1 Kasım 2017 Çarşamba

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 7

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 7



ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Irak’a hava saldırısı gerçekleştirmişler 
ve böylece İkinci Körfez Savaşı başlamıştır. ABD’nin Irak’a girdiği ilk gün dünya 
kamuoyundan çok büyük tepkiler gelmiştir. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı 
Jacques Chirac, saldırının BM’nin onayı olmadan gerçekleşmesinden büyük üzüntü duyduğunu belirtmiş; “Fransa, operasyonların, hızlı ve olabildiğince az insanın ölümüyle sonuçlanmasını ve insanlık için bir felakete neden olmamasını ümit ediyor” demiştir. Chirac şöyle devam etmiştir: “Fransa, haklı ve uzun ömürlü çözümler bulma yolunda dünyaya gereken baskıyı yapacaktır. Bu da ancak, Irak’a barış getirmekle yükümlü tek yasal çatı olan BM’de mümkündür.” Dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ise, “Savaş, her zaman politika için bir yenilgidir” demiştir. Başbakan, ülkesinin, sorunun barışçıl yollarla çözülememesinden büyük üzüntü duyduğunu belirtmiştir. Rusya’da ise Devlet Başkanı Vladimir Putin, saldırıyı “ciddi bir politik hata” olarak nitelendirmiş, ABD’yi Irak saldırısını durdurmaya davet etmiştir.248 

Çin’den de büyük tepki gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Kong Quan, saldırının, uluslararası topluluğun karşıtlığı göz ardı edilerek yapıldığını  söylemiştir. Çin’in Irak sorununun barışçıl yollardan çözülebileceği yönündeki tutumunun devam ettiğini söyleyen Kong, hükümetinin barış yönündeki çabalarının devam edeceğini ifade etmiştir. İran’da Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, saldırıyı kınayarak, eylemin “yasadışı” olduğunu bildirmiştir. Harrazi, İran’ın savaşta hiç kimsenin yanında olmayacağını söylemiştir. İran, hava sahasını savaşçı güçlere kapatırken sınırlarını da kapatarak, mültecilere Irak sınırında hizmet vermeye başlamıştır. 249 
Erol Manisalı’ya göre, ABD kendi gölgesi ile savaşan bir dev durumundadır. Kendi gölgesiyle savaşırken de etrafı yakıp dökmekte ve böylelikle dünyadaki en büyük güç olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır.250 

Bundan sonraki birkaç gün başta Bağdat olmak üzere, tüm Irak’a uçaklarla 
bomba yağdırılması ile geçmiştir. Zaten savunma gücü daha öncelerde birçok kez yok edilen ve ambargolar altında tamamen ezilmiş olan Irak uzun süre 
direnememiştir. 3 Nisan 2003 tarihinde ABD askeri gücü Saddam Hüseyin 
Uluslararası Havaalanına girmiştir. Tarihler 9 Nisan 2003’ü gösterdiğinde Amerikan askerlerinin Firdevs Meydanına girmesi, ardından Saddam Hüseyin’in Bağdat’ın merkezinde olan heykelinin ABD askerlerinin yardımıyla, Irak’lı kalabalık bir grup tarafından yıkılmasıyla Tayyar Arı’ya göre 12 yıldır “oynanan oyun” sona ermiştir.251 

13 Nisan 2003’te ABD birlikleri Saddam Hüseyin’in doğum yeri olan Tikrit’e 
girmişlerdir. ABD savaş boyunca139 asker kaybederek Irak işgalini tamamlamış, hayatını kaybeden Iraklı sivillerin sayısı ise 15.470 ile 17.700 arasında olmuştur.252 
İngiltere’de savaş karşıtı tutum sergileyen yayın kuruluşlarından biri olan 
Independent on Sunday gazetesi, bir açık mektupla, Başbakan Tony Blair’e “peki Bay Blair şimdi söyleyin artık, nerede bu kitle imha silahları?” diye sorarak Irak’ta şu ana kadar tek bir yasaklanmış füze başlığı, kimyasal silah izi, Kitle İmha Silahlarına ilişkin tek delil bulunamadığını belirtmiştir. Irak’ta binlerce sivilin ölümü, kentlerin yağmalanması ve bir siyasal, toplumsal kargaşanın yaşanmasına yol açan savaşın amacının Saddam rejiminin elindeki kitle imha silahlarının ele geçirilip ortadan kaldırılması olarak açıklandığını hatırlatan Independent on Sunday, “bize söylenen buydu, şimdi ne oldu?” diye sormuş, savaştan önce ortaya atılan Irak’a alüminyum tüplerin içinde zenginleştirilmiş uranyum getirildiği iddialarının hayal ürünü olduğunun ortaya çıktığını ifade ederek, Saddam rejiminin baskıcı ve kötü bir rejim olduğunu belirterek, “ama Ortadoğu’daki diğer bazı özgürleştirilmesi gereken yerlerden çok daha da kötü değildi” yorumunda bulunmuştur.253 

3.2.3.3.ABD’nin Irak’ı İşgal Etmesinin Türkiye’deki Yansımaları 

ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte başlayan süreçte 23 Mart 2003 tarihinde 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, televizyondan Ulusa Sesleniş konuşmasında, Irak savaşının olmaması için Türkiye’nin elinden geleni yaptığını, savaşın direkt içinde olmamasına karşın Türkiye’nin hemen yanı başında cereyan eden olaylardan ciddi bir şekilde etkilendiğini belirterek, “Türkiye güvenliğini ve çıkarlarını en ciddi biçimde koruyabilecek güce sahiptir. Ne toplumsal ne de askeri ve ekonomi alanında yanlış yönlendirmelerle zaafa uğratılamaz” demiştir.254 ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ve Büyükelçi Deniz Bölükbaşı ile bir araya gelmiş, görüşme sonrası gazetecilere bir açıklama yapan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, ABD ile koordinasyon çerçevesinde görüşüldüğünü belirterek, Irak’ın toprak bütünlüğü, Irak kaynaklarının tüm Irak halkına ait olduğu, Irak’ı Arap, Türkmen ve Kürtler asli unsurlarının oluşturduğunu ve ABD ile mutakabat içinde olunduğunu söylemiştir.255 

28 Mart 2003 tarihinde ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 
başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda, Irak’a düzenlenen askeri 
operasyon, Türkiye-ABD ilişkileri, Kuzey Irak’ta olası gelişmeler ve Kıbrıs’ta 
gelinen son durum ele alınmıştır. Toplantı sonrası yayımlanan bildiride, Irak’ta 
meydana gelen gelişmelerin bu ülkeyle aynı coğrafyayı paylaşan Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği vurgulanarak “Türkiye askeri operasyonun kısa sürede bölgenin barış, istikrar ve güvenliğini etkileyecek ortamın oluşmasına ve daha fazla can kaybına yol açmayacak biçimde sona ermesini dilemektedir” denilmiştir.256 

Fevzi Uslubaş, ABD’nin Irak’taki hâkimiyet ve çıkar politikasını, Arap Ligi Genel Sekreteri A. Musa’nın deyimiyle “Irak müdahalesiyle cehennemin kapıları 
açılmış, ancak yeniden kapatılması için yeterli bir formül henüz bulunamamıştır” sözleriyle ifade etmektedir.257 

Armağan Kuloğlu’na göre; 11 Eylül’den önce ABD’nin Ortadoğu politikasında esas olan etkenlerin; Batı Dünyasını besleyen petrolün ulaşımını 
sağlayan yolların ve Basra Körfezi’nin güvenliği ile İsrail’in güvenliğini sağlamak olduğu görülmektedir. Kuloğlu, 11 Eylül saldırısından sonra ABD’nin Ortadoğu 
politikasına etki eden iki boyutun daha ortaya çıktığını ifade etmektedir. Bunlardan ilki Ortadoğu’nun Kitle İmha Silahları deposu haline gelmesini önlemek, diğeri ise gittikçe önemli bir tehdit olarak ortaya çıkan, bölgenin terör kaynağı haline gelmesine engel olmaktır. Kuloğlu, uygulanmak istenen politikanın amacının, Ortadoğu’daki rejimlerine güvenilmeyen devletleri, uluslararası sisteme uygun hale getirmek ve tehdit olmalarını önlemek olduğunu belirtmektedir.258 Veysel Ayhan’a göre ise, ülkede Kitle İmha Silahları’nın gölgesinde petrol pazarlığı yapılmıştır. 

Ayhan ayrıca, ABD’nin Saddam’ı devirmek istemesinin petrol dışındaki bir diğer sebebini, Irak’taki bir etki kaybının domino etkisi yaparak tüm Körfez’e yayılmasını engellemek olduğunu dile getirmiştir.259 Yaşar Onay ise, ABD’nin gerek Irak’ı işgali gerekse de Ortadoğu’da izlediği politikaların altında yatan temel nedenini demokrasi ve insan haklarından çok, petrol ve artık tüm dünyanın da çok iyi bildiği İsrail’in güvenliği olduğunu söylemektedir.260 

3.2.3.4.Irak’ta Gelinen Nokta 

ABD işgaliyle Irak, ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamda hızla bir çöküntüye doğru sürüklenmeye başlamıştır.261 Savaşın resmi olarak bittiği tarih 1 
Mayıs 2003 olarak ilan edilmiş ama gelişen olaylar savaşın bitmediğini göstermiştir.262 

ABD’nin işgalinden günümüze Irak’ta her geçen gün çok sayıda saldırı meydana gelmekte ve başlangıçta çok dar bir alanda düzensiz bir biçimde meydana 
gelen saldırılar genişlemekte ve gerilla savaşı haline bürünmektedir.263 Nihat Ali Özcan, Irak’ta savaş sonrası durumu şu şekilde açıklamaktadır: 

“İşgal güçlerinin savaşın bittiğini ilan ettikleri 1 Mayıs 2003’ten sonra 
Irak’ta kontrolü sağlayamadıkları ve işleyen bir devlet mekanizması kuramadıkları görülüyor. Direnişçilerin palazlandıkları belirli bir güç ve tecrübeye sahip oldukları, gittikçe de kendilerine güvenlerinin geldiğini söyleyebiliriz. Nitekim hedef yelpazesini ve türünü gün geçtikçe zenginleştiriyorlar. Bombalı arabalarla yapılan intihar saldırıları, helikopter düşürmeler, sivil uçaklara füze atışları, tuzaklı bombalar, sabotajlar ve suikastlar bunlardan bazıları. Zaman içinde hedef yelpazesinde de benzer gelişmeler oldu. ABD ve müttefik askerleri, çok uluslu örgütlerin ve devletlerin temsilcilikleri, yeni yönetimde görev alan Iraklı polisler, ABD’nin atadığı yerel yöneticiler, yargıçlar ve Irak Geçici Yönetim Konseyi üyeleri. Direnişçiler her gün biraz daha güçlenerek daha sistemli ve belirli bir stratejik öngörü ile hareket ederek eylemlerini sürdürüyorlar.. Eylemlerde teknik olarak “terör” ile “gerilla” tarzı yaygın olarak kullanılıyor.264 

Bahadır Selim Dilek’e göre; ABD, işgalin ardından Irak’taki politik yapıyı 
dini ve etnik esaslar üzerine şekillendirmiştir. Irak halkını, Şiiler, Sünniler, Kürtler, Türkmenler ve Hıristiyanlar olarak ayırma yoluna gitmiş, politik yapılanmaların da dini ve etnik kimlikler üzerinde oluşturulmasına olanak tanımıştır. İlk dönemde İran faktörünü çok ciddiye almayan ABD, Şiilerin ön plana çıkmasına izin verirken, direnişi organize ettikleri, Saddam yanlısı oldukları gerekçesine dayanarak Sünnileri sistemden dışlamıştır. Ancak dini ve etnik ayırımlar üzerine kurulan politik sistem, bir taraftan Irak’ın parçalanmasına giden sürecin önünü açarken, diğer taraftan da gruplar arası çekişmelerin politik arenadan sıcak çatışmaya taşınmasına neden olmuştur.265 

İşte bu noktada, ABD’deki “iç denetim mekanizmaları” harekete geçmiştir. 
Dönemin ABD Başkanı George Bush, Kongre seçimlerini kaybettikten sonra, 
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’i görevinden almış ve yerine eski CIA 
başkanlarından Robert Gates’i getirmiştir.266 Böylece, ABD’nin Irak politikasında değişime gideceğinin ilk işareti ortaya çıkmıştır. Bunu Irak Çalışma Grubu’nun, kamuoyunda Hamilton-Baker raporu olarak bilinen öneriler dizisinin yayınlanması izlemiştir.267 
Fakat şu ana kadar hiçbir girişim sorunu çözmekte başarılı olamamıştır. 
Zaten 11 Eylül sonrası terörle savaşı başlatan Cumhuriyetçi Parti, Kasım 2008’deki başkanlık seçimlerini Barack Hussein Obama’nın liderliğini üstlendiği Demokrat Parti’ye karşı kaybetmiştir. ABD kamuoyunun seçimini Obama’dan yana kullanması, Bush’un politikalarının desteklemediğinin göstergesi olarak 
algılanmıştır. Obama seçimlerin ardından yaptığı ilk konuşmasında "demokrasi, 
özgürlük, fırsat, umut" gibi ideallerin peşinde gideceklerini söyleyerek barıştan yana olduğunu ifade etmiştir.268 

Özetle ABD işgalinin ardından Irak halkının ABD askerlerini çiçeklerle karşılaması, Washington yönetiminin siyasi, ekonomik ve ticari anlamda 
beklentilerini karşılayacak bir hükümet kurulması, bütün dünyanın gözünde de ABD’nin Irak’a demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi getirmesi 
beklenmiş, ancak beklenen olmamıştır. Irak halkı, ABD askerlerini çiçeklerle karşılamadığı gibi ciddi bir direniş oluştuğu da gözlemlenmiştir.269 

3.2.4.Büyük Ortadoğu Projesi 

Soğuk Savaşın bitmesi, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemi beraberinde 
getirmiştir. Günümüzde, her ne kadar süper güç olma yolunda ilerleyen Çin, Rusya ve AB gibi güç merkezleri olsa, çok kutupluluğa doğru bir gidişin işaretleri gözlenmeye başlansa da halen Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyanın tek süper gücü olduğu, dünya düzeninin en azından askeri alanda tek kutuplu yapısını sürdürdüğü geniş kabul görmektedir. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin stratejik hedefi Sovyetler Birliği’nin güçlenmesinin önüne geçmek, “yayılmacı siyaset” izlemesini engellemek olmuştur. Bugün ise ABD’nin stratejik hedefinin, Amerikan çıkarlarına ve düşüncelerine hizmet eden uluslararası bir güvenlik ortamı yaratmak olduğu dile getirilmektedir. Merdan Yanardağ, Soğuk Savaş döneminde Amerikan ordusunun görevinin komünizmin yayılmasını önlemek iken, 11 Eylül sonrası ise ordunun görevinin, terörizmi yok ederek, demokratik barış bölgeleri oluşturmak olduğunu vurgulamakta, bunun için de Avrupa, Doğu Asya ve Ortadoğu’nun kilit bölgelerini savunmak ve savaş için gerekli yeni teknolojik dönüşümleri gerçekleştirmenin ordunun temel görevleri arasında yer aldığını belirtmektedir.270 

Ceyda Karan, bu yüzden de Neo-Conların (Yeni Muhafazakârlar) ve Başkan 
Bush’un ilk hedefinin, sistemli bir Ortadoğu projesi oluşturmak olduğunun altını 
çizmektedir.271 

Bu hedefler doğrultusunda ortaya atıldığı düşünülen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Kuzey Afrika’nın en Batıdaki ucundan Asya Pasifik bölgesine kadar uzanan oldukça büyük bir coğrafi alanı kapsamaktadır. ABD’nin proje kapsamına aldığı ülkeler, küresel güç merkezleri adı verilen ülkelerdir.272 BOP’un sınırları ABD Başkanı Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanlığını da üstlenmiş dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından 7 Ağustos 2003 tarihinde The Washington Post Gazetesine yapılan açıklamada “BOP ile 22 ülkenin hedef alındığını” söylemesiyle dile getirilmiştir.273 

İlk defa Ortadoğu Barış Süreci çerçevesinde Madrid’de Simon Peres tarafından dile getirilen bu proje, SSCB’nin yıkılmasıyla bölgede oluşan boşluğun başka güçler tarafından doldurulması veya “radikal İslamcı” grupların ön plana çıkması endişesiyle Neo-conlar tarafından da benimsenmiştir.274

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin gündeme gelişinin arka planında 11 Eylül Saldırıları bulunmaktadır ki, bu saldırılar küresel terörizmin hangi boyutlara ulaştığını bütün dünyaya göstermesi açısından da önemlidir. Bir başka önemi de, o güne kadar klasik yöntemlerle yürütülen küresel terörle mücadelenin bir işe 
yaramadığının anlaşılmasını sağlamasıdır. Altuğ Günal’ın altını çizdiği “Sıtmadan kurtulmak için sivrisinekleri öldürmek yetmez; esas olan bataklığı kurutmaktır” 
uyarısından hareketle ABD açısından değerlendirilirse, ABD bu noktada “terörist üreten bataklıklar nasıl kurutulur” arayışları çerçevesinde BOP’a yönelmiştir 
denilebilir.275 

1995 sonrasında askıya alınan proje, Başkan Bush tarafından ilk defa 26 Şubat 2003’de “American Enterprise Institute”de Irak’a müdahale gerekçeleri 
esnasında, Saddam rejimi yıkılarak bu ülkenin de çağdaş demokratik değerleri kazanmaları ve Bağdat’ta kurulması olası demokratik rejimin bölge ülkeleri için 
“domino” etkisi yapacağı beklentileri altında gündeme getirilmiştir.276 Hatem Cabbarlı, bu tarihten itibaren daha yoğun olarak tartışılmaya başlanan Büyük 
Ortadoğu Projesi hakkında değerlendirmelerde bulunan bazı araştırmacıların, Büyük Ortadoğu Projesi’nin daha 1980’li yılların sonlarında, Sovyetler Birliği’nin 
dağılmasının kesinleşmesinden sonra hazırlanmaya başlandığını iddia ettiklerini, ancak bu projenin, “Joint Force Ouarterly (JFO) adıyla “National Strategic Studies” ve “National Defense University” tarafından Amerikan ordusu için çıkarılan derginin 

1995 yılı sonbahar sayısında Büyük Ortadoğu (The Greater Middle East) adlı makalenin yayınlanmasıyla resmi bir şekilde açıklandığını ifade etmektedir.277 

Proje, ABD başkanlık seçimi sürecinde (ABD yöneticileri iç politikaya yoğunlaştıklarından) geçici olarak gündemden düşmüşse de, George W. Bush’un ikinci kez başkan seçilmesi ile birlikte yeniden gündemi işgal etmeye başlamıştır.278 Savaştan sonra 6 Kasım 2003’de, bu kez “National Endowment for Democracy” kuruluşunda yaptığı konuşmada Başkan Bush, artık Müslüman dünyasının demokrasi ile tanımlanma vaktinin geldiğini” öne sürerek, bundan böyle terörü besleyen siyasi, ekonomik ve kültürel sorunların da üzerine gidilmesi ve İslam coğrafyasında kurumsal bir yapılanmanın gerektiğini dile getirmiştir.279 Böylece, küresel terörle savaş stratejisi, İslam dünyasına demokrasi, insan hakları ve ekonomik refah getirilmesi amacıyla birleştirilmiştir. Başkan Bush, 20 Ocak 2004’de Kongre’de yapmış olduğu konuşmada, sınırları “Fas’tan Çin’e kadar uzanan büyük Ortadoğu coğrafyasında zulüm ve umutsuzluk egemen olduğu sürece” ABD ve müttefiklerini tehdit eden hareketlerin ortaya çıkacağını belirterek, terörü besleyen ortamın değiştirilmesi gerektiğini vurgulamış280 ve proje’nin uygulanması için düğmeye 
basılmıştır. ABD’nin, G8’ler için “Çalışma Belgesi” başlığıyla 13 Şubat 2004 tarihli El Hayat Gazetesi’nde dünya kamuoyunun ilgisine sunduğu Büyük Ortadoğu 
Projesi’nin uygulanma modeli ve hedefleri, Haziran 2004 G8’ler toplantısı ve NATO’nun İstanbul Zirvesi’nde resmen açıklanmıştır.281 

Büyük Ortadoğu Projesi, 21.yüzyıla damgasını vuran kavramlardan birisi olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi, tüm Ortadoğu ülkeleri ile Orta Asya 

Cumhuriyetlerini kapsamaktadır ve temel hedeflerinden bazıları şu şekilde ifade edilebilir: 

1. Bölge ülkelerindeki rejimlerin ve yönetimlerin demokratik nitelik 
kazanması, uluslar arası sistem ile bütünleşmeleri. 
2. Global sisteme yönelik olarak, bu coğrafyadan kaynaklanan tehditlerin 
ortadan kaldırılması, 
3. Bölge ülkelerinde ekonomik kalkınmanın sağlanması, enerji 
gelirlerine bağımlılığın azaltılması, halkın refah düzeyinin yükseltilmesi, 
4. Bölge enerji rezervlerinin, üretim alanlarının ve taşıma yollarının 
güvenliğinin sağlanması, enerji arzının ve enerji fiyat istikrarının sürdürülmesi, 
5. Ortadoğu Ticaret Girişimi’nin geliştirilmesi.282 


   Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD’nin en büyük demokrasi girişimi olarak 
görülen plan Ortadoğu ülkelerinde diplomatik, kültürel ve ekonomik önlemler içermekte; bu bağlamda, Ortadoğu’da siyasi özgürlüğü, kadınlar için eşitliği, eğitim olanaklarını ve dış dünyaya açılma imkânlarını geliştirecek adımların atılmasını öngörmektedir. Bunların yanı sıra Ortadoğu serbest ticaret bölgelerinin oluşturulması, küçük ticari işletmelere yeni mali kaynaklar sağlanması planlanmaktadır. Plan ayrıca, bölgede özgür seçimler, bağımsız medya, okur-yazar bir neslin oluşturulması için hedef ülkelere baskı yapılmasını da öngörmektedir. Yani amaç -ya da ortaya çıkacak durum- Şen’in deyimiyle “demokrasinin dışarıdan ihraç edilmesidir”.283 Çelik ve Gürtuna’ya göre de amaç, ABD’nin istediği, gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olmakla beraber, hızlı bir demokratikleşme değildir. Çünkü ekonomik kalkınma ile desteklenmeyen demokratikleşme kısa vadede bölgedeki ABD karşıtlığını körükleyebilir ve bu durumda ABD karşıtlığına yol açabilir endişesi duyulmaktadır.284 

Bu noktada Bahadır Selim Dilek’in tespitleri oldukça ilginçtir. Dilek’e göre, 
Ortadoğu’ya yapılan son büyük müdahaleler yukarıdaki hedefleri açıkça ortaya 
çıkarmıştır. ABD, bu hedeflerine ulaşmak için, Ortadoğu’nun mevcut haritasının son kullanma tarihini çoktan doldurmuş olduğunu kabul etmektedir. Yani, ABD kendi elleri ile – büyük, küçük, genişletilmiş ya da daraltılmış hiç fark etmez – rahatça kontrol edebileceği bütün bir Ortadoğu yaratmak istemektedir. Başka bir deyişle ABD, arada İran ve Suriye gibi çıkarlarını zedeleyecek ülkelerin olmadığı, tamamen emrine amade bir Ortadoğu arzulamaktadır. ABD, karşısında adeta “hipnotize edilmiş bir Ortadoğu” görmek istemektedir.285 

BÖLÜM DİPNOTLARI;


248 Martın Jacques (2003), “ABD’nin Gücünün Sınırı Var”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=100696, (25.12.2009). 
249“Dünya Ayağa Kalktı”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 21Mart 2003, s. 9. 
250 Erol Manisalı, “Amerika Kendi Gölgesi ile Savaşan Dev”, Cumhuriyet Gazetesi, 21 Mart 2003, s.11. 
251 Arı, 2005: 718. 
252 www.cnnturk.com.tr/OZEL_DOSYALAR/haber_detay.asp?pid=360haberid=6517 (23.12.2008). 
253 “Mr. Blair Kitle İmha Silahları Nerede?”, http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/nisan/21/d2.html, 
(10.09.2008). 
254 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (30.12.2009). 
255 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (30.12.2009). 
256 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (30.12.2009). 
257 Uslubaş, 2005: 196. 
258 Armağan Kuloğlu, (2002): 11 Eylül Sonrası Değişen Dengeler Çerçevesinde Türkiye’nin Irak 
Politikası, Asam Yayınları, Ankara: ss. 11-12. 
259 Ayhan, 2006: ss.409-414. 
260 Onay, 2003:107. 
261 Serhat Erkmen, (2006): “Irak Nereye”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:69, s.16. 
262 Arı, 2005: 718. 
263 Serhat Erkmen, Hasan Mazin, Şükür, S. (2003): “Irak’ta Direniş”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:4, 
Sayı: 41, s. 22. 
264 Nihat Ali Özcan, (2004): “Irak’ta İstikrar Sorunu ve Türkiye’nin Gözden Kaçan Rolü”, Panorama 
Dergisi, Sayı:1, s. 12. 
265 Bahadır Selim Dilek, (2007): “ABD Irak’ta Çıkış Arıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:133, s.12. 
266 “Gates’in İşi Zor”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204072, (25.12.2009). 
267 Dilek, 2007: s.12. 
268 “Obama’dan Zafer Konuşması”, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10286495.asp, (25.12.2009). 
269 Bahadır Selim Dilek, (2006): “BOP Irak’ta Çöküyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:123, s.13. 
270 Merdan Yanardağ, (2004): Yeni Muhafazakârlar, Çivi Yayınları, İstanbul: ss.149-150. 
271Ceyda Karan, “Böyle Buyurdu Neo-Conlar”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181878, (18.12.2009). 
272 Osman Metin Öztürk, (2005): “ABD, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Yorum Dergisi, Sayı: 3, s. 6. 
273 http://www.iraqwatch.org/government/US/WH/us-wh-rice-wp_oped-080703.htm, (25.12.2009). 
274 Fevzi Uslubaş, (2005): İmparatorlukların Bataklığı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul: s.221. 
275 Altuğ Günal, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-M15.pdf, (30.12.2009).
276 http://www.aei.org/speech/16197, (25.12.2009). 
277 Hatem Cabbarlı, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi: Kavramı, Anlamı, Amacı ve Türkiye’ye 
Yansımaları”, http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=print&sid=156#_ftn7, 
(30.12.2009).
278 Altuğ Günal, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-M15.pdf, 
(30.12.2009).
279Konuşmanın tam metni için bk. http://www.ned.org/events/anniversary/20thAniv-Bush.html, 
(18.12.2009).
280Konuşmanın tamamı için bk. http://www.presidentialrhetoric.com/speeches/01.20.04.html, 
(25.12.2009).
281 NATO Zirvesi’ndeki gelişmeler için bk. 
http://www.nato.int/docu/review/2005/issue4/turkish/art1.html (18.12.2009). Ayrıca bk. Uslubaş, 2005: 221-222. 
282 http://www.americanprogress.org/kf/middleeastreport.pdf, (30.12.2009). 
283Mustafa Şen, (2008), “Büyük Ortadoğu ve ABD’nin Söylemleri”, 
http://www.stratejikboyut.com/haber/buyuk-ortadogu-ve-abdnin-soylemleri--28360.html,  (25.12.2009).
284 Serkan Çelik, Anıl Gürtuna, (2005): Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Global Strateji 
Enstitüsü Yayınları, Ankara: s.17. 
285 Dilek, 2006: 13. 

8 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 6


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 6



3.2.2. Afganistan’a Müdahale 

Stratejik önemi bakımından tarih boyunca büyük güçlerin dikkatlerini üzerine 
toplamış olan Afganistan, Orta Asya ülkeleri ile Hint Okyanusunun tam kesişme 
noktasında bulunmakta, 647 bin 500 kilometrekarelik yüzölçümü ve tahmini olarak 27 milyona yaklaşan nüfusuyla, yaşanan savaşlar ve kötü yönetimler nedeniyle adeta bölgede bir istikrarsızlık abidesi görüntüsü vermektedir. Kuzeyinde Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan; batısında İran; güneyinde Pakistan ve doğusunda ise Doğu Türkistan gibi komşu ülkeler bulunmaktadır. Dünyanın en büyük istila yollarından birinin üzerinde bulunan Afganistan, Seyfettin Erol’un da belirttiği gibi coğrafi konumu sebebi ile tarih boyunca pek çok devletin istilasına uğramıştır. Bu nedenle bugün çok milletli bir ülke görünümündedir.206 

11 Eylül’deki saldırı sonrası ABD’nin terörizme savaş açmasıyla birlikte ABD’ye gerçekleştirilen saldırıların sorumlusu olarak görülen El-Kaide örgütünün bu topraklarda varlık gösterdiği düşüncesiyle ABD’nin ilk hedefi seçilen Afganistan, Usame Bin Ladin’le uluslararası gündemde yer almaya başlamıştır.207 

NATO Genel Sekreteri George Robertson, Belçika’nın başkenti Brüksel’de NATO Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, 11 Eylül’deki saldırılarla 
ilgili olarak ABD’nin sunduğu kanıtların yeterli bulunduğunu, böylelikle bir müttefike yapılan saldırının tüm NATO üyelerine yapıldığının varsayılmasını 
öngören 5. maddenin geçerlilik kazandığını söylemiştir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan ise BM’nin mevcut kararlarının, ABD’nin 11 Eylül’deki terörist saldırılara 
askeri karşılık verme hakkını tanıdığını söylemiştir. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell da başkent Washington’da yaptığı açıklamada, ABD’nin Irak’ı da 
vurabileceğini, ancak öncelikli hedefin Taliban ve El-Kaide’nin bulunduğu Afganistan olduğunu söylemiştir. İngiltere Başbakanı Tony Blair ise başkent 
Londra’da yaptığı açıklamada, Suudi asıllı terörist Usame Bin Ladin’i teslim etmekte direnen Taliban yönetimine karşı operasyonun artık kaçınılmaz olduğunu söylerken, ABD Başkanı George W. Bush başkent Washington’da düzenlediği basın toplantısında, Taliban’ın Suudi asıllı terörist Usama bin Ladin liderliğindeki El-Kaide örgütünün üyelerini derhal teslim etmesini isteyerek zamanı gelince harekete geçeceklerini söylemiştir.208 

3.2.2.1.Müdahalenin Nedenleri 

Afganistan’a karşı girişilen müdahalenin en önemli nedenini 11 Eylül 2001 terör saldırıları karşısında ABD’nin vermiş olduğu tepki oluşturmuştur. Terör 
saldırılarını gerçekleştiren El-Kaide Örgütü’nün Afganistan’da konuşlandığının düşünülmesi ve El Kaide kaynaklı terör olaylarının artması, ABD’nin Afganistan’a 
müdahale etmesine neden olmuştur. ABD yönetiminin, New York ve Washington’u hedef alan 11 Eylül saldırıları ile 1998 yılında ABD’nin Kenya ve Tanzanya’daki elçiliklerine yönelik bombalı eylemlerin başlıca sorumlusu olarak gördüğü El-Kaide lideri Usame bin Ladin, Afganistan topraklarında yaşıyordu. 

Taliban lideri Molla Ömer’in Usame bin Ladin’i iadeye yanaşmaması ardından ABD, 2001 Ekim ayında Afganistan’a karşı hava saldırılarına girişmiştir.209 Ancak pek çok kişinin belirttiği gibi Chomsky’ye göre de görünürde ABD’nin bu konuda hiçbir kanıtı yoktur.210 El-Kaide, ABD ve artık dünya kamuoyu tarafından da dünyadaki terörist örgütlerin en tehlikelisi ve en iyi organize olanı olarak kabul edilmektedir. El-Kaide 1979’daki Afganistan savaşının doğal bir ürünü olarak gösterilmektedir.211 Emre Kongar, Usame Bin Ladin’in Soğuk Savaş döneminde, Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği’ne karşı, bizzat ABD tarafından yaratılmış bir savaşçı olduğunu ve Usama bin Ladin veya El-Kaide’nin soğuk Savaş döneminde ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı ürettiği bir kişi ve bir örgüt olduğunu belirtmektedir. Kongar, soğuk savaş dinamiklerinde Usama bin Ladin’in İslam mücahidi, El-Kaide’nin bir İslam savaş örgütü olduğunu belirterek, bunların Afganistan’da CIA’in desteğiyle başarılı olduklarını ifade etmekte, Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği’ni yendiklerini ve Afganistan’ı “komünizmden” kurtarmış olduklarını söylemektedir. Ona göre, soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak üzere üretilmiş olan İslam 
mücahitleri 1990’lı yıllarda başıboş kalmışlardır. Bir anlamda, 11 Eylül terörünü yapanları, Amerika’yı vuranları Amerika kendisi üretmiştir.212 Yine Kongar’a göre bu çerçevede, 11 Eylül terörü sadece sonuçları itibarıyla değil, kaynağı itibarıyla da, küreselleşmeye, yani onu doğuran soğuk savaşa bağlı olarak ortaya çıkmıştır.213 

Savaşın bir diğer nedeninin ise 11 Eylül sonrası gelişen süreçte, ABD’nin 21.yüzyılda dünyaya hala tek büyük süper güç olduğunu kanıtlamak düşüncesi 
olduğu düşünülebilir. 

3.2.2.2.Müdahale’nin Gelişimi ve Sonuçlanması 


ABD’nin Afganistan’ı işgali 7 Ekim 2001 günü yani terör saldırılarının 
üzerinden bir ay bile geçmeden başlamıştır. Öncesinde 6 Ekim 2001’de ABD 
Başkanı George W. Bush başkent Washington’da haftalık radyo konuşmasında, 
Afganistan’daki Taliban rejimine, Suudi asıllı terörist Usame bin Ladin’i teslim 
etmemeleri durumunda bunun sonucuna katlanmak durumunda olduklarını 
bildirmiştir.214 Afganistan’ın başkenti Kabil’in bombalanması ile ABD, Afganistan’a yönelik başlattığı müdahalenin ilk adımını atmıştır. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) bombalama haberlerini kısa bir süre sonra doğrulamış ve George W. Bush canlı yayında “İşbirliğine yanaşmayan Taliban, bunun bedelini ödeyecek” ve “ABD ordusu Afganistan’da El Kaide’nin terörist kamplarına ve Taliban rejiminin askeri yapılanmasına karşı saldırıya başladı.” şeklinde ulusa seslenmiştir.215 Bush ayrıca “ABD bu eylemi yapan teröristler ve onları koruyan ve besleyen ülkeler arasında hiçbir ayrım yapmayacaktır” demiş, “dünyanın artık eskisi gibi olmayacağı ve olayın sorumluları ile onlara destek olanların cezalandırılacağını” belirtmiştir.216 

Turan Yavuz’a göre böylece Amerika o akşam Ortadoğu’ya savaş ilan etmiştir.217 

Afganistan’a yönelik ABD saldırısında Kabil’in yanı sıra Celalabat ve Taliban Lideri Molla Ömer’in yaşadığı Kandahar kentleri de vurulmuştur. Ayrıca harekâta İngiliz savaş uçakları da katılmış, saldırılarda B-1, B-52 ağır bombardıman uçakları kullanılmış, Arap Denizi’ndeki denizaltılardan Cruise füzeleri fırlatılmış ve havaalanları ile terörist kamplar yoğun bombardımana tutulmuştur.218 

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Başkan Bush adına Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i arayarak ABD'nin Afganistan'da askeri bir 
harekât başlatmakta olduğunu bildirmiştir. Başkan Yardımcısı Cheney, harekâtın hedefinin teröristler olduğunu, Afgan halkının zarar görmemesine 
özen gösterileceğini, insani yardımların bu ülkeye gönderilmesine ilişkin çalışmaların da sürdürülmesinin önem taşıdığını vurgulamıştır. 

Cumhurbaşkanı Sezer’de, ABD'nin terörizmle mücadele çabalarını desteklediğini, ABD'nin teröristleri hedef alacak ve masum insanların zarar görmesine yol açmayacak sağduyulu bir yaklaşım içinde hareket etmekte olmasını memnuniyetle karşıladığını kaydetmiş ve başarı dileklerini dile getirmiştir.219 Bunun üzerine saldırının gerçekleşeceği yerin, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyaya yakınlığı nedeniyle ülkede hemen bir kriz masası oluşturulmuştur. Başbakanlıkta gece yarısı yapılan toplantıda Türkiye’nin müttefik ve dost olarak ABD’nin terörizmle mücadelesine destek vereceği belirtilmiştir.220 

Saldırının başladığı sıralarda İngiliz Başbakanı Tony Blair yaptığı basın 
toplantısında El Kaide ve Taliban rejiminin askeri gücünü kırmayı hedeflediklerini söylemiştir. Almanya Başbakanı Schröder de, Afganistan’daki terörist hedeflere yönelik ABD harekâtını desteklediğini açıklamıştır.221 AB Dönem Başkanı Verhofstadt ise AB adına yaptığı açıklamada, ABD’ye ve harekâta katılan müttefiklere tam destek verdiklerini söylemiştir.222 

Afganistan’a düzenlenen harekâttan önce ABD Başkanı George Bush, Rusya 
Devlet Başkanı Vladimir Putin’e de bilgi vermiştir. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı 
Colin Powell’ın Afganistan’daki hedeflere yönelik hava harekâtının başladığı sırada, 9 ülkenin liderini telefonla aradığı da belirtilmiştir.223 

Diğer taraftan Taliban, Afganistan’a yönelik başlatılan bombardımanları, 
“terör eylemi” olarak nitelendirmiştir. Afganistan’daki Taliban yönetiminin Pakistan Konsolosu Rahmetullah Kakazade ise, ”Cihat için hazırız” diyerek ortamı daha da çıkmaz hale getirmiştir. Usame Bin Ladin, Katar’ın El Cezire televizyonundan yayımlanan videobanttaki açıklamasında, Afganistan ve kendisine yönelik savaşın “İslam’a açılmış savaş” olduğunu öne sürmüş ve ABD’ye destek veren ülkeleri, 

“Rahat yüzü göremeyecekler” sözleri ile tehdit etmiştir. 224 ABD ve İngiltere’nin iki gün boyunca sürdürdüğü yoğun bombardıman sonrasında Taliban’ın hava kuvvetleri ile tesislerinin yüzde 90’ı tahrip olmuştur.225 Böylece Afganistan’da Taliban yönetimine büyük bir darbe indirilmiştir. Saldırılardan iki gün sonra ABD Kabil’e girmiştir. Ancak Usame Bin Ladin tüm aramalara karşın bulunamamıştır. 

3.2.2.3.ABD’nin Afganistan’a Müdahale Etmesinin Türkiye’deki 
Yansımaları 

7 Ekim 2001 tarihinde ABD’nin Afganistan’a yönelik operasyonun ardından 
Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında Başbakanlıkta bir toplantı yapılmıştır. 
Toplantıya, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcıları, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ve diğer yetkililer katılmışlar, toplantının ardından yapılan açıklamada, ABD’nin “Sürekli Özgürlük” harekâtı kapsamında Afganistan’ın başlıca şehirlerindeki havaalanlarına, Taliban’ın askeri hedeflerine ve terör örgütü El-Kaide’ye yönelik hava harekâtında masum halkın bundan zarar görmemesi için özen gösterilmesinden duyulan memnuniyet belirtilmiştir.226 

8 Ekim 2001’de ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında 
Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile 
diğer yetkililerin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiş, toplantının ardından 
Bakanlar Kurulu Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında olağanüstü toplanmış, 
yapılan toplantıda, NATO’nun 5. maddeye dayanarak Türkiye’den asker talep etmesi halinde, harekâta askeri destek verilmesi konusunda hazırlıkların başlatılması kararlaştırılmıştır.227 

12 Ekim 2001’de ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından, ABD’nin Afganistan’a yönelik düzenlediği operasyonu ve Türkiye’nin katılımına 
ilişkin yayımlanan mesajda, Türkiye’nin terörizmle savaşa katkıda bulunurken ülkenin ve ulusun “gereksiz maceralara” sürüklenmemesi gerektiği bildirilmiştir. 
Cumhurbaşkanlığı Dışişleri Başdanışmanı Tacan İldem de, Çankaya Köşkü’nde düzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında “Sonsuz Özgürlük” harekatı ve Türkiye’nin tutumuna ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görüşleri hakkında bilgi vermiş, İldem açıklamasında, Türkiye’nin terörizmle 
mücadele için uluslararası işbirliği çabalarına destek vereceklerini belirterek “Ancak Türkiye bunları yaparken, ülkemizi ve ulusumuzu gereksiz maceralara 
sürüklemeyecek ve gelişmelerin ülkemize olabilecek etkilerini önleyecek bir yaklaşım esas almaktadır” demiştir.228 

ABD’nin Afganistan’ı işgali kimi kesimlerce olumlu karşılanırken kimi çevreler tarafından da eleştirilmiştir. Örneğin Mahir Kaynak ve Emin Gürses, bu 
işgalin planlı olduğunu ve ABD’nin Doğu Hazar bölgesine Pakistan-Afganistan üzerinden uzanmak ve Rusya’nın etkinliğini kırmak için uygun bir fırsat yakaladığını ifade etmişlerdir. Bu yazarlara göre ABD açısından böylece Hazar’ın kaynaklarının Batı’ya Rusya üzerinden, Doğu’ya Çin üzerinden ve güneye İran üzerinden taşınması engellenmiş ve ABD, Afganistan’ın kontrolünü elinde tutarak birçok avantajı elde etme aşamasına gelmiştir.229 Cihangir Dumanlı da Mahir Kaynak ve Emin Gürses’e benzer görüşler dile getirmiştir. Dumanlı, ABD’nin bu ülkeyi işgal etmesindeki esas amacının Orta Asya petrollerinin Hint Okyanusu’na ulaştırma yollarını kontrol altına almak olduğunu öne sürmüştür.230 Fevzi Uslubaş da, Asya’nın “gözetleme kulesi” olarak adlandırılan Afganistan üzerinden Rusya ve Çin’in kuşatılması ve Rusya’nın arka bahçesi olduğu düşünülen bu bölgenin kontrol altında tutulmasını da ABD’nin işgal nedenleri arasında saymıştır. 231 

Çelik ve Gürtuna’ya göre Afganistan’a müdahale edilmesinin sebebi sadece, bu ülkedeki yönetimin ve bu yönetimin himaye ettiği Usame bin Ladin’in hareketinin 11 Eylül olaylarıyla ilişkilendirilmesi değil, Afganistan’a yönelik bir operasyonun önünde çok fazla bir engel olmamasıydı. Yani ABD’nin Afganistan’da askeri yönden başarılı olmasını kolaylaştıracak birçok sebep bulunmaktaydı. Afganistan’da devam etmekte olan iç savaş bunlardan bir tanesiydi. Bu savaşta muhalif güçlerin desteklenmesi dengelerin bir anda değişmesini sağlayacak dolayısıyla hedef alınan tarafın çok hızlı bir şekilde çökertilmesi mümkün olacaktı. Ayrıca Afganistan’da hedef alınan tarafa uluslararası platformda kimsenin sahip çıkmayacağı tahmin edilmekteydi. Bu nedenle ABD, Afganistan’da elde edeceği sonucu, sonraki hedeflerine adeta bir ibret örneği olarak sunmak istemekteydi.232 

3.2.2.4.Afganistan’da Gelinen Nokta 

ABD, Sürekli Özgürlük Harekâtı adını verdiği bir operasyonla Taliban rejimini devirmiştir. 2001 yılından bu yana Afganistan’da bir yandan ABD’nin 
Sürekli Özgürlük Harekâtı ile Taliban ve El Kaide örgütleri etkisiz hale getirilmeye çalışılırken, diğer yandan ISAF ile güvenliğin sağlanmasında, yeniden yapılandırma ve insani yardım faaliyetlerinin yerine getirilmesinde Afgan hükümetine yardımcı olunmaya çalışılmıştır. Ağustos 2003’de ISAF’ın komutasını NATO, Almanya ve Hollanda’dan devralmıştır. Komutayı resmen üstlenen NATO’nun süresiz olarak ISAF'ı yönetecek olması ile 6 ayda bir sürekli yeni bir komuta değişimi yapılması gereği ortadan kalkmıştır.233 ABD’nin Afganistan’ı işgalinin üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen Taliban ve El Kaide etkisiz hale getirilememiş, Usame Bin Ladin yakalanamamıştır.234 Chomsky, hala işlenmekte olan suçların iç karartıcı listesine hızla iki korkunç suç daha eklendiğini belirtmektedir. Ona göre, bunlardan ilki 11 Eylül terör saldırıları; ikincisi ise bunlara verilen yanıt olmuştur.235 

3.2.3.Irak’ın İşgali 

Bush yönetimi Ekim 2001’de Afganistan’a müdahale ederek teröre karşı savaşı başlatmış ve El-Kaide’yi barındırdığını öne sürdüğü Taliban rejimine son 
vermiştir. Ardından Bush yönetimi, birinci dönem Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Fetih’in altını çizdiği şu gerekçelerle Irak’a yönelmiştir. 

1. Saddam Hüseyin’in Kitle İmha Silahlarına sahip olduğu öne sürülerek, Kitle İmha silahlarını yok etmek, 
2. Irak’ın teröre desteğini kesmek ve terör altyapısını çökertmek, 
3. Irak halkını özgürleştirmek, Irak’ta toprak bütünlüğü içerisinde demokrasi, barış ve ekonomik kalkınma sürecini başlatmak.236 
11 Eylül saldırılarının ardından Taliban rejimini ve Usame Bin Ladin’in lideri olduğu El-Kaide örgütünü kendisine hedef olarak seçen Amerikan yönetimi, 
bölge devletlerinin ve Rusya, Çin gibi büyük güçlerin de desteğini alarak, bu ülkeye askeri operasyon düzenlemiştir. George W. Bush, 28 Ocak 2003’te yaptığı ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasında, “ Bu ülkenin geleceği başkalarının kararlarına bağlı değildir ” diyerek söz konusu politikanın en ileri aşaması olan Irak Müdahalesi’nin de sinyalini vermiştir.237 Zaten Afganistan operasyonunun hemen ardından, George W. Bush yönetimindeki Şahinler (Neo-Con’lar), Kitle İmha Silahları ürettiğini ileri sürdükleri Irak’a müdahale edilmesi ve Saddam yönetiminin yıkılması gerektiğini her ortamda dile getirmeye başlamışlardır.238 

Irak’a karşı girişilecek harekâtın meşruluk temellerinin oluşturulması amacıyla, BM Güvenlik Konseyi tarafından 8 Kasım 2002 tarihinde 1441 sayılı karar 
kabul edilmiştir.239 1441 sayılı karar, ABD’nin zaferi olarak değerlendirilmiştir. 

Başkan Bush, Irak’ın denetçilerin görevlerini engellemeye çalışması halinde bunun en ağır sonuçlarına katlanacağını ifade etmiş, Irak’a yönelik kuvvet kullanma niyetinden vazgeçmediğini vurgulamıştır. 

1441 sayılı kararın gerekleri yerine getirilirken, ABD ve İngiltere uçaklarının Irak’ı bombalaması da ABD’nin niyetini göstermiştir. Bozkurt’a göre, 8 Aralık 2002 tarihinde Irak’ın 1441 sayılı karar gereğince BM’ye sunduğu 11.807 sayfalık silah raporu daha incelenmeden ABD Başkanının, raporun doğru bilgiler içermemesi halinde BM kararlarının maddi ihlali ve askeri müdahaleye zemin hazırlayacağı tehdidi, ABD’nin saldırı için hukuki meşruiyet temellerini hazırlamakta olduğu görüşünü doğrulamıştır.240 ABD ve İngiltere’nin 1441 sayılı kararın kendilerine müdahale imkânı vermemesine rağmen Irak’a müdahale edip Saddam rejimini devirmeleri, Irak içerisinde bir rahatlamaya değil kaosa neden olmuştur. Günümüzde Irak’ta iç güvenliğin sağlanmasında büyük problemler yaşanmaktadır.241 

3.2.3.1.İşgalin Nedenleri 

Savaş nedeni olarak Irak’ta var olduğu iddia edilen Kitle İmha Silahları öne sürülmüş, buradan hareketle Saddam Hüseyin yönetimine son verme düşüncesi, görünen savaş nedenlerinin başında yer almıştır. Çünkü o dönemde de günümüzdekiyle benzer biçimde ABD’nin en büyük korku ve kaygılarından biri, kitle imha silahlarının yayılması olmuştur. ABD’nin en duyarlı olduğu konuların başında elinde nükleer, kimyasal ya da biyolojik silahlar bulunmayan ülkelerin bunları edinmemesi konusunun geldiği söylenebilir.242 

Bölgenin geleceği açısından değerlendirildiğinde, bölge açısından en önemli tehlikeyi Kitle İmha Silahlarının yayılması oluşturmaktadır. Düşmanlıkların bol 
olduğu ve silah alımına bol para harcandığı bu bölgede, Kitle İmha Silahlarının yayılabileceği endişesi ABD tarafından çok yakından hissedilmiştir. İran-Irak ve 

Körfez Savaşları, bazı bölge ülkelerinin Kitle İmha Silahlarını rahatça kullanabildiklerini göstermiştir.243 

İşgalden önce ABD, terörün kaynağı olan ülkelerden biri olduğunu iddia ettiği Irak’taki Kitle İmha Silahlarının (KİS) arındırılmasını planlamıştır. Irak’ın 
geçmişi gerçekten bu konuda kötüdür. Halepçe katliamı bunun önemli bir örneğidir. Ancak Irak yaklaşık 12 yıl BM ambargosu ve gözetimi altında kalmıştır. Silah denetçileri 1991’den 1998’e dek Irak’ı karış karış aramışlardır. Son olarak 2002 Kasım’ında başlayıp savaş başlayana kadar devam eden denetimler süresince de Irak’ın elinde bulunduğu iddia edilen Kitle İmha Silahları hakkında ciddi hiçbir delil bulunabilmiş değildir. Nitekim savaşın sonunda da kimyasal ya da biyolojik silahlara rastlanılmamıştır.244 

3.2.3.2.İşgalin Gelişimi ve Sonuçlanması 


Afganistan operasyonundan yaklaşık on sekiz ay sonra, ABD, Irak’ın elinde 
Kitle İmha Silahları bulunduğu iddiasıyla, Irak’a İngiltere ile birlikte bir operasyon başlatmıştır. Bu operasyona Birleşmiş Milletler karşı çıkmıştır. Afganistan operasyonuna destek veren Rusya, Almanya ve Fransa bu defa destek vermemişlerdir.245 ABD ve İngiltere tarafından düzenlenen ve “Irak’a Özgürlük Operasyonu” kod adıyla bilinen Amerikan-İngiliz işgal operasyonu 20 Mart sabahı başlamıştır. Çünkü ABD Başkanı W.George Bush’un Irak’a Kitle İmha Silahlarının arındırılması için verdiği 48 saatlik süre 20 Mart 2003 tarihinde dolmuştur.246 ABD’nin Irak’ saldırısına karşı çıkan BM Güvenlik Konseyi üyelerinden Fransa, Almanya, Rusya ve Çin, değişik ifadelerle de olsa tepkilerini dile getirmişlerdir.247 


BÖLÜM DİPNOTLARI;

206 Mehmet Seyfettin Erol, (2001): “Afganistan Sorunundaki Kilit Güç: Afganistan İslam Devleti Askeri Konseyi ya da Nam-ı Diğer Kuzey İttifakı”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:18, s.33. 
207 Erol, 2001: 32. 
208 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
209“Afganistan Dersleri”, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2009/03/090304_afghanlessons.shtml, (30.12.2009). 
210 Chomsky, 2004: 96. 
211 Uslubaş, 2005: 282. 
212 “Soğuk Savaş’ın Kalıntıları Radikal İslam Terörünü Besliyor”, Prof. Emre Kongar ile yapılan söyleşi, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/245912.asp, (30.12.2009). 
213 Kongar, 2002: 81. 
214 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
215 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911intialafghanistanops.htm (21.06.2009) ; 
Metin Sever, Ebru Kılıç, (2001): Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul: s.287. 
216 “Bush: No Distinction Between Attackers and Those Who Harbor Them”, 
http://www.defense.gov/news/newsarticle.aspx?id=44910, (30.12.2009); “Bush Urges Americans to 
Prepare for War”, The Badgerherald, Monday, September, 7, 2001, 
http://badgerherald.com/news/2001/09/17/bush_unges_americans.php, (30.12.2009). 
217 Turan Yavuz, (2006): Çuvallayan İttifak, Destek Yayınları, Ankara: s. 94. 
218 “Dalga Dalga Bombardıman”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s:7. 
219 “Cheney Telefonla Sezeri Aradı”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=16976, 
(20.12.2009).
220 “Operasyonu Cheney Haber Verdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s.9. 
221 www.bigglook.com/war/6.asp (20.12. 2008). 
222 “AB’nin Varlığı Belli Olmuyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 10 Ekim 2001, s.1 
223 “Operasyonu Cheney Haber Verdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s.9. 
224“Dalga Dalga Bombardıman”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s.7. 
225 www.bigglook.com/war/6.asp (20.12. 2008). 
226 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
227 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
228 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
229 Mahir Kaynak, Emin Gürses, (2007): Yeni Ortadoğu Haritası, Profil Yayıncılık. İstanbul: s.42. 
230 Cihangir Dumanlı, (2006): “Afganistan’da Asıl Savaş Yeni Başlıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:120, s.12. 
231 Uslubaş, 2005: 196. 
232 Çelik-Gürtuna, 2005: 41-43. 
233“Uluslararası Güvenlik Destek Gücü: ISAF”, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2004/01/040113_isaf.shtml, (20.12.2009). 
234 Cihangir Dumanlı, (2006): “Afganistan’da Asıl Savaş Yeni Başlıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:120, s.12 
235 Chomsky, 2004: 124. 
236 Mehmet Şahin, Mesut Taştekin, (2006), II. Körfez Savaşı, Siyasal Kitabevi, Ankara: s.53. 
237Konuşmanın orijinal metni için bk. http://www.americanrhetoric.com/speeches/stateoftheunion2003.html, (18.12.2009). 
238 Ertan Efegil, “1 Mart Günü, Neden TBMM Üyeleri, Hükümet Tezkeresi’ni Kabul Etmedi?” 
www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=2 (10.12.2008) 
239Kararın tam metni için bk. http://www.un.org/News/Press/docs/2002/SC7564.doc.htm (18.12.2009). 
240 Enver Bozkurt, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak ile İlgili Kararlarının Değerlendirilmesi”, www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=11, (11.12.2008). 
241 Enver Bozkurt, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak ile İlgili Kararlarının Değerlendirilmesi”, www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=11, (11.12.2008). 
242 Fernand Braudel Center, “Kitle İmha Silahları”, http://www.binghamton.edu/fbc/06-tr.htm,  (23.09.2008). 
243 1980 yılında Sovyet-Afgan Savaşında, 1988’de Irak-İran savaşında, 1992 Körfez Savaşı’nda kimyasal silah kullanıldığına yönelik ciddi iddaalar ortaya atılmıştır. Aydın Tavman,(2003), “Stoktaki Kimyasal Tehlike”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=68985, (20.12.2009). 
244 Birol Akgün, (2003): “Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu Ya Da Yaklaşan Küresel Anarşi”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:37, s.82. 
245 Mahir Kaynak, (2006): Yeni Dünya Düzeni, Profil Yayıncılık, İstanbul: s.75. 
246 “Bush’tan Saddam’a: Irak’ı Terket”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/03/17/262637.asp 
(18.12.2009).
247 Tayyar Arı, (2004): “Türkiye, Irak ve ABD: Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Basra Körfezinde Yeni Parametreler”, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası (edt. İ. Bal), AGAM Yayınları, Ankara: s.717. 
Ayrıca, Mustafa Dizbay, (2009), “II. Körfez Savaşı Sonrasında Meydana Gelen Gelişmeler ve Irak’ın İşgali”, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=449, (20.12.2009). 


7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 5


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 5


2.2.2.10. Clinton Dönemi Türkiye-ABD İlişkileri: Stratejik Ortaklık 

Haluk Gerger, 1980’li yılların sonundan başlayarak Amerikan politikasının temel önceliğinin Sovyetler Birliği’nin tasfiye sürecini denetlemek olduğunu 
söylemektedir. Bu bağlamda Clinton da iktidara geldiğinde, bir yandan, Sovyetler sonrası dünyayı örgütlemeye çalışırken, bir yandan da son derece büyük bir kriz içinde olan Amerikan ekonomisini kurtarmaya çalışmıştır. Clinton yönetimi, terörizmle mücadele programı altında, Bush’un politikalarını büyük ölçüde sürdürmüştür.152 
ABD Başkanı Bill Clinton’ın, Kasım 1999’da İstanbul’da gerçekleştirilen AGİK Zirvesi için geldiği TBMM’de yaptığı konuşma büyük önem taşımaktadır. 
Clinton konuşmasında şu noktalara dikkat çekmiştir: 

“Demokratik, laik, istikrarlı ve Batı’yı esas alan bir Türkiye, Amerika’nın Bosna’da, Orta Asya ve Ortadoğu’da istikrar sağlama ve İran ile Irak’ı 
sınırlandırma girişimlerine destek oldu. Türkiye’nin Batı ile devamlılık arz eden bağları ve dünyanın en hassas bölgelerinden birinde stratejik hedeflerimize verdiği destek hayati önem taşımaktadır. Türkiye’nin NATO ve Avrupa içindeki aktif ve yapıcı rolünü desteklemeye devam edeceğiz. Türkiye’de Avrupa ve Müslüman dünyası barış ve uyum içerisinde buluşabilir. Türkiye, Batı ittifakı içinde Müslüman çoğunluğa sahip tek ülkedir, İslam Konferansı Örgütü’ nde (İKÖ) de tek Batılı müttefiktir.”153 

Denilebilir ki, Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte uluslararası ortamdaki değişmeler paralelinde Türkiye için de son derece önemli yeni gelişmeler ortaya 
çıkmış, ortamdaki değişmeler, Türkiye-ABD ilişkilerine de yansımış, gerek Türkiye’nin ABD’ye, gerekse de ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikaları bu 
sistemsel değişiklikler çerçevesinde biçimlenmiştir. 


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

3.11 EYLÜL 2001 SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ 

3.1.11 EYLÜL 2001 Sonrası ABD Dış Politikasında Ortadoğu 

3.1.1. 11 Eylül Terör Saldırıları  sonrası

Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası 
şekillenen “tek kutuplu sistemde” gücünü en üst seviyede hissederken, bir anda 
tarihinin en büyük saldırısıyla karşılaşmıştır. 1990’lı yılların ikinci yarısından 
itibaren küresel terörün tehdidine maruz kalmaya başlayan ABD, ilk olarak Kenya ve Tanzanya’daki büyükelçiliklerinin bombalanma olayları ile sarsılmıştır. O yıldan itibaren küresel terörizmi tehdit değerlendirmelerine almaya başlayan ABD ilk kez kendi topraklarında bu denli büyük çapta bir saldırıya maruz kalmıştır.154 ABD, 11 Eylül 2001 sabahı dünyanın en yüksek binalarından olan New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine yönelik, yerel saatle sabah 09.00’da meydana gelen bir terör saldırısına uğramıştır. Bu saldırının hemen ardından 18 dakika sonra ikinci kuleye de bir uçak saldırısı düzenlenmiş tir. İkinci uçağın Amerikan Havayollarına ait ve 156 kişi taşıyan bir Boeing 737 tipi yolcu uçağı olduğu açıklanmıştır. Olaydan kısa süre önce kaçırıldığı bildirilen bu yolcu uçağının pilot kabininin binanın içine girdikten sonra patlayarak çok büyük tahribata yol açtığı ifade edilmiştir. Yanmaya başlayan 410 metre yüksekliğindeki iki kule de kısa bir süre sonra görgü tanıklarının ve televizyon başında olayı naklen izleyen dünyanın gözleri önünde, içindeki binlerce kişiyle çökmüştür. Daha sonra Dünya Ticaret Merkezine ait üçüncü bina da yıkılmıştır. Binaların, uçakların içine yerleştirilen dinamitlerin ardı ardına patlaması sonucu çöktüğü de öne sürülenler arasında yerini almıştır.155 İkiz kulelere düzenlenen saldırının hemen ardından bu kez ABD Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) yine uçaklı saldırıda bulunulmuştur. Aynı anda Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’da kurtarma çalışmaları sürerken ABD Dışişleri Bakanlığı’nın önünde bomba yüklü iki araç daha patlatılmıştır.156 

Beyaz Saray, ABD Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet 
Bakanlığı, Kongre binası, CIA binası başta olmak üzere, Washington’daki hükümet binalarının tamamı boşaltılmıştır. New York, Washington ve diğer büyük kentlerde olağanüstü önlemler alınmış, halkın kentlerin dışına çıktığı gözlenmiştir.157 Amerikan halkı tarihinin en büyük korkularından birini yaşamıştır. 

İkiz kulelere düzenlenen saldırıların hemen ardından eylemleri Filistin 
Demokratik Kurtuluş Cephesi’nin (FDKC) üstlendiği öne sürülmüştür. Ancak 
haberin duyurulmasından kısa bir süre sonra açıklama yapan örgüt yetkilileri, olayla hiçbir bağlantılarının bulunmadığını bildirerek haberi yalanlamıştır. Daha sonra, Ürdün’deki bir gazeteyi arayan kimliği belirsiz bir kişi, saldırıları Japon Kızıl Ordu’nun düzenlemiş olduğunu ve Hiroşima ile Nagazaki’ye atılan atom 
bombalarının öcünün alındığını ileri sürmüştür. Ancak bu haber de 
doğrulanmamıştır.158 Saldırılara her taraftan kınama ve ABD'ye destek mesajları gelirken birçok ülkede önlem olarak önemli binalara girişler yasaklanmıştır.159 Tarih boyunca birçok devlet adamının, büyük komutanların ve binlerce insanın ölümüne neden olan terörizm, 11 Eylül 2001’de kendi tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Serhat Erkmen’e göre, ABD’de 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşen olayların faili, kim olursa olsun ortaya çıkan gerçek, eylemin, terörizm kavramında 1990’larda meydana gelen değişiklikleri büyük oranda yansıtmış olmasıdır.160 

ABD’de normal bir gün olarak başlayan 11 Eylül 2001, sabahın ilk saatlerinde   dünya tarihinde terörizm bağlamında yeni bir dönemin açıldığı gün 
olmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde tek süper güç olarak anılmaya başlanan ülke olan ABD’nin teröristlerce bu çapta büyük bir saldırıya uğraması, uluslararası sistemde yeni bir döneme girilmesine yol açmıştır. Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri ve Pentagon’a yolcu uçaklarıyla yapılan intihar eylemleri çok sayıda ölüme ve binlerce kayıp insana neden olmuştur.161 11 Eylül’de Amerika’nın gücünü simgeleyen sembollerden biri konumundaki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılar, doğrudan ABD’nin savunduğu demokrasi ve liberal ekonomik düzen gibi ülkenin bir kaç temel değerine yapılmış sayılarak, ABD tarafından teröre karşı dünya çapında ve çok boyutlu bir mücadele stratejisi geliştirilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.162 

11 Eylül 2001 tarihinde, teröristlerin yolcu uçaklarını kullanarak Pentagon ve 
Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırılar düzenlemesi, böyle bir saldırı karşısında 
ABD’nin buna engel olamaması, dünyanın süper gücünün bile çaresiz kalabileceğini gözler önüne sermiştir. Gerçekleştirilen saldırılar sonrasında uluslararası terör artık ABD için bir numaralı tehdit ve düşman haline gelmiştir. Yanı sıra 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirenlerin isimlerinin Müslüman ismi olması163, Müslüman simgeler taşımaları, El Kaide örgütü ile bağlarının olması gibi faktörlerden dolayı “radikal İslam” da bir tehdit olarak kabul edilmiştir.164 Bu nedenle ABD, teröre karşı küresel savaş ilan ederken, saldırıların sorumlusu olarak gördüğü El-Kaide terör örgütünün yuvası olduğunu ileri sürdüğü Afganistan’daki Taliban rejimini Aralık 2001’de devirmiştir. İkinci aşamada ise benzer ve başka gerekçelerle Irak’ı işgal ederek Saddam rejimine de Nisan 2003 tarihinde son vermiştir.165 Usame Bin Ladin’in lideri olduğu El Kaide Terör Örgütü tarafından gerçekleştirildiği açıklanan 11 Eylül Terör Saldırısı, ABD’nin ve müttefiklerinin tehdit algılamalarını değiştirmekle kalmamış, yeni yüzyılın ilk savaşının terörle savaş olarak ilan edilmesine de yol açmıştır.166 

11 Eylül olaylarının, küreselleşme karşıtlarının bir eylemi veya Amerika’nın Ortadoğu politikasına karşı geliştirilen tepkinin bir sonucu olduğu şeklinde yorumlar da yapılmıştır.167 

Kongar’a göre, 11 Eylül terörü, doğrudan doğruya küreselleşme olgusunun tüm dünyanın suratına bir “şamar” gibi inen yansımasıdır. Bir başka deyişle 11 Eylül terörü, küreselleşmenin “terör yüzüdür”.168 
11 Eylül saldırısı geniş bir düşünce alanına yayılmış ve kendi içlerinde tam olarak bütünleşmemiş, ama temelde benzer eğilimler içinde olan grup ve kişileri bir araya getirmiştir.169 11 Eylül 2001, güç politikaları tarihi için gelecekteki oluşumları etkileyen bir olay olmuştur. Batı eğitimi almamış on dokuz insan, kısıtlı mali kaynaklarla, dünyanın en güçlü ve teknolojik olarak en ileri ülkesini paniğe sevk etmiş ve küresel bir siyasi krize neden olmuştur. Saldırıların hemen ardından Başkan Bush yaptığı konuşmada; yapılan saldırıların içlerini korkunç ve boyun eğmez bir öfke ile doldurduğunu, bunun Amerikan ulusunu korkutmak için tasarlandığını, fakat başarılı olamadıklarını söylemiştir. Başkan Bush’a göre Amerika, özgürlüğün en parlak işaret ışığı ve dünya için bir fırsattı. Hiç kimse bu günü unutmayacaktı.170 Brzezinski’ye göre; bu kişilerin saldırıları Amerikan dış politikasının askeri alana çevrilmesine yol açmış, Rusya’nın yeniden Batı ile ilgilenmesini hızlandırmış ve son olarak Amerika ve Avrupa arasında görüş farklılıklarını arttırmıştır.171 

11 Eylül 2001 saldırıları yirmi birinci yüzyılın bir dönüm noktası olmuş, 
dönemin ABD Başkanı G. W. Bush, 15 Eylül 2001 günü CNN International’da 
“Ulusa Sesleniş” programında ABD halkına ve dünya kamuoyuna şöyle seslenmiştir; 

… Sizden istenen sabırlı olmanız, çünkü bu savaş kısa sürmeyecektir. … Sizden istenen sabırlı olmanız azimli olmanız, çünkü bu savaş kolay geçmeyecek. 
Sizden istenen kuvvetli olmanız, çünkü zafere giden yol uzun olabilir… ABD’ye savaş açanlar, kendi yıkımlarını elleriyle seçmişlerdir. 
Terörist ülkelere ve onlara kucak açıp destekleyenlere yönelik bir dizi kararlı eylemle sağlanacaktır bu zafer. 

Sizi temin ederim sembolik eylemle yetinmeyeceğiz… Bizim vereceğimiz karşılık çok kapsamlı, güçlü ve etkili olacaktır. 172 
Chomsky, 11 Eylül’ü zalimce yapılmış tarihsel bir olay olarak değerlendirmiştir. Ona göre İngilizlerin 1814’te Washington’u yakmasından bu yana 
Amerikan toprakları ilk defa saldırıya uğramış ve hatta ilk defa tehdit edilmiştir.173 
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi iki adet geniş kapsamlı terör karşıtı karar kabul etmiştir. İlk olarak 1368 numaralı174 ve 12 Eylül 2001 tarihli olan ve bir gün önce vuku bulan saldırıyı kınayan karar alınmıştır. İkincisi ise 1373 numaralı 175 ve 28 Eylül 2001 tarihli, devletlerin terörizm karşısında tek başına veya toplu olarak kendini koruma hakkını teyit ederek, uluslararası işbirliği yapılmasını isteyen ve bütün üye devletlerin ödevlerini belirleyen karar olmuştur.176 

Yaşanılan ve ABD’nin tarihinde aldığı en ağır darbe olarak da nitelenen bu korkunç saldırı sonrası Başkan Bush, “Ya Bizimlesiniz ya Teröristlerle” diyerek 
uluslararası teröre karşı savaş başlatmıştır.177 

3.2.11 Eylül Saldırıları Sonrası Değişen Amerikan Dış Politikası 

11 Eylül bir anlamda “küresel terör” yüzyılını başlatmıştır.178 

Başkan Bush, 11 Eylül 2001’de yaptığı radyo konuşmasında 11 Eylül terör eylemlerinin aslında ABD’ye açılmış bir savaş olduğunu söylemiştir.179 

6 Kasım 2001’de “Terörizmle Mücadele Konferansı”nda hiçbir ulusun bu savaşta tarafsız olamayacağı öne sürülmüştür.180 Bu anlamda Damla Aras’ın konuya bakışı dikkat çekicidir. Aras; 11 Eylül sonrası ABD’nin “terör” kavramını farklı algıladığını, terörizm kavramına yüklenen anlamları yeniden kendisine göre tanımladığını belirterek, süreç içinde çıkarları doğrultusunda bu kavramı yeniden şekillendirdiğini ve kendi istediği şekilde anlamlandırdığını söylemektedir.181 

ABD, uluslararası alanda, hiçbir tartışmaya izin vermeyecek kadar açık olan 
bu olay sonrasında, saldırıya uğrayan ülke olma durumu gereği, bir “meşru müdafaa hakkı” ve buna bağlı bazı ayrıcalıklar kazanmıştır. ABD, saldırının doğrudan kendisini hedef almadığını, bu saldırının aslında uygarlık ve özgürlüğün merkezine yönelik olması bakımından tüm uygar ve özgür toplumlara karşı yapıldığını ileri sürmüştür. 11 Eylül sonrası, dünyanın artık eskisi gibi olmayacağı açıklanmıştır. Eylül 2002 tarihli “Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde, ABD politikasını açıklayan Başkan Bush, 20.yüzyıldaki totalitarizm ile özgürlük arasında yaşanan savaşı, özgürlüğün kazandığına dikkat çekmiş ve 21.yüzyıldaki mücadelenin de resmini çizmiştir.182 Başkanın açıklamasına göre, uluslararası sistemin dengesi ile insanlığın geleceği için, temel insan hakları ile ekonomik ve siyasal özgürlüklere bağlı ulusların, özgürlük, demokrasi ve serbest girişimi savunmaları gerekmektedir. Belgenin yine giriş bölümünde, ABD’nin birincil amacının, küresel istikrarın sağlanmasına yönelik olarak, dünya genelinde ekonomik ve siyasal güce dayalı yaygın bir etki yaratmak ve bunu askeri kuvvetlerle desteklemek olduğu belirtilmiştir.183 İşte bu amacın gerçekleştirilebilmesi için de öncelikle terörün kaynağının yok edilmesi gerekmektedir. ABD bunu Afganistan üzerinden 
başlatmıştır. İkinci olarak ise Kitle İmha Silahlarına sahip olduğu iddiasıyla Irak 
işgal edilmiş, Büyük Ortadoğu Projesi hayata geçirilmeye çalışılmıştır. 


3.2.1. Bush Doktrini 

Bush 20 Eylül 2001’de Kongre’de yaptığı konuşmasında, ABD’nin kendisine savaş ilan etmiş teröristlerle, onları koruyan kollayan devletlerarasında ayrım 
yapmadığının altını çizmiştir.184 Bu konuşmasıyla Bush ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin ilk işaretlerini de vermiştir. Ulusal Güvenlik Stratejisi çerçevesinde; 

• Terörizm ve diktatörlükle mücadele ederek barışı sağlamak 
• Güçler arası iyi ilişkiler kurmak 
• Dünyanın her yerindeki özgür ve açık toplumları destekleyerek yaygınlaştırmak.               

ABD’nin hedefleri arasında yer almıştır.185 

ABD insan haklarını küresel ortamda yayarak küresel terörizme karşı 
ittifakları güçlendirmek, bölgesel çatışmaları sona erdirmek için diğer ülkelerle 
işbirliği yapmak ve düşmanların kendisini Kitle İmha Silahları ile tehdit etmesini 
önlemek amacını taşımıştır. Yine ABD bu strateji ile terörle mücadelenin yol 
haritasını belirlerken sistemi değiştirmek isteyenlere karşı askeri müdahaleyi 
öngörmüştür. Bu noktada piyasa ekonomisi ve serbest ticaret yoluyla küresel 
ekonomiyi geliştirmeyi, açık toplumlar yaratarak, demokrasi alt yapısını geliştirmeyi bir görev olarak üstlenmiştir. Bunun yansımaları Bush Doktrin’inde 
gözlemlenmiştir.186 Yine ABD 2005 yılı Mart ayında ortaya konulan Ulusal Savunma Stratejisi belgesinde de Ulusal Güvenlik Stratejisi’ndeki ana fikri geliştirerek desteklemiştir.187 Anılan belgede zayıf devletler ve yönetilmeyen bölgelerin tehdit kaynağı olduklarının altı çizilmiştir ve ABD’nin stratejik hedefleri şöyle sıralanmıştır: 

• ABD’yi doğrudan yapılacak saldırılardan korumak 
• Küresel hareket serbestisini sürdürmek ve önemli stratejik bölgelere erişimi garanti altına almak 
• İttifak ve ortaklıkları güçlendirmek 
• ABD lehine uygun güvenlik hedeflerinin yaratılması 188 

El-Kaide terör örgütünün ABD’ye karşı düzenlediği 11 Eylül terör saldırılarından sonra Amerikan ulusal güvenlik anlayışının sadece barışçıl 
arabuluculuk rolleri veya insani müdahale ile sınırlı kalmayacağı açıklık kazanmıştır. 

Uluslararası teröre karşı “küresel bir güvenlik anlayışı” benimseyen ABD, yaşadığı bu sarsıntının ardından tüm kurumları ile hegemonyasını yeniden yapılandırma çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda, güç kullanımına dayalı, kapsamlı ve uzun vadeli bir meydan okuma stratejisi belirlemiştir.189 

11 Eylül saldırılarından sonra, Başkan Bush, uluslararası terörizmin temel sebebi olarak, Ortadoğu’da demokratik rejimlerin olmayışını göstermiştir. Ona göre, 
Büyük Ortadoğu bölgesindeki devletler, sosyo-ekonomik ve siyasi sıkıntılar yaşamaktaydı ve mevcut rejimlerde halkın taleplerini ve küreselleşme ile 
modernleşmenin gereklerini yerine getiremiyorlardı. Bölgedeki kötü siyasi, ekonomik ve sosyal koşullar, aşırılığı ve ABD karşıtlığını ortaya çıkarmaktaydı. 

ABD, bu saldırılar sonrasında, kendisinin ve müttefiklerinin enerji güvenliği için yoğun bir enerji güvenliği politikası ve terörizme karşı küresel bir savaş 
politikası izlemeyi hedeflemiş fakat Köni ve Oğan’ın belirttikleri gibi bu politikalarda başarılı olamamıştır.190 ABD bu dönemde (11 Eylül 2001 sonrası) 
Ortadoğu’da politikalarını “terörizmle savaş” adı altında toplayarak yürütmüş ve Amerika’nın bu politikalarının karşısında duranları George W.Bush “karşıt ülkeler” olarak ilan etmiştir.191 Şanlı Bahadır Koç; “ABD’nin Ortadoğu politikalarında 11 Eylül sonrası yaşanan ve beklenen gelişmeler ile Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra yaşanan değişim karşılaştırılırsa, ilkinin ikincisinden daha derin olduğu söylenebilir” diyerek, 11 Eylül sonrası ABD’nin Ortadoğu politikasında yeni açılımların olduğuna dikkat çekmiştir.192 

11 Eylül sonrasında ABD dış politikasında belirgin değişikler ortaya çıktığı 
yukarıda dile getirilmiştir. Uluslararası ilişkilerin merkezine terörle mücadeleyi 
koyan ABD, önce bir “Şer Ekseni”ni çizmiş, ardından da teröre karşı savaş ilan 
ederek dış ilişkilerinde yeni bir dönem başlatmıştır. Washington için terörle 
mücadele konusu, uluslararası ilişkilerde belirleyici rol oynamaya başlamış ve 
ABD’nin bu yeni politikasının sonuçları, kısa sürede tüm dünyada kendini 
hissettirmiştir. 11 Eylül saldırısından sonra Kongre’de konuşan Başkan George W. Bush, uluslararası teröre karşı topyekûn bir savaş ilan etmiştir. Dünyadaki terör örgütlerinin çökertileceğini ve teröre destek veren herkesin, ABD’nin düşman listesine alınacağını ifade etmiştir.193 İlk hedef olarak da saldırının arkasında olduğu tahmin edilen Usame Bin Ladin ve örgütü El Kaide’ye destek verdiği belirtilen Afganistan’daki Taliban rejimini belirlemiş ve bu doğrultuda Afganistan’a operasyon düzenlemiştir. Ardından kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle İran, Irak ve Kuzey Kore “şer ekseni”194 olarak tanımlanmış ve bu ülkeler dünya barışı için tehdit olarak nitelendirilmiştir. Haziran 2002’de ABD’nin yeni dış politikası ABD Başkanı 

G. W. Bush tarafından West Point Akademisi’nde ana hatları ile açıklanmıştır. Bu yeni dış politikaya göre ABD, nükleer, biyolojik ve kimyasal silah üreten ve tehdit oluşturduğuna inanılan ülkelere karşı, konvansiyonel ve nükleer silahları da kullanarak, önleyici darbe indirilebilecek askeri ve siyasi yöntemler birlikte uyumlu bir strateji haline getirilerek terörle mücadelede kullanılacaktır.195 Bush yönetiminin iktidara gelmesinden bu yana en geniş kapsamlı dış politika belgesi olarak tanımlanan Ulusal Güvenlik Stratejisi, son derece aktif bir çerçeveye oturtulmuştur. 

Belgede daha tehdit ortaya çıkmadan ve bir saldırıya dönüşmeden önce askeri operasyon yapılması gerektiği vurgulanmıştır.196 

ABD Başkanı G. Bush’un 20 Eylül 2002 tarihinde ortaya attığı Ulusal Güvenlik Stratejisi197 ABD içinde ve dışında önemli tartışmalara yol açmıştır. Bu 
strateji bir yandan Amerika’nın yeni yılda karşı karşıya kalacağı tehditleri ortaya koyan bir analiz olarak görülürken, öte yandan, Amerika’nın Soğuk Savaş sonrası izlediği barışçı dış politikasından ayrılan bir analiz belgesi olarak nitelendirilmiştir.198 

11 Eylül sonrasında Amerikan dış politikasının temel felsefesini oluşturan Bush Doktrininin açıkça dünyayı tekrar Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi ikili bir 
ayrıma tabi tuttuğu gözlemlenmiştir. Bush, 26 Eylül 2001’de Kongredeki mesajında tüm ülkelere bir seçim yapması gerektiğini “ya bizimle berabersiniz ya da bizim karşımızda teröristlerle” ifadeleriyle net bir şekilde ortaya koymuştur.199 Chomsky’e göre, dünyaya katı bir seçim sunulmuştur: “Bize katılın ya da kesin bir ölüm ve yıkım olasılığıyla yüzleşin”.200 Ataöv’e göre ise, Dünya Ticaret Merkezi ile Pentagon’da 11 Eylül sabahı oluşan yıkıntı, Bush yönetimi için büyük bir fırsat yaratmıştır. Ona göre Bush yönetimi, bu acılı olayın halkta yarattığı endişeleri sömürmekte gecikmemiştir. Başkan Bush, halkını kendine bağımlı kılmayı amaçlayan bir konuşma üslubu geliştirmiştir. Yaptığı konuşmalar yurttaşlarının içinde sürekli bunalım duygusu uyandırmayı amaçlamıştır. Ataöv’e göre Bush, karamsar bir dil kullanarak halkı adeta umutsuzluğa sürüklemiştir.201 

11 Eylül 2001 sonrası Amerikan yönetiminin dünyadaki olaylara bakışı 
değişmiş, bu değişim dış politika uygulamalarına yansımıştır. ABD’de 11 Eylül 
terörist saldırıları sonucunda nitelik kazanan bu değişimin ardından Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliğini tehdit olarak algılayan ABD, Soğuk Savaş döneminin ardından 1990’lar boyunca kendisine yönelik net bir tehdit algılaması yaşamamıştır. Ancak 11 Eylül 2001 tarihi terörist saldırıları ile “terörizm” belirgin “tehdit” olarak ABD ve dünya gündemine oturmuştur. 11 Eylül 2001’den sonra ise, Bush yönetimi kitle imha silahlarının yayılma sorununu artık terörizmin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmiştir.202 Amerikan Kongresi, 14 Eylül 2001 tarihinde, Başkan Bush’a 11 Eylül saldırılarını düzenleyenlere karşı tüm gerekli ve uygun gücü kullanmak için geniş yetki vermiştir.203 7 Ekim 2001’de başlayan ve ilk başta El-Kaide ve Taliban rejimini hedef alan Sürekli Özgürlük Harekâtı, Amerika’nın teröre karşı ilan ettiği savaşın ilk adımı olmuştur.204 Bush Doktrinine 2002 Ocağından itibaren ama özellikle 2002 Eylülünde kamuoyuna açıklanan Ulusal Savunma Stratejisi ile somut bir içerik kazandırılmıştır.205 Bush Doktrini’nin pratiğe geçirilmesi Afganistan’a müdahale ile başlamıştır. 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

152 Gerger, 2007: 470. 
153 Clinton’un 15 Kasım 1999’da TBMM’de yaptığı konuşmanın tam metni için bk. http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil2/bas/b019m.htm (20.06.2009). 
154 Altuğ Günal, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-M15.pdf, (30.12.2009).
155 “Dünya Sarsılıyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 12.09.2001: s.1. 
156 “ABD’de Gün Boyu Kâbus”, Cumhuriyet Gazetesi, 12.09.2001: s.3. 
157 “ABD’de Gün Boyu Kâbus”, Cumhuriyet Gazetesi, 12.09.2001: s.3. 
158 “ABD’de Gün Boyu Kâbus”, Cumhuriyet Gazetesi, 12.09.2001: s.3. 
159 “Dünya Ayakta”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/09/12/27488.asp, (20.12.2009). 
160 Serhat Erkmen, (2001): “Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik Analiz Gergisi, Sayı:18, s.5. 
161 Erkmen, 2001: 7. 
162 Fevzi Uslubaş, (2005): Küresel Terör, Afganistan, BOP, ABD; İmparatorlukların Bataklığı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul: s.210. 
163 Mısır asıllı Aymen Elzavahiri (örgütün ikinci adamı), Şeyh Sait kod adlı Mustafa Ahmet Elhassavi 
(mali işlerden sorumlu), Abu Muhammet Elmisri (propaganda sorumlusu), Abbas Karaağaçlıoğlu, (2009), “11 Eylül Sonrası El Kaide”, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=497:11-eyluel-sonrasel-kaide&catid=122:analizler-guvenlik&Itemid=147, (20.12.2009). 
164 “11 Eylül Sonrası Değişen Güvenlik Vizyonu-Bush Doktrini”, 
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=127301, (30.12.2009). 
165 İdris Bal, (2006): “Türkiye-ABD İlişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın Önemi”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, (Edt.) İdris Bal, AGAM Yayınları, Üçüncü Baskı, Ankara: s.154. 
166Şahin Alpay,(2006); “Küresel Terörizm”, http://www.turksam.org/tr/a1035.html, 
(20.12.2009).Norveç’li Uluslararası 
İlişkiler Profösörü Johan Galtung ile yapılan söyleşi. 
167 Kemal Evcioğlu, (2005): Amerika Birleşik Devletlerinin Büyük Ortadoğu Projesi, Umay Yayınları, 
İzmir: s.58. 
168 Emre Kongar, (2002): Küresel Terör ve Türkiye, Remzi Kitapevi, Dördüncü Basım, İstanbul: s.80. 
169 Türkkaya Ataöv, (2004): 11 Eylül: Terörle Savaş Mı Bahane Mi, Alkım Yayınevi, İstanbul: s.74. 
170 http://www.whitehouse.gov.tr/news/releases/2001/09/20010911-16.html, (23.09.2008). 
171 Zbigniew Brzezinski, (2005): Tercih, İnkılâp Yayınevi, Çev. Cem Küçük, İstanbul: s. 64. 
172 “Bush: Savaşa Hazır Olun”, Cumhuriyet Gazetesi, 16 Eylül 2001: s.1. ve Talat Turhan, (2006): “Medeniyetler Çatışması BOP”, İleri Dergisi, s. 100. 
173 Noam Chomsky, (2004): 11Eylül ve Sonrası: Dünya Nereye Gidiyor?, Aram Yayıncılık, Üçüncü. Baskı, İstanbul: s.126. 
174 http://daccess-ddsny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N01/533/82/PDF/N0153382.pdf?OpenElement (18.12.2009).
175 
http://daccess-ddsny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N01/557/43/PDF/N0155743.pdf?OpenElement (18.12.2009).
176 BM Güvenlik Konseyi 1373 numaralı kararı için bk. http://www.un.org/News/Press/docs/2001/sc7158.doc.htm (21.06.2009) ve Andrew Mango, (2005): 
Türkiye’nin Terörle Savaşı, Doğan Kitap, Çev: Orhan Azizoğlu, İstanbul: s.103. 
177 http://archives.cnn.com/2001/US/11/06/gen.attack.on.terror/ (12.02.2009); ve http://archives.cnn.com/2001/US/11/06/ret.bush.coalition/index.html (12.02.2009). 
178 Şahin Alpay,(2006); “Küresel Terörizm”, http://www.turksam.org/tr/a1035.html, (20.12.2009).Norveç’li Uluslararası İlişkiler Profösörü Johan Galtung ile yapılan söyleşi. 
179 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911addresstothenation.htm, (12.02.2009). 
180 Evcioğlu, 2005: 95-96. 
181 Damla Aras, (2002): “Minareyi Çalan Kılıfı Hazırladı: Bir Başka Açıdan 11 Eylül”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:24, s.36. 
182 http://www.globalsecurity.org/military/library/policy/national/nss-020920.htm (21.07.2009). 
183Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin tam metni için bk. http://www.whitehouse.gov/administration/eop/nsc/ (18.12.2009). 
184 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911jointsessionspeech.htm, (12.07.2009). 
185 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin tam metni için bk. 
http://www.whitehouse.gov/administration/eop/nsc/, (18.12.2009). Ayrıca; Cihangir Dumanlı, (2005): 
“ABD Stratejileri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:49, s.12. 
186 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911jointsessionspeech.htm, (12.07.2009). 
187 http://www.defenselink.mil/news/Mar2005/d20050318nds1.pdf, (21.06.2009). 
188 http://www.defenselink.mil/news/Mar2005/d20050318nds1.pdf, (21.06.2009). 
189 Kuloğlu, Sarıkaya, 2004: .26. 
190 Hasan Köni, Sinan Oğan, (2002): “11 Eylül Yıldönümünde Rusya: ABD ile Balayından Şer Ekseni 
ile Flörte”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:30, s.10. 
191 Köni-Oğan, 2002: 10. 
192 Şanlı Bahadır Koç, (2002): “İyi, Kötü ve Çirkin: Amerika’nın Ortadoğu Politikaları”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:2, Sayı:21, s.6. 
193 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911jointsessionspeech.htm (12.07.2009). 
194Ferai Tunç, “Şer Ekseni Türkiye İçin Ne Anlama Geliyor?”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=52394&yazarid=19, (29.12.2009), “Kuzey Kore’ye İran Affı”, 
http://arsiv.sabah.com.tr/2008/06/27/haber,3D253BCC6BFD4C8499088E75DD5792C4.html, (29.12.2009).
195 Konuşmanın tam metni için bk. http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbushtwostatesolution.htm (18.12.2009). Ayrıca; Yaşar 
Onay,(2003): Küresel Egemenlik Savaşı ve Irak, Ebabil Yayıncılık, Ankara: s.46. 
196 Onay, 2003: 47. 
197 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin tam metni için bk. http://www.whitehouse.gov/administration/eop/nsc/ (18.12.2009). 
198 Hasan Köni, (2003), “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:4, Sayı:38, s.81. 
199 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911jointsessionspeech.htm (12.07.2009). 
200 Chomsky, 2004: 18. 
201 Ataöv, 2004: 116. 
202 Nurşin Ateşoğlu Güney, (2006): Batı’nın Yeni Güvenlik Stratejileri AB, NATO, ABD, Bağlam 
Yayınları, İstanbul: s.66. 
203 http://www.house.gov/budget_republicans/emergsupp2888.pdf, (20.12.2009). 
204 Ataöv, 2004: 120. 
205 Arı, 2006: 742. 

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 4


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 4



2.2.2.7.1974 Kıbrıs Müdahalesi 

Sönmezoğlu’na göre Türk halkı ve yetkilileri Amerika’yla ilişkilerinde iki olayda ihanete uğradıklarını düşünmektedirler. Bunlar Johnson mektubu ve 1975– 
1978 döneminde uygulanan silah ambargosudur. Birincisi Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin önlenmesinde rol oynamıştır, ikincisi ise Kıbrıs’a müdahalenin bir 
sonucudur.124 Bu “ihanete uğrama duygusunun” 1960’lı yılların ortalarından itibaren en önemli göstergelerinden biri, Altıncı Filo’nun Türkiye limanlarını ziyaret etmesine karşı öğrencilerin büyük gösteriler düzenlemesidir.125 

Çandar’a göre, Türkiye’nin ABD’ye bakışında 1960’lı yılların belirleyici etkilerinden biri, Türk ulusal çıkarlarının bu Atlantik ötesi müttefikten uzak durmak ya da içeriği ne olursa olsun Amerika’nın isteklerine direnmek olduğuna dair fikrin bu dönemde gelişmesi olmuştur.126 1970’li yıllarda Türk-Amerikan ilişkilerinde bir kırılma daha yaşanmıştır.127 Haşhaş Ekimi Kriziyle başlayan ve 1974’teki Kıbrıs müdahalesiyle devam eden gerilimlerin ardından Şubat 1975’te yürürlüğe giren ve 3,5 yıl süren silah ambargosu ilişkileri kopma noktasına getirmiştir. 1975-1978 yılları arasında uygulanan silah ambargosu, bir süre ilişkilerin olumsuz bir seyir izlemesine ve iki ülkenin ulusal çıkarları aleyhinde Türk-Amerikan ilişkilerine gölge düşürecek kadar etkili olabilen belli başlı etnik lobilerin harekete geçmesine yol açmıştır.128 Yeni kurulan Ege Ordusu’nun NATO’nun hizmetine sokulması yönündeki çağrılara olumsuz cevaplar verilmiştir. Ayrıca Sovyetler Birliği ile artan ilişkiler Haziran 1978’de İyi Komşuluk ve Dostça İşbirliği İlkeleri Siyasal Belgesi’nin imzalanmasıyla sonuçlanmıştır.129 

Türkiye’nin Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği ikinci harekât ve bunun neticesinde 
adanın büyük kısmını kontrolü altına alması, Amerikan yönetimi ile Kongre arasında Türkiye’ye karşı Kıbrıs’taki askeri operasyonlarında kendilerinden aldığı silahları kullandığı için askeri ambargo uygulanıp uygulanmaması konusunda uzun süren bir mücadele yaşanmasına neden olmuştur. 5 Şubat 1975’ten itibaren Kongre’deki Yunan lobisinin de etkisiyle ABD Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya başlamıştır.130 Başkan Kongre kararı uyarınca ambargoyu uygulamaya koymuş ancak Türkiye'nin ABD'nin güvenliği için kilit önem taşıdığını ve bu adımın Ortadoğu'da durumu olumsuz etkileyeceğini belirterek, Kongre'den kararı yeniden gözden geçirmesini istemiştir.131 Ambargo kararıyla birlikte verilmesi daha önceden kararlaştırılmış olan 200 milyon dolar değerindeki silahın sevki dondurulmuştur. Amerika’nın silah ambargosuna Türkiye’nin cevabı ise, 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulması olmuştur. Amerikan yetkililerinin ambargoyu kullanarak Türk yöneticilerini Kıbrıs sorununda taviz vermeye zorlamak istedikleri söylenebilir. Türk yöneticileri ise Kıbrıs ve askeri işbirliğini birbiriyle ilişkilendirilmemesi gereken konular olarak görmüşlerdir. Misilleme olarak Türk hükümetinin 25 Temmuz 1975’te iki ülke arasındaki 1969 tarihli Savunma İşbirliği Anlaşması’nı feshetmesi ve Amerikan üslerini kapatması, iki devlet arasındaki ilişkileri en alt düzeye indirmiştir132. Ambargonun kaldırılması ancak uzun çabalardan sonra 1 Ağustos 1978’de mümkün olabilmiştir.133 

2.2.2.8.Reagan Dönemi: İlişkilerin Düzelmesi 

1980’lerde ilişkiler, yaşanan bazı iç ve dış gelişmeler sebebiyle düzelmeye 
başlamıştır. Can Dündar’a göre bu yıllarda ilişkiler sorulacak olsa “iyilik, sağlık” 
cevabı verilmesi yanlış olmazdı.134 Ambargonun kalktığı 1978 Eylül’ü ile askeri 
yönetimin işbaşına geldiği 12 Eylül 1980 tarihleri arasında Türkiye’nin içine düştüğü kargaşa, siyasi istikrarsızlık, anarşi ve terör ortamı Amerika’yı tedirgin etmiştir.135 

1979 Şubat’ında İran’da İslam Devrimi’nin gerçekleştirilmesi, 1979 yılının sonunda Sovyetlerin Afganistan’ı işgali gibi 1980’li yıllarda da etkisi görülen yeni gelişmeler Ortadoğu’daki istikrarı alt üst etmiştir. Bu yeni stratejik yapı içinde Türkiye, ABD için neredeyse tek güvenilir müttefik haline gelmiş ve önemi artmıştır. 

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Batı Avrupa, Türkiye’ye karşı yoğun 
bir kampanya başlatmış, Türkiye’yi bütün forumlardan dışlamış, Avrupa 
Konseyi’nden çıkartılmasını gündeme getirmiştir.136 Bu yaşanan gelişmeler 
Türkiye’yi dış ilişkilerinde oldukça zor durumda bırakırken, ABD, herhangi bir 
şekilde Türkiye’deki askeri rejimi eleştirme ve Türkiye aleyhinde girişimde bulunma yoluna gitmemiştir. Avrupalıların, yönelttikleri aşırı eleştirilerle Türkiye’nin 1982 yılında Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisinden çekilmesine neden olmaları karşısında, ABD’nin Türkiye’ye verdiği destek Türk yöneticilerce takdir edilmiştir. Sonuç olarak ABD için bölgedeki istikrar önem taşımaktaydı ve Türkiye’deki istikrarı sağlamak üzere yapıldığı ifade edilen137 askeri müdahale bu yüzden ABD açısından olumlu bir gelişme olarak görülmüştür denilebilir. 1974 Kıbrıs müdahalesi üzerine iki ülke arasında yaşanan gerginlik sonrası 1980–1983 döneminde Türk-Amerikan ilişkileri altın çağını yaşamıştır. Avrupa ile ilişkilerde yaşanılan kriz, Türkiye’yi diplomatik, ekonomik ve askeri alanlarda ABD’ye yakınlaştırırken, İhsan Dağ’ın deyimiyle Soğuk Savaş’ın “yeniden ısınması”, uluslararası ortamdaki yumuşama havasının yerini tekrar gerginliğe bırakması, ABD’nin Türkiye’ye olan ihtiyacını pekiştirmiştir. Ancak askeri yönetimin destek vermesiyle Kasım 1983’te 
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Kuzey 
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası toplum tarafından tanınması konusu iki 
ülke ilişkilerinde sorun oluşturmuş, Amerikan Kongresi Türkiye’nin KKTC’yi 
tanıma kararını geri çekmesini talep ederek Kıbrıs sorununun çözümü ile Amerikan yardımı konusunda ilinti kurulmasını gündeme getirmiştir.138 Ancak, Reagan yönetiminin ısrarıyla iki konu arasında ilinti kurulması yönündeki karar önerisi kabul edilmemiştir. Bunun yanında Kongre bu dönemde Ermeni sorununu da aralıklarla gündeme getirmiştir. Bu dönemde, ABD ile kapsamlı bir Ekonomik ve Savunma İşbirliği anlaşması imzalanmıştır.139 29 Mart 1980’de imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA) 1980’li yıllardaki Türk-Amerikan ilişkilerinin çerçevesini oluşturmuştur. SEİA Antlaşması, beş yıllığına imzalanmış ve beş yıldan sonra da yıllık olarak uzatılması öngörülmüştür. SEİA Antlaşması çerçevesinde 

ABD, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ve savunma programına ihtiyacı olduğunu kabul etmiş, aynı zamanda iki hükümet arasındaki güven ve işbirliğini 
arttırmak amacıyla Türkiye’ye, savunma malzemesi ve askeri eğitimden oluşan savunma desteği sağlamayı garanti etmiştir.140 Bunun karşılığında ise ABD’nin Türk toprakları üzerinde belirlenen tesislerde silahlı kuvvet bulundurmasına ve askeri faaliyet gerçekleştirmesine izin verilmiştir.141 Ayrıca Türkiye’nin kaynaklarının güvenliği için nasıl kullanılacağını araştırmak ve tartışmak üzere bir ortak Türk - Amerikan komisyonu kurulmuştur.142 SEİA, ilk beş yıllık süresinin dolmasından sonra yapılan görüşmelerden sonra 1990 yılına kadar tekrar uzatılmıştır. 

Türkiye, 1980’li yıllar boyunca ABD açısından büyük stratejik önem taşımaya devam etmiştir. Bu dönemde ABD için Türkiye’nin Ortadoğu açısından 
sahip olduğu stratejik konumu onun ABD için taşıdığı stratejik önemin en temel unsurlarından biri olmuştur. Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konumunun 
ABD’nin global stratejisinin önemli bir parçası olduğu söylenebilir. Türkiye, sadece Sovyetler Birliği’ne karşı değil, fakat daha önemlisi Basra Körfezi’nin güvenliği açısından anahtar bir ülke; sadece coğrafyasıyla değil, sahip olduğu büyük tarihi, nüfusu, siyasi ve askeri donanımı itibariyle de gözden çıkarılamayacak bir müttefik ve bu güçlü potansiyeliyle, bölgedeki dengeleri etkileyebilecek bir devlet olarak algılanmıştır.143 Bu arada Türkiye’nin ekonomik gelişmesi o derece hızlı olmuş ve o noktaya varmıştı ki, Türkiye, Amerika’yla ilişkilerinde artık daha fazla yardım yerine daha fazla ticaret ister hale gelmişti. Başbakan Özal, güçlü ekonomiyi, ulusal güvenliği korumanın en önemli şartı olarak gördüğü için, iç ve dış yatırımcıları, Türk ekonomisinin değişik alanlarında ve bu arada savunma sanayinde yatırım yapmalarını teşvik etmiştir. Özal’ın gerçekleştirmeyi düşündüğü projeler çerçevesinde Amerikan pazarının Türk mallarına, özellikle tekstil ürünlerine açılması ve Türk şirketlerinin Amerikan endüstrisinin şirketleriyle avantajlı ortaklıklar kurması büyük önem taşımıştır. 

Bu konuda ortaya çıkan en büyük problem, Amerikan makamlarının Türkiye’den yapılan tekstil ithalatına kota koymaları olmuştur. 1986 yılında SEİA’nın uzatılması görüşmelerinde Türk yetkililer Amerikan Dışişleri Bakanı Shultz’un Mart ayındaki Türkiye ziyareti sırasında antlaşmanın tekstil kotalarıyla ilişkilendirilmesi yönünde taleplerde bulunmuşlardır.144 

Türk yetkililer tekstil kotası ve ticaretteki dengesizliğin kaldırılması konularında ABD’den olumlu bir yaklaşımla karşılaşmazlarken, bu ülkeden ekonomik alanda 
elde edebildikleri en önemli ekonomik katkı, Türkiye’nin AB’ye gelecekte üye olması konusunda Amerikan hükümetinin açık bir destek vermesi olmuştur.145 

2.2.2.9.George Bush (Baba Bush) Dönemi: İlişkilerin Doruk Noktası 

Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 
Türkiye’nin dış politikasında yeni bir döneme girilmiştir. Soğuk Savaş boyunca 
Türkiye, Sovyetlerin Ortadoğu’ya yönelik emellerinin önündeki bir set olarak 
güvenlik ve dış politikasını Batıyla, özelikle de ABD ile olan ittifak ilişkileri ile 
yürütmüştür. Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslardaki gelişmeler, Türkiye’nin stratejik önemini hala koruduğunu göstermiştir. 

Türkiye, yeni bölgesel tehditlerin merkezinde bulunması ve enerji 
kaynaklarına yakınlığı dolayısıyla Amerikan politikalarında merkezi bir hale 
gelmiştir. İki ülke arasında 1990’lı yıllarda çeşitlendirilen ilişkilerde enerji, 
ekonomik ve ticari işbirliği, bölgesel işbirliği ve Kıbrıs konuları ana başlıkları 
oluşturmuştur. 1999’da yapılan üst düzey resmi ziyaretlerde Avrupa, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’ya kadar olan bölgelerde geniş çapta örtüşen çıkarlar çerçevesinde çok boyutlu ve çok yönlü bir stratejik işbirliği anlamına gelen “Stratejik Ortaklık” sağlamlaştırılmış ve bunun ekonomik ve ticari alanlara da yayılması desteklenmiştir. 

Bu bağlamda 1999 ve 2002 de ekonomik alanda bazı anlaşmalar imzalanmış tır.146 

Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında Irak, Bosna, Kosova, Afganistan gibi ABD 
öncülüğündeki operasyonlara gerek asker yollayarak, gerekse üslerini açarak destek vermiştir. Türkiye Bosna’da bulunan BM Barış Gücü UNPROFOR’a asker ve silah göndermiştir.147 Irak operasyonunda üslerini açan Türkiye, Afganistan 
operasyonunda ISAF’a asker göndermiştir. Körfez Savaşı’nın ardından Irak’ın 
çevrelenmesinde önemli bir rol oynamış ve BM yaptırımlarını ilk uygulayan 
ülkelerden biri olmuştur. Bu süreçte İsrail ile artan ekonomik ve askeri ilişkiler ABD tarafından desteklenmiş ve üç ülke Akdeniz’de ortak askeri tatbikatlar 
gerçekleştirmiştir. ABD ise AB’ye giriş, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı, Kıbrıs ve 
Ermeni meselesi gibi konularda Türkiye’nin hassasiyetlerine önem vermiştir.148 

Doğu Bloğu’nun yıkılmasıyla ortaya çıkan belirsizlik ortamı ve otorite 
boşluğu, bölgenin ve Türkiye’nin güvenliği için eskisinden daha büyük tehditlerin oluşması endişesini de beraberinde getirmiştir. Körfez Krizi, Yugoslavya’daki etnik ve dinsel çatışmalar, Kafkasya’da Azeri-Ermeni gerginliği ve Çeçenistan savaşı gibi gelişmeler, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın kesiştiği bölgede yer alan Türkiye’yi güvenlik önlemleri almak konusunda harekete geçirmiştir. Nasuh Uslu’ya göre Türkiye bu çok yönlü gelişmeler karşısında ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde “dünya jandarmalığı” rolünü benimseyen ABD’nin yardımıyla kendini daha güvenli hissedebilirdi. Bu çerçevede Türkiye, Soğuk Savaş boyunca taşıdığı Batı’nın bir “kanat ülkesi” ya da “ileri karakolu” rolünden sıyrılarak, istikrarsız ortam içerisinde “güvenli ada” rolünü üstlenmiştir.149 Özellikle Soğuk Savaş yıllarında NATO tarafından asıl korunması gerektiği düşünülen merkez bölgenin güvenliğe kavuşması ve tehdit algılamalarının Türkiye’nin etrafındaki bölgeden kaynaklanması, Türkiye’nin bunu daha iyi kavrayıp önemini vurgulamasına ve ABD ile ilişkilerini daha da kuvvetlendirmenin yollarını aramasına yol açmıştır. 

Brezezinski’ye göre Türkiye, yeni bölgesel tehditlerin merkezinde bulunması, enerji kaynaklarına yakınlığı ve jeopolitik konumu dolayısıyla Amerikan  politikalarında merkezi bir hale gelmiştir. Bu dönemde Türkiye çok önemli bir jeopolitik eksen ve jeopolitik oyuncu olarak tanımlanmıştır.150 Kor’un ifadesi ile Türkiye bir mihver ülke olarak görülmüştür. Türk-Amerikan çıkarları bu yeni dönemde geniş çapta örtüşmüştür. Türkiye, Amerika’nın ulusal çıkarlarını  ilgilendiren birçok bölgesel sorunda stratejik bir role sahip önemli bir müttefik  olmuştur. Washington, Türkiye’nin Amerikan ulusal çıkarları için taşıdığı önem dolayısıyla Türkiye’nin AB’ye tam üye olma girişimini ve Azeri petrolünün Batı piyasalarına nakledilmesiyle ilgili olarak Bakü-Ceyhan petrol boru hattının yapımını desteklemiştir. ABD, Ortadoğu’daki istikrarsız petrol üreticisi devletler üzerindeki nüfuzunu arttırma ve bunlar üzerinde denetim sağlama amaçları çerçevesinde, Türkiye’yi kilit ülke olarak görmüştür. Diğer tarafta ABD’nin uluslararası finans ve ticaretteki güçlü konumunun farkında olan Türkiye, ekonomik alandaki sıkıntılarını giderme ve Hazar petrolünün taşınmasıyla ilgili isteklerini gerçekleştirme konularında ABD’nin desteğine ihtiyaç duymuştur. Bu örtüşen çıkarlar çerçevesinde ikili ilişkiler daha sonra “stratejik ortaklık” olarak geliştirilmiştir.151 ABD Ortadoğu’ya ulaşmak için güvenilir yollara ve sağlam, güvenilir müttefiklere ihtiyaç duymuştur. Bu çerçevede sahip olduğu stratejik konum dolayısıyla Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olunması ABD açısından büyük önem taşımaktadır denilebilir. 


BÖLÜM DİPNOTLARI;

124 Sönmezoğlu, 2000: 674. 
125 Cengiz Çandar, (2001): “Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye 
Politikası,” iç. Morton Abramowitz (der.), Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, (çev. Nasuh 
Uslu ve Faruk Çakır), Liberte Yayınları, Ankara: s. 183. 
126 Çandar, 2001: 184. 
127 www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576, (21.07.2009). 
128 Türkiye-ABD Siyasi İlişkileri, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerika-birlesik-devletleri-siyasiiliskileri.
tr.mfa, (11.11.2009). 
129 Nisan 1978’de Sovyet Genelkurmay Başkanı Ogankov Türkiye’ye, iki ay sonra ise Başbakan 
Ecevit SSCB’ye gitmiştir. Zamanın Başbakanı Ecevit’in Haziran’daki Moskova ziyareti sırasında İyi 
Komşuluk ve Dostça İşbirliği İlkeleri Siyasal Belgesi imzalanmıştır. 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1978/nisan1978.htm, (05.12.2009), Ayrıca, 
http://www.rusya.ru/tur/index/turkiye_rusya_iliskileri, (01.12.2009), 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1978/haziran1978.htm, (26.12.2009). 
130 http://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerika-birlesik-devletleri-siyasi-iliskileri.tr.mfa, (11.11.2009). 
131 http://www.abgs.gov.tr/index.php?l=1&p=41121, (02.12.2009). 
132 www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576, (21.07.2009). 
133ABD Temsilciler Meclisi şartlı olarak ambargonun kaldırılmasına karar vermiştir. 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1978/agustos1978.htm, (04.12.2009). 
134 www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576 (21.07.2009). 
135 Armaoğlu, 1989: 824. 
136 Mehmet Dikkaya (2005); “Türkiye-AB İlişkileri: Uzun ve Zorlu Bir Yolun Ekonomi Politiği”, 
Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım, (Ed). Osman Küçükahmetoğlu, Hamza 
Çeştepe, Şevki Tüylüoğlu, Ekin Kitapevi, Bursa, s:334, Cevdet Akçalı(2002), “12 Eylül 1980 
Döneminde Avrupa ile İlişkilerimiz”, http://www.tumgazeteler.com/?a=127504, (04.12.2009) 
137 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1980/eylul1980.htm, (04.12.2009). 
138 İhsan D. Dağı, (2000): İnsan Hakları, Küresel Siyaset ve Türkiye, Boyut Kitapları, İstanbul: s.111. 
139 T.C. Resmi Gazete, Sayı:17238, 1 Şubat 1981, s. 2–47. 
140 Sibel Kavuncu (2006), Turgut Özal’ın Başbakanlığı Döneminde Türk-Amerikan İlişkileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası 
İlişkiler A.B.D, Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul: s.129 ; http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1980/mart1980.htm, (23.11.2009). 
141 http://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerika-birlesik-devletleri-siyasi-iliskileri.tr.mfa, (04.12.2009); Antlaşmanın tamamı için; T.C. Resmi Gazete, Sayı:17238, 1 Şubat 1981, s. 2–47. 
142 http://www2.dpt.gov.tr/dei/iei/1981.htm, (03.12.2009). 
143 Gözen, 2001: 78-81. 
144 Kavuncu, 2006:150. 
145 http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/avrupabirligi/2004/06/29x06x04.htm,    (06.12.2009). 
146 Kor, 2005: 73. 
147 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1994/haziran1994.htm, (02.12.2009). 
148 Kor, 2005: 73. 
149 Nasuh Uslu, (2000): “1947’den Günümüze Türk-Amerikan İlişkilerinin Genel Portresi,” Avrasya 
Dosyası: ABD Özel, Cilt: 6, Sayı: 2, ASAM Yayınları, Ankara: ss. 203–232. 
150 Zbigniew Brezezinski, (2005): Büyük Satranç Tahtası, İnkılâp Kitabevi, İstanbul: s. 246. 
151 Kor, 2005: 73. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***