1 Aralık 2014 Pazartesi

ANADOLU PARTİSİ KONGRESİ TOPLANDI




ANADOLU PARTİSİ KONGRESİ TOPLANDI


Anadolu Partisi kongresiyle filli demokratik halk mücadelesi başladı.



Anadolu Partisi kongre yapıyor


Emine Ülker Tarhan liderliğindeki Anadolu Partisi, kurucular kurulu kongresini bugün gerçekleştirdi. Emine Ülker Tarhan Genel Başkanlığa seçilirken, birçok ilin  başkanları ve yönetim kurulları da belirlendi.İşte Emine Ülker Tarhan’ın konuşması;
“Değerli arkadaşlarım, Anadolulular, Trakyalılar… Kurucular kurulu toplantımıza, Anadolu Kongresi’ne hoşgeldiniz.
Zorlu geçen bir tarihsel süreçte, dünyanın bu en cennet ve bazen de cehennem olan bölgesinde, Anadolu’da yaşamanın, ona ait olmanın, mutluluğunu ve bazen de hüznünü yaşıyoruz.
Verilen kutlu mücadelelerin ardından tutunduğumuz son vatanımız Anadolu’nun şefkatli toprakları, yaşadığımız zaman diliminde, vicdansızlıklara, sömürüye, kutuplaşmaya zemin oldu.
Bir zamanlar, darbeciler bütün dayanışma deneyimlerini işkenceyle, cezaeviyle, sürgünle, ölümle cezalandırıp, faili meçhulleri uygulamış, bu yolla bir sağır ve dilsizler toplumu yaratmışlardı.
Bugün bizi yönetenler de benzer hukuksuz susturma teknikleri uyguladılar. Cezaevleri muhaliflerle doldu. Basılmamış kitaplar imha edildi. Zalimleri kutsayan kitle iletişim araçları, demokrasiye karşı kurulmuş sözde demokratik kurumlarıyla bir sessizler toplumu yarattılar. Buna karşı duran gençler sokakta öldürüldü.
Bununla yetinmediler, kendi mülkiyet haklarına diğer bütün hakları feda ettiler. Ağaç kesip beton diktiler. Yeşile savaş ilan ettiler. Çalmayanı cezalandırıp, çok çalanı ödüllendirdiler. Yalnızca biat edene ifade özgürlüğü ‘bahşettiler.’
Bu toprakların eşsiz devrimlerini, aydınlanmasını düşman gösteren bir sistem yarattılar. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetir görünüp, sultanlığa göz kırptılar. Onlar, gösterişli saraylarını donatırken, masumlar yerin yedi kat altında can verdi.
Bizim, bu sistemi bir kadermiş gibi kabul edeceğimizi sanıyorlarsa yanılıyorlar. Biz böyle bir sistemin dekoratif malzemesi olmayacağız. ‘İleri demokrasi’ dedikleri ve halkın yaratıcı enerjisini zincirledikleri bu şeyin adı demokrasi değil.
Biz, sesi olmayanların sesinin ortaya çıkmasına yardımcı olmak isteyenler, Anadolu Partisi’ni kurduk. Gökkubbe altında yaşadığımız sürece, ismindeki Anadolu, resmindeki Trakya’nın değer ve kazanımlarından beslenecek, gösterişe karşı sadeliğini, kutuplaşmaya karşı engin hoşgörüsünü koyup, gücünden ilham alacağız.
‘Yeşil bir ağaç gibi gülen, merasimsiz ağlayanların’ yurdu Anadolu’nun ve Trakya’nın birliği ve aydınlık yolu yolumuzdur. Evet partimiz Anadolu Partisi bu düşünceyle kuruldu.
Ülkemiz kritik bir eşikteyken kurduk Anadolu Partisi’ni. Halkın umutsuzluğu had safhadayken. Çünkü seçim yapılsa da sonuç hiç değişmeyecek gibi hissediyorlar artık.
Son seçime baktığımızda tıpış tıpış söylemine nasıl karşılık verdiğini gördük. Bu sonuç sadece AKP ile açıklanamaz. Toplumsal muhalefet var ancak siyasal muhalefetten fayda yok.
Gezi’yi hatırlayın. Partisi yoktu. Hatırlayın, AKP’nin baskılarına karşı vicdanı olan her kesimden insan sokaklardaydı. O gün korku duvarlarını yıktılar. Sonuç aldılar mı, aldılar. Oraya Topçu Kışlası yapılamadı.
Ama siyasal muhalefet bunu başaramadı. Haftalık grup toplantılarına sıkışıp, iktidarı besledi. Kim istemez böyle muhalefeti.
İnsanlar bir çıkış arıyor. İşte bir çıkış yolu bulma arayışından doğdu Anadolu Partisi. Türkiye’nin sürüklendiği uçurumun farkındalar. Bunu gidermek, geleceği yeniden inşa etmek için onların talebiyle doğdu Anadolu Partisi. İktidar ve muhalefetin birlikte büyüttüğü kabusu defetmek için.
Yüzyıllardır bu ülkenin hırpalandığını gördükleri her anda bu erkekler ve kadınlar, gençler onu canlı tutma cesareti bulmuşlardı. Yine buldular. İşte bu yüzden burdayız. Birilerinin birşey yapması gerekiyordu. Bu da sadece siyasi bir örgütlenme ile mümkündü.
Tek tek yakılan ateşler, çiseleyen bir yağmura bile dayanamaz. Oysa yangına dönüşen bir halk ateşini söndürmeye okyanuslar yetmez. Bakın Anadolu’nun gençlerine, o ateşi göreceksiniz.
Önümüze çıkacak engellerin farkındaydık. Medyanın kapılarını kapatacağını biliyorduk ama farketmezdi. Bakmayın kenardan eleştirenlere, onlar için doğru yapılan her hareket yanlıştır.
Hele halkın çocukları bir şey yapmaya görsün, hemen parmak sallamaya kalkışırlar. Anadolu’nun gücüne, halkın enerjisine güvenmeyenler, dün de böyle demişlerdi, bugün de.
1919 yılında umutsuz bir imparatorlukta, işgale boyun eğmeyen Mustafa Kemal’e Refik Halit şöyle yazmış: ‘Anadolu’da bir patırtı, bir gürültü, kongreler, beyannameler filan….
Sanki birşey yapabilecekler… Blöf yapmanın sırası mı şimdi?
Hangi teşkilatın, ne gücün var? Bu ne hayal! Kuzum Mustafa sen deli misin?”
Sonuç; o deli dediği adam Kurtuluş Savaşı’nı kazanıp Cumhuriyeti kurmuştur.
Zübeyde Ana’nın oğlu ufkun ötesini görmüş, kimin ufkunun dolduğunu da göstermiştir. Anlattığım hikaye bir karşılaştırma değil asla, ama açık bir öykünme.
Yaptığımız şeye, buna ne derseniz deyin, politik değişim arzusu, meydan okumak, ne derseniz deyin.
Bakın arkadaşlar, sevgili kardeşlerim, dünyadaki başka hiçbirşey, hiçbir ordu, hiçbir güç, zamanı gelen bir düşünceden daha güçlü olamaz… Zamanı gelen o düşüncedir Anadolu Partisi. Gücünü zamanın ruhundan alır.
Diyelim ki, hayal görüyoruz, diyelim ki hayal ediyoruz. Söyler misiniz bunu yapmamıza hangi güç engel olabilir? Heyecanımızı kim zaptedebilir?
Burayı asla zaptedemezler. Çünkü burada Anadolu var, burada Cumhuriyet var. Ve buradan ilan ediyorum ki, burada hiçbir şey sıradan olmayacaktır.
Bize soruyorlar; ‘neye güveniyorsunuz, ne yapabilirsiniz?’ diye… Hâlâ göremiyorlar, hâlâ duyamıyorlar, hâlâ anlayamıyorlar… Anadolu’nun, cumhuriyetin kızlarına-oğullarına, bize ‘tıpış tıpış’ değil, sevgiyle, coşkuyla koşan milyonlara güveniyoruz.
Eşitlik, adalet, kardeşlik ve özgürlük yeniden hatırlansın istiyoruz. Sömürüsüz bir toplum istiyoruz.
Anadolu Partisi’nin çizgisi birleştirmektir. Ayrışarak küçülen bir Türkiye’de değil, birleşerek büyüyen bir Türkiye’de iktidar olmak temel hedefimiz. Bizim kuruluşumuz yeni bir halk hareketi, Anadolu Kongresi’yle işte tam buradan başlıyor.
Arkadaşlar, her tür saldırıya hazır olun. Çünkü korkuyorlar. Ama sermayeniz yüreğinizse eğer mesele yok demektir. Ve unutmayın, elleri çok, ama çok kirli olanların bizi elimizi yıkamaya davet etmelerine asla izin veremeyiz.
Kabul edin artık, yıllar yılları kovaladı, olmadı. Mevcut muhalefet iktidar olamıyor. Hele cumhurbaşkanlığı seçimine bakın durum içler acısı.
Bunun nedenini artık biliyorum. Belki hepsi birden dilimi kesmek isteyecekler ama ben doğruyu söylemeye devam edeceğim.
Bu gün siyasette sanki gizli bir koalisyon var. İktidar ve ana muhalefet partisi kontenjanı ve diğerleri. Mutlak hükümdarın altında majestelerinin hükümeti ve majestelerinin muhalefeti.
Muhalefet, iktidar ne söylerse peşinden gidiyor. Siyaset çözüm alanı değil, sorun haline gelmiş, tıkanmış. Halka dayanırlığını yitirmiş. Bize dayatılan birer yönerge, tebliğ ve usul olmuş sanki.
Üstelik, bakın, keşke bize karşı hergün atıp tutanlar, küçük bir matematik hesabı yapsalar. Mevcut seçim sistemine göre; meclis’e 3 parti girmesi halinde 1. Parti tek başına iktidar oluyor. Bir parti daha olursa tek başına iktidar olamıyor.
Cumhurbaşkanı adayı ile tarihe geçip, bir cumhuriyet karşıtına cumhurbaşkanlığını hediye edenler yine hesap hatası yapıyorlar.
Birileri tüm sorumluluğu paralele yüklüyorsa, birileri de şezlonglara, istihbarat servislerine yüklüyor. Kirli komplo teorilerine sarılıyor. Korkakça karınlarından konuşup, MİT’ti şuydu buydu deyip akılları sıra ortalık bulandırıyor.
Cesareti olan kapı arkasından konuşmaz, çıkar ne biliyorsa anlatır. Kirli siyaset yapmaz. Çamur atmaya kalkışacaksınız ha… Yok öyle yağma… Adam gibi çıkar ne biliyorsanız söylemezseniz korkak ilan edilirsiniz.
Unutmayın, kimsenin, hiç kimsenin icazetine ihtiyacımız yok. Küçümsediğiniz bu halkın oğulları, kızları kendi başına birşey yapamaz mı sandınız? Soruyorum, madem birşey yapamayız, niye hergün bizden bahsediyorsunuz. Bu kadar mı korkuyorsunuz? Anlayın artık, size benzemiyorum ben, biz.
Ben bunları söylediğimde, benim yıllanmış bir siyasetçi olmadığımı filan söylüyorlar. Evet ‘yıllanmış siyasetçi’ demek deneyim demekse, öyle değilim. Ama bunu söyleyenlere göre bakıyorum, ceket iliklemekten parmakların yorulmalı ki yıllanmış siyasetçi sayılasın. Oysa ben böyle yıllanmak istemiyorum ki.
Siyasetin gençleşmesi, ben görevimi yaptıktan sonra, yerimi bir an önce genç bir adama, ya da kadına bırakmak çok daha umut verici.
Siyaset nedir onlara göre bilinmez. Ama benim siyasetle tanışmam epey de eski sayılır.
Siyasi yaşamım; dünkü çocukken, babam Ali Usta’nın çalışmaktan şişmiş, yara olmuş ellerini iyileştirmeye çalışırken başladı.
Ülkemin yollarında, keşifler yaptığım dağlarında, köylerinde gelişti. O toprakların ve insanların birikimleri üzerine inşa edildi.
Tozlu yollarında, köy minibüslerinde, 2 göz oda evlerimizde, kapı komşularımda tanıdım her birini. Güzelliklerini yüreğimde biriktirdim. Kendimi onlara karşı borçlu hissettim. Hala o borcu ödemenin telaşı içindeyim.
Kocaman bir hazine sandığı olan Anadolu’nun mücevherleriydi her biri. Nar taneleriydi. Beni ben yapan değerlerin parçasıydı her biri. Her birine teşekkür ederim.
Ben olağanüstü bir hatip değilim. Ben kurnaz bir politikacı hiç değilim. Sadece haksızlıklara karşı dik durmayı, bu topraklara layık olmayı istedim. Kötü olana sıradan olana alışmak istemedim. Adaletsizlikle mücadele ettim. Çünkü adaletsizlik cinayetten farksızdır. Adalet cellatların eline düşünce iş başa düşmüş, ben de yollara düşmüştüm, hatırlayın.
Şimdi de biz siyasette oyun kuralları değişsin, bir maskeli balo olmaktan çıksın istiyoruz. Artık dini de, bu topraklardaki herkesin kahramanı olan Atatürk’ü de, Cumhuriyeti de kendine aitmiş gibi istismar edenlerin maskeleri düşsün istiyoruz.
Mustafa Kemal’in ülküsü sadece sözden, heykelden, biçimden ibaret olmasın istiyoruz. Ülkesinde öteki gibi yaşamak istemeyen çok insan var, bunu biliyoruz. Onlar sahipsiz kalmasın istiyoruz.
Siyasetin ilkeli ve ahlaklı yapılmasını istiyoruz. Sloganlarla, hamasetle, komplo teorileriyle değil. Masaya yumruk vuranlardan, ‘yalancıdan başbakan olmaz’ deyip sonra susmak zorunda kalanlardan, cumhuriyeti kurultaydan kurultaya hatırlayanlardan olmayacağız.
Bu maskeli baloyu değiştireceğiz, bu rant düzenini demokratik yollardan, sandıkta yıkacağız. Söylemiştim, çünkü biz sandıkları kadar az değiliz… Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokuz.
Değerli dostlarım, arkadaşlarım!
Biraz geriye dönüp baktığımızda, ülkemizin, son yüzyılda büyük bedeller ödediğini görüyoruz. Kuma kanla yazılan haritalarla sınırlar değişti. Bugün, tarihi tekerrür ettirmek isteyenler kimin silah verdiği belirsiz IŞİD ile bizim savaşmamızı istediler.
Hükümet, çıkarttığı tezkereyi ateşten top misali ne yapacağını bilemedi. İmdadına muhalefet yetişti. Bir de baktık ki, mehmetçiğin çevresinde türlü düşmanların konuşlandığı bir yere girip, IŞİD’i hızlıca yok edip yine hızlıca dönmesi için dahiyane bir mini tezkere önerisinde bulunuldu bir basın toplantısıyla. Şaka gibiydi… Neyse…
Evet o kuma çizilen haritalardan kurtarabildiğimiz vatan toprağının adı Türkiye Cumhuriyeti oldu. Varolma sürecinde hatalar da yapıldı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, herşeye rağmen, çağdaşlaşma projesini yürüttü. Kalkınmasını üretime dayandırdı. Kadını toplumsal yaşamın dokularında var kıldı.
Eksikleri var mıdır, vardır. Bana göre devrim tamamlanamamıştır. Ancak kurucu iradenin ne denli haklı olduğu, sınırlarımızın ötesine bir göz atınca anlaşılıyor.
Elleri birbirlerine zincirlenerek cariye pazarında satılan kız çocuklarını izledik. Bunlar sınırlarımızın hemen ötesinde gerçekleşti. Ezidiler, Kürtler, Aleviler, Sünniler topraklarından sürüldü. Birlikte yaşama iradesi yok edildi.
Bize döndüğümüzde ise bugün hâlâ elimizde olan kör topal bir seçimli demokrasi, hoyratça tartaklansa da bir yargı sistemi, kağıt üstünde de olsa kadın erkek eşitliği var hâlâ.
Şimdi bunları önce korumak, sonra geliştirmek zorundayız. Ülkemizi bulduğumuzdan daha iyi bir yer haline getirmek zorundayız. Bizi yaratan ruha sadakat ortak amacımız kimseyi terketmeyeceğiz, kimseyi unutmayacağız. Kimin ne giydiğiyle değil yoksulluktan ne giyemediği ile ilgileneceğiz.
Güçlenmek, güvenle, işbirliği ve dayanışmayla güçlenmek. Sadece parayla değil. Güçlü kadın, güçlü gençlik, inançlı ve mücadeleci. Üretenlerin lehine işleyen ekonomik sistemi yaratmalıyız.
Ekonomide, artık satılacak şey kalmadı. Satarken kirli rantlara, kişisel menfaatlere bulaştıkları anlaşıldı. Yakalanmamak için ne kanun kaldı değiştirmedikleri, ne tek bir polis müdürü. Arkalarına aldıkları güdümlü adalet sistemiyle, kendilerine mutlak dokunulmazlık sağladılar.
Oysa, adaletin sembolü terazidir, bukalemun değil. Bize yetki verildiğinde, kirli ilişkileri tek tek ayıklanacak; karanlıkların prenslerine karşı topyekun bir mücadele verilecektir.
Arkadaşlar…
Anlatıyorum, biraz da muhalefet yüzünden Türkiye bu duruma geldi. Ama muhalefet bizim ne hedefimiz ne de umurumuz. Asıl amaç iktidar. Bu yolda biz günebakan gibi güneşe dönecek ve yürüyeceğiz.
Bunun için burada toplandık ve buradan Anadolu’ya, Trakya’ya dağılacağız. Nafile toplantılarla zaman kaybetmeyeceğiz. Bu partiye giren herkes bir liderdir. Herkes kendisinin lideri, halkının iradesi, partisinin de neferidir.
Siyaset yorgunları ile yola çıkmadık. Herkes oturduğu koltukta sağına ve soluna baksın: yeni yüzlerle karşılaşacaktır. Var olduğumuzu Türkiye ile göstereceğiz, adının arkasına gizlenenlerle değil… Böyle bir ekiple yola çıktığım için onur duyuyorum. Başaracağız. Kırmadan, dökmeden ve en önemlisi hiç yılmadan.
Bize ‘siz nesiniz?’ diyorlar. Biz bu ülkenin yıpratılan değerlerini onarmak için yola çıktık.
Özgürlüğünü yitirmiş, ulusal hassasiyetleri çiğnenmiş, ekmeği elinden alınmış, madenlerde ölüme mahkum edilmiş, caanım zeytin ağaçları kesilmiş, 12 yılın sonunda bir karanlığa mahkum edilmiş milyonlara yakın hissediyoruz kendimizi. İktidar tarafından yaşamları, muhalefet tarafından umutları elinden alınmış herkestir; Anadolu…
Herkes kendini bir kalıba sokuyor. Birileri kendine ‘muhafazakar demokrat’ diyordu hatırlayın. Neyi muhafaza ettiğiniz önemli tabi. Yağma düzenini muhafaza etmek onlarınkisi. Cumhuriyet değerlerini, ulus devleti, kadın erkek eşitliğini, emeğin kutsallığını, doğal kaynaklarımızı muhafaza etmek bizimkisi. Yolsuzluklarla mücadele, yenilenebilir enerji sistemlerine bakış…
Eğitimse mesele, biz devrimciyiz.
Betona karşı yeşili, termiğe karşı zeytin ağacını, HES’e karşı dereleri savunmaksa, çevreciyiz.
Kültürlere saygı, çoğulculuksa eğer, demokratız. Ama elbette ve sonuna kadar cumhuriyetçiyiz.
Ülkemizin geleceği için mücadele etmek istiyoruz. Biz bunu söyledikten sonra dileyen yurtsever desin, dileyen özgürlükçü, dileyen ulusalcı desin, dileyen vatansever.. Yeter ki vatan haini ya da hırsız demesin.
Bize, ‘ülkeyi değiştirdik’ diyorlar. Değişimin gizli gündemle yapılması o toplumu bir kötüye mahkum eder. İşte etti. Bu kurgu, toplumu kutuplara ayırır. İşte ayırdı. Hatırlıyor musunuz ‘%50’yi evinde zor tutuyorum’ sözleri ne kadar da tehlikeliydi… 12 yılın sonunda kendini kırgın, öfkeli, mutsuz hisseden milyonlar yaratıldı.
Evet değişiyor. Tek millet değil iki millet var artık. Pastanın yarısını yiyen yüzde onluk zengin millet ile kalan yarısını yiyen yüzde doksan yoksul millet. Birileri hep zengin, birileri daimi fakir. Bir tarafı hep kazanmış, diğer tarafı hep yenilmiş bir millet.
Evet değişiyor, Türkiye bölünüyor değerli kardeşlerim, Türkiye bölünüyor…
Sadece duygularımızdaki bölünmeden, şiddet ve terörün bizi bölmesinden sözetmiyorum.
İşli işsiz, zengin, yoksul, imam hatıpli ya da değil, Türk, Kürt, Boşnak, Arap, Gürcü, diye bölünüyor… Ha bir de kadın erkek diye bölünüyorlar, buna engel olmalıyız. Yoksa bu çatışmalar ülkenin enerjisini bir ruh emici gibi tüketecek.
Evet değiştik. Her 5 gencinden 1’inin işsizlikle boğuştuğu, açlık sınırının altında bir asgari ücret anlayışı varken, yüzlerce işçimiz yeraltında can verirken, yerüstündeki şaaşalı kaçak bir sarayı donatabiliyorlardı. Bütün saraylar aynı hızla kirleniyor belki ama birinciliği kesinlikle bu Aksaray’a vermişlerdir eminim.
Eğitimde OECD ülkeleri arasında sonuncuyuz. Gençler, maaşlarının dörtte birini vergi olarak verecekleri bir işe girmek için kariyerlerini çoktan seçmeli sorulara bağlıyorlar. Sonra da kazandıklarının 4 katı borç altına girerek yaşamaya çalışıyorlar.
Evet değişti bazı şeyler. Sendikal ve siyasal etkinlikler bugün suç. Toplanma özgürlüğü kaldırıldı. Düşünmek yasak.
Evet değişti. Güneydoğu ayrı bir devlet gibi. Türk bayrakları indiriliyor, vergi topluyor, güvenlik kuvveti kuruyorlar.
Sorun kültürel haklar mı, toprak mı bunun tahlilini daha yapamamış, silahlarını bırakmamış bir terör örgütüyle sanki tüm Kürtlerin tek temsilcisiymiş gibi masaya oturmuş eveleyip geveleyen bir hükümet. Bu Kürtlere çok büyük haksızlıktır.
Değişti evet, yakın bir savaş tehlikesi yaşıyoruz. Teröre destek söylentileri ayyuka çıkmış. Ayağını ancak sığ sularda ıslatabilenler ‘derinlik stratejisi’nde vurgun yemişler.
Sınırlarımızı milyonlarca mülteciye açmak zorunda kalmışız. Savaş tehlikesi yaratan, teröre destek olmakla yaftalanan dış politikanın mimarı sanırım sadece bizde iş bulabilirdi. Üstelik başbakan olarak.
Bize ‘zenginleştik’ diyorlar, evet, zenginleştiler, onlar. İktidar ve onun gölgesinde yatanlar.
‘Başardık’ diyorlar, ağaç kesip beton atmaksa başarı, evet başardılar.
Bilimde, sanatta, eğitimde, sporda neredeler söyler misiniz? Zenginlik, üretimi arttırarak, hakça bir paylaşımla mümkündür. Emekli yaşlılarını, küçücük çocuklarını çalışmak zorunda bırakanlar zengin değildir.
Bize soruyorlar ‘Türkiye’nin en büyük sorunu sizce ne?’ diye. Saymaya başlayabiliriz, öyle çok ki. Ama bunu en çok sokaktaki insan biliyor.
Evine ekmek götürmek için elma toplamaya giderken yollarda can veren emekçilerin çocuklarına sorun bakalım en büyük sorun neymiş. Madende 350 metre suyun altında tüm umutları yok olan maden şehidi Tezca’nın on yaşındaki oğlunun o babasını özleyen gözlerine soralım bakalım neymiş?
Ve bize ‘hem iktidar hem muhalefetin saldırılarından korkmuyor musunuz?’ diyorlar? ‘Düşmanın yok mu, nasıl olmaz? Yoksa hiç adalet istemedin mi?’ der bir düşünür. Düşman öğretmendir. Ondan da öğreneceklerimiz var.
1500 korumayla dolaşıp, kefen giydik ağlaklıkları yapanlardan değiliz. Kefen deyince, aklıma geldi. Onların kefeni muhtemel ki, zırhlıdır kurşun geçirmez. Bizimkisi Anadolu’da bildik türden birkaç metre bez. Ama evet, biz hiç mi hiç korkmuyoruz.
‘Ne yapacaksınız ki’ diyorlar. Bakın, biz sadece ‘karşıyız’ demeyeceğiz. Yaşam pratiğine geçireceğiz herşeyi.
Taşerona karşıysanız kendiniz uygulayamazsınız. Kadınları yok sayarak, çıkarınıza uygun kota aldatmacaları yapamazsınız.
İnsanları dinlemek gerekir. İnsanlardan öğrenmek gerekir. Yalan söylememek, yalanları ortaya çıkartmak gerekir. Küçük zaferlerle övünmemek, onu büyük zaferler için rehber yapmak gerekir. Biz bunları yapacağız.
Kadınlar, ah kadınlar… Kanayan yaramız. Dünyada Ruanda’dan bile geride olmaya layık mı Türk kadınları? Günde ortalama iki kadın öldürülür mü sokaklarda?
Kadınların güçlenmeleri gerek. Evde oturmayı tercih edenler olabilir elbette. Ama isteyen kadınlarımızı üretime katmalıyız.
Kadının bir sorunu da çocuk ve yaşlı bakımı, bu konuda da zor durumdayız. Düşünün herkes bir gün yaşlanacak ve herkesin bir yaşlı annesi babası var. Onlarla ilgili yaşamı kolaylaştırıcı yöntemler önereceğiz.
Örneğin, kadınların okur yazarlık oranının yüzde yüze çıkarılmasını, yüksek eğitim almasını, talebi olan her kadının devlet desteğiyle sürücü belgesi almasını istiyoruz. Türkiye’nin yolculuğunda kadınlar direksiyona geçsin istiyoruz.
Birilerinin bizi benzetmeye çalıştığı, araba kullanması da sokağa çıkması da yasaklanmış Ortadoğu’daki kadınlara da umut olsunlar istiyoruz. Onların da umuda ihtiyacı var bu karanlık günlerinde.
Hepimiz cumhuriyetin okullarına, öğretmenlerine borçluyuz. Devlet okullarını güçlendireceğiz. Gençlerle ilgili istihdam, eğitim, kültür projelerimiz var.
Çocukken babamın, ‘dalını kırarsanız küser ağlar’ dediği, dokunmaya kıyamadığımız o güzelim zeytin ağaçlarının binlercesi sökülüyor. Be adam, keserken, sökerken kokusuna da mı acımadın…
İnsanlık bunlara ne yapmış da bu kadar insanlıktan uzaklaşmışlar bilinmez. İktidarı, muhalefeti neymiş bu ağaç düşmanlığı, nasıl bir kâr hırsı bu?
Neymiş efendim enerji… Derelerimizi, göllerimizi, tarım alanlarımızı rant kapısına dönüştürdükleri yetmiyor, şimdi de zeytinliklere göz diktiler. Sonuçları ağır olacak, ama farkında değiller.
Çevreye saygılı ‘alternatif enerji’ bizim önceliğimiz olacaktır. Rüzgar, güneş ve atıklardan enerji üretimi konusunda çalışacağız. Günde 4 saat güneş alan Almanya, güneşi elektriğe dönüştürüyor, günde 8 saat güneş alan ülkemizde ise insanlarımız enerji elde etmek için yeraltında ölüme mahkum ediliyorlar.
Eğer istiyorsa, herkes doğduğu, yaşadığı, yaşlanmak, ölmek istediği memleketinde ekmeğini kazanma şansına sahip olsun istiyoruz. Buna ilişkin tarım ve hayvancılık projelerimiz olacak.
Yolsuzlukla savaşta, vergi toplamada devrime ihtiyaç var. Düşünün şu anda devlet her işyerine %37 ortak. Oysa, az kazanan az, çok kazanan çok vergi ödemeli. Bu çalışmalar, ayaklarımın yere basması kadar somut ve gerçektir.
Değerli kardeşlerim…
Şimdi bakalım… Yeni bir hareket AKP’nin gücünü dizginlemezse, ne mi olur… Bugüne kadar ne olduysa o olur.
Açıkça ‘kuvvetler ayrılığı da neymiş, bize birkaç beden büyük geliyor. O halde tüm kuvvetleri birleştirelim de mal birliği rejimi yapalım’ dedi hatırlayın.
‘Yurtta barış, dünyada barışa ne hacet, yurtta beton dünyada beton bize yeter’ diyor.
‘Başkanlık yetmez kestirmeden sultanlık yapalım olsun bitsin’ diyor. Çünkü hesap vermekten o kadar korkuyor ki, mutlak iktidar istiyor.
O kadar korkuyor ki, kasalar, kutular üzerine üzerine geliyor.
O kadar korkuyor ki, farklılıktan, özgürlükten, gençlerden. Korkularına teslim olmuş biri yönetiyor ülkemizi.
Tek derdi var artık. Kaydı hayat şartıyla başkanlık. Onun için herşeyi göze almış, ülkeyi bölmeyi bile…
Ne mi olur? Anayasayı değiştirir. Yeni rejim eski rejimin simgeleri için bir sürek avı başlatır. Yasaklatır. Olacak budur…
Özgürlükler askıya alınır mı, alınır? İnterneti bir kez yasakladı mı yine yasaklar. Halka karşı işlediği suçlar ortada. Yine işleyebilir. Masumların nasıl hedef gösterildiğini, palalıların sokaklara salındığını, sokakta öldürülen gençleri hatırlayın.
Bazen öyle öfke patlamaları yaşandı ki, güvenlik yazılımı filan olmayan bir tüp gibiydi bu insan, direkt patlayacaktı sanki. Müsekkini saraymış meğer. Ancak muhalefetin de büyük desteği ile cumhurbaşkanı olup sarayına kavuşunca biraz teskin olabildi.
Bakın, halkı bunlara karşı topyekun sigortalatamayız. O halde hesap sormak için demokratik yollarla iktidar olmak gerekiyor. Ve biz göreceksiniz, eninde sonunda iktidar olacağız. Ve hesap soracağız.
Bu sessizliği sese çevirmeye, ah o güzelim ‘uyuyan güzeli’ uyandırmaya ihtiyacımız var.
Her hafta MYK toplamaktan başka bir şeyden sözediyorum. Gerekirse, işimizi, koltuğumuzu tehlikeye atan feda geleneğine inanmış kora kor bir mücadeleden sözediyorum.
Bizim bir davamız, Türkiye’ye karşı yeminimiz var. Siyasete başka bir pencere açmak istiyoruz. İçimizdeki büyük manifesto çoktan hazırlandı arkadaşlar. Okunmayı bekliyor. Hamur mayalandı dostlar, somun kabarıyor artık.
Özgürlük yok mu bu ülkede, bulmalıyız. Kayıp mı, aramalıyız. Uzakta mı, fethetmeliyiz.
Demokrasi fazla ileri gitti, gözden mi yitti, bulup geri getirmeliyiz.
Yoksulluk başa bela mı, yok etmeli, zenginleşmeliyiz.
Kuruluş dilekçemizi verdiğimiz günden, bugüne kadar o heyecanınıza, olağanüstü çabalarınıza tanık oldum. O heyecan karşılığını buldu. Her ilden, her ilçeden partimize katılım mesajları yağıyor. Bu heyecanı hiç yitirmeyeceğiz. Anadolu kadınları, Anadolu gençleri yollara düşecek…
Biz saraylarda yaşamak için yola çıkmadık. Elimizin tersiyle iter, iki göz odada mutlu oluruz.
Biz Ali ustanın, balıkçı İdris’in, madenci Memed’in, çiftçi Ökkeş’in, ev kadını Zeynep’in, avukat Ayşe’nin, memur Rıza’nın çocuklarıyız. Onlar ilham verecek bize.
Seyit Onbaşı gibi gücümüzün sınırlarını zorlayacağız. Adile Naşit gibi sevecek, Neşet Ertaş gibi sesleneceğiz. Pir Sultan gibi direnecek, Mevlânâ gibi kapılarımızı açacağız.
Ve öksüz bırakılan bir davaya, cumhuriyete, anadoluya sahip çıkacağız. Çünkü biz sadece külleri süpürmeyiz, ateşi de yakarız. Çünkü biz ölülerimizi sadece gömmeyiz, yaşatırız.
Hoyratça talan edilen bu toprakları birgün birilerinin sulayıp yeşertmesi gerekecek. Kim onlar dersiniz?
Evet, yolumuz zorlu, hayalimiz büyük. Ama peşinden gidecek cesaretin varsa bütün hayaller gerçek olurmuş. Ben peşinden gitmeye hazırım, birlikte gitmeye var mısınız? Anadolu’yu ayağa kaldırmaya hazır mısınız?
Peki öyleyse, yürüyelim arkadaşlar… Anadolu Kongresi uğurlu olsun…”
Emine Ülker Tarhan
Anadolu Partisi Genel Başkanı
30.11.2014

30 Kasım 2014 Pazar

TÜRKİYE., YOLSUZLUKLAR VE HIRSIZLIKLAR CENNETİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR..



TÜRKİYE., YOLSUZLUKLAR VE HIRSIZLIKLAR CENNETİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR..



Türkiye yolsuzluklar ve hırsızlar cennetine dönüşmüştür. Bunları yapanlar bellidir. Türkiye, dünya üzerinde ekonomisi yolsuzluk nedeniyle çökmüş 3. sıradaki ülkedir. Bu bir millete yapılacak en büyük arsızlık ve haysiyetsizliktir.

Hepsi Yolsuzluk Özel İhtisas mahkemelerinde hızla yargılanacak ve tüm servetleri hazineye irad edilecektir. Bu şahıslar çıkarılacak özel bir kanunla TV kanallarında halka teşhir edilecektir. Memleket kapanın elinden alınacaktır. Çalınmayacak, çaldırılmayacaktır.

Soydaşlarımız Ortadoğu'da, Avrupa'da, Kafkaslar'da, Türkistan'da katlediliyor. Şu açıktır ki yeni dünya düzeni dedikleri teranede Türklere yer yok. Türk'ün de Türk'ten başka dostu yok.

Eğer bu millet ülkenin bölünmesine engel olmak istiyorsa; bölücü eşkıyaya ''Silah bırakın,teslim olun yoksa gerekeni yaparız!'' diyecek bir lidere ve örgütlenmesine destek vermelidir. Biz ta kendisiyiz!

Sağcı - Solcu diye ikiye bölünmüş ancak tek derdi vatan olan insanları birleştirmek istiyorum ve bunu da Hepar ile başardığımı görmek bana gurur ve onur veriyor.

Zaman geldiğin de ülkesi için bir şey yapmayan, öldüğün de hiç yaşamamış sayılır. Şimdi tam vaktidir; HEPAR’a katılın…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR

TÜRK ULUSU!

Yalanı, talanı, yolsuzluğu, rüşveti görüp de önlemek için elini uzatmayan insanlar, bunları yapanlar kadar suçludur. “Bırak, bana ne!” boyunduruğu altından kurtulamayanlar ne özgür ne de yurttaş sayılamaz.

Panayır hokkabazlarından farksız siyasetçileri izleyip de, dilsiz ve ölü kayalar gibi bekleyenlerin, ne çocuklarının ne de ülkelerinin geleceğine vereceği hiç bir şey yoktur.

Parti mi kurtaracağız, yoksa Türkiye'yi mi?
Dış ve iç düzenin bir aracı olan mevcut siyasi putları kırın ve kurtulun.

Denenmişleri denediniz de ne oldu?

Geç kalmak kötüye işarettir.
Şimdi değilse ne zaman?
Tam vaktidir Türkiye…
Dürüst ve haksever olunacak.
Sözümüz söz yurttaşlarım…

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi  (Hepar)
Genel Başkanı

YA YENİDEN BİR İKİNCİ MİLLİ UYANIŞ YADA ESARET ADI ALTINDA MAHKUMİYET KARAR SİZLERİN
SİZLERE ESARET KÖLELİK DEĞİL
YENİDEN KURTULUŞU DOĞUŞU ÖNERİYORUZ
VATAN AŞKI + OSMAN PAMUKOĞLU = HAK VE EŞİTLİKTİR .
BOYUN EĞIŞİN MÜKÄFATI ESARETTİR
BİZE KATILIN BİR ŞEY KAYBETMEZSİNİZ :
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E VE
SAYIN OSMAN PAMUKOĞLU PAŞAMIZA DEĞER VERİP,
ONLARIN BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET ÜLKÜSÜ İLE
TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE MÜCADELESİNE ORTAK OLMAK İSTEYEN MİLLİYETÇİ, SOSYALİST , VATANSEVER KARDEŞLERİM
LÜTFEN DAVAMIZA MÜCADELEMİZE DESTEK VERİNİZ

HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ HEPAR RESMİ SİTE BAĞLANTISIhttp://www.hepar.org.tr/

HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ "HEPAR"IN ;
FİNANSIDA MEDYASIDA BİZİZ. BU NEDENLE BAŞTA RESMİ FACEBOOK SAYFAMIZ OLMAK ÜZERE, GENEL BAŞKANIMIZIN VE GENEL MERKEZİMİZİN RESMİ TWİTTER VE FACEBOOK PROFİLLERİNDE PAYLAŞILAN TÜM BİLDİRİLERİ LÜTFEN KENDİ PROFİL VE BAĞLI OLDUĞUNUZ GRUP/SAYFALARDA DA PAYLAŞARAK DAHA GENİŞ KİTLELERE ULAŞMAMIZA YARDIMCI OLUNUZ.BU HER PARTİLİ'NİN YERİNE GETİRMESİ GEREKEN VAZİFESİDİR.
TÜM GİDERLERİ HALKIN KENDİ ÖZ KAYNAKLARI TARAFINDAN KARŞILANAN
HİÇBİR KURUM VE KURULUŞA BAĞIMLI OLMAYAN
(GEBE OLMAYAN ) TEK PARTİ
HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ ( HEPAR )

BAŞI DİK DEVLET, ONURLU MİLLET İÇİN
TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE HEDEFİMİZ İÇİN
YAŞASIN VATAN YAŞASIN TÜRK MİLLETİ


.

FAZIL SAY’IN SÖZLERİNE KULAK VERELİM




FAZIL SAY’IN SÖZLERİNE KULAK VERELİM.,


Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk – 1923)
————————-
Fazıl Say, son asırda Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği, ünü dünyayı kaplamış ender sanatçılarımızdan biridir. Sanatçı kişiliğini tüm dünya kabul etmiştir. Eserlerinin tamamı yerlidir. Türk kültürü ve Türkiye motiflidir. Fazıl Say’ın eserleri dinleyen her Türk vatandaşını iliklerine kadar titretir, ürpertir, Türklüğünü hissettirir ve gururlandırır.
Yurt dışında verdiği konserler o ülkede ve o şehirde yılın sanat olayı niteliğini taşır. Bu sanatçımız; Türkü, Türklüğü ve Türkiyeyi yurt dışında en üst düzeyde temsil eden bir kültür elçimizdir.
Devlet ve milletçe başımızın üstünde tutmamız gereken Fazıl Say’dan ne yazık ki kendi vatanında hak ettiği, ilgi ve sevgi esirgenmektedir.
Sanatçılar ülkelerin nadide çiçekleridir. Çok zor ve ender yetişirler. Onlara sahip çıkmak bir vatan borcudur..
Gelin şimdi uluslararası gurur kaynağımız Fazıl Say’ın sözlerine kulak verelim. Ve yaratılan bu anlamsız çekişme ortamının biran önce kalkmasını dileyelim.
———————-
Sayın Başbakan, Sayın Kültürü bakanı ve tüm yetkililer,
Size bu mektubu Pekin’den yazıyorum , bu akşam Çin’de konserim var. Programda kendi eserlerim var.
Ben Japonya’da turnedeyken 3 eserimin Ankara’da programdan çıkarılmış, olay Türkiye’de ve dünyada tepki ile karşılanmış.
Hoş bir durum değil.
Size söylemek istediklerim var. Umarım okursunuz ve bir insanı anlamaya çalışırsınız…
Ne zaman gerçekten “güçlü” olunur biliyor musunuz? Hem doğuyu, hem batıyı , hem de ikisinin sentezini en iyi şekilde var ettiğinizde.
Ankara’da çalınması yasaklanan “İstanbul Senfonisi” eseri işte bu yüzden dünyanın her yerinde çalındı. Daha geçen hafta Tokyo Senfoni Orkestrası çaldı.
İstanbul Senfonisi, 80 kişilik batı orkestrasının en önünde Ney, Kanun, Bendır ve Kudüm ile çalınan bir eserdir. İstanbul’u müzik ile anlatır. Eserin sözleri yoktur. 2010’daki ilk seslendirilişinden sonra dünya üzeri 50’den fazla Orkestra bu eseri repertuarına aldı.
Hemen hemen tüm Türk orkestraları da çalmıştır.
Bu eser ile ben 2013 ECHO ödülünü kazandım, klasik müzikteki en mühim ödüllerden biridir.
Daha da önümüzdeki tarihte nice çalınışları olacak.
Bununla gurur duyabil. Korkma bundan, bu eser sadece bir müzik eseri.
Gel bu bütün dünyada şaşkınlık ve öfke yaratan “yasakçı” tutumunu değiştirebil. Yıkıcı olma. Gel bu eseri Ankaralılar da dinleyebilsin . Bırak kim neyi seviyorsa sevsin. Destek ol buna.
Fazıl Say’ın 56 eseri var. 3 tanesi Ankara’da çalınamadı diye hiç bir şey değişmiyor Fazıl Say için. Dünya bu “yasakçı” tutumu ayıplıyor sadece. Türkiye’de de kimse daha iyi hissetmiyor bir müzisyene boykot uygulaması getirildiğinde. Sen de iyi hissetmiyorsun. Gel bunu değiştirebil. Kaybeden sadece bu kararı veren oluyor.
Korkma el uzatabilmekten.
Hatta “bu eseri Orkestramız olmayan şehirlerimize de götürelim” diyebil. Uzat elini. Merak etme değeri bilinir.
Katar’da bile dünyanın en pahalı Opera prodüksiyonları yapılıyor…
Farklı yaşam tarzları korku ve tehdit altında kalırsa, bu çok sağlıksız bir toplum dokusu yaratır. Ne ezen mutlu olur ne de ezilen.
Bırak Türkiye sanatta da dünya ile yarışsın.
Gel Operaları, Tiyatroları, Orkestraları kapatma, bırak izleyen izlesin, seven sevsin, halk karar versin neyin iyi olduğuna.
Hatta, daha iyi olması için bütçelerini bile arttır, dünya yarışında var olsunlar, bırak ne yapıyorlarsa yapsınlar. 21. Yüzyıldayız, özgür bir dünyadayız, pozitif kılabil dünyayı,”Türkiye’de iyi sanat yapılıyor” dedirt tüm dünyaya.
Korkma sanattan sanatçılardan. Karşındaki “askeri güç” filan değil, karşındaki müzisyen, tiyatrocu, dansçı… İnsan… Sade vatandaş…
BİR TÜRLÜ ANLAŞAMADIK
Yıllardır karşı karşıya geldik. Bu hükümet ile bir türlü anlaşamadık Başka sansürler, konser iptalleri, hep bizi karşı karşıya getirdi. Hep tuhaf karşılandı. Kimse mutlu olmadı.
Gel Antalya’da dünya çapında bir müzik festivali yaratmış bu ekibi işine geri koy, o festivali biz yarattık, emeğimizle, düşüncemizle, yaratıcılığımızla, hakkımızdır.
Hatta bu başarılı ekibe başka imkanlar bile tanı, “gelin diğer başka şehirlerimizde de yeni festivaller yaratalım” diyebil. “Gelin beraber büyüyelim” diyebil. Korkma bundan
Fazıl Say’ın dünya üzeri her yıl 100-130 konseri var. İstersen incele.
“Kimdir bu?” diye bir kere olsun bak anlamaya çalış. Bir Türk vatandaşı. Tüm eserlerinin konusu Türkiye olan bir sanatçı.
Her yıl 30’dan fazla ülkede 100-130 konseri var.
Bak, 3-4 konserimi iptal edince ne benim için bir şey değişiyor ne de başkası için.
Sadece şaşkınlık ve küçümseme ile karşılanıyor bu tutum.
İstediğin bu mu? bu ülke on yıllarca bu yanlışlar yüzünden kaybetmedi mi?
Türkiye’nin dünya üzeri tanınan bir kaç sanatçısı var. Ve bu noktaya şans eseri gelinmiyor, yarışmalar kazanılıyor, ödüller kazanılıyor, dünya üzeri yüzlerce şehirde binlerce konser vererek on yıllar süren bir emeğin karşılığında bir yere varılıyor ve hiç kolay değil o noktaya varmak.
Lütfen bir kere olsun anlamaya çalışın.
Saygılar
Fazıl Say
http://kumkale.wordpress.com/2014/10/23/fazil-sayin-sozlerine-kulak-verelim/
.

Hilâl ile Artı Muhabbet Programı Osman Pamukoğlu 28 Kasım 2014

Hilâl ile Artı Muhabbet Programı  

Osman Pamukoğlu  28 Kasım 2014







OSMAN PAMUKOĞLU Hilal'le artı muhabbet 28 Kasım 2014


Genel Başkanımız Sn. Osman Pamukoğlu,
artıbir tv'de Hilâl Ergenekon'un sunduğu
Hilâl ile Artı Muhabbet programında yaptığı
açıklamalardan bazı başlıklar

Halk istiyor diye MHP ve CHP ile görüşme teklif ettim.
MHP tabir-i caizse sipere girdi, kaçındı.
CHP Genel Başkanı Dersimli Kemal ile 1 saat 10 dakika görüştüm. Ülkenin durumunu anlattım. 30 Ekim'e kadar süre verdim.
Geri dönüş olmadı.

Ben de üzerimdeki ''Oylar bölünmesin.'', ''İttifak yapın.'' baskısını attım.

CHP Cumhurbaşkanlığı seçimiyle son barutunu kullanarak halkın gözünde bitmiştir.

Muharrem İnce, benimle Halk Arenası programına çıktığına pişman oldu.
Programda da Uğur Dündar'a dönüp '
'Tek tek konuk edin bizi diye söylemiştim.'' dedi.
Programı izleyen halkın da görüşleri ortada.
Yalova seçiminde beni aradı adayımı çekmem için ben de çektim. Yalova'yı kimin oylarıyla aldıkları ortada.
''Ben de sizle gelip Yalova'da propaganda yaparım.'' dedim.''
Benimle birlikte görüntü verince,


((( PKK'lıların oylarını, desteğini alamamaktan korktular.)))

Twitter ile bana yazıp çizmeyeceksin gelip karşımda konuşabiliyor musun?

Emine Ülker Tarhan partimize gelebilirdi, gelseydi kabul ederdik.

Dersim tartışması saçmalıktır.

Oy için Alevi vatandaşlarımızın üzerinden oyunlar oynamaya çalışıyorlar.

Ben yurdu geziyorum insanlar tamamen bu muhalefete öfkeliler..
Vatandaşlar bunlardan bıkmış durumda..

Bilinçli yurttaş konusunda millet olarak sıkıntılarımız var.
İnsanlarımız parti programlarına biraz baksınlar..

Beslenme bir toplum için çok önemli,
tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi ilk hedefimiz olacaktır.

Türkiye'de vergi adaleti diye bir şey yok.
TRT'ye elektrik faturasından vergi mi ödenir?

Harçlar kaldırılacak eğitim ücretsiz hale getirilecektir.

Devlet adalet ve güvenlik için vardır.
6 – 7 Eylül ayaklanmasında güvenliği sağlayabildiniz mi?
Kamu düzeninden bahsediyorlar.
Ne düzeni sokak ortasında askerlerimizi infaz ediyorlar.
Rejim ve toprak bütünlüğümüz tehlike altında.
Göz göre göre de gidiyor.
Anlaşmalara göre bebek katili dışarı çıkacak.
Kandil’dekiler böyle söylüyor.
10.000 asker şehit edildi.
30.000 çoluk çocuğu öldürdüler.
78 öğretmeni şehit ettiler.
Türk milleti sessiz mi kalacak sanıyorlar.
Bölünmenin sonunda ne olacağı bellidir.

((( Bunun sonucu kaos ve iç savaştır.)))

Sokaklarda Kobani denen hareketlenmeler bir kalkışma hareketidir.

Türkiye, Fırat'ın doğusunda egemenliğinin % 70'ini kaybetmiştir.

Kobani'ye giden silahların ilerleyen zamanlarda
kime döneceğini herkes görecek.

Türk askerlerinin Suriye'de işi yok.
Çok meraklılarsa kendi çocuklarını göndersinler oraya..

IŞİD bölgede kalacak. Hava bombardımanlarıyla bu iş çözülemez.

Bu bölgenin karışıklığından en fazla çıkar sağlayan
İsrail ve İran'dır.
Çözüm süreci denen şey ülkenin bölünmeye götürülmesidir

Terörist başını dışarı çıkarmak için pazarlıklar yapılıyor. Bu yol, yol değil..

HDP denen şey PKK'nın meclisteki uzantısından başka bir şey değildir.

Halk bize gerekli desteği versin,
HEPAR meclise girsin, bu bölücülere adım attırmayız.

HEPAR Genel Başkanı olarak söylüyorum teröristlerle müzakereler derhal kesilecek.

Bizim parti programımız belli teslim olmazlarsa yerleri belli, gidip hepsini alacağız.

Biz meclistekiler gibi kurusıkı laf yapanlardan değiliz.
Bunların dertleri koltuk sevdası..

Başbakan olursam ilk icraatım
huzur ve güvenliği sağlamak olacaktır.

Genelkurmay Başkanı
görevini iyi idare edemediğini düşünüyorsa bıraksın.
Görevini yapamıyorsan istifa edersin,
aksi halde sen de tependekilerle beraber gidersin.

Ordumuza kumpaslar kurulurken
Genelkurmay Başkanı olarak duruş göstermiyorsan
orayı işgal etmeyeceksin.

TSK kumpaslarla fazlasıyla yıpratılmıştır.

MGK, YÖK ve RTÜK kaldırılacaktır.

Yüzde on barajının olduğu yerde
demokrasiden bahsedilemez.

Ben HEPAR'ı, AKP ile mücadele etmek için kurdum.

Bunları iktidardan indirecek bir oluşumun gerçekleştirilmesi şarttır.

Yolsuzluk, yoksulluk ve cehaletten nemalanan bir siyasi iktidar var.

Yolsuzluk ve rüşvet yiyenlerin
devlet yönetimine getirilmemesi gerekir.

Bunlar müslüman diye diye kalıplaştırılmış bir siyasi iktidar var.
Bu ülkenin bütün değerleri yozlaştı.

(((( Devrimler sonuçlanmadı. )))

Atatürk'ten sonra gelenler de devrimleri kemirdiler.
O nedenle Anıtkabir Özel Defteri'ne

(((''Bugün bizim için 11 Kasım 1938'dir.'' yazdım.))) 

Yarım kalan devrimleri tamamlamak için HEPAR'ı kurdum.

MHP, bedelli askerlik konusunda eveleyip, geveliyor.
Karşıyız desene! Nerede sizin milliyetçiliğiniz,
nerede vatanseverliğiniz!

Sarayların yanında uçakların,
Mercedes'lerin sayısı gün geçtikçe artıyor.
Almanlar bile bunlar kadar Mercedes'e binmiyor.
Bunun adı görmemişliktir.
Sanki sultan soyundan geliyor.

HEPAR, Türk milleti için 2015 Genel Seçimi'nde bir şans.
Bu şansı değerlendirip, değerlendirmemek Türk milletinin elinde. HEPAR'ın doktrini ortada, yapacakları ortada.
Değerlendirmedikleri takdir de benim kaybedeceğim bir şey yok. Olacaklar ortada.

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi Hepar
Genel Başkanı
28 Kasım 2014 saat: 20:30

Hilâl ile Artı Muhabbet programı

Genel Başkanımız Osman Pamukoğlu,
+1 TV'de Hilal Ergenekon'un konuğu oldu.
Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.



Programıma sizi konuk edeceğimi duyururken
 ''Efsane Komutan'' unvanınızı kullandım.
Çünkü sizi emekli bir asker olarak görmüyorum.
Siz hala benim komutanımsınız
ve sonsuza kadar da öyle kalacaksınız.

Hilal Ergenekon

http://youtu.be/0bUaUWYbu2Q