KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASAYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLARIN HER İKİ TARAF AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ, BÖLÜM 1
Soyalp Tamçelik*
* Dr., Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, soyalp@hotmail.com
ÖZET
Bu araştırmada, Kıbrıs’ta kurulacak federal anayasa ile ilgili birtakım kavramların
Kıbrıslı Türklerle Rumlar açısından değerlendirmesi yapılmıştır. Bundan hareketle
araştırmanın temel amacı, Kıbrıs’ta taraflar arasında yaşayabilir bir anayasayı
hazırlamak, uygulamak ve buna dayalı barışı tesis etmek için nelerin gerektiğini ortaya koymaktır. 2004 yılından beri Kıbrıs’ta gözle görülür bir ilerleme kaydedilse de hâlâ gerginlik yaratan bazı durumlar mevcuttur.
Önemli olan taraflar arasında mutabakata varılan Kuruluş Anlaşması’nın var olmasıdır.
Bu gerçekten hareketle araştırma, iki ana bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde federal anayasasının niteliği, dayandığı kaynaklar ve temel prensipler belirtilmiş tir. İkinci ve son bölümde ise federal anayasanın kapsam analizi üzerinde durulmuştur.
GİRİŞ
Tabiatı gereği oybirliği ile onanması gereken bir tek yasa vardır. O da toplumsal
uzlaşması gerektiren anayasadır (Rousseau, 1999: 165). Çünkü yurttaşların
ortaklığı, dünyada gönüllülüğü en çok gerektiren bağıttır. Her insan, özgür
doğduğu ve kendi kendisinin efendisi olduğu için, hiç kimse onu, o istemedikçe
buyruğu altına alamaz. Aslında bu durum, şunu ifade etmektedir. Toplum
anlaşması yapıldığı sırada ona karşı çıkanlar olursa, bu durum, sözleşmeyi
geçersiz kılmaz, yalnızca karşı çıkanların anlaşmaya katılmalarını engeller.
Zaten onlar da yurttaşlar arasında azınlık durumuna düşerler (Rousseau, 1999:
165-166). Lakin devlet kurulduktan sonra orada oturanlar, anlaşmayı resen
onadıkları kabul edilir. Bir başka deyişle devletin toprakları üzerinde oturmak,
onun egemenliğini tanımak manasına gelmektedir.
Kaldı ki bu ilk sözleşme, her zaman için çoğunluğu olduğu kadar azınlığı da
bağlar. Esasında bu durum, sözleşmenin kendi doğasından kaynaklanmaktadır.
Ancak bir insan nasıl olur da hem özgür olur, hem de kendisinden zuhur
etmeyen isteklere boyun eğmeye zorlanır veya karşı çıkanlar özgür iseler, nasıl
olur da onamadıkları yasalara boyun eğerler? Rousseau’nun da ifade ettiği gibi
(1999: 166) asıl üzerinde durulması gereken sorun işte budur. Zira bu sorun,
Kıbrıs’ta da yansımasını bulmaktadır. Bundan hareketle Kıbrıs’ta kurulmak
istenen federal anayasanın temel bir amacı olmalıdır. Bu amaç, federe devletler
arasında işbirliğini sağlayıcı yasama kategorisi ve iki toplumun ortak
duygularının anlatımı olmaktan ziyade, zaten farklılaşmış olan toplumları ve
bireyleri, kendi arasında düzenli ve sürekli olarak birlikte yaşamayı
örgütlemektir (Tamçelik, 2008: 283). Bunun için de belirli kavramların anlaşılır
olması gerekmektedir. Bundan hareketle federal devlet anayasası ile ilgili bazı
kavramların, soruna müdahil taraflarca algılanma biçimi aşağıdaki gibi ifade
edilmeye çalışılmıştır.
KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASANIN NİTELİĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Pozitif hukuk kuralları aralarında belli bir hiyerarşi vardır. Bu sıralama,
kuralların genellik ve özellik vasıflarına dayanarak yapılmaktadır (Arık, 1963: 47; Göğer, 1971: 25).
Sıralama: anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik şeklindedir.
Bu sıralama pozitif hukuk kuralarının kuvvet ve geçerlik dereceleri
hakkında da caridir. Sıranın en başında yer alan kural en genel, en kuvvetli ve en geçerli kuraldır (Arık, 1963: 47). Bundan hareketle kurulmak istenen federal
Kıbrıs’ın anayasası, diğer kurallara oranla daha genel ve daha kuvvetli olacaktır.
Böylece federal kanunlar, anayasaya aykırı olamayacaklardır. Zaten anayasanın
üstünlüğü ilkesi, kamu otoritesinin güç kaynağını teşkil etmesini ifade etmesi
açısından önemlidir (Tamçelik, 2008: 283). Bir başka deyişle, hiçbir kimse veya
organ, kaynağını Kıbrıs’ın federal anayasasından almayan bir devlet yetkisi
kullanamayacak ve anayasaya aykırı bir şekilde hiçbir kanun yapamayacaktır
(Aydın, 1992: 63). Aslında her iki federe devlete ait kanunların, federal
anayasanın altında tutan tek şey, federal anayasaya aykırı olmamaları veya
federal anayasaya uygun olmak zorunda olmasıdır. Gerçekten de bu husus
ortadan kalktığı zaman Kıbrıs’taki federal anayasanın üstünlüğü ilkesinden söz
etmek mümkün olmayacaktır.
Aynı muhakeme tarzı, tüzüklerin kanunlara, yönetmeliklerin tüzüklere aykırı
olamayacağı sonucunu vermektedir. Aslında ‘anayasa’ deyiminin kelime yapısı
itibariyle anlamı açıktır. Bu deyim, ‘ana’ ve ‘yasa’ kelimelerinin kaynaşmasından meydana gelmektedir. Anayasa, diğer yasaların (kanunların) anası, yani onlara kaynak ve temel olan kanundur. Bu yönü ile kurulmak istenen federal Kıbrıs’ın anayasası, devletin kuruluşunu ve işleyişini, vatandaşlarının hakkını ve hürriyetini gösteren temel kanun olacaktır. Aslında bu temel kanun, çeşitli ayırımlara tâbi tutulmak istenmektedir. Dolayısıyla burada, yapılan ayırımın önemli olanlarının sadece birkaçına dikkat çekilecektir.
Öncelikle Kıbrıs’ta yazılı ve yazılı olmayan anayasa ayırımı dikkat çekicidir.
Bilindiği üzere yazılı anayasa metnine sahip olmayan devletlerin en önde geleni
İngiltere’dir. İngiltere’de kamu otoritesini düzenleyen kuralların çoğunluğu, örf
ve adet kuralları hâlindedir. Yazılı anayasaya sahip devletler yönünden örf ve
adet hukukunun değeri yoktur. Gerçi temel hak ve hürriyetlerin korunmasını
sağlayan yazılı bir anayasanın varlığı, dünya devletlerinde çoğunlukla rastlanan
bir hâldir. Yazılı anayasalar da esas itibariyle yasama, yürütme ve yargı
organlarının görevlerini açıkça belirten ve kişiye sağlanmış hakları ve bu
hakların korunma çarelerini gösteren hükümleri göstermektedir. Aslında yazılı
anayasanın varlığı, ülkedeki düzenin mahiyetini açıkça göstermektedir (Arık,
1963: 47-48). Bu suretle federal anayasanın ehemmiyeti büyüktür.
Bunun dışında anayasalar, değiştirilme yönünden ikiye ayrılmaktadırlar. Bazı
devletler yazılı anayasaların değiştirilmesinde diğer kanunların yapılmasından
farklı hükümler getirmişlerdir. Bu yönü ile değiştirilmelerinde, olağan
kanunların yapılmasından farklı hükümler getirmeyen anayasalara ‘yumuşak
anayasa’ veya ‘yatkın anayasa’ (Göğer, 1971: 148) denilmektedir. Örneğin,
Yeni Zelanda Anayasası hem yumuşak, hem de yazılı bir anayasadır. Gerçi
yazılı olmayan İngiliz anayasa kuralları da yumuşak anayasa örneğindendirler.
Diğer anayasa tipi ‘sert anayasa’ veya ‘bükülmez anayasalardır’ (Göğer, 1971:
148). Bu durumdaki anayasanın değiştirilmesi, olağan kanunların yapılmasından
ve değiştirilmesinden farklı bir sisteme tâbi tutulmuşlardır. Örneğin, KKTC
anayasasının değiştirilmesi olağan kanunların yapılmasından farklı bir usule tâbi
tutulmuştur. Anayasa değişikliği teklifi, Cumhuriyet Meclisi’nin üye tam
sayısının en az üçte biri tarafından yapılan yazılı müracaatla teklif edilmekte,
değiştirme tekliflerinin yine Cumhuriyet Meclisi’nin üye tam sayısının üçte ikisi
tarafından kabul edilmesiyle gerçekleştirilmektedir. Ayrıca anayasa
değişikliklerinin ivedilikle görüşülmesi mümkün de değildir.
Ne var ki, anayasaya aykırı kanunların bozulabilmesi için iki usul vardır. Her
şeyden önce kanunların anayasaya uygunluğunu bir siyasî kuruluşun
denetlemesi ilk yoldur. Diğer usul ise kanunların anayasa uygunluğunu yargı
organlarının denetlemesidir (Göğer, 1971: 148). Ancak kanunların anayasaya
uygunluğunu denetleme ödevinin siyasî organa, örneğin Senato’ya verilmesi,
genelde başarılı bir sonuç vermemiştir. Çünkü siyasî bir kurul olan Senato, fiilen
bağımsız kalamamış veya çoğunluk partisinin arzularına uymak zorunda
kalmıştır (Göğer, 1971: 148). Bu yüzden kanunların anayasaya uygunluğu
denetimini, bağımsız yargı organına verme yolu daha olumlu bir sonuç
vermiştir. Bundan dolayıdır ki kanunların anayasaya uygunluğunu, kısacası
denetleme sistemini kabul etmiş devletlerin hemen hepsinde kontrol organı bir
mahkemedir. Hâl böyle olunca Kıbrıs’ın federal anayasası da kanunların
anayasaya uygunluğu konusundaki kontrol yetkisi, Anayasa Mahkemesine
verilmiştir (Tamçelik, 2008: 285).
Aslında anayasanın üstünlüğü ilkesi, hukuk devleti kavramıyla da ilgilidir. Gerçi
hukuk devletinde amaç, hiç değilse klasik demokrasilerde hukukun üstünlüğünü
sağlamaktır. Hukukun üstünlüğü ise önce, devletin otoritesini hukuktan aldığının
kabul edilmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta kurulmak istenen
federal devlet, otoritesini hukuka uygun olarak kullanmak zorundadır.
Hukukun üstünlüğünün diğer bir şartı ise insan kişiliğine saygı esasına
dayanmasıdır. Çünkü kişi, klasik demokrasilerde devlet karşısında birtakım
temel haklara sahiptir.
Ne var ki hukuk devleti kavramı ile kanun devleti terimlerini birbirlerine
karıştırılmamak gerekir. Özellikle yasama organından çıkan kanunların
yanılmazlığını ve şaşmazlığını kabul etmek, kanun devletinden söz edilmesine
yol açmaktadır. Aslında kanun yapma yetkisinin yasama organına verilmiş
olması, yasama organının hukukun üstünde yer aldığı anlamını taşımaktadır
(Göğer, 1971: 149). Kanunların yanılmazlığını ileri sürmenin gerçek anlamı,
yasama organı, yani meclis üyeleri çoğunluğunun yanılmazlığını kabul etmektir.
Bu yönü ile kurulmak istenen federal Kıbrıs’ın yasama organlarının yanılmazlığı
esasına dayanan kanun devleti anlayışının, klasik demokrasilerde yer almasına
imkân yoktur.
Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasal sisteme ait hukuk kaideleri, üç ayrı
kaynaktan (memba) besleneceği tahmin edilmektedir (Tamçelik, 2008: 285).
Bunlar sırası ile şunlardan oluşmaktadır:
1. Kıbrıs’ta Kurulmak İstenen Federal Anayasa Hukukunun Aslı
Bu anlamda Kıbrıs’taki hukuk düzeninin kaynağı sosyal ihtiyaçlardır. Çünkü
hukuk kurallarını, ‘sosyal ihtiyaçlar’” (Arık, 1963: 53) belirlerler. Kaldı ki
Kıbrıs’ta federal yapıda oluşturulmak istenen devletin sosyal ihtiyaçları, son
derece fazla olacaktır.
2. Kıbrıs’ın Federal Anayasasında Hukuku Yaratan Varlık
Bilindiği üzere hukuk kaidelerini yaratan makamlara, hukuk kaynağı adı verilir
(Arık, 1963: 53). Bu anlamda kanun, tüzük veya yönetmelik koyan makamlar
olarak sırası ile Kıbrıs Federal Devleti, Üst Meclisi (Senato), Alt Meclis
(Temsilciler Meclisi), Bakanlar Kurulu ve diğer idarî makamlar birer hukuk kaynağıdırlar.
3. Kıbrıs’ın Federal Anayasasında Hukuku Belirten Şekil Aslında hukuk kurallarını belirten veya tezahür ettiren şekillere de hukuk kaynağı denir (Arık, 1963: 54). Bunlar arasında kanun, örf, adet, içtihat (mahkeme kararları) vb. hususlar sayılabilir. Gerçi sözü edilen hukuk kaynakları en çok bu anlamda kullanılır.
Bu yönü ile kaynak, hukuku belirten ve onu meydana koyan şekillerdir. Dolayısıyla cari ve meri olan hukuk kaidelerini ihtiva etmesi bakımından bunlar, hukukun kaynaklarıdırlar. Kısacası Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasa, adadaki her iki toplumun korunmasına, bu toplumların düzenini oluşturan temellere ve amaçlara, bu toplum ve topluma dahil herkesin güvenliğine dair gerçek ya da hayalî gereksinimlere ve insan haklarına saygı duyacak bir biçimde var olmaya yönelmelidir. Bu yönü ile tesis edilecek federal anayasa, federal devletin hukuk anlayışını ve oluşturmayı düşündüğü toplum yapısını ana çizgilerle belirleyen bir metin olarak karşımıza çıkacaktır. Zaten Kıbrıs’taki iki halkı yönlendirmek üzere özendirici bir hukuk ile caydırıcı bir ceza anlayışını kurumlaştırmak (Tural, 1997: 957-958), kurulmak istenen ‘federal devletin’ temel özelliklerini oluşturması açısından önemlidir.
Aslında bir anayasanın demokratik olmasının ölçütü, sadece içeriği değildir.
Bunun, hukuk kaynağı da önemlidir (Tamçelik, 1998: 10). Bu yönü ile anayasa,
benimsenip özümsenmesi gereken kurallar bütünüdür. Bundan hareketle
Kıbrıs’taki toplumlar, üzerinde ancak tartışılmasına ve biçimlenmesine katkıda
bulundukları bir anayasayı benimseyip kabul edebileceklerdir. Dolayısıyla
adadaki toplumsal dinamikler hesaba katılmayarak hazırlanmış anayasalar, iyi
niyetli, hatta göreceli olarak demokratik de olsalar, her iki toplumca kabul
edilmesi mümkün değildir (Tamçelik, 1998: 10). Zaten demokratik anayasaların
yurttaşa verdiği sorumlulukların ötesinde, kutsallaştırılmış ideoloji veya
inançları dayatmayan, vatandaşlarının neler yapacaklarını göstermek yerine,
onların hak ve özgürlüklerini genişleterek güvence altına alan bir anayasa
oluşturmaktır. Dolayısıyla Kıbrıs’taki federal devletin çağdaş ve demokratik
anayasası, her iki toplumun beklentilerine cevap verecek demokratik haklar ve
kişisel özgürlükler sağlanmalı ve oluşturulmak istenen federal düzenin hukuk ve
devlet yapısı, açık ve özlü bir şekilde ortaya konmalıdır.
Aslında siyasal doktrinlerin bir kısmı, sosyal bir durumun meşruluğunu
gösterme çabasını yansıtırken, diğer bir kısmı da belli bir protestoya karşı
koymadan ileri gelmektedir (Kıbrıs Sorunu, 1975: 10). Fakat izafi surette uzun
veya kısa bir süre sonra aynı doktrinin yer değiştirdiği görülmektedir.
Demokrasinin, monarşiye; sosyalizmin, kapitalizme karşı ‘tepki doktrini’ (Kıbrıs
Sorunu, 1975: 10) olarak yaşandığı günümüzde, sosyal durumun destekleyici bir
aldığı görülmektedir. Gerçi aynı durum, federasyon kavramı için de geçerlidir.
Çünkü bütün federasyonlar, ‘tepki doktrini’ hâlinde doğmuşlardır (Tamçelik,
2008: 286). Bu yüzden Kıbrıs’ta kurulmak istenen federasyon, iyi kurulduğu ve
yapılandırıldığı takdirde belki de aynı dönüşümü gösteren bir dönem yaşanmış
olacaktır. Fakat bunun için belli başlı kriterlerin yerine getirilmesi şarttır.
Misal olarak anayasa hukukunda, katı ve katı olmayan anayasa ayrımı
yapılırken, federal anayasaların ‘katı anayasalardan’ (Sarıca-Teziç-Eskiyurt,
1975: 235) olduğu söylenmektedir. Çünkü bu anayasaların ‘yazılı ve sert’
olmaları, doğası gereğidir. Aslında bu katılık, federal devlete ait yetkilerin
kısıtlanamayacağı yönünde şekillenmesidir. Çünkü federasyonlar, federe
devletlerin iradesi ile kurulmaktadırlar. Zaten bazı yazarların federal anayasayı,
‘katılma kanunu’ (Prélot, 1961: 238; Kıbrıs Sorunu, 1975: 10) diye
isimlendirmeleri boşuna değildir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta oluşturulmak istenen
federal anayasa, ancak ittifak ile değiştirilebilecektir. Peki, bu bağlamda şu soru
akla gelmektedir.
Acaba federal anayasa yapılmaksızın, federasyonlar kurulamazlar mı? Aslında
bu sorunun cevabı kurulabilirdir. Fakat münferit anlaşmalarla fiilî bir düzen
kurulsa bile, bir federasyonun gerektirdiği hukukî güvence sağlanamaz. Çünkü
gelecek üzerine tahminlerde bulunmak müphem bir davranıştır.
Bu surette Kıbrıs’ta kurulacak federasyon, devletler hukukunun yarattığı
‘birliklerden’ biri değil, anayasa hukuku alanına giren bir ‘birlik’ olacaktır
(Tamçelik, 2008: 287). Bu iki çeşit ‘birlik doktrinlerinden’ tercihin, anayasal
yönde olması daha faydalı olacaktır. Zira bu yönü ile tarafların elinde bir
‘kuruluş belgesi’ bulunacaktır.
Ancak şu bir gerçektir ki devletlerin birleşmelerinde, konfederasyondan
federasyona geçiş, daha çok görünen bir şeydir. Örneğin Kuzey Amerika
Birleşik Devletleri konfederasyonu (1776-1787), ki 4 Ekim 1776’da
‘Konfederasyon ve Ebedî Birlik Antlaşması’ ile kurulmuştur (Sarıca-Teziç-
Eskiyurt, 1975: 231), 1787 Anayasasıyla günümüz ABD sistemine, yani federal
devlet tipine dönüşmüştür. Aynı şey İsviçre (1848 Anayasası) ve Federal
Almanya için de söylenebilir. O hâlde belli bir süre beraber yaşayan devletler,
karşılıklı itimada binaen konfederasyondan federasyona dönüşebilirlerdi.
Hâlbuki Kıbrıs’ta böyle bir deneme sürecine girilmeksizin, doğrudan federal
devlete geçilmek istenmektedir. Dolayısıyla federasyonun herhangi bir sakınca
doğurmaması için federal anayasanın hazırlanmasında dikkatli ve tedbirli olmak
gerekecektir. Aslında bu oldukça hassas bir konudur. Çünkü bu ittifakın, iki
ilkeye göre şekillenmesi gerekecektir. Bunlardan birisi özerklik, diğeri ise
katılımdır (Tamçelik, 2008: 287).
Eğer kurulmak istenen federasyon, Kıbrıs’taki toplumlardan birisinin ‘kültürel
erozyona’ (Tamçelik, 2008: 287) uğramasını engellemek ise ‘Merkezî
Hükûmete’, örneğin ‘federal eğitimi düzenleme ve denetleme’ yetkisi
tanınmamalıdır. Eğer toplumlardan birisi, diyelim ki ekonomik imkânları, hatta
dış yardımları, kendisine alma politikası içine girerse, federasyon anayasasında
bazı önleyici tedbirlere yer verilmesi gerekecektir.
BM çözüm önerilerinin tamamına bakıldığında Kıbrıs’ta kurulmak istenen
federasyon, çok devletli bir federasyon olmayacaktır. Hâlbuki birtakım federal
kararlar alınırken, ‘tüzel’ kişiliği olan iki devlet iradesinin ortak rızası ile
alınmasını gerekli kılmaktadır. Zira bu konularla ilgili olarak ‘federe devletlerin
çoğunluk oyu’ diye bir şey söz konusu olamaz.
Bundan hareketle Kıbrıs’taki yeni federal anayasanın kapsayacağı temel
prensipler, aşağıdaki gibi olmalıdır:
1. Kıbrıs’taki her iki topluma, kendi kültürel kimliklerini geliştirmeleri ve
geleneklerini yaşatmaları için mümkün olan en geniş serbest alan tanınmalıdır.
Bu sebeple tarafların üzerinde anlaşacağı değişmez prensipler, dil ve kültür
çeşitliliğinin tanınmasını, korunmasını ve gelişimleri için gereken ortamın teşvik
edilmesini şart koşulmalı ve federal anayasadaki temel haklar uyarınca, her
bireyin istediği dili konuşmaya ve istediği şekilde kültürel hayata katılmaya
hakkı olmalıdır. Ayrıca her iki toplum, kendi bölgelerinde kültür dilinde eğitim
görme hakkına sahip olmalı ve bu hak, federal devlet anayasasınca garanti altına alınmalıdır.
2. Çoğulcu toplumlar, mümkün olan her durumda kucaklayıcı olmak için
çalışmalıdırlar. Tıpkı Ermeni, Latin ve Maronit gibi Kıbrıs’ta önemli üç
azınlığın, yönetim işlerinden tamamen dışlanacağı, salt bir çoğunluk sistemi
kesinlikle önlenmelidir. Bütün topluluklar, kendilerini yöneten kurumlarda
yeterince temsil edildiklerini hissetmeliler ve hiçbir toplumun, idarî sistemden
dışlanmaması ve sisteme yabancılaşmaması, özellikle dikkat edilmesi gereken
bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki Kıbrıs’ta kurulmak istenen
federal hükümetin yeni anayasasında, Kıbrıslı Türkler için yürütme düzeyinde
güç paylaşımının düzenlenmesiyle ilgili bir şey yapılmamıştır.
3. Farklılığa hoşgörü ve saygı gösterme kültürü, eğitim sistemi, ulusal dillerin
öğretilmesi ve bunların medya aracılığıyla tüm topluma yayılması sağlanmalıdır.
4. Her türlü negatif ayrımcılık kesin bir surette yasaklanmalıdır. Hiçbir halk,
kültürel ve etnik kimliğinden dolayı mağdur durumda ya da kültürel hayatın
herhangi bir cephesinden dışlanmış hissetmemelidir. Fakat Kuzey Kıbrıs’ta
birçok Türk, dengenin yeniden kurulması sürecinde Güney Kıbrıs’ta Rumları
kayıran ayrımcılık karşıtı programlar yüzünden mağdur olacaklarını
düşünmektedirler.
5. Federal devlet çatısı altında herkesi kapsayacak bir ortak değerler bütünün
oluşturulması şarttır. Anayasaya dayanan yeni değerler bütünü, bir ruh
oluşturmalı, federal başarılardan herkesin gurur duyması ve birtakım ortak
sembollerin benimsenmesi teşvik edilmelidir.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Kıbrıs’taki toplumlar, yukarıdaki prensipler
doğrultusunda hareket ettikleri takdirde, birlikte uyum içinde yaşayabilecekler dir. Ne var ki Kıbrıs’ta gözle görülür bir ilerleme kaydedilse de hâlâ gerginlik yaratan bazı durumlar mevcuttur. Gerçek şu ki, toplumlar arası ilişkiler, tüm insanî ilişkiler gibi sürekli ihtimam ve iletişim gerektirmektedir ler.
Zaten dünyadaki 29 demokrasinin her biri, nasıl yöneltildikleri ve toplumda
geçerli kararların nasıl alındığıyla ilgili karmaşık, yazılı veya yazlı olmayan
kuralları içeren ve hiçbiri birbirine benzemeyen birer anayasaya sahiptirler.
Bu yönü ile bakıldığında anayasa terimi, herhangi bir belge veya hukuksal bir kodu belirtmekten ziyade (Almond-Powell, 1978: 9-10), siyasal kararların alınması için konan kurallar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla denebilir ki
anayasalar, belirli bir toplumun üzerine titrediği değerleri somutlaştırma
gayretleri olarak temsil edilirler (Powell, 1982: 60).
Aslında anayasal düzenlemelerin üç özelliği vardır. Özellikle ‘Demokratik
Başarım Kuramcılarının’ (Powell, 1982: 61) üzerinde durdukları, yasamayürütme
ilişkileri, yasama organındaki temsilin kuralları ve federalizmdir.
Bu üç özellik, hiçbir biçimde temel anayasal özellikler listesini tüketmemişlerdir.
Kişi haklarının korunmasıyla ilgili hükümler, hükümetin kararlarının gözden
geçirilmesi, siyasetlerin uygulanması sırasında anlaşmazlıkların özerk yargısal
yoldan hüküm ve karar altına alınması ve diğerleri büyük önem ve dikkatle
incelenmeye değer hususlardır.
Anayasalar, insanlar tarafından yapılan modeller olduğuna göre bu modeller
anayasa yapıcılarının değerlerini, yaptıkları çeşitli düzenlemelerin doğuracağı
sonuçlardan beklentilerini ve çoğunlukla büyük güçlüklerle elde ettikleri
uzlaşmaları yansıtırlar. Yani anayasa yapıcıları, anayasalarını yerel koşulları ve
gereksinimleri karşılayabilecek ve olumsuz sonuçlardan kaçınabilecek biçimde
yapmaya çalıştıkları ölçüde başarıya ulaşabileceklerdir. Özellikle anayasa
tarafından ortaya konulan hukuksal düzen ve sonuçlar, anayasal tip ve
demokratik başarım arasındaki birlikteliği doğrudan etkiler (Powell, 1982: 91).
Ne var ki anayasa, toplumda yaygın olarak benimsenen değerleri somutlaştırdığı
sürece, biri diğerinin bir nedeni olmasından çok, hem anayasal tip hem de
başarım örüntüsü (Almond-Powell, 1978: 33-36) siyasal kültürün ürünleri
olabilirler.
Görüleceği gibi bugün itibarıyla Kıbrıs’taki anayasa üzerinde yapılan pazarlıklar, adadaki toplumların siyasal ve ekonomik elitlerinin (Lijphart, 1967: 156) çıkarları göz ardı edilerek hazırlanmalıdırlar. Aslında Kıbrıs’ta çeşitli anayasa taslaklarına yansımış olan ve birçoğunun adanın geleneklerine yanıt niteliği taşıyan bu özel durumlarla ilgili çıkarlara rağmen, yürütme denetimi ve
temsile yönlenme örüntüsünün çok güçlü biçimde ‘kültürle’ (Rae, 1967: 239)
bağlantılı olduğu düşünülebilir. Gerçekte bu örüntüler o denli güçlüdür ki,
anayasa yapıcılarının toplumsal koşulları çözme gayretlerinin anayasa
yapımında önemli bir rol oynayıp oynamadığı dahi saptanamaz. Örneğin Kıbrıs
gibi etnik olarak bölünmüş ülkelerin nispi temsilden daha çok çoğunlukçu
yasamaya sahip oldukları yadsınmaz bir gerçektir (Tamçelik, 2008: 289).
Sırf bu yüzden Kıbrıslı Rumlar, Temsilciler Meclisi ve Senato’nun çoğunluk esasına göre oluşmasını istemektedirler.
Bunun ötesinde anayasaların, siyasal süreçte belli bir yakınlaşma için sağladık ları dürtüler veya yansıttıkları kültürel değerler nedeniyle başarımı etkileyip etkilemediğinden emin olunması mümkün değildir (Powell, 1982: 94).
Kültürel örüntülerle anayasal yapıların bu denli yakın bir biçimde birbirinin
içine girdiği durumlarda hiçbir istatistiksel yöntem, bunları yeterli ölçüde
birbirinden ayıramadığı da bir gerçektir.
Aslında Kıbrıs’ta anayasal düzenlemelerin kültürel ve coğrafik temele isnat
etmesi bile, anayasanın yapılmasında ve kurgulanmasında birtakım sorunların
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle bu, belirli bir anayasa tipini teşvik
eden dürtüler ve sınırlamalar nedeniyle mi yerine getirilmektedir; yoksa belirli
bir kültürel zeminin anayasa konulardaki seçimleri ve siyasal başarımı
biçimlendirmekte midir? sorusu ortaya çıkmaktadır. Aslında bu soruyu, Kıbrıs
için yanıtlayabilmek oldukça zordur.
Gerçi Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasa, ileriki zamanlarda kendi
kendini korumak zorunda kalabilecektir. Ne var ki Gernard Leibholz’un da
dediği gibi, her anayasa düşmanlarına karşı hukukun silahıyla kendisini koruma
hakkına sahip olduğuna kuşku yoktur (Savaş, 2000: 8). Yani hiçbir anayasadan,
hele hele liberal bir hukuk devleti demokrasisi öngören bir anayasadan, kendisini ortadan kaldıracak koşulları onaylaması ve böylece intiharını yasallaştırması beklenemez (Konuk, 2000: 108). Özellikle liberal demokrasilerde özgürlük, maddesiz bir rölativizmin ve nihilizmin (aşırı bireycilik) görmek istediği gibi (Konuk, 2000: 108), hukuksal bağlardan yoksun değildir. Böylesine yanlış anlaşılmış bir özgürlük, önce özgürlüğün kendisini ve böylece özgürlükçü demokratik temel düzeni abes bir noktaya ve sonunda yok olmaya götürür. Gerçi özgürlük, siyasal alanda keyfilikle özdeş bir anlam taşımaz. Ancak Kıbrıs’ta da olduğu gibi liberal bir demokraside özgürlük, kendisine siyasal açıdan işlerlik kazandıran var oluş ve kuruluş temellerine bağlı olmayı şart koşar. Kaldı ki bu bağlılığa değişmezlik sağlamak ve buna karşı olanları nötrolize etmek, Kıbrıs’ta kurulacak federal anayasanın başlıca haklarındandır.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder