GAP VE SU SORUNU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GAP VE SU SORUNU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2015 Cuma





AVRUPA BİRLİGİNİN GAP VE SU SORUNUNA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE FIRAT 
VE DİCLE NEHİRLERİNİN YÖNETİMİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR 
BÖLÜM 4


5.2. AB’nin Su Sorununa Getirdigi Çözüm Önerisi: Uluslararası Yönetim 

Uluslararası yönetim kavramı, burada altı çizilmesi gereken kavram olarak karsımıza çıkmaktadır. Etki Raporu’nda bahsedilen uluslararası yönetim kavramına açıklık getirilmemis, dolayısıyla yoruma açık bırakılmıstır. Bu kavram ile kastedilenin ne oldugu konusunda iki önemli çıkarımda bulunmamız mümkün; 

a) Türkiye’nin, su meselesine taraf olan komsuları ile (Suriye ve Irak) üzerinde anlasabilecekleri bir çözüm önerisi bulmak suretiyle su rejimini, uluslararası hukuka ve birligin taraf oldugu ilgili sözlesmelerin gözetilmesi kaydıyla kendi egemen iradeleri baglamında düzenlemeleri. 

b) Türkiye ve su meselesine taraf olan ve taraf oldugu düsünülen ülkeler arasında (Suriye, Irak, İ ran ve İsrail ) su konusunda bir uzlasmanın ihtimal dısı görülmesi nedeniyle, bu suların rejiminin düzenlenmesi görevinin, AB öncülügünde olusturulacak uluslararası bir idareye verilmesi. 

Uluslararası yönetim kavramı, Avrupa'daki sınırasan sular (Ren ve Tuna) nedeniyle AB'nin yabancı olmadıgı bir kavramdır. 1990'lı yıllarda oluşan Entegre Havza yönetimi anlayışı, "Su kalitesi" etrafında olusmustur. Önerilen yaklasım; uyumlu hale getirilmis, katılımcı ve koordine edilmiş iş birligidir. Entegre havza yönetimi, henüz yeni bir kavram olmasına karşın, sınıraşan/sınır oluşturan sular açısından uygulamadaki başarının taraf ülkelerin uzlasma kültürü ile orantılı olacaktır.69 

Yukarıda bahsettigimiz ilk çıkarımdan yola çıkılırsa, AB sürecinde Türkiye'nin karsısına çıkacak ve AB mevzuatı ile uyumlastırılması istenecek hususlar Katılım Ortaklıgı Belgesi ve İlerleme Raporları’nda  belirtildigi gibi; Su Çerçeve Direktifi 70 , Sınırasan Su Yollarının Korunması, Kullanımı ve Uluslararası Göllere liskin Sözlesme71 ile Sınırasan Boyutta Çevresel Etkilerin Degerlendirilme si Sözlesmesi72 öngörülen hususlar ile sınırlıdır. 

68 http://www.abgs.gov.tr/indextr.html.ilerlemeRaporu.pdf. 10.11.2006 
69 Vefa Toklu, a.g.e.s.21-23. 


SÇD’nin Amacı (Madde 1) 73 

1. Nehir havzalarının entegre yönetimi (su sisteminin politik sınırlarda bitmediginin kabulü ve sınır ötesi isbirligi), 
2. Yüzeysel sular ve yeraltı sularının bütüncül olarak korunması, 
3. 2015’e kadar suların “iyi durum”a gelmesinin saglanması, 
4.Su kalite standartlarının ve emisyon kontrolünün birlikte degerlendirilmesi ve öncelikli zararlı maddelerin ortadan kaldırılması, 
5.Suyun mantıklı bir sekilde kullanılmasını saglayacak sekilde dogru fiyatlandırılması, 
6.Bütün paydasların ve vatandasların su yönetimine katılması; çevre ile yararlananların çıkarlarının dengelenmesidir. 

Bu mevzuat çerçevesinde olabildigince, simdiye kadar oldugu gibi Irak ve Suriye'ye önerilecek, iş birligi ile çözüm yolları arastırılacak,  bu arayısların sonuç vermemesi halinde diger "kıyıdas" ülkelerin bu konudaki mevcut tavırlarını sürdürerek iş birliginden kaçınmaları durumunda; Türkiye, Su Çerçeve Direktifi’nin 13. Maddesi uyarınca havzanın kendi sınırları içinde kalan bölümü için havza yönetim planları hazırlayıp AB yönetimine sunabilecektir. 

Meseleye bakış açımızın ikinci çıkarım dogrultusunda oldugu varsayarsak; Türkiye ve su sorununa taraf olan ülkeler açısından çözümden ziyade çözümsüzlük hakim olacaktır. Zira Ortadogu'nun, hatta daha açık ifadeyle srail'in su sorununu çözmekte Türkiye'nin su kaynakları kullanılacaktır. Türkiye'nin sınırasan sular sorunu; dünyada benzeri görülmemiş biçimde, ilk kez suya kıyısı olmayan, menba ya da mansap ülke olmayan ( srail) ve bugüne kadar su sorununa hiç taraf olmamış (İran) ülkelerin taraf edilmesiyle çözülmeye çalısılacaktır. 

Avrupa Birligi su sorununu gerek srail-Filistin, gerekse İsrail-Suriye geriliminde temel anlasmazlık noktalarından biri olarak görmektedir. Bölge barısının tesis edilmesinde Fırat ve Dicle nehirleri vasıtası ile basat bir rol üstlenmek istemesi ihtimal dısı degildir. 

70 Council Directive 64,2000/60/EC 
71 Convention Non-Navigational Uses of International Watercourses, General Assembly ResolutionUN/ECE, 51/229, 21 May 1997.
72 Convention on Environmental Impact Assessment in a Transboundary, General Assembly ResolutionUN/ECE 10 September 1991.
73 Ayla Efeoglu, Avrupa Birligi Su Çerçeve Direktifi Ve Bu Alanda Türkiye’de Yürütülen Çalısmalar, DSİ Genel Müdürlügü Yayınları, Ankara, 2005, s.7. 


Zira bölgede, ABD odaklı gelismeler nedeniyle geri planda kalan Avrupa Birligi için Fırat ve Dicle sularının paylasımı konusu bölgede etkin ve söz 
sahibi olabilmek için önemli bir fırsattır. Bu baglamda Filistin sorununun baslangıcında su sorununun da etkili oldugu düsüncesin den hareket 
ederek, 74  Seria Havzası’nı çekirdek kabul edip, Dicle ve Fırat Nehirleri’ni bu çekirdegi besleyen kollar olarak görmektedir. Seria havzasındaki su 
sorunu da Türkiye’yi dolaylı olarak ilgilendirmektedir. Çünkü Suriye, İsrail ile arasındaki en büyük sorun olan Golan Tepeleri’ni isgal atında tutan 

İsrail ile bir anlasmazlık yasamaktadır. Bu anlasmazlıgın temel noktalarından birisi Golan Tepelerini zengin su kaynaklarına sahip olmasından kaynaklanıyor. Hem Suriye hem de srail bu tepeler üzerinde hak iddia ediyor. Su an İsrail’in kontrolü altında bulunan bu tepelerin kontrolünün Suriye’ye tekrar bırakılması ancak İsrail’in alternatif su kaynakları bulması ile mümkün olabilecektir. Bölgedeki diger su kaynakları konusunda da en cazip ülke Türkiye’dir. Benzer sekilde Türkiye’den İsrail’e su gönderilmesi konusu da bu baglamda gündeme 
gelebilir. Her iki seçenekte de Türkiye bu bölgedeki sorunun bir parçası haline gelmektedir. Ancak tüm bunlara ragmen, Ortadogu’nun hidrolojik açıdan bir bütün olarak ele alınmasını mümkün görülmemekte ve çözüm üretirken her havzanın kendi basına ele alınmasını gerekmektedir.75 

Ancak burada dikkat çekilmesi gereken husus, dünyada bir örnegi olmamasına karsın İran ve srail’in de soruna taraf edilerek, AB öncülügünde olusturulacak Uluslararası bir yönetimin; Türkiye'nin ve komsuları Irak ve Suriye'nin de kabulü halinde gerçeklesmesinin mümkün olacagıdır, ki asıl tehlike buradadır. Yani böyle bir yapılanma, örnegi görülmese de mümkündür. 76 

Sonuç ve Öneriler 

Sahip oldugu su kaynakları itibariyle bölgede görece olarak su zengini bir ülke olarak görülen Türkiye, artan nüfus oranı dikkate alındıgında gelecekte su sıkıntısı çekebilecek bir konumdadır. Bu baglamda su kaynaklarını iyi kullanması ve sınır asan sularını da en iyi sekilde degerlendirme ihtiyacıyla karsı karsıyadır. Mevcut durumda, Türkiye'nin varolan akarsularının belli bir bölümü komsu ülkelere aktıgı için bu ülkelerce kullanılmaktadır. Komsu ülkelerden Türkiye'ye giriş yapan sulardan ise komsu ülkeler optimum düzeyde yararlandıgı için 
Türkiye, bir yarar saglayamamaktadır. Türkiye’nin su zengini bir ülke oldugu fikrine ihtiyatla ve dikkatle yaklasılmalıdır. 

74 Özden Bilen, Ortadogu’da Su Sorunları ve Türkiye, Ankara, TESAV Yayınları, 1996, s. 24-36. 
75 Bilen, a.g.e., s.41 
76 Toklu Vefa, a.g.e., s.21-23 

Sınır asan sular konusunda vurgulanması gereken bir önemli husus da, Türkiye'nin yaptıgı barajlarla debi düzensizligi içinde olan nehirlerin akıntılarını zararsız hale getirmiş oldugudur. Bu yolla Türkiye suyu zaman bakımından uyumlastırıp; asagı çıgır ülkelerine ücretsiz bir su düzenleme ve ıslah hizmeti vermektedir. Özellikle Suriye için saniyede 500 m³ su taahhüt edilmesi, bu açıdan Türkiye'nin üstlendigi ve yerine getirdigi bir yükümlülüktür. 

Türkiye gelismekte ve kalkınmakta olan bir ülke olarak enerji ihtiyacını karsılamak zorundadır ve bu çerçevede kendi imkanlarını kullanma hakkına sahiptir. Özellikle GAP’ın gerçeklesmesi ve ülke kalkınmasına istenen katkıyı yapması, Fırat ve Dicle üzerindeki tesislerin istenen kapasitede çalıstırılmasına baglıdır. Türkiye’nin 1960’lardan bu yana ortaya koydugu tavır ve uygulamaların istikrarlı bir seyir izledigi, komsularının haklarını da göz ardı etmedigi ortadadır. 

Bölgedeki Su sorununun çözümünde bölge ülkeleri arasında güven unsurunun eksikligi en önemli sorundur. Bu sebepten, taraflar her çözüm önerisinin altında bir art niyet aramaktadırlar. Özelde Suriye’nin, genelde Arap kamuoyunun tutumu bu yöndedir. Bölge ülkeleri arasındaki siyasi rekabetler ise sorunun baska dış politika konularıyla iliskilendirilmesine yol açmaktadır. 
Türkiye’nin srail’le gelistirdigi stratejik isbirligi, bu güven bunalımını daha da perçinlemektedir. Tüm bu olumsuzluklara ragmen Türkiye; sorunun çözümü için iyi niyetli çabalarını devam ettirmiş ve ettirmektedir. 
Bölge ülkelerinin büyük tepki gösterdikleri GAP’la ilgili erken sonuçlar, bu projenin öncelikle asagı kıyıdaş ülkelere ve beraberinde bölge ülkelerine de katkı saglayacagı yönündedir. 

Fırat ve Dicle nehirlerinin kullanımı ve paylasımı, bu akarsularla ilgili projeler ve bölgede su yönetimi AB'yi; çevre, sürdürülebilir kullanım, bu akarsularla ilgili stratejilerde havza yönetimi anlayısı ile hareket etme ve bu konularda suya kıyıdaş ülkelerle iş birligi boyutunda ilgilendirmektedir. Bu çerçevenin dısında bir girisim uluslararası hukukta konuya iliskin düzenlemelerle bagdasmayacaktır. Uluslararası hukukun geçmisin birikimleri ve günümüz gelismeleriyle her gün, her olayda yeniden yapılanacagı dikkate alınsa dahi, çözüm adına AB'nin Türkiye’nin soruna barısçıl bakısını göz ardı ederek, meseleye iliskin tek 
taraflı ve zorlayıcı ifadeleri, üyelik ve müzakere anlayısı ile izah edilemeyecektir. Bir ülkenin egemenlik haklarının, mütekabiliyet olmadan üçüncü ülkelerle paylastırılması demek olan bu taleplerin raporlarda yer alabilmesi, ülkemizin dış politikada ve diplomaside gelismelerin gerisinde kaldıgını göstermektedir. 

Türkiye'nin su alanındaki uluslararası kurulusların görüş ve çalısmalarına çok temkinli yaklasması gerekiyor. Ülkemizin su kaynaklarının uluslararası yararlanmaya konu edilmesine yönelik çalısmalara ihtiyatlı yaklasmalıyız. Her seyden önce sular meselesinin, ülkemizin gelecekteki ihtiyaçları ve güvenligi için tasıdıgı önemi politikacılarımız ve bilim adamlarımız vasıtası ile, gerek AB’nin yetkili organlarına, gerekse üye ülkelere ifade etmeli sarf edilen iyi niyetli çözüm çabalarını anlatmak suretiyle AB’yi karsımıza degil, yanımıza çekmeye yönelik realist, tutarlı ve kararlı bir politika izlemeliyiz. Bu amaçla Türkiye’nin yapabileceklerine iliskin önerilerimizi su sekilde maddeler halinde sıralayabiliriz: 

a) Etkin bir su politikası izleyerek, uluslararası alanda ve BM çerçevesinde kendi lehine uluslararası kamuoyu yaratmalıdır. 

b) Türkiye, su konusunda bölgesinin özelliklerini, kendi ihtiyaçlarını ve AB’nin su ve çevreye iliskin kriterlerini de dikkate alacak çözüm önerileri hazırlayarak, bunları uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır. Aksi takdirde “bölgenin su sorununa çözüm”, adı altında dayatmacı politikalara maruz kalması kaçınılmaz dır. 

c) Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun sekilde çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve konferansların düzenlenmesinde inisiyatifi elinde bulundurmalıdır. 

d) Türkiye’nin su sorununa yönelik arastırma ve inceleme yapan her kesimi (akademik olan ve olmayan) desteklenmeli, ortaya çıkan bulgularla, basta AB zeminleri olmak üzere, komsu ülkelerin bilim ve medya kurulusları yogun bir sekilde beslenmelidir. 

e) Bundan sonra daha agır taleplerle karsılasmamak ve iliskileri kopma noktasına getirmemek için konu bilimsel ve ekonomik yönleriyle ayrıntılı olarak ele alınarak her zeminde islenmelidir. "Toplumsal dayatma düzeyi"nin böylece yükseltilmesi ile yönetimin dogru kararlar almasını, stratejik yanlıslar yüzünden ülkenin geleceginin tehlikeye atılmamasını saglamak için protesto, lobi, elestiri vb. yöntemler kullanılmalıdır ki; bunlar üyesi olmak istedigimiz AB kültüründe çok daha itibarlı yöntem ve araçlardandır. 

Lozan Bogazlar Sözlesmesi'ne göre kurulan, uluslararası nitelikteki "Bogazlar Komisyonu" kosullarında benzer bir durumla karsı karsıya kalan izledigi strateji ile Montrö Sözlesmesi'ni imzalayarak egemenlik haklarını tekrar tesis eden Türkiye, hukuki statüsü tamamen farklı bir nitelik arz eden Fırat-Dicle nehirleri için ulusal egemenliginin hiçe sayıldıgı bir uluslararası yönetime razı olmayacaktır. Ulus olarak, egemenlik ve bagımsızlıgımıza yönelen tehditlere karsı verilen haklı tepkileri Sevr sendromuna kapılmış AB karsıtlıgı olarak egerlendirmektense, uluslararası arenada mücadele edilerek kazanılmış hakları ve inisiyatifi elden bırakmadan, AB hedefine yürümek; hem mesru hem de onurlu bir politika olacaktır. 

KAYNAKÇA 

KİTAPLAR VE MAKALELER 

1) AGIRGÜN Sami,”Su Kaynaklarının Kirlenmesi, Arıtım Tesisleri ve Arıtımın Önemi”,Yeni Türkiye,Yıl:1, Sayı5, Temmuz-Agustos 1995, 
2) AKMANDOR Neset, Su Sorunun Fiziksel Boyutları:Ortadogu Ülkelerinde Su Sorunları, Tesav Yayınları, Ankara,1994, 
3) BİLEN Özden, Ortadogu Su Sorunu ve Türkiye, Tesav Yayınları, Ankara, 2000, 
4) BISWAS, A.K, "International waters of the Middle East from Euphrates-Tigris to Nile". Oxford, University Press, 1994. 
5) BOSNJAKOVIC, B. Regulation of international watercourses under the UN/ECE regional agreements. "Water International", V.25, N.4, 2000. 
6) BULLOG John, DARW SH Adel; Su Savasları, Çeviren: Mehmet Harmancı, Altın Kitap Yayınevi, stanbul, 1994. 
7) ÇAKMAK Belgin, Turhan Aküzüm, Nizamettin Çiftçi,Zeynep Zaimoglu, Bilal Acar Mehmet Sahin, Zeki Gökalp, “Su Kaynaklarının Gelistirme ve Kullanımı”, 1.Ulusal Sulama Kongresi, Antalya, 2001. 
8) DAVUTOGLU Ahmet, “Stratejik Derinlik” -Türkiye’nin Uluslar arası Konumu, Küre Yayınları, stanbul, 2001. 
9) EFEOGLU Ayla, “Avrupa Birligi Su Çerçeve Direktifi Ve Bu Alanda Türkiye’de Yürütülen Çalısmalar”, DS. Genel Müdürlügü Yayınları, Ankara, 2005. 
10) ERG L Dogu, “Körfez Bunalımı”, Gündogan Yayınları, Ankara,1990. 
11) FIRAT Melek -KÜRKÇÜOGLU Ömer, “1980-90 Arası Ortadogu ile İliskiler”, Türk Dış Politikası C.II, Ed. Baskın Oran, letisim Yayınları, İstanbul, 2001. 
12) GAP, Orta Dogu ve Su Meselesi, Aydınlar Ocagı Yayını, 1996. 
13) GÖNLÜBOL Mehmet, “Olaylarla Türk Dış Politikası”, Ankara, SBF Yayınları, No.279, Sevinç Matbaası, Ankara, 1974. 
14) GÖNLÜBOL Mehmet, “Olaylarla Türk Dış Politikası” (1919-1995), Siyasal Kitabevi, 1999 
15) KARTAL Filiz, ”Su Yönetimi: Son Dönemdeki Politika Arayısları” Çagdaş Yerel Yönetimler, Cilt.8, Sayı:4, Ekim 1999. 
16) KIRAN Abdullah “Ortadogu’da Su: Bir Çatısma ya da Uzlasma Alanı”, Kitap yayınevi, stanbul 2005. 
17) KOCAOGLU Mehmet, “Ortadogu”, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1995. 
18) KULEL. Serap, “Su Kaynakları Yönetimi”, Yeni Türkiye, Yıl:1, Sayı:5, Temmuz-Agustos, 1995. 
19) SÖNMEZOGLU Faruk, “Türk Dış Politikasının Analizi”, Der Yayınları, stanbul, 1994. 
20) KÜRKÇÜOGLU Ömer, “Osmanlı Devletine Karsı Arap Bagımsızlık Hareketi” (1908-1918) , Ankara, AÜSBF Yayınları,1982. 
21) MAZLUM İbrahim, “Türkiye’nin Güvenlik Algılamaları Açısından Sınırasan Sular Sorunu”, En uzun on yıl Büke Yayınları, Mart 2000. 
22) ÖZİŞ Ü, TÜRKMAN F, BARAN T, ÖZDEM R Y., ”Güneydogu Anadolu Projesi ve Hidropolitik Yönleri”, Mühendislik ve Diger Meslek Odaları zmir Subeleri, " zmir Su Kongresi", Mayıs 2000. 
23) PAZARCI Hüseyin, “Uluslararası Hukuk Dersleri” II.Kitap, 3. B, Turhan Kitabevi, Ankara. 1993. 
24) RUSSELL Malcom, “The Middle East and South Asia”, Stryker-Post Publications, 1999. 
25) Siyasi Ve Sosyal Arastırmalar Vakfı, “Ortadogu ve Gelecegi”, SİSAV Yayını, stanbul. 1992. 
26) SOYSAL smail,”Hatay Sorunu”, Belleten Dergisi, Sayı:193, Ankara, Nisan, 1985. 
27) TEK NEL Osman, “Ortadogu Su Sorunu ve Ülkeler Arasındaki İliskilere Etkisi", Çukurova Üniversitesi, Ceyhan Meslek Yüksek Okulu Yardımcı Ders Notları:20. 
28) TİRYAK. Orhan, “”Sınırasan Sular ve Ortadogu’da Su Sorunu”, Hak Yayınları, stanbul, 1994. 
29) UÇORAL Rıfat, “Siyasi Tarih” (1789-1994), Baglam Yayınları, İstanbul,1995. 

GAZETELER 

30) TOKLU Vefa, “Fırat ve Dicle”, Cumhuriyet Strateji, 06.06.2005. 
31) TOKLU Vefa, “AB suda Sınırları Zorluyor”, Cumhuriyet Strateji, 30.01.2006. 
32) srail’e Manavgat Suyu Projesi ptal, Milliyet Gazetesi, 02.02.2006. 
33) YALÇINKAYA Alaeddin, “AB Raporlarında Fırat-Dicle ve srail”, Vatan Gazetesi, 3 Kasım 2006. 
34) KAPLAN Pervin, “Bereket Yerine Felaket,” Radikal, 3 Aralık 1998. 

İNTERNET KAYNAKLARI 

35) http://www.abgs.gov.tr/tur_ab_iliskileri_dosyalar/turab_iliskileri_kronoloji.htm.04.10.2006. 
36) http://www.abgs.gov.tr/indextr.html.ilerlemeRaporu.pdf. 10.11.2006 
37) http//www.belge.net.Avrupa Komisyonu Türkiye lerleme Raporu, Brüksel, 2005. 02.11.2006. 
38) http/www.belge.net., Avrupa Parlamentosu lke Kararı Md. 42. (15 Aralık 2004 Tarihli Oturumda Kabul Edilen Metin) 02.11.2006. 
39) http://www.dsi.gov.tr/duyuru/s_sukonusma1.htm Alison BARTLE Sosyal ve Ekonomik Kalkınmada Barajların Rolü, 02.11.2006. 
40) http://www.ekitapyayin.com/id/062/susorun02-02.htm. 01.10.2006. 
41) http://europa.eu.int/comm/enlargement/report_2004/pdf/tr_recommendation_en. 02.11.2006. 
42) http://europa.eu.int/comm/enlargement/report_2005/pdf/tr_recommendation_en. 02.11.2006. 
43) http://ekutup.dpt.gov.tr/ab/kob, 
44) http://www.kho.edu.tr/yayinlar/btym/haftalikbasbultenleri/basinozetleri/2003/2428subatic.htm.11Mayıs 2003 
45) http://www.khrp.org/documents/turkish/korayduzgoren.doc Sally Eberhardt, Nicholas Hildyard. Antonio Tricario, Heike Drillisch, Douglas 
Norlan, The Preliminary Report FromThe Ilısu Dam Fact Finding 
Mission, 9-16 October 2000. 30.10.2006 
46) http://www.mfa.gov.tr/NR/rdonlyres/5E459993-FDC9-49D5-BC1AE9C10718DA40/0/KOB.pdf. 30.10.2006. 
47) http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm, ÖzisÜnal,Özdemir Yalçın, Baran Türkay, Türkman Ferhat, Fıstıkoglu 
Okan, Dalkılıç Yıldırım,”Türkiye'nin Sınır Asan Sularının Su Hukuku ve Su Siyaseti Açısından Durumu” 31.10.2006. 
48) http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/178F1B9F-99D9-4458-B2CBECF714F85909/1091/2005 lerlemeRaporu.pdf 02.11.2006. 
49) http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/178F1B9F-99D9-4458-B2CBECF714F85909/1091/2005 lerlemeRaporu.pdf 02.11.2006. 

RESMİ BELGELER

50) Accessıon Partnershıp Wıth Turkey,14 April 2003. 
51) Avrupa Birligi Müktesebatının Üstlenilmesine liskin Türkiye Ulusal Programı, 2003/5930, 23 Haziran 2003. 
52) Convention Non-Navigational Uses of International Watercourses, General Assembly ResolutionUN/ECE, 51/229, 21 May 1997. 
53) Convention on Environmental Impact Assessment in a Transboundary, General Assembly ResolutionUN/ECE 10 September 1991. 
54) Council Directive 64,2000/60/EC 
55) Issues Arısıng From Turkey’s Membershıp Perspectıve 6 October 2004. 
56) Katılıma Dogru Türkiye’nin lerlemesine Dair 2004 Tarihli Avrupa Komisyonu’nun Tavsiyesi Ve Düzenli Raporu Hakkında Avrupa Parlamentosu lke Kararı, P6_TA-PROV ,0096, 2004. 
57) Negotıatıng Framework Principles Governing The Negotiations, 3 October 2005. 
58) Presidency Conclusions 16238/1/04, 16/17 December 2Of The 004. European Council, Brussels, 
59) U.N. "Convention on the Law of the Non-Navigational Uses of İnternational Watercourses". New-York, United Nations, A/51/869, 1997. 

RAPORLAR 

60) “Türkiye’de Baraj Yapımının Alt-Havza Etkileri” Suriye ve Irak’ta İncelemeler Yapan Gerçekleri Arastırma Heyetinin Raporu Çeviren: 
Emin Sogancı, Mayıs 2002. 

AVRUPA BİRLİGİNİN GAP VE SU SORUNUNA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE FIRAT VE DİCLE NEHİRLERİNİN YÖNETİMİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR BÖLÜM 3




AVRUPA BİRLİGİNİN GAP VE SU SORUNUNA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE FIRAT 
VE DİCLE NEHİRLERİNİN YÖNETİMİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR 
BÖLÜM 3







4.2. Manavgat Su Temin Projesi 

Akdeniz Bölgesinde yer alan Manavgat Çayı, Akdeniz’e, ortalama olarak her gün 4 milyon metreküp su bosaltmaktadır. Projeye göre, çayın suları Belen mevkiinde depolanacak ve toplanan 500 milyon metreküp suyun, 2 milyon metre küpü tarımda, kullanılacak, 250 milyon metreküp ise, Akdeniz’e döküldügü yerde, kıyıdan 1300 m Uzaklıkta, deniz üzerinde yapılacak iki adet platforma sevk edilecek ve buradan tankerlerle Ortadogu ülkelerine sevk edilecektir. Manavgat projesinin teknik sorumlulugunu DSİ Genel Müdürlügü üstlenmistir. Bakanlar Kurulu kararıyla Agustos 1990’da baslatılan projenin Agustos 1992’de altyapı insaatlarına fiilen baslanmıstır. 8 Aralık 1998 tarihinde Manavgat Çayı Su Temin Tesisi, zamanın Basbakanı Mesut Yılmaz tarafından açılarak hizmete girmis45 ve bu tarihe kadar 147 milyon ABD doları  harcanmıstır. 

Manavgat Projesi’ne iliskin isletme hakkının özel sektöre devredilerek su satış ve dagıtımının özel kuruluslar eliyle yürütülmesi öngörülmektedir. Türkiye’nin su satabilecegi baslıca Ortadogu ülkeleri Suriye, srail ve Filistin yönetimidir. Bu üç ülkeye, bölge dısından Kıbrıs ve Kuzey Afrika ülkelerinin katılacagını düsünülebilir. Son zamanlarda  İsrail ve Ürdün’ün Manavgat suyundan faydalanması ile ilgili çalısmalar yapılmaktadır. Anlasmaya göre srail 2006'dan baslayarak 20 yıl boyunca Türkiye'den yılda 50 milyon metreküp su ithal edecektir.

43 Akmandor,a.g.e.,s.34. 
44 www.basarm.com.tr/yayin/politik/susorun02.htm. (15 Mayıs 2003) 
45 Dogu Ergil, Körfez Bunalımı, Gündogan Yayınları,Ankara,1990, s.129 


İsrail’e yaklasık metreküpü 1$’a mal olacak su özel tankerlerle tasınacak ve İsrail'in yıllık toplam ihtiyacının % 3'ünü karsılayacaktır.46 Ancak, İsrail 
ekonomik olabilmesi için suyun kendilerine maliyetinin bir doların altında olması gerektigini belirterek öneriye soguk bakmakta, Türkiye ise, Manavgat’a yapılmış olan yatırımların karsılıgını alabilmek için, fiyat hususunda esneklik tanımamaktadır. srail, Manavgat’tan tankerlerle su tasımak yerine son olarak Türkiye’ye; Göksu nehir suyunun yeraltına kurulacak bir hat vasıtası ile tasınmasını teklif etmis, ancak Türkiye bu öneriye net bir cevap vermemistir.47 

Sonuç olarak, bölgede bir isbirligi ortamı yaratarak güvenlik ve istikrarı yaratmak amacıyla ve büyük bir iyi niyetle ortaya atılan Barış Suyu Projesi, Üç Asamalı Plan ve Manavgat Su Temin Projesi, Ortadogu'nun karmasık ortamı içinde ya tamamen yanlış yönlere çekilmis, ya da suyun fiyatlandırılması konusunda anlasılamamıstır. Önerilen bu planlara karsı çıkmakta direnen bölge ülkeleri, aynı sekilde GAP projesi çerçevesinde yapılacak olan barajlar sayesinde Suriye ve Irak’ın da lehine olacak düzenli bir su rejimine kavusulacak olmasını da göz ardı ederek GAP Projesine siddetle karsı çıkmıslardır. Bunların yanı 
sıra, bölgede asırı sulama nedeniyle baslayan “tuzlanmaya baglı çoraklasma” tehlikesinin önlenmesi bakımından GAP bölgesinde ileri teknolojiye dayanan sulama sistemlerinin kullanımı bölge için büyük bir avantaj olmustur. 

Bazı kesimlerce GAP kapsamında barajların yapılması sırasında göl alanları altında kalan köylerin etnik nedenden dolayı yerlerinden edildigi48 iddiaları bile dile getirilmistir. GAP politikalarından etkilenen insanların dıslandıkları, görüslerine basvurulmak bir yana onlara zorunlu konularda bilgi bile verilmedigi, 2001 yılının sonlarında kaba yapımı bitip su toplamaya baslayan GAP kapsamında ki Birecik Barajının binlerce Kürt’ün yer degistirmesine sebep oldugu ileri sürülmüstür.49 Oysa dünyanın her yerinde barajlar yapılmakta ve baraj sahasında kalan yerlesim birimleri tahliye edilmektedir, bundan daha dogal bir sey yoktur. Mısır’daki Asuan Barajı da geçmiste büyük tartısmalara neden olmustu. Fakat su anda Mısır’da kuraklıgın giderilmesinde büyük rol oynamakta dır.50 


ÜZERİNDE BARAJ  OLAN NEHİRLERİMİZ




46 Vefa Toklu, Fırat ve Dicle, Cumhuriyet Strateji, 06.06.2005, s.21-23. 
47 “ srail’e Manavgat Suyu Projesi ptal”, Milliyet Gazetesi, 02.02.2006 
48 Müftüoglu, a.g.e., s.10. 
49 “Türkiye’de Baraj Yapımının Alt-Havza Etkileri” Suriye ve Irak’ta ncelemeler Yapan Gerçekleri Arastırma Heyetinin Raporu Çeviren: Emin Sogancı, Mayıs 2002, s.17. 
50 http://www.dsi.gov.tr/duyuru/s_sukonusma1.htm Alison BARTLE Sosyal ve Ekonomik Kalkınmada Barajların Rolü, 02.11.2006. 


5. Avrupa Birligi (AB)’nin Resmi Belgeler Baglamında Fırat-Dicle Meselesi ve GAP’a Yaklasımı 

Türkiye’nin en uzun ve en önemli projesi olan Avrupa Birligi üyeligi süreci, gelinen müzakere asamasında oldukça çetin görüsmelere ve sıkı bir çalısmaya sahne olacak gibi görünüyor. Türkiye’nin tam üyelige giden yolda artıları ve eksileri ile degerlendirilecegi bu süreçte, sosyo-ekonomik ve siyasal bünyesinde yapması gereken degisim ve dönüsümler yine bu müzakere asamasında sekillendirilecek. Müzakere Çerçeve Belgesinin Ek-1. “Avrupa Birligi’nin Türkiye ile katılım müzakerelerinin baslamasına iliskin açıklaması” baslıgı altında 9. 
madde de belirtildigi gibi, hem AB, hem Türkiye açısından zorlu geçmesi beklenen bu süreç, dogru yönetildigi takdirde, her iki taraf için de önemli 
fırsatlar sunabilecektir51 . 

Türkiye -AB iliskilerine bakıldıgı zaman, Avrupa Birliginin Türkiye’yi “Avrupa standartlarına tasıma” gerekçesi ile Türkiye’den birtakım talep ve beklentileri, hatta zorlamaları oldugu görülecektir. Avrupa Birligi ile iliskilerimizde bazen gerilimlere, bazen de görüsmelerin durma noktasına kadar gelmesine sebep olabilen bu istek ve beklentiler, Türk kamuoyu tarafından tartısılmakta AB karsıtlarına göre, ulusal egemenligi tehdit eden AB’nin bu istek ve beklentileri siddetle karsı çıkılması gereken kararlar olarak algılanırken, AB yandaslarına göre de; muasır medeniyete ulasabilmenin kaçınılmaz ve katlanılması gereken bir önkosulu olarak görülmüstür. AB’nin, özellikle son üç yıldır resmi belgelerin de ortaya atılan ve Türk kamuoyunun da tepkisini çeken ve ulusal egemenlik açısından bir tehdit olarak algılanan önemli bir mesele de, AB’nin Fırat ve Dicle nehirleri özelinde, Türkiye’nin su sorununa yaklasımı ve sundugu çözüm önerileridir. 

Türkiye'nin üyelik sürecinde Fırat ve Dicle suları ile bu sular üzerindeki tesislerin, basta srail olmak üzere bölge ülkeleri ile ortak kullanımı önerilmektedir. Karsılıklılık ve esitlik esasına dayanması gereken Türkiye'nin AB ile üyelik sürecinde, egemenlik haklarını bir üçüncü ülke ile paylasması anlamına gelecek olan bu düzenlemenin, belgenin özelligi geregi baglayıcı olmadıgı, ancak önemli siyasi anlamları oldugu açıktır. Öte yandan, Türkiye gerekli girisimlerde bulunmadıgı takdirde, bu tür baglayıcı olmayan metinler, daha güçlü ve baglayıcı belgelere aktarılabilecektir. Devletlerin ve halkların direnme ihtimali olan düzenlemeler, genellikle önce kesin olmayan ifadelerle raporlarda veya 
"soft law" olarak kabul edilen belgelerde yer alır, kamuoyu tepkisi "aşındıktan" ve kamuoyu hazırlandıktan sonra zorunlu düzenlemeler haline gelir. 

51 Negotıatıng Framework Principles Governing The Negotiations, 12823/05, Brussels, 3 October 2005. 


AB raporlarının tavsiye niteliginde olması veya taleplerin yerine getirilmesinin hukuken zorunlu olmaması, iliskilerin dinamik karakteri göz önüne alındıgında, Türkiye'nin sessiz kalmasını gerektirmez.52 

Türkiye Avrupa Birligine Üyelik sürecinde, Avrupa Birligi ile iliskilerini düzenleyen bir çok belge imzalamıstır. Bu belgeler arasından özellikle Türkiye’nin Avrupa Birligine tam üye adaylıgının ilan edildigi 1999 Helsinki zirvesi sonuç belgesinden itibaren temel belge niteligi tasıyan seçilmiş bazı resmi metinlere kronolojik sırayla kısaca deginmekte fayda var: 

11-12 Aralık 1999: Helsinki'de gerçeklestirilen Avrupa Konseyi Zirve Toplantısında Türkiye'ye adaylık statüsü tanındı. 
13 Ekim 2000: Avrupa Komisyonu Türkiye için 3. İlerleme Raporu’nu açıkladı. 
8 Kasım 2000: AB Komisyonu Türkiye hakkındaki lerleme Raporlarından 3. Üncüsünü, Katılım Ortaklıgı Belgesi Taslagı’nı ve Genisleme Stratejisi’nin açıklamıstır. 
19 Mart 2001: TBMM “Topluluk Müktesebatının Üstlenilmesine İliskin Türkiye Ulusal Programı”nı kabul etti. 
13 Kasım 2001 : IV. lerleme Raporu yayınlandı. 
9 Nisan 2002: Kopenhag siyasi kriterlerine uyum amacıyla hazırlanan II.Uyum Paketi (dernekler,siyasi partiler ve basın kanunları basta olmak üzere önemli yasal degisiklikler getiren) yürürlüge girmistir. 
20 Kasım 2002: “Aday Ülkelerin Üyelik Yolunda lerlemelerine  İliskin Tavsiye Kararı” Avrupa Parlamentosu raporu (Genisleme Raporu), AP’nin genisleme konulu Genel Kurul toplantısında kabul edilmistir. 
15 Nisan 2003: Türkiye-Avrupa Birligi Ortaklık Konseyi’nin 42. toplantısı Lüksemburg’da yapılmıstır. Toplantıda Avrupa Birligi tarafı Türkiye’ye gözden geçirilmiş Katılım Ortaklıgı Belgesi’ni sunmustur 
24 Temmuz 2003: 2003 yılı Katılım Ortaklıgı Belgesi ısıgında güncellestirilmiş olan Avrupa Birligi Müktesebatının Üstlenilmesine liskin Türkiye Ulusal Programı yürürlüge girmistir 
5 Kasım 2003: AB Komisyonu Türkiye’nin üyelik yönünde attıgı adımları siyasi, ekonomik ve müktesebat uyumu kriterleri açısından degerlendiren 2003 Türkiye lerleme Raporunu ve Strateji Belgesi’ni yayınlamıstır 
17-18 Haziran 2004: Türkiye’nin reform sürecinde gösterdigi ilerlemeleri takdirle karsıladıgını belirtmistir. 2004 yılı sonunda gerçeklesecek Zirve toplantısın da,Komisyonun Türkiye için hazırladıgı ilerleme raporu ve tavsiye kararlarına dayanarak, Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdigine karar vermesi durumunda, Türkiye ile katılım müzakerelerine gecikmeden baslanacagı teyit edilmistir. 
6 Ekim 2004: Avrupa Komisyonu, 2004 Türkiye lerleme Raporu ve rapora baglı tavsiye belgesini yayımladı. Söz konusu belgelerde Türkiye’nin siyasi kriterleri gerekli ölçüde karsıladıgı belirtilerek, birlige katılım müzakerelerinin baslatılması tavsiyesinde bulunuldu. 
15 Aralık 2004: Parlamenter Camiel Eurlings tarafından hazırlanan Türkiye Raporu Avrupa Parlamentosunun Strazburg'ta yaptıgı toplantıda kabul edildi. Avrupa Parlamentosunda yapılan oylama sonucu 407 evet, 262 hayır ve 29 çekimser oy çıktı. 
16-17 Aralık 2004: AB Devlet ve Hükümet Baskanları Konseyinin Brüksel'de yapmış oldugu Zirve Toplantısında Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini müzakereleri açmak için yeterli ölçüde karsıladıgına karar verildi ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere baslaması öngörüldü. 
29 Haziran 2005: Avrupa Komisyonu, 2005 yılı içinde Türkiye’ye yönelik olarak hazırlanması öngörülen belgelerden, “Türkiye çin Katılım Müzakereleri Çerçevesi Taslagı”nı açıkladı. Taslakta, müzakereleri düzenleyen genel ilkeler, müzakereler in içerigi, müzakere prosedürleri ve müzakere baslıklarına iliskin taslak liste yer aldı. 
3 Ekim 2005: Lüksemburg'ta toplanan AB Genel sler ve Dış iliskiler Konseyi, Aralık 2004 tarihinde AB Devlet ve Hükümet Baskanları Toplantısı Sonuç Bildirgesinden aldıgı yetki ile Türkiye ile AB'ye üyelik müzakereleri çerçeve belgesini onayladı. 
9 Kasım 2005 : AB Komisyonu, 2005 Türkiye ilerleme raporu, Strateji Belgesi ve yenilenmiş katılım belgesini (KOB) onayladı. AB Komisyonu ilerleme raporunda öncelikle raporun kapsadıgı dönemde Türkiye’de gerçeklesen siyasi ve ekonomik gelismeler ayrıntılı bir sekilde ele alındı. 
17 Ocak 2006: Türkiye Cumhuriyeti ile Katılım Ortaklıgında Yer Alan lkeler, Öncelikler ve Kosullara liskin Konsey Kararı" 17 Ocak 2006 tarih ve 15671/05 sayı ile kabul edildi.53 

Yukarıda sayılan temel metinler dısında Avrupa Birligi Türkiye iliskilerini düzenleyen daha bir çok belge bulunmaktadır. Bu belgeler arasında göreceli olarak önemli gördügümüz temel belgelere kısaca degindik. 

52 Alaeddin Yalçınkaya, “AB Raporlarında Fırat-Dicle ve srail”, Vatan Gazetesi, 3 Kasım 2006. 
53 http://www.abgs.gov.tr/tur_ab_iliskileri_dosyalar/tur-ab_iliskileri_kronoloji.htm 

Ancak burada belirtilmesi gereken bir husus var ki; Avrupa Birligi yukarıda adı geçen belgelerde Türkiye’nin sınır asan suları olarak Fırat ve Dicle nehirleri suyunun kullanımı ve paylasımı konusunda 2003 katılım ortaklıgı belgesinde konuya iliskin olarak ilk kez bir degerlendirme de bulunmustur. Avrupa Birligi’nin bu konuda ilk kez 2003 yılı ilerleme raporunda bir degerlendirmede bulunmasının sebebi ile iliskili olarak su ön bilgiyi vermekte fayda var: Su kaynaklarının paylasımı sürecinde çıkacak savaslara iliskin senaryoların genellikle Ortadogu’da önemli savaş ve barış süreçlerinin yasanmakta oldugu dönemlerde gündeme getirilmesi, bu meselenin gerek küresel gerekse 
bölgesel aktörler tarafından bölge-içi dengeleri etkilemek için kullanılan, diplomatik manipulasyona uygun bir potansiyel çatısma alanı olarak 
yorumlandıgını ortaya çıkarmaktadır.54” 

Bu varsayımdan hareketle, kanımızca ABD’nin Irak devletine yönelik yapmış oldugu II. Körfez harekatı sonrası bölgede siddetlenen güç ve hakimiyet savaslarının da bunda büyük payı vardır. Zira; Avrupa Birligi, ABD ile girdigi Ortadogu’da güç ve hakimiyet savasında, bölge için hayati önem arz eden su meselesinde en büyük aktör olarak ipleri elinde tutmak suretiyle güç dengesi saglayıp bölgede söz sahibi olma çabasına girmistir. Avrupa Birligi adaylıgı sürecinde Türkiye’ye Fırat ve Dicle nehir sularının kullanımı ve paylasımı konusunda yön tayin ederek hem güçlü bir bölgesel aktör, hem de srail ve ran gibi iki sorunlu ülkenin de su yönetimine katılmasını saglayarak; çözümü imkansız görünen Ortadogu su sorununu çözüp, bölge ülkeleri üzerinde güven ve otorite tesis etmeyi amaçlamaktadır. Birligin politikasını netlestirmek açısından, 

Türkiye’nin sınırasan sularına yönelik dogrudan veya dolaylı olarak hüküm içeren Avrupa Birligi belgelerine maddeler halinde kısaca deginmekte fayda var: 

a. 14 Nisan 2003 Türkiye Katılım Ortaklıgı Belgesi 

AB, ilk olarak 14 Nisan 2003 tarihli Türkiye Katılım Ortaklıgı Belgesi’nde çevre baslıgı altında sular konusuna deginerek, Türkiye’nin, AB Çerçeve Su Direktifi (SÇD) ve AB’nin taraf oldugu uluslararası sözlesmeler (Su Çerçeve Direktifi, Sınırasan Su Yollarının Korunması, Kullanımı ve Uluslararası Göllere liskin Sözlesme, Sınırasan Boyutta Çevresel Etkilerin Degerlendirilmesi Sözlesmesi)55 Oysa Türkiye, AB’nin atıfta bulundugu sulara iliskin üç sözlesmenin hiçbirine taraf degildir. 

54 Ahmet Davutoglu, Stratejik Derinlik -Türkiye’nin Uluslar arası Konumu, Küre Yayınları, stanbul, 2001, s.337-338. 
55 Accessıon Partnershıp Wıth Turkey,14 April 2003. 

Katılım Ortaklıgı Belgesine karsılık olarak Türkiye’nin hazırladıgı Ulusal Program56 da sözlesmelerin tam üyelikle birlikte degerlendirilecegi belirtilmisti. Baska bir deyisle sorun ileri bir tarihe bırakılmıstı. 

b. 06 Ekim 2004 Etki Degerlendirme Raporu 

03 Ekim 2005’te kabul edilen Müzakere Çerçevesi Belgesi57 AB Komisyonu’nun 06 Ekim 2004’te sundugu Etki Degerlendirme Raporuna atıf yapıyor.58  
Bu Etki Raporu’nda Ulusasırı konular baslıgı altında su ifadeye yer verilmisti: “Ortadogu’da su önümüzdeki yıllarda giderek artan biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Türkiye’nin AB’ye katılımıyla beraber su kaynaklarına ve altyapılarına (Fırat ve Dicle nehirleri havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemleri, srail ve ona komsu ülkeler arasında su alanında sınır ötesi isbirligi) uluslararası yönetimin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.” 

Bu degerlendirmede iki nokta dikkat çekiyor. 

Birincisi, Türkiye’nin görüsünün aksine olarak Fırat ve Dicle ayrı ayrı havzalar olarak gösterilmiş ve bu havzalarda sınır asan boyutta entegre havza yönetimi konseptinin benimsenmesi geregi vurgulanmış 

İkincisi ise; bu konseptin uygulanması Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne katılımı ile dogrudan iliskilendirilmistir. 


c. 15 Aralık 2004 Avrupa Parlamentosu İlke Kararları 

16-17 Aralık 2004 tarihinde yapılan Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi59’nin 21. maddesi aynen söyledir:” Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu tarafından 15 Aralık 2004 tarihinde kabul edilen kararı not etmektedir.” Avrupa Konseyi’nin atıfta bulundugu Avrupa Parlamentosu 

İlke Kararları’nın 60    42. maddesi GAP ve su sorununa iliskindir ve aynen söyle der. ”Bölgesel istikrarın gelistirilmesine ve komsularla iyi iliskiler kurulmasına devam edilmesi kapsamında, Türkiye’nin komsu ülkelerin, özellikle Atatürk Barajı’nın insa edilmesi sonrasında su akımının önemli ölçüde azaldıgı Irak ve ran’ın asagı Mezopotamya bölgesindeki su ihtiyaçlarına karsı daha duyarlı olmasını ve Suriye’nin de dahil oldugu komsu ülkelerle, Türkiye’den dogan ve bu ülkelere akan nehirlerdeki suyun adil ve esit dagıtımının saglanması konusunda çalısma gruplarının olusturulmasını ister 61 

56 Avrupa Birligi Müktesebatının Üstlenilmesine liskin Türkiye Ulusal Programı, 2003/5930, 23 Haziran 2003. 
57 Negotıatıng Framework Principles Governing The Negotiations, 12823/05, Brussels, 3 October 2005. 
58 Issues Arısıng From Turkey’s Membershıp Perspectıve 6 October 2004. 
59Presidency Conclusions Of The European Council, Brussels, 16238/1/04, 16/17 December 2004.
60 Katılıma Dogru Türkiye’nin lerlemesine Dair 2004 Tarihli Avrupa Komisyonu’nun Tavsiyesi ve Düzenli Raporu Hakkında Avrupa Parlamentosu lke Kararı, P6_TA-PROV ,0096, 2004. 


Bu ilke kararında Avrupa parlamentosu 2004 etki degerlendirme raporuna paralel olarak meseleyi çok aktörlü bir sorun olarak gördügünü, bu aktörlerden Irak ve Suriye’nin haricinde ran ve üstü kapalı bir sekilde Suriye’nin Komsusu olan İsrail devletinin de katılımıyla ortak bir çalısma grubu olusturularak meseleye uluslararası yönetim anlayısı içerisinde barısçıl bir çözüm getirilebilecegi tavsiyesinde bulunmaktadır. Ancak, kanımızca; bu ilke kararında bugüne kadar Fırat ve Dicle nehirlerinin sularının paylasımı konusunda taraf olmamış olan ran ve srail gibi iki ülke de soruna dahil edilerek, çözümden ziyade çözümsüzlük tetiklenmistir. 

d. 09 Kasım 2005 Türkiye lerleme Raporu ve Katılım Ortaklıgı Belgesi 

Kasım 2005’te yayınlanan ilerleme Raporu62 ve Katılım ortaklıgı belgesi nin63 çevre bahsinde yer alan ifadeler ise su sekilde olmustur. ‘Çerçeve Su direktifi ile Avrupa Toplulugunun taraf oldugu uluslar arası sözlesmeler dogrultusunda, sınırasan sular alanında isbirliginin gelistirilmesine devam edilmesi.’64 

Yukarıda özetle Avrupa Birligi ile müzakere sürecinde Türkiye’nin çözmesi gereken bir sorunu olarak görülen; Fırat ve Dicle nehir sularının Türkiye ve komsuları arasındaki paylasımına dair yakın geçmiste resmi belgelerde AB’nin ortaya koymuş oldugu yaklasımını vermeye çalıstık. 

Gerek 06 Ekim 200465 tarihli lerleme raporunun çevre baslıgı altındaki degerlendirmeleri, 09 Kasım 200566 tarihli ilerleme raporunun 27 nolu müktesebat faslı ve gerekse, 09 Kasım 200567 Katılım Ortaklıgı Belgesi'ndeki ifadelere ve yaklasıma bakıldıgında; Türkiye'deki su kaynakları, kullanım, yönetim, kirlilik, çevre gibi konulara deginilip sınırasan sular alanında Toplulugun taraf oldugu Uluslar arası anlasmalar çerçevesinde isbirligi ve çözüm önerilirken, Etki Raporu'nda tamamen farklı bir bakış açısı, anlayış ve öneri görülmektedir. 

61 http/www.belge.net., Avrupa Parlamentosu lke Kararı Md. 42. (15 Aralık 2004 Tarihli Oturumda Kabul Edilen Metin)02.11.2006.62
http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/178F1B9F-99D9-4458-B2CBECF714F85909/1091/2005 İlerlemeRaporu.pdf 02.11.2006. 
63 http://www.mfa.gov.tr/NR/rdonlyres/5E459993-FDC9-49D5-BC1A-E9C10718DA40/0/KOB.pdf 
64 http//www.belge.net.Avrupa Komisyonu Türkiye lerleme Raporu, Brüksel, 2005. 02.11.2006. 
65 http://europa.eu.int/comm/enlargement/report_2004/pdf/tr_recommendation_en. 02.11.2006. 
66 http://europa.eu.int/comm/enlargement/report_2005/pdf/tr_recommendation_en. 02.11.2006. 
67http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/178F1B9F-99D9-4458-B2CBECF714F85909/
1091/2005 lerlemeRaporu.pdf 02.11.2006. 


e. 09 Kasım 2006 tarihinde yayınlanan Türkiye İlerleme Raporu 

Son olarak 09 Kasım 2006 tarihinde yayınlanan Türkiye lerleme Raporunda da Çevre faslında konuya deginilmis, Türkiye’nin Su Çerçeve Yönetmeligiyle uyumlastırma ve özellikle Üye Ülkelerle sınırasan su isbirliginin gelistirilmesine yönelik olarak gerekli adımların atılmadıgı68 belirtilerek AB’nin bu konudaki ciddiyeti ve hassasiyeti tekrar vurgulanmıstır. 


4 CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..





AVRUPA BİRLİGİNİN GAP VE SU SORUNUNA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE FIRAT 
VE DİCLE NEHİRLERİNİN YÖNETİMİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR 
BÖLÜM 2 


Sonuç olarak, bir akarsu ile ilgili anlasma, baska bir akarsu ile ilgili anlasmada aynen kullanılamamaktadır. 

22 Orhan Tiryaki, Sınırasan Sular ve Ortadogu’da Su Sorunu, Hak Yayınları, stanbul, 1994, s.146-147 
23 Gündüz, a.g.e. , s.81 ; Sönmezoglu, a.g.e.,s.541; Tomambay, a.g.e.,s.152. 
24 Öztürk, a.g.e.,, s.133. 




Zaten uluslararası hukukta nehir sularının paylasımı konusunda kesin bir kural da yoktur. Bir akarsuyun uluslararası su olarak tanımlanabilmesi her seyden önce suyun drenaj alanındaki ülkelerin hepsinin taraf oldugu bir anlasmanın varlıgı gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye'den dogup komsu ülkelere geçen Fırat ve Dicle nehirleri için Türkiye, Irak ve Suriye'yi taraf konumuna getiren bir 
anlasma yoktur.25 Bu akarsular konusunda 29 Mart 1946 tarihli Dostluk ve iyi niyet anlasması varsa da, bu Türkiye ile Irak arasında olup Suriye taraf olmadıgı için, söz konusu anlasmanın Fırat ve Dicle'yi uluslararası su konumuna getirmeyecegi açıktır. 

3.1. Uluslararası Hukukta Sınır Asan Suların Kullanım Hakkı Konusundaki Yaklasımlar 

Uluslararası hukuk alanında sınır asan suların kullanım hakkı konusundaki yaklasımları kısaca ele alacak olursak:26 asagıda belirtilen altı temel yaklasımın bu konuda esas teskil ettigini görürüz. 

3.1.1. Harmon (ya da Mutlak Egemenlik Hakkı) Yaklasımı Bu yaklasıma göre ülkelerin, sınır asan suyollarının kendi toprakları üzerinde kalan kısımları üzerinde sınırsız kullanım hakkı bulunmaktadır. 

Harmon yaklasımında sınır asan sular konusunda uluslararası hukuk kuralları göz önüne alınmamaktadır. 

3.1.2. Sınırlı Egemenlik Hakkı Yaklasımı 

Sınırlı egemenlik hakkı yaklasımı, bir ülkenin sınırları içindeki sulardan yararlanma ve dogal akısta degisiklik yapma hakkını kabul eder, ancak bu yararlanmaların ve degisikliklerin alt kıyıdaş ülkelere ciddi zarar vermemesi gerektigini ileri sürer. Çagdaş hukukçular tarafından agırlıklı olarak bu görüş benimsenmektedir. 

3.1.3. Ortak Havza Yaklasımı

Bu yaklasım bir nehrin havzasını paylasan bütün ülkelerin bu havzanın ve suyolunun ortak sahipleri olduklarını ileri sürmekte ve yapılacak düzenlemelerin bu anlayısla gerçeklestirilmesi gerektigini belirtmektedir. Ortak havza yaklasımı siyasal sınırlamaları dikkate almadıgı için uygulanabilir olmaktan uzaktır. 

25 Pazarcı, a.g.e.,s.248. 
26Tekinel,a.g.e.,s.33 


3.1.4. Komsu Ülke Kaynaklarının Etkilenmemesi Yaklasımı 

Mutlak egemenlik yaklasımının zıt kutbu olan bu görüs, her devletin bir baska devletten kendi topraklarına akan suların dogal akısı degistirilmeden ve bozulmadan aktarılmasını isteme hakkı bulundugunu ileri sürmektedir. Dogal olarak, bu hakka sahip devlet de kendi topraklarından geçen suları gene dogal akısını degistirmeden, bozmadan alt kıyıdaş devlete aktarma yükümlülügünü tasıyacaktır. Bu görüş uygulanırsa bir ırmagın sularından en alt kıyıdaş ülke dısındaki ülkelerin yararlanması pratik olarak olanaksızdır.27 

3.2. Uluslararası Hukukta Sınır Asan Suların Kullanım Hakkı Konusundaki Düzenlemeler Sınır asan ve sınır olusturan sular konusunda uluslararası kuruluslar tarafından yetersiz de olsa birtakım düzenlemeler yapılmıstır. 
Bu düzenlemeleri iki grupta inceleyebiliriz: 

3.2.1. Uluslararası Hukuk Dernegi’nin (ILA) Çalısmaları: 

Dernegin 1966 yılındaki Helsinki toplantısında bazı tavsiye niteliginde kararlar alınmıstır.28 Helsinki kuralları olarak da isimlendirilen bu kararlar, kıyıdaş ülkeler arasında sudan ortak yararlanma konusunda hakça ve makul kullanım kavramını ortaya koymustur. Bu kavram asagı ve yukarı kıyıdaş ülkelerin sınır asan sulardan makul ve hakça ölçüler içinde yararlanabileceklerini vurgulamakta dır. 

3.2.2. BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Çalısmaları Birlesmiş 

Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu 1970 yılından beri uluslararası suların kullanımıyla ilgili çok sayıda rapor hazırlamıstır. En son 1991’de hazırlanan ve 22 Temmuz 1994’te ikinci okuması tamamlanan 33 maddelik bir taslak metin bulunmaktadır. Ancak bu taslak tüm ülkeler tarafından onaylanmamıstır. 

UHK taslagındaki önemli noktalara deginecek olursak, taslakta sınır asan ve sınır olusturan sular ayrımı yapılmadan uluslararası sular kavramı kullanılmaktadır. Taslagın en önemli hükümleri 5. ve 7. maddelerinde yer almaktadır. Bu maddelerde kıyıdaş ülkelerin ‘adil ve makul ölçüler içinde’ sulardan yararlanma hakları teyit edilirken bu yararlanma sırasında diger kıyıdaş ülkelere ‘kayda deger bir zarar vermemeye özen göstermeleri’ ilkesi ortaya konmaktadır. 

27 Keskin,a.g.e.,s.530 
28 Branko Bosnjakovıc, Regulation of nternational Watercourses Under the UN/ECE Regional Agreements. "Water International", V.25, N.4, 2000, s.544. 

Buradaki ‘kayda deger zarar’ kavramının tanımı açık degildir.29 

Taslagın 6. maddesinde ise hakça ve akılcı bir sekilde optimum bir kullanımın nasıl ve hangi usullerle gerçeklesebilecegi kaydedilmistir. Bu maddede, yalnız bu kriterlerle sınırlı olmamakla beraber; bölgenin nüfusu, iklimi, alternatif su olanakları, gelismislik düzeyi, teknolojik durumu, hidrolojik özellikleri ve akarsuyu kullanan ülkelerin ekonomik ve sosyal gereksinmelerinin suyun havza ülkeleri arasında paylasımında dikkate alınması öngörülmektedir. 

Meseleye teknik bir mesele gözüyle bakan çevrelerce önemli bir yaklasım olarak görülmekte olan, devletler arasındaki sınırları gözetmeden "havza bütününde en iyi yararlanma" görüsü ise bu durum karsısında ikinci planda kalmıstır. Söz konusu karar tasarısının Birlesmiş Milletler’deki oylamasında, Türkiye, Çin ve Burundi red oyu kullanmıslar, birçok ülke çekimser oy kullanmıs, birçok ülke oy 
kullanmamıs, bazı maddeler de üye devletlerin ancak üçte bir kadarının olumlu oyuyla kabul edilmistir.30 

Birlesmiş Milletler'in 21 Mayıs 1997'de kabul ettigi, "Uluslararası Su yollarının Ulasım Dısı Amaçlarla Kullanımları Kanunu Hakkındaki Sözlesmesi" baslıgını tasıyan kararı, sınır-asan veya sınır-olusturansuların yer aldıgı havzaları "uluslararası suyolları" olarak tanımlamakta, sadece kıyıdaş ülkelere degil, kıyıdaş ülkelerle ekonomik anlasmaları olan diger ülkelere de görüsmelere katılma kapısını aralamaktadır. Uluslararası suyolu niteligi tasıyan bu suların "hakça" ve "makul" biçimde kullanılması ve "önemli zarara sebebiyet verilmemesi" esası bu sözlesmenin özünü olusturmaktadır.31 . 

Hukuksal görüsler arasından hakkaniyete uygun kullanım görüsüne dayanan ve uluslararası hukuk komisyonunun, ülkelerin uymalarını istedigi ilkeler sunlardır: 

a. Cografi, hidrografik, iklimsel, ekolojik ve dogal nitelikteki diger etkenler, 
b. Kıyıdaş devletlerin sosyal ve ekonomik ihtiyaçları, 
c. Kullanımın diger kıyıdaş ülkelere olan etkileri, 
d. Sınır asan sular mevcut potansiyel kullanımları, 
e. Sınır asan suyun dogal özelliklerinin korunması, gelistirilmesi ve su kaynaklarının ekonomik kullanımı, bu amaca yönelik alınan tedbirlerin mahiyeti.32 

29 Filiz Kartal,”Su Yönetimi: Son Dönemdeki Politika Arayısları”, Çagdaş Yerel Yönetimler, Cilt.8, 
Sayı:4, Ekim 1999, TODAIE Yerel Yönetimler Arastırma ve Egitim Merkezi, s.101-102. 
30 Branko Bosnjakovıc,. a.g.e.s.544. 
31 U.N."Convention on the Law of the Non-Navigational Uses of International Watercourses". New York, United Nations, A/51/869, 1997, s.25. 


3.2.2.1. Birlesmiş Milletler/Avrupa Ekonomik Komisyonu'nun 

Sınır-asan Akarsuların ve Uluslar arası Göllerin Korunması ve Kullanımı Sözlesmesi BM Avrupa Ekonomik Komisyonu (UN/ECE), suyun niteliginin 
korunması ve iyilestirilmesine öncelik veren ve bu amaçla 2000'li yıllarda saglanması gereken kosulları hedefleyen, Avrupa ülkelerinin büyük bölümü ile Avrupa Birligi tarafından da kabul edilmiş olan anlasmalar ortaya koymustur.33 “Bu baglamda, 1992'de Helsinki'de imzalanan ve 1997'de yürürlüge giren, "Sınır-asan akarsuların ve uluslararası göllerin korunması ve kullanımı sözlesmesi" anlasma temelini olusturmaktadır. 1999'da buna ek olarak Londra'da "Su ve saglık protokolü" imzalanmıstır. 1991'de Espoo'da imzalanmış olan "Sınır-asan çerçevede çevresel etki degerlendirmesi sözlesmesi" de 1997'de yürürlüge girmistir.”34 

Ayrıca, 1998'de Aarhus'ta imzalanan "Çevre konularında bilgi alma, karar vermede toplumun katılımı ve hak arama sözlesmesi" de, sulardan yararlanma ve korunma konularında yapılacak uygulamaların çevresel etkisinin degerlendirilmesinde sivil toplum örgütlerinin katılımı açısından ilginç boyutlar getirmektedir. 

3.3. Tarafların Su Sorununa Yaklasımları ve Gerekçeleri 


a. Türkiye
Halen Türkiye, debisi ortalama 1000 m³/sn olan Fırat sularından Suriye ve Irak’a 500 m³/sn su bırakmaktadır. Türkiye’nin yaklasık % 90’ı 
kendi topraklarından kaynaklanan bir nehrin sularının % 50’sini asagı havza ülkelerine bıraktıgı ve bu konuda da sulama ve enerji projelerinin baslamasın dan beri, teknik sorunlar hariç, herhangi bir aksaklık olmadıgı açıktır. Türkiye GAP Projesi geregi Atatürk Barajı’nın doldurulması sırasında dahi üzerine düsen hukuki ve ahlaki bütün görevleri yerine getirmekle kalmayıp, fiili düsmanlık gösteren bu iki ülkeye karsı ( PKK Terör örgütüne yardım ve yataklık) oldukça cömert davranmaktan kaçınmamıstır. Türkiye’nin bu sulardan yararlanma konusundaki  çabalarını ve hakkını sınırlandırmasını istemek, Türkiye’nin egemenlik haklarını sınırlandırmasını istemektir. 

32 U.N. a.g.e.,s.25. 
33 www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm, 31.10.2006. 
34 www.suvakfi.Org.Tr/Sudosyalari/Uluslararasisu/Suhukuku.Htm,ÖzisÜnal,Özdemir Yalçın, Baran 
Türkay, Türkman Ferhat, Fıstıkoglu Okan, Dalkılıç Yıldırım,”Türkiye'nin Sınır -Asan Sularının Su Hukuku ve Su Siyaseti Açısından Durumu” 31.10.2006. 




Bu kısıtlamaya ne uluslar arası hukuk, ne iyi komsuluk iliskileri nede “hakça, makul ve optimum kullanım ilkeleri” izin vermez/öngörmez.35 Suriye ve Irak’ın talep ettikleri su miktarının, Dicle ve Fırat’ın su arzıyla karsılanamayacagı da oldukça açıktır. 

Uluslararası hukuka uygun olarak Türkiye; Fırat ve Dicle’yi “Sınırasan sular”, olarak kabul etmekte, bu akarsuların ilgili ülkeler arasında “hakkaniyete uygun tahsis”ini öngörmektedir. Suriye ve Irak ise “paylasma” ilkesini savunan, çözüm olarak üçlü anlasma önermektedirler. Türkiye; bu akarsuların kendi topraklarındaki bölümlerinin eğemenliginin kendine ait oldugunu ileri sürerek, suların paylasılması konusunda üçlü bir anlasmanın hukuksal degil, siyasal bir tavır olacagını belirterek Irak ve Suriye’nin önerilerini reddetmektedir.36 

b. Irak 

Irak’ın tezine göre; Irak devleti binlerce yıldan beri bu sulardan sulama amaçlı olarak yararlanmış ve buralarda tesisler kurmustur. O nedenle “müktesep haklar”a sahiptir. 

Türkiye Atatürk barajının doldurulması sırasında Irak’a zamanında haber vermeyerek uluslararası hukuk kurallarını çignemis, dahası taahhüt ettigi su miktarının altına düserek, Irak halkını zor durumda bırakmıstır. Bununla da kalmayarak insa ettigi ve edecegi yeni tesislerle asagı havza ülkelerinin magduriyetine neden olacaktır. 

Irak çözüm olarak, matematiksel formülle “paylasma” ilkesini savunmakta, üçlü anlasma önermektedirler.37 Her ülke için su miktarı bütün projeler göz önüne alınarak ayrı ayrı hesaplanmalıdır. OTK bu konuda gerekli verileri çıkarmalıdır. 

c. Suriye 

Suriye Fırat ve Dicle’yi “Uluslararası sular” olarak nitelendirmektedirler. Bu nehirler uluslararası suyolları olup, “ortak kaynaklar” niteligindedir. O nedenle havza ülkeleri arasında üçlü bir anlasmayla, tıpkı Irak’ın getirdigi çözüm önerisi gibi, salt matematiksel anlayısla paylasılması tezini savunmaktadır38 . 

35 Kocaoglu, a.g.e.,s.195-196. 
36 Melek Fırat-Ömer Kürkçüoglu, “1980-90 arası Ortadogu ile liskiler”, Türk Dış 
Politikası C.II, 
Ed. Baskın Oran, stanbul, letisim Yayınları, 2001, s. 146-147. 
37 Fırat-Kürkçüoglu, a.g.e.s.146. 
38 Fırat-Kürkçüoglu, a.g.e.s.146. 




Fırat ve Dicle ile beraber Suriye ile yasanan sorunlardan biri de Asi Nehri’dir. Suriye halen Asi Nehri'ni büyük ölçüde sulamada kullanarak yaz mevsimi boyunca suların Türkiye'ye ulasmasını engellemektedir. 
Suriye, Asi Nehri'nden yaptıgı sulamalarda tasarruf saglayıcı sulama yöntemlerine de basvurmayarak bu nehirlerden Türkiye'nin yararlanmasını imkansız bir hale getirmektedir. Suriye Asi nehri üzerinde yaptıgı çalısmalar konusunda da Türkiye'ye bilgi vermemektedir. Oysa Türkiye, Fırat ve Dicle üzerinde yaptıgı bütün projelerde Suriye'yi bilgilendirmekte ve 1987 yılında yapılan bir protokole istinaden de bu ülkeye Fırat Nehri’nden saniyede 500 m³ su bırakmayı da sürdürmektedir. Yapılan hesaplamalara göre, Suriye Asi Nehri üzerine insa ettigi barajlarla Hatay'ın önemli ovası olan Amik Ovası'nın 
sularının 1/3'ünü kesmiş bulunuyor.39 Asi Nehri'nin yıllık su potansiyeli 1,2 milyar m³'tür. Suriye ve Lübnan Asi Nehri'nin sularının yaklasık % 98'ini kendi ülkelerinde kullanmakta, Türkiye'ye bırakmamaktadırlar. Asi Nehri'nin su kapasitesinin % 2'sini Türkiye kullanmakta olup, bu miktar da nehre Türkiye'den katılan sulardır. 

Özetle; Türkiye tahsis konusunda uluslararası hukukça belirlenmiş ilkeler esas almaktadır: “Suların hakça ve akıllıca kullanımı” ilkesi çerçevesinde bilimsel ve objektif ölçütler gelistirilmesini, “Önemli zarar vermeme” ilkesi geregi ilgili ülkelerin suyun kullanımında birbirine zarar verici eylemlerden kaçınmasını gerektigi görüsünü savunmustur. Türkiye daima bu ilkeler çerçevesinde hareket ederek, suyu asagı havza ülkelerine karsı bir silah olarak kullanmayı düsünmemis tir. Hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde de taahhüt ettigi su miktarını göndermeye azami dikkat göstermistir. 

4. Türkiye’nin Su Sorununa Çözüm Önerileri 

Türkiye Bölgenin en önemli sorunlarından biri durumunda olan su sorununa, gerek, Fırat ve Dicle nehirleri baglamında sorun yasadıgı Suriye ve Irak devletlerine yönelik, gerekse Suriye ve Irak’ a ilave olarak geniş ölçekte su sorununa ile karsı karsıya bulunan Suudi Arabistan, İsrail, Ürdün, Filistin, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birlesik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri de kapsayacak bazı çözüm önerileri getirmistir. 

4.1. Türkiye’nin Suriye Irak’a Yönelik Üç Asamalı Paylasım Planı 

Türkiye tarafından Fırat ve Dicle nehir sularının paylasımı konusunda Suriye ve Irak hükümetine önerilmiş olan bu plan, sorunun belli asamalardan geçirilerek çözüme kavusturulmasını savunmustur.

39 Siyasi ve Sosyal Arastırmalar Vakfı, Ortadogu ve Gelecegi,S SAV Yayını, stanbul, 1992, s.14. 


Bu aşamalar söyledir: 

a) Su kaynaklarına iliskin envanter çalısmaları, 

b) Toprak kaynaklarına iliskin envanter çalısmaları 

c) Tüm toplanan verilerin birlikte degerlendirilmesi 

Bu plan, Türkiye’nin “Fırat-Dicle Havzası Sınırasan Sularının Akılcı, Hakça ve Optimum Kullanımı için Üç Asamalı Plan” çerçevesinde 1990’dan beri savundugu, kıt bir kaynak olarak suyun etkin bir biçimde kullanılması ilkesinin yasama geçirilmesi dogrultusunda atılmış bir adım ve basarılı bir örnek olusturmustur.40 

Planın iki önemli yönü bulunmaktadır. Birincisi, plan her iki akarsuyu tek bir sistem içinde degerlendirmektedir. kincisi, her üç ülkede de veri toplama isleminin ortak olarak gerçeklestirilmesi önerilmektedir. Böylece her üç ülkedeki su ve toprak kaynakları konusunda mutabakat saglanacak ve gerçek verilere dayalı, hakça ve makul faydalanma saglanacaktır. Fakat, OTK toplantılarında Suriye ve Irak’ın yaklasımı Türkiye’den çok farklı oldugu için bir uzlasma zemini saglanamamıstır. 

4.2. Türkiye’nin Bölgesel Düzeyde Ortaya Attıgı Çözüm Önerileri 


Türkiye, Suriye ve Irak ile birlikte su sorunu yasayan diger bazı Orta Dogu ülkelerini de kapsayacak sekilde bir dizi çözüm önerileri ortaya atarak soruna barısçıl bir çözüm bulma arayısları sergilemistir. Bu faaliyetlerden kısaca bahsetmek, meseleye Türkiye’nin bakış açısını yansıtmak ve suyun paylasımının, Türkiye tarafından casus belli (savaş sebebi) degil, casus paci (barış sebebi) olarak görülmesi açısından faydalı olacaktır. 

4.2.1.Barış Suyu Projesi 

Zamanın Türkiye Basbakanı Turgut Özal tarafından, 1986 yılında ortaya atılmış olan ve Barış Suyu Projesi olarak anılan girisim, Ortadogu'nun su sorunları ile ilgili gündemde önemli bir yer tutmustur. Türkiye'nin iç suları olan Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden, Türkiye'nin tüm ihtiyacı düsüldükten sonra artakalan suyun bir bölümünü teskil eden; günde 6 milyon m3 suyun, Arap ülkelerine iletilmesini öngören projenin, ön inceleme kademesindeki çalısmaları 1986 yılında yapılmıstır. 

40 Gün Kut, “Ortadogu’da Su Sorunu: Çözüm Önerileri”, Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, İstanbul, Baglam Yay., 1993, s. 478. 


Bu teklifle, bazı Ortadogu ülkelerinin su açıklarının kısmen de olsa karsılanmasının çok ötesinde, bölge ülkeleri arasında büyük bir proje etrafında isbirligi ve güven ortamı (confidence building) yaratarak, bölge istikrar ve güvenligine katkı saglanması hedeflenmistir. Maliyeti yaklasık 20 milyar dolar tahmin edilen ve insaat asamasında boru hattının geçtigi her ülkedeki yerel malzeme ve isçiligin kullanılması öngörülen proje, küresel ölçekte alt yapı projeleri listesinde yer alan tesislerden birisidir.41 

Ürdün, Filistin, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin su kaynaklarına katkıda bulunacak olan proje iki boru hattından olusmaktadır. 

Batı hattı olarak isimlendirilen hattın kapasitesi günde 3.5 milyon m3 olup uzunlugu 2700 km’dir. Bu hat Türkiye topraklarından çıktıktan sonra Hama, Humus, Halep, Sam, Amman, Yanbu, Medine üzerinden geçerek Mekke'ye ulasmaktadır. Ön hesaplara göre suyun 1 m3'ünün maliyeti 0.84$'/m³tür. 

Dogu hattı ise, Suriye ve Ürdün üzerinden Körfez ülkeleri Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birlesik Arap Emirliklerine kadar uzanmaktadır. Batı hattına göre daha uzun olup 3900 km'dir. Günlük kapasitesi ilk hesaplara göre 2.5 milyon m3 olarak saptanmıstır. Bu hat ile iletilecek suyun maliyeti 1.07 $/m3 hesaplanmıs tır. Dogu hattının maliyeti 12 milyar, Batı Hattının ise 8 milyar dolar olarak tespit edilmistir. 42 

Projenin yatırım bedeli yüksek oldugu için, boru hattının Suudi Arabistan ve Körfez bölgesine uzatılması yerine, en yogun su sıkıntısının yasandıgı Ürdün'e kadar getirilmesi, böylece daha kısa bir hatla yetinilerek maliyetinin düsürülmesi bazı uzmanlarca teklif edilmistir. Proje ile iletilmesi öngörülen yıllık su miktarı 2.19 milyar m3 olup Ürdün nehrinin yıllık ortalama su kapasitesinin 1.6 katıdır. 

4.2.1.1. Barış Suyu Projesine İliskin Politik Yaklasımlar 

Barış suyu boru hattı projesi ortaya atıldıgı günlerden itibaren, olumlu ve olumsuz çesitli politik tepkilerle karsılasmıstır. Ürdün genelde sıcak bir yaklasım gösterirken, Suudi-Arabistan ve Suriye olumsuz bir tavır takınmıstır. Büyük su sıkıntısı içinde olan ve ileride bu problemleri daha da artacak Ürdün ve Filistin'in projeyi desteklemelerine karsın, Arap kamuoyunda özellikle Suriye'nin girisimleri ile konu amacından tamamen saptırılarak, Türkiye aleyhinde bir kampanya baslatılmıstır. 

41
www.kho.edu.tr/yayinlar/btym/haftalikbasbultenleri/basinozetleri/2003/2428subatic.htm.(11 Mayıs 2003)
42 John Bullog, Adel Darwish; Su Savasları, Çeviren:Mehmet Harmancı, Altın Kitap Yayınevi, İstanbul, 1994, s.137. 

Ortadogu bölgesi üzerine yapmış oldukları çalısmalarla bilinen John Bullog, Adel Darwish; özellikle Araplar tarafından Türkiye’nin Barış suyu projesinin, Osmanlı mparatorlugu'nu canlandırmaya yönelik bir girisim olarak algılandıgını belirtmisler  dir.43 

Deniz suyu arıtma tesislerini geniş ölçüde kullanan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gerek ekipman temini gerekse tesislerin isletilmesi asamalarında, yabancı teknolojiye baglı bulunmaktadırlar. Bu teknolojiye sahip uluslararası büyük sirketlerin bölgedeki etkinligi ve ticari çıkarları, arıtma teknolojisi dısında su temini yönündeki girisimlere karsı bir lobi olusturmustur. Boru hattı projesi ile tasınacak suyun m3 maliyetinin (Batı hattı: 0.84$/m³ ve Dogu hattı: 1.07$/m³) yüksek oldugu iddia edilerek, Ölüdeniz kıyısında kurulacak ve Akdeniz-Ölüdeniz iletim sisteminden elde edilecek enerji ile isletilecek arıtma tesislerinden elde edilecek suyun maliyetinin 0.64$/m³ oldugu ifade edilmistir.44 

Dolayısıyla, uluslararası büyük firmaların birer baskı unsuru olarak ortaya çıkması, projeyi engelleyen önemli bir husus olmustur. 

3 CÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK