Türkiye-İran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye-İran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Temmuz 2016 Pazar

Nükleer bir İran ve Türkiye-İran Dengesinin Bozulması,




Nükleer bir İran ve Türkiye-İran Dengesinin Bozulması,


Yazar: Ümit Özdağ
18 NİSAN 2012 ÇARŞAMBA

Uzun bir süreden beri dünya stratejik gündeminin en önemli meselelerinin başında İran'ın nükleer güç olma ve nükleer silah üretme çabaları geliyor. Her ne kadar İran nükleer silah yapmayı hem de dini nedenler ile reddettiğini açıklasa da ABD, AB ve İsrail üçlüsü buna inanmak istemiyor. Öte yandan bu üçlünün Irak savaşı öncesi Saddam Hüseyin'in kitle imha silahları iddiası ile bu ülkeyi işgal etmesi ve iddiaların istihbarat yalanları olduğunun ortaya çıkması, ABD ve AB'nin İran'a karşı kendi kamuoyları başta olmak üzere destek almasını zorlaştırıyor.

ABD'nin 2002-2012 sürecinde Irak ve Afganistan'da devam savaşları İran kendi lehine olağanüstü bir soğukkanlılık ve başarı ile kullanmıştır. Tahran bir yandan hem Afganistan hem Irak'ta kendi müttefiklerini ABD'nin müttefiki haline getirerek Washington'un dolaylı stratejik müttefiki olarak ABD'nin İran'a karşı hareket alanını tamamen sınırlandırmış, diğer yandan 10 yıl boyunca yarattığı kontrollü krizler ile petrol fiyatlarının yükselmesini, hazinesi için bir ek kaynağa dönüştürmüştür. Bu ek kaynak ve ABD'nin savaşlarının sağladığı ek zaman hem nükleer projesini geliştirmesini sağlamış hem de İran halkının fakir sınıflarına sağlanan sosyal yardım destekleri ile rejime destek zeminini güçlendirmiştir.
ABD ve AB'nin nerede ise İran'ın nükleer çalışmalarına kayıtsız laştıkları bir aşamada İsrail özellikle ABD'nin dikkatini çekmek amacı ile gerekir ise İran'ı tek başına vuracağını açıklayarak, İran-Batı nükleer görüşmelerinin tekrar başlamasını sağlamıştır.  

Nihayet Nisan 2012'de İstanbul'da P5+1 diye anılan Batılı güçler ile İran'ı bir araya getiren toplantı ile son aylarda yükselen gerilim düşürüldü. Yeni toplantının Mayıs 2012'de Bağdat'ta yapılmasına karar verildi.

Bütün bunlar olurken, Türk kamuoyu, güvenlik çevreleri ve bilim dünyası İran'ın nükleer güç ve silah üretmesi meselesine " Marslılar ile Venüslüler " arasında geçen bir tartışmayı izler gibi nerede ise kayıtsız bir şekilde izlemeyi tercih etti. Oysa, İran'ın nükleer güce dönüşmesi ve nükleer silah sahibi olması Türkiye'nin güvenliğini birinci dereceden ilgilendiriyor.

" İran'ın nükleer güce sahip olması ve bu teknolojiye dayanarak nükleer silah yapmasına nasıl bakarsınız? " sorusuna Türkiye'de her eğitim ve gelir seviyesinden büyük bir çoğunluk, " İsrail'in atom bombası var ise İran'ın da atom bombasına sahip olması gerekir. Müslüman bir ülkenin atom bombasına sahip olmalıdır " cevabını verecektir. Bu cevapta şüphesiz Batı dünyasının ahlaki zeminden yoksun çifte standardına duyulan tepkide büyük rol oynayacaktır. Ancak soruyu " İran'ın nükleer silaha sahip olması Türkiye'nin menfaatine midir? " şeklinde değiştirirsek, Türkiye'de büyük bir çoğunluk önce derin bir sessizliğe gömülecek ve sonra büyük bir çoğunluk düşünmek için zaman isteyecektir. Yukarıda da dikkat çektiğimiz gibi meseleyi sadece " İran-İsrail " denklemi içinde düşünmeye alışmış Türk kamuoyu bu soruya hemen cevap vermeye hazır değildir.

Oysa bu sorunun cevabı basittir. 

Türkiye'nin değil, nükleer silah nükleer teknolojiye dahi sahip olmadan İran'ın nükleer silaha sahip olması, Türkiye ile İran arasında 1639'da Türkiye ve İran arasında imzalanan Kars-ı Şirin anlaşması ile iki ülke arasında tesis edilmiş olan stratejik dengeyi, güçler dengesinde köklü bir değişiklik yapacağı için ortadan tamamen kaldıracaktır. Türkiye'nin hemen yanı başında, Türkiye'nin nüfusuna sahip, Türkiye'nin iki katı büyüklüğünde, dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarının küçümsenmeyecek bir bölümüne sahip bir ülkenin nükleer silah üretmesi Türkiye'nin lehine bir gelişme değildir.
AKP'nin yaptığı büyük hatalara rağmen Türkiye'nin stratejik ortağı Azerbaycan'ı düşman olarak gören, İran'ın % 50'sini oluşturan Türk nüfusundan dolayı Ankara'ya büyük bir şüphe ile bakan bir İran'ın nükleer silah sahibi olması, İran'dan daha güçlü bir orduya ve daha güçlü bir ekonomiye sahip Türkiye'nin elindeki bütün avantajları bir anda elinden alacaktır. Nükleer güç sahibi olan ülke ile olmaya ülke arasındaki ilişkiler, birisi elinde tabanca olan diğer olmayan iki insanın ilişkisine benzer.

Türkiye ile İran'ın arasında bir askeri çatışma tehlikesinin olmadığı, iki ülkenin dost olduğu noktasından hareket ederek, Tahran'ın nükleer silah sahibi olmasının Türkiye-İran ilişkilerine olumsuz yansımayacağını söylemek çok yanlış olur. Çünkü ülkeler arasındaki ilişkiler hızla değişebilir. Birkaç sene önce Türkiye-Suriye sınırının mayından temizlenmesi projesini İsrail'e vermek isteyen Türkiye, bugün İsrail ile ağır bir sürtüşme süreci içinde görünmektedir. Daha on ay önce Türkiye-Suriye hükümetleri ortak kabine toplantısı yaparken, bugün Ankara, Şam hükümetini devirmek isteyen güçlerin başında gelmektedir.

Türkiye-İran ilişkilerinde 1639'dan buyana bir stratejik denge kurulmuş olsa da aradan geçen yüzyılların tamamen sorunsuz olduğunu söylemek mümkün değildir. Bugün de Ankara ve Tahran karşılıklı menfaatlerden dolayı, aralarındaki büyük çelişkilere rağmen geliştirdikleri "tahammül politikası" ile birbirlerine katlanmaktadırlar. Yarın iki ülke arasındaki ilişkiler çok iyi olabileceği gibi çok kötü de olabilir. Üstelik İran'ın nükleer silaha sahip olmasından sonra Türkiye üzerinde baskı gücü artacak, Tahran'da bazıları, "Türkiye ile ilişkileri eskisi gibi dengeli tutmasak da olabilir" noktasına daha kolay gelebilecektir.
Hazar Denizi'nde İran savaş gemilerinin Azerbaycan gemilerini taciz etmesinden sonra Türk savaş uçakları Bakü üzerinde gösteri uçuşu yaparak, Tahran'a "buraya kadar" mesajı vermişlerdi. Nükleer bir İran'a bu kadar kolay mesaj vermek veya İran'ın mesajı kolay algılaması mümkün olmayacaktır. Öte yandan İran eğer bugün nükleer güç olsaydı, Türkiye'nin mevcut Suriye politikasını izlemesinin çok daha güç olduğu hatırlanmalıdır. Üstelik, nükleer bir İran karşısında nükleer silahı olmayan bir Türkiye Batıya daha fazla savunma konusunda bağımlı olacaktır.

Dünyanın en büyük ekonomik güçleri arasında olan ve son 20 yılda askeri alanda yaptığı önemli atılım ile dünyanın en etkin ordularından birisini kuran Japonya, fakir ancak nükleer güç olan Kuzey Kore karşında haklı bir tedirginlik içinde iken Türkiye'nin nükleer bir İran ile rahat bir şekilde yan yana yaşaması mümkün görünmemektedir.

Bu noktada akla gelebilecek temel soru, İran'ın nükleer silah yapmasının Türkiye'nin de nükleer silah yapmasına yol açıp açmayacağıdır. Ne yazık ki Türkiye İran gibi bağımsız bir ülke değildir ve içinde olduğu ittifak yapısı Türkiye'nin nükleer silah yapmasına izin vermeyecektir.

Bu anlamda İran'ın nükleer silah elde etmesini engelleyecek bütün barışçıl girişimler Türkiye'nin lehinedir.


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2012/04/18/6569/nukleer-bir-iran-ve-turkiye-iran-dengesinin-bozulmasi


..