SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ: 1992-2010., BÖLÜM 1
Yrd. Doç. Dr. Fatih ÖZBAY.*
*İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi.
Özet:
Soğuk Savaş sonrası Türkiye-Rusya ilişkilerini İmparatorluk ve SSCB dönemi ilişkilerinden ayıran en önemli faktör günümüzde iki ülke halkları arasında artan doğrudan temaslardır. Hem Türkiye hem Rusya dinamik bir siyasal ve ekonomik dönüşüm sürecinden geçmektedir. İlişkilerin gelişmesinde ekonomik ilişkilerin yanı sıra, günümüzde her iki ülkenin dış politikalarında genel çerçevede benzer yaklaşımların oluşması ve yükselen politik diyalog etkilidir. İki ülke arasındaki ilişkiler henüz stratejik ortaklık seviyesine çıkamasa da enerji, ticaret gibi alanlarda stratejik boyuta ulaşmıştır. Türk-Rus ilişkilerinin genel yapısı işbirliği ve rekabetin önümüzdeki yıllarda da devam edeceğinin işaretlerini taşımaktadır. İki ülke de aralarındaki yüzlerce yıllık jeopolitik mücadeleyi jeoekonomik işbirliğine çevirmeye çalışmaktadırlar.
Anahtar kelimeler: Türk-Rus İlişkileri, İşbirliği, Rekabet, Stratejik Ortaklık, Politik diyalog
Küresel ve bölgesel barışın tesisi ve korunması açısından, tarihi, etnik ve kültürel bağlar ile coğrafik konumlarından dolayı Türkiye ve Rusya, bulundukları bölgede
istikrar ve işbirliği açısından çok önemli bir yer işgal etmektedirler. Türkiye ve Rusya, sahip oldukları ekonomik, politik, tarihi ve kültürel ağırlıklarıyla karşılıklı
ilişkilerinin 500 yılı aşkın geçmişinde hem birbirlerini, hem de ilişkide oldukları ülke ve halkları etkilemişlerdir. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler günümüzde
ulaştığı bu seviyeye birçok değişik merhalelerden geçerek, inişli-çıkışlı bir seyir izleyerek ulaşmıştır. Dönemsel çatışma ve işbirliği süreçlerinin sarmaladığı bu
tarihi geçmiş ülkelerin toplumsal hafızalarında köklü izler bırakmıştır.
İmparatorluk döneminde birbirlerini rakip olarak gören bu iki büyük ülke defalarca karşı karşıya gelmişlerdir. Ancak, imparatorluk dönemi sadece savaşlara değil zaman zaman kısa süreli de olsa işbirliği ve ittifak dönemlerine de Şahit olmuştur. 1798, 1805 ve 1833 yıllarında yapılan işbirliği ve ittifaklar buna örnektir.
İmparatorluk çağlarının bitmesinden hemen sonra 1920.ler ve 1930.larda olumlu bir ilişki grafiği çizmelerine rağmen Soğuk Savaşın başlamasıyla birlikte yeniden kendilerini farklı kulvarlarda bulmuşlardır. Soğuk Savaş.ın sınırlayıcı atmosferinde bile iki komşu ülke, ilişkilerde yaşadıkları inişli-çıkışlı rota sebebiyle azami dikkat göstererek azami fayda sağlamaya da uğraş göstermişlerdir.
Soğuk Savaş sonrası uluslararası politikada meydana gelen köklü değişmeler, Türk-Rus ilişkilerinde tabuların yıkılmasında ve sınırların ortadan kalkmasında en önemli faktör olarak karşımızda durmaktadır. Söz konusu köklü değişmeler iki ülke ve iki halk arasındaki ilişkilerin geniş çaplı ve derinlemesine ele alınmasını gerektiren yeni bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler 1990.lı yıllardan itibaren gerçek anlamda dinamizm kazanmıştır. Soğuk Savaş.ın bitmesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği.nin (SSCB) dağılmasından sonra Türkiye ve Rusya, ikili ilişkilerini oluşmakta olan koşullara göre yeniden Şekillendirmeye başlamışlardır.
Soğuk Savaş atmosferinden çıkan iki yakın komşu ülke açısından yeni dönem oldukça ümit vaat edici olarak başladı. İlk yıllarda hızlı bir Şekilde başlayan
yakınlaşma süreci hem Türkiye.den hem de Rusyadan kaynaklanan bazı sebeplerden dolayı istenildiği seviyeye ulaşamamıştır. Türkiye.nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile geliştirdiği “büyük abi” ya da “model ülke” rolü ister istemez eski Sovyet coğrafyasını ve özellikle Orta Asya.yı arka bahçesi olarak gören Rusya.nın tepkisini çekmiştir. Bu yıllarda Çeçen ve Kürt sorununa yaklaşımda yaşanan farklılıklar iki ülke arasındaki ilişkilerde hissedilir bir gerginliğe yol açmıştır. Bu yüzdendir ki kimi zaman ilişkilerin Soğuk Savaş döneminden çıkıp Soğuk Barış dönemine girdiği ifade edilmiştir.
1990.lı yıllar iki ülke arasındaki ilişkilerin en sorunlu olduğu yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. İki ülke arasındaki gerek ticari-ekonomik ilişkilerin gerekse politik ilişkilerin seyri bu dönem içerisinde apayrı bir yön izlemiştir. İşbirliği ve rekabetin içi içe geçtiği bu dönemin en önemli kalemini ekonomik ilişkiler oluşturmaktadır. 1991.den itibaren sürekli gelişme gösteren ticari-ekonomik işbirliği ikili ilişkilerin gelişmesinde adeta lokomotif rolü oynamıştır ve oynamaya devam etmektedir. Bu yıllarda politik ilişkiler her zaman ekonomik ilişkilerin gölgesinde kalmış ve hiçbir zaman ekonomik ilişkiler seviyesine çıkamamıştır.
Ancak, 2000.li yıllara girildiğinde iki ülke arasındaki politik ilişkilerde hızlı bir gelişme yaşandığını görmekteyiz. SSCB.nin dağılmasından itibaren geçen 20 yıllık sürede ekonomik ilişkilerin aldığı hızlı ivme bir süre sonra siyasi ilişkilere de etki etmiştir. Bunun en bariz göstergesi hızla artan ticaret hacmi ve iki ülke liderleri arasında gerçekleşen birçok üst düzey ziyarettir. Yakın zamanda vizelerin kaldırılması ve nükleer alanda işbirliğine dair atılan karşılıklı imzalar bu
gelişmenin en bariz göstergeleridir. İki ülke ilişkileri Soğuk Savaş sonrası geçen 20 yılda “yakın komşuluk”, “işbirliği”, “genişletilmiş ortaklık”, “çok boyutlu
ortaklık”, “derinleştirilmiş ortaklık” ve son olarak “stratejik ortaklık” Şeklinde farklı tanımlamalarla isimlendirildi. Günümüzde stratejik ortaklık konusu artık üst düzeyde gerçekleştirilen resmi ziyaretlerle birlikte daha sık dile getirilir olmuştur. Önceleri sadece bir temenni olarak iki ülke diplomatları ve politikacıları tarafından dile getirilen ilişkilerde “stratejik ortaklık” boyutu artık daha yüksek sesle ve daha geniş çevrelerce dile getirilmektedir.
Geçen yıllar içerisinde Türkiye ve Rusya ekonomik ilişkilerinde yakaladıkları ivmeyi politik ilişkilere yansıtmayı tam olarak başarabilmişler midir? Son yıllarda
ilişkilerde gözlemlenen yakınlaşmanın arka planında yatan ekonomik ve politik sebepler nelerdir? Türkiye ve Rusya ilişkileri stratejik ortaklık yoluna mı girdi
yoksa gerçekten de stratejik ortaklık seviyesine mi ulaştı? Bu makalede, tüm bu ve buna benzer soruların cevabını verebilmek ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin
günümüzde gelmiş olduğu seviyeyi ortaya koyabilmek için Soğuk Savaş sonrası kurulan ilişkilerin yapısının gözden geçirilmesi ve ayrıntılı analizi amaçlan maktadır. Bütün bu noktalardan hareketle iki ülke arasındaki ilişkilerin analizi sadece siyasi ilişkilerin incelenmesinden ibaret dar anlamıyla değil; ekonomik ve kültürel ilişkilerin de beraberinde, birbiriyle ilintilendirilerek tahlil edildiği geniş bir çerçevede yapılacaktır.
1. İKİLİ İLİŞKİLERDE ÜÇ FARKLI DÖNEM,
Soğuk Savaş sonrası Türk-Rus ilişkilerini 1990 lı ve 2000 li yıllar olarak ya da ekonomik ve politik ilişkiler bağlamında inceleyebileceğimiz gibi, önemli
dönemeçlerin yaşandığı tarihsel sürece bakarak üç farklı dönemde incelemek de mümkündür.1
Birinci dönem 1992-1999 arasındaki ilk yıllardır. Bu dönemde yükselen ekonomik ilişki grafiğinin bütün zorlamalarına rağmen her iki ülke de enerji, etnik, bölgesel gibi birçok alanda rekabeti öne çıkararak bu dönemi yeterince değerlendirememişlerdir. Bu yüzden politik anlamda birinci dönem Türk-Rus
ilişkilerinin kayıp yıllarıdır diyebiliriz. Kayıp olarak tabir ettiğimiz birinci dönemi bitiren 1999 yılının Aralık ayında Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit in Moskovaya
gerçekleştirdiği ziyaretti. Bu ziyaretle Türkiye, Çeçenistan konusunun Rusyanın iç işi olduğunu açıkça ilan ederek 1990 lı yıllarda ilişkilerde kriz çıkartan etnik
kartların artık masadan kaldırılması gerektiğini belirterek bir anlamda birinci dönemi kapatan adımı atmıştı.
İkinci dönem, 2000-2008 arası yılları kapsar. Bu yıllar, her iki ülkenin yürüttükleri rekabetin ilişkiler bütününe verdiği zararı ve rekor düzeyde yükselen ekonomik ilişkilerin ortaya koyduğu faydayı göz önüne alarak, buradan çıkardıkları derslerle aralarındaki güven ilişkisini güçlendirme yönünde arayış
içerisine girdikleri yıllardır. Bu yüzden politik anlamda ikinci dönem Türk-Rus ilişkilerinin arayış yıllarıdır diyebiliriz. İkinci döneme baktığımızda da yine
inisiyatif alan tarafın Türkiye olduğunu görmekteyiz. 2002 yılında iktidara gelen AKP yönetiminin parti programında Türkiye “Rusya Federasyonu ile Orta Asya
ve Kafkasya’da rekabete değil işbirliğine dayanan dostça ilişkiler sürdürecektir” şeklindeki yaklaşımı bunun işaretlerini veriyordu.2
Üçüncü dönemi 2008 sonrası yıllar olarak değerlendirebiliriz. ilk iki dönemin periyodundan hareketle önümüzdeki 7-8 yıllık periyodun Türk-Rus ilişkilerinde
çok önemli rol oynayacağı öngörüsünü yapabiliriz. Önümüzdeki dönem iki ülke ilişkilerinde kayıp yılların arkada kaldığı ve arayışın bittiği işbirliği yılları olma
potansiyeli taşımaktadır.
2. EKONOMİK İLİŞKİLER
Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri ekonomik ilişkiler ve politik ilişkiler olmak üzere iki boyuttan bakarak değerlendirmek gelenekselleşmiştir. Ekonomik
ilişkilerin politik ilişkilerin lokomotifi rolünü oynadığı ve ilişkilerde adeta katalizör görevi gördüğü Türkiye-Rusya ilişkilerine ilgi duyan herkesin dile getirdiği bir gerçektir. Rusya ve Türkiye ekonomilerinin birbirini tamamlayıcı özellik taşıması Türkiye.nin Rusya ile olan ilişkilerine diğer ülkelerle olan ilişkilerinden farklı nitelik kazandırmaktadır. Türkiye Rusya.dan enerji ham maddesi ve diğer işlenmemiş ürünler ithal etmekte, bu ülkeye yaptığı ihracatta ise hazır mallar üstünlük teşkil etmektedir.
Türk-Rus ticari ilişkilerinde Türkiye açısından geleneksel hale gelmiş bir dengesizlik söz konusudur. Türkiye.nin Rusya.dan yaptığı ithalat bu ülkeye
yaptığı ihracatından oldukça fazladır. Bu da Türkiye aleyhine gittikçe artan bir ticaret açığı ortaya çıkarmaktadır. Türkiye nin artan ihtiyacı dolayısıyla Rusya dan aldığı enerji kaynaklarındaki fiyat artışının devam etmesi ithalatını büyütmekte ama ihracatı aynı oranda büyümemektedir. Rusya tarafından ise, bavul ticareti, turizm gelirleri, inşaat şirketlerinin gelirleri ve Türk şirketlerinin ağırlıkta olduğu taşımacılık sektörü gelirlerinin de eklenmesiyle aslında dengesizliğin Rusya aleyhine olduğu, Türkiyenin bu konuda açık üstünlüğe sahip olduğu belirtilmektedir.3
İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2008 yılı verilerine göre 38 milyar dolar seviyesine ulaşarak rekor kırdı. Bu rakamın, bazı sorunların da çözülmesiyle çok
daha ileri düzeye, 100 milyar dolara çıkarılması planlanıyor.4 Rusya Devlet Başkanı Medvedev.in 11-13 Mayıs 2010 tarihinde Ankara.ya gerçekleştirdiği
ziyaret çerçevesinde Türk tarafının dile getirdiği ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması isteği mümkün olmakla birlikte yakın vadede zor
gözükmektedir. Ayrıca, mevcut ticari koşullar varlığını koruduğu müddetçe ticaret hacmi 100 milyar dolara çıkarılsa bile bu durumda Türkiye ihracat seviyesini 15-20 milyar dolara taşırken Rusya 80-85 milyar dolarlık bir ithalat düzeyine ulaşacaktır.5 Ankaranın bu açığı kapatması için Moskova nezdinde Türk iş adamlarına yönelik özel düzenlemeler yapılması; yatırım imkânları ve koşullarının hukuki çerçevede kolaylaştırılması, gümrüklerde mal fiyatlandırılması, bekletme gibi sorunların açığa kavuşturulması adına girişimlerde bulunması gerekmektedir.6
2008 yılı itibariyle Türkiye.nin Rusya.ya olan ihracatı 6,4 milyar dolar, Rusya dan yaptığı ithalatı 31,3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Küresel ekonomik krizin ve gümrüklerde yaşanan sorunun etkisiyle ticaret hacmi 2009 yılında 22 milyar dolara kadar gerilese de 1992 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacminin
sadece 1,4 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında gelinen seviye iki ülke için de büyük başarı. Her ne kadar artık önemini kaybetse de, bavul ticareti yoluyla
Türkiye.nin 1992-2005 yılları arasında elde ettiği gelirin 60-70 milyar doları bulduğu belirtilmektedir.7 Turizm de iki ülke ekonomik ilişkilerinde önemli yer
tutuyor. 2009 yılında yaklaşık 3 milyon Rusya vatandaşı turist olarak Türkiye.yi ziyaret etti.8 Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedevin 12 Mayıs 2010 tarihinde Ankaraya gerçekleştirdiği ziyarette vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması yönünde anlaşmaya varılması iki ülke arasındaki turizm ilişkilerini ileriki yıllarda
daha da arttıracaktır.
Günümüzde her iki ülke de birbirlerinin önemli ticari ortakları haline geldiler. Rusya.daki Türk yatırımları geçen yıllarda artmaya devam ediyor. Binlerce Türk
işçisine istihdam olanağı da sunan Türk inşaat sektörünün Rusya pazarında yüklendiği işlerin toplamı 20 milyar doları buldu.9 Rusya açısından da Türkiye
önemli bir ticari ortak haline geldi. Rusya.daki Türk yatırımları kadar büyük olmasa da Türkiyede de hatırı sayılır derece de Rus yatırımları var. Özellikle
ulaştırma ve enerji alanındaki ilişkiler buna örnek gösterilebilir. Rusya ve Türkiye arasındaki ticari-ekonomik işbirliğinin en perspektifli alanlarından biri de enerji
sektörüdür. Rusya enerji kaynakları açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Türkiye ise Rusyaya komşu ülkeler arasında enerji talebinin hızla arttığı
ülkelerin başında gelmektedir. Bu faktörler iki ülke arasında enerji konularıyla ilgili uzun dönemli işbirliğinin temelini oluşturmaktadır.
İki ülke arasındaki enerji ilişkileri 1984.te imzalanan doğalgaz anlaşması ile başladı. Bu anlaşmayla inşasına başlanan doğalgaz boru hattı 1987 yılında
tamamlandı ve Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye, Rus doğalgazını almaya başladı. 1997 yılında imzalanan Mavi Akım Anlaşması.nın
Karadeniz.den geçirmeyi planladığı doğalgaz boru hattı 2005 yılında hayata geçti. “Mavi Akım Anlaşması” enerji alanında iki ülke arasında “Bakü-Tiflis-Ceyhan” petrol boru hattı konusunda yaşanan rekabetin yerine işbirliği yaklaşımının ortaya konulması açısından çok önemlidir. Mavi Akım bir anlamda daha sonraki yıllarda gittikçe artacak olan ikili ilişkilerin itici gücü olmuştur. Mavi Akımın hayata geçmesiyle Türkiye, Rusya.nın enerji alanındaki en büyük ortaklarından biri haline geldi.
Türkiye.ye doğalgaz ihraç eden ülkeler sıralamasında Rusya geleneksel olarak ilk sırada bulunmaktadır. Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı Projesi aynı zamanda
Rusya.nın Türk ekonomisine yaptığı en büyük yatırımdır. Rusya Şimdilerde Mavi Akım hattına paralel bir Mavi Akım-2 doğalgaz boru hattı daha teklif etmektedir.
Türkiye kullandığı doğalgazın %63.ünü, petrolün ise %29.unu Rusya.dan satın alıyor.10 Enerji alanında işbirliğinin muhtemel kalemlerinden birisi de nükleer
santral yapımı olacaktır. Enerji alanındaki yakın ilişkiler Türkiye.nin gittikçe Rusya.ya enerji alanında bağımlılığının arttığı eleştirilerini de doğurmaktadır.
Ancak bu bağımlılığın tek taraflı olmadığını, arz-talep ilişkisi çerçevesinde Türkiye.nin Rusya.ya olduğu kadar, Rusya.nın da Türkiye.ye bağımlı olduğunu söyleyebiliriz.
Enerji alanında bir başka önemli konu ise nükleer alanda işbirliğidir. Türkiye.nin 55 yıllık nükleer santral macerasında nükleer santral için 4 kez ihaleye
çıkılmasına rağmen bunların hiçbiri sonuçlanmadı. Son olarak, Mersin Akkuyuda yapılması plânlanan nükleer santral ihalesini tek katılımcı olan JSC
Atomstroyeksport-JSC, Inter Raoues ve Park Teknik.ten oluşan Rus-Türk şirketler grubunun kazandığı ihale hakkında Danıştay, Kasım 2009.da yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Rusya ile nükleer santral konusunda işbirliğinde ısrarlı olan Türkiye bunun üzerine devletler arası anlaşma yoluyla santralin yapımını Rusya.ya verme yoluna gitti. Türkiye ile Rusya arasında uzun süredir devam eden nükleer santral görüşmeleri Haziran 2010.da sonuçlandı. İki ülke hükümet leri arasında “Akkuyu Sahasında Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliği Anlaşması” imzalandı.
Rusya Devlet Başkanı Medvedev.in 12 Mayıs'ta gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde sağlanan anlaşmaya göre nükleer santralin inşa ve işletim hakkı
tamamı ile Rusya.ya ait olacak. Önümüzdeki dönemde Rusya çoğunluk hissesi kendisinde kalmak şartı ile ortak alabilecek. Rusya'nın toplam 4,8 GW
kapasitesinde dört ayrı üniteden oluşacak nükleer santral için 20 milyar dolar yatırım yapması bekleniyor. ilk nükleer santral için Türkiye, en az 15 yıllık
elektrik enerjisi alım garantisi vermektedir. 15 yıllık alım garantisine ilişkin dönemin sonunda Türkiye, santralda üretilecek her birim elektrikten elde edilecek net kârın %20.sine ortak olacak. Rusya.nın tüm finansını karşılayacağı nükleer santralde elektrik alım fiyatını Rusya 12,35 sente kadar düşürmüştür. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Nükleer enerjideki ilk yatırımımızı Rusya Federasyonu ile yapmamız manidardır, anlamlıdır” açıklamasını yapmıGtır.11 Nükleer işbirliğine ilişkin kanun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Kasım 2010.da onaylanmıştır. Rusya parlamentosu alt kanadı Duma ilgili anlaşmayı Kasım 2010.da onayladı.12
Ekonomik ilişkilerin hacim olarak az ama anlam olarak önemli bir kalemi de askeri-teknik alandaki ilişkilerdir.13 Rusya dünyanın önde gelen silah üreticisi ve ihracatçısı ülkelerinden birisidir. Rusya askeri alanda işbirliği yaptığı ülkelere stratejik ortak gözüyle bakmakta ve bu ülkelerle olan ilişkilerine ayrı bir önem
vermektedir. Türkiye-Rusya arasındaki askeri-teknik alandaki işbirliği Soğuk Savaşın bitiminden ve SSCB.nin çöküşünden sonra yeniden başladı. Rusya ile
askeri alanda teknik iGbirliği yapan ve silah alımı gerçekleştiren ilk NATO ülkesi Türkiye.dir. Türkiye.nin Rusya.dan askeri malzeme alması bazı NATO ülkelerinin
tepkisini çekmiştir. ABD ve diğer Batılı ülkelerin bu konudaki baskıları ve lobi faaliyetleri de bu alandaki işbirliğinin artmasının önünde engel teşkil etmektedir.
Ayrıca Türkiye.nin bir NATO ülkesi olması dolayısıyla uymak zorunda olduğu silah standardı ve tarafların karşılaştığı finanssal zorluklar da askeri alanda
ilişkilerin gelişmesinin önündeki objektif engellerdir. Bu durum iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin hacmini ve çeşitliliğini ister istemez sınırlandırmaktadır.
Bütün zorluklara rağmen Rusya ve Türkiye askeri-teknik alanda işbirliğinin artırılması için aktif olarak yeni arayışlar içerisine girmişlerdir. Nisan 2008 de
“ Rosoboroneksport ” adlı Rus şirketi Türk Silahlı Kuvvetleri.ne tanksavar sistemi ve füzelerin satışını öngören ihaleyi kazanmıştır. Rus Donanması Başkomutanı
Amiral Vladimir Vısotski.nin 23 Haziran 2008 tarihindeki Türkiye ziyareti sırasında iki ülke arasındaki askerî ilişkilerin geliştirilmesinin önemi bir kez daha
vurgulanmıştır. Rusya.dan yapılan silah alımları iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin karşılıklı uzlaşma temelinde geliştiğinin önemli göstergelerinden
birisidir.
Türkiye-Rusya ekonomik ilişkileri aynı zamanda Türkiye-AB ilişkileri ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir konudur.14 Türkiye.nin AB üyeliği iki ülke
ekonomik ilişkilerinin önünde engel değildir, aksine yeni açılımlar sağlayacak potansiyel taşımaktadır. Türkiye.nin AB ile Gümrük Birliği.nden kaynaklanan bir
bağımlılığı bulunmaktadır ve AB.nin koyduğu bir takım kısıtlamalar, kotalar ve sınırlamalar ister istemez iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyecektir. Türkiye.nin
AB üyeliği durumunda, Türkiye-Rusya ticari-ekonomik ilişkilerinde ilk ve en çok etkilenecek sektörlerin başında turizm ve enerji sektörü gelmektedir. Nitekim
Rusya Devlet Başkanı Putin, Türkiye.nin AB.ye katılması halinde ortaya çıkabilecek muhtemel problemler konusunda resmen uyarıda bulunmuştur.15
Bu durumdan iki ülke arasındaki ticari-ekonomik ilişkilerin çok fazla etkilenip etkilenmemesi Türkiye.nin AB ile müzakere sürecindeki tavrına bağlıdır.
20. yüzyılın sonuna doğru Rusya ve Türkiye ticari-ekonomik işbirliği alanında çok önemli tecrübeler edinmişlerdir. Karşılıklı ekonomik çıkarlar, Rusya.nın
bilimsel-teknik potansiyeli ve Türkiye.nin piyasa ekonomisinin şekillendirilmesi alanında sahip olduğu zengin tecrübe bu sürece ivme kazandıran başlıca
etkenlerdir. Komşu ülkeler olan Rusya ve Türkiye arasındaki ticaret hacminin zaman içinde gösterdiği artış, tarafları karşılıklı ekonomik çıkarlara dayalı
işbirliğinin geliştirilmesi yönündeki girişimlerini yoğunlaştırmaya teşvik etmiştir. Her iki ülkenin de bu potansiyeli iki tarafın da çıkarlarına uygun şekilde
kullanması ve bunu sağlayacak etkili önlemlerin alınması ilişkileri daha da geliştirecektir. gurası unutulmamalıdır ki, Türkiye-Rusya ekonomik ilişkileri
politik olaylar karşısında çok hassastır. Bu yüzden iki ülke arasında siyasi dengelerin sağlam temele oturtulması ekonomik ilişkilerin düzenli gelişimine
katkıda bulunacaktır. Türkiye ve Rusya ticari-ekonomik ilişkilerini artırarak ve çeşitlendirerek daha da geliştirmek suretiyle aralarındaki mevcut ve muhtemel
politik sorunları daha kolay ve iki ülke açısından da uygun olan koşullarda çözebilme imkânına sahiptirler.
3. POLİTİK İLİŞKİLER
Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal 11-15 Mart 1991.de tarihleri arasında Moskova yı ziyaret etti. Böyle bir ziyaret, 1969.da Cumhurbaşkanı Cevdet
Sunay.ın Moskova.yı ziyaretinden beri gerçekleşmemişti. Bu nedenle, Özalın Moskova gezisi özel bir önem taşımaktaydı. 12 Mart 1991 de Moskova.da T. Özal ve M. Gorbaçev, Türkiye ve SSCB arasında dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği antlaşması imzaladılar. Fakat Aralık 1991.de SSCB.nin yıkılması ile bu antlaşma
geçerliliğini kaybetti. Rusya Federasyonu kurulduktan sonra iki ülke arasında karşılıklı diplomatik ziyaretler gerçekleştirildi. Türkiye.nin Rusya Federasyonunu
tanımasının ardından 1992.de dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin bu ülkeye ilk resmî ziyareti gerçekleştirirken, bunu Rusya Dışişleri Bakanı Andrey
Kozirev in Türkiye ziyareti izlemiştir. Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel in 25-26 Mayıs 1992.deki Moskova ziyaretinde iki ülke arasında, 25 Mayıs 1992
tarihli “Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasındaki İlişkilerin Esasları Hakkında Antlaşma” imzalandı. Bu antlaşma ile Türkiye ve Rusya Federasyonu
arasındaki ilişki dönemi resmen başlamış oluyordu.16
1991 yılında SSCB.nin çöküşü, Türkiye.nin dış politikasına haliyle güçlü bir canlandırıcı etkide bulundu. Varşova Paktının dağılmasından sonra Türkiye, tüm
imkânlarını Kafkaslar ve Orta Asya.da ortaya çıkan diğer jeopolitik boşluğu doldurmak için seferber etti. 1991.den başlayarak Türkiye söz konusu bölgelerde etkinliğini artırmaya ve bölgesel bir güç olmaya çalışıyor, kendisini bu ülkeler için “model” olarak görerek onlar için “abi” rolü oynamak istedi. 1992-1993 yıllarında Türkiye ve iran.ın Orta Asya bölgesinde kıyasıya rekabet edecekleri öngörülmekteydi. Ancak gelişmeler burada bir rekabet söz konusu olacaksa bunun Türkiye ile iran arasında değil, Türkiye ile Rusya arasında olacağını gösterdi.
Bölgede Rusya ve Türkiye.nin çıkarlarının çatışması ister istemez rekabet ortamını da hazırladı.
Rusya 1993 yılı Kasım ayında “Ulusal Güvenlik Doktrini”ni yürürlüğe koydu. Bu doktrinde Rusya, “Yakın Çevre” olarak belirlediği Kafkaslar ve Orta Asya.yı
stratejik çıkarları açısından kendisinin nüfuz alanı olarak ilan etmekteydi. 1993.ten itibaren Rusya ve Türkiye arasındaki rekabet belirgin bir hale geldi. 1995.ten itibaren Türkiye.nin daha gerçekçi, dengeli ve Rusya.yı gözardı etmeyen bir politika izlediğini görmekteyiz. 1995 yılından itibaren Türkiye, Rusya ile ticari-ekonomik ilişkilerini daha da arttırmaya ve politik ilişkilerini de düzene koymaya başladı. Bununla beraber, bu politika değişimi, Rusya ile ilişkilerde görülen sorunların ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. iki ülkenin yakınlaşması yolunda hâlâ belli engeller bulunmaktaydı. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin genel durumuna bakıldığında, iki ülkenin “Soğuk Savaş” ortamından “Soğuk Barış” ortamına geçtikleri söylenebilirdi.
Moskova, 1992-1996 yılları arasında, yakın çevresindeki ülkelerle yoğun ilişkiler kurmak isteyen Türkiye.yi kendisine büyük bir tehdit olarak algılamıştır.17
Kimi Rus uzmanlara göre, 1995.ten itibaren Rusya.da milliyetçi-yurtsever duygular ve güçlü devlet iktidarı yıllarına duyulan özlem arttı. Türkiye.de ise
belirgin bir biçimde islami düşüncelerin etkisi arttı. Söz konusu bu eğilimler Rusya ve Türkiye.nin uluslararası alanda sıkı işbirliği yapma olanaklarını zayıflattı.18 Bu yüzden, 1990.lı yılların başlarındaki iki ülke arasındaki ilişkileri temkinli yakınlık olarak nitelememiz mümkündür. Bu yıllarda Avrasya coğrafyasında her iki ülke de birbirini rakip olarak görürken, diğer taraftan, hızla artan ekonomik ilişkiler her iki ülkeyi de işbirliği yapmaya zorlamaktaydı. 1990.lı yıllar her iki ülke için de işbirliği ve rekabet dengesini ayarlamakla geçti. Bu yüzdendir ki iki ülke
1990 lı yıllarda iki ülke arasındaki ilişkilerin sorunlu gündem maddelerini oluşturan konular olarak Kafkasya ve Orta Asya.daki nüfuz mücadelesini,
Rusya nın Güney Kıbrıs Rum Kesimi.ne S-300 füzeleri satışını, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması tartışmasını, Boğazlar.dan Hazar
petrollerinin geçirilmesi konusunu, Boğazlar sorununu, Kürt ve Çeçen sorunlarını sayabiliriz. Ancak başta ekonomik alandaki ilişkiler “Mavi Akım” doğalgaz boru
hattı, terörizmle mücadele alanında işbirliği, askeri-teknik ilişkiler ve Avrasya ölçeğinde işbirliği arayışları gibi diğer gündem maddeleri de ilişkilerin her iki taraf için de memnuniyet oluşturan taraflarıydı.23
İki ülke ilişkilerinde en büyük sorun, güven eksikliğini ortadan kaldırmaktı. Güven eksikliği ortadan kalktığında sorunlar her iki ülkenin de çıkarları
gözetilerek çözüme kavuşturulabilirdi. Ortak çıkarlar ve her geçen yıl büyüyen ekonomik ilişkiler bunda büyük rol oynayabilirdi. Çözülmesi gereken sorunların
en önemlilerinden birisi “Kürt ve Çeçen sorunları” idi. 1990.lı yılların sonunda hem Rusya.nın hem Türkiye nin bunun farkına vardığı görüldü. iki taraf da politik ilişkilerin normalleştirilmesi için çalışmalara başladı. Rusya Başbakanı Viktor Çernomırdin in Türk-Rus ekonomik ilişkilerinin rekor kırdığı 1997 yılının Aralık ayının 15-17.sinde Ankara.ya gerçekleştirdiği resmi ziyaret ikili ilişkilerde yakınlaşmanın ilk somut neticesiydi. Her iki ülke de artan ekonomik ilişkilerin
çıkarları doğrultusunda nasıl daha başka farklı alanlara yayılabileceğinin yollarını arıyordu. Çernomırdin.in “Eminim ki, ikili ilişkilerin daha da genişlemesi ve
derinleşmesi, bunun yeni kaliteli biçimlerinin aranması, her iki ülkenin gerçek milli çıkarları tarafından dikte edilmektedir” sözleri buna işaret ediyordu.24
Karşılıklı ilişkilerde “stratejik ortaklık” ilk defa bu dönemde ifade edilmeye başlanmıştır.25 Mayıs 1998.de Türkiye Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı
Karadayının Moskova ziyareti ilişkilere hâkim olan Soğuk Savaş havasının dağılmaya başladığının ilk işareti sayılabilir.
Rekabet havasının işbirliği havasına dönüşümün özünde, uluslararası sistemde meydana gelen gelişmelerin iki ülke ilişkilerine ve Avrasya coğrafyasına
yansımaları yer almaktaydı. Eski Varşova Paktı üyeleri, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya, Aralık 1997.de NATO üyeliğine giden yolda ilk adımları
atmışlardı. Batı dünyası Rusya.nın itirazlarına rağmen süreci başlatmıştı. Bu ise Rusya için kabul edilebilir bir durum değildi. Aynı dönemde Türkiye de
Lüksemburg Zirvesi.nde açıkça ortaya çıktığı üzere AB ile üyelik sürecinde ciddi sıkıntılar yaşamıştı. Yine 1997 ve 1998 dönemi, iki tarafın ekonomik krizlerle
boğuştukları bir dönemi işaret etmekteydi. Böylece şartlar, iki tarafı gerek siyasi gerek ticari ve ekonomik alanlarda yakınlaştırmaya başlamıştı.26
İki ülke arasındaki ilişkilerin artık açık bir Şekilde konuşulmasına karar verildiği ve ilişkileri işbirliği yönünde geliştirmek konusunda açık ve kesin bir iradenin ortaya konulduğu en önemli gelişme Kasım 1999.da Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit in Moskova ya yaptığı resmi ziyarettir. Bu ziyaret sırasında Ecevit,
Çeçenistan konusunda kendisine yöneltilen bir soruya “Biz Rusya’nın içişlerine karışmak istemiyoruz. Biz sorunun barışçıl yöntemlerle çözüleceğine
inanmaktayız” cevabını vermişti.27 Rusya Başbakanı Vladimir Putin ise Ecevit ile yaptığı görüşmede “Nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, Rusya Türkiye’ye
yönelik hiçbir terörist eylemi desteklemedi ve desteklemeyecektir” açıklamasını yaptı.28 Her ne kadar Ecevit in Rusya Devlet Başkanı B. Yeltsin ile görüşememesi geziye gölge düşürse de bu ziyaret ilişkilerde artık rekabet yerine işbirliğinin öne çıkacağını ortaya koyması yönünden oldukça önemlidir. Bülent Ecevit in ziyareti esnasında terörizmle mücadele konusunda imzalanan “Ortak Deklarasyon” ve iki ülkenin özellikle enerji alanında daha yakın bir işbirliği kararı alması ilişkilere ivme kazandırmıştır.
2000 li yılların başlarında gözlemlenen diplomatik ilişkiler, iki ülke ilişkilerinin 1990 lı yıllardan çok farklı olacağını gösteriyordu. Son yıllarda müşterek ilişki
terazisinin işbirliği tarafı gözle görülür bir şekilde ağır basmaya başladı. 2000 li yıllarda karşımıza çıkan tablo ilişkilerin bütünü açısından oldukça olumlu bir hava içeriyor. Bu değişimde hacmi yıllar geçtikçe artan ekonomik ilişkilerin yanı sıra başka faktörlerin de etkisi var. Taraflar ilişkilerin ekonomik, politik, askeri-teknik ve diğer alanlardaki ulaşılan seviyesini değerlendirerek perspektiflerini, gelişme eğilimlerini ve gelişmesini tespit edip bu temelde muhtemel daha üst seviyeye çıkarma arzusunu açıkça ortaya koymaya başladılar. 1990 lı yılların sonuna gelindiğinde başlangıçta belirli bir ağırlık merkezi olmayan, çok da dengeli seyretmeyen ikili ilişkilerin, ekonomi/enerji konuları merkezinde şekillendiği görülmektedir. Ayrıca terör ve terörle mücadele konusunun her ne kadar ortak bir tanımlama yapılamamış olsa da ekonomik ve ticari ilişkiler merkezli şekillenen ilişkilere bir engel oluşturmaktan çıktığı, çok boyutlu ortaklığa doğru ilerleyen ilişkilere altyapı hazırladığı görülmektedir.29 Değişiklikler hem Türk hem Rus diplomasisindeki yeniden yapılanma ile de bağlantılıdır. Türkiye açısından, çok boyutlu dış politika yaklaşımı ağırlık kazanmaya başlamıştır. Putin, Rusya Devlet Başkanı olarak seçildikten sonra, “Biz çıkarlarımıza ters düşmedikçe herkesle işbirliğine gideceğiz” açıklamasını yapmıştır.30 Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov bu değişikliklerle ilgili olarak “Dış politikanın tek sağlam kaynağı yalnız milli çıkarlara dayanmasıdır” demiştir.31
2000 li yıllara girilmesiyle birlikte iki ülke arasında yüksek seviyeli düzenli politik diyalog gözlemlenmeye başladı. Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı
İlya Klebanov, Rusya Devlet Başkanı.nın özel temsilcisi sıfatıyla 2000 yılının Şubat ve Mayıs aylarında Ankara.ya resmi ziyaretlerde bulundu. 2 Haziran
2000.de SSCB ile Türkiye.nin diplomatik ilişkilerinin 80. yılı kutlandı. 6 Eylül 2000.de New York.ta yapılan “Milenium” zirvesinde Vladimir Putin ile Ahmet
Necdet Sezer arasında üst düzeyde bir görüşme gerçekleşti. Ekim 2000.deki Rusya Başbakanı M. M. Kasyanov.un Ankara.ya resmi ziyareti Rus-Türk ilişkilerinde dönüm noktası oldu. Kasyanov.un “Rusya ve Türkiye birbirine rakip değildir. Ortağız ve hükümetlerimiz de bu prensip çerçevesinde ilişkiler geliştirecekler.” değerlendirmesi dikkat çekicidir. Her iki taraf da, ilişkileri gelecekte “işbirliğinden stratejik ortaklığa” götürecek potansiyelin olduğundan bahsettiler.32
11 Eylül olaylarından sonra ilerleyen ABD ve Rusya yakınlaşması, Türkiye.ye Avrasya bölgesinde Rusya ile işbirliği imkânlarının artacağı izlenimini verdi. Uzun yıllar terörden zarar gören iki ülke için 11 Eylül olayları karşılıklı anlayış çerçevesinde yakınlaşmaya sebep oldu. Ekonomik işbirliğini öne çıkartarak
sorunları geride bırakma politikası 11 Eylül saldırıları sonrası oluşan atmosferde bir adım daha ileri götürüldü. BM Genel Kurulu toplantısı için New Yorkta
bulunan Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve Rusya Dışişleri Bakanı İgor S. İvanov 16 Kasım 2001.de “Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Arasında
Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı: İkili İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa” adlı belgeyi imzaladılar.33
7 Mart 2002.de zamanın Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınçın Türkiye.nin ABD.yi göz ardı etmeden AB.ye karşı Rusya ve iran
ile işbirliği yapması gerektiğini söylemesi oldukça ses getiren ve tartışılan bir açıklama olarak tarihe geçti.34 Rus Genelkurmay Başkanı Anatoli Kvaşnin.in 14-
18 Ocak 2002.deki Ankara ziyaretinde iki ülke arasında “Askeri Alanda işbirliğine İlişkin Çerçeve ve Askeri Personel Eğitim işbirliği Anlaşması” imzalandı.35 AKP
lideri Recep Tayyip Erdoğan 24 Ekim 2002.de Moskova.ya gerçekleştirdiği ziyarette Devlet Başkanı Putin ve Başbakan Kasyanov ile görüştü. Irak krizi
sırasında hem Ankara hem de Moskova Irak ın toprak bütünlüğünün korunması taraftarı olduklarını açıkladılar. Rusya Federasyonunda Vladimir Putin döneminin başlaması, Türkiye.de de AKPnin iktidara gelmesiyle birlikte Türk-Rus ilişkileri ivme kazanmaya başladı.36
İki ülke ilişkilerinin 2004-2005 yılları arasındaki seyrini, anlaşmalarla çizilen çerçevenin sonuçlarının alınmaya başlandığı, ilişkilerde bahar havasının yaşandığı dönem olarak tarif edebiliriz.37 Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 23-26 gubat 2004 tarihleri arasında Moskova.ya resmi ziyaret gerçekleştirdi.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin gelişen dinamiği göz önüne alınarak ilk defa bu ziyaret “istisnai” bir hal olarak “Başbakan” düzeyine çıkarılmıştı. Bu
ziyareti Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin.in 5-6 Aralık 2004.deki Ankara ziyareti izlemiştir. Türk-Rus ilişkilerinin 500 yılı aşkın
tarihinde, 1972.de dönemin Yüksek Prezidyum Başkanı Podgorni.nin Türkiye ziyareti sayılmazsa, ilk defa bir Rus devlet başkanının Türkiye.yi ziyaret etmesi
sebebiyle bu ziyaretin gerçek anlamıyla tarihi nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Bu ziyaret 32 yıl aradan sonra Rusya.dan Türkiye.ye devlet başkanı düzeyinde
yapılan ilk gezi olmakla kalmayıp, ilişkilerin her boyutunun gözden geçirilmesi ve yeni bir sayfanın açılması açısından da büyük bir anlam ve öneme sahiptir. Bu
ziyaret esnasında “Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak
Deklarasyon” ile birlikte ekonomik ve askeri-savunma alanlarında 6 ayrı anlaşma daha imzalanmıştır.
İkili siyasi perspektiften bakıldığında 2005 yılı tam anlamıyla bir annusmirabilis (muhteşem bir yıl) olmuştur. Bir yıllık bir zaman zarfında Putin ve Erdoğan, Karadeniz kıyısında yedi saatlik özel bir görüşme de dâhil, tam dört kez bir araya gelmiştir.38 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Moskova.daki Türk Ticaret
Merkezi.nin açılışını yapmak için 10-12 Ocak 2005.te, 2. Dünya Savaşı Zaferi.nin 60. yıldönümü törenlerine katılmak için 8-9 Mayıs 2005.te Moskova.yı ziyaret
etmiştir. Arkasından, 17-18 Temmuz 2005.te Soçide çalışma ziyareti çerçevesinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmüştür. Putin, Mavi Akım
Doğalgaz Boru Hattının açılış törenine katılmak için 17 Kasım 2005.te Samsuna gelmiştir. RF Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 31 Mayıs-1 Haziran 2006 tarihleri
arasında Türkiyede bulunmuştur. Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 28-30 Haziran 2006.da Rusya.yı ziyaret etmiştir. Bu ziyaret aynı zamanda, Rusya Federasyonu.nun kuruluşundan bu yana Türkiye.den yapılan Cumhurbaşkanı düzeyindeki ilk ziyaret olması bakımından önemlidir.
Dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç Temmuz 2006.da Rusya.yı, Rusya Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mironov ise Mart 2007.de Türkiye.yi ziyaret
etmiştir. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 25 Haziran 2007.de İstanbul.da düzenlenen Karadeniz Ekonomik işbirliği zirvesine
katıldılar. Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan 19-20 Şubat 2008.de Rusya.ya resmi ziyarette bulundu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 1-2 Temmuz 2008 ve 2
Eylül 2008.de olmak üzere Türkiye.yi ziyaret etti. Rusya Savunma Bakanı Serdyukov 18-19 Kasım 2008.de Türkiye.yi ziyaret etti. 2007 yılında Türkiye.de
Rusya Kültür Yılı, 2008 yılında da Rusyada Türkiye Kültür Yılı ilan edildi. 2009 yılı Türkiye-RF arasındaki üst düzey ziyaretler açısından verimli bir yıl olmuştur.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün 12-15 Şubat 2009 daki Moskova ve Kazan ı kapsayan ziyaretini Başbakan Erdoğan ın 16 Mayıs 2009. daki Soçi
ziyareti izlemiş; Rusya Başbakanı Putin de 6 Ağustos 2009.da Türkiye.ye bir günlük çalışma ziyareti gerçekleştirmiştir. Başbakan Erdoğan 12-13 Ocak 2010 da Rusya Başbakanı Putin.in davetlisi olarak gerçekleştirdiği çalışma ziyaretinde Türkiye-Ermenistan protokolleri çerçevesinde Güney Akım, Nabucco Projeleri,
Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Mavi Akım ve Mavi Akım 2, Ceyhan limanı rafineri projeleri, vizelerin kaldırılması, “al ya da öde” şartının kaldırılması
veya hafifletilmesi, nükleer enerji santralleri, gerileyen turizm hacmi, Tuz Gölü doğalgaz depolarının inşası, Irak.ta enerji işbirliğinin geliştirilmesi konularını
değerlendirmişlerdir.39 Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Medvedev.in 12 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleşen resmi ziyareti son yıllarda istikrarlı bir şekilde yükselen Türk-Rus ilişkilerinin önümüzdeki yıllarda da güçlü bir ivmeyle gelişeceğinin ipuçlarını taşımaktadır.
Son birkaç yıl içerisinde iki ülke arasında gerçekleşen üst düzey görüşmeler, ilişkilerin geldiği seviyeyi göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Bütün bu
ziyaretler Avrasya bölgesinin iki stratejik komşusu olan Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin her geçen gün ilerlediği ve her alanda derinleştiğinin kayda
değer bir ispatıdır. Türk-Rus ilişkilerinin başlangıcının 500. yılı 1992 yılında çeşitli etkinliklerle kutlanmıştı. Türkiye-Rusya ilişkilerinin başlangıcının 90. yılı ise 2010 yılı tarafların karşılıklı olarak vizeleri kaldırmaya dair aldıkları karar ve iki ülke arasında Üst Düzey işbirliği Konseyinin faaliyete geçmesiyle birlikte yepyeni bir döneme girmiştir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR ,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder