3 Mart 2017 Cuma

Türkiye’nin Enerji Politikaları


Türkiye’nin Enerji Politikaları



 Bir ülkenin enerji politikası o ülkenin gerçeklerine dayanan, politik ve ekonomik tercihleriyle uyumlaştırılmış bir vizyonu ortaya koymak durumundadır. Bu bağlamda, her ülkenin kendine özgü bazı özel imkân ve zenginlikleri kadar yine kendine özgü kısıtları da enerji politikasının şekillenmesinde rol oynar. Türkiye, son yıllardaki enerji politikasında, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve bu kaynakların elektrik üretiminde etkin bir biçimde kullanılmasını öngörmüştür. 

Yine son yıllarda enerji politikasında üzerinde önemle durulan bir başka nokta ise doğalgazın kullanım alanı olmuştur. Doğalgazın elektrik üretiminden ziyade, evlerde ve sanayide kullanımı teşvik edilmektedir. Bu, hem elektrik üretiminde yerli kaynak oranını yükseltmek istemenin doğal sonucu, hem de üretilen elektriğin ucuza mal edilmesi ihtiyacının bir gereğidir. Daha önce özellikle büyük şehirlerin büyük problemi olarak bilinen hava kirliliği de bu politikayı destekleyen bir zemin sunmuştur. Bu tutum 2009’da açıklanmış olan yeni strateji belgesine de yansıtılmış, önümüzdeki dönemde doğalgazın yakıt olarak kullanılmasıyla üretilen elektrik tüketiminin oransal olarak giderek azaltılması ve sınırlandırılması hedeflenmiştir. 

Bugün Türkiye’nin enerji politikasını oluşturan temel hassasiyetler ve ilkeler şunlardır: 

• Genel olarak enerjinin zamanında, yeterli miktarda ve olabildiğince çevreyle 
uyumlu bir biçimde tedarikinin güvence altına alınması; 

• Enerji talebinin mümkün olduğunca yerli ve yenilenebilir kaynaklardan 
karşılanması konusunda gerekli tedbirlerin alınması ve arama çalışmalarının 
yoğunlaştırılması; 


• Enerji üretim -özellikle elektrik üretiminde- ve tedarik kaynaklarının 
çeşitlendirilmesi; 

• Üretim ve tüketim süreçlerinde enerji verimliliğinin artırılması yönünde 
gerekenleri yapmak ve gerekli tedbirleri almak; 

• Verimlilik ve etkinliği hedefleyen enerji sektörünün liberalleştirilmesi 
çalışmalarını sürdürmek; rekabetçi ve şeffaf bir enerji sektörü oluşumu 
açısından gerekli iyileştirici tedbirleri almaya devam etmek; 

• Karşılıklı bağımlılık bağlamında benimsenmiş olan “enerji koridoru” ve 
“enerji terminali” rolüyle uyumlu olarak Türkiye’nin coğrafi ve jeopolitik 
konumundan etkin bir biçimde yararlanmak; 

• Artan enerji talebinin karşılanmasının güvence altına alınması için arz 
güvenliğine öncelik vermek, bu güvenliğin artırılmasına yönelik projeler 
geliştirilmesine önem vermek (doğalgaz depolama kapasitesini artırmayı 
ve iletim sistemini güçlendirmeyi hedef alan projeler gibi); 

• Çevreyle daha uyumlu yeni enerji teknolojileri konularındaki araştırma ve 
geliştirme çalışmalarını teşvik etmek, desteklemek; 

• Genel çevre şartlarında iyileşme sağlama ve benimsenmiş olan sera gazı 
emisyon hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik olarak enerji üretiminin 
tüm safhalarında temiz enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanılmasını 
temin için gerekli tedbirleri almak; 

• Arz güvenliğini ve kaynak çeşitliliğini arttırma politikasıyla uyumlu olarak 
elektrik üretimi amaçlı nükleer elektrik santrallerinin kurulması yönünde 
gerekli girişimleri sürdürmek. 

2009 yılında yayımlanmış olan Strateji Belgesi’yle hedefler belli bir açıklıkta belirtilmiştir (Örneğin, 2023 itibariyle üretilen elektriğin en az %30’unun yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi, yine 2023 yılı itibariyle 20.000 MW’lık rüzgâr ve 600 MW’lık jeotermal kurulu gücüne sahip olunması bu hedefler arasındadır. Bir başka hedef ise, şu anda %34’ü devrede olan 130 milyar kWh hidroelektrik potansiyelinin tümünün 2023 yılı itibariyle kullanılabilir duruma gelmesinin sağlanmasıdır.) 

Gerekli mevzuat altyapısına sahip olmak, doğru bir enerji politikasının sürdürülebilmesinin olmazsa olmaz bir koşuludur. Türkiye 2001 yılında başlayan adımlarla enerji sektörünü dönüştürecek mevzuat altyapısına sahip olabilmek için gerekli adımları atmış durumdadır. Bu anlamda özellikle 2001 yılında çıkartılmış olan Elektrik Piyasası ve Doğalgaz Piyasası yasaları önemli adımlardır. Bu adımları 2003 yılında Petrol Piyasası Kanunu, 2005 yılında Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunu, 2007 yılında da Enerji Verimliliği Kanunu ve Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu izlemiştir. Tüm bu ve benzeri yasalar ve ilgili ikincil mevzuatlar, Türkiye’nin enerji sektörünü derinden etkileyecek ve dönüştürecek yasalar olmuştur. Aynı zamanda bu yasalar sektördeki uygulamaları, AB’deki uygulamalarla uyumlaştırmıştır.

Yukarıdaki tabloda görülmeyen bir başka potansiyeli ise Türkiye’nin coğrafi konumu sağlamaktadır. Petrol ve doğalgaz üreticisi ülkelerle, bu kaynaklara ihtiyacı giderek artmakta olan ülkeler (genellikle Avrupa ülkeleri) arasında yer alan coğrafi konumu, ülkeye ‘enerji koridoru’ rolü oynama potansiyeli sağlıyor. 



HARİTA NO 4: Enerji Güvenliği Bağlamında Türkiye’nin Rolü

Petrol ve Doğalgaz Taşıma Projeleri “Enerji Güvenliği Bağlamında Türkiye’nin Rolü
Bu rol artık Türk enerji politikasının temel bir parçası haline gelmiştir. Türkiye, 
coğrafi ve politik konumu itibariyle petrol ve doğalgazın nakli için güvenli bir 
koridor sağlayan güvenilir bir ‘partner’ olarak görülmektedir. Avrupa Birliği’nin 
enerji açısından kaynak ülke ve güzergâhlarını çeşitlendirme politikası 
Türkiye’nin bu pozisyonunu güçlendirmektedir. AB ülkelerine büyük ölçüde Rusya’dan sağlanan doğalgaz arzında geçen yıllarda yaşanan krizler, Türkiye üzerinden alternatif gaz arzının AB ülkeleri açısından ne kadar hayati bir konu olduğunu açıkça göstermiştir. Son yıllarda enerjiyle ilgili konuşmaların birçoğunda vurgulanmakta olduğu gibi, enerji arzı güvenliği birçok ülkenin politik gündeminin ilk ve ana maddelerinden birisini oluşturmaktadır. Güvenli bir nakil yolu ya da koridoru ise arz güvenliğinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Potansiyel bir enerji koridoru olarak Türkiye, coğrafi ve politik olarak bölgede gerçekten de benzersiz bir konuma ve bu konumla örtüşen bir vizyona sahiptir.


Türkiye’nin Hazar ve Orta Asya’ya bakışı, yaklaşımı, enerji hedefleri, Türkiye-AB ilişkileri

İlk zikredilmesi gereken alt başlık ‘çeşitlendirme’dir. Enerji ithalatçısı ülkeler perspektifinden bakıldığında bu enerji kaynağı türü olarak çeşitlendirme, enerjinin ya da enerji kaynağının temin edildiği ülke açısından çeşitlendirme ve enerji nakil hatlarının geçtiği ülke ve bölgelerdeki riskler açısından güzergâh çeşitlemesidir. Üretici ve ihracatçı ülkeler perspektifinden buna pazar çeşitlemesi konseptini de ilave etmek gerekir. Enerji güvenliği konusuna atfedilen önemin son on beş yıllık dönemde artmasında tüketilen kaynaklar arasında doğalgazın payının artması büyük rol oynamıştır. 


HARİTA NO 5: Doğu’yla Batı Arasında Enerji Koridoru Olma Yolunda Türkiye

Güvenli bir enerji nakil güzergâhına sahip olmak enerji güvenliği sisteminin ayrılmaz bir parçası olarak mütalaa edilmelidir. Bu yaklaşım, özellikle boru hattı geçişi için güvenli bir güzergâhı sağlayabilecek uygun coğrafi konuma sahip ülkelere enerji koridoru rolü oynama imkânı sunmaktadır. Bulunduğu coğrafyanın kendisine sunduğu bu imkânı keşfetmiş olan Türkiye 2000’li yıllarla birlikte sahip olduğu bu imkândan yararlanmasını mümkün kılacak politikalar geliştirmiştir. Enerji konuları Türk dış politikasındaki ağırlığını artırmış, giderek önemli ölçüde Türk dış politikasının ana dinamiği, taşıyanı ve belirleyeni haline gelmiştir. Bu çerçevede Türkiye, enerji üreten ülkelerle enerji ithal etmek durumundaki Avrupa ve diğer dünya ülkeleri arasında yer alan pozisyonuyla 
bir ‘enerji koridoru’ ve ‘enerji terminali’ rolünü başarılı bir diplomasi arka planıyla destekleyerek sürdürmektedir. ‘Enerji koridoru’ ya da ‘enerji terminali’ projeleri 
büyük uluslararası projeler olmaları niteliğiyle politik desteğin yanı sıra devletin en üst düzeyde diplomasi desteği ve katkısı olmadan gerçekleştirilmesi pek mümkün olmayan projelerdir. 

Bu bağlamda örneğin bir enerji projesi olarak Bakü – Tiflis – Ceyhan (BTC) ham petrol boru hattı projesi dünya çapında bir mühendislik projesidir. BTC projesi ‘enerji koridoru’ fikrinin gerçekleşmesinin mümkün olduğunu gösteren öncü bir projedir, kendisinden sonra benzer boru hattı projeleri geliştirilmesini cesaretlendirmiş olan projedir; bu tür projelerde yerli ortakların (Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın) ve bu ülkelerden projeye katkı vermiş olan şirketlerin üzerine düşeni yapabilecek olduğunu gösteren projedir. 1760 kilometre uzunluğunda ve 1,2 milyon varil (dünya petrol talebinin yaklaşık %1,4’ü) günlük taşıma kapasitesiyle BTC projesi 2006 mayısından itibaren Hazar petrolünün Rusya’dan geçmeyen bir güzergahla Akdeniz kıyısındaki Ceyhan terminaline ve oradan da dünya pazarlarına ulaşmasını mümkün kılmıştır. BTC’nin İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki tanker taşımacılığı yükünü 
azaltan etkisi de ayrıca işaret etmeğe değerdir. Dünyada belli olan ham petrol talebinin başka kanallarla taşınmaya başlaması, kaçınılmaz bir biçimde boğazdan olan taşımayı da azaltıcı bir etki yapar. Dolayısıyla, büyük yıllık taşıma kapasitesiyle BTC’nin Türkiye’nin boğazlara yönelik tanker trafiğini azaltma politikalarına da hizmet eden bir işlevi bulunmaktadır.

Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı projesi de Azeri gazının Rusya üzerinden geçmeyen bir güzergahla Avrupa’ya taşınmasını mümkün kılan önemli bir projedir. Bu projeye paralel biçimde 296 kilometrelik Bandırma’dan başlayan Türkiye – Yunanistan boru hattı bağlantısı da gerçekleştirilmiş ve böylece 2007 yılından itibaren Azeri gazının Yunanistan’a taşınması mümkün hale gelmiştir. Şimdi beklenen gelişme yapılmış olan anlaşmalar uyarınca bu hattın İtalya’ya uzatılmasıdır. Dolayısıyla artık Hazar petrolü ve doğal gazının Türkiye üzerinden taşınması fiilen gerçekleşmiş olmaktadır. 

Şimdilerde Türkiye, 
Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi, 
Samsun Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi, 
Türkiye-Yunanistan-İtalya (ITGI) Doğalgaz Boru Hattı Projesi ve Transadriyatik (TAP) gibi diğer uluslararası projelerin en doğru ve iyi şartlarda gerçekleşmesini sağlamak üzere belli bir enerji diplomasisi yürütmektedir. Bu projeler kadar önemli bir diğer projeyse hakkında farklı senaryolar geliştirilmeye çalışılan 


Hazar Geçişli Doğal (TransCaspian) Gaz (boru hattı) Projesidir. Bu projenin önemi Türkmen gazının ismi yukarıda sayılmış olan (NABUCCO, ITGI, vd.) projeler aracılığıyla Türkiye’ye ve / ya da Türkiye üzerindeAvrupa’ya taşınmasını mümkün kılması dolayısıyladır. Türkmen gazı boru hattı ya da diğer bir formülle (CNG olarak tankerlerle taşınması, vd.) Bakü’ye taşınmadıkça NABUCCO gibi büyük kapasiteli projelerin (Azeri gazıyla yetinemeyecekleri varsayımıyla) başlangıç için bile mutlaka ilave gaz temini sorunuyla karşı karşıya olduklarıysa bir gerçektir. En rasyonel ve ekonomik olduğu neredeyse tartışılmaz görünen boru hattı formülü Hazar Denizi’nin statüsüne dair Azeri ve Türkmen tarafları arasında var olan hukuki anlaşmazlıklara takılmaktadır. 

Doğal gazın CNG olarak özel tankerlerle taşınması durumundaysa taşımanın maliyeti ihmal edilemez bir oranda artmaktadır. Türkiye’nin sorunun bir çözüme 
bağlanmasına ilişkin 2009 yılında başlattığı girişimse bugüne kadar bir sonuç sağlamamış görünmektedir. 

Günümüz koşullarında Türkiye gibi net enerji ithalatçısı olan AB için enerji diplomasisi her zamankinden daha önemlidir. Bu nedenle, AB’nin uzun dönemli 
enerji politikası, gelecekteki enerji ihtiyacının karşılanmasında ‘çeşitlilik’ ölçütünün karşılanmasını öngörmektedir. Bugün AB doğalgaz ithalatının 
yaklaşık %23’ünü Rusya’dan karşılamaktadır; AB için bu oranın giderek yükselmesi (giderek azalmakta olan iç üretim ve giderek yükselmekte olan talep nedeniyle) beklenmektedir. Türkiye’nin bugün tükettiği doğal gazın yaklaşık %96’sının ithal kaynaklarla karşılandığı ve bu ithalatın büyük ölçüde (yıllara göre değişmekle birlikte %50’ler dolayında; 2010’da %46 düzeyinde) Rusya'dan olduğu düşünüldüğünde, AB’nin Türkiye’den daha iyi durumda olduğu ortadadır. Şimdiye kadar hem AB için ve hem de Türkiye için ana tedarikçi birçok boru hattı güzergâhıyla Rusya olmuştur. 

  <  AB’nin enerjiyle ilgili yetkilileri ve önde gelen Avrupalı enerji oyuncuları, hem kaynak ülke açısından, hem de güzergâh bağlamında çeşitlendirme arayışlarını sürdürmektedir. >

Bu arayışlar esas itibariyle doğalgaz içindir. Petrolün gerek deniz yolu ve gerekse kara yoluyla tankerlerle taşınabilmesi (doğalgaz açısından bu ancak LNG için söz konusudur) boru hatlarıyla petrol taşımacılığını kritik bir gereklilik olmaktan çıkarmaktadır. 

Avrupalılar açısından Türkiye; Azerbaycan, Irak, İran, Türkmenistan, Mısır ve 
hatta Rusya’dan doğalgaz nakli açısından daha güvenli bir alternatif güzergâha sahip görünmektedir. 

Avrupalıların hem 2005 yılı kışında ve hem de 2009 Ocak ayında yaşadıkları 
doğalgaz krizi tarafların gözünde Türkiye’nin oynamak istediği ‘enerji koridoru’ 
rolünün tercih edilirliğini ve önemini artırmıştır. 

 < AB’nin enerjiyle ilgili yetkilileri ve önde gelen Avrupalı enerji oyuncuları, hem kaynak ülke açısından hem de güzergâh bağlamında çeşitlendirme arayışlarını sürdürmektedir. Bu arayışlar esas itibariyle doğalgaz içindir. >



Türkiye’nin son sekiz yılda dış politikasındaki çok yönlüleşme, bölgenin tarihi ve kültürel dokusunu politikalarına daha çok yansıtma şeklinde ifade edebileceğimiz gelişmelere paralel biçimde diğer ülkelerle enerji ilişkilerinde de var olan tüm işbirliği potansiyellerini harekete geçirmek isteyen bir tutum sergiliyor. Hem dış politikada ve hem de onunla ilişkili olarak enerji planındaki bu açılımın en dikkate değer yansımalarından birisi Rusya’yla olan ilişkilerde yaşanmaktadır. Türkiye daha önce petrol ve kömür ithal ettiği Rusya’dan 1987’den itibaren doğalgaz ithal etmeye başladı. 2003’te devreye alınan Mavi Akım boru hattıyla ithal edilen doğalgaz miktarı cok ciddi bir düzeye yükseldi (2009’da yaklaşık 19,5 milyar metreküp; toplam ithalatın %55’i). Rusya’yla enerji alanındaki işbirliği girişimleri nükleer santral (Akkuyu) yapımı ve hidrokarbon arama üretim projelerinde ortaklık (Irak, Barda sahası) alanlarına da yayılıyor. Bir diğer önemli işbirliğininse, bir by-pass projesi olarak Samsun-Ceyhan ham petrol boru hattının hayata geçirilmesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. 



İstanbul Boğazı; uzunluk: 31 km; genişlik: 700 – 1500 m. arasında değişiyor. 4 yerde 45 dereceyi aşan toplam 12 dönüşle boğaz özellikle büyük tankerler için tehlikeli bir güzergâh sunuyor.

Sayın Başbakan’ın yakınlarda açıklamış olduğu Karadeniz’le Marmara’yı bağlayan ‘kanal projesi’nin de İstanbul’u tanker trafiğinden kurtarıcı boyutu itibariyle dikkate değer bir ‘by-pass projesi’ olduğunun altı çizilmelidir.

Yakın geçmişte İstanbul Boğazı’ndan olan gemi geçişlerinde büyük artış olmuştur. Geçen gemi ve tanker toplam sayısı 2004 sonrasında yıllık ortalama olarak yaklaşık 54 bin’dir. Bu sayının yaklaşık 10 bin kadarı ham petrol ve petrol ürünü gibi tehlikeli madde yükü taşıyan tankerlere aittir. Bu durum Türkiye’nin boğazlardan geçen tanker trafiğinin yükünü hafifletmeyi mümkün kılacak by-pass projelerini desteklemesinin sebebidir.


‘Koridor’ ya da ‘köprü’ konseptleri daha önceden de zaman zaman kullanılmıştır. 
Ancak bu konseptler hiçbir zaman son dönemdeki kadar güçlü bir biçimde benimsenmemiştir. 2002 sonu itibariyle başlayan güçlü tek parti iktidarı döneminde daha önce başlatılmış BTC projesinin inşası hızlandırılabilmiş ve diğer projelerin tasarlanıp hayata geçirilmesi konusunda etkin bir tutum ortaya konabilmiştir. Bu konseptin öngördüğü rolün güçlü bir biçimde benimsenmesi, belli ekonomik avantajlar sağlamasının yanı sıra Türkiye’nin AB’ye tam üyelik çabalarına da katkı yapmıştır. Türkiye’nin AB’nin enerji güvenliğinin sağlanmasında göz ardı edilemez bir yeri olduğu açıktır. Son yıllarda tam üyelik müzakerelerinde bir durgunluk yaşandığı gözlenmektedir; ancak çok ağır bir ilerlemeden söz edilebilir ki, Türkiye’nin buna seyirci kalması beklenemez. 

Türkiye’nin Nükleer Enerji Girişimi



Siyasi otorite Türkiye’nin arz güvenliği ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması açısından nükleer enerjiye ihtiyacı olduğuna hükmetmiştir ve bu konuda kararlılık sergilemektedir. Her ne kadar nükleer enerjiye karşı olan birtakım görüşler belli açılardan haklı görünüyor olsalar da, nükleer enerji, yıllık bazda büyük bir artış gösteren elektrik enerjisi ihtiyacının ‘temel yük’ olarak nitelenen kısmının karşılanmasında ihmal edilmesi hata olacak olan bir enerji türü olarak görülmektedir. Türkiye, elektrik üretim protföyünde bir taraftan yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik miktar ve oranını artırmanın yollarını ararken, bu portföyde nükleer enerjinin/elektriğin de bir pay sahibi olmasını hedefliyor. Hem yenilenebilir ve hem de nükleer enerjiye yer açmak isteyen bu tutum iklim değişikliği politikaları çerçevesinde bir iç tutarlılığa sahiptir, çünkü hem yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve hem de nükleer enerjiden 
elektrik üretimi için yararlanmak sera gazı salınımlarının azaltılması yönünde başvurulabilecek tedbirler arasındadır. 

Enerji strateji belgesinde 2020 yılı itibariyle Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimi toplamı içinde nükleer enerji payının en az %5’ler düzeyinde olması hedeflenmektedir. Nükleer enerjiye sahip olmak yalnızca çeşitlilik sağlaması açısından değil, tıp ve ziraat gibi birçok alanda kullanılmakta olan nükleer teknolojide gelişme kaydedilmesine katkı sağlanılması açısından da önemlidir.

Nükleer elektrik üretimi için ilk somut adım Rusya’yla varılan anlaşmaya dayalı olarak atılmış durumdadır. Buna göre ilgili Rus şirketlerine Akdeniz kıyısında Akkuyu’da dört ünitelik toplam 4800 MW kurulu gücünde bir santralı inşa ve sonrasında işletmeleri için yer teslimi yapılmıştır. İnşa hazırlık çalışmaları başlamış olan santral için Türkiye belli bir fiyatla 15 yıl alım garantisi vermiştir. Türkiye, farklı bir modelde Sinop’ta kurulması kararlaştırılan ikinci santral için Japonya’yla prensipte anlaşmaya varmış bulunmakta olup görüşmeler devam etmektedir. 2023 öncesinde devreye alınmış olması istenen bir üçüncü santralın görüşmeleri için de hazırlıklara başlanılmış durumdadır. 



Türkiye’nin nükleer santral sahibi olmak için somut adım atma girişimi tüm dünyada nükleer enerjiye olan ilginin canlandığı (dünyada 66 nükleer santralın inşa halinde ya da inşası için karar alınmış durumda olduğu bilinmektedir (Clean Energy Progress Report, IEA, 2011)) bir döneme rastlamıştır. Bununla birlikte, Japonya depreminin sonucu meydana gelen Fukushima nükleer santral felaketi bu canlılığı etkileyecek ve nükleer enerjinin yaygınlaşma eğilimini frenleyecekmiş izlenimini vermektedir.

Bununla birlikte, her nükleer kaza/felaket sonrasında olduğu gibi kısa bir dönem için bir duraksama yaşansa da orta vadede enerji güvenliğini sağlama/artırma gereksiniminin baskısının da rol oynamasıyla nükleer enerjinin kendisine belli bir alan açacak olduğunu görmek zor değildir.


Kaynaklar

Arınç İbrahim, Elik Süleyman, Turkmenistan and Azerbaijan in European Gas Supply Security, Insght Turkey, Vol. 12, No.3, 2010 

Babalı Tuncay, Regional Energy Equations and Turkish Foreign Policy: The Middle East and the CIS, Insight Turkey, Vol. 12, No.3, 2010

BP İstatistikleri 2010 (BP Statistical Review of World Energy June 2010)

CDIAC, Carbon Dioxide Information Analysis Center; http://cdiac.ornl.gov/

China, Country Analysis Briefs, 2010, IEA, http://www.eia.doe.gov/cabs/china/Full.html

Christie Edward Hunter. EU Natural Gas Demand: uncertainty, dependence and bargaining power, electronic Publication of Pan-European Institute, 17/2010, Turku School of Economics, 
www.tse.fi/FI/yksikot/erillislaitokset/pei/Documents/Julkaisut/Christie_netti_final.pdf

Crompton Paul ve Wu Yanrui, Energy Consumption in China: Past Trends and Future Directions, 2005, Crawley, Australia

CSIS-IND Conference, Developing U.S. Strategy in the South Caucasus and Caspian Basin, June 24, 2010, Washington

Clean Energy Progress Report, IEA, Nisan 2011

EIA, http://www.eia.doe.gov

Fishelson James, The Geopolitics of Oil Pipelines in Central Asia, 2007

Hydropower and the World’s Energy Future, International Hydropower Association, UK

IEA Oil Market Report -18 Ocak 2011)

Karbuz Sohbet, “Importance of Turkey in Europe’s Energy Future and Security -Energy Policies Towards 2030-” sunum, 25-26 Kasım 2010 ;Ankara

Long Term Outlook for Gas Demand and Supply (2007-2030), Eurogas

Natural Gas Demand and Supply –Long Term Outlook to 2030-, Eurogas, www9.eurogas.org

Richard Jones, Deputy Executive Director, IEA, The Politics of Central Asian and Caspian Energy, Chatham House, 23-24 February 2010

Shell Energy Scenarios to 2050, 2011, www.shell.com/scenarios

SJR, www.scimagojr.com, SCImago Journal & Country Rank

Strateji Belgesi, ‘Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi, Mayıs 2009, www.enerji.gov.tr

Supplying the EU Natural Gas Market, November 2010, Final Report, Mott MacDonald, http://ec.europe.eu/energy/international/studies/doc/2010_11_supplying_eu_gas_market.pdf

Tsereteli Mamuka, New Stratejik Realities in the Black Sea/Caspian Region, 17 Şubat 2010, CACI (Central Asia-Caucasus Institute)


World Energy Outlook 2009, IEA

World Energy Outlook 2010, IEA

World Shale Gas Resources: An Initial Assessment of 14 Regions Outside the United States, EIA, Nisan 2011

www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/ ; The World Factbook, CIA

EIA, www.eia.doe.gov; U.S. Energy Information Administration –Independent Statistics and Analysis- 

Yazar Yusuf, Türkiye’nin Enerjideki Durumu ve Geleceği, Aralık 2010, SETA Analiz, Ankara; Turkey’s Role in Security of Oil and Gas Supplies, Kasım 2010, SETA Policy Brief, Ankara 





***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder