Devlet ve Etnik Terör., BÖLÜM 2
Birsen Gökçe ise “Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumlar” isimli eserinde etnik grupların temel özelliklerinin dört ana fikirden kaynaklandığını söylemektedir. Bunlar;
. Yaşamlarını birlikte sürdürdükleri egemen unsurdan çeşitli özellikleri dolayısıyla ayrıldıkları, farklı oldukları fikrinde olmaları,
. Dominant gruptan ırk, dil, din,kültür olarak farklı olduklarını iddia etmeleri,
. Kendilerinin de içinde bulunduğu etnik grubun asil ve köklü bir gruptan geldiğine inanmaları,
. Yapılanmalarının farklılığıdır.107
Etnik gruptan farklı olarak, etniklik ise kavram olarak, "ırk gurubu"ndan farklı bir anlam ifade etmekte, belli bir ırk özelliğine dayanabileceği gibi kültürel, dini veya siyasî faktörlerden birine ya da birkaçına da dayanabilmektedir. Etniklik kavramını siyasi etniklik ve kültürel etniklik olarak da ele almak mümkündür. Siyasi etniklik, etnik bir grubun siyasi arenadaki aktivitelerini ve bilincini anlatırken, kültürel etniklik ise, sahip çıkılan ortak kültüre olan bağlılık ile o kültürün pratiklerini ifade eder. Ancak sonuç olarak her ikisinde de ortak olan husus, gruptaki farklı olma bilincinin varlığıdır.108
Bunların haricinde, konumuz itibariyle, “etniklik”, “etnik grup” kavramları ve bunların “azınlık” kavramı ile ilişkisi üzerinde durmamız gerekmektedir. Bu kapsamda, Aytekin Yılmaz’ın, konu ile ilgili eserinde “etnik grup” kavramı “azınlık” kavramı yerine koyularak incelenmektedir. Yılmaz “etnik”
kavramını şu şekilde açıklamaktadır: “Aralarında biyolojik olarak bir farklılık bulunmamasına rağmen, insanlar, etnik kökene dayalı olarak kendileriyle diğer insanlar arasında fark görmekte, etnik grup fikri ise, biz ve onlar, grubun içindekiler ve dışındakiler ayrımını içirmekte, en kuvvetli anlamında üyeler için
kaderlerin ortak bağlılığı ve ortak yazıyı ifade etmektedir. Etnik grup da kişilerin aynı halk olma duygusunu paylaştıkları veya kendilerini özdeşleştirdikleri, geri alınamaz bir bağlılık duydukları ve anlamlı bir tarihi gelenekle ortak kökleri olan insanlar olarak tanımlanmaktadır.” 109
Geçmişin azınlık terimi, günümüzde etnik grup kavramı ile birlikte ele alınıp farklı değerlendirmelerde kullanılabilmektedir. Bu iki kavram zaman zaman birbirinin yerine geçmekte, azınlık denince etnik grup, etnik grup denince de azınlık kavramı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, etnik farklılaşmanın bir toplum içindeki azınlık ve çoğunluk ayrımıyla yakından ilgili olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır.110 Sosyoloji ve antropoloji sözlüklerine göre azınlık, “herhangi bir grubun yanında daha az temsil edilen” olarak tanımlanır ve uygulamada ise, azınlık, çoğunlukla bir toplumun yan bölümlerini belirlerken, etniklik hem soy hem de milliyet birliği anlamında kullanılmaktadır.111
Sonuç olarak, yukarıda bahsedilen kavramlarla ilgili yapılan tüm tanımlar, bize bu iki kavramın (ve onlardan türeyen kavramların) son derece esnek ve grift kavramlar olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla burada da karşımıza devletlerin kendi öznel uygulamaları çıkmakta, devletler kendi ulusal politikalarına göre bünyesinde barındırdıkları unsurların etnik grup ya da azınlık olduğuna karar vermekte ve buna göre politikalarını belirlemektedirler.
1.11 Etnik Terörün Uluslararası Boyutu
Etnik terör amaçlarına ulaşabilmek için gerektiğinde diğer devletlere yönelik bazı eylemlerde de bulunabilir 112. Özellikle mücadele ettikleri devlete yardımcı olan yabancı devletlerin bu desteğini kesmeleri için bu ülkelere yönelik eylemlerin sıklıkla yapıldığı görülmektedir. Örneğin çeşitli Filistin gruplarının ABD’li sivil ve resmi kişi ve kuruluşlara yönelik olarak gerçekleştirdikleri eylemlerin en
önemli nedeni bu ülkenin İsrail’e verdiği destek oluşturmaktadır 113.
Bu çerçevede bazen uluslararası sistemde yer alan büyük güçlerin destekleri etnik terörü önlemede hayati olabilir. Etnik çatışmalar ve etnik terör kendilerine yöneldiğinde büyük devletler bu gruplara karşı mücadele veren ülkelere yardım
edeceklerdir 114.
Terör örgütlerinin uluslararası hedefleri seçmelerinin bazı önemli ve pratik sonuçları bulunmaktadır. İlk ve en önemli olarak bu tür eylemler ile terör örgütleri kendilerini kolaylıkla duyurmaktadırlar. İkincisi, hedef aldıkları ülkenin cevap vermesi daha da kolaylaşmaktadır. Kendi vatandaşlarına yönelen saldırılara sessiz kalan bir devlet ülkesi içinde yabancılara bir saldırı olduğunda
ise genellikle hemen harekete geçmekte ve terör örgütlerinin istedikleri şiddet yollarına başvurmaktadırlar. Terör gruplarının istediği de zaten budur 115. Örneğin Bileşmiş Milletler ve diğer bazı uluslararası örgütlerin mensuplarına karşı yürütülen terör eylemlerinin asıl amacı bu yolla kendilerini bütün dünyaya duyurmaktır. Aynı şekilde bu tür eylemlerin gerçekleştiği ülke prestijini korumak için terörist eylemlere karşı hemen harekete geçmektedir. Fakat yabancılara yönelik olarak yapılan terör eylemlerinin bazen de ters teptiği, terör örgütüne karşı uluslararası işbirliğini hızlandırdığı da unutulmamalıdır.
Bazen de terör grupları dış destek bulabilmekte ve bu yolla eylemlerini daha kolay bir şekilde sürdürebilmektedirler. Bu çerçevede diplomatik kanallar silah sağlayabilmekte ve hayati istihbarat bilgileri ulaştırılabilmektedir. Bu destek bazen de yabancı bir ülkede verilen eğitim ve barınma imkânları şeklinde olabilmektedir. PKK’nın Suriye tarafından desteklenmesi, Lübnan ve Yunanistan gibi ülkeler ile olan ilişkileri bu tür dış desteğin en belirgin şeklini oluşturmaktadır 116.
Dış güçler etnik çatışmaları uluslararası sistemde ve başka ülkelerin iç yapıları üzerindeki nüfuzlarını arttırmanın bir aracı olarak kullanmakta ve etnik terör gruplarını desteklemektedirler. Bu çerçevede büyük güçlerin etnik çatışmalar üzerindeki etkileri çok büyük olabilmektedir 117. Soğuk Savaş döneminde ise terörizm rakip güçler tarafından birbirlerinin istikrarlarını bozmak için sıkça başvurulan bir yöntem olmuştur 118.
Örneğin Suriye Fırat su kaynağından daha fazla yaralanmak, GAP projesini engellemek ve Hatay’ı geri almak düşüncesini gerçekleştirebilmek için PKK’yı desteklemekte ve bu yolla Türkiye’nin istikrarını bozmak istemektedir 119.
Etnik terör ise böyle bir amaç için oldukça elverişli bir terör türü özelliği göstermektedir. Çünkü dünyanın pek çok bölgesinde bağımsızlık peşinde koşan etnik grupların olması ve bu grupların da yardıma muhtaç bulunmaları başka devletlerin içişlerine karışmak isteyen ülkelerin bu grupları kullanmasını kolaylaştırmaktadır.
1.12 Etnik Terör /Düşük Yoğunluklu Çatışma ve Gerilla Savaşı
Dilbilim bakımından İspanyolca kökenli olan “Gerilla” (Guerilla) sözcüğünün yine Napolyon’un ordularına karşı savaşan İspanyollarca askeri literatüre kazandırıldığı bilinmektedir 120. Gerilla Savaşı tarih boyunca, taarruz halindeki büyük bir kuvvete karşı küçük, hareketli ve düzensiz kuvvetlerin; sistematik
vur–kaç eylemleri yapmak suretiyle uyguladıkları, taktik ve stratejik savunmayı amaçlayan askeri ya da paramiliter etkinlik olmuştur. Gayri Nizami Harp ile Gerilla Savaşı birbirleri ile ilintili ancak farklı kavramları ifade etmektedir. Gerilla Savaşı yöntem olarak Gayri Nizami Harbin unsurlarından birisidir.
Daha büyük ve genel bir kavram olan Gayri Nizami Harp, Gerilla Savaşı da dahil olmak üzere; istihbarat faaliyetlerini, sabotajları, örtülü operasyonları, kaçırma/kurtarma faaliyetlerini, yıkıcı faaliyetleri, terörizmi, kontr–terörizmi, enformasyon savaşını, kitle imha silahlarının üretim ve satışını engellemeye
yönelik faaliyetleri içeren, konvansiyonel olmayan askeri ve paramiliter savaş türüdür. Gayri Nizami Harp; daha dar çerçeveli ele alındığı Amerikan ve daha geniş kapsam kazandığı İngiliz yaklaşımlarında, Düşük Yoğunluklu Çatışma kullanımı ile akademik bir ifade kazanmaktadır. Özdağ, Düşük Yoğunluklu
Çatışmanın (DYÇ) karmaşık bir olgu olduğunu belirtirken, bu konuda en basit tanımın belki de en isabetlisi olacağını vurgulamakta ve Orta Yoğunluklu Çatışma (OYÇ) ya da Yüksek Yoğunluklu Çatışma (YYÇ) olarak tasnif edilemeyecek çatışmanın bir Düşük Yoğunluklu Çatışma (DYÇ) olduğunu belirtmektedir 121. Dolayısıyla Gerilla ve Gerilla Savaşı bu bütünün unsurlarından birisidir. Greene’ye göre 1960 sonrası on yıllık dönem Gerilla Savaşının gelişme evresidir ve bu tarihlerden itibaren Gerilla Savaşı “askeri bir yetim muamelesi” görmekten çıkmıştır 122.
Soğuk Savaş dönemine kadar gerilla yöntemlerine başvuranın genellikle savaşın zayıf tarafı olduğuna dikkat çeken Hart, bu tarihsel olagelişin ünlü savaş teorisyenlerinin görüşlerini de etkilediğini belirtmekte ve Clausewitz’in Gerilla Savaşını; “halkın silahlandırılması” olarak tanımlamasını “savunma yöntemi” algılamasına örnek göstermektedir 123. Bununla birlikte Gerilla Savaşı, Kıbrıs’ta EOKA’nın ya da Bosna’da Sırp paramiliter kuvvetlerinin yaptıkları; proaktif nitelikler taşıyan ve stratejik taarruz hedefleri olan faaliyetler olarak değerlendirilebilir. Her iki olayda da gerilla faaliyetleri, yöntemsel olarak,
taarruz amaçları ile kullanılabilmişlerdir. Bu mücadele tipinin taarruz amacı ile kullanılmasının ardında yatan faktörler; Gerilla Savaşının halk desteği unsuru, yine bu silahlı mücadele türünün sağladığı; baskın, şok, dehşet ve hedefte yaratılabilecek bütünsel korku potansiyeli şeklinde değerlendirilebilir. Zira şok ve dehşet yaratan baskın faktörü taarruzun doğasında bulunmaktadır. Özellikle etnik temizlik yapmak isteyen grupların hedef toplumda panik ve yılgınlık yaratmak, paramiliter kuvvetler kullanarak çeşitli bağlayıcı askeri protokol ve hukuki düzenlemelerin “arkasından dolaşmak”, etnik temizliği geniş bir
coğrafyaya yaymak, yerel halkı mücadeleye etkin bir şekilde dahil etmek gibi amaçlar ile Gerilla Savaşını yöntemsel olarak tercih ettikleri söylenebilir.
Düşük Yoğunluklu Çatışma ve Gerilla Savaşının salt askeri konular değil Uluslararası İlişkiler açısından da büyük önem taşıdığı değerlendirilmektedir. Uluslararası İlişkiler kuramcısı Morton Kaplan, uluslararası davranış örneklerinin askeri, ekonomik, teknolojik ve demografik unsurlara bağlı olduğunu öne sürmüştür 124. Bugün dünyanın geldiği nokta itibariyle, Düşük Yoğunluklu Çatışmaların uluslararası sistemde Etnik Temizlik, Terörizm, Vekaleten Savaş ve Asimetrik Tehdit gibi alanlarda çok önemli belirleyenler olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla DYÇ ve gerilla hareketlerinin uluslararası sistem içinde salt askeri değil demografik bir mahiyet taşıyan ve ekonomik sonuçları haiz faktörler olduğu ve bu nitelikleri ile davranış modellerini etkiledikleri söylenebilir.
Düşük Yoğunluklu Çatışmanın ana unsuru olan gerilla stratejisinin her an ciddi bir teyakkuz durumunda bulunmayı, üstün bir hareket ve yer değiştirme anlayışını ve baskınlara karşı dayanma kabiliyetini gerektirdiği bilinmektedir. Pratiğe bakıldığında çatışmanın asimetrik unsurunun temel hareketinin, sürekli yer değiştirme ve gizlenme şeklinde iki sütun üzerine oturduğu görülmektedir. Bu nedenle gerilla faaliyetlerinin en önemli dayanak noktalarından birisi arazi ve iklim şartlarının maksimum verimlilik ile kullanılabilmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır 125. Nitekim terörist Şemdin Sakık, PKK bünyesinde gerçekleştirdiği eylemlerde, gündüzleri gizlenme ve geceleri sürekli yer değiştirme şeklinde hareket ettiklerini ifade etmektedir.
Düşük Yoğunluklu Çatışmada hedefe yönelik saldırıların hızı, sıklığı ve temposu büyük önem arz etmekte ve mücadelenin genel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Hart, bu temponun saldırıların hızının giderek artması şartı ile sınırlı olabileceğini belirtmiştir. Bununla birlikte sınırlı bir derinlikte ancak çok hızlı bir tempoda icra edilecek seçenekleri de dışlamamaktadır 126. Buradan anlaşılabileceği gibi hız, Düşük Yoğunluklu Çatışmaların en önemli unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir.
Hız olgusunun DYÇ kapsamında birliklere gerek savunma gerekse taarruz hallerinde büyük avantajlar sağladığı söylenebilir. Savunma açısından bakıldığında hızlı hareket etmenin, sürekli yer değiştirme prensibi ile birleştiğinde; birliklerin takip ve tespitini güçleştirdiği değerlendirilmektedir.
Takip ve tespitin güçleşmesi ise gerilla için bir yaşam alanı yaratmakta ve zaten sınırlı nicelikte olan personelin hayati risklerini mümkün olan ölçülerde minimize etmektedir. Hız olgusunun taarruz hallerinde sağladığı avantajların başında ise çatışmanın doğasından kaynaklanan vur–kaç eylemlerinin geldiği belirtilebilir.
Bu eylemlerin, verdirdikleri zayiatın ötesinde, yarattıkları panik ve dehşet havası ile zaman ve mekan boyutundaki belirsizliklerinden kaynaklanan avantajları dolayısıyla etkili olduklarını söylemek mümkündür. Ayrıca Hart, Gerilla Savaşında meydana gelebilecek hareketsizlik ve ara verme durumlarının, hem düşmana hedef bölgeyi daha sıkı kontrol etme imkanı vermesi, hem de yerel halkın gerilla hareketine olan desteğinin azalmasına yol açabilmesi dolayısıyla çok sakıncalı olduğunu ortaya koymaktadır 127.
Düşük Yoğunluklu Çatışma ve Gerilla Savaşını özgün kıldığı düşünülen bir diğer husus, ilginç sıklet merkezi prensibidir. Askeri literatürde ağırlık merkezi, (sıklet merkezi) fiziksel ve psikolojik gücün merkezi olarak tanımlanmakta ve muharebe içinde bu merkezin değişebileceği belirtilmektedir 128. Ağırlık merkezinin değişimi Düşük Yoğunluklu Çatışmalarda, konvansiyonel savaşlara göre çok daha hızlı olmaktadır. Hız ve yer değiştirme hususunda ortaya koyulan görüşlerden çıkarılabilecek sonuç; taarruz durumlarında toplanma, müteakip olarak etkin bir savunma faaliyeti olarak dağılma yöntemlerinin izlenmesinin gerilla birlikleri açısından büyük önem arz ettiğidir. Bu toplanma ve dağılma silsilesi Akıcı Kuvvet İlkesi olarak adlandırılmaktadır. Akıcı Kuvvet İlkesi, (ya da akıcı sıklet merkezi) sadece Gerilla Savaşı icra eden unsurlarda değil, gerillaya karşı koyan ordularda da sıklet merkezi prensiplerini değiştirmiştir ve Düşük Yoğunluklu Çatışmaların omurgasını oluşturmaktadır 129.
Bu prensip değişikliğinin Türk Silahlı Kuvvetleri de dahil olmak üzere terörle mücadele eden ordu ve birliklerde de çok benzer şekilde ortaya çıktığı belirtilebilir. Çünkü düzensiz, hareketli ve hızlı birlikler karşısında
savaşan konvansiyonel orduların alacakları klasik savunma tedbirlerinin; yetersiz kalmanın ötesinde, pasif ve durağan yapıları ile önemli sakıncalar doğurduğunu gözlemlemek mümkündür 130. Akıcı Kuvvet İlkesi kapsamında harekat icra edebilmenin en önemli koşullarından biri, etkin bir istihbarat ağına sahip
olabilmektir. Bu ağ sayesinde düşmanın nerede olduğu erken haber alınabilecek ve gerek savunma tedbirleri gerekse taarruz daha etkin uygulanabilecektir. Düşük Yoğunluklu Çatışmalar çok önemli ölçülerde bilgi savaşını da içermektedir. Başka bir anlatımla, DYÇ’nın gerek hız ve tempo nitelikleri, gerekse akışkan kuvvet prensibi nedeniyle bir istihbarat savaşı niteliği taşıdığı değerlendirilmekte dir. Bu tip mücadele kapsamında istihbarat iki temel boyutta ele alınabilir.Bunlar stratejik ve taktik boyutlardır.
Stratejik boyutun, stratejik istihbaratın prensiplerine uygun olarak; plan ve prensipler, doktrin ve yüksek strateji çerçevesinde; uzun vadeli mücadelenin ana hatlarını çizen, istihbaratın çeşitli kademelerinde görev alan personelin dikkat ve riayet edeceği genel hususları belirleyen ve temel istihbarat vizyonunu oluşturan çalışmaları kapsadığı söylenebilir 131. Bu boyutta ele alınan konular, genel ve uzun erimlidir. DYÇ kapsamında uygulanacak stratejik istihbaratın temel işlevi, gerilla hareketinin ya da asimetrik tehdit ile mücadelenin uzun erimli hedeflerine uygun olarak operasyonel sınırların çizilmesi şeklinde değerlendirilebilir. Bu aşamada istihbarat faaliyetlerinin yoğunlaşacağı bölgeler ve hangi prensiplerle ne tip çalışmaların yapılacağının tespiti ile bu çalışmaların niteliğinin kurgulanması beklenmelidir. Anılan evrede istihbarat faaliyetinin entelektüel yapısının ön plana çıktığı değerlendirilebilir. Zira istihbaratın, özellikle stratejik boyutta entelektüel bir etkinlik olduğunu söylemek mümkündür. Doğru kaynakların belirlenmesi, istihbarat toplayıcılarının yönlendirilmesi ve gelen
bilgilerin analizinin ancak yüksek bir zihinsel pratik ile analitik kabiliyetin ürünü olabileceği düşünülmektedir. İsrail istihbarat servisi MOSSAD hakkında en detaylı eserlerden birini vermiş olan Thomas da, istihbarat faaliyetini aynı doğrultuda değerlendirmek suretiyle; ulusal güvenliğin ilk şartının “bilgi” olduğunu söylemektedir 132 . PKK örneğine geri dönüldüğünde Ersever, istihbaratın DYÇ kapsamındaki önemini doğular şekilde; PKK ile mücadelede en büyük zaaflardan birinin bu alanda yaşandığını ve bu zaafın önemli kayıplara neden olduğunu ifade etmektedir 133.
DYÇ ve bu kapsamda Gerilla Savaşının genel yapısı ve niteliği ile ilgili bir başka konu da stratejik hedefleri ve fonksiyonlarıdır. Greene’nin çalışmasında Gerilla Savaşının üç temel işlevinden söz edilmektedir. Bu işlevler aşağıda görüldüğü şekilde sıralanmaktadır 134:
• Ülkeyi istila etmeye çalışan veya fiili olarak istila etmiş büyük ve güçlü bir düşmana karşı sınırlı kuvvetlerle karşı koymak,
• Siyasi iktidarı ele geçirmek amacına yönelik silahlı bir isyan hareketi yürütmek,
• Yabancı hareketlere maşalık etmek (Vekaleten Savaş).
Gerilla Savaşının taarruzun bir parçası olarak kullanıldığı bir diğer savaş türü ise Greene’nin bir işlev olarak nitelediği Vekaleten Savaştır. Kavramsal olarak, bir(kaç) devletin örgütlediği bir veya daha çok paramiliter kuvvet ya da terör örgütünün başka bir(kaç) devlete yönelik; örgütleyici devlet(ler) adına
ve o devlet(ler)in kontrolünde ve desteği ile yürüttüğü; bozguncu–yıkıcı faaliyetler, istihbarat operasyonları, suikastlar, sabotajlar, terör eylemleri gibi unsurları da içeren sistematik silahlı faaliyetler Vekaleten Savaş olarak adlandırılabilir. Saldırgan devlet ya da devletlerin Vekaleten Savaş yöntemini
genellikle saldırıya maruz kalan devlet ile doğrudan ve orta ya da yüksek yoğunluklu bir çatışmaya girmek istemedikleri durumlarda kullandığı değerlendirilmektedir. Vekaleten Savaşlar saldırıya maruz kalan devletin topraklarında icra edilebileceği gibi, hedef devletin kendi toprakları dışında kalan unsurlarına ya da ulusal çıkar alanlarına karşı da gerçekleştirilebilir.
PKK’nın Türkiye’ye karşı yürüttüğü terörist faaliyetlerin bir Vekaleten Savaş niteliği taşıdığı ortadadır. Nitekim Terörist Şemdin Sakık, PKK’nın “bir parça Avrupa, bir parça ABD ve bir parça da Ortadoğu istihbarat örgütlerinin malı” haline geldiğini belirtmekte; örgütün kısa sürede çok farklı yönelimler içine girebilmesini de bu odakların güç çatışmasına bağlamaktadır 135 . Sakık, örgüte katılımında Erivan Radyosu’nun yaptığı propaganda nitelikli Kürtçe yayınların da etkili olduğunu ifade etmektedir . Ersever de PKK’nın bir Vekaleten Savaş unsuru olarak kullanıldığını doğrulamakta ve Saddam Hüseyin dönemi Irak’ı da PKK’yı kullananlar listesine eklemektedir 136. PKK ile mücadelede
görev yapmış olan Albay Sarızeybek, İran’ın topraklarında PKK kampları bulunduğunu ve bu durumun Tahran’ın bilgisi ve iradesi dâhilinde olduğunu kesin bir dil ile vurgulamaktadır 137. Geçmiş döneme bakıldığında, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki sosyo–politik yapının, Vekaleten Savaş unsuru
olarak kullanılmasının ciddi bir tarihsel arka planı olduğu görülecektir. Dönemin başbakanı İsmet İnönü, Atatürk’ün isteği üzerine hazırladığı ve 21 Ağustos 1935 tarihinde tamamladığı “Kürt Raporunda” Fransa’nın bölgedeki unsurları Türkiye aleyhine kullanma potansiyelinden açıkça söz etmekte, etnik ayrılıkçı eğilimlerin boyutlarının ne kadar ciddi olduğunu ifade etmektedir 138.
PKK’nın Türkiye’ye karşı bir Vekâleten Savaş unsuru olarak görülmesinde Suriye, Ermenistan ve Yunanistan’ın temel amaçlarının, Türkiye’den toprak taleplerinin gerçekleştirilmesi hususunda terör örgütünün yaratacağı avantajların kullanılması; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “gerekçesinin”, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki varlığından tehdit algılaması; İran’ın motivasyonunun ise Ortadoğu’da başat güç olmak hedefiyle Türkiye’nin ayrılıkçılık gibi bir güvenlik sorunu ile yıpratılması ve Tahran’ın Türkiye’nin laik rejiminden duyduğu kaygılar olduğu değerlendirilmektedir. PKK’ya Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden, kısmen Rusya Federasyonu ve öncesinde SSCB’den gelen destek de düşünüldüğünde,
terör örgütünün çok geniş bir “Politik Araziye” sahip olduğu görülecektir. Literatüre Cezayir Direnişi ile giren Politik Arazi kavramı, paramiliter organizasyonun siyasi etkisinin hissedildiği yurtiçi ve yurtdışı alanı tanımlamaktadır 139.
Bu alan, söz konusu unsurun dış destek aradığı ve göreli bulabildiği, resmen
yasadışı ilan edilmediği, resmi ya da gayri resmi olarak çeşitli hükümetler, bürokratlar, istihbarat servisleri ile irtibat kurabildiği, halk arasında uyandırdığı sempatiyle siyasi karar vericiler üzerinde politik baskı tesis edebildiği bölge olarak tanımlanabilir.
DİPNOTLAR;
85 Gottlıeb, Gidon, ‘Nations Without States’, Foreign Affairs, C. 73, no. 3, 1994,s. 100-113
86 Baharçiçek, Abdulkadir, ‘Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu’, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi Cilt: 10 Sayı : 1, s.11-27, Elazığ-2000
87 Kalaycı, Hüseyin. ‘Avrupa Birliği ve Mikro-Milliyetçilik’ Stratejik Analiz – ASAM, Ankara,2006
88 Kalaycı, Hüseyin ,a.g.y
89 İnat, Kemal (Ed.) ve Diğerleri, ‘Dünya Çatışma Bölgeleri’, İstanbul, Nobel Yayıncılık,2007
90 Tişkov, V. A ve E. İ. Filippova, ‘Eski Sovyet Ülkelerinde Etnik İlişkiler ve Sorunlar’ ,Ankara, ASAM Yayınları, 2000, s.38-40
91 Volkan, Vamık D. ‘Kanbağı Etnik Gururdan Etnik Teröre’, İstanbul, Bağlam Yayıncılık,1999
92 Önder, Ali Tayyar. ‘Türkiye’nin Etnik Yapısı’ (7. Baskı), Ankara, Fark Yayınları, 2006.s.1-2
93 Volkan, Vamık D, a.g.e, s.32
94 Çevik, Abdülkadir ve Ceyhun Birsen, Politik Psikoloji Serisi 1: ‘Psikopolitik Yönden Kimlik Gelişimi
ve Etnik Terörizm’, Ankara, Politik Psikoloji Merkezi – Medikomat Basım Yayın,1995.s.14
95 Çitlioğlu, Ercan. “Terörizmin Yeni Konsepti” Stratejik Analiz – ASAM, Ankara, 2007
96 Volkan, Vamık D. a.g.e, s.30-31
97 Volkan, Vamık D. a.g.e, s.183
98 Çevik ve Ceyhun, a.g.e, s.11
99 Günay, Tuncer, ‘Şemdin Sakık Anlatıyor’, İstanbul, Doğan Kitap, 2007
100 Özdağ , Ümit,a.g.e,2007,s.22
101 Türkdoğan, Orhan, ‘Etnik Sosyoloji (Türk Etnik Sosyolojisi)’, Timaş Yayınları, İstanbul, 1999
102 Türkdoğan, a.g.e., s.62.
103 Türkdoğan, a.g.e., s.63.
104 Türkdoğan, a.g.e, s.64
105 Gökçe Birsen, ‘Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumlar’, Savaş Yayınevi, Ankara, 2004, s.247
106 Türkdoğan, a.g.e, s.114-115
107 Gökçe, a.g.e, s.255
108 Türkdoğan, a.g.e, s.104
109 Yılmaz, Aytekin, ‘Etnik Ayrımcılık, Türkiye, İngiltere, Fransa, İspanya’, Ankara, 1994, s.20
110 Türkdoğan, a.g.e, s.105
111 Türkdoğan, Orhan, ‘Milli Kimliğin Yükselişi: Niçin Milletleşme’, Alfa Yayınları, İstanbul,1999, s.16
112 Jones, Walter S, ‘The Logic of International Relations’, Seventh Edition, Harper Collins, 1991,New York.
113 Byman, Daniel,’The Logic of Ethnic Terrorism’, Studies in Conflict and Terrorism, c. 21, no. 2, s. 163
114 Evans, Ernest, (1996), ‘The Clinton Administration and Peacemaking in Civil Conflicts’, World Affairs, c. 159, no. 1, s. 24-28
115 Byman, Daniel,a.g.e, s. 163
116 Kocaoğlu, Mehmet, ‘Suriye ve PKK’, Avrasya Dosyası, c. 2, no. 3, 1995 s. 81-104
117 Joseph, Joseph, ‘Theorizing About Ethnopolitics and International Politics: Some Conclusions from Cyprus’, Innovation:
The European Journal of Social Sciences, c. 10, no. 1, 1997,s. 69-85
118 Başeren, Sertaç, ‘Terörizm: Kavramsal Bir Değerlendirme ve Mücadele’, Avrasya Dosyası, c. 1, no. 4, 1995 s. 163-174
119 Yurtsever, Cezmi, ‘PKK ve Terör Silahı’, Avrasya Dosyası, c. 2, no. 3,1995 s. 117-130
120 Hart, B. H. Liddell. ‘Strateji Dolaylı Tutum’, (Çev. Selma KOÇAK), İstanbul, Doruk Yayıncılık, 2003.s.500
121 Özdağ, Ümit, Kişisel İnternet Sitesi. 7 Şubat 2008
122 Greene, T. N. ‘Guerilla and How to Fight Him’, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1965.s.35
123 Hart, B. H. Liddell, a.g.e,s.500-505
124 Köni, Hasan, ‘Genel Sistem Kuramı ve Uluslararası Siyasetteki Yeri’, Ankara, AsamYay., 2001.s.25
125 Greene, T. N ,a.g.e, s.6-7
126 Hart, B. H. Liddell,a.g.e,s.503
127 Hart, B. H. Liddell,a.g.e,s.504
128 Eslen, Nejat, ‘Küresel Hamleler Anahtar Stratejiler’, Ankara, Tek Ağaç Yayıncılık, 2005.s.122-123
129 Hart, B. H. Liddell,a.g.e,s.505
130 Pamukoğlu, Osman, ‘Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok’, İstanbul, İnkılap Kitabevi,2004.s.36
131 Todd, Paul ve Bloch, Jonathan, ‘Küresel İstihbarat’, (Çev. Enver GÜNSEL), İstanbul,Truva Yayınları, 2006.
132 Eslen, Nejat, ‘Küresel Hamleler Anahtar Stratejiler’, Ankara, Tek Ağaç Yayıncılık, 2005.s.463
133 Ersever, A. Cem, ‘Üçgendeki Tezgah’, İstanbul, Milenyum Yayınları, 2007.
134 Greene, T. N,a.g.e,s.36
135 Günay, Tuncer,a.g.e,s.172
136 Ersever, A. Cem, ‘Üçgendeki Tezgah’, İstanbul, Milenyum Yayınları, 2007,s.113
137 Sarızeybek, Erdal, ‘İhaneti Gördüm’, İstanbul, Pozitif Yayınları, 2007,s.158
138 Öztürk, Saygı, ‘İsmet Paşa’nın Kürt Raporu’, İstanbul, Doğan Kitap, 2007
139 Greene, T. N, a.g.e,s.37
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder