26 Mart 2017 Pazar

BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 8


BÜTÜN BOYUTLARIYLA! SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 8





Suriyeli sığınmacı sayısı 120 bini aşkın olarak tespit edilse de yapılan tahminlere göre Türkiye’de resmi ve gayri resmi olarak Esed rejiminden kaçan 
yaklaşık 185 bin civarında sığınmacı bulunmakta-dır. Nitekim Suriyeli sığınmacıların büyük bölümü çadırkent veya konteynerkent kurulan 7 ilde barındırılırken bir bölümü de Türkiye’nin çeşitli bölgelerine kendi imkânlarıyla yerleşmiştir. Bu durum muvacehesinde Türkiye, topraklarına daha fazla 
sığınmacı girişini önlemek için NATO’nun ve BM’nin gündemine taşıdığı tampon bölge talebini kararlılıkla dile getirmeye devam etmeli, Suriyelilere üçüncü 

ülkelerde mülteci statüsünün verilmesi için çaba sarf etmelidir. 


36 21 Kasım 2012 tarihli verilere göre Hatay’da 12 bin 497, Gaziantep’te (İslâhiye ilçesinde 8 bin 458, Karkamış ilçesinde 6 bin 311, Nizip ilçesinde 8 bin 293 olmak üzere) 23 bin 62, Kilis’te 13 bin 455, Şanlıurfa’da (Ceylanpınar ilçesinde 26 bin 579, Akçakale ilçesinde 17 bin 698 olmak üzere) 
44 bin 277, Kahramanmaraş’ta 15 bin 425, Osmaniye’de 8 bin 99 ve Adıyaman’da 6 bin 265 Suriyeli sığınmacı barınmaktadır. Bkz. T.C. Başbakanlık 
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Bugün İtibariyle Barınma Merkezlerinde 123.747 Suriye Vatandaşı Bulunmaktadır, 
     http://www.afad.gov.tr/TR/HaberDetay.aspx?IcerikID=857&ID=12, Erişim: 27.11.2012 


< Suriye sınırına yakın illerde güvenlik sorununa dönüşebilmektedir. Suriye’deki çatışmaların uzaması halinde, sığınmacıların Türkiye’ye maliyeti önemli ölçüde artabilir ve sığınmacıların barındığı bölgelerin güvenliği problemli hale gelebilir. >


< Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için kurulan kampları sıkı şekilde denetleyebilmeli, silahlı muhaliflerin kamplara giriş yapmasına izin verilmemelidir. >


Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar ülke ekonomisine ciddi bir yük oluşturmaktadır. 
Türkiye AFAD koordinasyonuyla sığınmacıların insani yardım ihtiyaçlarını karşılamakta, sığınmacılara barınma, yiyecek, sağlık, güvenlik, 
eğitim, haberleşme ve bankacılık hizmetleri sunmaktadır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 16 Ekim 2012 tarihli beyanına göre, Türkiye bütçeden Suriyeli 
sığınmacılar için 400 milyon lira kaynak ayırmıştır. Maliye Bakanı Şimşek, belediyelerin ve devletin dolaylı hizmetler kapsamındaki genel harcamalarının 
ise bundan fazla olduğunu ifade etmiştir.37 Yaklaşan kış mevsiminin şartları ve sığınmacı sayısındaki artış dikkate alındığında, Suriyeli sığınmacılar meselesinin 
Türkiye’ye getirdiği mali yükün giderek artacağı değerlendirilebilir. Çadırkentlerin bulunduğu sınır illerine Suriye’den kaçak yollarla sokulan ürünler ise yerli esnafı olumsuz etkilemektedir. Türkiye bu nedenle sığınmacıların barındırıldığı illerin sınırlarını daha sıkı denetlemelidir. 

Suriyeli sığınmacılar meselesi, Türkiye’de çadırkent ve konteynerkentlerin yer aldığı bölgelerde güvenlik riskleri doğurmuştur. Sığınmacıların kaldığı 
kamplardaki hadiseler bu risklere işaret etmektedir. 27 Ekim 2012 tarihinde Kahramanmaraş’ta Suriyelilerin kaldığı çadırkentte giyim yardımlarının kendilerine ulaştırılmadığını iddia eden sığınmacılar ile görevliler arasında çıkan tartışma 2’si polis 3 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. Kamplar içinde 
adi suçlarla mücadele ve asayişin sağlanması Türkiye için önemli bir sorundur. Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için kurulan kampları sıkı şekilde denetleyebilmeli, 
silahlı muhaliflerin kamplara giriş yapmasına izin verilmemelidir. Kamplara yerleşen Suriye vatandaşlarının kimlikleri daha sıkı denetlenmeli, 
Esed rejimine bağlı istihbarat görevlilerinin kamplara sızmasının önüne geçilmelidir. 


Suriye’deki iç savaş PKK terör örgütüne ciddi bir dış destek doğurmuştur. Suriye’nin kuzeyindeki otorite boşluğu ve Esed rejiminin Türkiye’ye karşı 
örgüte destek vermeye yönelmesi PKK’ya bölgede hareket alanı sağlamıştır. Esed rejimi PKK terör örgütünü ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki Kürtlerin 
muhalefete katılmasını engellemek maksadıyla kullanmakta, bu doğrultuda örgüte silah ve mühimmat tedarik etmektedir. PKK da Esed rejiminin 
sağladığı himaye ile Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda PYD ile birlikte varlık göstermekte, militan kaynağını Suriyeli Kürtlerden temin etmeye çalışmaktadır. 
Orta Doğu’da dört parçalı konfederal bağımsız bir Kürdistan hedefleyen KCK sisteminin parçaları olarak hareket eden PKK ve PYD bölgedeki 
ayrılıkçı eğilimi tahrik etmektedir. 


37 Şimşek: Mültecilere 400 milyon TL aktardık, 
    http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1230457-simsek-multecilere-400-milyon-tl-aktardik ,   Erişim: 17.10.2012 


Suriye’nin kuzeyindeki ayrılıkçı oluşumun Türkiye’nin toprak bütünlüğüne bir tehdit oluşturduğu değerlendirilmektedir. 

Esed rejimi, PKK terör örgütünü destekleyerek ve ülkenin kuzeyindeki Kürt oluşumuna müsaade ederek Suriye muhalefetine ev sahipliği yapan Türkiye’ye misillemede bulunmaya teşebbüs etmiştir. Beşşar Esed yönetiminin bölgedeki Kürt meselesini Türkiye’ye zarar verecek biçimde yönlendirdiği yönünde yayınlar yapılmaktadır. Esed rejimi, Suriye Kürtleri üzerinden Türk-Kürt veya Kürt-Kürt (Barzani-PKK&PYD) çatışması çıkarmak suretiyle Kürt sorununun bölgede farklı bir krize dönüşmesi doğrultusunda hareket edebilir. Nitekim Suriye Kürtlerindeki ayrılıkçı eğilim diğer taraftan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni harekete geçirmiş, Barzani Suriye Kürt Ulusal Konseyi çatısı altında Suriye Kürtlerini birleştirmeye teşebbüs etmiştir. Barzani’nin girişimi Ankara’yı harekete geçirmiş, 1 Ağustos 2012 tarihinde Davutoğlu beraberindeki heyetle Erbil’i ziyaret ederek Barzani ile görüşmüş, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumunun olası sonuçlarını ve Türkiye’nin hassasiyetlerini bildirmiştir.38 

Suriye’deki kriz iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri durma noktasına getirmiştir. 2009’da Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin tesisiyle 
birçok alanda işbirliğine giden, karşılıklı vizeleri kaldıran iki ülkenin39 kriz öncesindeki ikili ticaret hacmi hızlı bir büyüme trendi yakalamıştı.40 Suriye’deki 
krizle birlikte Türkiye’nin bölgede başlattığı ekonomik bütünleşme süreci akim kalmış, iki ülke arasındaki ticari bağlar ciddi ölçüde zarar görmüştür. 
Türkiye’nin Arap dünyasına açılmasına imkân tanıyan Suriye’deki kara yolları kriz nedeniyle kapanmıştır. Suriye topraklarından geçen kara yollarının 
kapanması Türkiye’nin Arap dünyasıyla yürüttüğü ticarete zarar vermiştir. 

Sığınmacılar meselesi, PKK terör örgütü sorunu ve Suriye’nin kuzeyindeki ayrılıkçı eğilimler, ikili ekonomik ilişkilerin asgari düzeye inmesi krizin 
Türkiye’yi doğrudan etkilediğini göstermektedir. Doğrudan etkilere ilave olarak Ankara’nın Tahran ve Bağdat’la olan ilişkilerindeki gelişmeler krizin 
Türkiye’yi dolaylı olarak da etkilediğine işaret etmektedir. Türkiye’nin Esed rejimine karşı muhalefet hareketini desteklemesi, bölgesel stratejisini Esed 
iktidarının ayakta kalmasına bağlayan İran’la ilişkileri olumsuz etkilemiştir. İranlı bazı üst düzey yetkililerin bu süreçte Türkiye’ye yönelik tehdit içerikli 
açıklamaları dikkat çekmiştir. 


38 Tawkii Ale Balag İttifakiye Beyne Meclis Watani El-Kurdi El-Suriye Wel-Meclis El-Şaab Garb Kurdustani (Suriye Kürt Ulusal Konseyi ile Batı Kürdistan Halk 
     Meclisi Arasında Anlaşma İmzalandı), 
    http://www.krg.org/articles/detail.asp?lngnr=14&smap=01010100&rnr=81&anr=44646, Erişim: 11.07.2012 
39 Ali Semin, Türkiye-Suriye İlişkisi ve Kürt Açılımı, 
    http://www.sde.org.tr/tr/haberler/183/turkiye-suriye-iliskisi-ve-kurt-acilimi.aspx, Erişim: 8.08.201240 
    Türkiye-Suriye Siyasi İlişkileri, 
    http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriye-siyasiiliskileri-.tr.mfa,  Erişim: 10.09.2012 

<  Esed rejimi, Suriye Kürtleri üzerinden Türk-Kürt veya Kürt-Kürt (Barzani-PKK&PYD) çatışması çıkarmak suretiyle Kürt sorununun bölgede farklı bir krize dönüşmesi doğrultusunda hareket edebilir.  >


İran’ın, Suriye krizindeki tutumuna karşılık Türkiye’ye tepkisel bir duruş sergilediği ve PKK terör örgütünü tekrar desteklemeye başladığı yönünde haber 
ve yorumlar yayımlanmaktadır. 

<  Barzani’nin Suriye Kürtlerini Birleştirme Girişimi ;
Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, 11 Temmuz 2012 tarihinde, PYD’nin de içinde yer aldığı Suriyeli Kürt muhalif grupları Suriye Kürt Ulusal Konseyi çatısı altında birleştirmeye yönelik bir girişim başlatmıştır. Mesut Barzani, bu girişimi uluslararası toplumun dikkatini, Suriye Ulusal Konseyi’nin taleplerine yeterince cevap vermediği ve ihmal edildikleri duygusuna kapılan Suriyeli Kürtler üzerine çekmek amacıyla yapmıştır. 
Barzani, bu girişimle bölgesel düzeyde bir Kürt lideri olduğunu göstermeye çalışmış, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile arasında Suriye Kürtleri üzerinde nüfuz tesis etmeye yönelik devam eden rekabette öne çıkmaya çabalamıştır. Nitekim uzun yıllar Suriye’de bulunmasından dolayı Talabani’nin Suriye Kürtleri üzerindeki etkisi büyüktür. 
Barzani’nin Suriyeli Kürtlerle ilgili girişiminin arkasındaki diğer bir neden de Esed sonrası dönemle ilgilidir. Barzani, Esed rejiminin devrilmesi durumunda Suriye’de muhtemel bir Kürt bölgesi veya özerkliği kurulursa, bu sürecin kendi denetimi altında gerçekleşmesini hedeflemektedir. Başka bir ifadeyle Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin kendi denetimi dışında herhangi bir Kürt özerkliğine izin vermeyeceği ifade edilebilir. >


İranlı istihbarat görevlilerinin Türkiye’deki askeri tesisler hakkında bilgi topladığı tespit edilmiş, bu bilgileri terör örgütüyle paylaştığına yönelik değerlendirmeler 
yapılmıştır. İran’ın sınır karakollarından bazılarını geçici olarak PKK’ya tahsis ettiği ve terör örgütü militanlarının İran sınırından Türkiye’ye girerek eylem yapmalarına imkân sağladığı basına yansımıştır. İran’ın etkisiyle Irak’taki Maliki iktidarının da aynı dönemde Tarık Haşimi’nin Türkiye’ye sığınmasını gerekçe 
göstererek Ankara karşıtı politikalar izlemeye başladığı gözlemlenmiştir. Maliki iktidarının Türkiye ile ilişkilere zarar verebilecek girişimlerde bulunduğu, Türkiye’nin PKK terör örgütüyle mücadelesini zorlaştırabilecek adımlar atabileceği değerlendirilmektedir. 

Bölgesel bir güç olması ve coğrafi yakınlığından ötürü Türkiye’nin Suriye krizine ilgi göstermesi doğaldır. Bununla birlikte Orta Doğu sorunlarının kara delik misali çözüm sürecine müdahil olan aktörleri sorunun parçası haline getirme özelliği sürekli hatırda tutulmalıdır. Türkiye, Suriye’deki krizin Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de iktidarın değişmesi ile sonuçlanan süreçlerden farklı seyredebileceğini öngörememiş, krizde sorunun tarafı haline gelmeye başlamıştır. Ankara, iç dinamikleri bakımından iktidarı değişen Arap ülkelerinden belirgin ölçüde ayrılan Suriye’deki krizin bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa dönüşebileceğini değerlendirememiştir. 


Türkiye-Suriye ilişkilerindeki kopuş, Türk dış politikasında tatbik edilmeye çalışılan “sıfır sorun” politikasının Orta Doğu gibi bir bölgede oldukça zor 
olduğunu göstermiştir. Nitekim Ankara’nın Esed rejimine karşı tavır alması neticesinde İran ve Irak’la ilişkilerde de problemler belirmeye başlamış, 
Türkiye’nin bölge ülkeleriyle sorunsuz ilişkiler hedefi çarpıcı biçimde sekteye uğramıştır. 

Türkiye, BM kararıyla Suriye sınırları içinde kurulacak tampon bölge fikrini desteklemeye devam etmelidir. Suriye’de kuzeyden 25 km derinlikte doğubatı 
doğrultusunda kurulacak bir tampon bölge, yerlerini terk etmek zorunda kalan vatandaşların ülke dışına çıkmadan güvenli bölgeye geçmesine imkân 
tanıyacak, Türkiye’nin sığınmacılar sorununa çözüm konusunda yardımcı olabilecektir. 

Esed rejiminin elindeki füze sistemleri ve kimyasal silahlar dikkate alınarak Türkiye’nin orta ve uzun menzilli hava savunma füze sistemlerindeki 
yetersizliğinin giderilmesi için Patriot füzelerinin NATO’dan talep edilmesi ve Türkiye topraklarında konuşlandırılması gereklidir. Bu şekilde caydırıcılık 
sağlanabilir ve fiili bir saldırı durumunda vahim sonuçların ortaya çıkması engellenebilir. Patriot füzelerinin konuşlandırılmasının ardından Türkiye’nin, 
Türk hava sahasına yaklaşan Suriyeli hava unsurlarının vurulacağını beyan etmesi durumunda ülkenin kuzeyindeki 20 km’lik hat fiili bir tampon bölgeye 
dönüşebilir. Nitekim Özgür Suriye Ordusu, Suriye’nin kuzeyinde yaklaşık 20 km’lik doğu-batı doğrultusundaki kuşağa hâkim olmaya başlamıştır. Böyle 
bir durumda Esed rejiminin NATO’yu karşısına alamayacağı ve Türkiye’nin NATO’nun desteğiyle bu kuşağı fiilen uçuşa yasak bölge haline getirebileceği 
değerlendirilmektedir. 

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (BİLGESAM), uçak krizinin ardından yaptığı “Suriye Sorunu ve Türk Dış Politikasına Toplumsal Bakış” 
başlıklı anket çalışmasındaki sonuçlar dikkate değerdir. Ankette “Türkiye Suriye’deki muhalif gruplara destek olmalı mıdır, olmamalı mıdır?” sorusuna 
ise katılımcıların %59,1’i “destek olmamalıdır” şeklinde cevap verirken, %40,9’luk bir oran “desteklenmelidir” cevabını tercih etmiştir. “Türk uçağının 
düşürülmesi olayında Türkiye’nin tavrı ne olmalıydı?” sorusuna verilen cevaplarda “Türkiye’nin mevcut tavrı doğrudur” seçeneği %46,4 oranında 
işaretlenirken “Türkiye, NATO desteğini alarak müdahalede bulunmalıydı” cevabı %18,3 oranında desteklenmiştir. Anketteki “Hükümetin Suriye politikasını 
nasıl buluyorsunuz?” sorusuna katılımcıların %45’i “doğru buluyorum” şeklinde cevap verirken %55’i “yanlış buluyorum” seçeneğini tercih 
etmiştir.41 Suriye krizindeki olaylar ve anket verileri dikkate alındığında Türkiye’nin sıcak savaştan kaçınmasının ve saldırılara misli ile mukabele etmesinin en makul seçenek olduğu değerlendirilmektedir. 

< Türkiye-Suriye ilişkilerindeki kopuş, Türk dış politikasında tatbik edilmeye çalışılan “sıfır sorun” politikasının Orta Doğu gibi bir bölgede oldukça zor olduğunu göstermiştir. >


< Türkiye, PKK terör örgütü ve PYD’nin bölgedeki faaliyetlerini takip etmeli ancak Suriye Kürtlerini karşısına almamalıdır. >


Türkiye’nin sonuçlarından doğrudan etkilendiği Suriye krizi karşısında tamamen kayıtsız kalması mümkün değildir. Ancak Ankara’nın krizin çözümüne katkı sağlama hedefiyle, sürece imkân ve kabiliyetlerini aşabilecek düzeyde sorumluluklar üstlenerek dâhil olması da akılcı değildir. Krize askeri açıdan 
daha çok dâhil olması durumunda Türkiye, Suriye meselesinde sorunun belirgin bir tarafı haline gelecektir. Türkiye Suriye krizinde Esed rejimine karşı silahlı çatışmaya girerse, hem yerelde hem de bölgesel ve küresel düzeyde bir çatışma hattına dâhil olacak, İran’la karşı karşıya kalacağı gibi Rusya ve Çin’le olan iyi ilişkiler de zarar görebilecektir. 

Türkiye, PKK terör örgütü ve PYD’nin bölgedeki faaliyetlerini takip etmeli ancak Suriye Kürtlerini karşısına almamalıdır. Ankara, Suriye’deki Kürtleri kendi tarafına çekmeli, kriz döneminde Kürtlerde ortaya çıkan kaygıları giderebilecek şekilde hareket etmelidir. Türkiye, Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun temsil niteliğinin geliştirilmesine dönük girişimleri desteklemeli, başta Kürtler olmak üzere Suriye’deki diğer tüm unsurların muhalefet cephesinde temsil edilmesini sağlamalıdır. Türkiye, Suriye muhalefetinin birleştirilmesi yönünde irade göstermelidir. 

Türkiye krize müdahalede insani boyutu ön planda tutmalı, muhtemel bir uluslararası koalisyonda silahlı çatışmadan ziyade insani yardım ve lojistik noktasında devreye girmelidir. Türkiye, dikkat ve enerjisini Esed sonrası Suriye’nin yeniden inşasına teksif etmeli, imkânlarını bu doğrultuda seferber etmelidir. Yeniden yapılanma sürecinde Türkiye’nin büyük desteğini alan Suriye’deki yeni iktidarla birlikte ikili ilişkiler de oldukça güçlü olabilecektir. 


41 Salih Akyürek ve Cengiz Yılmaz, “Suriye Sorunu ve Türk Dış Politikasına Toplumsal Bakış”, (Ankara: BİLGESAM, 2012), 8,12,10. 


9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder