KADI ABDISETDAR CENKNÂMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME BÖLÜM 2
Şah İsmail’in, Türkmen ve Özbekler üzerine düzenlediği saldırılar, daha sonra
iktidara gelen diğer şahlar tarafından da devam ettirilmiştir. Özelikle I.
Tahmasb, Türkmenlerin ürettiği ürünün üçte birine el koymuş, bunu kabul
etmeyen halka baskı ve şiddet uygulamıştır. Ona karşı Türkmenler, çok sayıda
isyan düzenlemiş, İran üzerinden isyanları bastırmak için defalarca bu bölgeye
saldırılmıştır. Mücadele bunlarla da sınırlı kalmamış, on yedinci ve on sekizinci
yüzyıllarda da Türkmenlerle İran bölgesi arasında çok sayıda savaş yaşanmıştır
(Garriyev, 2007, s. 96). Orta Asya Türk destanlarında Kızılbaş tiplerin yer
almasında ve Köroğlu’nun asi, yağmacı tip olmasında bu tarihî zeminin etkisi
büyüktür.
Orta Asya Türkleriyle Araplar asındaki savaşlar da bölgenin diğer önemli tarihî
olayları arasında yer alır. İslâmiyet’i yaymak için Arap Yarımadası’nın dışında
da savaşlara girişen Araplar, günümüzde İran ve Türkmenistan’ın yer aldığı
bölgelere akınlar düzenlemişlerdir. (Köprülü, 2003, ss. 44-46; Necef, 2003, ss.
102-108). Tarihin belli bir döneminde bölge halkının yaşamını etkileyen bu
savaşlar da hafızalarda kaldığı şekliyle edebî eserlere yansımıştır. Köroğlu’nun
Orta Asya varyantlarındaki “Arap” adını taşıyan tipler, tarihte yaşanan
savaşların ve Orta Asya Türkleriyle Araplar arasındaki temasların bakiyeleridir.
İnceleme konumuz olan Cenknâme’de İran bölgesinden Türkmen boylarına
saldıranların kimlikleri hakkında ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Öncelikle
Cenknâme’de “Kızılbaş” olarak nitelendirilen düşmanın Kaçar adını taşıdığını
görüyoruz. Tarihî kaynaklarda “Kacar” veya “Kaçar” olarak geçen bu zümre,
İran bölgesinde siyasi birlik kurabilmiş Türk boylarından birisidir. Büyük
Selçukluların, Harezmşahların ve Safevilerin, İran bölgesinde siyasal birlik
kurmuş Türklerden oldukları bilinen bir husustur. Kaçarlar da (1795-1925) bu
bölgede hâkimiyet tesis etmeyi başarmış Türk boylarındandır (Karatay, 2003,
ss. 20-22).
Faruk Sümer, İran’da yaşayan Türkmen oymaklarının 15-20. yüzyıllarda
kurulan devletlerin askerî gücünü oluşturduğunu söyler. Ayrıca çalışmasında A.
Dupré’nin İran’daki Türkmen oymaklarıyla ilgili listesine de yer verir. Kaçar
Türkmenlerinin de yer aldığı listede Kaçarların Tahran, Horasan ve Merv
civarında yaşadıkları ve diğer Türkmen oymaklarınca sevilmedikleri
söylenmektedir (Sümer, 1992, ss. 353-355). Sümer’in verdiği bilgilere göre
Kaçar (Kacar) Türkmenleri Safevî Devleti’nin kuruluşunda rol oynamış bir
boydur. Kaçar Türkmenlerinden bazıları bu yapı içinde çeşitli mevkilerde
kullanılmışlardır. Sümer’e göre Kaçar Türkmenleri, Anadolu’da, Azerbaycan ve
İran bölgelerinde yaşamış bir Türk boyudur (Sümer, 1976, ss. 96-98). İran’da
Türkler; Gazneliler, Selçuklular, Kaçarlar ve Afşarlar çeşitli hanedanlıklar
kurmuşlardır. Günümüz İranında ise Kaçarlar, Kaşgaylar, Afşarlar, Azeriler,
Şahsevenler, Karadağlılar gibi çok çeşitli Türk boyları yaşamaktadır.
Cenknâme’ye konu olan Kaçarlar, uzun yıllar İran’da hâkimiyet sürmüş ve
günümüzde de varlığını devam ettiren bir Türk boyudur. Kaçarlar, İran’dan
önce Azerbaycan ve Anadolu’nun doğu kısmında görülmüşler, daha sonra ise
İran bölgesine ilerleyerek buraya yerleşmişlerdir. Türkmen boyları üzerine
önemli çalışmalarıyla tanınan Faruk Sümer, Kaçarların 15. yüzyıldan itibaren
Anadolu’dan kuzey Azerbaycan’a göç eden Koyunlu ve Ağçalu Türkmenlerinden oluşmuş bir boy olduğunu ileri sürmüştür (İpek, 2010, ss. 3, 7).
Tarihî kaynaklardan hareketle Kaçarların Türkmen boylarıyla Batı’ya
geldikleri ve Anadolu, Azerbaycan ve İran sahalarına yayıldıkları söylenebilir.
Tarihteki seyirlerinden daha ziyade, Kaçarların hangi siyasi birlikler içinde yer
aldığı meselesi daha önemlidir. Öncelikle Kaçarların Safevî Devleti’nde yer
aldıklarını belirtmek gerekir. Böyle bir bilgi Cenknâme’de Kaçarların neden
“kâfir” olarak nitelendirildiklerini de açıklar nitelediktedir. Türkmen, Özbek ve
hatta Kazak Türklerinin edebiyatlarında İran bölgesinden gelen saldırılar,
“Kızılbaş”ların, başka bir ifade ile “kâfir” grupların yaptığı saldırılar olarak
geçer. İnceleme konumuz olan Cenknâme’de de Kaçarların “Kızılbaş” veya
“kâfir” olarak nitelenmesi, bu Türk boyunun Şii inancına sahip olduğunu
gösterir niteliktedir. Kaçarların tarihte Safevilerin muhafızlığını yapması da bu
durumu doğrulamaktadır. Tarih araştırmalarında konuyla ilgili bazı
değerlendirmeler bulabiliyoruz:
< Safevi hükümdarı Şah Abbas, 1586-1597 tarihleri arasında Kaçar
boylarını üç gruba ayırarak hem dış tehlikelere karşı sınırların güvenliğini sağlamak hem de Kaçar boylarının güçlerini kırmak amacıyla bir bölümünü Özbeklere karşı Merv’e, bir bölümünü Lezgilere karşı Gence, Erivan ve Karadağ’a, bir bölümünü de Türkmen akınlarına karşı Gürgan ve Esterabad’a yerleştirmiştir (İpek, 2010, s. 7). >
Görüldüğü gibi Kaçarlar, Safevi Devleti’nde sınırları koruyan bir Türk boyudur.
Yerleştikleri yerler ve üstlendikleri görevler neticesinde etraflarındaki diğer
Türk boylarıyla karşı karşıya gelmek durumunda kalmışlardır. Özellikle Merv
ve Astrabat’a yerleştirilen Kaçarlar, buradaki Teke, Yomut ve Göklen gibi
Türkmen boylarıyla karşılaşmışlar ve bu boylar arasında şiddetli çarpışmalar
yaşanmıştır. Adı geçen Türkmen boyları da aslında Kaçar Türkleri gibi Hive
Hanlığı’nın sınır muhafızlığını yapan boylardır. Onlar da Hive hanlığını
güneyden gelecek olan saldırılara karşı korumakla görevlendirilmişler ve bunu
başarıyla uzun yıllar yerine getirmişlerdir (Necef, 2003, ss. 237-244).
Elimizdeki Cenknâme’de olduğu üzere, bu mücadeleler, sözlü ve yazılı edebiyat
ürünlerine yansımıştır. Türk destan geleneğinden beslenen bu eserler, dönemin
tarihî ve sosyal olaylarını günümüze taşıması, kültürler arası veya boylar arası
ilişkilerin boyutunu yansıtması, destani geleneğin aldığı şekilleri göstermesi
açısından oldukça önemlidirler.
Cenknâme’de anlatılan savaşlar, Kaçar Türkmenlerinden Nasreddin Şah’ın
hanlık yaptığı (1848-1896) yıllara denk gelir (Garrıyev, 1977, s. 320). Bu
metnin ortaya çıkmasında etkili olan ilk Kaçar saldırısı, 1958 yılında
Garrıgala’ya yapılmıştır. Bu saldırıyı Horasan’ın Astrabat hâkimi Cafer Kulu
komuta etmiştir. Bu saldırıya bölgenin hanı Nurberdi Han karşı koymuş ve İran
ordusunu geri püskürtmüştür (Garrıyev, 1977, s. 312). Bu savaşla ilgili bazı
bilgileri Rus tarihçiler de kaydetmiştir. N. İ. Grrodekov’un Voyna v Turkmenii
(Petersburg 1883) adlı eserinde İran ordusunun Garrıgala’ya saldırdığı, burada
Göklen Türkmenlerine dört bin kişilik bir orduyla Nurberdi Han’ın destek
verdiği ve İran ordusunun mağlup edildiği yazılıdır (Garrıyev, 1977, s. 315).
Cenknâme’de olayların Hicri 1275, Miladi 1858-1859 yıllarında geçtiği
bildirilmektedir (Samoyloviç, 2005, s. 466). Böyle bir bilgi, tarihî kaynakların
verdiği bilgilerle de örtüşmektedir.
Cenknâme’de adı geçen Teke, Yomut, Göklen, Sarık gibi Türkmen boylarının
kimliğinden çok fazla bahsedilmemiştir. Ancak Cenknâme’de Teke
Türkmenlerinin diğer Türkmen boylarına göre daha baskın ve güçlü olduğunu
söylemek gerekir. Anlatının merkezinde yer alan Nurberdi Han’ın Teke
Türkmenlerine mensup olması, Merv bölgesindeki Türkmen boyları arasındaki
uyuşmazlıkları yine bir Teke hanının çözmesi, Göklen ve Sarık gibi Türkmen
boyları zora düştüğünde öncelikle Teke Türkmenlerinden yardım istemeleri,
bölgedeki Teke hâkimiyetini gösterir niteliktedir. Bölgenin 19. yüzyıldaki
durumunu anlatan tarihî kaynaklar da Tekelerin en kalabalık Türkmen boyu ve
bölgede önemli bir güç olduklarını vurgulamaktadırlar (Necef, 2003, s. 237).
Cenknâme’deki tiplere bakıldığında ikili bir yapıyla karşılaşılır. Sünni veya
Müslüman olarak nitelendirilen Nurberdi Han ve Govşut Han’ın karşısında
Nasreddin Şah, Cafer Kulu ve Mirza Hamza gibi Kızılbaş tipler vardır. Düşman
tipler olarak da niteleyebileceğimiz Kızılbaş tipler, anlatıda zengin, meclislerde
sık sık şarap içen, Müslümanların inandığı dini benimsemeyen, hatta bu dini
ortadan kaldırmaya çalışan bozguncu tiplerdir. Cenknâme’de adı geçen
Nasreddin Şah, tarih kaynaklarında 1848-1896 yılları arasında İran’daki Kaçar
hanedanlığının başında hüküm sürmüştür. Özellikle Horasan ve Merv
bölgelerinde Türkmen ve Özbek Türkleriyle çeşitli kereler karşılaşmış, bu
gruplar arasında şiddetli savaşlar olmuştur (İpek, 2010, ss. 85-87). Kadı
Abdısetdar, bu savaşların hatıralarını kayda geçirmiştir.
Cenknâme’nin diğer Kızılbaş tipi Cafer Kulu, tarih kaynaklarında yer alan bir
tiptir. Ancak Cafer Kulu’nun Kaçar tarihinde ortaya çıkışı 1700’lü yılların
sonlarıdır. Nasreddin Şah’tan daha önceleri, devletin yönetiminde bazı görevler
almıştır. Ancak Cenknâme’de Nasreddin Şah’la Cafer Kulu çağdaş
gösterilmektedir. Tarih açısından bu mümkün değildir, ancak Cenknâme yazarı,
Kaçarlar için önemli işler yapmış bu iki tipi bir araya getirmiştir (İpek, 2010, ss.
15-17). Cenknâme’de Kızılbaş tiplerin herhangi bir kahramanlığından veya
olağanüstü gücünden bahis yoktur. Bu tipler, sadece ordu komutanı olarak
anlatıda yer alırlar.
Cenknâme yazarının taraf olduğu tipler arasında yer alan Nurberdi Han da tarihî
bir tiptir. Başka bir ifadeyle tarihî kaynaklarda adı geçen bölgede yaşamış, Teke
Türkmenlerine hanlık yapmış, İran bölgesinden gelen saldırıların yanı sıra Rus
ordularına karşı da savaşmış bir Türkmen hanıdır (Necef, 2003, ss. 263-265).
Cenknâme’de ise Nurberdi Han, Ahal bölgesinde yaşayan ve dara düşen Göklen
Türkmenlerine yardım ederek Kaçarları mağlup eden ve Merv bölgesindeki
Türkmenlerin anlaşmazlıklarını çözen bir Teke hanıdır. Cenknâme’deki
olayların büyük bir kısmı Nurberdi Han etrafında gelişmektedir. Govşut Han
hakkında çok fazla bilgi yoktur. Cenknâme’de Kaçarlara Merv bölgesinde karşı
koyan bir Türkmen hanı olarak yer alır.
Tipler bahsinde Cenknâme’de “bahadır” veya “deli” sıfatlarıyla adı geçen
alplara temas etmek gerekmektedir. Övezli, Durdı Han, Çarı Bahadır, Hallı
Bahadır, Gılıç Gapan, Peyrev Bahadır, Agalı, Berdi Bahadır gibi çok sayıda
savaşçı tip, Cenknâme’de yer almaktadır. Kahramanlık destanlarının asli tipleri
olan alpların benzerlerini bu Cenknâme’de de bulmak mümkündür. Bu
bahadırlar, Kızılbaş ordularıyla yapılan savaşlarda ön saflarda yer alıp Kızılbaş
askerini darmadağın ederler. Özellikle teke teke mücadelelerde Teke, Yomut ve
Göklen bahadırlarından övgüyle bahsedilir. Olağanüstü güçleri, savaş
tecrübeleri, silah kullanmada ve ata binmedeki ustalıkları öne çıkarılan bazı
özellikleridir. Yüzlerce alpın veya Cenknâme’deki ifadesiyle “deli bahadır”ın
yer aldığı Türkmen ordusu, zorlanmadan düşmanını mağlup eder. Burada
birkaçına yer verdiğimiz Türkmen bahadırlarının tasvir edilişleri, Cenknâme
yazarının destan üslubunu bildiğini göstermektedir. Destanlardaki
kahramanların tasvir tarzlarına benzer kullanımların, bu Cenknâme’de de yer
alıyor olması, bu düşüncemizi doğrulamaktadır.
Cenknâme’deki olaylar; Tahran, Horasan, Ahal, Merv, Buhara ve Hive gibi
merkezlerde ortaya çıkmaktadır. Anlatıda Kaçarların şahı Nasreddin Şah,
Tahran’daki tahtından Türkmenleri yönetmeye çalışmaktadır. Cenknâme’den
Kaçarların Horasan bölgesine de hâkim olduğunu anlıyoruz. Çünkü Teke
Türkmenlerine karşı başarı kazanan kumandanı şah, Horasan’a vali yapacağını
söylemiştir. Cenknâme’de geçen Garrıgala, Ahal ve Merv bölgelerinde
Türkmen boyları yaşamaktadır. Günümüzde de bu yerler vardır ve
Türkmenistan sınırları içinde kalmaktadırlar. Cenknâme’de adları geçen Hive ve
Buhara, savaşlarda Türkmenlerin eline geçen esirlerin gönderildiği yerlerdir.
Türkmenler, ganimet olarak kabul ettikleri savaş esirlerini adı geçen
bölgelerdeki köle pazarlarına göndermişlerdir.
Cenknâme’deki “keneş” olgusuna da dikkat çekmek gerekir. Keneşler,
Türkmenlerin problem çözme yöntemlerini ve boy birliğine verdikleri önemi
göstermesi açısından önemli toplantılardır. Bu toplantıların benzerlerine Türk
tarihinin ve edebiyatının geçmiş dönemlerinde de rastlandığını söylemek
gerekir. Oğuz Kağan Destanı ve Dede Korkut Kitabı başta olmak üzere pek çok
tarihî ve edebî kaynakta Türklerin görüş alışverişi yapmak için bir araya
geldikleri, hatta bunun içim büyük toyları tercih ettikleri görülür. Türk
kültüründe “kengeş” olarak da bilinen toylar veya toplantılarda boylar
arasındaki uyuşmazlıklar giderilir, akın, av veya savaş kararları alınır (Duymaz,
2005, ss. 43-45). Kısacası, devlet için önemli bir durum veya olay karşısında
farklı düşünceler ve tecrübeler dikkate alınarak doğru olan yapılmaya çalışılır.
Elimizdeki Cenknâme’de benzer durumlar vardır. Kaçar saldırıları karşısında
Türkmen boyları bir araya gelip konuşurlar, yani kengeş yaparlar.
Bu toplantılarda akıl sahibi kişilerin ve özellikle yaşlıların düşüncelerine önem
verilir. Bu yönüyle Cenknâme, Türklerin savaş durumlarında konuşma ve
tartışma kültürlerini destanlardaki şekliyle aktarmaktadır.
4.2. Şekil ve Üslup Özellikleri.
Cenknâme, mesnevi nazım şekli ve aruz ölçüsüyle kaleme alınmıştır. Ancak
Samoyloviç’in tespitlerine göre şair, klasik edebiyatı tam olarak bilen birisi
değildir. Çünkü eserinde hata olarak kabul edilebilecek çok sayıda aruz kusuru
vardır. Bu yönüyle Cenknâme yazarının, klasik edebiyat dairesinden daha çok
halk edebiyatı sahasına, halk kültürüne daha yakın olduğu söylenebilir
(Annamuhammedov, 1994, s. 12). Bu durum, Andalıp ve Magrupı gibi destan
kaleme almış şairler için de geçerlidir. Klasik edebiyatı tanıyan, ancak halk
kültüründen de kopuk olmayan bu şairler, sözlü gelenekte destan anlatan
destancılar gibi epik karakterli eserler vücuda getirmişlerdir. Cenknâme’nin
yazarı Abdısetdar da halkın Karçarlara bakışını ve Kızılbaş gruplara karşı
verilen savaşları yorumlama tarzını bildiği için, onların diline ve yaşam tarzına
yabancı olmayan bir eser vücuda getirmiştir.
Cenknâme, “Bismillâhirrâhmânirrâhîm senâ / Ki kıldım ibtidâ be-ism-i Hudâ”
(Samoyloviç, 2005, s. 457) mısralarıyla başlar. İslami dönemde yazılan veya
yazıya geçirilen eserlerin pek çoğunda besmeleyle söze başlamak gelenek hâlini
almıştır. Yazar, Cenknâme’de sözü kısa kesmek veya sözün uzayıp gideceğini
anlatabilmek için “Bularnıng medhin itsem ta kıyâmet / Edâ bolmas bil ey
sâhib-i besâret” (Samoyloviç, 2005, s. 460) veya “Gel imdi nâzımâ söz
muhtasar kıl / Garaz nidür bu nazmıñdın haber kıl” (Samoyloviç, 2005, s. 461)
gibi ifadeler kullanır. Sahne geçişlerinde veya olaylar arasındaki geçişler için
ise “Ki elkıssa bularnıng kıssasıdın / Beyân eyleb bular dil gussasıdın”, “Gel
imdi nâzımâ bul munda yatsun / Niçe günler yatıb demin tüzetsin” (Samoyloviç,
2005, s. 466) şeklinde mısralar metinde yer almaktadır. Son kısımda ise anlatı,
“İlâhî nâzım-ı kulnı bu hâlât / Sevâb-ı gâzîlerga kıl Şerâket” (Samoyloviç,
2005, s. 503) mısralarıyla son bulur.
Cenknâme’de ayrıntılı savaş sahneleri vardır. İki büyük savaşın anlatıldığı
metinde Türkmen alplarının kahramanlıkları, düşmanlarını aciz bırakışları,
savaş meydanındaki hünerleri ve gösterişleri geniş bölümler hâlinde
anlatılmıştır. Aşağıda bu sahnelerden küçük parçalar yer almaktadır:
“ Ki andın song tamâm-ı ehl-i îmân / Piyâde süvâre birle ey cân / Bular hem at
koyub birdin be-yekbâr / Tidiler tekbîr-i Allâhü ekber / Kıran ile tokuşdular
zamânı / Kılıp küffâr başıga tıg-ı rânı” (Samoyloviç, 2005, s. 491).
“Oşol hengâm ara çün iki arslan / Kıran eyleb Kızılbaşdın töküb kan / Biri
Sultan Bahadur baş kûhî / Biri Fâzıl Big mânend-i kûhî / Uruş eyleb cenân
hengâm birlen / Urub küffâr ilin kamkâm birlen” (Samoyloviç, 2005, s. 499).
Bu ve Cenknâme’deki diğer savaş sahneleri Kadı Abdısetdar’ın savaş alanlarına
ve destan üslubuna yabancı olmadığını göstermektedir. Orduların yerleşmeleri,
savaş hazırlıkları, savaş öncesi yapılan hileler, teke tek karşılaşmalar,
bahadırların hünerleri, kullandıkları savaş aletleri ayrıntılarıyla Cenknâme’de
yer almaktadır. Bu yönüyle Cenknâme, kahramanlık konulu eserler arasında da
gösterilebilir. Abdısetdar’ın, anlatının başından beri yapmak istediği; gazayı,
Türkmen alplarının, diğer bir adlandırmayla delilerinin savaşlarda gösterdikleri
yararlılıkları anlatmaktır. Tıpkı bir destancı gibi Cenknâme yazarı, taraf olduğu
kahramanları övmekte ve onların kahramanlıklarıyla övünmektedir.
Cenknâme üslubunda dikkati çeken diğer bir husus, atasözlerinin bazı
durumlarda benzetme yapabilmek veya durumu özetleyebilmek için kullanılmış
olmasıdır. Nurberdi Han, Merv’e Teke ve Sarık Türkmenlerinin anlaşmazlıklarını çözmek için gittiğinde çözümü Sarıkların bölgeyi terk etmesinde bulur. Sarıkların, Tekeler gibi güçlü bir boya kafa tutmasının yanlış olduğunu anlatabilmek için Abdısetdar, “Nakıldur yürik ile at çafuşgan / Hatâdur güçlig ile hem güreşgen” (Samoyloviç, 2005, s. 481) şeklinde bir atasözüne yer verir. Yine savaş meydanında Kaçar ordusu dağılıp kaçışmaya başladığında şair, “Horus kılsa mahalsiz sayhanı bes / Ururlar il anı öltürgeli bes” (Samoyloviç, 2005, s. 501) der. Türkiye’de “Vakitsiz öten horozun başını keserler”. şeklinde bilinen atasözüyle Kaçarların yanlışı, Türkmen boylarının da bu yanlışa son verişi kısa yoldan anlatılmıştır.
Manzum karakterli Kadı Abdısetdar Cenknâmesi, klasik edebiyat dairesinde
yazılmış izlenimi verse de şekil ve üslup özellikleri, onun halk kültürüyle yakın
bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Aruzdaki bariz kusurlar, özellikle
geçiş ifadelerinin ve savaş sahnelerinin sözlü destanlarla benzerlik göstermesi,
atasözlerinin sıklıkla kullanılmış olması, Cenknâme’yi halk kültüründeki destani
tarza yakınlaştırmaktadır.
4.3. Yapı
4.3.1. Allah’ın Övülmesi, Hz. Muhammet’e Dua, Dört Halife’ye, Hz. Hasan ve Hüseyin’e Saygı
Cenknâme, mesnevi tarzında yazılmış pek çok eserde olduğu üzere, Allah’ın
birliğinden, rahman ve rahim oluşundan, insanlara Mirac’ı nasip etmesinden,
Kur’an’ı Kerim’i insanların hidayete ulaşması için indirmesinden, Hz.
Muhammet’i peygamber tayin etmesinden bahsederek başlamıştır. Allah’ın
övülmesinden sonra Peygamber’in vefatıyla kavgaların arttığı, Peygamber
damadı Hz. Ali’ye düşman olanların ortaya çıktığı, Kerbela’da masumların yok
yere öldürüldüğü söylenir. Dört halifenin hepsi teker teker anılır ve onlara dua
edilir. Bu bölümde Allah’ın, Peygamber’in ve halifelerin anılmasının yanında
İslam tarihinde ortaya çıkmış ihtilaflara değinmiş olması, hatta Hz. Ali, Hüseyin
ve Hasan’a yok yere kastedilmiş olduğunun söylenmesi, eserin içeriği
konusunda daha giriş kısmında bazı ipuçları vermektedir. Diğer bir ifadeyle
Cenknâme’de bu ihtilaflar sonucu oluşmuş kavramlara ve olaylara temas
edileceğini yazar, giriş kısmında belli etmeye başlamıştır.
4.3.2. Kızılbaşların Tanıtılması
Cenknâme’de Kızılbaş olarak nitelendirilen zümrenin tanıtımına ayrı bir bölüm
ayrılmıştır. Daha önce verilen bilgiler ve yapılan değerlendirmelerle
Cenknâme’nin bu bölümündeki bakış açısı oldukça farklıdır. Cenknâme’nin
yazarı Kızılbaşları, Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin’den bağımsız olarak
değerlendirmektedir. Peygamber sonrasında yaşanan karışıklıklarda Hz. Ali’nin
yanında tavır alan yazar, “Revâfız leşgeri Şeytân-ı laîndür / Bu üç yar-i Resûlga
la’nîndür” (Samoyloviç, 2005, s. 460) diyerek Kızılbaşları ağır bir şekilde
eleştirmektedir. Ayrıca Cenknâme’de Revâfız olarak geçen bu grup, şeriata
hıyanetlik yapmak ve dinsizlikle suçlanır. Bunların cehennemlik oldukları ve
bunlara karşı savaşanların gazi olacakları söylenir.
4.3.3. Cenknâme’nin Yazılma Sebebi
Kadı Abdısetdar’ın Cenknâme’de belirttiği gibi, bu eserin yazılma sebebi, İran
bölgesinden gelen ve Kızılbaş olarak nitelendirilen düşmanlara karşı
Türkmenlerin gösterdiği karşı duruşu övmek, diğer bir ifadeyle Türkmenlerin
kahramanlıklarıyla iftihar etmek, bu savaşlarda faydalı işler yaparak
Türkmenlerin zaferinde önemli bir rolü olan alpların adlarını ebedîleştirmek ve
bu olayları sonraki nesillerin de öğrenmesine imkân sağlamaktır (Garrıyev,
1977, s. 320). Cenknâme’nin yazarı kendisi, bu eserini yazmasında içinde
yaşadığı toplumun etkili olduğunu, Kızılbaş ordusuyla içinde yaşadığı
insanların yaptığı savaşları ve buradaki olayları yazmasını rica ettiklerini söyler
(Samoyloviç, 2005, s. 461). Yazar, etrafından aldığı bu teklifi düşündüğünü,
onların beklentilerini karşılayamamaktan da korktuğunu, ancak Allah’a ve Hz.
Muhammet’e sığınıp bu işe giriştiğini söyler. Ayrıca şair, bu savaşlara
katılanların gaza ve cihat ettiklerini söyleyerek düşmanın kâfir olarak
algılandığını belirtir.
4.3.4. Cafer Kulu Han’ın Ahal’daki Garrıgala’ya Saldırması
Cenknâme’de, Tahran’da bir şahın olduğu, rahat ve huzur içinde otururken Teke
Türkmenlerinin kendisine verdiği eziyet nedeniyle rahatsız olup onlara
saldırmak istediği söylenerek asıl olaylara giriş yapılır. Metinde Tahran’da
oturan ve Tekelere saldırı planı yapan şahın Nasreddin Şah olduğu
söylenmektedir. Şahın veziri Teke Türkmenlerini anlatmaya başladığında
Tekelerin Kızılbaşlara rahat vermediği, Kızılbaşların saldırılarını sürekli geri
püskürttükleri, burada iyi ata binen ve silah kullanan çok sayıda bahadırın
olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen Nasreddin Şah, Tekelerin Horasan
bölgesindeki hâkimiyetine son vermek için Tekelere saldırmak istemektedir.
Mecliste bulunanlara seslenen şah, Tekelerin üzerine gidebilecek bir yiğidin
olup olmadığını sorar. Eğer birisi çıkıp Tekelere baş eğdirebilirse onu
Horasan’a vali yapacağını söyler. Bu görevi mecliste bulunan Cafer Kulu Han
kabul eder. Nasreddin Şah, ülkenin her yanına ferman gönderip asker ister.
Fermanına karşılık olarak onlarca asker ve top, Tekelerle yapılacak savaş için
hazır hâle getirilir. Cafer Kulu Han, kurulan ordunun başında Tekelere doğru
yola çıkar.
Cafer Kulu Han, Tekelerle savaşmaya çıkmıştır, ancak karşılarında öncelikle
Göklen Türkmenlerini bulur. Göklenler, Garrıga mevkiinde, Kızılbaşların
geldiğinden haberdar olup savunmaya hazırlanırlar. Bu arada kendi aralarında
yaptıkları konuşmalarda bu savaşın “küffar”a karşı verildiğinden, geri
kalanların gazi, ölenlerin de şehit olacağından bahsederler. Kendi başarına
Kızılbaş askerine karşı koyamayacaklarını bilen Göklenler, hemen Teke ve
Yomut Türkmenlerini yardıma çağırmak için haberci gönderirler.
4.3.5. Nurberdi Han’ın Göklenlere Destek İçin Garrıgala’ya Gelmesi ve
Cafer Kulu Han’la Karşılaşması
Göklen Türkmenlerinin Türkmen boylarına gönderdiği haberciler çok
geçmeden menzillerine ulaşıp durumu haber verirler. Türkmen boylarının
hanları, Göklenleri ve Tekeleri kardeş kabul edip onlara yardım etmeye karar
verirler. Bu yardımda yine saldırılanların Kızılbaş olmasının da etkisi vardır.
Ahal bölgesinde bulunan Nurberdi Han, on bin kişilik bir orduyla Garrıgala’ya,
yani Cafer Kulu Han’ın kuşattığı bölgeye doğru hareket eder. Bu arada Yomut
Türkmenleri de aynı bölgeye kalabalık bir grup hâlinde hareket etmiştir.
İki ordu Garrıgala mevkiinde karşı karşıya geldiğinde, Türk destanlarında da
sıklıkla karşılaştığımız teke tek mücadeleler başlar. Nurberdi Han’ın komuta
ettiği Sünni Türkmenlerden çıkan bahadırlar, Kızılbaş Kaçarların savaşçılarını
birer birer mağlup ederler. Ardından Kızılbaş askeri, topları öne çıkarıp
saldırıya hazırlanır. Teke Türkmenleri de saflarını düzeltip Kızılbaş saldırısına
cevap verirler. Bir gün süren savaşta galip belli olmaz. Ancak Yomut
Türkmenlerinden Mahmut İşan, sekiz bin askerle Tekelere desteğe gelir. Bu
hamleyle savaştaki üstünlük tamamıyla Sünni Türkmen boylarına geçer. Teke,
Yomut ve Göklen boylarından oluşan orduda çok sayıda ünlü bahadır vardır.
Bunların gayretleriyle Cafe Kulu Han, mağlup edilir.
Ahal civarındaki savaştan sonra Nurberdi Han, Merv’e doğru hareket eder.
Buraya ulaştığında kalabalık Türkmen boylarınca karşılanır. Cenknâme’de
Nurberdi Han’ın bölgeye gelişine sebep olarak buradaki boylar arasındaki
anlaşmazlıkları veya husumetleri ortadan kaldırmak olarak gösterilir.
Cenknâme’de geçen bu olayları doğrulayan bazı tarihî kayıtlar vardır. Voyna v
Türkmenii adlı kitapta Garrıgala Savaşı’ndan sonra Nurberdi Han Ahal’ın hanı
yapılmış ve bir yıl sonra Merv’e gidip buradaki anlaşmazlıklara son vermiştir
(Garrıyev, 1977, s. 318).
4.3.6. Cafer Kulu Han’ın Astrabat’ta Ölmesi ve Askerinin Tahran’a Kaçması
Cafer Kulu’nun askeri, Nurberdi Han’ın karşısında tutunamayıp mağlup
olduktan sonra Nasreddin Han’ın güvenerek askerinin başına koyduğu Cafer
Kulu Han da canını kurtaramaz. Başıboş kalmış Kaçar askerleri, dağınık hâlde
Tahran’a ulaşmayı başarır. Teke Türkmenlerinden alınan bu ağır yenilgiden
haberdar olan Nasreddin Şah, kendinden geçip küplere biner. Cafer Kulu’nun
Ahal saldırısı, Cenknâme’nin birinci bölümünü oluşturmaktadır. Bu savaşın,
daha doğrusu Nasreddin Şah’ın aldığı bu yenilginin ardından Kaçarlar, yeniden
kuzeydeki Türkmenlere saldırmayı düşünürler. Cenknâme yazarına göre şah,
intikam duygusuna kapılmıştır.
4.3.7. Kızılbaş Mirza Hamza’nın Merv’e Saldırması ve Govşut Han’ın Ona Karşı Koyması
Garrıgala’da alınan ağır yenilginin öcünü Tekelerden almak isteyen Kaçar şahı,
bu kez Mirza Hamza’yı görevlendirir. Yine topçuların da içinde bulunduğu
yetmiş bin kişilik bir ordu kurulur. Mirza Hamza’nın komuta ettiği ordu,
Merv’e yaklaştığında Türkmenler çoktan bu durumdan haberdar olmuştur.
Merv’in hanı Govşut Han, hemen meclisi toplamış, yapılabilecekleri görüşmeye
başlamıştır. Kaçar ordusundan bazı askerler, Tekelerin içine sızmaya çalışır,
ancak Govşut Han’ın bahadırları karşı koyarlar. Düşman, orduyu ikiye bölüp bir
kısmını hendeklere yerleştirir, ancak Türkmenler, buradaki Kızılbaşları
yerlerinden çıkarmazlar. Hendek hamlesinden sonuç alamayan düşman, açık
alanda savaşma kararı alır. Savaş meydanında ise Agalı, Teçli Mirap ve Övez
Han gibi yiğitlerin kahramanlıkları anlatılır. Savaş meydanında olağanüstü
güçleri ve silah kullanma beceriyle Kızılbaş askerini aciz bırakan Merv
Türkmenleri, Kaçar ordusunu darmadağın ederler. Kızılbaşlar, kaçmak isterler,
ancak Türkmenler buna da izin vermezler. Düşman ordusunun başındaki Mirza
Hamza bir yolunu bulup savaş meydanından ayrılır.
Teke Türkmenleri, esir aldıkları Kaçar askerlerini, Hive ve Buhara’ya
gönderirler. Ganimet olarak ise yükleriyle birlikte yetmiş bin deve, yüz binden
fazla mızrak, kılıç, tüfek, top; değerli kumaşlar, altın ve gümüş, resimli hikâye
kitaplarının yanı sıra değerli eşyalar, Teke Türkmenlerine kalır.
Sonuç
1. A. N. Samoyloviç’in Türkmenistan’da tespit ettiği ve İran bölgesindeki Kaçar
Türkleri ile Türkmenistan sahasındaki Türkmen boylarının savaşlarını anlatan
Cenknâme, Türklerdeki destan yazma veya “nâme” kaleme alma geleneğinin
son örneklerinden biridir. Bu yönüyle adı geçen Cenknâme’yi, destani gelenek
çerçevesinde değerlendirmek mümkündür.
2. Cenknâme’yi Hive’de kadılık yapmış Abdısetdar mesnevi nazım şekli, aruz
vezni ve Çağatay Türkçesiyle kaleme almıştır. Ancak yapılan bariz aruz
kusurları, anlatma tekniği ve üslup özellikleri, Cenknâme yazarının klasik
edebiyattan daha çok halk edebiyatına yakın olduğunu göstermektedir. Bu
yönüyle Cenknâme’nin, Andalıp’ın Oğuznâmesi’yle benzer bir çizgide
olduğunu belirtmek gerekir.
3. Cenknâme’de İran’da yaşayan Kızılbaş Kaçar Türkleriyle Merv ve Ahal
bölgelerinde yaşam süren Teke, Göklen ve Yomut gibi Türkmen boylarının
savaşları anlatılmaktadır. Bölgeye hâkim olma gayesi savaşların ardındaki asıl
hedef olsa da görünürde Sünni-Kızılbaş çatışması vardır. Teke Türkmenlerine
taraf olan yazar, Kızılbaşları çapulcu ve kâfir olarak nitelendirerek yapılan
savaşların gaza olduğunu söylemektedir. Bu yönüyle eser Cenknâme mantığıyla
da örtüşmektedir.
4. Anlatıda tarihî unsurlar oldukça yoğundur. Cenknâme’de anlatılan bazı olayların tarihteki karşılıkları bulunmaktadır. Bu yönüyle Cenknâme, olay, mekân ve tipler açısından tarihçilerin de başvurabileceği bir kaynak durumundadır. Bununla birlikte edebî bir eser olan Cenknâme’de Sünni Türkmenlerin görünüşleri, savaş yöntemleri ve kahramanlıkları abartılarak anlatılmıştır. Türkmen alplarının Kızılbaş düşmanlarıyla teke teke dövüşleri, onlara ezici bir üstünlük sağlamaları, atlarının ve silahlarının özellikleri Türk destanlarında rastladığımız bir yöntemle anlatılmıştır.
Bütün bunlar, Abdısetdar Cenknâmesi’nin, Orta Asya Türk destan geleneği
dairesinde oluşmuş bir anlatı olduğunu göstermektedir.
5. Cenknâme, tarihin erken dönemlerinden beri devam eden İran-Turan
savaşlarının edebiyata yansımasına iyi bir örnektir.
Günümüz Türkmenistanı’nın güney kısımları ve İran’ın kuzey bölgeleri, Türklerin ve Farsların sık sık karşı karşıya geldiği yerlerdir. Tarihte yaşanmış bu olayların
hem halk anlatmalarına hem de şiirine önemli yansımaları olmuştur. Bölgede
yaşanan tarihî olayların edebî eserlere ne ölçüde yansıdığını veya yansıyabildiği ni bu Cenknâme üzerinden takip edebilmek mümkündür.
Üzerinde tespit ve değerlendirmeler yaptığımız bu metin, bölgedeki diğer
anlatılarda, örneğin Köroğlu Destanı’nda, yer alan Kızılbaş tiplerin tahlil
edilmesine de yardımcı olabilecek bir özelliğe sahiptir.
6. Cenknâme’nin diğer bir özelliği, Teke, Yomut, Yazır ve Göklen gibi
Türkmen boylarının düşman karşısında birleşebildiğini, Oğuz boylarının
olağanüstü hâllerde birlik ve beraberlik hâlinde olabildiklerini anlatmasıdır.
Türkmen boylarının haberleşme tarzlarını, bir araya gelip “kengeş” yaptıklarını,
yani meclis kurup savaş veya zor durumdaki bir Türkmen boyuna yardım kararı
alabildiklerini, ordularında çok sayıda bahadırın yer aldığını, İran bölgesinden
gelen orduları Kızılbaş olarak nitelendirip onlara karşı gaza yaptıklarını bu
Cenknâme’den öğrenebiliyoruz. Kısacası bu Cenknâme, 19. yüzyılda Kaçarlarla
anlaşmazlıklar yaşayan Türkmen boylarının savaşlarda gösterdikleri
kahramanlıkları, savaş tarzlarını, Kızılbaş olarak nitelendirdikleri Kaçarlara
bakış açılarını yansıtan destani karakterli bir eserdir.
Kaynakça
Aça, M. (2002). Kazak Türklerinin Destanları ve Destancılık Geleneği. Konya: Kömen Yayınları.
Annamuhammedov, M. ve Nuraliyev A. (1994). Abdısettar Kazı Ceñnama-Tekelerin
Uruş Kıssa Kitabı. Aşgabat: Mirap Ilmı-Önümçilik Firması.
Bekmıradov, A. (1987). Andalıp Hem Oguznamaçılık Debi. Aşgabat: Ilım.
Çetin, İ. (1997). Türk Edebiyatında Hz. Alî Cenknâmeleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Çobanoğlu, Ö. (2000). Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü. Ankara: Akçağ Yayınları.
Çobanoğlu, Ö. (2003). Türk Dünyası Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları.
Duymaz, A. (2005). Oğuz Kağan Destanı’ndan Dede Korkut’a Toy Geleneğinin
Simgesel Anlamı ve Türk Paylaşım Modeli. Karadeniz Araştırmaları, 5, 37-60.
Ekici, M. (2001). Celali Revolts and the Epic Story of Köroğlu. Millî Folklor, VII (51), 15-27.
Fedakar, S. (2003). Özbek Destan Geleneği ve Rüstem Han Destanı. Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir.
Garrıyev, S. A. (1977). Türkmen Edebiyatınıñ Tarıhı. Aşgabat: Ilım Neşiryatı.
Garrıyev, S. (1982). Türkmen Eposı, Dessanları ve Gündogar Halklarının Epiki
Dörediciligi. Aşgabat: Ilım.
Garrıyev, B. A. (1947). Türkmen Folklorından Usuli Gollanma. Aşgabat.
Garrıyev, B. A. (2007). Türk Dünyasında Köroğlu Anlatmaları (F. Türkmen, M.
Duranlı ve F. Rahmankul, Çev.). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
İpek, Y. (2010). İran’da Kaçar Türk Hanedanlığı Bâbîlik ve Bahâîlik. İstanbul: Ekim.
Karatay, O. (2003). İran ile Turan Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu.
Ankara: Karam Yayınları.
Köprülü, M. F. (1981). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Ötüken.
Köprülü, F. (2003). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Akçağ Yayınları.
Nuraliyev, D. (1971). Akademik A. N. Samoyloviç Türkmen Edebiyatı Hakında.
Aşgabat: Ilım Neşiryatı.
Sümer, F. (1976). Safevî Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin
Rolü (Şah İsmail ile Halefleri ve Anadolu Türkleri). Ankara: Selçuklu Tarih ve
Medeniyeti Enstitüsü Yayınları.
Sümer, F. (1992). Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı-Destanları. İstanbul:
TDAV Yayını.
Şahin, H. İ. (2010). Türkmen Destanları ve Destancılık Geleneği. Konya: Kömen Yayınları.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder