceklerini dile getirmektedirler. Buna benzer açıklamayı İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad da yapmıştı. 

İranlı yetkililerin bu yöndeki tutumları, görüşmeler açısından “başarı” olarak kabul edilmektedir. Zira taraflar 15 ay aradan sonra görüşmeleri yeniden başlatmış ve karşılıklı geri adımları bile görüşmeye başlamışlardır. Söz konusu görüşmelerin en çok da Rusya’nın işine yaradığını söyleyebiliriz. Moskova, Ortadoğu da dâhil olmak üzere uluslararası sorunların çözümünde Rusya’nın önemli rol oynadığını göstermiştir. 

Rusya’nın bundan sonraki süreçte de İran’ı desteklemeye ve onu çeşitli ambargolardan korumaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu desteği yukarıda değindiğimiz Rusya’nın bölgeye yönelik amaç ve siyasetiyle açıklayabileceğimiz gibi uluslararası dengeler ve ABD’nın yayılmacılık siyasetine karşı Rusya’nın almaya çalıştığı tedbirlerle de izah edebiliriz. İran’da iktidar değişimi ve özellikle de ABD yanlısı siyasetçilerin iktidara gelmesi, Rusya’nın çıkarına değildir. Rusya ile İran arasında büyük sorunlar olmadığı gibi, Moskova-Tahran ittifakı, 
Ortadoğu’da ABD’nin yayılmacılığına, Güney Kafkasya’da da Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan ittifakına karşı Rusya’nın gücünü arttırmaktadır. 
İran’a yapılan askerî müdahale, bölgenin tamamen ABD’nin etkisi altına girdiği anlamına gelecek ve Rusya’nın sadece Ortadoğu’daki değil, Kafkasya’daki konumuna da zarar verecek, Rusya’nın dört bir taraftan çember altına alınma anlamına gelecektir.6 

RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI - 
Rusya-Irak İlişkileri 

Sovyetler Birliği’nin en önemli müttefiklerinden biri olan Irak’ın İran’ı işgal etmesi ve bu savaşın sekiz yıl sürmesi, SSCB’nin Ortadoğu politikasını zorlaştırmış ve bu dönemde Rusya ile Irak arasında bir takım sorunlar yaşanmıştır. SSCB’nin İran’ı desteklemeye başlaması ve Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, iki ülke arasındaki ilişkileri iyice bozmuştur. Buna rağmen SSCB’nin son Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, ABD’nin Irak’a müdahalesini engellemeye çalışmış, ancak bir netice elde edememiştir. ABD’nin bölgede hâkimiyetini 
sağlamasıyla birlikte SSCB’nin Ortadoğu’daki varlığı zayıflamıştır. 

Boris Yeltsin’in devlet başkanlığının ilk yıllarında Rusya ile Irak arasındaki ilişkilerde bir iyileşme olmamıştır. Ancak, başta bizzat Saddam Hüseyin ile samimi ilişkiler içinde olan Vladimir Jirinovskiy olmak üzere Rusya’daki “liberal” çevreler, Yeltsin’in bu politikasından vazgeçmesi, hatta I. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’a karşı başlatılan yaptırımların kaldırılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Nitekim 

Ortadoğu uzmanı Yevgeniy Primakov’un Dışişleri Bakanlığı’na atanması Yeltsin’in parlamentodan gelen eleştirilere önem verdiğini göstermiştir. Ayrıca Rusya için Irak’a uygulanan yaptırımların kaldırılması ekonomik açıdan çok kârlı idi. Zira Irak’ın yedi milyar dolarlık borcunu Rusya’ya ödemesi ve Rus enerji şirketlerinin Irak’taki faaliyetlerine devam etmesi ve yeni yatakların işletilmeye başlanması 
da ancak yaptırımların kaldırılmasıyla mümkün olabiliyordu. Bundan dolayıdır ki Irak’a karşı uygulanan yaptırımların kaldırılması konusunda en fazla çabayı Batı Kurna’daki petrol yataklarının işletilmesi için Irak ile ön anlaşma yapan Rus petrol şirketi Lukoyl göstermiştir.7 

BM’nin 1997 yılında Irak’ın petrol ihracatı yapmasına müsaade etmesi, en çok Rusya’nın işine yaramıştır. Ancak İkinci Irak Savaşı, Rusya’nın Irak’a yönelik planlarını bir kez daha bozmuştur. Moskova, ABD’nin Irak müdahalesine karşı çıkanlar arasında yer alsa da 11 Eylül sonrası ABD ile arasında başlayan “romantik ilişkileri” bozmayı göze alamadığı gibi, bu müdahaleyi engelleyebilecek güçte de değildi. ABD’nin ikinci kez Irak’a müdahalede bulunması ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, Moskova’nın Irak’taki varlığına tamamen son vermiştir. Ekonomik açıdan da Rusya büyük kayıplara uğramıştır. Nitekim sadece 1997-2006 yılları arasında Moskova, Irak’ın 
borçlarından 40 milyar dolarlık bir bölümünü silmiştir.8 

Söz konusu borcun silinmesine, Rusya’nın Irak’ta bütün tarafları devamlı barışa çağırmasına ve ülkenin istikrara kavuşması için arabulucu olmaya hazır olduğunu ileri sürmesine rağmen, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, uzun süre boyunca Rusya’yı ülkesine dostane olmayan politika uygulamakla suçlamıştı. 
Devlet başkanı olmadan önce de Rusya’ya karşı sert açıklamalarıyla tanınan Talabani, Rusya’nın Saddam Hüseyin rejimini destekleyerek büyük hata yaptığını ve bugün de Rusya’nın Irak ile ilişkilerine ABD ile ilişkilerinde kullandığı gözlükle baktığını dile getirmişti.9 

Ancak zamanla Rusya-Irak münasebetleri düzelmiştir. Başbakan Nuri el-Malikî’nin Nisan 2009’da gerçekleştirdiği Rusya ziyareti, bu sürece önemli katkıda bulunmuştur. Rusya, Saddam sonrası Irak ile münasebetlerinde en önemli amacına da ulaşmıştır. Rus petrol şirketi Lukoyl, Batı Kurna-2 petrol yatağını (tahmini olarak 12,9 milyar varil petrol söz konusudur) işletme hakkını elde etmiştir. Bir diğer Rus enerji devi Gazprom ise Türk petrol şirketi TPAO, Güney Kore petrol şirketi Korea Gas ve Malezya Petronas ile birlikte Bağdat’ın 
160 kilometre güneydoğusunda bulunan Bedra petrol bölgesinde ihale kazanmıştır. Bu bölgede 109 milyon varil petrol rezervinin bulunduğu tespit edilmiştir. Günlük 80 bin varil petrol üretimi gerçekleştirecek konsorsiyum her varil için 5,5 dolar kazanacaktır. İhaleyi kazanan şirketlerin söz konusu petrol yatağından (Batı Kurna-2 ile kıyasla) daha fazla kâr etmesi ise buradaki şartların daha ağır olması ve güvensiz bir bölge olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim diğer bölgelere kıyasla Bedra petrol bölgesine yabancılar tarafından 
gösterilen ilgi daha düşüktü. 

Bundan başka Iraklı yetkililer, Rusya’dan silah satın almaya hazır olduklarını dile getirmişlerdir. Böylece Irak, Amerikan silahlarına alternatif teknolojiler aramaktadır. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 19 Haziran 2012’de Iraklı meslektaşı Hoşyar Zibari ile yaptığı görüşmenin gündemini de iki ülke arasında enerji, askerî ve ticari alanlarda geliştirilmesi istenilen işbirliği teşkil etmiştir. Amerikan askerlerinin Irak’tan tamamen çekilişinden sonra taraflar arasındaki ilişkilere “gölge düşüren” ABD faktörünün etkisi de azalacaktır. 

Bu husus hiç şüphesiz Rusya ile Irak arasında işbirliğinin daha hızlı gelişmesine katkıda bulunacaktır. 


2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder