3 Mart 2017 Cuma

ENERJİ İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE VE ORTA ASYA ÜLKELERİ BÖLÜM 2


ENERJİ İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE VE ORTA ASYA ÜLKELERİ BÖLÜM 2


Giriş

Ülkelerin gelişmişlik durumuyla enerjiyi kullanış durumları, belli ölçüde enerji kaynaklarına sahip olma ve bu kaynaklardan yararlanış kabiliyet ve tarzları arasında bir ilişki var. En azından, bir ülkenin gelişmesini sürdürebilmesi, ekonomik büyümesini sürdürülebilir kılması için, kendisi sahip olmasa da ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarına zamanında erişiminin bir şekilde mümkün hale gelmiş olması gerektiğini söyleyebiliriz. Bu, gelişmiş ülkelerin mevcut enerji tüketimi için gerekli kaynağın sağlanmasına süreklilik kazandırılması anlamına gelirken, gelişmekte olan ülkeler için her yıl giderek daha da artan enerji kaynağı ihtiyacının bulunması/karşılanması anlamına geliyor. Kısaca, 
karşılandığı kaynaklardan bağımsız olarak ifade edecek olursak, dünya toplam enerji talebi genel olarak her geçen gün giderek artıyor. 2009 sonu itibariyle BP 
istatistiklerine göre toplam 11 164 milyar ton petrol eşdeğeri (mtep) olarak ifade ettiğimiz dünya toplam enerji tüketimi 10 yıl önce bu değerin yaklaşık %24 daha azıydı (9030 milyar mtep), 10 yıl sonraysa %17 daha fazlası (IEA referans senaryosuna göre) olması öngörülüyor. IEA referans senaryosu dünya toplam enerji tüketiminin 2008 ile 2035 arasında %36 (her yıl ortalama yaklaşık %1,4) artmasını öngörüyor (World Energy Outlook 2009 ve 2010, bölüm 1).

Kolay petrolün giderek azalmakta olduğu, ama diğer taraftan arama ve üretim teknolojilerindeki gelişmelerle petrol rezervlerinin hem keşfinde ve hem de üretilmesinde etkinliğin ve verimliliğin artmakta olduğu, doğal gazın genel enerji tüketimi içindeki ağırlığının artmakta olduğu, bir tarafta iklim değişikliği konusunda dünya genelinde bir tedirginliğin yükselmekte olduğu, ama diğer taraftan da bu tedirginliği belli ölçüde rahatlatabilecek düzeyde yenilenebilir enerji kaynaklarının tüketimini ve enerji verimliliğini artırıcı tedbirlerin alınıp uygulanmaya ve bunun sonuçlarının alınmaya başlanmış olduğuna dair giderek daha fazla vurgunun yapıldığı ve bunun paralelinde iklim değişikliği tedbirleriyle aynı hedefe hizmet edecek bir gelişme olarak nükleer enerjiye olan ilginin yeniden artmakta olduğu (aynı zamanda, Japonya’daki nükleer felaketin kaçınılmaz etkisi olarak nükleer teknoloji konusunda hassasiyetin yükseldiği) bir dönemi yaşıyoruz. 

Enerji sektöründe önemsiz bir faktörün olmadığını, bu sektörün kendi içindeki gelişmelere olduğu kadar siyasal ve toplumsal gelişmelere karşı da alabildiğine hassas olduğunu varsaymak gerekiyor. Dünyanın herhangi bir köşesinde ciddi bir doğal gaz rezervinin geliştirilip üretime alınması, ya da tersi, herhangi bir ülkedeki üretim tesislerinin belli bir süre için devre dışı kaldığının ya da kalacak olduğunun anlaşılması tüm dengeleri ve parametreleri etkiler. Sermaye yoğun ve uzun dönemli yatırım ve anlaşmaların biçimlendirdiği enerji dünyası politik istikrarsızlıklara karşı da özel bir biçimde duyarlıdır. Özellikle kaynak sahibi üretici/ihracatçı bir ülkede siyasal istikrarın tehdit altında olduğu algısı öncelikle ve gecikmesizin fiyatlara yansır, sonra da piyasadaki diğer yatırım kararı ve ilişkilere.



GRAFİK NO 1: Dünya Enerji Tüketimi (mtep)(1984 – 2009 yıllara göre ve yakıt türüne göre dağılımıyla, milyon ton petrol eşdeğeri birimiyle)



Sera gazı salınımı konusunda önde gelen rolü dolayısıyla enerji alanı iklim değişikliği tedbirlerinden bağımsız değerlendirilmez hale gelmiştir. ‘Yenilenebilir enerji’ ve ‘enerji verimliliği’ başlıkları enerji güvenliğinin olduğu gibi ‘iklim değişikliği’ konulu değerlendirmelerin de en önemli unsurları olarak algılanır olmuştur. Enerji güvenliği konusu ülkeler arası ilişkilerde önemli ve belirleyiciliği olan bir faktör olarak ağırlığını hissettirmeye devam etmektedir. İklim değişikliği konusunun da ağırlığını giderek daha da artıracak ve gündemlerin hep ön sıralarında yer alacak olduğunu söylemek kehanet olmayacaktır. Gelişmeler iklim değişikliği etkileri konusunda alınacak tedbirlerle ilgili olarak ülkelerin kendi hallerine bırakılmayacağı günlere doğru gitmekte olduğumuz izlenimini vermektedir. Çeşitli faktörleri dikkate alan ve belli varsayımlara dayalı olarak geliştirilen senaryolar sera gazı salınım indirimi konusunda 2035 ve 2050 yılları için hedefler telaffuz ediyor (World Energy Outlook 2010 bölüm 2, 14 ve 
Ek A). Bu senaryolar üzerine tartışmalar yoğun bir biçimde devam ediyor. Bu konuda her ülke yeterli ya da yetersiz bir takım adımlar atarak üzerine düşen sorumluluğu belli ölçüde de olsa yerine getirmiş olma durumunda. Atılacak adımların çoğu da bir şekilde enerji sektörünü ilgilendirecektir. Madalyonun diğer yüzü olarak da bu gelişmelerin genellikle Batı menşeli olan yeni ve yüksek teknolojilere pazar hazırlamak gibi belki biraz kaçınılmaz bir gelişmeyi beslemekte olduğunu ifade etmek gerekir. 

Bu rapor enerji açısından dünyanın çalkantılar yaşadığı bir döneminde yayınlanıyor. Bir tarafta Ortadoğu’daki ayaklanmaların özellikle petrol arzında ve dolayısıyla fiyatında neden olduğu etkiler, diğer taraftan Japonya depremi (11 Mart 2010) ve akabinde meydana gelen tsunami ve onun sebep olduğu nükleer kaza dünya enerji piyasalarında ciddi dalagalanmalara sebep olmuş görünüyor. Özellikle petrol arzı açısından dünya kamuoyu daha hazırlıklı olduğu izlenimini vermişse de ‘enerji güvenliği’ konusu önemini bir kez daha hissettirmiş bulunuyor. 

Enerji odaklı tutum ve ilişkilerin uluslararası politika ve ilişkilerde her zaman bir yeri olmuştur; ama bugün bu tutum ve ilişkilerin uluslararası politikadaki ağırlığı ve belirleyiciliği her zamankinden çok daha fazladır. Enerjiyi ‘enerji’den ibaret bir konu olarak düşünmemeye, ‘enerji konusu’ olarak görünen konuların uluslararası bağlamına ‘değinmek’ şeklinde de olsa işaret etmeyi ihmal etmediğimiz bu raporla amaçlanmış olan şeyse, içinde yaşıyor olduğumuz dönemde Türkiye, Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) ve Azerbaycan’ın enerji alanındaki durumlarının ve bu ülkelerin dünya enerji platformunda oynadıkları ve oynayabilecekleri 
rolün ne olduğu ve olabileceğini ortaya koymaya çalışmaktır. 

Bu raporda kullanılan veriler genellikle ve büyük çoğunlukla BP Statistical Review of World Energy June 2010 isimli yayındaki tablolardan alınmıştır. 
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)’nın her yıl yayınladığı ve artık çok popüler bir el kitabı haline gelmiş olan Outlook (en son 2010’da yayınlandı) ve ABD Enerji 
Enformasyon İdaresi istatistik ve analizleri (EIA, U.S. Energy Information Administration –Independent Statistics and Analysis-) de sık baş vurduğumuz 
kaynaklardan oldu. Bununla birlikte, veri ve analizlerinden yararlandığımız diğer kaynaklara da yeri geldikçe atıfta bulunulmuştur.

DÜNYA ENERJİ KAYNAKLARI

Dünya Enerji Kaynakları;

İspatlanmış Rezervlerin Dağılımı Orta Asya Ülkelerinin Genel Rezerv Fotoğrafı’ndaki Yeri Varlığı İspatlanmış Rezerv Miktarlarındaki Yükselmeler

İspatlanmış Rezervlerin Dağılımı

İspatlanmış rezervlerin dünyadaki dağılımına bakıldığında görülebilen şey, ağırlığın Ortadoğu, Hazar çevresi ve Sibirya bölgesinde olduğudur. Türkiye’nin bu kaynaklara yakınlığı ve sahip olduğu jeopolitik önemse Türk siyasi elitinin ve uzmanların sıkça vurgu yaptığı bir gerçekliktir. Gelişmiş ülkeler arasında ABD bir tarafa bırakılırsa kendi topraklarındaki rezervleri itibariyle kendine yeterli ülke neredeyse yok gibidir. Bunlar arasında Japonya, enerji kaynakları itibariyle bağımlılığı en yüksek olandır. 
Ancak, bu ülkelerin de kendi milli ya da uluslararası şirketler aracılığıyla kaynak sahibi ülkelerdeki üretimlerden pay almakta olduğu unutulmamalıdır. 



TABLO 1: Petrol Rezervleri (Belli bir büyüklüğün üstünde rezerve sahip ülkeler):

(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.)



TABLO 2: Doğal Gaz Rezervleri (Belli bir büyüklüğün üstünde rezerve sahip ülkeler):

(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.)




TABLO 3: Kömür Rezervleri (Belli bir büyüklüğün üstünde rezerve sahip ülkeler):

(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.)




TABLO 4: Hidroelektrik Enerji Tüketimleri 
(Aşağıdaki tabloda ülkelerin hidroelektrik enerji tüketimleri milyon ton petrol eşdeğeri (mtep) karşılığıyla verilmiştir.):

(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.) 

Dünya hidroelektrik potansiyelinin (üretilebilecek - ekonomik) yıllık toplam 8082 
TWh olduğu ve bunun %33’ünün devrede olduğu belirtiliyor. Hidroelektrik 65 ülkenin tükettiği elektriğin %50’den fazlasını sağlıyor (Hydropower and the World’s Energy Future). 



2008 yılında dünyada tüketilen elektriğin %16’sı hidroelektrik olarak üretildi. Bu 
oranın 2035 yılına kadar aynı kalması öngörülüyor (Outlook 2010, bölüm 7). 

(4 nolu Hidroelektrik Tüketim tablosunda –ençok kullananlar- sıralamada yer almıyor olsalar da, Orta Asya ülkelerinin, özellikle Tacikistan ve Kırgızistan’ın ülke açısından önemli sayılacak miktarda bir hidro-enerji potansiyeli bulunmaktadır. Elektrik üretimine yönelik kurulu hidroelektrik kapasiteleri küçük olduğu (bunda iç tüketimlerinin düşüklüğü de rol oynamaktadır) için bu iki ülke tüketim değerlerine göre düzenlenmiş olan 4 nolu tabloda yer alamamıştır.



TABLO 5: Nükleer Enerji (elektrik) Tüketimleri 
(Bu tabloda ülkelerin tükettiği nükleer elektrik miktarları mtep birimiyle verilmektedir): 
(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.) 


Orta Asya ülkeleri ve Azerbaycan’da nükleer enerji üretimi bulunmamaktadır. Bu bağlamda dünya genelinde, artan elektrik enerjisi talebini karşılamada nükleer teknolojiye olan yönelişin ivme kazandığını belirtmek gerekir. 2010 yılı sonu itibariyle 372 bin MW’lar düzeyinde olan kurulu nükleer kapasitenin önümüzdeki yıllarda yükselmesi beklenmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de de gelecek yıllarda elektrik enerjisi talebinin belli bir kısmının (2023 yılı itibariyle minimum %5’ini) nükleer santrallardan yapılacak üretimle karşılanması yönünde bir siyasi irade ortaya konmuştur. 

Orta Asya Ülkelerinin Genel Rezerv Fotoğrafı’ndaki Yeri [sıralamalarda ülkelerin durumları]

Rezerv tablolarına bakıldığında gerek pertrolde ve gerekse de doğalgazda Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ın kayda değer bir yerleri olduğu görülür. İç tüketimlerinin çok üstünde bir üretim yapabilme imkan ve potansiyellerinin oluşu, bu ülkeleri büyük tüketici ülkeler nezdinde daha da önemli kılmaktadır. Özbekistan’ın da doğalgaz rezervleri açısından kayda değer bir zenginliği bulunmaktadır. Bu dört ülke birlikte bilinen dünya petrol rezervlerinin %3,6’sına ve bilinen doğalgaz rezervlerinin de %6,9’una sahiptir. Sahip oldukları bu oranlar bu ülkelere diğer ülkelerle ilişkilerinde ve dolayısıyla dünya siyasetinde belli bir rolü oynayabilme şansını vermektedir. 
Bu ülke yönetimlerinin özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra bu rolü daha etkin oynayarak kendi ülkeleri lehine avantajlar elde etme çabası içinde olduklarını görmek zor değildir.



TABLO 6: Petrol Rezervleri Açısından Orta Asya Ülkeleri ve Azerbaycan :

(Veriler BP Statistical Review of World Energy June 2010’dan alınmıştır.)
(**2010 Survey of Energy Resources (World Energy Council), 2008 yılı verileri)


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder