KENDİ ARŞİV BELGELERİYLE İNGİLTERENİN ORTA DOĞU POLİTİKASI (1882-1914)
SUNUŞ
Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır.
On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur.
Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler,
Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır.
Ziya GÜLER
Hava Korgeneral
ATASE ve Dent. Başkanı
KENDİ ARŞİV BELGELERİYLE İNGİLTERE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI (1882-1914)
Yrd. Doç. Dr. Esra SARIKOYUNCU DEĞERLİ*
* Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
Giriş
Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler, tarihin hemen hemen her döneminde bütün dünyayı etkilemiş, bütün dünyanın ilgisini çekmiştir. Orta Doğu’nun dünya politikasındaki bu tarihî rolü, Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında kültürel ve ekonomik bir aracı olmasından kaynaklanmaktadır.
Dünyanın en önemli su yolları olan Türk Boğazları, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi Orta Doğu’dadır. Bununla birlikte bölgenin XX. yüzyıldaki önemli yeri petrol üretimi ile belirginleşmiştir. Bu nedenlerden dolayı Orta Doğu büyük devletlerin rekabet sahasına dönüşmüştür.
Orta Doğu’ya sahip olmak isteyen devletlerin başında İngiltere gelmektedir. İngiltere, hem doğal kaynakları nedeniyle, ekonomik hem de Doğu’ya ulaşım bağlantısı yönünden stratejik önem taşıyan sömürgesi Hindistan’ı güvenlik içinde tutmak ve daha sonra da petrol rezervlerine yakın olmak için büyük öneme sahip olan bu bölgede varlığını güçlendirmek istemiştir. Hindistan’ın ele geçirilmesinden sonra burasının güvenliğini, kendi çıkarlarının ayrılmaz bir parçası sayarak, dünya politikasını buna göre düzenleyen İngiltere, Hindistan’a giden yollar üzerindeki Osmanlı Devleti’ni, Rusya’ya karşı tampon bir devlet olarak desteklemeyi benimsemiştir. Özellikle 1850’den itibaren yoğun bir Rus baskısı altında kalan Osmanlı Devleti’ne en büyük destek İngiltere’den gelmiştir. 1853’te Rus Çarı I. Nikola tarafından Osmanlı’yı paylaşma teklifi götürüldüğünde1 bile İngiltere bu teklife sıcak bakmamıştır.
Ancak İngiltere’ye rağmen Rusya, sıcak denizlere inme ve Osmanlı’nın Hristiyan Ortodoks tebaası üzerinde dinî hamilik elde etme emellerinden vazgeçmemiştir. Bu isteklerin Osmanlı tarafından kabul edilmemesi üzerine iki ülke arasında Kırım Savaşı (1853-1856) başlamıştır. Bu savaşı, İngiltere ve Fransa’nın yardımlarıyla Osmanlı kazanmış, 1856 yılında Paris Anlaşması yapılmıştır.2 Bu anlaşma ile Rusya’nın gelecekte Osmanlı Devleti’ne karşı niyetlerine engel olunmak için toprak bütünlüğü Avrupa büyük devletlerinin kefilliği altına alınan Osmanlı, Avrupa Konsey üyesi bir devlet olarak tanınmıştır. Her ne kadar Paris Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğü resmen garanti edilmişse de İngiltere’nin başını çektiği Avrupalı devletler Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren
Rum, Sırp, Romen, Bulgar ihtilalcilerine gizliden gizliye destek vermiştir.3 Bu destek sayesinde 1860’larda Eflak-Boğdan’da Romen birliği kurulmuştur.
1869'da Süveyş Kanalı’nın açılması ile Mısır’ın olağanüstü bir önem kazanması ve stratejik yolların ağırlığının Doğu Akdeniz’e inmesi İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki politikasında da değişiklik meydana getirmiştir. İngiltere bu tarihten sonra Osmanlı’nın uç noktalarında yer alan ve üzerinde hâkimiyet belirsizliği bulunan stratejik yerleri işgal etmeye başlamıştır. 1875’e gelindiğinde İngiltere, Bosna-Hersek isyanını desteklediği gibi Paris Anlaşması’nın hükümlerini de yok saymıştır.4 Osmanlı Hükûmeti’nin 06.10.1875’te iç ve dış borçlarını karşılayamayacağını ilan etmesinden5 sonra İngiliz ve Fransız ekonomik ve mali çevreleri tamamen Osmanlı’nın aleyhine dönmüştür.6 Nitekim İngiltere, politikasındaki bu temel değişiklik sebebiyle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına fiilen müdahale etmemiş, çıkarlarını diplomatik yönden korumaya çalışmıştır.7
93 Harbi de denilen 1877-1978 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra 3 Mart 1978’de Ayastefanos Anlaşması imzalanmıştır. Ancak bu anlaşmanın koşulları açıklanınca büyük devletler telaşa kapılmışlardır. Çünkü bu anlaşma Balkanlar ve Orta Doğu’daki siyasi dengeyi alt üst etmekteydi. Buna göre Rusya Doğu Anadolu’da Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt’a el koyarak İskenderun Körfezi ve Basra Körfezi’ne yol veren stratejik bölgeyi kontrol altına almış oluyordu. Bu İngiltere için hayati önemi olan Hindistan yolunun tehlikeye girmesi anlamına gelmekteydi. Diğer taraftan Rusya Balkanlarda Baserabya’yı topraklarına katıyor, etki alanında olan Sırbistan’ın sınırlarını genişletiyor; Tuna’dan-Ege’ye Karadeniz’den-Arnavutluk’a uzanan büyük bir Bulgaristan oluşturmak suretiyle Balkanlardaki hassas dengeyi kökünden değiştirmekteydi. Balkanlardaki bu yeni durum, bölge ile yakından ilgilenen doğuya doğru genişleme planları yapan Avusturya-Macaristan için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. İngiltere’nin başı çekmesi, Avusturya- Macaristan’ın baskısı ve Almanya’nın da desteği ile Rusya barış koşullarını değiştirmeye zorlandı. Bu amaçla 13 Haziran 1878’de Berlin Kongresi toplandı. Bu arada İngiltere; Ayastefanos’un hükümlerini yumuşatmak, Osmanlı’ya Asya topraklarına bir Rus saldırısı gerçekleşmesi hâlinde yardım
etmek karşılığında, Doğu Akdeniz’de stratejik konumu olan Kıbrıs’ı kendisine vermesini bu devletten istedi.8
Başta Ermeni meselesi olmak üzere günün ağır koşulları ve İngiliz tehdidi karşısında 4 Haziran 1878’de imzalanan bir anlaşma ile Osmanlı “geçici olmak” koşulu ile Kıbrıs’ın yönetimini İngiltere’ye bırakmak zorunda kalmıştır.9 Kıbrıs’ı bu şekilde elde eden İngiltere, gözünü Mısır’a çevirmiştir.
Çalışmamızda, İngiliz arşiv belgelerinden de yararlanılarak Mısır’ın işgalinden Birinci Dünya Savaşı’na uzanan süreçte İngiltere’nin Orta Doğu politikası üzerinde durulacaktır.
A. Mısır’ın İşgali
Mısır, daimi olarak Avrupalı büyük devletlerin ilgisini çekmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye başladığı XVIII. yüzyıldan sonra da
açıkça bu devletler faaliyete geçmişlerdir. Bu durum Mısır’ın ticaret kaynakları ve yolları bakımından zengin olan stratejik konumundan kaynaklanmaktadır.
İngiltere’nin XVIII. yüzyılda Hindistan üzerinde hâkimiyet kurması üzerine Fransa, İngiliz ticaret yollarını keserek bölgede ticari üstünlük kurmak ve İngiltere’nin Hindistan ile bağlantısını kesmek amacıyla 1798’de Mısır’ı işgal etmiştir.10 Ancak Rus-Osmanlı-İngiliz ittifakı ile Suriye’de Osmanlı önderliğinde kurulan ordu karşısında tutunamayan Napolyon 1799’da Fransa’ya geri dönmek zorunda kalmıştır.11 Napolyon’un Mısır’ı işgaline karşı İngiltere’nin aldığı ilk tedbir Doğu Hindistan şirketinin Fars Körfezi’ndeki yerel yöneticileriyle anlaşmalar yapmak şeklinde olmuştur.12
Fransa daha sonra Mehmet Ali Paşa isyanından faydalanarak bölgeye yerleşmeyi amaçlamışsa da İngiltere ve Rusya’nın Osmanlı’nın yanında yer alması nedeniyle bunu başaramamıştır. İngiltere, Mehmet Ali Paşa’nın Hicaz, Yemen ve Basra Körfezi istikametindeki ilerleyişini Hindistan yolunu tehlikeye sokacak bir gelişme olarak değerlendirirken Rusya ise Boğazlara yönelik bir tehdit olarak yorumlamış ve Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır.13
Her ne kadar Mısır üzerindeki İngiliz-Fransız çekişmesi yukarıda bahsedildiği gibi 1798 yılında başlamışsa da Fransa’nın Osmanlı yönetiminin izni ile 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ile şiddetlenmiştir.14 İngiltere kanal açma girişimini sabote etmeye çalışmışsa da bunda başarılı olamamıştır.15 Fransa’nın Süveyş Kanalı projesi ile İngiltere’nin sömürgeleriyle olan bağlantı yolunu ele geçirmesi İngiltere’yi telaşlandırmıştır. Ayrıca aralarında bir savaş çıkması hâlinde, Fransa tarafından Süveyş Kanalı’nın kapatılabilecek olması da İngiliz hükûmetini
endişelendirmiştir.16
Stratejik önemi nedeniyle daha önce Kıbrıs’ı ele geçiren İngiltere, bu kez de 11 Temmuz 1882’de Mısır’ı işgal etmiştir.17 Mısır’ın işgali aynı zamanda İngilizlerin gerçek yüzlerinin görülmesi açısından da önem arz eder. Çünkü Bu tarihlerde İngiltere, bir taraftan Ruslara ve Fransızlara karşı Osmanlı Devleti’ni kollayıcı bir siyaset izlerken diğer taraftan ise bir Osmanlı toprağı olan Mısır’ı işgal etmekten de geri durmamıştır.
Her ne kadar Osmanlı yönetimi başta olmak üzere Rusya ve Fransa tarafından Mısır’ın işgali protesto edildiyse de İngiltere geri adım atmamıştır. 06.01.1905’te İngiliz Dışişleri Bakanlığının Mısır sorumlusu General T.H. Sanderson tarafından İngiliz Dışişleri Bakanlığına gönderilen raporda; “… Her ne kadar her zaman bir saldırının gerçekleşme olasılığı olsa da Mısır’da İngiliz donanmasının bulunması nedeniyle İngiltere’yi yerinden edebilecek herhangi bir gücün bulunmadığı” açıkça ifade edildikten sonra şu hususlar üzerinde durulmaktadır.18
Sanderson’a göre, Mısır’a sahip olmak, İngiltere açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü, bir savaş hâlinde Süveyş Kanalı dışındaki Mısır kıyıları İngiliz donanmasının denize açılması için bir üs olarak kullanılabilecektir. Ayrıca Mısır’ın bu stratejik öneminin yanı sıra eğer Mısır Ulusal Ordusu üzerinde kontrol kurulursa herhangi bir savaşta bu ordudan istifade edilebileceği de düşünülmektedir.19
Ayrıca raporda, “Sultan II. Abdülhamit, bırakın İngiliz ordusunun daimî olarak Mısır’da kalmasını, belirli bir süre dahi buradaki varlığından büyük
rahatsızlık duymaktadır.” denildikten sonra, Padişahın bu yöndeki memnuniyet sizliğini fiili bir eyleme dökememiş olduğu sadece İngiliz işgalini protesto etmekle yetindiği de dile getirilmektedir.20
1894 yılında Fransa ile Rusya arasında bir ittifak anlaşması imzalanmış olmasının da etkisiyle Rusya’nın bu bölgeye sarkmasından korkan İngiltere, Mısır’dan çıkmamıştır. Ancak Mısır, Birinci Dünya Savaşı’na kadar kâğıt üzerinde de olsa Osmanlı toprağı olarak kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte ise İngiltere, Mısır’ı himayesi altına almış ve bu bölge ile Osmanlı’nın siyasi bağları ancak Lozan Antlaşması ile kopmuştur.21
B. Mısır’ın İşgali Sonrası İngiliz Politikası
Mısır’ın işgali nedeniyle Orta Doğu’da menfaatleri çakışan İngiltere ve
Fransa arasındaki soğukluk 1904’e kadar devam etmiştir. Fransa 1902’de
Mısır ile uğraşmaktansa kendi topraklarına daha yakın olan Fas’a
yerleşmeye karar vermiştir. Ayrıca Temmuz 1903’te iki ülke arasında
başlatılan görüşmeler sonunda, 8 Nisan 1904’te “Entente Cordiale”
imzalanmıştır. Bu anlaşma ile İngiltere’nin Mısır’ı, Fransa’nın Fas’ı işgali
karşılıklı olarak kabul edilmiştir.22 Entente Cordiale ile İngiltere ve Fransa
arasındaki Orta Doğu üzerindeki çıkar çatışmalarının sona erdiğini söylemek
mümkündür. Çünkü anlaşma sonrası, Orta Doğu’da emelleri olan bu iki
devlet bu bölgedeki çıkarlarını korumak için birlikte hareket etmeye
başlamıştır.23 İngiltere benzer bir ittifak anlaşmasını da 31 Ağustos 1907‘de
Rusya ile yapmıştır. Rusya’nın İran’ı nüfuzu altına alarak Hint Okyanusu yolu
ile sıcak denizlere inme emellerinden İngiltere rahatsızlık duymuştur. Bu
anlaşma ile Tibet’in toprak bütünlüğü kabul edilmiş ve böylelikle Hindistan
üzerindeki Rus tehdidi ortadan kaldırılmıştır.24
Bu gelişmelerden sonra, İngiltere’nin Orta Doğu topraklarına yönelik
parçalayıcı siyaseti nedeniyle ilişkiler kopma noktasına gelmiş, Osmanlı’nın
da denge siyasetinden vazgeçerek Almanya’ya yakınlaşma siyasetine hız ve
ağırlık vermesine neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Kızıl Deniz ve Hint
Okyanusu’na kadar uzanan toprakları ile İngiltere’nin imparatorluk yolunu
vurmak isteyen Almanya ise Osmanlı’nın bu yeni politikasından büyük bir
memnuniyet duymuştur. Bunun için de 1830’lardan itibaren Orta Doğu’da
ekonomik etkisini artıran Almanya, Bağdat’a kadar uzanan bir demir yolu
inşa ederek Basra Körfezi’ne çıkmak, diğer taraftan ise varlığı yeni haberdar
olunmaya başlanılan petrol rezervlerine yakın olmak istemiştir.25 1888 yılı
Ekim ayında yapılan ilk anlaşma ile Almanya’ya sadece İstanbul-Ankara hattı
inşa etme ayrıcalığının verilmesi kararını İngiltere de desteklemiştir. Çünkü
Almanya’nın faaliyetleri İngiltere’nin konumunu çok az etkiliyordu. Ancak bu
demir yolu projesine Aralık 1899’da yapılan ikinci bir anlaşma ile Konya’dan
Bağdat’a ve daha sonra da İran Körfezi’ne demir yolu döşeme ayrıcalığının
tanınması, İngiltere tarafında endişe uyandırmış ve Avrupalı rakiplerini İran
Körfezi’nden uzak tutmak için elinden geleni yapmıştır.26 Rusya da Bağdat
demir yolu projesinden hiç memnun olmamış, Mart 1900’de Rus şirketleri ve
ortaklıkları dışında Kuzey Anadolu ve Ermenistan’da demir yolu inşaatı
imtiyazını vermemesi konusunda Osmanlı hükûmetine zorla “Karadeniz
Anlaşması”nı imzalatmıştır.27
Ancak Bağdat Demir Yolu Projesi’ne Rusya’ya karşı Osmanlı’yı güçlendirmek açısından bakan İngiliz diplomatlar, Karadeniz Anlaşması yapılmasından sonra bu projede hiçbir paylarının olmamasına tepki göstermeye başlamışlardır. Almanya’nın Osmanlı üzerindeki nüfuzunu azaltmak için de kendi girişimcilerinin yanı sıra Fransızlarla iş birliğine gidilmesi fikri üzerinde durmaya başlamışlardır. İngiliz Dışişleri Bakanlığına gönderilen 28 Nisan 1905 tarihli bir yazışmada, Fransızları demir yolu projesine yatırımda bulunmaları konusunda ikna etmek amacıyla Mr. Hall’in 15 Mayıs 1905’te Paris’e gideceği ve burada Fransız Dışişleri Bakanı M. Delcasse veya konuyla ilgili başka bir yetkili ile görüşme yapabilmek için girişimlerde bulunduğu belirtilmektedir.28 Ancak 10 Ekim ve 11 Ekim 1906
tarihli belgelerden anlaşıldığına göre Fransa önce İngiltere’nin bu teklifine
sıcak bakmış; fakat M. Caillaux’un Maliye Bakanı olmasıyla birlikte Bağdat
Demir Yolu Projesi’ne sermaye yatırılmaması kararı alınmıştır. Bu durum
karşısında İngiltere, Almanya’nın tek başına bu projeyi bitirme olasılığından
rahatsızlık duymuştur.29
Ayrıca Fransa’yı birlikte hareket etmeye ikna edemeyen İngiltere30, bu
demir yolu projesinin Mezopotamya bölgesine kadar uzatılmasını engellemek için Türk yetkililerini tehdit etmekten de çekinmemiştir. Nitekim İngiliz Orta Doğu uzmanı, diplomat Sir Mark Sykes(1879-1919)in 1910 Nisan’ında resmî olarak Türk Büyükelçisini ziyaret ederek “Bağdat Demir yolu hattı İngiliz katılımı olmaksızın Mezopotamya ticareti de göz önüne alınacak olursa Türk hükûmetinin ekonomik çıkarlarını olumsuz yönde ciddi olarak etkileyecektir.” iddiasında bulunmuştur.31 Sykes’in bu tehdidi Osmanlı yönetimi üzerinde etkili olmuş olmalıdır ki 12 Ağustos 1913’te İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan ekonomi ağırlıklı anlaşma ile İngiltere’nin ticari ve politik çıkarları tatmin edici bir şekilde güvenlik altına
alınmıştır.32
Diğer taraftan Osmanlı, Balkan Savaşı sırasında Balkan topraklarını kaybetmiş, Bulgarlar İstanbul önlerine kadar gelmiştir. İkinci Balkan Savaşı’nın sürmekte olduğu bu günlerde İngiltere ve Osmanlı arasında bir anlaşma daha imzalanmış ve İngiltere’ye Dicle-Fırat nehirleri üzerinde ticaret gemisi işletme hakkı verilmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti Katar’ın ve Bahreyn’in bağımsızlığını tanımış ve Kuveyt üzerindeki haklarından vazgeçmiştir. Böylece Osmanlı Devleti resmen Basra Körfezi ve çevresindeki İngiliz varlığını tanımıştır.33 Mart 1914’te İngiltere ve Almanya ile yapılan bir anlaşma ile İngiltere’nin durumu daha da güçlenmiştir. Bu anlaşma ile Almanya 1909 yılında kurulan İngiliz-İran Petrol şirketinin Güney Mezopotamya, Orta ve Güney İran’daki petrol kaynakları üzerindeki tekel haklarını tanımıştır. 15 Haziran 1914’te İngiltere-Almanya arasında imzalanan başka bir anlaşma ile de demir yolu hattının Basra’da bitmesi ve İran Körfezi’ne devam etmemesi koşuluyla İngiltere Bağdat demir yoluna muhalefetinden vazgeçmiştir.34
Sonuç olarak Bağdat Demir Yolu Projesi, hiç kuşkusuz 1880’lerden itibaren Almanya’nın Osmanlı Devleti’ndeki ekonomik faaliyetlerinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Buna karşın İngiltere de Orta Doğu topraklarındaki Ermeniler, Araplar ve Kürtler gibi bağımsızlık peşinde koşan grupları destekleyerek bölgedeki politik prestij korunmaya çalışılmıştır.
C. İngiltere’nin Orta Doğu’daki Eğitim, Kültür ve Misyonerlik Faaliyetleri
1882 yılında Mısır’ı işgal ettikten sonra Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını kaçınılmaz gören İngiltere, Orta Doğu’da sistemli bir şekilde faaliyet göstermeye başlamıştır. İngiliz Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak Orta Doğu Sekreterliği tarafından sürdürülen bu faaliyetler, 1938’de önce Orta Doğu Savunma Komitesine, 1945 sonrasında ise Orta Doğu bürosuna aktarılmıştır.35 Bu faaliyetlerin başlıca amacı, İngiliz Hükûmeti’nin günün koşullarına göre takip ettiği politikaya uygun olarak Orta Doğu’da İngiliz ekonomik, sosyal ve politik çıkarlarını korumak ve geliştirmektir.36
İngiliz Hükûmeti bu amaçları doğrultusunda bölgeye pek çok diplomat, uzman, araştırmacı ve misyoner göndermiştir. Orta Doğu’ya gönderilen yetkililerden İngiliz hükûmetinin beklentileri ise kısaca şu şekilde özetlenebilir:37
Hükûmetin ekonomik ve sosyal konumunu güçlendirecek yeni tavsiyeler ve öneriler oluşturmak Bölgede çalışan teknik ve uzman ekibinin çalışmaları sonucu İngiliz hükûmetine sunulan tavsiyelerin uygulanmasını sağlamak Orta Doğu sahasında çalışan diğer personel ile bilimsel ve teknik bilgi akışınısağlamak Bölge hakkında yeni bilgiler ortaya koyan bilimsel, ekonomik ve sosyal konularda araştırmalar yapmak Bölgede düzenlenen toplantıların gizlilik esası çerçevesinde gerçekleşmesini sağlamak
< Arap kabilelerin ekonomik işleri ile ilgilenen ileri gelenleriyle gayriresmî ilişkilerde bulunarak onların İngiliz hükûmeti lehine hareket etmelerini sağlamak. >
İngiltere’nin Orta Doğu’ya yönelik ilk politik hedefi, Osmanlı’yı parçalamak ve bölmek olmuştur. Bölgeye gönderdiği diplomat, uzman, araştırmacı ve misyonerler, bu dönemdeki İngiliz çıkarlarına uygun olarak hareket etmişlerdir. İngiliz hükûmetinin stratejik ve ekonomik değeri olan Osmanlı toprakları üzerinde, kendisine bağlı küçük devletlerin kuruluşunu destekleme politikasına uygun olarak özellikle misyonerler, Ermeniler, Araplar ve Kürtler gibi bağımsızlık peşinde koşan grupları kışkırtmıştır.38
1840’tan itibaren İngiltere’nin Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerle yakından ilgilendiği görülmektedir. Özellikle 1880'de İngiltere'de
Gladstone'un ve Liberal Partinin iktidara gelmesinden sonra İngiltere'nin Ermenileri sahiplenme çabaları iyice artmıştır. Bu tarihten itibaren bölgede
faaliyet gösteren İngiliz misyonerleri aracılığı ile Protestanlık mezhebi Ermenilerin arasında yayılmaya başlamıştır. Bunun devamı olarak 1859'da
yine İngiltere'nin çabaları ile Ermeni Protestan Kilisesi kurulmuştur. Bunun ardından İngiliz misyonerleri bölgede kilise ve okullar açmaya başlamışlardır.
Bu kiliselerde görev yapmak üzere İngiliz hükûmeti tarafından gönderilen rahipler, öğretmenler Ermenilerin millî duygularını harekete geçirmeye
çalışmışlardır.
İngiltere, 1878 yılında imzalanan Berlin Anlaşması’nın Ermenilerle ilgili olan hükümlerinin de sıkı bir takipçisi olmuş ve Osmanlı Devleti’ne bu konuda baskı uygulamaya başlamıştır.39 Ayrıca bölgedeki ıslahatları yakından takip etmek için bölgeye konsoloslar atamıştır.40
İngiliz hükûmetinin 1912-1913 Balkan Savaşlarına kadar takip ettiği politikasının başlıca amacı, Ermenilerin Ruslara yaklaşmasını engellemektir.41 Bu tarihe kadar İngiliz hükûmetince Osmanlı’nın Ermenilerle var olan sorununa, İttihat ve Terakki yönetiminin yönetimsel beceriksizlikleri nedeniyle ortaya çıkan milliyetçilik akımlarının bir neticesi olarak bakılmıştır.42 1913 yılından sonra ise İngiltere, bir taraftan Ermenileri himaye konusunda Rusya, Fransa ve Almanya’yı tamamen devre dışı bırakmak isterken diğer taraftan ise Rusya ile bu konuda bir çatışmaya girmekten de kaçınmıştır.43
Fars Körfezi’nde ve Arabistan Yarımadası’nda petrolün keşfedilmesi ile Orta Doğu, stratejik önemin yanı sıra ekonomik bir değer de kazanmıştır.
Bu öneminden dolayı geçmişte olduğu gibi bugün de büyük güçlerin özellikle İngiltere’nin bölgeye olan ilgisinde bir azalma olmamıştır. İngiltere, Arap
Yarımadası ve Bereketli Hilal’i ele geçirmenin tek yolu olarak bölgenin hemen hemen tamamına yayılan bir “Büyük Arap Krallığının” kurulması gerektiğine inanmıştır.
İngiltere’nin bölgedeki öncelikli hedefi, Osmanlı Devleti’ni parçalamak için Araplardan yararlanmak olmuştur. İngiltere, bir taraftan Orta Doğu’da
Türk hâkimiyetine karşı Arap ve Kürt milliyetçiliğini güçlendirmeye çalışırken diğer taraftan da 1899 yılında Kuveyt, 1904 yılında Umman ve 1914 yılında
da Bahreyn ile anlaşmalar imzalayarak bu emirliklerin dış ilişkiler yükümlülüğünü üstlenmiştir. Böylelikle Basra Körfezi ve çevresindeki nüfuzunu güçlendirmiştir. Ayrıca 1885 yılında İngiliz siyaset bilimi uzmanı Harrison Andsons’a, Osmanlı Devleti ve etnik yapısı hakkında bir rapor hazırlatılmış olması İngiltere’nin bu tarihlerde dahi niyetinin Arap Yarımadası ile Türklerin bağlantısını kesmek olduğu açıkça göstermektedir.44 Mark Sykes ve İngiliz casusu Albay J. H. Lawrence Arapları, bu politikalarının bir devamı olarak da Kürtlere bağımsızlık vaat ederek Osmanlı aleyhine kışkırtmışlardır. Osmanlı hanedanlığının basit bir Anadolu emirliği hâline gelmeden tam anlamıyla barışın sağlanamayacağı fikrini Araplar arasında
yaymışlardır.45
İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla kullandığı bir diğer millet ise Yahudilerdir. İngiliz Hükûmeti Yahudileri Filistin’e göç ettirerek bu önemli stratejik bölgede söz sahibi olmak istemiştir.46 15 Eylül 1857‘de Filistin’deki İngiliz Konsolosunun Lord Clarendon’a gönderdiği bir raporunda Yahudilerin bölgeye yerleşmek için fırsat kolladıkları ve bölge üzerinde tarihsel ve dinî hak iddialarına sahip olduklarının altı çizilmektedir. Bu amaçla Yahudilerin Filistin’e göçünün ve bu bölgede yerleşerek tarımsal-ticari faaliyetlerde bulunmalarının İngiliz hükûmetince teşvik edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Böylece Filistin ve Kudüs’teki Türk otoritesine çok zarar verilebileceği vurgulanmaktadır. Ayrıca Clarendon, raporunda Rusların toprak satın alma yoluyla sessizce bölgeye sızdıklarını, Rus yerleşme ve toprak satın alma faaliyetlerinin dikkatle takip edilmesi gerekliliği üzerinde de durmuştur.47
İngiltere’nin hamiliğine güvenen Yahudiler, Osmanlı Devleti’nin koyduğu yasağa rağmen bölgeye göç etmeye devam etmişlerdir. Bu gelişme üzerine Mayıs 1870’de Osmanlı Devleti İngiltere hükûmetine kendi sınırları dâhilinde yaşayan azınlıkların ve milletlerin korunması konusunda herhangi bir müdahaleye ihtiyaç olmadığına dair bir ültimatom göndermişse de İngiltere, Yahudileri desteklemeye devam etmiştir.48 İngiltere, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki kontrolünü tamamen kaybetmesi için bir taraftan Yahudileri bağımsız devlet vaadiyle himayesi altına alırken49 diğer taraftan da bölgedeki Arap milliyetçiliğini körüklemiştir.
Sonuç
Orta Doğu, stratejik konumu, yer altı zenginlikleri dolayısıyla tarih boyunca büyük devletlerin ilgisini çekmiş; dolayısıyla da bölge zenginliklerine tek başına sahip olmak isteyen güçlerin çıkar mücadelesine sahne olmuştur. Bu emperyalist güçlerin başında İngiltere yer almaktadır. İngiltere, Berlin Anlaşması’nın yapıldığı 1878’e kadar Orta Doğu’daki çıkarlarını koruyabilmek için bölgenin rakibi olan Fransa, Rusya ve Almanya gibi büyük devletlerin eline geçmesindense eski ihtişamını yitirmiş Osmanlı Devleti’nin topraklarında kalmasını tercih etmiştir. Ancak 1878’de Kıbrıs’a, 1882 yılında ise Mısır’a yerleşerek Osmanlı topraklarının bütünlüğünün korunması politikasını terk ettiğini açıkça göstermiştir.
1882–1914 yılları arasında İngiltere, Orta Doğu’ya hâkim olabilmek için yer yer Osmanlı’da ortaya çıkan ayrılıkçı hareketlere destek vermiş, onlara her türlü imkânı sağlamıştır. Bölgedeki milliyetçilik duygularını körüklemek, Orta Doğu’da Osmanlı hâkimiyetini ortadan kaldırmak için İngiliz hükûmeti, sistemli bir şekilde çalışmıştır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak bölgede pek çok misyoner, diplomat, uzman ve din adamı faaliyet göstermiş, bölgede meydana gelen değişmeleri İngiliz hükûmetinin izlediği politikaya uygun hâle getirmeye çalışmışlardır. İngiltere bölgede söz sahibi olmak için Yahudileri de kullanmış, Filistin bölgesine Osmanlı’da ve hatta Rusya’da yaşayan Yahudilerin göçünü ve yerleşimini sağlamaya çalışmıştır. Böylece Yahudilerde millî birlik ve beraberlik duygusu oluşturmaya çalışan İngiltere, bu dönemde Yahudilerin hamisi rolüne soyunmuştur. İngiltere’nin bağımsız bir Yahudi devletinin kurulmasında önemli katkısı olduğu gibi günümüzde de bölgede devam etmekte olan çatışma ve huzursuzlukların oluşumunda da büyük ölçüde etkisi vardır.
Osmanlı Devleti vatandaşı azınlıklardan “böl, parçala, yönet” prensibi ile ilk koparılanlar Rumlar olmuştur. En son koparılanlar ise Araplardır. Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarında yaşayan Arapların ilk başkaldırıları, hiç kuşkusuz başta İngiltere olmak üzere diğer emperyalist güçlerin bir ürünüdür.
Son söz olarak diyebiliriz ki Orta Doğu dün olduğu gibi günümüzde de emperyalist güçlerin mücadele sahasıdır. Bu, bugün Orta Doğu üzerinde
oynanmak istenen ve büyük ölçüde başarılı olduğu gözlenen çıkar çatışmalarının ve siyasi entrikaların temelinin yıllar önce atıldığı ve bugüne kadar sistemli bir şekilde uygulandığı gerçeğini karşımıza çıkarmaktadır.
DİPNOTLAR;
1 A. Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih (1789-1900), Ankara, 1975, s. 133-134.
2 Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi, Ankara, 1978, s. 276-277.
3 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu; Komitacılar (Sultan II. Abdülhamit Osmanlı İmparatorluğu’nda), İstanbul, 1972, s. 19-66.
4 Ali Kemal; Mesele-i Şarkiyye, Mısır, 1900, s.4.
5 Hikmet Bayur; Türk İnkılap Tarihi, C. 1, Türk Tarih Kurumu Yayını, İstanbul, 1940, s. 35. İ. Hakkı Yeniay; Yeni Osmanlı Borçları Tarihi, İstanbul, 1946, s. 32.
6 Bayram Kodaman; “Plevne’nin Düşmesinden Sonra Osmanlı Dış Politikası”, Yeni Çığ Dergisi, Aralık 1981, s. 4-5.
7 Abdurrahman Çaycı; Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2000, s. 24.
8 a.g.e.; s. 22-25.
9 Çaycı; s. 25.
10 Halford l. Hoskins; The Middle East Problem Area in World Politics, The Macmillan Company Press, New York, 1954, s. 6.
11 P. Hitti; Lebanon in History, London, 1957, s. 73.
12 P. Mansfield; A History of the Middle East, London, 1993, s. 45.
13 Hoskins, s. 10. E. Ingram, XIX. Yüzyılda Doğu Meseleleri, Londra, 1993, s. 80. Tuncer Topuz; Dipsiz Kuyu Orta Doğu ve Türkiye, IQ Yay., İstanbul, 2004,
s. 54-55.
14 Armaoğlu; s. 222.
15 The National Archives; FO 423/12.
16 The National Archives; FO 423/11.
17 Ercüment Kuran; “II. Abdülhamit Dönemi Tarih Kaynağı Olarak Sadrazam Said ve Kamil Paşaların Hatıraları”, F.Ü. Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Birinci Orta Doğu
Semineri (Elazığ, 29-31 Mayıs 2003), Bildiriler, Elazığ, 2004, s. 30.
18 National Archives; CAB 17/58.
19 Aynı Belge.
20 Aynı Belge.
21 Topur; s. 57.
22 National Archives; BT 31/10579/79987.
23 1907 Ocak ayından itibaren de İngiltere’nin Fransa ile olan iyi ilişkilerini devam ettirme çabasında olduğunu görüyoruz. Bk. National Archives; FO 800/185.
24 Armaoğlu; s. 233-234.
25 National Archives; FO 800/185.
26 National Archives; FO 800/174.
27 National Archives; FO 800/185.
28 National Archives; FO 800/174.
29 Aynı belge.
30 Şubat 1914 tarihinde Fransa ile Almanya arasında gizli bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Orta Anadolu, Suriye ve Mezopotamya demir yolu inşaatı açısından
Almanya’nın etki alanında sayılmış; buna karşılık Kuzey Anadolu ve Suriye’nin büyük bir bölümü, Filistin dâhil olmak üzere Fransa’nın etki bölgesi olarak kabul edilmiştir
(Matthew Smith Anderson, Doğu Sorunu (1774-1923), Çev. İdil Eser,YKM Yay., İstanbul, 2001, s. 278). Bu durum, Fransa’nın neden Bağdat Demir yolu Projesi’ne
sermaye yatırmaktan vazgeçtiğini açıkça ortaya koymaktadır.
31 Marian Kent; Oil and Empire, Biritish Policy and Mesopotamian Oil (1900-1920), London, 1976, s. 119.
32 a.g.e.; Gös. yer.
33 Yusuf Hikmet Bayur; Türk İnkılabı Tarihi, C. 2-3 , İstanbul, 1943, s. 335-336.
34 Anderson; s. 278.
35 National Archives; FO 371/61498; FO 371/61500.
36 National Archives; FO 371/61500.
37 Aynı belge.
38 National Archives; FO 602/52; FO 602/8; FO 881/5168A
39 National Archives; FO 881/4358.
40 1878 yılında Sivas'a Albay Wilson, Erzurum'a Binbaşı Trotter, Van'a Yüzbaşı Clayton, Kayseri'ye Yüzbaşı Cooper'i konsolos olarak atanmıştır.
41 National Archives; FO 925/1982.
42 Sir Mark Sykes; The Caliphs Last Heritage; A Short History Of The Turkish Empire, London, 1915, s. 208.
43 Great Britain Foreing Office, Historical Section. Handbooks Prepared Under the Drection of the Historical Section of the Fereing Office,
Armenia, nu. 62, London, 1920.
44 Osmanlı vatandaşı olan azınlıklara ait nüfus bilgilerinin özellikle Arap ve Kürtlerle ilgili ayrıntılı bilgiler verildiği rapor için bk. National Archives; FO 881/5168A.
45 National Archives; FO 226/225; FO 882/14.
46 S. R. Sonyel; Minorities and Destruction of Otoman Empire, Ankara, 1993, s. 229.
47 National Archives; FO 391/4.
48 Sonyel; s. 229.
49 National Archives;FO 83/1783; FO 83/1785.
Kaynaklar ;
1. İngiliz Arşiv Belgeleri
National Archives.
CAB 17/58.
BT 31/10579/79987.
FO 423/12.
FO 423/11.
FO 800/185.
FO 800/185.
FO 800/174.
FO 800/185.
FO 800/174.
FO 371/61498.
FO 371/61500.
FO 371/61500.
FO 602/52.
FO 602/8.
FO 881/5168A.
FO 881/4358.
FO 925/1982.
FO 881/5168A.
FO 226/225.
FO 882/14.
FO 391/4.
FO 83/1783.
FO 83/1785.
2. Eserler
ALİ KEMAL; Mesele-i Şarkiyye, Mısır, 1900.
ANDERSON, Matthew Smith; Doğu Sorunu (1774-1923), Çev. İdil Eser, YKM Yay., İstanbul, 2001.
ARMAOĞLU, A. Fahir; Siyasi Tarih (1789-1900), Ankara, 1975.
BAYUR, Yusuf Hikmet; Türk İnkılap Tarihi, C. 1, Türk Tarih Kurumu Yayını, İstanbul, 1940.
ÇAYCI, Abdurrahman; Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2000.
Great Britain Foreing Office; Historical Section. Handbooks Prepared Under the Drection of the Historical Section of the Fereing Office,
Armenia, nu. 62, London, 1920.
HITTI, P.; Lebanon in History, London, 1957.
HOSKİNS, Halford L.; The Middle East Problem Area in World Politics, The Macmillan Company Press, New York, 1954.
KENT, Marian; Oil and Empire, Biritish Policy and Mesopotamian Oil (1900-1920), London, 1976.
KODAMAN, Bayram; “Plevne’nin Düşmesinden Sonra Osmanlı Dış Politikası”, Yeni Çığ Dergisi, Aralık 1981.
KURAN, Ercüment; “II. Abdülhamit Dönemi Tarih Kaynağı Olarak Sadrazam Said ve Kamil Paşaların Hatıraları”, F. Ü. Orta Doğu Araştırmaları
Merkezi Birinci Orta Doğu Semineri (Elazığ, 29-31 Mayıs 2003), Bildiriler, Elazığ, 2004.
MANSFİELD, P.; A History of the Middle East, London, 1993.
INGRAM, E.; XIX. Yüzyılda Doğu Meseleleri, London, 1993, s. 80; Tuncer TOPUZ, Dipsiz Kuyu Orta Doğu ve Türkiye, IQ Yay., İstanbul, 2004.
SONYEL, S.R.; Minorities and Destruction of Otoman Empire, Ankara, 1993.
SYKES, Sir Mark; The Caliphs Last Heritage; A Short History Of The Turkish Empire, London, 1915.
TEPEDELENLİOĞLU, Nizamettin Nazif; Komitacılar (Sultan II. A. Hamit Osmanlı İmparatorluğu’nda), İstanbul, 1972.
ÜNAL, Tahsin; Türk Siyasi Tarihi, Ankara, 1978.
YENİAY, İ. Hakkı; Yeni Osmanlı Borçları Tarihi, İstanbul, 1946.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder