4 Mart 2017 Cumartesi

RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 2




 RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI  BÖLÜM 2



RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI - 
Rusya-İsrail İlişkileri 


Doç. Dr. Hasan Ali Karasar, Hasan Kanbolat ,RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI,




Her ne kadar SSCB zamanından beri Moskova, Ortadoğu’da Arap ülkeleri temelli bir politika izlese de günümüzde Rusya ile İsrail’in birçok konuda birbirine ihtiyaç duyduğu görülmektedir. En başta İsrail, Rusya’nın bölgedeki en büyük ticari ortağıdır. Diğer taraftan eski SSCB cumhuriyetleri dışında en büyük Rusça konuşan nüfus İsrail’de yaşamaktadır. İsrail’de yaşayan bir milyondan fazla eski 
SSCB vatandaşı, iki ülke arasında kültürel ilişkilerin ve turizmin gelişmesini sağlamaktadır. Yine Rusya, özellikle bilim adamı ve mühendisler başta olmak üzere Yahudi kökenli eski Sovyet vatandaşlarının İsrail’e göç etmesinden sonra İsrail ile askerî teknoloji konusunda ortak projeler yürütmek istediğini açıklamıştır. 

İsrail de Moskova ile ilişkilerin geliştirilmesinden yanadır. En başta İsrail, Yahudi kökenli Rusya vatandaşlarının İsrail’e göçünün devam etmesini istemektedir. Diğer taraftan İsrail, Rusya ile ilişkilerini geliştirerek Moskova’nın Arap ülkelerine silah satışını engellemeye çalışmakta ve Ortadoğu’daki gelişmeler çerçevesinde de Rusya’nın en azından daha tarafsız bir politika izlemesini istemektedir. Rusya ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi de İsrail açısından son derece önemlidir. 

Bununla birlikte Rusya ile İsrail arasındaki ilişkiler son on yıldır inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. 1967 yılında kesilen Rusya ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler ancak 1991 yılında yeniden kurulmuştur.10 Benyamin Netanyahu’nun Mayıs 1996 yılında seçimleri kazanmasıyla birlikte Rusya ile İsrail arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamıştır. İsrail, o tarihlerde ekonomik kriz yaşayan Rusya’ya 50 milyon dolarlık kredi açmış ve Rus gazına ilgi duymaya başlamıştır. Ancak Rusya’nın İran’a füze satmasından dolayı iki ülke arasındaki ilişkiler tekrar bozulmuştur. Ayrıca Arap ülkeleriyle iyi ilişkilerin geliştirilmesin den yana olan Yevgeniy Primakov’un dışişleri bakanı olmasıyla Moskova, İsrail’in Filistin politikasını eleştirmeye başlamıştır. Rusya’da 1998’de yaşanan ekonomik kriz ise İsrail ile ticari ilişkileri de olumsuz etkilemiştir.11 

Rusya ile İsrail arasındaki ilişkilerin inişli-çıkışlı seyri Vladimir Putin döneminde de devam etmektedir. Devlet başkanı olduğu ilk yıllarda Vladimir Putin’in Çeçenistan meselesiyle ilgilenmesi, aslında Rus-İsrail ilişkilerini olumlu etkilemiştir. Adı açıklanmayan bir Rus diplomat basına, İsrail’in, Batı’da Rusya’nın Çeçenistan politikası ile ilgili oluşan “yanlış görüşlerin” ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadığını dile getirmiştir.12 Rusya da çok geçmeden İsrail’e bu konudaki “borcunu” ödemiştir. Putin, Yeltsin’den farklı olarak İsrail-
Filistin savaşlarında sadece İsrail’i değil, Filistin yetkililerini de suçlamış ve taraflara sorunu çözmeleri ve görüşmelere başlamaları 
için çağrıda bulunmuştur.13 

26-29 Nisan 2005 tarihlerinde Vladimir Putin gerçekleştirdiği Ortadoğu gezisi kapsamında İsrail’i de ziyaret etmiştir. Dönemin İsrail Devlet Başkanı Moşe Katsav ile dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Putin’in ziyaretini “tarihî” olarak nitelendirmişlerdir. Zira sadece Sovyet liderleri değil, Rus çarları dahi “kutsal topraklara” ayak basmamıştır. İsrailli yetkililer, Moskova’nın Arap ülkelerine 
silah satışı ve Rusya’da her geçen gün artan Yahudi düşmanlığı konusundaki kaygılarını dile getirseler de Putin’in ziyareti bu kaygıları azaltmadığı gibi, Putin’in “Ağlama Duvarı”nı ziyareti sırasında kipa takmayı reddetmesi, tarafları diplomatik krizin eşiğine getirmiştir. Ziyaretin her iki ülke açısından da en önemli neticesi ise ticari anlaşmaların imzalanmış olmasıdır. Aynı şeyi Vladimir Putin’in 25 Haziran 2012’de gerçekleştirdiği İsrail ziyareti için de söylemek mümkündür. 

Bu ziyaretin gündemini Ortadoğu’daki gelişmeler ve iki ülke arasındaki münasebetler teşkil etmiştir. Rusya’nın İran ve Suriye’deki mevcut rejimleri desteklemesi, bu ülkelere silah satması, İran’da nükleer santral inşaat etmesi gibi politikalar, Batı dünyasını olduğu gibi İsrail’i de rahatsız etmektedir. Putin’in ziyareti sırasında İsrailli yetkililer bir kez daha Rus liderden adı geçen ülkeleri desteklemekten vazgeçmesini ve bu ülkelere silah satmamasını istemişlerdir. Vladimir Putin ise Rusya’nın resmî tutumunu bir kez daha gündeme getirmiş ve sorunların barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Netice itibarıyla tarafların Ortadoğu’daki sorunlarla ilgili mutabakata vardıklarını söylemek mümkün değildir. Ziyaretin en önemli neticesi ise hiç şüphesiz tarafların ikili askerî ve ticari münasebetleri geliştirme konusunda kararlılıklarını bildirmeleri olmuştur. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2011 yılında 4 milyar dolar 
seviyesine ulaşmıştır (2010 yılı ile kıyasla yüzde 37 oranında artmıştır). 2008’de başlayan vizesiz geçişten sonra İsrail’i ziyaret eden Rus turistlerinin sayısında da artış olmuş ve yılda 500 bine kadar çıkmıştır. İsrail’in Rusya’da ilaç fabrikasını inşaat etme konusunda tarafların anlaşmaya varmaları, Rusya’nın İsrail ile ortaklaşa pilotsuz helikopterler üretme isteği ve taraflar arasında İsrail’de Rus uzay istasyonunun kuruluşu meselesinin görüşülmesi gibi hususlar da önümüzdeki dönemde Rus-İsrail işbirliğinin çok yönlü gelişmeye devam edeceğine işaret etmektedir. 

Her ne kadar Rusya ile İsrail arasındaki ilişkiler son yıllarda daha fazla gelişmeye başlasa da bu ilişkilerin Rusya Yahudilerinin istediği düzeyde olmadığı bir gerçektir. Bu ilişkilerin yavaş gelişmesinde Rusya’daki İsrail karşıtı çevrelerin önemli payı vardır. 

Rus Dışişleri Bakanlığında görev yapan Arap ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesinden yana olan yetkililer, Yahudi karşıtı Komünist ve milliyetçi kesimler, Arap ülkelerine silah satan Rus “ Rosoboroneksport ” şirketinin yetkilileri, 20 milyon Müslüman’ı temsil eden Rusya Müslümanları cemiyetlerinin bir kısmı vs. Moskova’nın İsrail’e fazla yaklaşmasını istememektedirler. 

Rusya-İsrail münasebetlerini olumsuz etkileyen bir başka önemli mesele de Moskova’nın Hamas’a yaklaşımıdır. Vladimir Putin, daha 2006’da Filistin’de 
seçimleri kazanan HAMAS örgütü ile ilişkileri kesmeyeceğini açıklamış, daha sonra ise örgütün yöneticilerini Moskova’ya davet etmişti.14 ABD ve İsrail’in 
terörist listesine dâhil ettiği HAMAS, Rusya’nın “kara listesi”nde değildir. Filistin’deki seçimlerden hemen sonra sadece İran, Suriye ve Mısır, 
Filistin ile ilişkilerini devam ettireceklerini açıklamıştı. Putin’in yaptığı açıklama ise, bu üçlüye Rusya’nın da dâhil olduğunu göstermişti. 

Her ne kadar Batı basını, Moskova’nın HAMAS ile münasebetlerini, sadece Rusya’nın Batı’ya “ kafa tutması ” şeklinde yorumlasa da Putin’in HAMAS ile münasebetler tesis ederek, İsrail-Filistin sorununun çözümünü de amaçladığını söylemek mümkündür. Kremlin’in bu tutumu, hiç şüphesiz Rusya’nın Arap dünyasındaki prestijini de arttırmaktadır. Ayrıca Rusya, bu tutumuyla bölgede 
bütün güçlerle irtibat içerisinde olan yegâne güçlerden biridir. Bu husus ise Rusya’ya ara-buluculuk şansı tanımakta, onun bölgedeki etkisini arttırmaktadır. Netice itibarıyla HAMAS ile münasebetler, bir taraftan İsrail ile münasebetlere gölge düşürse de diğer taraftan Rusya’nın Ortadoğu’da hareket alanını genişletmektedir. 

RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI - 
Rusya-Suudi Arabistan İlişkileri 

Her ne kadar Suudi Arabistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke SSCB olsa da iki ülke arasındaki ilişkiler ancak Vladimir Putin döneminde gelişmeye başlamıştır. 2003 yılında ilk kez bir Suudi Arabistan kralı Moskova’yı ziyaret etmiştir. Kral Abdullah’ın bu ziyareti sırasında taraflar enerji alanında işbirliği geliştirme konusunda anlaşma imzalamışlardır. Dünyadaki en büyük petrol ve gaz rezervlerine sahip olan bu iki ülke arasındaki ilişkilerde bugün de enerji konusu ön plana çıkmaktadır. 11 Şubat 2007’de S. Arabistan’ı ziyaret ederek 
bu ülkeye ayak basan ilk Rus lider unvanını alan Putin, “her ne kadar Rusya ile S. Arabistan enerji alanında rakip olarak görünseler de biz rakip değil, ortağız” şeklinde açıklamada bulunmuştur.15 Nitekim Rus petrol şirketi Lukoyl, S. Arabistan ile enerji alanında 40 yıl sürecek bir işbirliği anlaşması imzalamıştır. Lukoyl, yeni açılacak petrol yatakları için 2 milyar Dolar yatırımda bulunmaya hazırlanmaktadır. Diğer taraftan Rusya ile S. Arabistan, tank ve helikopter başta olmak üzere Rus askerî teknolojisinin S. Arabistan’a ihracatı konusunda da görüşmeler yapmaktadırlar.16 

S. Arabistan’ın günümüze kadar askerî teknoloji konusundaki ihtiyaçlarının
büyük bölümünü ABD’den karşıladığını göz önünde bulundurursak, bu konuda Rusya ile işbirliğine gitmesinin iki ülke arasındaki ilişkilere yeni bir boyut kazandıracağını söylemek mümkündür. Geçtiğimiz yıllarda Çeçenistan meselesinden dolayı S. Arabistan’ı sert dille eleştiren Putin, günümüzde S. Arabistan ile ilişkilerini üst düzeye çıkarmayı planlamakta-dır. Nitekim Rusya, Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden S. Arabistan ile sadece enerji ve 
ticarî konularda değil, uluslararası terör ile mücadele, askerî teknoloji gibi 
konularda da işbirliğini geliştirmeyi amaçlamaktadır. 



 RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI - 
Arap Baharı Öncesinde Rusya-Suriye İlişkileri 

Rusya’nın bölgede çok yönlü işbirliği geliştirdiği bir başka ülke de Suriye’dir. Moskova, birçok kez Suriye’yi BM’nin yaptırımlarından kurtarmıştır. 31 Ekim 2005 tarihinde yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Refik Hariri suikastı dolayısıyla Suriye’yi ekonomik yaptırımlardan kurtaran yine Rusya olmuştu. O tarihten sonra Suriye gerek BM bünyesinde gerekse de genel olarak 
uluslararası arenada Suriye’nin koruyucusu hâline gelmiştir. Bunun önemli nedenlerinden biri de Suriye ile geliştirdiği işbirliğidir. 

Son dönemde iki ülke arasında ticarî münasebetler hızla gelişmektedir. 2005-2010 yılları arasında Moskova, Suriye’ye 2,5-3 milyar dolar değerinde silah ihraç etmiştir. Ayrıca Suriye, 2005 yılından itibaren Rusya’ya olan 1,5 milyar dolar civarındaki borcunu taksit olarak ödemeye başlamıştı. Rusya ile Suriye arasındaki ticaret hacmi son yıllarda artmış ve 2010 yılında yaklaşık 2 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ticaret hacminin artmasında Rusya’nın Suriye’den ithal ettiği tekstil ürünlerinin gümrük vergisini yüzde 25 oranında indirmesi de etkili olmuştur. Askerî teknolojilerin yanı sıra enerji alanında da taraflar işbirliğini geliştirme yönünde adımlar atmaktadırlar. 2005 yılında Rusya ile Suriye; Ürdün, Mısır ve Suriye’yi enerji alanında birbirine bağlayacak doğalgaz boru hattının Suriye’deki uzantısının Ruslar tarafından inşa edilmesi konusunda anlaşmaya varmıştı. Yine diğer Rus enerji şirketlerinin de Suriye’de petrol arama işlemlerine katıldığı bilinmektedir. 

Rusya-Suriye münasebetlerinde Suriye’deki Tartus limanı ve buradaki Rus askerî varlığı da önemli rol oynamaktadır. Suriye’deki Tartus limanı, Soğuk Savaş sırasında Ruslar tarafından bir ikmal ve bakım üssü olarak kullanılmıştır. Her ne kadar bugün bu üs Ruslara ait olmasa da çok sayıda Rus askeri görevlisi, Suriye ordusunda danışman sıfatıyla görev yapmaktadır. 

2010 yılından itibaren Rusya Tartus limanını yenileme ve modern teknolojilerle donatmak için bölgedeki çalışmaları hızlandırmış bulunmaktadır. 
Ruslar, Tartus limanını Rusya’nın Karadeniz Askeri Donanma sı’nın ihtiyaçlarını karşılayacak hale getirmektedir. Rusya’nın bu limanının yeniden yapılandırma sının sebebi hiç şüphesiz sadece gemilerinin ihtiyaçlarını karşılamak değildir. Ruslar aynı zamanda burada kendi bayraklarını dalgalandırarak bölgede etkilerini arttırmak ve Kırım’daki üssünü kaybettikleri takdirde bunu Akdeniz’de telafi etmek istemektedirler. Netice itibarıyla Suriye ile geliştirilen çok yönlü işbirliği, bu ülkeyi, Rusya’nın bölgedeki en önemli dayanağı hâline getirmiştir. 

Arap Baharı Öncesinde Rusya’nın Ortadoğu Politikasının Değerlendirilmesi 

Daha Vladimir Putin’in ilk devlet başkanlığı döneminde Rusya’nın tekrar toparlanmasıyla birlikte Moskova’nın bölgeye ilgisi ve bölgedeki etkisi artmıştır. Bu süreçte Rusya’nın Ortadoğu politikasının en önemli amaçları, kendi etkisini artırmanın yanı sıra, bölgedeki ABD etkisini kırmak, bölge ülkelerine sattığı askerî teknolojiden gelir elde etmek, dünya enerji piyasalarına hâkim olmak ve Rusya’nın dünyada tekrar söz sahibi olduğunu göstermek şeklinde özetlenebilir. Bu amaçları hayata geçirme konusunda Rusya’nın yakın zamana kadar başarılı olduğunu da söylemek mümkündür. 

Rusya’nın bu başarısında Ortadoğu’daki ge-lişmeler karşısında izlediği siyaset ve bölgedeki sorunlarla ilgili tutumu etkili olmuştur. 

Rusya’nın bölgedeki sorunlara yaklaşımı ise şöyle olmuştur. 

1-Rus yetkililer, İran’ın nükleer programı ile Suriye’deki gelişmeler başta olmak üzere bütün sorunların diplomatik yollarla çözülmesini istemektedirler; 

2- Rusya, bölgeye dışarıdan yapılan müdahalelere karşı çıkmakta ve mümkün olduğunca da bunları engellemeye çalışmaktadır; 

3- Rusya, sorunların BM çatısında çözülmesini istemektedir; 

4- Rus yetkililer, uygulanan ve uygulanmak istenilen yaptırımların, sorunların çözümüne yardım etmediği görüşündedirler; 

5- Rusya, belki de saldırıları ve askerî operasyonları engelleyemeyecek, ancak bu tür müdahalelerin BM çatısı altında gerçekleşmesine de izin vermeyecektir. 

6- Rusya, neredeyse bölgedeki bütün sorunlarda arabulucu olma girişiminde bulunmaktadır. 

Bu politikasıyla Moskova kısa zamanda Ortadoğu ülkelerinin de güvenini kazanmış ve bölgede etkisini artırmıştır. Aynen SSCB zamanında olduğu gibi 
Rusya’nın bölgedeki rejimleri destekleyerek, Ortadoğu ülkelerine silah satarak, bazı ülkelerin daha SSCB zamanından kalan borçlarını silerek ve özellikle enerji 
alanında olmak üzere önemli ekonomi projeleri hayata geçirerek, XXI. yüzyılın başında tekrar bölgede önemli güç hâline gelmişti. 

Ancak “Arap Baharı”, Rusya’nın Ortadoğu’nun politikasını doğrudan etkilemiş ve Rusya’yı da zor durumda bırakmıştır. 

RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI - 
Arap Baharı ve Rusya 

Son dönemde Ortadoğu’da patlak veren olayların, başlangıçta Moskova’nın bölgedeki varlığına zarar vermeyeceği, hatta bölgenin kısa bir süre istikrarsız kalmasının Rusya’nın işine yarayacağı düşünülüyordu. Zira Ortadoğu’nun daha fazla istikrarsızlaşması ve buna paralel olarak enerji kaynaklarının fiyatlarının artması, Rusya’nın kısa vadede işine yarayan gelişmelerdi. Ayrıca bu husus bir 
kez daha enerji alanında Rusya’ya alternatif olarak gösterilen Ortadoğu ülkelerinin “güvenilirliğinin” sorgulanmasına neden olmuştur. 

Ancak Arap Baharı’nın gittikçe genişlemesi ve uzaması, Rusya’nın Ortadoğu politikasına da zarar vermiştir. 

En başta Rusya’nın Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere hazırlıksız yakalandığı bir gerçektir. Bunun göstergelerinden biri de Rusya’nın Tunus, Libya ve Mısır’daki olaylar karşısında adeta sessiz kalması ve “bekle ve gör” siyaseti izlemesidir. Moskova’nın bu siyaseti izlemesinin nedeni yukarıda da belirttiğimiz gibi bu gelişmelerin çok hızlı bir şekilde yayılmasına hazırlıksız yakalanması ve buna bağlı olarak üst düzey Rus yetkililerinin Rusya’nın izlemesi gerektiği siyaset ile ilgili ortak bir görüşe sahip olmamalarıdır. Libya ile ilgili Dmitriy Medvedev ile Vladimir Putin arasında yaşanan fikir ayrılığı, bunun önemli göstergelerinden biri olmuştur. Bu süreçlerde Rus yetkililer yine birkaç kez birçok ülkede arabulucu rolünü üstlenmiş ve tarafları Moskova’da bir araya getirmeye gayret etmişlerdir. Rus yetkililerinin önem verdiği husus, sorunların barışçıl yollarla çözülmesi ve dış müdahalenin mümkün olduğu kadar engellenmesidir. 
Böylece Rusya bir taraftan ABD’nin bölgeye girerek yerleşmesini engellemeye, diğer taraftan da arabuluculuk yaparak kendi etkisini arttırmaya çalışmaktadır. Ancak izlenen bu siyasetin bugüne kadar önemli bir sonuç vermediğini, hatta Moskova’yı bir takım zararlara uğrattığını söyleyebiliriz. Bunun en önemli nedeni ise Moskova’nın böyle bir siyaset izlerken mevcut rejimleri fazlasıyla desteklemeye devam etmesidir. Rusya birçok kez böyle olaylarda zaten kaybeden taraf olmuştu. Bunun örneklerinden biri de Irak’tır. Rus petrol 
şirketi Lukoyl, Batı Kurna’daki petrol arama-çıkarma hakkını büyük çabalar neticesinde ancak Saddam Hüseyin’in ölümünden altı yıl sonra tekrar elde etmiştir. 

Benzer bir durum Kaddafi olayında da söz konusuydu. Rusya’nın Kaddafi ile yakın münasebetler içerisinde olduğu bir gerçektir. Ancak daha ilkbaharda Kaddafi’nin iktidarda kalma perspektiflerinin zayıf olduğu ve er ya da geç onun rejiminin düşeceği anlaşılmıştı. Bu durumda kesinlikle yapılmayacak şey, Libya’daki Ulusal Geçiş Konseyi ile temas kurmaktan kaçınmaktı. Kaddafi için her şeyin bittiği bir dönemde Rusya, Ulusal Geçiş Konseyi’ni tanımış, ancak yeni Libya yöneticileri, Rusya’nın önceki tutumunu unutmamışlardır. Ulusal Geçiş Konseyi tarafından kontrol altında tutulan AGOCO petrol şirketinin temsilcileri, açık olarak Rusya ile Çin’in Kaddafi rejimini desteklemelerinden dolayı bu ülkelerin petrol ve gaz şirketlerinin Libya’da yeni kontratlar elde etme konusunda sorun yaşayacaklarını belirtmişlerdir. Irak ve Libya’dan sonra 
Rusya’nın Suriye konusunda da benzer sıkıntılar yaşaması ihtimal dahilindedir. 

Hiç şüphesiz Libya’dan sonra Rusya, Suri-ye’deki konumunu da yitirmek ve bir kez daha bölgedeki milyar dolarlar değerindeki yeni projeleri kaybetmek istememektedir. Kaldı ki yukarıda da belirttiğimiz gibi Suriye’nin Rusya açısından arzettiği önem daha da büyüktür. Suriye, Rusya’nın Ortadoğu’ya açılan penceresi konumundadır. Enerji, askerî, ticarî münasebetlerin yanı sıra Suriye’deki Tartus şehri, Ruslar tarafından bir ikmal ve bakım üssü olarak kullanılmaktadır. 

Suriye’de yönetimin değişimi, Rusya’nın bu ülkedeki ve genel olarak bölgedeki bütün varlığını tehdit etmektedir. Rusya’nın uluslararası arenada Beşir Esad’a destek vermesinin asıl nedenini de bu hususlarla açıklamak mümkündür. Diğer taraftan Suriye’den sonra başta İran olmak üzere “bahar”ın başka ülkelerde de yayılma, hatta Rusya’nın “arka bahçe”si olarak adlandırılan Kafkasya ile Orta Asya’da da benzer senaryoların uygulanma tehlikesi mevcuttur. Dolayısıyla Rusya, Beşir Esad yönetimini desteklemeye devam edecektir. Bu desteğin göstergelerinden biri de Rusya’nın gemilerini, Tartus limanına göndermesidir. 

Bu bağlamda Rus yetkililerin Suriye’ye bundan sonra ülkede çatışmalar sona ermedikçe silah ve askerî teknolojiler satmayacağına dair yaptıkları açıklamalar da çelişkili bir durum yaratmamaktadır. Rusya, bu niyetinde (silah satışını durdurması) ciddi ve kararlıdır. Ancak bu adım, Rusya’nın Esad yönetimine verdiği desteği geri çektiği anlamına da gelmemektedir. Rusya’nın bugün Suriye’ye silah satmasının ve Suriye’nin de bu silahlara ihtiyacı yoktur. Zira Suriye’nin ihtiyaç duyduğu silahlar, büyük oranda Rusya tarafından çok önceden 
teslim edilmiştir. 

Yukarıda da belirtildiği gibi sadece 2005-2010 yılları arasında Moskova, Suriye’ye 2,5-3 milyar dolar değerinde silah ihraç etmiştir. Taraflar 
arasında Rus silahlarının ihracatını öngören son anlaşma 2007 yılında imzalanmıştı. Bu anlaşmanın değerinin de en az 300 milyon dolar civarında olduğu belirtilmişti. Rusya’nın bugüne kadar da “Yahont” adlı 72 füze teslim ettiği düşünülmektedir. Bu füzeler gezici kıyı askerî sistem bünyesinde yer almaktadırlar ki bunun içerisinde çeşitli radar ve diğer teknolojiler de bulunmaktadır. Bu füzelerin Suriye kıyılarını deniz tarafından yapılacak muhtemel saldırılardan koruması beklenilmektedir. 

Söz konusu füzelerin yanı sıra diğer askerî teknolojilerin satışı ve mevcut teknolojilerin tamiri ile ilgili de aynı şeyi söylemek mümkündür. Yani bugüne kadar Rusya ile Suriye arasında askerî alanda geliştirilen işbirliği, Suriye’nin önümüzdeki dönemde bu alandaki ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayacaktır. Dolayısıyla Rus yetkililerin silah satışının durdurulması ile ilgili açıklamalarını geri adımdan ziyade Rus diplomasisinin “akıllı oyunu” olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Rusya, bu siyasetiyle hem Esad’a desteğini devam 
ettirmekte hem de yaptığı son açıklamayla Batı’nın baskısını azaltmaya çalışmaktadır. 

Bu baskıya karşı koyma gücünde olmasına rağmen, Rusya’nın Suriye’deki çatışmaların müsebbiplerden biri olarak nitelendirilmesi hiç şüphesiz Rus yetkililerin hoşuna gitmemektedir. 

Rusya’nın son kararı ise Batı tarafından sevinçle karşılanmış ve şimdiden Rusya üzerindeki baskıları azaltmış bulunmaktadır. 

Hiç şüphesiz Suriye ve bütün Ortadoğu’daki olaylar, Rusya’nın ABD ve genel olarak Batı ülkeleri ile münasebetlerini olumsuz etkilemekte ve bizlere Soğuk Savaş dönemini hatırlatmaktadırlar. Suriye’deki olaylar, Rusya ile Türkiye’nin farklı “cephe”lerde yer almaları dolayısıyla söz konusu iki ülke arasındaki münasebetleri de etkileyeceğe benzemektedir. 
SSCB’nin yıkılmasından sonra “bavul ticareti” ile başlayan Türk-Rus münasebetleri, 2011 yılında zirveye ulaşmıştır. 40 milyarı aşan ticaret hacmi,
yılda 3 milyondan fazla Rus turistin Türkiye’yi ziyaret etmesi, vizelerin kaldırılması, Rusların Türkiye’de nükleer santral inşa etme konusunda tarafların anlaşmaya varmaları, enerji alanında geliştirilen projeler, iki ülke arasındaki münasebetlerin “stratejik ortaklık” olarak adlandırılmasına neden olmuştu. 

Ancak bir taraftan Türkiye’ye yerleştirilmek istenilen ve Rusya tarafından uzun vadede “kendisine yönelik bir adım” olarak algılanan füze radar sistemi ile Türk yetkililerin Suriye konusunda Rusya’yı sert dille eleştirmeleri, hatta bir takım suçlamalarda bulunmaları, Türk-Rus münasebetlerine gölge düşürecektir. 

Amerikan ve Rus devlet adamlarının birbirlerine karşı sert açıklama ve suçlamalarda bulunmaları, alışık bir durumdur ve bu tür davranışlar, münasebetlerin genel seyrini etkilememekte ve zarar vermemektedir. ABD ile Rusya, aralarında sorunlar yaşadıkları dönemde dahi karşılıklı oturup karşılıklı tavizlerde bulunabilmekte, ortak kararlar alabilmektedirler. Rusya’nın ABD’nin Irak müdahalesine ses çıkarmaması ve 11 Eylül olayı sonrasında yanında yer alması, ABD’nin Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü üyeliğine yeşil ışık yakması, Rus yetkililerinin Lenin’in memleketi olan Ulyanovsk’u NATO’ya “ Transit Üs ” olarak kullanması için izin vermeleri, tarafların silahsızlanma vs konularda devamlı görüşmelerde bulunmaları vs. yukarıdaki tezimize örnek teşkil etmektedir. Bütün bunların da Rusya ile ABD arasındaki münasebetlerin gergin bir seyir izlediği dönemde gerçekleştiğini unutmamak gerekmektedir. Ancak 
aynı şeyi Rus-Türk münasebetleri için söylemek mümkün değildir. Tarih boyunca da bu münasebetler, ya iyi olmuştur ya kötü. Soğuk Savaş döneminden kalan algılama sorununun tam olarak çözülmediği bir dönemde tarafların birbirlerinin meselelere bakış açılarına daha temkinli yaklaşmaları, hiç şüphesiz bu münasebetlerin seyri için önem arz etmektedir. Rusya’nın tutumu zaten bütün dünya tarafından eleştirilmektedir. Türkiye’nin de ayrıca Türk-Rus münasebetlerinin gündeminde olmayan bir konuyla ilgili Rusya’yı karşısına 
almasının ve ağır suçlamalarda bulunmasının, bu münasebetleri olumsuz etkilemesinden başka bir faydası ve anlamı yoktur. 


SON NOTLAR, 


1 Robert O. Freedman, “Russian-Iranian Relations Under Yeltsin”, The Soviet and Post-Soviet Review, vol. 25, No. 3, ss. 265-284. 

2 Robert O. Freedman, “Politika Moskovı Na Blijnem Vostoke Pri Yeltsine i Putine”, Vneşnyaya Politika Rossiyi: Ot Yeltsina k Putinu, ed. S. 
Kroytsberger, S. Grabovski, Y. Unzer, Kiev 2002, s. 221. 

3 İlyas Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası. Moskova’nın Rövanşı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2008, s. 223-224. 

4 Alissa Rubin-Kim Murphy, “Russian Bridge to Iran has Twists”, Los Angeles Times, 4.05. 2006. 

5 İlyas Kemaloğlu (Kamalov), “Rusya’nın İran ve Suriye Hamlesi”, 21.06.2012, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3570 

6 Vladislav Guleviç, Geopolitika Rossiysko-İranskih Otnoşeniy, Mejdunarodnaya Jizn, 11.01.2012. 

7 Ch. Truehart-D. Hoffman, “France and Russia differ from U.S. in agendes on Iraq”, Washinghton Post, 18.02.1996. 

8 Rossiya Spişet İraku Okolo 10 Milyardov Dolga”, 17.06 2006, 
http://vpoiske.com/economics/news170720062156.htm 

9 Nikolay Kudryaşov, “ Talabani, Rusya’nın Irak Politikasını Eleştirdi...”, 
http://www.serbesti.org/articles/178/1/R%F6portaj-%7B47%7D-Nikolay-Kudrya%FEov 

10 Yuliya Petrovskaya, “ Voynı Ne Vliyayut Na Otnoşeniya Rossiyi i İsrailya ”, Nezavisimaya Gazeta, 28.09.2006. 

11 Robert O. Fridman, “ Politika Moskvı Na Blijnem Vostoke pri Yeltsine i Putine ”, ss. 239-240. 

12 Robert O. Fridman, “ Politika Moskvı Na Blijnem Vostoke pri Yeltsine i Putine ”, s. 241. 

13 W. A. Orme, “ Jr. Barak and Arafat agree by phone to keep security link ”, New York Times, 25.11. 2000. 

14 Ariel Cohen, “US Should Warn Russia Over ıts “ Soviet ” Middle East Policy ”, The Heritage Foundation, 7.03.2006. 

15 Aleksey Şeglov, “ Nastoyaşiy Drug ”, 12.02.2007, 
http://www.strana.ru/stories/03/09/02/3393/305633.html 

16 Aleksey Şeglov, “ Nastoyaşiy Drug ”, 12.02.2007, 
http://www.strana.ru/stories/03/09/02/3393/305633.html 

KAYNAKÇA 

Cohen, A., “US Should Warn Russia Over its “Soviet” Middle East Policy”, The Heritage Foundation, 7.03.2006. 
Freedman, R., “Politika Moskovı Na Blijnem Vostoke Pri Yeltsine i Putine”, Vneşnyaya Politika Rossiyi: Ot Yeltsina k Putinu, ed. S. Kroytsberger, S. Grabovski, 
Y. Unzer, Kiev 2002. 
Freedman, R., “Russian-Iranian Relations Under Yeltsin”, The Soviet and Post-Soviet Review, vol. 25, No. 3, ss. 265-284. 
Guleviç, V., Geopolitika Rossiysko-İranskih Otnoşeniy, Mejdunarodnaya Jizn, 11.01.2012. 
http://vpoiske.com/economics/news170720062156.htm 
Kamalov, İ., Putin Dönemi Rus Dış Politikası. Moskova’nın Rövanşı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2008. 
Kamalov, İ., Putin’in Rusyası. KGB’den Devlet Başkanlığına Vladimir Putin, Kaknüs Yayınevi, İstanbul 2004. 
Kemaloğlu (Kamalov), İ., “Rusya’nın İran ve Suriye Hamlesi”, 21.06.2012, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazi-goster.aspx?ID=3570 
Kemaloğlu (Kamalov), İ., “Rusya’nın Son “Suriye Kararı”, “Geri Adım” Olarak Değerlendirilmemeli”, 9 Temmuz 2012, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3630 
Kudryaşov, N., “Talabani, Rusya’nın Irak Politikasını Eleştirdi...”, 
http://www.serbesti.org/articles/178/1/R%F6portaj-%7B47%7D-Nikolay-Kudrya%FEov 
Orme, W., “Jr. Barak and Arafat agree by phone to keep security link”, New York Times, 25.11. 2000. 
Petrovskaya, Yu., “Voynı Ne Vliyayut Na Otnoşeniya Rossiyi i İsrailya”, Nezavisimaya Gazeta, 28.09.2006. 
Rubin, A. - Murphy, K., “Russian Bridge to Iran has Twists”, Los Angeles Times, 4.05. 2006. 
Şeglov, A., “Nastoyaşiy Drug”, 12.02.2007, 
http://www.strana.ru/stories/03/09/02/3393/305633.html 
Truehart, Ch. - Hoffman, D., “France and Russia differ from U.S. in agendes on Iraq”, Washinghton Post, 18.02.1996. 


Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 
Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
ORSAM 
Ortadoğu Stratejİk Araştirmalar Merkezİ 
Mithatpaşa Caddesi 46/4 Kızılay/Ankara 
Tel: 0(312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 
www.orsam.org.tr, orsam@orsam.org.tr 
www.blacksea.org.tr, blacksea@blacksea.org.tr 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder