ŞERİATIN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ŞERİATIN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2015 Perşembe

TÜRKİYE’DE ŞERİATIN KISA TARİHİ, 2





          TÜRKİYE’DE ŞERİATIN KISA TARİHİ, 2  


.



İNGİLİZSEVER ŞERİATÇI, MUSTAFA KEMAL'E KARŞI

-8 Kasım 1919: Kurtuluş Savaşı yıllarının en ilginç şeriatçı girişimlerinden biri, 'Sait Molla Hareketi' oldu. Sait Molla, Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki 12 merkeze mektuplar yazarak, "Din, iman elden gidiyor. Hilafet ve şeriat isteriz" diyor ve bu sloganlarla halkı Kuvayı Milliye'cilere karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Adapazarı ve çevresinde başarılı da oldu. Mustafa Kemal bu girişimlere karşı gerekli önlemleri alıyor, mektuplarla ilgili olarak gerekli yerlere açıklamalar gönderiyordu. "Din elden gidiyor" diye bağırıp, ulusal kurtuluşçulara karşı şeriat isteyen Sait Molla kimdi, biliyor musunuz? İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı; yani, İngilizseverler Derneği Başkanı. İngilizlerle işbirliği yapan hocaların yanısıra, İngilizlerin hoca kılığına sokarak şeriatı kullanma yöntemi de oldukça yaygındı. Bu tür olayların çarpıcı örneklerinden birine Ali Fuat Cebesoy'un anılarında rastlıyoruz. Cebesoy anlatıyor:
"21 Nisan'ı 22 Nisan'a (1920) bağlayan gece, seksen kadar hocaefendi, vali ve kumandanın daveti üzerine Bursa Belediye Dairesi'nin büyük salonuna toplanmışlardı...
Gündüz, hoca efendilerden ekserisini ziyaret etmiş, hepsinden yardım edeceklerine dair söz almıştık. Kürsüye çıkarak kendilerine bir kere daha vaziyeti anlattım. Heyet-i Temsiliye'den gelen telgrafı da okudum. Bunun üzerine müzakereler başladı. Birkaç saat kadar sürdü. Üzerinde mütalaa edilen fikirler toplanmış, tam bir mutabakat hasıl olmuştu. Karar ittifakla (oy birliği ile) verilecekti. Yanımda bulunan Bekir Sami Bey'e:
- Bursa ulemasından, ben esasen bunu bekliyordum, dedim. Tam bu sırada genç bir hoca birdenbire ayağa kalktı:
- Ne padişahımız efendimiz ve ne de hükümet esir bir vaziyette değildir. Bizzat bu hakikati efendimizin ağzından işittim.
Salon birdenbire karıştı. Bazı zevat (kişiler) mütereddit (kararsız) bir vaziyet aldılar. Yüzlerde endişe alameti okunuyordu. Bütün emekler boşa mı gidecekti? O günlerde Enteligence Service'in, birtakım ajanları hoca kılığına sokarak Anadolu'ya gönderdiği hatırıma geldi. Acaba bu genç de onlardan biri olamaz mıydı? Kaybedilecek zaman yoktu. Derhal yerimden fırladım:
- Yerinden kıpırdarım deme, karışmam! diye bağırdım. Sonra iki polis çağırarak hocayı yakalamalarını emrettim. Neticenin nereye varacağını merakla bekleyen ulemaya da, bu günlerde hoca kıyafetine giren birtakım hainlerin Bursa'ya geldiklerini ve bir kısmının yakalandığını söyledim. Hoca, polislerin elinden kurtulmaya çalışıyordu. Yaverim İdris Çora'ya:
- Bu adamın üstünü başını arayınız! emrini verdim. Böyle bir harekete intizar etmeyen genç birden şaşırdı. Sonra üstünü aratmak istemedi. Fakat inkıyad etmekten başka çare olmadığını çabuk anladı.
Hoca'nın iç ceplerinden çıkan birçok vesika arasında İngiliz polisi emrinde bulunan Yüzbaşı Benetti'nin imzasını taşıyan bir de mektup vardı. Bundan, İngiliz polisinin ücretli bir memuru olduğu anlaşılıyordu. Bursalı olmadığı ve şehre yeni geldiği de tahakkuk etmişti. Kendisinin divan-ı harbe verilmesini emrettim.
Sükunet iade olunmuştu.
- İşte muhterem ulema, dedim. Sizin haklı kararlarınıza muhalefet etmek isteyen bu adam, vatanımızı parçalamak isteyen İngilizlerin memurudur." (CEBESOY, Ali Fuat: Milli Mücadele Hatıraları. Sf. 355-356)
-l Ocak 1920: Şeriatçılar durmuyor. Bu kez sorun, Bayburt'a dört saat mesafedeki Hart köyünde oturan Şeyh Eşrefin şeriatçı propaganda ve eylemleridir. Şeyh Eşrefin eylemlerini soruşturmak üzere asker ve din adamlarından oluşan bir heyet Hart köyüne gidiyor. Şeyh, kendisine bağlı kişilerle 50 kişilik hükümet güçlerine saldırıp silah ve cephanelerini alıyor. Esir aldığı askerlerin bir bölümünü de öldürünce bir başka heyet, Şeyh Eşrefle görüşmek için Hart köyüne gidiyorlar. Artcak Şeyh, "Siz hepiniz gavursunuz" diyerek kendini peygamber ilan ediyor. Nedense, bu tür ayaklanmalar sonunda ayaklanma liderleri kendilerini mehdi ya da peygamber ilan ediyorlar. Sonunda Yarbay Halit Bey, 25 Aralık 1919'da Hart köyüne giriyor ve Şeyh'in silahlı adamlarıyla çatışıyor. Ayaklanma, l Ocak 1920'de bastırılıyor.
-8 Nisan 1920: Adapazarı'nda bazı kişiler ulusal hareket karşıtı gösteriler yaptılar. Telgraf telleri kesildi. Bu bir denemeydi aslında.
-13 Nisan 1920: Ve 31 Mart Vak'ası'nın 11. yıldönümünde 1. Düzce Ayaklanması patlak verdi. Karşı devrimcilerin 4 bin kişilik ordusu, Düzce'ye girdi. Bazı subaylar öldürüldü. Ayaklanma, ertesi gün Beypazarı'na sıçradı. "Padişah neredeyse biz oradayız" diyen isyancılar, kasabayı ele geçirerek askeri depoyu yağmaladılar. 15 Nisan günü, Ankara Hükümeti'ni temsilen Mutasarrıf Ali Bey Başkanlığı'nda bir kurul Bolu'dan yola çıkarak Bakacak Köyü'nde Düzce isyancılarıyla görüştü. İsyancılar Ankara'ya gittiklerini, Meclis'i, toplanmadan dağıtacaklarını söylediler. Kurul Bolu'ya döndü. İsyancılar ise isyanı Bolu'ya taşırabilmek için Bolu'ya hareket ettiler. 18 Mayıs günü, Bolu boğazını tutmuş olan jandarmaları dağıtarak Bolu'ya girdiler. Mustafa Kemal, 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey'e telgraf çekerek Düzce'de isyanın şiddetlendiğini bildirdi ve emrindeki bütün kuvvetlerle bir an önce Hendek üzerinden Düzce'ye giderek isyanı bastırmasını emretti. İsyan, 21 Mayıs günü Gerede'ye sıçradı. 31 Mart Olayı'nın elebaşılarından Kör Ali Hoca'nın önderlik ettiği isyancılar kasabayı ele geçirdiler. Ankara'dan, öğüt vermeleri için gönderilen, Trabzon Mebusu Hüsrev Bey (Gerede) başkanlığındaki kurul üyeleri yaralandılar ve tutuklandılar. İsyanın elebaşları, büyük bir devlete karşı gelmenin küfür olduğunu, memleketi hep mekteplilerin yönettiğini, biraz da medreselilerin yönetmesi gerektiğini söylediler. Düzce isyanını bastırmaya giden Yarbay Mahmut Bey Hendek'e geldi. Halkı, hükümet alanına toplanmaya çağırdıysa da çocuklardan başka gelen olmadı. Esnaf, dükkanlarını kapatarak evlerine çekildi. Mustafa Kemal, Mahmut Bey'in komuta ettiği 24. Tümen'in takviye edilmesini emretti. İsyanlar, Ağustos sonunda bastırılabildi.
Bu isyan sırasında şeriatçıların sık sık dilegetirdiği "Büyük bir devlete karşı gelmenin küfür olduğu" fikri, emperyalizmle şeriatçıların göbek bağını gösterir. Kastedilen büyük devlet, Müslümanların yaşadığı Türkiye'yi işgal eden İngiltere devletidir.
-5 Mayıs 1920: Şeyhülislam Dürrizade'nin, haklarında idam kararı çıkartacağını haber alan Mustafa Kemal ve arkadaşları, ulusal kurtuluşun İslamiyet'e uygun olduğuna dair bir fetvayı yaklaşık yüz din adamının imzasıyla aldılar.
-11 Mayıs 1920: Şeyhülislam "Ketebehülfakir Dürrizade Esseyid Abdullah Ufiye anhüma", Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, "Kuvva-yi Milliye adı altında" Anayasa'yı çiğneyerek fitne ve fesat çıkaran haydutlar olduklarını ve şeriata göre idam edilebileceklerini ilan eden fetvasını yayınladı. Karar metninden dolayı Mustafa Kemal Efendi (Atatürk), Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Kara Vasıf, Doktor Adnan (Adıvar), Halide Edip (Adıvar) idam edileceklerdi.

ŞEYHÜLİSLAM DÜRRİZADE ABDULLAH EFENDİ'NİN FETVASI

"Sebeb-i Nizam-ı alem olan Halife-i İslam adamallahu taala hilafetihi ila yevmülkıyam Hazretlerinin taht-ı velayetinde bulunan bilad-ı İslamiyede bazı eşhas-ı şerire ittifak ve ittihad ve kendilerine rüesa intihab ederek teba-i sadıka-i şahaneyi hiyl-ü tezvirat ile iğfal ve idlale ve bila emr-i ali ahaliden asker cem'e kıyam edip zahirde askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve hakikatta cem-i mal sevdası ile hilaf-ı şer-i şerif ve mügayır-ı emir-i münif birtakım garamat ve vergiler tarh ve tevzi ve enva-ı tazyik ve işkenceler ile nasın emval ve eşyasını gasb-ü garet ve bu veçhile ibadullaha zulm-ü itiyat ve tecrime cesaret ve Memalik-i Mahrusenin bazı kurra ve biladına hücum ile tahrip ve hak ile yeksan ve tab'a-i sadıkadan nice nüfus-u masumeyi katl-ü itlaf ve dıma-i mahkumeyi sefk ve iraka ettikleri ve canib-i Emirülmümininden mensup bazı merurin-i ilmiye ve askeriye ve mülkiye hodbehot azil ve kendi hempalarını nasp ve merkez-i hilafet ile Memalik-i Mahrusanın muvasalat ve münakalat ve muhaberatını kat ve taraf-ı devletten sadır olan evamirin icrasını men ve merkezi diğer memalikten tecrit ile şevket-i Hilafeti kesrü tevhin kastederek makam-ı mualla-yı imamete ihanet etmekle taat-i imamdan huruç ve Devlet-i Aliyyenin nizam ve intizamını ve biladın asayişini ihlal için neşr-i eracif ve işaa-i ekazip ile naşı fitneye saik ve sai-i bilfesat oldukları zahir ve mütehakkık olan rüsea-yı mezburin ile avam ve etbaı bağiler olup dağılmaları hakkında sadır olan emr-i aliden sonra hala inat ve fesatlarında ısrar ederler ise mezburların habasetlerinden tathir-i bilad ve şer ve mazarratlarından tahlil-i ibat vacip olup ....... Nass-ı kerimi mucibince kat-ü kıtalleri meşru ve farz olur mu? Beyan buyurula.
Elcevap: Allahütaala a'lem olur. Ketebehülfakir Dürrizade Esseyid Abdullah Ufiye anhüma.
Bu surette Halife-i Müşarüleyha Hazretleri tarafından bügat-ı kudretleri bulunan Müslümanlar İmam-ı adil Halifemiz Sultan Vahidettin Han Hazretlerinin etrafında toplanıp mukalete için vaki olan davet emrine icabet ve bügat-ı mezburun ile mukalete etmeleri vacip olur mu? Beyan buyurula.
Elcevap: Allahütaala a'lem olur. Ketebehülfakir Dürrizade Esseyid Abdullah Ufiye anhüma.
Bu surette Halife-i müsaleyha Hazretleri tarafından bügatı mezburun ile mukalete için tayin olunan askerler mukaleteden imtina ve firar eyleseler mürtekib-i kebire ve asim olup dünyada tazir-i şedide ve ukbada azab-ı elime müstahak olurlar mı? Beyan buyurula.
Elcevap: Allahütaala a'lem olur. Ketebehülfakir Dürrizade Esseyid Abdullah Ufiye anhüma.
Bu surette itaat etmeyen müslümanlar asim ve tazir-i şer-iye müstehak olurlar mı? Beyan Buyurula.
Elcevap: Allahütaala a'lem olur."

11 Mayıs 1920

FETVANIN TÜRKÇESİ

Fetvanın Osmanlıca sözcüklerden arındırılmış biçimi şöyle:
"Dünya düzeninin sebebi olan İslam halifesinin emrinin altındaki İslam ülkesinde bazı kötü niyetli şahıslar aralarında anlaşıp, kendilerine reis seçerek, halkımızı yalan dolanla kandırıp, yasa dışı asker toplayarak ayaklanıp, bu askerler için yiyecek, içecek temini ve silahlandırma gayesiyle kişisel çıkarları için yasalara aykırı bir takım vergiler koyup, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyasını gasp ederek Osmanlı ülkesinin kutsal değerlerine ve devlete hücumla, yerle bir etme niyetinde oldukları ve nice masum insanı yok etmeyi amaçladıkları ve ayrıca ilmi, askeri ve mülki memurları kendilerince görevden alıp bu görevlere kendi taraftarlarını atayarak yüce devletimizin ulaşım, nakliye ve haberleşme teşkilatını yok edip devlet tarafından çıkarılan emirlerin yerine getirilmesini engellemek ve devletimizi dünyadan soyutlama ile yüce devletimizi zayıf düşürme ve yüce makamımıza ihanet etmekle devlet nizamını işlemez hale getirmek için yalan, fitne ve fesatla yüce devletimizin düzenini bozmakta ısrar ederlerse adı geçen asilerin kötülüklerini engellemek şart olup şeriat gereğince öldürülmeleri uygun olur mu? Beyan buyurula.
Cevap: Öldürülmeleri şarttır.
Sultan Vahidettin'i askerlerinin adı geçen asilerle savaşmaları gerekir mi? Beyan buyurula.
Cevap: Öldürülmeleri şarttır.
Adı geçen asilerle savaşmak için görevlendirilen askerler savaşmaktan kaçınıp firar ederlerse kötülüğün büyüğünü yapıp günahkar olurlar, dünyada şiddetle cezalandırılmaya ve ahirette Tanrı gazabına hak kazanırlar mı? Beyan buyurula.
Cevap: Öldürülmeleri şarttır.
İsyancılarla savaşmayan askerler kanuni cezaya çarptırılırlar mı? Beyan buyurula.
Cevap: Öldürülmeleri şarttır."

-18 Mayıs 1920: Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında, Şeyhülislam tarafından çıkarılan fetva, bir İngiliz gemisi tarafından Fethiye'ye getirildi. Fetvalar, İtalyan işgal kuvvetleri komutanı tarafından halka dağıtılmak üzere Kaymakam'a teslim edildi. Manzara şöyle açıklanabilir: Şeriatçılar ve emperyalist işgal güçleri, el ele vererek ulusal kurtuluşçulara karşı savaşıyorlardı.
-15 Haziran 1920 tarihli diğer bir fetvayla idama mahkum edilenler arasında ise, Miralay İzmirli İsmet (İnönü), Bekir Sami, İsmail Fazıl Paşa, Celalettin Arif Bey, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Rıza Nur, Yusuf Kemal (Tengirşek), Cami (Baykut), Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat (Börekçi) yer alıyorlar.
-31 Temmuz 1922: İstiklâl Mahkemeleri kuruldu.
-1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) yürürlüğe girdi. Yasayla birlikte medreseler kapatıldı. SSCB'nin ilk Türkiye Büyükelçisi Aralov'un anılarında Atatürk'e dayanarak verdiği rakamlara göre, 1920 yılında Türkiye'de 17 bin medrese bulunuyordu. Yasadan sonra medreselerin önemli bir bölümü kapatıldı; ancak, bir bölümü yeraltına inerek işlevini sürdürdü. 1992 yazında yaptığımız bir araştırmada, Güneydoğu'da halen 350 dolayında medresenin öğretim yaptırdığını belirledik.
-25 Kasım 1925: Şapka Kanunu yürürlüğe girdi.
-30 Kasım 1925: Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Hakkında Kanun yürürlüğe girdi. (Bakınız: Ek 1; Yasanın çıktığı dönemde İstanbul'da bulunan tekke, zaviye, dergâh ve hankâhların listesi)
-4 Şubat 1926: Reis Ali Çetinkaya ve üyeler Necip Ali Küçükağa, Kılıç Ali, Ali Zırh ve Dr.Reşit Galip'ten kurulu İstiklâl Mahkemesi tarafından verilen idam kararı infaz edildi ve İskilipli Atıf Hoca asıldı. Ertesi günkü gazeteler haberi şöyle duyurdular:

"İrtica kitapları müellifi olup, İstiklal Mahkemesi'nce idama mahkum olan İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca hakkındaki idam kararı bu sabah infaz edilmiştir."

HOŞ GELDİN, JAZZ.

Tarihsel bir rastlantı da olabilir, fırsatçılığın dorukları da. Bir yanda Şeyhülislam idam fermanı çıkarıp diğer yanda şeriatçı ayaklanmalar artarken, tesadüf bu ya, 22 Haziran'da Yunan birlikleri saldırıya geçer. Neyse... 10 Ağustos 1920'de Sevr Anlaşması imzalanır. Bu sırada, dünya, Milletler Cemiyeti'nin kuruluşu ve caz akımının doğuşu ile meşguldür. Mustafa Kemal'in askerleri ise 6-10 Ocak 1921'de l.İnönü Savaşı'nı, 31 Mart-1 Nisan 1921'de II. İnönü Savaşı'nı, 23 Ağustos-13 Eylül 1921'de Sakarya Meydan Savaşı'nı kazanırlar. 20 Ekim 1922'de Lozan Barış Konferansı başlar. Türk Heyeti'nin başında İsmet Bey bulunmaktadır. Anlaşma, 24 Temmuz 1923'te imzalanacaktır.


ATATÜRK'TEN ÇAKMAK'A KUBİLAY MEKTUBU

Gazi Mustafa Kemal'in, 27 Aralık 1930 tarihinde, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Fevzi Paşa'ya (Mareşal Fevzi Çakmak) gönderdiği mektup aynen şöyle:
''Menemen'de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit vekili Kubilay Bey'in vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Bey'in şahadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları bütün Cumhuriyetçi vatanperverler için utanılacak bir hadisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen, dahili her politika ve ihtilafın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesinin vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur. Menemen'de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilanın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman zabit vekilinin uğradığı tecavüzü, milletin, bizzat Cumhuriyete karşı bir suikast telakki ettiği ve mütecasirler ile müşevvikleri ona göre takip edeceği muhakkaktır. Bizim dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyle yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyetin hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.

Reisicumhur Gazi M. Kemal"
(ÜSTÜN, Kemal: Devrim Şehidi Öğretmen Kubilay. Sf. 28, 4.Basım. 1990, İstanbul)

DÜNYANIN YÖRÜNGESİ BAŞKA YÖNDEYDİ

Oysa, dünya bu arada, Almanya'yı Milletler Cemiyeti'ne kabul ediyor, Alman fizikçi Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi'ni tartışıyor, sesli sinema dönemine (1927) geçiliyor, büyük ekonomik bunalım New York'u (1929) birbirine katıyor, Japonya Mançurya'yı işgal ediyor, İspanya krallıktan cumhuriyete geçiyor, İbn-i Suud, Suudi Arabistan Krallığı'nı kuruyordu.

-1931-1932: Bu öğretim yılında, okulların ders programlarından din dersleri çıkarıldı.
-22 Ocak 1932: Yerebatan Camiinde ilk kez Türkçe Kur'an okundu.
-29 Ocak 1932: İlk Türkçe ezan Fatih Camii'nde okundu. Ezanın yeni biçimini Diyanet İşleri Reisliği şöyle belirlemişti:
"1)Tanrı uludur. 2) Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı'dan başka yoktur tapacak. 3) Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı'nın elçisidir Muhammed. 4) Haydi namaza. 5) Haydi felaha. 6) Namaz uykudan hayırlıdır (sadece sabah namazı için) 7) Tanrı uludur. 8) Tanrı'dan başka yoktur tapacak."
(Ziya GÖKALP: Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur/ Köylü anlar manâsını namazdaki duanın/ Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur/ Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın/ İşte orasıdır senin vatanın)
-l Şubat 1933: Bursa'da Nakşibendi şeyhlerinden Kozanlı İbrahim Efendi, öğle namazından sonra Ulucami'den çıkan cemaate, "Dinini seven bizimle gelsin" diye bağırarak çevresine kalabalık bir kitleyi topladı. Ayetler okuyarak yapılan yürüyüşle Evkaf Müdürlüğü'ne gelen Kozanlı İbrahim ve arkadaşları, burada "Başka yerlerde Arapça ezan okunurken, niçin Bursa'da Türkçe ezan okunuyor?" sorusunu dile getirdiler. Vakıflar Müdürü, konunun vilayet emri olduğunu söyleyince kalabalık, Vilayet Konağı önüne gitti. Bu sırada, hükümet güçleri olaya müdahale etti.
-3 Aralık 1934: Kabul edilen yeni yasa -ister Hıristiyan, ister Müslüman, isterse Musevi olsun- din adamlarının cüppe ve dinsel kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde giymeleri hükmünü getirdi.
-1935: Said-i Nursî ve talebeleri tutuklandı. 120 talebesiyle birlikte Eskişehir Ağırceza Mahkemesi'nde yargılanan Said-i Nursî, 11 ay hapse mahkum oldu. Cezasını tamamladıktan sonra Kastamonu'ya sürüldü.
-1935: İlkokullarda din dersleri kaldırıldı.
-1935: Nakşibendi şeyhlerinden Şeyh Halid, Mehdilik iddiası ile Eruh'da silahlı eyleme kalkıştı. Bir yıl süren çatışma ve takipten sonra Suriye'ye sığındı.
-Ocak 1936: Çorum'un İskilip ilçesinde, Nakşi şeyhi Kayserili Ahmet Kalaycı şeriat istemiyle harekete geçti. Kalaycı şeyhin garip kuralları vardı. Namaz ve oruç farz değildi. Ancak 40, 70 ve 90 günlük yeni oruçlar yaratmıştı. Nakşi şeyhine tapmak gerekiyordu. Kalaycı Hareketi kısa sürede bastırıldı.
-5 Şubat 1937: Laiklik bir Anayasa hükmü haline geldi. Anayasa'daki bu değişikliğin gerekçesini Şükrü Kaya, o günlerde şöyle anlatıyordu:
"Bu ülke görülmeyen varlıkların ve sorumsuzlukların vicdanlara egemen olmasından, devlet ve millet işlerini görmesinden çok zarar görmüştü. Türk'ün kendi yaptığı yasalar devam etseydi, bugünkü bulunduğumuz durumdan daha çok ileri olur ve uygarlığa daha çok hizmet ederdi. Madem ki, tarihte deterministiz, madem ki uygulamada maddi olmayı severiz, öyleyse kendi yasalarımızı da kendimiz yapmalıyız. Yasaları, dünyanın ötesine ilişkin her türlü kaygılardan ve her türlü düşüncelerden arındırmış olarak, günün gereklerini, maddi zorunluluklarını gözönünde tutarak yapmalıyız. Ülkenin maddi yaşamı, ancak bu yoldan kurtulur. Onun içindir ki, biz her şeyden önce, laikliğimizi ilan ettik ve bunu anayasamıza koymak istiyoruz."



.