Suriye’de Bundan Sonra Neler Yaşanabilir?
Özel Rapor
Erol Başaran BURAL
Mart 2019
www.21yyte.org
Sekiz yıldır devam eden Suriye iç savaşının ve bu savaştan kaynaklanan yerel, bölgesel ve uluslararası krizin zaman içerisinde şiddeti, aktörleri, kapasitesi değişmiş, yarattığı etkiler farklı boyutlara ulaşmıştır. Her ne kadar son yılı içerisinde başlangıcına göre Suriye iç savaşında çatışmaların seviyesi azalma gösterse de, savaşın kısa ve orta vadede sona erebileceğini söylemek için henüz çok erkendir. Büyük bir ihtimalle, Suriye’de kalıcı bir çözüme ulaşılması, çatışmaların tamamen sona ermesi, terör örgütlerinin varlığına son verilmesi, silahlı muhalif grupların ortadan kalkması, Suriye rejiminin güvenliği tam
anlamıyla sağlaması, baskıcı rejim yönetimine son verilmesi ve demokratik seviyenin yükseltilmesi çok uzun yıllar alacaktır.
Bundan sonraki dönemlerde de Suriye’de çatışmaların şiddeti azalsa bile karakterinin değişebileceği, sahadaki aktörlerin sayısının da bu değişiklikle birlikte farklılaşabileceği, kontrol altına alınan bölgelerin elde bulundurulmasına yönelik farklı hamlelerin gözlemlenebileceği, Suriye’nin siyasi yapısının yeniden şekillendirilmesi kapsamında diplomatik gelişmelerin yaşanabileceği bir ortamla karşılaşılması mümkün görünmektedir.
Sekiz yılını geride bırakan Suriye krizinin önümüzdeki safhalarında Suriye’nin batısında kalan bölgelerde hakimiyetini muhafaza eden Esed rejiminin bu gücünü koruyamaya yönelik tedbirler geliştirebileceği, elde bulundurduğu bölgelerden doğuya doğru alanını genişletmek maksadıyla askeri operasyon düzenleyebileceği, Suriye’nin orta kesimlerinde kalan çöl bölgesinin de kontrolünü sağlamak üzere hamlelerde bulunabileceği, savaşın kalıntılarını ortadan kaldırabilmek için yeniden yapılanma faaliyetlerine yönelebileceği öngörülmektedir. Yine aynı bölgede muhaliflerin elinde kalan bölgelere yönelik olarak özellikle İdlib bölgesinin temizlenmesi kapsamında gayretlerini artıracak olan Suriye rejim güçleri, bu bölgede mevcut yabancı teröristlerin varlığına son vermek, radikal terör örgütleriyle mücadele etmek üzere kısa-orta vadede bir operasyon düzenleyebileceği düşünülmektedir. Bu operasyondan Türkiye’nin bölgede bulunan gözlem noktalarının ve TSK varlığının etkilenmemesi, İdlib’den Türkiye’ye doğru bir nüfus akışının yaşanmaması önem arz edecektir. Ayrıca aynı bölgede radikal terör örgütlerinin de kendi aralarında güç mücadelesine dayalı bir çatışma ortamı yaratması, benzer şekilde İdlib bölgesindeki radikal
terör örgütleriyle Türkiye tarafından desteklenen silahlı muhalif grupların çatışması, ya da muhalif grupların kendi aralarında çatışmaları da bir ihtimal olarak akılda tutulmalıdır. Her ne kadar İdlib’de konuşlu Heyet Tahrir Şam terör örgütü şimdiye dek Türkiye’ye yönelik bir eylem düzenlememiş olsa da önümüzdeki dönemlerde bu grubun çıkar çatışması içine girmesi ve çıkarlarının zedelendiğini düşünmesi halinde öncelikle bölgede bulunan Türk varlığına ve daha düşük bir ihtimal de olsa Türkiye içerisinde terör eylemleri düzenlemesi
olasılığı da mevcuttur.
Yoğunlukla Suriye’nin batısında bulunan İran ve İran destekli milis silahlı güçler ile İsrail ve ABD arasındaki güç mücadelesi de önümüzdeki dönemlerde devam edecek gibi gözükmektedir. Özellikle İdlib bölgesindeki radikal unsurlar bir şekilde temizlenirse, İran’ın bu bölgedeki varlığı daha fazla sorgulanmaya başlanabileceği gibi, İran’a yönelik ambargonun da tamamen uygulamaya konmasıyla birlikte İran silahlı gücünün bölgedeki varlığının sonlandırılmasına yönelik hem askeri hem de siyasi yöntemler denenmeye başlanabilir.
Önümüzdeki dönemlerde gerçekleşmesi muhtemel güvenlik risklerinden birisi de PKK/ PYD terör örgütünün IŞİD’le angajmanının sona ermesinin ardından dikkatlerini Afrin, Menbiç, Tel Rıfat, El bab-Cerablus bölgelerine yöneltmesidir. Bir süredir düşük yoğunluklu olsa da Afrin ve tel Rıfat bölgesinde gerek TSK varlığına gerekse Özgür Suriye Ordusu güçlerine yönelik PKK/PYD terör örgütü tarafından düzenlenen terör eylemlerini artması ihtimali söz konusudur.
Suriye’de meydana gelmesi beklenen bir diğer gelişme de Fırat Nehri doğusundaki ABD askeri gücünün aslında çekiliyormuş gibi yaparak varlığını tahkim etmesi ve hatta batılı ülkelerin de askeri birlik sevkini sağlayarak bu bölgeyi bir koalisyon gücü ile doldurması ile yaşanabilir. ABD’nin sözde çekilme özde Suriye kuzeyinde varlığını tahkim etme kararının ardından ülkemiz sınırları boyunca, oluşturulacak bir gözlem gücünün yerini alması ve hatta NATO’nun da bu işe dâhil edilmek istenebileceği aşikârdır. ABD planlarına göre temel amaç bölgedeki PKK/PYD terör örgütünü korumak olduğundan yola çıkarak, bahsedilen gözlem gücü niteliğindeki askeri koalisyon birliğinin içerisinde Türkiye’nin yer almaması için söz konusu ülkelerin ellerinden gelen gayreti gösterebileceği de düşünülmektedir.
Yine aynı kapsamda bu bölgeye bazı zengin Arap ülkelerinin para gücü transfer etmesi de mümkün görünmektedir.
ABD ile diplomatik ilişkilerin oldukça kötü bir döneme girmesi, ABD’nin Türkiye’ye yönelik hasmane tutumunun devam etmesi, S-400 alımının bir kriz haline dönüştürülmek istenilmesi gibi hususlarda yaşanacak değişimlerin, Suriye’de ABD’nin bulunduğu bölgelerde Türkiye’nin aleyhine bir durum geliştirmesini de beraberinde getirebilecektir.
Bu kapsamda ilişkilerin seyrine göre Suriye kuzeyindeki PKK terör örgütünün Türkiye’ye yönelik terör eylemleri geliştirebileceği, Türkiye’nin uzun süredir dile getirdiği Fırat’ın Doğusu operasyonunu önlemek için ABD tarafından sınır hattı boyunca teşkil ettiği gözlem noktaları arasında sınır devriyeleri düzenleyebileceği, bölgede uçuşa yasak bölge ilan etmesi gibi gelişmelerin yaşanabileceği değerlendirilmektedir.
Özel Rapor
Mart 2019
www.21yyte.org
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder