27 Mart 2017 Pazartesi

TARİHÎ SÜREÇ İÇİNDE VE GÜNÜMÜZDE ORTA DOĞUNUN ÖNEMİ BÖLÜM 2


 TARİHÎ SÜREÇ İÇİNDE VE GÜNÜMÜZDE ORTA DOĞUNUN ÖNEMİ BÖLÜM 2


B. Orta Doğu’nun Coğrafik Özellikleri 

1. Yapı ve Arazi Şekilleri 

Orta Doğu’nun üst jeolojik yapısı, adeta onun jeolojik tarihini bize açıklamak tadır. Bölgenin merkezi daha yaşlıdır. Dolukhanov’a göre “Bu merkez alanın güney kıtasal düzlüğünü oluşturmuş olan Arkaikum çağının granit ve şistlerinin biçimlendirdiği Arap kalkanını içine alır. Bu eski oluşumlar, daha yakın döneme ait, Paleozoik, Jurasik, Kretasiye, Paleoienik ve Neojenik karakter kireçtaşı ve şist alanlarının oluşturduğu, ağırlıklı olarak denizel dolgularla örtülmüştür. 

Petrol ve gaz rezervleri, 0,5-1,2 km derinlikte bu oluşumlar içindedir. Büyük ölçüde Kuaterner çağda şekillenen geniş kum çöller, kumullar, özellikle güney ve doğuda büyük bir alanı işgal etmektedir.”26 

2. İklim ve Bitki Örtüsü 

Bilindiği gibi Mezopotamya ile ilgili yapılan araştırmalarda bölgenin insan ömrünü geçirebileceği en ideal alan olduğu iddia edilmektedir. Bu cümleden hareketle, tarihî kayıtların incelenmesi ve bölgede yapılan kazılar, ilk insanların yaşaması için gerekli olan su ve besin maddelerine duyulan gereksinimin bu coğrafyada olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenledir ki Ekvator kuşağından gelen ilk insanların Mezopotamya’dan batıya geçtikleri varsayılmaktadır. 

Dolukhanov’a göre: “Orta Doğu’da yazın hava dolaşımı, büyük ölçüde Hint alt kıtasını kaplayan ve İran ile Arabistan arasına sıkışan muson sistemi tarafın dan belirlenmektedir. Muson sistemi esas olarak güney Asya’daki yoğun ısınmadan kaynaklanmaktadır. Nemi emen kavurucu muson rüzgârı, Doğu Akdeniz’e varmadan önce, İran körfezi ve Kızıldeniz üzerinden, denizden karaya doğru eser. Kuzeydeki karasal kuru hava güney Rusya’da toplanır. İki hava kütlesinin karışması ise güney Karadeniz sahasında ve bazen de Hazar Denizi üzerinde gerçekleşmektedir”. 

Kışın yüksek basınç İran’a kadar uzanacak biçimde Asya’nın iç bölgesinde oluşmaktadır. Küçük alçak basınç alanları (çöküntüler) güney Akdeniz’de gelişir. Bu harekete geçmiş siklonlar dizisini oluşturur. Atlantik’te oluşan çöküntüler, Akdeniz yoluyla Ermenistan ve İran’a kadar ilerler. Yazın ve bahar aylarında Avrasya’nın içlerindeki soğuktan (Sibirya antisiklonundan) kaynaklanan soğuk hava dalgaları, İran ve Anadolu yaylalarını geçerek Akdeniz’e ulaşır. Yazları sıcaklık süreklidir. Temmuz aylarında gündüz sıcaklığı çöllerde 47 C0’ye kadar ulaşabilmekte, hava kararınca birden 11 C0’ye kadar düşmektedir. 

Orta Doğu’nun biyo-iklimsel yapısı arazi yapısı gibi çeşitliliklerle doludur. İklim koşulları genetik yapı bakımından burayı işgal edecek güce, eğitim ve donanım gereksinimini zorunlu kılar ve uzun zaman elde tutmayı zorlaştırır. Ancak kuraklık ileride daha da hissedilir bir başat sorun konumuna gelebilecektir.27 

C. Orta Doğu’nun Jeopolitiği 

Orta Doğu eski dünyanın ortası ve merkezi, Asya, Avrupa ve Afrika’nın turnikesi, göçlerin değişik yönlere açılan ara konaklama yeri, üç semavi dinin merkezi ve insanlığın geleceğine ışık veren uygarlıkların doğum yeri olma niteliğine sahip bir bölgedir.28 

Saul B. Cohen, Orta Doğu bölgesini “Shatterbelt” olarak tanımlamaktadır. Yine Cohen’e göre Orta Doğu üç ana jeopolitik bölgeye ayrılır: 

“a. Kuzey Dağlık Bölge (Türkiye-İran), b. Güney Göl Bölgesi ya da Kızıldeniz Bloğu (Suriye-Ürdün-Irak-Kuveyt), c. Orta Deniz Bölgesi (Libya- Mısır-Sudan-S.Arabistan-Yemen-Katar-B.A.E-Bahreyn-Umman). Ona göre Orta Doğu’nun siyasal coğrafyasına dinamizm katan, onu önemli kılan yaklaşım budur.”29 Nil ve Fırat deltalarına Türk Boğazları ile sahip bir ülke, bu siyasal coğrafyasını nitelikli insan gücü ve üstün ekonomik potansiyeli ile takviye eder ve bunu askerî/politik değerleriyle uygun zamanlarda ortaya sürerse dünya güç merkezlerinin dengelerini sarsacak türden bir jeopolitik tehdit olasılığı kaçınılmaz olacaktır. Bu varsayım, Orta Doğu jeopolitiğini anlatmaya yeterli bir örnek olmalıdır. 

Orta Doğu, soğuk savaş sonrası gelişmeler sonucu güç merkezi konumunu iyice yitirmiş görünse de petrolün stratejik özelliği ona büyük oranda jeopolitik bir koz sağlama olasılığı vermektedir. Eğer bu kaynak tükeninceye değin Orta Doğu’da barış ile yeni bir başlangıç yapılabilirse (sosyal, ekonomik, politik, askerî ve kültür değerlerinde) aydınlanma eşit oranda bölgeye taşınmış olacaktır. 

Orta Doğu jeopolitiğine yüklenen ağırlıklar tek bir ülkenin kaldıracağı türden oluşumlar olmayıp daha çok iş birliğini zorunlu kılan bir denkleme benzemekte dir. Bu yüzden Orta Doğu’yu bölgesel bir alt-sistem olarak incelemekte fayda ve zorunluluk vardır. Orta Doğu mozaiğini oluşturan kavramlar bakımından, coğrafi uzaklıkların çok olmaması, demografik homojenlik ve birbirlerini etkileme, Arap milliyetçiliği ve geleneksel düzene bağlılık, jeopolitik ilke, kavram ve kuramlara denk düşen ve göze çarpan olgulardır.30 

1. Milliyetçilik 

XIX. yüzyıldan başlayarak Osmanlılara karşı İngiliz ve Fransızların başlattığı Arap milliyetçiliği, bölgenin aşiret ve klan yapısı ile İslam’ın milliyetçiliği reddetmesin den dolayı genel bir yayılma gösterememiştir. Bölgede aşiret ve klan yapısının hâkimiyeti aşılamadığından, Arapların ulus ve Milliyetçik anlayışının sosyolojik altyapısının Mısır’da Nasır ile başladığı söylenebilir. 

Mısır, Arap milliyetçiliğini bir ideolojiden öte siyasi bir akıma dönüştürüp birleştirici unsur olarak değerlendirmek istemiştir. Son dönemde Irak eski devlet başkanı Saddam Hüseyin, buna anti-semitizm boyutunu da ekleyerek Arap dünyasının liderliğine soyunmuştur.31 Fakat Filistin lideri Yaser Arafat dışında Arap ülkelerini karşısında bulmuştur. Uluslararası platformda hem Irak halkının yoksulluğuna hem de Filistin davasının yalnızlığına neden olmuştur.32 

Nasırcı, Baasçı, Humeynici ve radikal akımlar, Batı ve Siyonizm karşısında ortak tutumlarını sürdürmüşlerdir.33 Arap Birliği; rejim farklılıkları, demokrasi eksikliği ve homojen olmayan yapıları yüzünden kendi aralarındaki çekişmelerle yapıcı uygulamalardan uzak bir kısır döngü içinde bulunmaktadır. 

Ayrıca Araplar bu konuda kavram arayışlarına girişmiş ve önceleri “Elşark El-Avsat” (Yakın ve Orta Doğu), ya da “El-Umma El-Arabiyya” (Arap milleti), günümüzde ise “Siyasal İslam” kavramını ortaya koymuşlardır. Ancak bölge giderek “Radikal İslam” çizgisine kaymaktadır. Soli Özel’in de köşesinde kaleme aldığı gibi “Hamid el Said ve Jane Harrigan’ın Middle East Journal dergisinin Yaz sayısında yazdıkları gibi ABD’nin küreselleşme anlayışı İslamlaşma hareketini güçlendiriyor. Amerikan tarzı küreselleşme devletlerin sosyal güvenlik alanından çekilmelerine yol açıyor. Ortaya çıkan sosyal güvenlik açığını kapatmak ve yoksullaşan kitlelerin taleplerine cevap vermek İslamcı hareketlere kalıyor.”34 

Toplumsal doku açısından incelendiğinde Orta Doğu devletlerinin çoğunda toplumlar, geleneksel ve muhafazakâr yapıdadır; bu toplumlar tamamen bölge içi ve bölgesel çekişmelere bulaşmış durumdadır, toplumsal sınıflar arasındaki uçurum çok büyüktür. Tüm bunların yanında Orta Doğu’da yaygın iki mezhep olan Sünnilik ve Şiilik, bölgede sorunlara yol açmaktadır. Yüksek doğum ve düşük okur-yazar oranı, toplumsal sorunların bir diğer kısmını oluşturmaktadır. Ayrıca Orta Doğu bölgesindeki petrol rezervlerinin dağılımı eşit oranda değildir; petrol bolluğu açısından körfez ülkeleri oldukça şanslı durumdayken bölgenin diğer kısmında yer alan devletler bu zenginlikten yoksundur.35 

2. Din 

Orta Doğu’ya damgasını vuran en önemli unsurun din olduğunu söylersek sanırım çok yanılmış olmayız. Zira tarihin tanıdığı bütün kitabi dinlerin menşei Orta Doğu’dur. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam buradan doğup dünyaya yayılmıştır. Bu dinlerin mensupları yoğun olarak bir arada yaşamaktadırlar. Bütün dinler buradan doğup dünyanın çeşitli bölgelerine dağıldılar.36 

Üstelik üç büyük tek tanrılı dinin buradaki kutsallığı, tartışmalarıkucaklamaktan öte bazı durumlarda çatışmaların temeline yataklık etmiştir.37 

İslamiyet’te özellikle dini temel alan kutuplaşmalar bu bölgede çok olağandır. Bu konuyu Bernard LEWİS “Orta Doğu’nun Çoklu Kimliği“ adlı kitabında şöyle açıklamaktadır: ”Modern laik Batı’da ve Batı yöntemlerini benimsemiş diğer yerlerde dünya, milletlere bölünmüştür ve milleler farklı dinî topluluklara bölünebilir. Müslüman görüşüne göre ise dünya dinlere bölünmüştür ve bunlar daha sonra milletlere ve devletlere bölünebilir.” 

İlke olarak İslamiyet’te ruhbanlık kurumu yoktur. Ancak teolojik açıdan buna cesaret edemeyen ulemalar zamanla toplumsal bir sınıf yaratmışlardır. 
Bu statüyü hiç bırakmamışlardır. Bu nedenle gruplaşmalar güç ve serveti de beraberinde getirmiştir.38 

İslamiyet’in monolitik olmayan yapısı Sünni - Şii farklılığını bize açıklamaktadır. Burada da bölünmeleri gözlemek olasıdır. Aleviler, Nusayriler, İsmailiye mezhebi, Zerdüştler, Zeytuniler vb. Ancak etnisite ile mezhepleri birbirine karıştırmamak gerekir.39 

Rastgele kurulmuş bulunan Orta Doğu devletlerindeki siyasal rejimler, dinî veya etnik ayrılığa ya da tek bir aileye dayalıdır. Örneğin, Lübnan’da Müslüman çoğunluk, Hristiyan Maruni azınlık tarafından, Filistin’de Arap çoğunluk Yahudi azınlık tarafından yönetilmektedir. Suud ailesi Suudi Arabistan’da, Haşimi ailesi Ürdün’de iktidardadır. Suriye’de Sünni çoğunluk Alevi azınlık yönetimi altındadır.40 

Doğaldır ki Hristiyanlarda da mezhep farklılıkları vardır ve sanılanın aksine Müslümanlardan çok daha fazla bölünmüşlük içerisindedirler. Katolik, 
Protestan ve Ortodokslar hem teolojik hem de kilise spektrumu bakımından ayrılmışlardır. Etnisite ve dinin iç içe geçmişliği bakımından örnek olarak 
Doğu kilisesinden olan Ortodokslara Rum denilmesi verilebilir.41 

Önemli dinlerden ayakta kalan üçüncüsü Musevilik olup bütün bu ülkelerde çeşitli topluluklar tarafından temsil edilmektedir.42 

Aynı durum Yahudiler için de geçerlidir. Aşkenaz ve Sefarad Yahudiliği daha çok kültürel bir istisnayı göstermekle beraber, orantısal bir çatışma sebebini de göz ardı etmemek gerekir.43 Ayrıca tarihte, Hazar devletinin bir dönem Musevi inancını Hristiyan ve Müslüman misyonerlerin baskılarından kaçmak amacıyla kabul ettiğini, etnisite örneği bakımından da vermemiz gerekiyor.44 

Semavi dinlerin kendi içindeki mezhep ayrımları Hristiyan ve Musevilerde çatışma olgusunu tamamlamasına rağmen Müslümanlarda mezhep çatışması hâlâ devam etmektedir. Orta Doğu‘da dinler ayrımından dolayı kanlı ve uzun mücadeleler meydana gelmiş, her üç din tarafından kutsal kabul edilen yer ve yapılara sahip olmak için derin çekişmeler yaşanmıştır. Tarih felsefi teorilerinden Teokratik Tarih Anlayışı45 perspektifi ile bir değerlendirme yapıldığında Orta Doğu’daki mücadelenin sebebinin tamamen dinler arası hegemonik kavga olduğu şeklinde bir yargıya ulaşmak olasıdır. Bu teoriye özellikler İslam dünyasından milyonlarca insan inanmaktadır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder