3 Mart 2017 Cuma

Son Yıllarda Geliştirilmiş ve Geliştirilmekte olan Yaklaşımlar ve Projeler ,


 Son Yıllarda Geliştirilmiş ve Geliştirilmekte olan Yaklaşımlar ve Projeler ,


Son Yıllarda Geliştirilmiş ve Geliştirilmekte olan Yaklaşımlar ve Projeler ışığında Orta Asya Ülkeleri ve Azerbaycan



BTC ham petrol boru hattı projesi, başından itibaren siyasi çekişme ve dalga-
lanmaların sebebi ve konusu da olsa, gerçek bir ihtiyaca cevap veren de bir 
projeydi.

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya Türk cumhuriyetleri ve Azerbaycan’ın bağımsızlıklarının temellendirilmesi açısından bu ülkelerin Rusya dışındaki ülkelerle ilişkilerini geliştirmelerinin önemi açıktı. Bunun gerçekleştirilebilmesi açısından 1990’lı ve 2000’li yıllarda geliştirilen petrol ve doğalgaz taşıma projelerinin önemi bugün çok daha iyi görülebiliyor. Aslında bu taşıma projelerine (ve onun paralelinde bu ülkelerdeki hidrokarbon rezervlerinin yabancı şirketlerin de katılımıyla, aranıp-üretilip pazara ulaştırılabilir ticari bir meta haline getirilmesine) ihtiyacı olan yalnızca kaynak sahibi bu ülkeler değildi; büyük tüketimleri olan ve kaynak fakiri olarak görülebilecek Avrupa ülkeleri, Çin ve Türkiye gibi kaynak ihtiyacı içindeki birçok ülkenin de bu projelerin gerçekleştirilmesine ihtiyacı vardı. Dolayısıyla, örneğin öncü bir proje olarak bir BTC ham petrol boru hattı projesi, başından itibaren siyasi çekişme ve dalgalanmaların sebebi ve konusu da olsa, gerçek bir ihtiyaca cevap veren de bir projeydi. 



HARİTA NO 3: Orta Asya ve Azerbaycan’dan Yeni İhraç Hatları (petrol ve doğal gaz)


Başlangıçta Hazar Havzası hidrokarbon kaynaklarının daha çok Batı’ya taşınması konuşuluyor ve bu çerçevede projeler tartışılıyordu. Çok geçmeden üretimi, büyümesi, tüketimi ve gelişimiyle bir enerji devi olarak Çin bu kaynaklara Doğu’da da ihtiyaç duyulduğu gerçeğini hatırlattı. Bu Orta Asya ülkeleri için yeni bir açılım demek oldu. Rusya’nın bölgedeki etkinliğini yeniden sağlamlaştırmak isteyen tutumlarından bunalmış bir Türkmenistan için Çin’e boru hattıyla doğal gaz ihracı bir rahatlamayı getiren gerçek bir açılım oldu. Böylelikle Orta Asya için pazar bir ölçüde de olsa çeşitlenmiş ve zenginleşti. Kaynaklarının ihracı için Rusya’ya bağımlı oluş duygusundan bir parça da olsa kurtulmak ve üzerlerinde hissettikleri olası baskıların azaldığını görmenin Orta Asya ülkeleri açısından önemini idrak etmek zor değildir.


Hazar Havzası ülkeleri için ihracatta tek çıkış yön ve yolunun Rusya’ya ya da Rusya üzerinden olduğu günler geride kalmış görünüyor. Bakü – Tiflis – Ceyhan (BTC) ham petrol boru hattı, Kazakistan – Çin ham petrol boru hattı, Türkmenistan – İran (Korpece-Kurt Kui) doğal gaz boru hattı , Bakü – Tiflis – Erzurum (BTE) doğal gaz boru hattı, Turkmenistan – Çin doğal gaz boru hattı projeleri ve en son 2010 yılında açılan ikinci Türkmenistan-İran doğal gaz boru hattı Orta Asya ülkelerinin elini önemli ölçüde rahatlatmış ve kendilerine olan güveni artırmış durumda. Bu projeler bir anlamda ‘Büyük Oyun’un devam ettiğini gösteriyor. Dahası, bugünün ‘büyük oyun’unun ağır silahları 
olarak bu boru hattı projeleri görülmektedir. Özellikle de doğal gaz taşıma amaçlı inşa edilen boru hatları. Gerçekleşmiş olan projeler bölge ülkelerinin yeni projelerin önemini hem ticari açıdan ve hem de siyasi açıdan daha iyi anlamalarını kolaylaştırmıştır. 

Doğal gaz son yıllarda giderek jeopolitik bir önem kazandı. Üretici bölge ülkelerinin de bunu farketmemesi imkânsız. Bu, yeni tartışılan projelere umut veren bir durum. Ancak, AB ile ilgili bölümde (bknz. Sayfa: 32) söz konusu edildiği gibi son yıllarda tartışılmakta olan ve hemen hepsinin 2020 yılı öncesinde devreye alınma hedefi olan projelerin (NABUCCO, ITGI, TAP, Güney Akım, AGRI, vd.) hepsinin birden aynı dönem içinde gerçekleşmesi hem bu projelere gaz tedariki açısından ve hem de pazar ülkelerde bu büyüklükte bir talebin ortaya çıkması öngörülmediğinden mümkün değil.


Türkiye [Genel]



Türkiye yalnızca ekonomideki büyümesiyle değil, bölgesindeki hiç bir gelişme-
ye kayıtsız kalmayan ve katkı yapabilme güç ve kaabiliyetini giderek daha çok 
hissettiren, yapıcı politik duruşu ve tutumuyla da dikkatleri üzerine çeken bir 
ülkedir.
Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi. 2010 rakamlarıyla dünyanın 17.nci büyük ekonomisi. Kültürüyle ve siyasi refleksleriyle Osmanlı mirasını devralmış bir ülke. Birinci Dünya Savaşı’yla gelen dağılma ve savrulmanın sonuçlarıyla yüzleşme sürecini tamamlama arzu ve çabası ile içerisinde yer aldığı bölgeye ilişkin vizyonunu yeniden onarmaya çalışan bir ülke.



Türkiye yalnızca ekonomideki büyümesiyle değil, bölgesindeki hiç bir gelişmeye kayıtsız kalmayan ve katkı yapabilme güç ve kaabiliyetini giderek daha çok hissettiren yapıcı politik duruşu ve tutumuyla da dikkatleri üzerine çeken bir ülkedir. Global sistem ve dengelerin yeniden oluştuğu ve birçok gelişmenin dünyanın ağırlık merkezinin Asya’ya doğru kaymakta olduğunu gösterdiği bir geçiş döneminde Türkiye bir cazibe (ve irade) merkezi olarak kendi hamurunu yeniden yoğuran, politik yapı ve anlayış itibariyle daha doğru muhteva arayışını devam ettiren bir duruş ve tutum sergiliyor görünmektedir. 

Hem iç ve hem de doğal olarak dış politikada yansımaları olan bu duruş 
ve tutum komşu ülkelerle ve bölge ülkeleriyle ilişkilere de kaçınılmaz olarak yansıyor. 

Sovyetler Birliği’nin dağılışı (1991) sonrasında Türkiye, Orta Asya ülkeleri ve 
Azerbaycan’a ‘tek millet iki devlet’ söylemiyle dillendirilen ortak köklere işaret ederek ortak tarih ve kültürel bağlar çerçevesinde çok sıcak bir ilgi 
gösteren bir yaklaşım sergilemiştir. Bu dönemde devletin en üst yetkilierince telaffuz edilmekten kaçınılmayan Adriyatik’ten Çin Denizi’ne söylemi 
de Türk Dünyası’nın ortak zeminlerde buluşmasını hayal eden beklentilere tercüman olan bir söylemdi. Sovyetler’in dağılışının hemen ardından ve vakit 
kaybedilmeden gösterilen bu ilgi çok iyi temellendirilmiş bir yaklaşım olmasa da, çok karşılıksız kalmamış ve Türkiye’yle bu ülkeler arasındaki yakınlaşma kısa bir süre içerisinde çeşitli alanlarda bir işbirliği olarak ortaya çıkabilmiştir. Ortaya çıkmış olan yakınlaşma zemini üzerinde Türk müteahhitleri ve iş adamları bu ülkelerdeki talepleri çok büyük ölçüde karşılayabileceklerini göstermişlerdir. 
Bu bağlamda Türkiye’nin milli şirketi olarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı 
(TPAO) da Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’da üretim faaliyetlerinde rol üstlenmeğe hazır olduğunu göstermiş, bu bağlamda Azerbaycan’da üretim (Asrın Projesi olarak isimlendirilen Azeri – Çıralı – Güneşli petrol üretim projesinde ve Şahdeniz doğal gaz üretim projesinde) projelerinde proje ortağı olarak, Kazakistan’da belli sahalarda operatör firma olarak rol almıştır. Diğer taraftan, Türkmenistan’da müteahhitlik ve ticarette Türk firmalarının belli bir yer edinebilmiş olmalarına rağmen TPAO’nun arama ve üretim faaliyetlerinde Türkmenistan’da bir rol üstlenememiş olması hayal kırıklığı meydana getirmiştir. TPAO bölgede yalnızca üretim faaliyetlerinde değil, Hazar petrolünü Akdeniz’e taşıyan BTC ham petrol boru hattının inşa ve işletmesinde de ortak yatırımcı (%6,53) olarak yer almıştır. 

Son 10-15 yılda Türkiye’nin bölgedeki ilişkileri açısından en ilginç gelişmeler 
Türkiye’yle Rusya arasında yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu gelişmeler artık Türkiye’nin kendisine biçilen Rusya’nın nüfuzunun yayılmasını kontrol rolüyle yetinmeyeceğini, çok yönlü bir dış politika bağlamında tüm komşularıyla ve 

Türkiye’nin bölgedeki  ilişkileri açısından en ilginç  gelişmeler Türkiye’yle Rusya arasında yaşanmıştır  ve yaşanmaya devam  etmektedir. >


Orta Asya cumhuriyetleri ve Kafkas ülkeleriyle olduğu gibi, belki daha da etkin bir biçimde Rusya’yla da kendi tercihleri çerçevesinde ilişkiler geliştirecek olduğunu açığa vuruyordu (Tsereteli Mamuka, 2010; Babalı Tuncay, 2010). Mavi Akım’la ve karşılıklı güveni artırıcı uzun dönemli bir doğalgaz alışverişi ve Türk müteahhitliğinin Rusya’daki başarısı başka alanların yanısıra ağırlıklı olarak yine enerji alanında gelişecek olan ilişkilere zemin hazırlamıştır.

 Türkiye özellikle hidrokarbon kaynakları itibariyle zengin olmayan bir ülkedir. Tükettiği toplam yıllık enerjinin ancak %27’sini yerli kaynaklarıyla karşılayabilen Türkiye’de enerjiye olan talep de ülke nüfusunun artışına ve ekonomisinin büyümesine paralel olarak artmaktadır (uzun yıllar ortalaması olarak %5,5-6’lar düzeyinde). Toplam enerji talebini karşılamada %73’ler düzeyinde dışa bağımlılık Türkiye’nin enerji politikası ortaya konulurken özellikle dikkate alınmış (bknz. Enerji Strateji Belgesi, 2009), yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımına ve enerji verimliliğinin artırılmasına öncelik verilirken, yerli kaynakların aranması ve yenilenebilir kaynak potansiyelinin tespiti çalışmaları da yoğunlaştırılmıştır (Yazar, Aralık 2010)


GRAFİK NO 3: Türkiye’nin Enerjide Dışa Bağımlılığı



İTHALAT BAĞIMLILIĞI 

Artan Enerji Talebi Karşısında İspatlanmış Rezervlerimizin Görece Yetersizliği (2008)

Son yıllarda yıllık talep artışı %8’i geçtiği görülmüş olan Türkiye’nin 2009 yılı genel enerji üretimi toplamı yaklaşık 106,1 mtep (milyon ton petrol eşdeğeri) olarak gerçekleşmiştir. Enerji Bakanlığı projeksiyonu 2020 yılı itibariyle Türkiye’nin enerji tüketiminin yıllık 222 mtep’e ulaşmasını öngörmektedir. Yürürlükte olan enerji politikası 2020 yılı itibariyle bu talebin karşılanışında yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının oranını mümkün olduğunca artırmayı ve önümüzdeki 10 yıllık süre içerisinde enerjide ülkenin dışa bağımlılığında belli bir azaltmayı öngörmektedir. 



GRAFİK NO 4: Türkiye Genel Enerji Talebi Artış Projeksiyonu -2020 Senaryosu [Yakıt Türleri Dağılımıyla]
Referans Senaryo: 2020’ye kadar 110% artış

Geçtiğimiz bazı yıllarda %8’lere ulaşmış olan talep artışı dikkate alınırsa, ilave talep de karşılanırken ithalatta bir azaltmanın amaçlanması iddialı bir hedef olarak değerlendirilebilir. 5 nolu grafikte görülen 2008 yılındaki düşüşün sebebi küresel ekonomik kriz nedeniyle tüm piyasalarda olduğu gibi enerji piyasalarında da yaşanmış olan talep daralmasıdır. Bu daralmanın etkisi 2009 yılında da görülmeye devam edilmiştir (106,1 mtep); ancak 2010’dan itibaren talep artışının önceki yıllarda görülmüş olan normal seyrine yaklaşması beklenmekte dir. 


GRAFİK NO 5: Enerji Talebindeki Artış [Yıllara Göre] Birinci Enerji Toplam Tüketimi (X000 tep)


Tablo 16 Türkiye’nin ispatlanmış enerji kaynak ve potansiyellerini gösteriyor. Bu tabloda okunabilecek olan şeylerden birisi Türkiye’nin hidrokarbon kaynaklarının kendi ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğuysa, bir diğeri de Türkiye’nin başka kaynak ve potansiyellerinin bulunduğudur. Hidroelektrik potansiyeli bu kaynakların başında gelmektedir. 

Türkiye’nin sahip olduğu bir diğer kaynaksa kömürdür. Büyük çoğunluğu 
itibariyle kalorifik değeri itibariyle ısınma amaçlı kullanıma elverişli olmayan düşük kaliteli bu rezervlerin daha çok elektrik üretiminde (temiz kömür teknolojisi standartları sağlanarak) kullanılması hedeflenmektedir.Türkiye’nin sahip olduğu rüzgar potansiyelinin elektrik üretiminde kullanılması için gösterdiği çabalar sonuç vermiş ve 2005 yılından bugüne (Mart, 2011) tümüyle özel sektör tarafından yaklaşık 1400 MW’lık toplam kapasitede rüzgar enerjisi üretim tesisi kurulup hizmete alınmıştır. 


TABLO 16: Türkiye’nin Enerji Kaynakları ve İspatlanmış Rezervleri [2010 sonu itibariyle]


Şimdilerde rüzgar enerjisi yatırımları yoğun bir biçimde devam ederken yapılan yeni (2011 yılı başında) yasal düzenlemeyle diğer yenilenebilir kaynaklarla da (jeotermal, biyokütle, güneş, vd.) elektrik üretimine destekler sağlanmıştır. 


TABLO 17: Türkiye Elektrik Üretiminde Kaynakların Payı [Yıllara Göre]

(Not: Elektrik üretiminde kullanılan kömürün bir bölümü ithal kömürdür.)

2010 yılı itibariyle yaklaşık 209 milyar kWh olan Türkiye elektrik üretiminin 2020 yılında 400 milyar kWh’ı aşacak olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye arz güvenliğini artırma amaçlı elektrik üretiminde kaynak çeşitliliği sağlamak ve iklim değişikliği açısından sorumluluklarını yerine getirmede elini rahatlatabilmek için nükleer enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Türkiye elektrik üretiminde nükleer enerjinin de 2023 öncesinde elektrik üretiminde belli bir paya (en az %5) sahip olmasını hedeflemektedir (Strateji Belgesi,2009). Suyun dışında rüzgar, jeotermal, biyokütle ve güneş gibi yenilenebilir kaynakların da belli bir paya sahip olmasıyla Türkiye elektrik üretiminde gerekli çeşitlendirmeyi sağlamış olmayı hedeflemektedir.


TABLO 18: Türkiye Elektrik Talep Tahmin Projeksiyonları




***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder