YÖNETİMİ ÜZERİNE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YÖNETİMİ ÜZERİNE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2015 Cuma





AVRUPA BİRLİGİNİN GAP VE SU SORUNUNA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE FIRAT 
VE DİCLE NEHİRLERİNİN YÖNETİMİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR 
BÖLÜM 2 


Sonuç olarak, bir akarsu ile ilgili anlasma, baska bir akarsu ile ilgili anlasmada aynen kullanılamamaktadır. 

22 Orhan Tiryaki, Sınırasan Sular ve Ortadogu’da Su Sorunu, Hak Yayınları, stanbul, 1994, s.146-147 
23 Gündüz, a.g.e. , s.81 ; Sönmezoglu, a.g.e.,s.541; Tomambay, a.g.e.,s.152. 
24 Öztürk, a.g.e.,, s.133. 




Zaten uluslararası hukukta nehir sularının paylasımı konusunda kesin bir kural da yoktur. Bir akarsuyun uluslararası su olarak tanımlanabilmesi her seyden önce suyun drenaj alanındaki ülkelerin hepsinin taraf oldugu bir anlasmanın varlıgı gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye'den dogup komsu ülkelere geçen Fırat ve Dicle nehirleri için Türkiye, Irak ve Suriye'yi taraf konumuna getiren bir 
anlasma yoktur.25 Bu akarsular konusunda 29 Mart 1946 tarihli Dostluk ve iyi niyet anlasması varsa da, bu Türkiye ile Irak arasında olup Suriye taraf olmadıgı için, söz konusu anlasmanın Fırat ve Dicle'yi uluslararası su konumuna getirmeyecegi açıktır. 

3.1. Uluslararası Hukukta Sınır Asan Suların Kullanım Hakkı Konusundaki Yaklasımlar 

Uluslararası hukuk alanında sınır asan suların kullanım hakkı konusundaki yaklasımları kısaca ele alacak olursak:26 asagıda belirtilen altı temel yaklasımın bu konuda esas teskil ettigini görürüz. 

3.1.1. Harmon (ya da Mutlak Egemenlik Hakkı) Yaklasımı Bu yaklasıma göre ülkelerin, sınır asan suyollarının kendi toprakları üzerinde kalan kısımları üzerinde sınırsız kullanım hakkı bulunmaktadır. 

Harmon yaklasımında sınır asan sular konusunda uluslararası hukuk kuralları göz önüne alınmamaktadır. 

3.1.2. Sınırlı Egemenlik Hakkı Yaklasımı 

Sınırlı egemenlik hakkı yaklasımı, bir ülkenin sınırları içindeki sulardan yararlanma ve dogal akısta degisiklik yapma hakkını kabul eder, ancak bu yararlanmaların ve degisikliklerin alt kıyıdaş ülkelere ciddi zarar vermemesi gerektigini ileri sürer. Çagdaş hukukçular tarafından agırlıklı olarak bu görüş benimsenmektedir. 

3.1.3. Ortak Havza Yaklasımı

Bu yaklasım bir nehrin havzasını paylasan bütün ülkelerin bu havzanın ve suyolunun ortak sahipleri olduklarını ileri sürmekte ve yapılacak düzenlemelerin bu anlayısla gerçeklestirilmesi gerektigini belirtmektedir. Ortak havza yaklasımı siyasal sınırlamaları dikkate almadıgı için uygulanabilir olmaktan uzaktır. 

25 Pazarcı, a.g.e.,s.248. 
26Tekinel,a.g.e.,s.33 


3.1.4. Komsu Ülke Kaynaklarının Etkilenmemesi Yaklasımı 

Mutlak egemenlik yaklasımının zıt kutbu olan bu görüs, her devletin bir baska devletten kendi topraklarına akan suların dogal akısı degistirilmeden ve bozulmadan aktarılmasını isteme hakkı bulundugunu ileri sürmektedir. Dogal olarak, bu hakka sahip devlet de kendi topraklarından geçen suları gene dogal akısını degistirmeden, bozmadan alt kıyıdaş devlete aktarma yükümlülügünü tasıyacaktır. Bu görüş uygulanırsa bir ırmagın sularından en alt kıyıdaş ülke dısındaki ülkelerin yararlanması pratik olarak olanaksızdır.27 

3.2. Uluslararası Hukukta Sınır Asan Suların Kullanım Hakkı Konusundaki Düzenlemeler Sınır asan ve sınır olusturan sular konusunda uluslararası kuruluslar tarafından yetersiz de olsa birtakım düzenlemeler yapılmıstır. 
Bu düzenlemeleri iki grupta inceleyebiliriz: 

3.2.1. Uluslararası Hukuk Dernegi’nin (ILA) Çalısmaları: 

Dernegin 1966 yılındaki Helsinki toplantısında bazı tavsiye niteliginde kararlar alınmıstır.28 Helsinki kuralları olarak da isimlendirilen bu kararlar, kıyıdaş ülkeler arasında sudan ortak yararlanma konusunda hakça ve makul kullanım kavramını ortaya koymustur. Bu kavram asagı ve yukarı kıyıdaş ülkelerin sınır asan sulardan makul ve hakça ölçüler içinde yararlanabileceklerini vurgulamakta dır. 

3.2.2. BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Çalısmaları Birlesmiş 

Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu 1970 yılından beri uluslararası suların kullanımıyla ilgili çok sayıda rapor hazırlamıstır. En son 1991’de hazırlanan ve 22 Temmuz 1994’te ikinci okuması tamamlanan 33 maddelik bir taslak metin bulunmaktadır. Ancak bu taslak tüm ülkeler tarafından onaylanmamıstır. 

UHK taslagındaki önemli noktalara deginecek olursak, taslakta sınır asan ve sınır olusturan sular ayrımı yapılmadan uluslararası sular kavramı kullanılmaktadır. Taslagın en önemli hükümleri 5. ve 7. maddelerinde yer almaktadır. Bu maddelerde kıyıdaş ülkelerin ‘adil ve makul ölçüler içinde’ sulardan yararlanma hakları teyit edilirken bu yararlanma sırasında diger kıyıdaş ülkelere ‘kayda deger bir zarar vermemeye özen göstermeleri’ ilkesi ortaya konmaktadır. 

27 Keskin,a.g.e.,s.530 
28 Branko Bosnjakovıc, Regulation of nternational Watercourses Under the UN/ECE Regional Agreements. "Water International", V.25, N.4, 2000, s.544. 

Buradaki ‘kayda deger zarar’ kavramının tanımı açık degildir.29 

Taslagın 6. maddesinde ise hakça ve akılcı bir sekilde optimum bir kullanımın nasıl ve hangi usullerle gerçeklesebilecegi kaydedilmistir. Bu maddede, yalnız bu kriterlerle sınırlı olmamakla beraber; bölgenin nüfusu, iklimi, alternatif su olanakları, gelismislik düzeyi, teknolojik durumu, hidrolojik özellikleri ve akarsuyu kullanan ülkelerin ekonomik ve sosyal gereksinmelerinin suyun havza ülkeleri arasında paylasımında dikkate alınması öngörülmektedir. 

Meseleye teknik bir mesele gözüyle bakan çevrelerce önemli bir yaklasım olarak görülmekte olan, devletler arasındaki sınırları gözetmeden "havza bütününde en iyi yararlanma" görüsü ise bu durum karsısında ikinci planda kalmıstır. Söz konusu karar tasarısının Birlesmiş Milletler’deki oylamasında, Türkiye, Çin ve Burundi red oyu kullanmıslar, birçok ülke çekimser oy kullanmıs, birçok ülke oy 
kullanmamıs, bazı maddeler de üye devletlerin ancak üçte bir kadarının olumlu oyuyla kabul edilmistir.30 

Birlesmiş Milletler'in 21 Mayıs 1997'de kabul ettigi, "Uluslararası Su yollarının Ulasım Dısı Amaçlarla Kullanımları Kanunu Hakkındaki Sözlesmesi" baslıgını tasıyan kararı, sınır-asan veya sınır-olusturansuların yer aldıgı havzaları "uluslararası suyolları" olarak tanımlamakta, sadece kıyıdaş ülkelere degil, kıyıdaş ülkelerle ekonomik anlasmaları olan diger ülkelere de görüsmelere katılma kapısını aralamaktadır. Uluslararası suyolu niteligi tasıyan bu suların "hakça" ve "makul" biçimde kullanılması ve "önemli zarara sebebiyet verilmemesi" esası bu sözlesmenin özünü olusturmaktadır.31 . 

Hukuksal görüsler arasından hakkaniyete uygun kullanım görüsüne dayanan ve uluslararası hukuk komisyonunun, ülkelerin uymalarını istedigi ilkeler sunlardır: 

a. Cografi, hidrografik, iklimsel, ekolojik ve dogal nitelikteki diger etkenler, 
b. Kıyıdaş devletlerin sosyal ve ekonomik ihtiyaçları, 
c. Kullanımın diger kıyıdaş ülkelere olan etkileri, 
d. Sınır asan sular mevcut potansiyel kullanımları, 
e. Sınır asan suyun dogal özelliklerinin korunması, gelistirilmesi ve su kaynaklarının ekonomik kullanımı, bu amaca yönelik alınan tedbirlerin mahiyeti.32 

29 Filiz Kartal,”Su Yönetimi: Son Dönemdeki Politika Arayısları”, Çagdaş Yerel Yönetimler, Cilt.8, 
Sayı:4, Ekim 1999, TODAIE Yerel Yönetimler Arastırma ve Egitim Merkezi, s.101-102. 
30 Branko Bosnjakovıc,. a.g.e.s.544. 
31 U.N."Convention on the Law of the Non-Navigational Uses of International Watercourses". New York, United Nations, A/51/869, 1997, s.25. 


3.2.2.1. Birlesmiş Milletler/Avrupa Ekonomik Komisyonu'nun 

Sınır-asan Akarsuların ve Uluslar arası Göllerin Korunması ve Kullanımı Sözlesmesi BM Avrupa Ekonomik Komisyonu (UN/ECE), suyun niteliginin 
korunması ve iyilestirilmesine öncelik veren ve bu amaçla 2000'li yıllarda saglanması gereken kosulları hedefleyen, Avrupa ülkelerinin büyük bölümü ile Avrupa Birligi tarafından da kabul edilmiş olan anlasmalar ortaya koymustur.33 “Bu baglamda, 1992'de Helsinki'de imzalanan ve 1997'de yürürlüge giren, "Sınır-asan akarsuların ve uluslararası göllerin korunması ve kullanımı sözlesmesi" anlasma temelini olusturmaktadır. 1999'da buna ek olarak Londra'da "Su ve saglık protokolü" imzalanmıstır. 1991'de Espoo'da imzalanmış olan "Sınır-asan çerçevede çevresel etki degerlendirmesi sözlesmesi" de 1997'de yürürlüge girmistir.”34 

Ayrıca, 1998'de Aarhus'ta imzalanan "Çevre konularında bilgi alma, karar vermede toplumun katılımı ve hak arama sözlesmesi" de, sulardan yararlanma ve korunma konularında yapılacak uygulamaların çevresel etkisinin degerlendirilmesinde sivil toplum örgütlerinin katılımı açısından ilginç boyutlar getirmektedir. 

3.3. Tarafların Su Sorununa Yaklasımları ve Gerekçeleri 


a. Türkiye
Halen Türkiye, debisi ortalama 1000 m³/sn olan Fırat sularından Suriye ve Irak’a 500 m³/sn su bırakmaktadır. Türkiye’nin yaklasık % 90’ı 
kendi topraklarından kaynaklanan bir nehrin sularının % 50’sini asagı havza ülkelerine bıraktıgı ve bu konuda da sulama ve enerji projelerinin baslamasın dan beri, teknik sorunlar hariç, herhangi bir aksaklık olmadıgı açıktır. Türkiye GAP Projesi geregi Atatürk Barajı’nın doldurulması sırasında dahi üzerine düsen hukuki ve ahlaki bütün görevleri yerine getirmekle kalmayıp, fiili düsmanlık gösteren bu iki ülkeye karsı ( PKK Terör örgütüne yardım ve yataklık) oldukça cömert davranmaktan kaçınmamıstır. Türkiye’nin bu sulardan yararlanma konusundaki  çabalarını ve hakkını sınırlandırmasını istemek, Türkiye’nin egemenlik haklarını sınırlandırmasını istemektir. 

32 U.N. a.g.e.,s.25. 
33 www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm, 31.10.2006. 
34 www.suvakfi.Org.Tr/Sudosyalari/Uluslararasisu/Suhukuku.Htm,ÖzisÜnal,Özdemir Yalçın, Baran 
Türkay, Türkman Ferhat, Fıstıkoglu Okan, Dalkılıç Yıldırım,”Türkiye'nin Sınır -Asan Sularının Su Hukuku ve Su Siyaseti Açısından Durumu” 31.10.2006. 




Bu kısıtlamaya ne uluslar arası hukuk, ne iyi komsuluk iliskileri nede “hakça, makul ve optimum kullanım ilkeleri” izin vermez/öngörmez.35 Suriye ve Irak’ın talep ettikleri su miktarının, Dicle ve Fırat’ın su arzıyla karsılanamayacagı da oldukça açıktır. 

Uluslararası hukuka uygun olarak Türkiye; Fırat ve Dicle’yi “Sınırasan sular”, olarak kabul etmekte, bu akarsuların ilgili ülkeler arasında “hakkaniyete uygun tahsis”ini öngörmektedir. Suriye ve Irak ise “paylasma” ilkesini savunan, çözüm olarak üçlü anlasma önermektedirler. Türkiye; bu akarsuların kendi topraklarındaki bölümlerinin eğemenliginin kendine ait oldugunu ileri sürerek, suların paylasılması konusunda üçlü bir anlasmanın hukuksal degil, siyasal bir tavır olacagını belirterek Irak ve Suriye’nin önerilerini reddetmektedir.36 

b. Irak 

Irak’ın tezine göre; Irak devleti binlerce yıldan beri bu sulardan sulama amaçlı olarak yararlanmış ve buralarda tesisler kurmustur. O nedenle “müktesep haklar”a sahiptir. 

Türkiye Atatürk barajının doldurulması sırasında Irak’a zamanında haber vermeyerek uluslararası hukuk kurallarını çignemis, dahası taahhüt ettigi su miktarının altına düserek, Irak halkını zor durumda bırakmıstır. Bununla da kalmayarak insa ettigi ve edecegi yeni tesislerle asagı havza ülkelerinin magduriyetine neden olacaktır. 

Irak çözüm olarak, matematiksel formülle “paylasma” ilkesini savunmakta, üçlü anlasma önermektedirler.37 Her ülke için su miktarı bütün projeler göz önüne alınarak ayrı ayrı hesaplanmalıdır. OTK bu konuda gerekli verileri çıkarmalıdır. 

c. Suriye 

Suriye Fırat ve Dicle’yi “Uluslararası sular” olarak nitelendirmektedirler. Bu nehirler uluslararası suyolları olup, “ortak kaynaklar” niteligindedir. O nedenle havza ülkeleri arasında üçlü bir anlasmayla, tıpkı Irak’ın getirdigi çözüm önerisi gibi, salt matematiksel anlayısla paylasılması tezini savunmaktadır38 . 

35 Kocaoglu, a.g.e.,s.195-196. 
36 Melek Fırat-Ömer Kürkçüoglu, “1980-90 arası Ortadogu ile liskiler”, Türk Dış 
Politikası C.II, 
Ed. Baskın Oran, stanbul, letisim Yayınları, 2001, s. 146-147. 
37 Fırat-Kürkçüoglu, a.g.e.s.146. 
38 Fırat-Kürkçüoglu, a.g.e.s.146. 




Fırat ve Dicle ile beraber Suriye ile yasanan sorunlardan biri de Asi Nehri’dir. Suriye halen Asi Nehri'ni büyük ölçüde sulamada kullanarak yaz mevsimi boyunca suların Türkiye'ye ulasmasını engellemektedir. 
Suriye, Asi Nehri'nden yaptıgı sulamalarda tasarruf saglayıcı sulama yöntemlerine de basvurmayarak bu nehirlerden Türkiye'nin yararlanmasını imkansız bir hale getirmektedir. Suriye Asi nehri üzerinde yaptıgı çalısmalar konusunda da Türkiye'ye bilgi vermemektedir. Oysa Türkiye, Fırat ve Dicle üzerinde yaptıgı bütün projelerde Suriye'yi bilgilendirmekte ve 1987 yılında yapılan bir protokole istinaden de bu ülkeye Fırat Nehri’nden saniyede 500 m³ su bırakmayı da sürdürmektedir. Yapılan hesaplamalara göre, Suriye Asi Nehri üzerine insa ettigi barajlarla Hatay'ın önemli ovası olan Amik Ovası'nın 
sularının 1/3'ünü kesmiş bulunuyor.39 Asi Nehri'nin yıllık su potansiyeli 1,2 milyar m³'tür. Suriye ve Lübnan Asi Nehri'nin sularının yaklasık % 98'ini kendi ülkelerinde kullanmakta, Türkiye'ye bırakmamaktadırlar. Asi Nehri'nin su kapasitesinin % 2'sini Türkiye kullanmakta olup, bu miktar da nehre Türkiye'den katılan sulardır. 

Özetle; Türkiye tahsis konusunda uluslararası hukukça belirlenmiş ilkeler esas almaktadır: “Suların hakça ve akıllıca kullanımı” ilkesi çerçevesinde bilimsel ve objektif ölçütler gelistirilmesini, “Önemli zarar vermeme” ilkesi geregi ilgili ülkelerin suyun kullanımında birbirine zarar verici eylemlerden kaçınmasını gerektigi görüsünü savunmustur. Türkiye daima bu ilkeler çerçevesinde hareket ederek, suyu asagı havza ülkelerine karsı bir silah olarak kullanmayı düsünmemis tir. Hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde de taahhüt ettigi su miktarını göndermeye azami dikkat göstermistir. 

4. Türkiye’nin Su Sorununa Çözüm Önerileri 

Türkiye Bölgenin en önemli sorunlarından biri durumunda olan su sorununa, gerek, Fırat ve Dicle nehirleri baglamında sorun yasadıgı Suriye ve Irak devletlerine yönelik, gerekse Suriye ve Irak’ a ilave olarak geniş ölçekte su sorununa ile karsı karsıya bulunan Suudi Arabistan, İsrail, Ürdün, Filistin, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birlesik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri de kapsayacak bazı çözüm önerileri getirmistir. 

4.1. Türkiye’nin Suriye Irak’a Yönelik Üç Asamalı Paylasım Planı 

Türkiye tarafından Fırat ve Dicle nehir sularının paylasımı konusunda Suriye ve Irak hükümetine önerilmiş olan bu plan, sorunun belli asamalardan geçirilerek çözüme kavusturulmasını savunmustur.

39 Siyasi ve Sosyal Arastırmalar Vakfı, Ortadogu ve Gelecegi,S SAV Yayını, stanbul, 1992, s.14. 


Bu aşamalar söyledir: 

a) Su kaynaklarına iliskin envanter çalısmaları, 

b) Toprak kaynaklarına iliskin envanter çalısmaları 

c) Tüm toplanan verilerin birlikte degerlendirilmesi 

Bu plan, Türkiye’nin “Fırat-Dicle Havzası Sınırasan Sularının Akılcı, Hakça ve Optimum Kullanımı için Üç Asamalı Plan” çerçevesinde 1990’dan beri savundugu, kıt bir kaynak olarak suyun etkin bir biçimde kullanılması ilkesinin yasama geçirilmesi dogrultusunda atılmış bir adım ve basarılı bir örnek olusturmustur.40 

Planın iki önemli yönü bulunmaktadır. Birincisi, plan her iki akarsuyu tek bir sistem içinde degerlendirmektedir. kincisi, her üç ülkede de veri toplama isleminin ortak olarak gerçeklestirilmesi önerilmektedir. Böylece her üç ülkedeki su ve toprak kaynakları konusunda mutabakat saglanacak ve gerçek verilere dayalı, hakça ve makul faydalanma saglanacaktır. Fakat, OTK toplantılarında Suriye ve Irak’ın yaklasımı Türkiye’den çok farklı oldugu için bir uzlasma zemini saglanamamıstır. 

4.2. Türkiye’nin Bölgesel Düzeyde Ortaya Attıgı Çözüm Önerileri 


Türkiye, Suriye ve Irak ile birlikte su sorunu yasayan diger bazı Orta Dogu ülkelerini de kapsayacak sekilde bir dizi çözüm önerileri ortaya atarak soruna barısçıl bir çözüm bulma arayısları sergilemistir. Bu faaliyetlerden kısaca bahsetmek, meseleye Türkiye’nin bakış açısını yansıtmak ve suyun paylasımının, Türkiye tarafından casus belli (savaş sebebi) degil, casus paci (barış sebebi) olarak görülmesi açısından faydalı olacaktır. 

4.2.1.Barış Suyu Projesi 

Zamanın Türkiye Basbakanı Turgut Özal tarafından, 1986 yılında ortaya atılmış olan ve Barış Suyu Projesi olarak anılan girisim, Ortadogu'nun su sorunları ile ilgili gündemde önemli bir yer tutmustur. Türkiye'nin iç suları olan Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden, Türkiye'nin tüm ihtiyacı düsüldükten sonra artakalan suyun bir bölümünü teskil eden; günde 6 milyon m3 suyun, Arap ülkelerine iletilmesini öngören projenin, ön inceleme kademesindeki çalısmaları 1986 yılında yapılmıstır. 

40 Gün Kut, “Ortadogu’da Su Sorunu: Çözüm Önerileri”, Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, İstanbul, Baglam Yay., 1993, s. 478. 


Bu teklifle, bazı Ortadogu ülkelerinin su açıklarının kısmen de olsa karsılanmasının çok ötesinde, bölge ülkeleri arasında büyük bir proje etrafında isbirligi ve güven ortamı (confidence building) yaratarak, bölge istikrar ve güvenligine katkı saglanması hedeflenmistir. Maliyeti yaklasık 20 milyar dolar tahmin edilen ve insaat asamasında boru hattının geçtigi her ülkedeki yerel malzeme ve isçiligin kullanılması öngörülen proje, küresel ölçekte alt yapı projeleri listesinde yer alan tesislerden birisidir.41 

Ürdün, Filistin, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin su kaynaklarına katkıda bulunacak olan proje iki boru hattından olusmaktadır. 

Batı hattı olarak isimlendirilen hattın kapasitesi günde 3.5 milyon m3 olup uzunlugu 2700 km’dir. Bu hat Türkiye topraklarından çıktıktan sonra Hama, Humus, Halep, Sam, Amman, Yanbu, Medine üzerinden geçerek Mekke'ye ulasmaktadır. Ön hesaplara göre suyun 1 m3'ünün maliyeti 0.84$'/m³tür. 

Dogu hattı ise, Suriye ve Ürdün üzerinden Körfez ülkeleri Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birlesik Arap Emirliklerine kadar uzanmaktadır. Batı hattına göre daha uzun olup 3900 km'dir. Günlük kapasitesi ilk hesaplara göre 2.5 milyon m3 olarak saptanmıstır. Bu hat ile iletilecek suyun maliyeti 1.07 $/m3 hesaplanmıs tır. Dogu hattının maliyeti 12 milyar, Batı Hattının ise 8 milyar dolar olarak tespit edilmistir. 42 

Projenin yatırım bedeli yüksek oldugu için, boru hattının Suudi Arabistan ve Körfez bölgesine uzatılması yerine, en yogun su sıkıntısının yasandıgı Ürdün'e kadar getirilmesi, böylece daha kısa bir hatla yetinilerek maliyetinin düsürülmesi bazı uzmanlarca teklif edilmistir. Proje ile iletilmesi öngörülen yıllık su miktarı 2.19 milyar m3 olup Ürdün nehrinin yıllık ortalama su kapasitesinin 1.6 katıdır. 

4.2.1.1. Barış Suyu Projesine İliskin Politik Yaklasımlar 

Barış suyu boru hattı projesi ortaya atıldıgı günlerden itibaren, olumlu ve olumsuz çesitli politik tepkilerle karsılasmıstır. Ürdün genelde sıcak bir yaklasım gösterirken, Suudi-Arabistan ve Suriye olumsuz bir tavır takınmıstır. Büyük su sıkıntısı içinde olan ve ileride bu problemleri daha da artacak Ürdün ve Filistin'in projeyi desteklemelerine karsın, Arap kamuoyunda özellikle Suriye'nin girisimleri ile konu amacından tamamen saptırılarak, Türkiye aleyhinde bir kampanya baslatılmıstır. 

41
www.kho.edu.tr/yayinlar/btym/haftalikbasbultenleri/basinozetleri/2003/2428subatic.htm.(11 Mayıs 2003)
42 John Bullog, Adel Darwish; Su Savasları, Çeviren:Mehmet Harmancı, Altın Kitap Yayınevi, İstanbul, 1994, s.137. 

Ortadogu bölgesi üzerine yapmış oldukları çalısmalarla bilinen John Bullog, Adel Darwish; özellikle Araplar tarafından Türkiye’nin Barış suyu projesinin, Osmanlı mparatorlugu'nu canlandırmaya yönelik bir girisim olarak algılandıgını belirtmisler  dir.43 

Deniz suyu arıtma tesislerini geniş ölçüde kullanan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gerek ekipman temini gerekse tesislerin isletilmesi asamalarında, yabancı teknolojiye baglı bulunmaktadırlar. Bu teknolojiye sahip uluslararası büyük sirketlerin bölgedeki etkinligi ve ticari çıkarları, arıtma teknolojisi dısında su temini yönündeki girisimlere karsı bir lobi olusturmustur. Boru hattı projesi ile tasınacak suyun m3 maliyetinin (Batı hattı: 0.84$/m³ ve Dogu hattı: 1.07$/m³) yüksek oldugu iddia edilerek, Ölüdeniz kıyısında kurulacak ve Akdeniz-Ölüdeniz iletim sisteminden elde edilecek enerji ile isletilecek arıtma tesislerinden elde edilecek suyun maliyetinin 0.64$/m³ oldugu ifade edilmistir.44 

Dolayısıyla, uluslararası büyük firmaların birer baskı unsuru olarak ortaya çıkması, projeyi engelleyen önemli bir husus olmustur. 

3 CÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK