KONGO KRİZİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME BÖLÜM 1
* Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, senematvur@akdeniz.edu.tr
ÖZET
Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Belçika’dan bağımsızlığını elde ettiği 1960 yılından günümüze kadar ülkede yaşanan çatışmalar ile gündeme gelmiştir. Bu çalışmada Kongo’daki çatışmalar tarihsel olarak beş döneme ayrılarak incelenmiştir. İlk dönem çatışmalar, sömürge döneminde bağımsızlık amacıyla başlamıştır; bağımsızlık sonrası çatışmalarda öne çıkan unsur ise Soğuk Savaş’ın yansımasıdır. Ülkedeki çatışmalar Mobutu’nun otoriter yönetimi sırasında bir süreliğine kesilse de, 1970’lerin ortalarında yeniden alevlenmiştir. Bu dönem çatışmalarda etnik farklılıklar ön plana çıkmıştır.
Etnik temelli çatışmalar 1990’lı yıllardan itibaren tüm bölge ülkelerini taraf haline
getiren uluslararası bir krize dönüşmüştür. 2003 yılında diğer Afrika ülkelerinin taraf olduğu çatışmalar sona erse de, Kongo içinde, özellikle doğu eyaletlerde, zaman zaman alevlenen düşük yoğunluklu çatışmalar devam etmektedir. Kongo’daki bu etnik temelli çatışmaların geri planında ise özellikle zengin maden kaynakları üzerindeki çıkar mücadeleleri etkili olmaktadır.
GİRİŞ
Orta Afrika’yı ikiye bölen Kongo nehri, verimli topraklara ve zengin doğal
kaynaklara sahip bölgeye de adını vermektedir. Bölgenin Fransız sömürgesi
haline gelmiş bölümü günümüzde Kongo Cumhuriyeti adını almıştır. Kongo
havzasının büyük bölümü ise Belçika egemenliği altında kaldıktan sonra, tüm
Afrika’yı etkileyen dekolonizasyon sürecinde bağımsızlığını kazanan
Demokratik Kongo Cumhuriyeti topraklarını oluşturmaktadır. Afrika’nın en
büyük ve en fakir ülkelerinden biri olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti,
bağımsızlığının ardından iç ve dış çatışmaların odağında yer almıştır. Ruanda,
Somali ya da Sudan gibi Afrika’nın eski sömürge ülkelerdeki çatışmalar
uluslararası krize dönüşürken; Kongo’daki çatışmalar ülkenin tüm komşularını
taraf haline getiren bir iç savaşa dönüşmesine rağmen, uluslararası medyada
diğer bölgesel krizler kadar yer bulamamıştır (Henriques, 2006; 135-36).
Zengin doğal kaynakları, karışık etnik yapısı, yüzölçümünün büyüklüğü ve
kıtanın ortasındaki stratejik konumu ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti ya da
eski adıyla Zaire, 1960 yılında bağımsızlığını kazanmasından beri değişen
süreçlerde düşük ya da yüksek yoğunluklu pek çok çatışma yaşamıştır.
Ülkedeki istikrarsız yapı ve karmaşık çıkar ilişkileri çatışmaların sona
ermemesinin temel nedenleridir; bu durum ülkenin dış müdahalelere açıklığı
sonucunu da doğurmaktadır.
Bu çalışmada Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yaşanan çatışmaların
niteliği üzerinde durulacaktır. Ülkeyle ilgili genel bilgiler doğrultusunda, 1960
öncesinden günümüze kadar yaşanan çatışmalar arasındaki bağlantı tarihsel
gelişmeler yardımıyla irdelenecektir. Bunun yanında çatışmaların ve ülkedeki
istikrarsızlığın temel nedenleri ve sömürge döneminde kalan ilişkilerin etkisi
de tartışılacaktır. Bu bağlamda çatışmalar beş ana dönem ekseninde
incelenecektir; bunlar sömürge dönemi ve bağımsızlığa uzanan süreç,
bağımsızlık sonrası dönem, Mobutu yönetimi, iktidar değişikliği ve iç savaş ile
savaş sonrası son dönem olarak ayrılmıştır.
DEMOKRATİK KONGO CUMHURİYETİ
Orta Afrika’nın 2.345.410 km²’lik yüz ölçüme sahip 66.5 milyon nüfuslu bu
ülkesi, sahip olduğu zengin doğal kaynaklar ve karışık etnik yapısı nedeniyle
iç çatışmalar ve savaşlarla gündeme gelmektedir. Demokratik Kongo
Cumhuriyeti’nde (DKC) 200’den fazla etnik grup yer almaktadır; bu
gruplardan Bantular çoğunluğu (nüfusun %80’i) oluşturmaktadır 1.
1 Bantular arasında nüfusun % 45’i Mongo, Luba ,Kongo ve Nande kabilelerine mensuptur
(https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/cg.html).
Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde
devlet başkanı doğrudan oyla seçilmektedir. İki meclisli sistemin uygulandığı
ülkede, 5 yılda bir yapılan seçimlerde devlet başkanı ve 500 üyeli Ulusal
Meclis milletvekilleri seçilmektedir (http://www.eisa.org.za/WEP/drc4.htm).
Ülke, 11 eyalet ve bu eyaletlere bağlı bölgelere ayrılmıştır 2.
2 2005 yılındaki Anayasa değişikliği ile eyalet sayısı 2009’dan itibaren 26’ya çıkarılmıştır. Bu 11 bölge Bandundu, Bas-Kongo, Equateur, Kasai-Occidental, Kasai-Oriental, Katanga, Maniema, Nord-Kivu, Orientale, Sud-Kivu ve Kinshasa (Kinşasa)’dır. Kinşasa yanı zamanda ülkenin başkentidir.
(http://www.cia.gov...); iç çatışmalar gelirin önemli kısmının askeri harcamalara ayrılmasına neden olmaktadır. Bunun yanında ülkede yolsuzluğun kurumsallaş ması rahatsızlıkları ve tepkileri arttırmaktadır. Çatışmalar ve ekonomik kriz açlık, salgın hastalıklar gibi sorunların ciddileşmesin de de etkili olmaktadır.
Kongo, doğal kaynaklar açısından zengin bir ülkedir. Ülkeyi baştan başa geçen Afrika’nın ikinci uzun akarsuyu Kongo nehri, ülke topraklarını tarıma elverişli hale getirmiştir. Bu nedenle tarımın GSYH içindeki payı yüksektir (%55)
(http://www.cia.gov...); kauçuk ve kereste en önemli ihraç ürünleridir. Kongo
için temel zenginlik kaynağı ise maden yataklarıdır. Bakır, kobalt, elmas, altın,
kömür yanında petrol ve uranyum ile cep telefonu ve bilgisayar yapımında
kullanılan tantalum en önemli maden kaynaklarıdır. Ülke sanayisi de bu
madenlerin işlenmesine dayanmaktadır. Elmas ve petrol en önemli ihraç
ürünleridir. Kongo’nun bilinen petrol rezervi 187 milyon varil; günlük üretim
ise 19,750 varildir. Sahip olduğu zengin kaynaklara rağmen Kongo ekonomisi
oldukça zayıftır. 2007 verilerine göre kişi başına düşen GSYH 300 $’dır
Bunun yanında farklı etnik gruplara dahil kabileler mevcuttur. Ülkenin resmi dili Fransızca olmasına rağmen etnik grupların çokluğuyla bağlantılı olarak çeşitli yerel diller konuşulmaktadır. Bunlardan yalnızca Kikongo, Lingala, Tshiluba ve Swahili dilleri resmi dil olarak kabul edilmektedir. Nüfusun % 50’si Katolik, % 20’si Protestan, % 10 Müslüman, % 10’u da Hıristiyanlığın farklı bir yorumu
olan Kimbanguist’tir; nüfusun geri kalanı ise yerel dinlere inanmaktadır. Nüfus içinde Hıristiyanlığın yaygınlığı, sömürge dönemiyle paralel ilerleyen misyonerlik faaliyetleri ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlığını kazandığından beri çatışmalara sahne olan Afrika’nın bu zengin
ve kaotik ülkesindeki sorunların daha iyi anlaşılabilmesi için, ülkenin tarihsel
gelişimini kısaca ele almak faydalı olacaktır.
SÖMÜRÜDEN BAĞIMSIZLIĞA
Kongo bölgesinin sömürgeleştirilmesinin tarihi, ilk coğrafi keşiflere kadar
uzanmaktadır. 1482 yılında Portekizli kâşif Don Diego Coa tarafından
keşfedilen Kongo, köle ticaretinde önemli bir merkez haline gelmiştir.
Bölgenin tam olarak denetim altına alınması ise, Kongo nehrinin ve göllerin
keşfi ile başlamıştır. Henry Morton Stanley, Orta Afrika’yı keşfinin ardından
bir süre Belçika Kralı adına Kongo nehrinin denetiminden sorumlu olmuştur.
Sömürgeci güçler arasındaki paylaşımı düzenlemek ve sömürge sınırlarını
belirginleştirmek amacıyla 1885 yılında düzenlenen Berlin Konferansı’nın
ardından, 1886 yılında Kral II. Leopold, bağımsız Kongo Devleti’nin de kralı
haline gelmiştir. Konferans kararları doğrultusunda aynı zamanda Kongo
Bölgesi’nin, tüm Avrupalı tüccar ve girişimcilere açık bir serbest ticaret alanı
olduğunu da ilan etmiştir (Bently-Ziegler, 2000: 858). 1908 yılında ise bu
topraklar, “Belçika Kongosu” adı altında resmen Belçika sömürgesi haline
getirilmiştir. I. Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda ve Urundi’nin de Belçika
mandası altına girmesiyle Kongo, Afrika’nın en geniş ve sahip olduğu
kaynaklar ile en zengin sömürgesi halini almıştır (Duroselle-Kapsi, 2002: 261).
70 yıldan uzun bir süre Belçika’nın yönetimi altından kalan Kongo
topraklarının zenginlikleri sömürülürken; yerli halk kötü çalışma koşulları,
yüksek vergiler ve insanlık dışı muamele ile karşı karşıya kalmıştır.
Bunun yanında sömürgeleştirmenin bir ayağı olan misyonerlik faaliyetlerine de hız verilmiştir. Özellikle eğitim ve sağlık alanında kilisenin rolü etkili olmuştur
(Inat-Giegler, 2007: 420).Yerli halk için kilise okulları açılırken, çok az
Kongolu yüksek eğitim şansı bulabilmiştir. Bunun yanında yönetim
kademesinde, siyahlara hiçbir şekilde yer verilmemiştir. II. Dünya Savaşı’nın
ardından sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaya başlaması süreci,
1950’lerin sonunda Kongo’da da etkisini göstermeye başlamıştır. Ülkedeki
ekonomik çıkarlarını dikkate alan Belçika yönetimi için bağımsızlık düşüncesi
kabul edilemez olmasına rağmen (Duroselle-Kaspi, 2002: 262), 1957 yılında
üç büyük kentte yerel seçimlere izin vermiş ve 1950 yılında farklı
sömürgelerde yaşayan Bakongo halkının birliği için Kasavubu önderliğinde
kurulan ABAKO, Léopoldville’de (bugünkü başkent Kinsasha) seçimleri
kazanmıştır. Ardından 1959 yılında, ABAKO gösterilerinin yasaklanması ile
başlayan ayaklanma bağımsızlığa giden yolda önemli bir dönüm noktası
olmuştur. ABAKO’nun kapatılmasının ardından Lumumba tarafından kurulan
“Ulusal Kongo Hareketi”, bağımsızlık hareketini devam ettirmiştir.
Sömürgelerinin bağımsızlık sürecinden etkilenmeyeceğini düşünen Belçika,
ülkede ortaya çıkan hareketlere hazırlıksız yakalanmış, “Kongo’yu egemenlik
gereklerini yerine getirebilen demokratik bir ülke haline getirmek” amacıyla
sömürgeci rejimine son verme kararı almıştır (Ferro, 2002: 548). 30 Haziran
1960’ta Kongo, Belçika ile işbirliğine devam etmek öngörüsüyle bağımsızlığı na kavuşmuştur. Seçimlerde bazı bölgelerde etnik temelli partiler çoğunluğu elde etmiştir. Sonuçta, Kasavubu Cumhurbaşkanı seçilirken, Lumumba da Başbakan ilan edilmiştir; bu durum çatışmaların da başlangıcını oluşturmakta dır.
Bağımsızlığın hemen ardından ülkenin farklı kesimlerinde ayaklanmalar
başlamış, Belçikalılara yönelik şiddet eylemleri görülmüş; ordu Belçikalı
komutanlara başkaldırmış, ülkenin en zengin doğal kaynaklara sahip Katanga
bölgesi Tshombe önderliğinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Ardından Kasai
bölgesinde Kolonji de benzer talepleri gündeme getirmiştir (Dobbins v.d.,
2004: 6-8). Bu karışıklıklar sonucunda ülkeye BM müdahalesi gündeme gelmiştir.
BAĞIMSIZLIK SONRASI ÇATIŞMALAR
200’den fazla etnik grubun yaşadığı Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde
bağımsızlığın ardından ortaya çıkan farklı görüşlerin temelinde etnik köken
farklılığı yatmaktadır; bununla birlikte eski sömürgeci güçlerin de çatışmaya
neden olacak görüş ayrılıklarının güçlenmesinde etkili olduğu görülmektedir.
Örneğin Tshombe, Katanga bölgesinde sömürge yönetiminin çıkarlarını
koruyan şekilde ve onların desteğini sağlamayı düşünerek bağımsızlık taraftarı
CONAKAT’ı kurmuştur. Aynı bölgedeki Luba halkının temsilcisi ve
bölünmeye karşı BALUBAKAT hareketi ortaya çıkmıştır; benzer şekilde
ulusal bütünlüğü savunan Lumumba’nın Ulusal Kongo Hareketi’nin
güçlenmesine karşı denge unsuru olarak, sömürge yönetimi Ulusal İlerleme
Partisi’ni desteklemiştir. Ayrılıkçı hareketlerin güçlenmesinde bir diğer önemli
unsur da bölgede ekonomik faaliyetler yürüten şirketlerin desteğidir; örneğin
Katanga bölgesinin bağımsızlığı için hareket eden gruplar Union Miniere du
Haute-Katanga, Campaigne du Katanga, Societe Minirale de Belgique gibi
şirketlerden yardım almışlardır (İnat-Gieler, 2007: 421).
Sömürgelikten bağımsızlığa geçiş sürecinin çok hızlı yaşanması, yönetim
konusunda deneyimsizlik ve yüksek eğitim oranının düşüklüğü yanında etnik
ve ideolojik ayrılıkların derinleşmesi ülkedeki çatışmaların durdurulmasını
zorlaştırmıştır. Bunun yanında eski sömürgeci gücün askerlerinin hala ülkede
bulunması ve halka müdahale etmesi gerginliğin daha da artmasında etkili
olmuştur (Duroselle-Kaspi, 2002: 263). Sonuçta Başbakan Lumumba’nın
girişimiyle BM müdahalesi gündeme gelmiştir. BM Genel Sekreteri Dag
Hammerskjöld’ün de desteği ile BM Güvenlik Konseyi, hukuk düzenin inşası
ve ekonomik ve politik istikrarın sağlanması amacıyla, BM Güvenlik
Konseyi’nin 143 numaralı kararına dayanarak Kongo Operasyonu
başlatılmıştır. Bu durumda Belçika, BM gücüyle yer değiştirmek koşuluyla,
askeri gücünü ülkeden geri çekmeyi kabul etmiştir (Dobbins v.d., 2004: 7).
Kongo krizinin uluslararası bir hal almasında yalnızca BM müdahalesi etkili
olmamıştır. Yeni bağımsızlığına kavuşan bu ülkede sosyalist bir rejim
kurulmasını destekleyen Sovyetler Birliği, komünizmin yayılmasını
durdurmak isteyen ve Batı’nın ekonomik çıkarlarını destekleyen ABD ile,
sorunun yeni bağımsızlığını kazanmış komşu ülkelere yayılmasından korkan
eski sömürgeci güçlerin de olaya taraf olması ortamın daha da karışmasında
etkili olmuştur (Dobbins v.d., 2004: 10). Sovyetler Birliği’nin Lumumba’ya
desteği, federalist Kasavubu ile Lumumba güçleri arasındaki çatışmalar,
ardından ordu birliklerinin başına geçen Mobutu’nun güçlerinin olaya
karışması gerginliği arttırmıştır. Öte yandan 1960 Aralık’ında Lumumba’nın,
Mobutu’nun gerçekleştirdiği darbe 3 ile tutuklanması ve iki ay sonra
öldürülmesi sonrasında üç temel grup arasında çatışmalar öne çıkmıştır:
Mobutu önderliğindeki Kongo ordu birlikleri (Leopolville, Equateur, Kasai
eyaletlerini kontrol altında tutmaktadırlar), Tshombe önderliğindeki CONKAT
birlikleri (Katanga eyaletini kontrol altında tutmaktadırlar),
3 Mobutu, gerçekleştirdiği darbe ile Lumumba’yı iktidardan indirirken, kendisi yönetimi devralmamıştır. Bunun için 1965 yılını beklemiştir.
Gizenga önderliğinde Lumumba yanlısı ve sol eğilimli birlikler (Orientale, Kivu,
Stanleyville eyaletlerini kontrolleri altında tutmaktadırlar) (İnat-Giegler, 2007:
421). Lumumba’nın öldürülmesinin ardından ülkede etkisini yitiren ve Batı
destekli güçler tarafından saf dışı bırakılan Sovyetler Birliği ve bazı Üçüncü
Dünya ülkeleri, Lumumba’nın öldürülmesinde BM gücüne, olaylara müdahale
etmediği ve sessiz kaldığı yönünde eleştirilerde bulunmuştur. Sovyetler Birliği
bu durumun sorumluluğunu BM Genel Sekreteri’ne yüklemiş ve
Hammerskjöld’ün istifasını istemiştir.
Kongo’da, bu dönemde çatışan farklı görüşler arasında öne çıkan bir diğeri de
devlet yapısının federal mi merkeziyetçi mi olacağıyla ilgilidir. Kasavubu’nun
federalist görüşlerine karşı Lumumba, ulusal bütünlüğü ve merkeziyetçiliği
savunurken, ülkenin en zengin maden yataklarına sahip Katanga bölgesinin
bağımsızlığı durumunda bu tartışmanın gereksizliği de ortaya çıkmıştır. Öte
yandan konu BM’de de gündeme gelmiştir. BM’de kurulan Uzlaştırma
Komisyonu ülke için federal sistem öngörürken, Genel Sekreter Hammerskjöld
merkezi örgütlenmeden yana tavır takınmıştır 4.
4 Katanga ile merkezi hükümet birlikleri arasında uzlaşmadan yana olan Hammersjöld, Kongo sorununa çözüm bulmak ve destek sağlamak amacıyla çıktığı gezi sırasında Zambiya üzerinde, bir uçak kazasında yaşamını yitirmiştir.
1963 yılında Katanga toprakları, BM güçlerinin de yardımıyla tekrar Kongo’ya
bağlanmış ve Tshombe sürgüne gönderilmiştir; ne var ki çatışmaların sona
ermemesi üzerine Devlet Başkanı, Tshombe’yi ülkeye çağırarak başkan olarak
atamıştır. Ardından, 1965 yılında Mobutu ABD destekli darbe ile yönetimi ele
geçirmiş, ayaklanmalar bastırılarak ülke bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır.
Bu çerçevede etnik ve ayrılıkçı örgütler dağıtılmış, federal devlet sistemi 9
bölgeli merkezi yönetime çevrilmiştir. 1966 yılında başkent Léopoldville’in
Kinşasa olarak adlandırılmasının ardından Mobutu, 1971 yılında ülkenin
ismini Zaire olarak değiştirmiştir. Sömürge döneminden kalan kent isimleri de
yerli isimlerle değiştirilmiştir.
(http://www.linternaute.com/histoire/histoire-ducongo/congo.shtml).
Otoriter rejim altında ülkede 1977 yılına kadar çatışmalar durulmuştur.
MOBUTU DÖNEMİ
1965’te darbe ile yönetimi ele geçiren Joseph Mobutu, 1997 yılında Laurent
Kabila tarafından iktidardan düşürülene kadar ülkeyi yönetmiştir. Ülkenin ve
kentlerin ismi gibi kendi adını da değiştiren ve Mobutu Sese Seko adını alan
bu diktatör, 32 yıl boyunca adı yolsuzluklarla anılan otoriter bir rejimle ülkeyi
yönetmiştir. Afrika’da Sovyet etkisine karşı, komünizmle mücadelede ABD
için önemli bir müttefik olan Mobutu, bu desteğin de yardımıyla, insan
haklarını hiçe sayan bir baskı rejimi kurmuş; ülkenin zengin kaynaklarını ve
uluslararası yardımları kendisi ve çevresinin kişisel çıkarı için kullanmaktan
çekinmemiştir (Henriques, 2006: 131).
Demokratik Kongo Cumhuriyeti Orta Afrika’ya hakim stratejik konumu ile
özellikle ABD’nin önemli kaynaklara ulaşım, ticaret yollarının kontrolü ve
politik çıkarları açısından dikkatini çekmekte, bu nedenle ülkenin kontrolünde
ve güvenliğinde etkili olmak istemektedir. Bu nedenle, yolsuzluklara,
ekonomik istikrarsızlığa ve insan hakları ihlallerine rağmen 1960’lı yıllarda
iktidara gelmesini sağladığı Mobutu’yu desteklemeye devam etmiş, 400
milyon dolarlık silah ve askeri yardımda bulunmuştur (Henriques, 2006: 140).
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ABD, Mobutu’yla ilişkileri gözden geçirirken,
1997’de iktidardan düşürülmesine tepki göstermemiştir. Mobutu iktidarının
ekonomik bilânçosu 12 milyar dolar dış borç ve binlerce ölüdür (Shah, 2008).
Mobutu’yu iktidardan devirmek için Katanga’da başlayan eylemler, 1977’den
itibaren iç çatışmaları hızlandırmıştır. Angola’dan gelen ve Küba ile Sovyetler
Birliği tarafından eğitilmiş Kongo Ulusal Kurtuluş Ordusu (CNLA) milislerine
karşı, hükümet Fas’ın askeri desteği ile gerillaları püskürtmüştür. 1978’de
Zambiya ve Angola üzerinden yeniden saldıran CNLA güçlerine karşı Mobutu
bu kez Fransa ve Belçika’nın yardımı ile üstünlük sağlamıştır; ardından
Zambiya ve Angola ile saldırmazlık ve iç işlerine karışmamazlık anlaşması
imzalayan Kongo’da, özellikle Katanga bölgesinde karışıklıklar devam
etmiştir. Öte yandan Kongo ve Zambiya arasında da sınır ihlali gerekçesiyle
çatışmalar başlamıştır. CNLA gerillalarını takip için Kongo’nun Zambiya
topraklarına girmesiyle yükselen kriz, iki ülkenin topraklarında yaşayan diğer
ülke halklarını kitlesel olarak sınır dışı etmesine kadar varmıştır. 1987 yılında
anlaşmaya varılana dek çatışmalar aralıklarla devam etmiştir (İnat-Giegler, 2007: 423).
Mobutu döneminde artan yolsuzluklar, ekonomik kriz, iç ve dış çatışmalar
toplumsal tepkiyi de alevlendirmiştir. İktidarı eleştiren gösteriler güç
kullanılarak bastırılsa da uluslararası kamuoyunun baskısı, ABD’nin Soğuk
Savaş sonrası azalan desteğinin de etkisiyle 1990 yılında iktidar partisi dışında
başka partilerin kurulmasına da izin verilmiş; 1992 yılında ülkenin ismi tekrar
Kongo olarak değiştirilmiştir. Çok partili hayat yeni krizleri de beraberinde
getirmiş, ülkede yağma eylemleri ve çatışmalar başlamıştır. İç karışıklıklar,
Mobutu’nun baskı rejimini arttırmasına neden olurken, Fransa ve Belçika,
ülkedeki vatandaşlarını korumak için müdahalede bulunmuş; fakat durum daha
da kötüleşmiştir. 1994 yılında yapılan parlamento seçimlerine kadar ülkeyi
yönettikleri iddiasındaki farklı güçlerin ortaya çıkışıyla çokbaşlı bir yönetim
görülmüştür. 1996 yılında Kivu’daki Tutsi halkın başlattığı ayaklanma ile
Kabila önderliğindeki AFDL birliklerinin, Ruanda, Uganda, Burundi, Angola
ve Eritre’nin desteği ile Kinşasa’yı ele geçirmesinin ardından Mobutu
iktidardan devrilmiştir. Kabila devlet başkanı olurken, ülkenin adı Demokratik
Kongo Cumhuriyeti olarak kabul edilmiştir.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder