Şah İsmail etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şah İsmail etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Nisan 2020 Pazartesi

KADI ABDISETDAR CENKNÂMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME BÖLÜM 2

KADI ABDISETDAR CENKNÂMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME  BÖLÜM 2



    Şah İsmail’in, Türkmen ve Özbekler üzerine düzenlediği saldırılar, daha sonra 
iktidara gelen diğer şahlar tarafından da devam ettirilmiştir. Özelikle I. 
Tahmasb, Türkmenlerin ürettiği ürünün üçte birine el koymuş, bunu kabul 
etmeyen halka baskı ve şiddet uygulamıştır. Ona karşı Türkmenler, çok sayıda 
isyan düzenlemiş, İran üzerinden isyanları bastırmak için defalarca bu bölgeye 
saldırılmıştır. Mücadele bunlarla da sınırlı kalmamış, on yedinci ve on sekizinci 
yüzyıllarda da Türkmenlerle İran bölgesi arasında çok sayıda savaş yaşanmıştır 
(Garriyev, 2007, s. 96). Orta Asya Türk destanlarında Kızılbaş tiplerin yer 
almasında ve Köroğlu’nun asi, yağmacı tip olmasında bu tarihî zeminin etkisi 
büyüktür. 

Orta Asya Türkleriyle Araplar asındaki savaşlar da bölgenin diğer önemli tarihî 
olayları arasında yer alır. İslâmiyet’i yaymak için Arap Yarımadası’nın dışında 
da savaşlara girişen Araplar, günümüzde İran ve Türkmenistan’ın yer aldığı 
bölgelere akınlar düzenlemişlerdir. (Köprülü, 2003, ss. 44-46; Necef, 2003, ss. 
102-108). Tarihin belli bir döneminde bölge halkının yaşamını etkileyen bu 
savaşlar da hafızalarda kaldığı şekliyle edebî eserlere yansımıştır. Köroğlu’nun 
Orta Asya varyantlarındaki “Arap” adını taşıyan tipler, tarihte yaşanan 
savaşların ve Orta Asya Türkleriyle Araplar arasındaki temasların bakiyeleridir. 

İnceleme konumuz olan Cenknâme’de İran bölgesinden Türkmen boylarına 
saldıranların kimlikleri hakkında ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Öncelikle 
Cenknâme’de “Kızılbaş” olarak nitelendirilen düşmanın Kaçar adını taşıdığını 
görüyoruz. Tarihî kaynaklarda “Kacar” veya “Kaçar” olarak geçen bu zümre, 
İran bölgesinde siyasi birlik kurabilmiş Türk boylarından birisidir. Büyük 
Selçukluların, Harezmşahların ve Safevilerin, İran bölgesinde siyasal birlik 
kurmuş Türklerden oldukları bilinen bir husustur. Kaçarlar da (1795-1925) bu 
bölgede hâkimiyet tesis etmeyi başarmış Türk boylarındandır (Karatay, 2003, 
ss. 20-22). 

Faruk Sümer, İran’da yaşayan Türkmen oymaklarının 15-20. yüzyıllarda 
kurulan devletlerin askerî gücünü oluşturduğunu söyler. Ayrıca çalışmasında A. 
Dupré’nin İran’daki Türkmen oymaklarıyla ilgili listesine de yer verir. Kaçar 
Türkmenlerinin de yer aldığı listede Kaçarların Tahran, Horasan ve Merv 
civarında yaşadıkları ve diğer Türkmen oymaklarınca sevilmedikleri 
söylenmektedir (Sümer, 1992, ss. 353-355). Sümer’in verdiği bilgilere göre 
Kaçar (Kacar) Türkmenleri Safevî Devleti’nin kuruluşunda rol oynamış bir 
boydur. Kaçar Türkmenlerinden bazıları bu yapı içinde çeşitli mevkilerde 
kullanılmışlardır. Sümer’e göre Kaçar Türkmenleri, Anadolu’da, Azerbaycan ve 
İran bölgelerinde yaşamış bir Türk boyudur (Sümer, 1976, ss. 96-98). İran’da 
Türkler; Gazneliler, Selçuklular, Kaçarlar ve Afşarlar çeşitli hanedanlıklar 
kurmuşlardır. Günümüz İranında ise Kaçarlar, Kaşgaylar, Afşarlar, Azeriler, 
Şahsevenler, Karadağlılar gibi çok çeşitli Türk boyları yaşamaktadır. 
Cenknâme’ye konu olan Kaçarlar, uzun yıllar İran’da hâkimiyet sürmüş ve 
günümüzde de varlığını devam ettiren bir Türk boyudur. Kaçarlar, İran’dan 
önce Azerbaycan ve Anadolu’nun doğu kısmında görülmüşler, daha sonra ise 
İran bölgesine ilerleyerek buraya yerleşmişlerdir. Türkmen boyları üzerine 
önemli çalışmalarıyla tanınan Faruk Sümer, Kaçarların 15. yüzyıldan itibaren 
Anadolu’dan kuzey Azerbaycan’a göç eden Koyunlu ve Ağçalu Türkmenlerinden oluşmuş bir boy olduğunu ileri sürmüştür (İpek, 2010, ss. 3, 7). 

Tarihî kaynaklardan hareketle Kaçarların Türkmen boylarıyla Batı’ya 
geldikleri ve Anadolu, Azerbaycan ve İran sahalarına yayıldıkları söylenebilir. 

Tarihteki seyirlerinden daha ziyade, Kaçarların hangi siyasi birlikler içinde yer 
aldığı meselesi daha önemlidir. Öncelikle Kaçarların Safevî Devleti’nde yer 
aldıklarını belirtmek gerekir. Böyle bir bilgi Cenknâme’de Kaçarların neden 
“kâfir” olarak nitelendirildiklerini de açıklar nitelediktedir. Türkmen, Özbek ve 
hatta Kazak Türklerinin edebiyatlarında İran bölgesinden gelen saldırılar, 
“Kızılbaş”ların, başka bir ifade ile “kâfir” grupların yaptığı saldırılar olarak 
geçer. İnceleme konumuz olan Cenknâme’de de Kaçarların “Kızılbaş” veya 
“kâfir” olarak nitelenmesi, bu Türk boyunun Şii inancına sahip olduğunu 
gösterir niteliktedir. Kaçarların tarihte Safevilerin muhafızlığını yapması da bu 
durumu doğrulamaktadır. Tarih araştırmalarında konuyla ilgili bazı 
değerlendirmeler bulabiliyoruz: 

<  Safevi hükümdarı Şah Abbas, 1586-1597 tarihleri arasında Kaçar 
boylarını üç gruba ayırarak hem dış tehlikelere karşı sınırların güvenliğini sağlamak hem de Kaçar boylarının güçlerini kırmak amacıyla bir bölümünü Özbeklere karşı Merv’e, bir bölümünü Lezgilere karşı Gence, Erivan ve Karadağ’a, bir bölümünü de Türkmen akınlarına karşı Gürgan ve Esterabad’a yerleştirmiştir (İpek, 2010, s. 7). >

Görüldüğü gibi Kaçarlar, Safevi Devleti’nde sınırları koruyan bir Türk boyudur. 
Yerleştikleri yerler ve üstlendikleri görevler neticesinde etraflarındaki diğer 
Türk boylarıyla karşı karşıya gelmek durumunda kalmışlardır. Özellikle Merv 
ve Astrabat’a yerleştirilen Kaçarlar, buradaki Teke, Yomut ve Göklen gibi 
Türkmen boylarıyla karşılaşmışlar ve bu boylar arasında şiddetli çarpışmalar 
yaşanmıştır. Adı geçen Türkmen boyları da aslında Kaçar Türkleri gibi Hive 
Hanlığı’nın sınır muhafızlığını yapan boylardır. Onlar da Hive hanlığını 
güneyden gelecek olan saldırılara karşı korumakla görevlendirilmişler ve bunu 
başarıyla uzun yıllar yerine getirmişlerdir (Necef, 2003, ss. 237-244). 
Elimizdeki Cenknâme’de olduğu üzere, bu mücadeleler, sözlü ve yazılı edebiyat 
ürünlerine yansımıştır. Türk destan geleneğinden beslenen bu eserler, dönemin 
tarihî ve sosyal olaylarını günümüze taşıması, kültürler arası veya boylar arası 
ilişkilerin boyutunu yansıtması, destani geleneğin aldığı şekilleri göstermesi 
açısından oldukça önemlidirler. 

Cenknâme’de anlatılan savaşlar, Kaçar Türkmenlerinden Nasreddin Şah’ın 
hanlık yaptığı (1848-1896) yıllara denk gelir (Garrıyev, 1977, s. 320). Bu 
metnin ortaya çıkmasında etkili olan ilk Kaçar saldırısı, 1958 yılında 
Garrıgala’ya yapılmıştır. Bu saldırıyı Horasan’ın Astrabat hâkimi Cafer Kulu 
komuta etmiştir. Bu saldırıya bölgenin hanı Nurberdi Han karşı koymuş ve İran 
ordusunu geri püskürtmüştür (Garrıyev, 1977, s. 312). Bu savaşla ilgili bazı 
bilgileri Rus tarihçiler de kaydetmiştir. N. İ. Grrodekov’un Voyna v Turkmenii 
(Petersburg 1883) adlı eserinde İran ordusunun Garrıgala’ya saldırdığı, burada 
Göklen Türkmenlerine dört bin kişilik bir orduyla Nurberdi Han’ın destek 
verdiği ve İran ordusunun mağlup edildiği yazılıdır (Garrıyev, 1977, s. 315). 
Cenknâme’de olayların Hicri 1275, Miladi 1858-1859 yıllarında geçtiği 
bildirilmektedir (Samoyloviç, 2005, s. 466). Böyle bir bilgi, tarihî kaynakların 
verdiği bilgilerle de örtüşmektedir. 

Cenknâme’de adı geçen Teke, Yomut, Göklen, Sarık gibi Türkmen boylarının 
kimliğinden çok fazla bahsedilmemiştir. Ancak Cenknâme’de Teke 
Türkmenlerinin diğer Türkmen boylarına göre daha baskın ve güçlü olduğunu 
söylemek gerekir. Anlatının merkezinde yer alan Nurberdi Han’ın Teke 
Türkmenlerine mensup olması, Merv bölgesindeki Türkmen boyları arasındaki 
uyuşmazlıkları yine bir Teke hanının çözmesi, Göklen ve Sarık gibi Türkmen 
boyları zora düştüğünde öncelikle Teke Türkmenlerinden yardım istemeleri, 
bölgedeki Teke hâkimiyetini gösterir niteliktedir. Bölgenin 19. yüzyıldaki 
durumunu anlatan tarihî kaynaklar da Tekelerin en kalabalık Türkmen boyu ve 
bölgede önemli bir güç olduklarını vurgulamaktadırlar (Necef, 2003, s. 237). 

Cenknâme’deki tiplere bakıldığında ikili bir yapıyla karşılaşılır. Sünni veya 
Müslüman olarak nitelendirilen Nurberdi Han ve Govşut Han’ın karşısında 
Nasreddin Şah, Cafer Kulu ve Mirza Hamza gibi Kızılbaş tipler vardır. Düşman 
tipler olarak da niteleyebileceğimiz Kızılbaş tipler, anlatıda zengin, meclislerde 
sık sık şarap içen, Müslümanların inandığı dini benimsemeyen, hatta bu dini 
ortadan kaldırmaya çalışan bozguncu tiplerdir. Cenknâme’de adı geçen 

   Nasreddin Şah, tarih kaynaklarında 1848-1896 yılları arasında İran’daki Kaçar 
hanedanlığının başında hüküm sürmüştür. Özellikle Horasan ve Merv 
bölgelerinde Türkmen ve Özbek Türkleriyle çeşitli kereler karşılaşmış, bu 
gruplar arasında şiddetli savaşlar olmuştur (İpek, 2010, ss. 85-87). Kadı 
Abdısetdar, bu savaşların hatıralarını kayda geçirmiştir. 

Cenknâme’nin diğer Kızılbaş tipi Cafer Kulu, tarih kaynaklarında yer alan bir 
tiptir. Ancak Cafer Kulu’nun Kaçar tarihinde ortaya çıkışı 1700’lü yılların 
sonlarıdır. Nasreddin Şah’tan daha önceleri, devletin yönetiminde bazı görevler 
almıştır. Ancak Cenknâme’de Nasreddin Şah’la Cafer Kulu çağdaş 
gösterilmektedir. Tarih açısından bu mümkün değildir, ancak Cenknâme yazarı, 
Kaçarlar için önemli işler yapmış bu iki tipi bir araya getirmiştir (İpek, 2010, ss. 
15-17). Cenknâme’de Kızılbaş tiplerin herhangi bir kahramanlığından veya 
olağanüstü gücünden bahis yoktur. Bu tipler, sadece ordu komutanı olarak 
anlatıda yer alırlar. 

Cenknâme yazarının taraf olduğu tipler arasında yer alan Nurberdi Han da tarihî 
bir tiptir. Başka bir ifadeyle tarihî kaynaklarda adı geçen bölgede yaşamış, Teke 
Türkmenlerine hanlık yapmış, İran bölgesinden gelen saldırıların yanı sıra Rus 
ordularına karşı da savaşmış bir Türkmen hanıdır (Necef, 2003, ss. 263-265). 
Cenknâme’de ise Nurberdi Han, Ahal bölgesinde yaşayan ve dara düşen Göklen 
Türkmenlerine yardım ederek Kaçarları mağlup eden ve Merv bölgesindeki 
Türkmenlerin anlaşmazlıklarını çözen bir Teke hanıdır. Cenknâme’deki 
olayların büyük bir kısmı Nurberdi Han etrafında gelişmektedir. Govşut Han 
hakkında çok fazla bilgi yoktur. Cenknâme’de Kaçarlara Merv bölgesinde karşı 
koyan bir Türkmen hanı olarak yer alır. 

Tipler bahsinde Cenknâme’de “bahadır” veya “deli” sıfatlarıyla adı geçen 
alplara temas etmek gerekmektedir. Övezli, Durdı Han, Çarı Bahadır, Hallı 
Bahadır, Gılıç Gapan, Peyrev Bahadır, Agalı, Berdi Bahadır gibi çok sayıda 
savaşçı tip, Cenknâme’de yer almaktadır. Kahramanlık destanlarının asli tipleri 
olan alpların benzerlerini bu Cenknâme’de de bulmak mümkündür. Bu 
bahadırlar, Kızılbaş ordularıyla yapılan savaşlarda ön saflarda yer alıp Kızılbaş 
askerini darmadağın ederler. Özellikle teke teke mücadelelerde Teke, Yomut ve 
Göklen bahadırlarından övgüyle bahsedilir. Olağanüstü güçleri, savaş 
tecrübeleri, silah kullanmada ve ata binmedeki ustalıkları öne çıkarılan bazı 
özellikleridir. Yüzlerce alpın veya Cenknâme’deki ifadesiyle “deli bahadır”ın 
yer aldığı Türkmen ordusu, zorlanmadan düşmanını mağlup eder. Burada 
birkaçına yer verdiğimiz Türkmen bahadırlarının tasvir edilişleri, Cenknâme 
yazarının destan üslubunu bildiğini göstermektedir. Destanlardaki 
kahramanların tasvir tarzlarına benzer kullanımların, bu Cenknâme’de de yer 
alıyor olması, bu düşüncemizi doğrulamaktadır. 

Cenknâme’deki olaylar; Tahran, Horasan, Ahal, Merv, Buhara ve Hive gibi 
merkezlerde ortaya çıkmaktadır. Anlatıda Kaçarların şahı Nasreddin Şah, 
Tahran’daki tahtından Türkmenleri yönetmeye çalışmaktadır. Cenknâme’den 
Kaçarların Horasan bölgesine de hâkim olduğunu anlıyoruz. Çünkü Teke 
Türkmenlerine karşı başarı kazanan kumandanı şah, Horasan’a vali yapacağını 
söylemiştir. Cenknâme’de geçen Garrıgala, Ahal ve Merv bölgelerinde 
Türkmen boyları yaşamaktadır. Günümüzde de bu yerler vardır ve 
Türkmenistan sınırları içinde kalmaktadırlar. Cenknâme’de adları geçen Hive ve 
Buhara, savaşlarda Türkmenlerin eline geçen esirlerin gönderildiği yerlerdir. 
Türkmenler, ganimet olarak kabul ettikleri savaş esirlerini adı geçen 
bölgelerdeki köle pazarlarına göndermişlerdir. 

Cenknâme’deki “keneş” olgusuna da dikkat çekmek gerekir. Keneşler, 
Türkmenlerin problem çözme yöntemlerini ve boy birliğine verdikleri önemi 
göstermesi açısından önemli toplantılardır. Bu toplantıların benzerlerine Türk 
tarihinin ve edebiyatının geçmiş dönemlerinde de rastlandığını söylemek 
gerekir. Oğuz Kağan Destanı ve Dede Korkut Kitabı başta olmak üzere pek çok 
tarihî ve edebî kaynakta Türklerin görüş alışverişi yapmak için bir araya 
geldikleri, hatta bunun içim büyük toyları tercih ettikleri görülür. Türk 
kültüründe “kengeş” olarak da bilinen toylar veya toplantılarda boylar 
arasındaki uyuşmazlıklar giderilir, akın, av veya savaş kararları alınır (Duymaz, 
2005, ss. 43-45). Kısacası, devlet için önemli bir durum veya olay karşısında 
farklı düşünceler ve tecrübeler dikkate alınarak doğru olan yapılmaya çalışılır. 
Elimizdeki Cenknâme’de benzer durumlar vardır. Kaçar saldırıları karşısında 
Türkmen boyları bir araya gelip konuşurlar, yani kengeş yaparlar. 

   Bu toplantılarda akıl sahibi kişilerin ve özellikle yaşlıların düşüncelerine önem 
verilir. Bu yönüyle Cenknâme, Türklerin savaş durumlarında konuşma ve 
tartışma kültürlerini destanlardaki şekliyle aktarmaktadır. 

4.2. Şekil ve Üslup Özellikleri. 

Cenknâme, mesnevi nazım şekli ve aruz ölçüsüyle kaleme alınmıştır. Ancak 
Samoyloviç’in tespitlerine göre şair, klasik edebiyatı tam olarak bilen birisi 
değildir. Çünkü eserinde hata olarak kabul edilebilecek çok sayıda aruz kusuru 
vardır. Bu yönüyle Cenknâme yazarının, klasik edebiyat dairesinden daha çok 
halk edebiyatı sahasına, halk kültürüne daha yakın olduğu söylenebilir 
(Annamuhammedov, 1994, s. 12). Bu durum, Andalıp ve Magrupı gibi destan 
kaleme almış şairler için de geçerlidir. Klasik edebiyatı tanıyan, ancak halk 
kültüründen de kopuk olmayan bu şairler, sözlü gelenekte destan anlatan 
destancılar gibi epik karakterli eserler vücuda getirmişlerdir. Cenknâme’nin 
yazarı Abdısetdar da halkın Karçarlara bakışını ve Kızılbaş gruplara karşı 
verilen savaşları yorumlama tarzını bildiği için, onların diline ve yaşam tarzına 
yabancı olmayan bir eser vücuda getirmiştir. 

Cenknâme, “Bismillâhirrâhmânirrâhîm senâ / Ki kıldım ibtidâ be-ism-i Hudâ” 
(Samoyloviç, 2005, s. 457) mısralarıyla başlar. İslami dönemde yazılan veya 
yazıya geçirilen eserlerin pek çoğunda besmeleyle söze başlamak gelenek hâlini 
almıştır. Yazar, Cenknâme’de sözü kısa kesmek veya sözün uzayıp gideceğini 
anlatabilmek için “Bularnıng medhin itsem ta kıyâmet / Edâ bolmas bil ey 
sâhib-i besâret” (Samoyloviç, 2005, s. 460) veya “Gel imdi nâzımâ söz 
muhtasar kıl / Garaz nidür bu nazmıñdın haber kıl” (Samoyloviç, 2005, s. 461) 
gibi ifadeler kullanır. Sahne geçişlerinde veya olaylar arasındaki geçişler için 
ise “Ki elkıssa bularnıng kıssasıdın / Beyân eyleb bular dil gussasıdın”, “Gel 
imdi nâzımâ bul munda yatsun / Niçe günler yatıb demin tüzetsin” (Samoyloviç, 
2005, s. 466) şeklinde mısralar metinde yer almaktadır. Son kısımda ise anlatı, 
“İlâhî nâzım-ı kulnı bu hâlât / Sevâb-ı gâzîlerga kıl Şerâket” (Samoyloviç, 
2005, s. 503) mısralarıyla son bulur. 

Cenknâme’de ayrıntılı savaş sahneleri vardır. İki büyük savaşın anlatıldığı 
metinde Türkmen alplarının kahramanlıkları, düşmanlarını aciz bırakışları, 
savaş meydanındaki hünerleri ve gösterişleri geniş bölümler hâlinde 
anlatılmıştır. Aşağıda bu sahnelerden küçük parçalar yer almaktadır: 

 “ Ki andın song tamâm-ı ehl-i îmân / Piyâde süvâre birle ey cân / Bular hem at 
koyub birdin be-yekbâr / Tidiler tekbîr-i Allâhü ekber / Kıran ile tokuşdular 
zamânı / Kılıp küffâr başıga tıg-ı rânı” (Samoyloviç, 2005, s. 491). 

“Oşol hengâm ara çün iki arslan / Kıran eyleb Kızılbaşdın töküb kan / Biri 
Sultan Bahadur baş kûhî / Biri Fâzıl Big mânend-i kûhî / Uruş eyleb cenân 
hengâm birlen / Urub küffâr ilin kamkâm birlen” (Samoyloviç, 2005, s. 499). 

Bu ve Cenknâme’deki diğer savaş sahneleri Kadı Abdısetdar’ın savaş alanlarına 
ve destan üslubuna yabancı olmadığını göstermektedir. Orduların yerleşmeleri, 
savaş hazırlıkları, savaş öncesi yapılan hileler, teke tek karşılaşmalar, 
bahadırların hünerleri, kullandıkları savaş aletleri ayrıntılarıyla Cenknâme’de 
yer almaktadır. Bu yönüyle Cenknâme, kahramanlık konulu eserler arasında da 
gösterilebilir. Abdısetdar’ın, anlatının başından beri yapmak istediği; gazayı, 
Türkmen alplarının, diğer bir adlandırmayla delilerinin savaşlarda gösterdikleri 
yararlılıkları anlatmaktır. Tıpkı bir destancı gibi Cenknâme yazarı, taraf olduğu 
kahramanları övmekte ve onların kahramanlıklarıyla övünmektedir. 

Cenknâme üslubunda dikkati çeken diğer bir husus, atasözlerinin bazı 
durumlarda benzetme yapabilmek veya durumu özetleyebilmek için kullanılmış 
olmasıdır. Nurberdi Han, Merv’e Teke ve Sarık Türkmenlerinin anlaşmazlıklarını çözmek için gittiğinde çözümü Sarıkların bölgeyi terk etmesinde bulur. Sarıkların, Tekeler gibi güçlü bir boya kafa tutmasının yanlış olduğunu anlatabilmek için Abdısetdar, “Nakıldur yürik ile at çafuşgan / Hatâdur güçlig ile hem güreşgen” (Samoyloviç, 2005, s. 481) şeklinde bir atasözüne yer verir. Yine savaş meydanında Kaçar ordusu dağılıp kaçışmaya başladığında şair, “Horus kılsa mahalsiz sayhanı bes / Ururlar il anı öltürgeli bes” (Samoyloviç, 2005, s. 501) der. Türkiye’de “Vakitsiz öten horozun başını keserler”. şeklinde bilinen atasözüyle Kaçarların yanlışı, Türkmen boylarının da bu yanlışa son verişi kısa yoldan anlatılmıştır. 

Manzum karakterli Kadı Abdısetdar Cenknâmesi, klasik edebiyat dairesinde 
yazılmış izlenimi verse de şekil ve üslup özellikleri, onun halk kültürüyle yakın 
bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Aruzdaki bariz kusurlar, özellikle 
geçiş ifadelerinin ve savaş sahnelerinin sözlü destanlarla benzerlik göstermesi, 
atasözlerinin sıklıkla kullanılmış olması, Cenknâme’yi halk kültüründeki destani 
tarza yakınlaştırmaktadır. 

4.3. Yapı 

4.3.1. Allah’ın Övülmesi, Hz. Muhammet’e Dua, Dört Halife’ye, Hz. Hasan ve Hüseyin’e Saygı 

Cenknâme, mesnevi tarzında yazılmış pek çok eserde olduğu üzere, Allah’ın 
birliğinden, rahman ve rahim oluşundan, insanlara Mirac’ı nasip etmesinden, 
Kur’an’ı Kerim’i insanların hidayete ulaşması için indirmesinden, Hz. 
Muhammet’i peygamber tayin etmesinden bahsederek başlamıştır. Allah’ın 
övülmesinden sonra Peygamber’in vefatıyla kavgaların arttığı, Peygamber 
damadı Hz. Ali’ye düşman olanların ortaya çıktığı, Kerbela’da masumların yok 
yere öldürüldüğü söylenir. Dört halifenin hepsi teker teker anılır ve onlara dua 
edilir. Bu bölümde Allah’ın, Peygamber’in ve halifelerin anılmasının yanında 
İslam tarihinde ortaya çıkmış ihtilaflara değinmiş olması, hatta Hz. Ali, Hüseyin 
ve Hasan’a yok yere kastedilmiş olduğunun söylenmesi, eserin içeriği 
konusunda daha giriş kısmında bazı ipuçları vermektedir. Diğer bir ifadeyle 
Cenknâme’de bu ihtilaflar sonucu oluşmuş kavramlara ve olaylara temas 
edileceğini yazar, giriş kısmında belli etmeye başlamıştır. 

4.3.2. Kızılbaşların Tanıtılması 

Cenknâme’de Kızılbaş olarak nitelendirilen zümrenin tanıtımına ayrı bir bölüm 
ayrılmıştır. Daha önce verilen bilgiler ve yapılan değerlendirmelerle 
Cenknâme’nin bu bölümündeki bakış açısı oldukça farklıdır. Cenknâme’nin 
yazarı Kızılbaşları, Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin’den bağımsız olarak 
değerlendirmektedir. Peygamber sonrasında yaşanan karışıklıklarda Hz. Ali’nin 
yanında tavır alan yazar, “Revâfız leşgeri Şeytân-ı laîndür / Bu üç yar-i Resûlga 
la’nîndür” (Samoyloviç, 2005, s. 460) diyerek Kızılbaşları ağır bir şekilde 
eleştirmektedir. Ayrıca Cenknâme’de Revâfız olarak geçen bu grup, şeriata 
hıyanetlik yapmak ve dinsizlikle suçlanır. Bunların cehennemlik oldukları ve 
bunlara karşı savaşanların gazi olacakları söylenir. 

4.3.3. Cenknâme’nin Yazılma Sebebi 

Kadı Abdısetdar’ın Cenknâme’de belirttiği gibi, bu eserin yazılma sebebi, İran 
bölgesinden gelen ve Kızılbaş olarak nitelendirilen düşmanlara karşı 
Türkmenlerin gösterdiği karşı duruşu övmek, diğer bir ifadeyle Türkmenlerin 
kahramanlıklarıyla iftihar etmek, bu savaşlarda faydalı işler yaparak 
Türkmenlerin zaferinde önemli bir rolü olan alpların adlarını ebedîleştirmek ve 
bu olayları sonraki nesillerin de öğrenmesine imkân sağlamaktır (Garrıyev, 
1977, s. 320). Cenknâme’nin yazarı kendisi, bu eserini yazmasında içinde 
yaşadığı toplumun etkili olduğunu, Kızılbaş ordusuyla içinde yaşadığı 
insanların yaptığı savaşları ve buradaki olayları yazmasını rica ettiklerini söyler 
(Samoyloviç, 2005, s. 461). Yazar, etrafından aldığı bu teklifi düşündüğünü, 
onların beklentilerini karşılayamamaktan da korktuğunu, ancak Allah’a ve Hz. 
Muhammet’e sığınıp bu işe giriştiğini söyler. Ayrıca şair, bu savaşlara 
katılanların gaza ve cihat ettiklerini söyleyerek düşmanın kâfir olarak 
algılandığını belirtir. 

4.3.4. Cafer Kulu Han’ın Ahal’daki Garrıgala’ya Saldırması 

Cenknâme’de, Tahran’da bir şahın olduğu, rahat ve huzur içinde otururken Teke 
Türkmenlerinin kendisine verdiği eziyet nedeniyle rahatsız olup onlara 
saldırmak istediği söylenerek asıl olaylara giriş yapılır. Metinde Tahran’da 
oturan ve Tekelere saldırı planı yapan şahın Nasreddin Şah olduğu 
söylenmektedir. Şahın veziri Teke Türkmenlerini anlatmaya başladığında 
Tekelerin Kızılbaşlara rahat vermediği, Kızılbaşların saldırılarını sürekli geri 
püskürttükleri, burada iyi ata binen ve silah kullanan çok sayıda bahadırın 
olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen Nasreddin Şah, Tekelerin Horasan 
bölgesindeki hâkimiyetine son vermek için Tekelere saldırmak istemektedir. 
Mecliste bulunanlara seslenen şah, Tekelerin üzerine gidebilecek bir yiğidin 
olup olmadığını sorar. Eğer birisi çıkıp Tekelere baş eğdirebilirse onu 
Horasan’a vali yapacağını söyler. Bu görevi mecliste bulunan Cafer Kulu Han 
kabul eder. Nasreddin Şah, ülkenin her yanına ferman gönderip asker ister. 
Fermanına karşılık olarak onlarca asker ve top, Tekelerle yapılacak savaş için 
hazır hâle getirilir. Cafer Kulu Han, kurulan ordunun başında Tekelere doğru 
yola çıkar. 

Cafer Kulu Han, Tekelerle savaşmaya çıkmıştır, ancak karşılarında öncelikle 
Göklen Türkmenlerini bulur. Göklenler, Garrıga mevkiinde, Kızılbaşların 
geldiğinden haberdar olup savunmaya hazırlanırlar. Bu arada kendi aralarında 
yaptıkları konuşmalarda bu savaşın “küffar”a karşı verildiğinden, geri 
kalanların gazi, ölenlerin de şehit olacağından bahsederler. Kendi başarına 
Kızılbaş askerine karşı koyamayacaklarını bilen Göklenler, hemen Teke ve 
Yomut Türkmenlerini yardıma çağırmak için haberci gönderirler. 

4.3.5. Nurberdi Han’ın Göklenlere Destek İçin Garrıgala’ya Gelmesi ve 
Cafer Kulu Han’la Karşılaşması 

Göklen Türkmenlerinin Türkmen boylarına gönderdiği haberciler çok 
geçmeden menzillerine ulaşıp durumu haber verirler. Türkmen boylarının 
hanları, Göklenleri ve Tekeleri kardeş kabul edip onlara yardım etmeye karar 
verirler. Bu yardımda yine saldırılanların Kızılbaş olmasının da etkisi vardır. 
Ahal bölgesinde bulunan Nurberdi Han, on bin kişilik bir orduyla Garrıgala’ya, 
yani Cafer Kulu Han’ın kuşattığı bölgeye doğru hareket eder. Bu arada Yomut 
Türkmenleri de aynı bölgeye kalabalık bir grup hâlinde hareket etmiştir. 

İki ordu Garrıgala mevkiinde karşı karşıya geldiğinde, Türk destanlarında da 
sıklıkla karşılaştığımız teke tek mücadeleler başlar. Nurberdi Han’ın komuta 
ettiği Sünni Türkmenlerden çıkan bahadırlar, Kızılbaş Kaçarların savaşçılarını 
birer birer mağlup ederler. Ardından Kızılbaş askeri, topları öne çıkarıp 
saldırıya hazırlanır. Teke Türkmenleri de saflarını düzeltip Kızılbaş saldırısına 
cevap verirler. Bir gün süren savaşta galip belli olmaz. Ancak Yomut 
Türkmenlerinden Mahmut İşan, sekiz bin askerle Tekelere desteğe gelir. Bu 
hamleyle savaştaki üstünlük tamamıyla Sünni Türkmen boylarına geçer. Teke, 
Yomut ve Göklen boylarından oluşan orduda çok sayıda ünlü bahadır vardır. 
Bunların gayretleriyle Cafe Kulu Han, mağlup edilir. 

Ahal civarındaki savaştan sonra Nurberdi Han, Merv’e doğru hareket eder. 
Buraya ulaştığında kalabalık Türkmen boylarınca karşılanır. Cenknâme’de 
Nurberdi Han’ın bölgeye gelişine sebep olarak buradaki boylar arasındaki 
anlaşmazlıkları veya husumetleri ortadan kaldırmak olarak gösterilir. 
Cenknâme’de geçen bu olayları doğrulayan bazı tarihî kayıtlar vardır. Voyna v 
Türkmenii adlı kitapta Garrıgala Savaşı’ndan sonra Nurberdi Han Ahal’ın hanı 
yapılmış ve bir yıl sonra Merv’e gidip buradaki anlaşmazlıklara son vermiştir 
(Garrıyev, 1977, s. 318). 

4.3.6. Cafer Kulu Han’ın Astrabat’ta Ölmesi ve Askerinin Tahran’a Kaçması 

Cafer Kulu’nun askeri, Nurberdi Han’ın karşısında tutunamayıp mağlup 
olduktan sonra Nasreddin Han’ın güvenerek askerinin başına koyduğu Cafer 
Kulu Han da canını kurtaramaz. Başıboş kalmış Kaçar askerleri, dağınık hâlde 
Tahran’a ulaşmayı başarır. Teke Türkmenlerinden alınan bu ağır yenilgiden 
haberdar olan Nasreddin Şah, kendinden geçip küplere biner. Cafer Kulu’nun 
Ahal saldırısı, Cenknâme’nin birinci bölümünü oluşturmaktadır. Bu savaşın, 
daha doğrusu Nasreddin Şah’ın aldığı bu yenilginin ardından Kaçarlar, yeniden 
kuzeydeki Türkmenlere saldırmayı düşünürler. Cenknâme yazarına göre şah, 
intikam duygusuna kapılmıştır. 

4.3.7. Kızılbaş Mirza Hamza’nın Merv’e Saldırması ve Govşut Han’ın Ona Karşı Koyması 

Garrıgala’da alınan ağır yenilginin öcünü Tekelerden almak isteyen Kaçar şahı, 
bu kez Mirza Hamza’yı görevlendirir. Yine topçuların da içinde bulunduğu 
yetmiş bin kişilik bir ordu kurulur. Mirza Hamza’nın komuta ettiği ordu, 
Merv’e yaklaştığında Türkmenler çoktan bu durumdan haberdar olmuştur. 
Merv’in hanı Govşut Han, hemen meclisi toplamış, yapılabilecekleri görüşmeye 
başlamıştır. Kaçar ordusundan bazı askerler, Tekelerin içine sızmaya çalışır, 
ancak Govşut Han’ın bahadırları karşı koyarlar. Düşman, orduyu ikiye bölüp bir 
kısmını hendeklere yerleştirir, ancak Türkmenler, buradaki Kızılbaşları 
yerlerinden çıkarmazlar. Hendek hamlesinden sonuç alamayan düşman, açık 
alanda savaşma kararı alır. Savaş meydanında ise Agalı, Teçli Mirap ve Övez 
Han gibi yiğitlerin kahramanlıkları anlatılır. Savaş meydanında olağanüstü 
güçleri ve silah kullanma beceriyle Kızılbaş askerini aciz bırakan Merv 
Türkmenleri, Kaçar ordusunu darmadağın ederler. Kızılbaşlar, kaçmak isterler, 
ancak Türkmenler buna da izin vermezler. Düşman ordusunun başındaki Mirza 
Hamza bir yolunu bulup savaş meydanından ayrılır. 

Teke Türkmenleri, esir aldıkları Kaçar askerlerini, Hive ve Buhara’ya 
gönderirler. Ganimet olarak ise yükleriyle birlikte yetmiş bin deve, yüz binden 
fazla mızrak, kılıç, tüfek, top; değerli kumaşlar, altın ve gümüş, resimli hikâye 
kitaplarının yanı sıra değerli eşyalar, Teke Türkmenlerine kalır. 

Sonuç 

1. A. N. Samoyloviç’in Türkmenistan’da tespit ettiği ve İran bölgesindeki Kaçar 
Türkleri ile Türkmenistan sahasındaki Türkmen boylarının savaşlarını anlatan 
Cenknâme, Türklerdeki destan yazma veya “nâme” kaleme alma geleneğinin 
son örneklerinden biridir. Bu yönüyle adı geçen Cenknâme’yi, destani gelenek 
çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. 

2. Cenknâme’yi Hive’de kadılık yapmış Abdısetdar mesnevi nazım şekli, aruz 
vezni ve Çağatay Türkçesiyle kaleme almıştır. Ancak yapılan bariz aruz 
kusurları, anlatma tekniği ve üslup özellikleri, Cenknâme yazarının klasik 
edebiyattan daha çok halk edebiyatına yakın olduğunu göstermektedir. Bu 
yönüyle Cenknâme’nin, Andalıp’ın Oğuznâmesi’yle benzer bir çizgide 
olduğunu belirtmek gerekir. 

3. Cenknâme’de İran’da yaşayan Kızılbaş Kaçar Türkleriyle Merv ve Ahal 
bölgelerinde yaşam süren Teke, Göklen ve Yomut gibi Türkmen boylarının 
savaşları anlatılmaktadır. Bölgeye hâkim olma gayesi savaşların ardındaki asıl 
hedef olsa da görünürde Sünni-Kızılbaş çatışması vardır. Teke Türkmenlerine 
taraf olan yazar, Kızılbaşları çapulcu ve kâfir olarak nitelendirerek yapılan 
savaşların gaza olduğunu söylemektedir. Bu yönüyle eser Cenknâme mantığıyla 
da örtüşmektedir. 

4. Anlatıda tarihî unsurlar oldukça yoğundur. Cenknâme’de anlatılan bazı olayların tarihteki karşılıkları bulunmaktadır. Bu yönüyle Cenknâme, olay, mekân ve tipler açısından tarihçilerin de başvurabileceği bir kaynak durumundadır. Bununla birlikte edebî bir eser olan Cenknâme’de Sünni Türkmenlerin görünüşleri, savaş yöntemleri ve kahramanlıkları abartılarak anlatılmıştır. Türkmen alplarının Kızılbaş düşmanlarıyla teke teke dövüşleri, onlara ezici bir üstünlük sağlamaları, atlarının ve silahlarının özellikleri Türk destanlarında rastladığımız bir yöntemle anlatılmıştır. 

Bütün bunlar, Abdısetdar Cenknâmesi’nin, Orta Asya Türk destan geleneği 
dairesinde oluşmuş bir anlatı olduğunu göstermektedir. 

5. Cenknâme, tarihin erken dönemlerinden beri devam eden İran-Turan 
savaşlarının edebiyata yansımasına iyi bir örnektir. 
Günümüz Türkmenistanı’nın güney kısımları ve İran’ın kuzey bölgeleri, Türklerin ve Farsların sık sık karşı karşıya geldiği yerlerdir. Tarihte yaşanmış bu olayların 
hem halk anlatmalarına hem de şiirine önemli yansımaları olmuştur. Bölgede 
yaşanan tarihî olayların edebî eserlere ne ölçüde yansıdığını veya yansıyabildiği ni bu Cenknâme üzerinden takip edebilmek mümkündür. 
Üzerinde tespit ve değerlendirmeler yaptığımız bu metin, bölgedeki diğer 
anlatılarda, örneğin Köroğlu Destanı’nda, yer alan Kızılbaş tiplerin tahlil 
edilmesine de yardımcı olabilecek bir özelliğe sahiptir. 

6. Cenknâme’nin diğer bir özelliği, Teke, Yomut, Yazır ve Göklen gibi 
Türkmen boylarının düşman karşısında birleşebildiğini, Oğuz boylarının 
olağanüstü hâllerde birlik ve beraberlik hâlinde olabildiklerini anlatmasıdır. 
Türkmen boylarının haberleşme tarzlarını, bir araya gelip “kengeş” yaptıklarını, 
yani meclis kurup savaş veya zor durumdaki bir Türkmen boyuna yardım kararı 
alabildiklerini, ordularında çok sayıda bahadırın yer aldığını, İran bölgesinden 
gelen orduları Kızılbaş olarak nitelendirip onlara karşı gaza yaptıklarını bu 
Cenknâme’den öğrenebiliyoruz. Kısacası bu Cenknâme, 19. yüzyılda Kaçarlarla 
anlaşmazlıklar yaşayan Türkmen boylarının savaşlarda gösterdikleri 
kahramanlıkları, savaş tarzlarını, Kızılbaş olarak nitelendirdikleri Kaçarlara 
bakış açılarını yansıtan destani karakterli bir eserdir. 

Kaynakça 

Aça, M. (2002). Kazak Türklerinin Destanları ve Destancılık Geleneği. Konya: Kömen Yayınları. 

Annamuhammedov, M. ve Nuraliyev A. (1994). Abdısettar Kazı Ceñnama-Tekelerin 
Uruş Kıssa Kitabı. Aşgabat: Mirap Ilmı-Önümçilik Firması. 

Bekmıradov, A. (1987). Andalıp Hem Oguznamaçılık Debi. Aşgabat: Ilım. 

Çetin, İ. (1997). Türk Edebiyatında Hz. Alî Cenknâmeleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 


Çobanoğlu, Ö. (2000). Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü. Ankara: Akçağ Yayınları. 

Çobanoğlu, Ö. (2003). Türk Dünyası Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları. 

Duymaz, A. (2005). Oğuz Kağan Destanı’ndan Dede Korkut’a Toy Geleneğinin 
Simgesel Anlamı ve Türk Paylaşım Modeli. Karadeniz Araştırmaları, 5, 37-60. 

Ekici, M. (2001). Celali Revolts and the Epic Story of Köroğlu. Millî Folklor, VII (51), 15-27. 

Fedakar, S. (2003). Özbek Destan Geleneği ve Rüstem Han Destanı. Yayımlanmamış 
Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir. 

Garrıyev, S. A. (1977). Türkmen Edebiyatınıñ Tarıhı. Aşgabat: Ilım Neşiryatı. 

Garrıyev, S. (1982). Türkmen Eposı, Dessanları ve Gündogar Halklarının Epiki 
Dörediciligi. Aşgabat: Ilım. 

Garrıyev, B. A. (1947). Türkmen Folklorından Usuli Gollanma. Aşgabat. 

Garrıyev, B. A. (2007). Türk Dünyasında Köroğlu Anlatmaları (F. Türkmen, M. 
Duranlı ve F. Rahmankul, Çev.). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 

İpek, Y. (2010). İran’da Kaçar Türk Hanedanlığı Bâbîlik ve Bahâîlik. İstanbul: Ekim. 

Karatay, O. (2003). İran ile Turan Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu. 
Ankara: Karam Yayınları. 

Köprülü, M. F. (1981). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Ötüken. 

Köprülü, F. (2003). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Akçağ Yayınları. 

Nuraliyev, D. (1971). Akademik A. N. Samoyloviç Türkmen Edebiyatı Hakında. 
Aşgabat: Ilım Neşiryatı. 

Sümer, F. (1976). Safevî Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin 
Rolü (Şah İsmail ile Halefleri ve Anadolu Türkleri). Ankara: Selçuklu Tarih ve 
Medeniyeti Enstitüsü Yayınları. 

Sümer, F. (1992). Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı-Destanları. İstanbul: 
TDAV Yayını. 

Şahin, H. İ. (2010). Türkmen Destanları ve Destancılık Geleneği. Konya: Kömen Yayınları. 


***