Demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2020 Pazar

KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASAYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLARIN HER İKİ TARAF AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ, BÖLÜM 2

KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASAYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLARIN HER İKİ TARAF AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ, BÖLÜM 2


Soyalp Tamçelik*
* Dr., Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, soyalp@hotmail.com



KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASANIN KAPSAM ANALİZİ

Yaşam alanını olabildiğince genişliğine kapsayan 1992 Gali Fikirler Dizisi, her
ne kadar adadaki toplumların geleneklerini ilgilendiriyorsa da yöntem açısından
doğrudan doğruya hukukla ilişkiliydi. Çünkü Çakır’ın (2000: 163) da dediği gibi
yasalar uyguladığı, haklar ise kullanıldığı sürece bir anlam ifade etmektedirler.
Aslında Kıbrıs’taki demokrasinin gerçek anlamda sorunsuz işleyebilmesi için
hukukun üstünlüğü ilkesine sıkı sıkıya bağlı olmak ve bunu yasalarla güvence
altına almak gerekmektedir. Bu yüzden federal devletteki hukuk sistemi, yasama
organının çıkardığı yasaları gerektiğinde hukukî açıdan inceleyebilmeli ve
gerekiyorsa iptal edilebilmelidir. Dolayısıyla kurulmak istenen yeni devletin
vatandaşları, hukuk karşısında eşit olurken, federal devlet de evrensel hukuk
normlarına uymak zorunda kalacaktır. Bu bağlamda kurulması düşünülen
Federal Devlete ait anayasa, uluslararası hukukun üstünlüğünü kabul edecek
konumda olmalıdır.

Aslında ‘federal anayasa’ deyince, birleşen sözcüklerin zoruyla, öbür yasaların
esası olan, onları doğuran ve onlara kaynaklık eden bir yasa akla gelmektedir.
Özellikle kurulmak istenen federal anayasadaki temel ilkeler, bütün dünyada
olduğu gibi daha çok vatandaşların temel hakları ve özgürlükleriyle (Soysal,
1997: 8) ilgili olmaktadır. Bu yönü ile Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal
anayasa, adadaki vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruyan bir belge
olarak ortaya çıkacaktır.

Gerçekten de bu temel haklar, beraberinde insan haklarını da getirecektir. Zaten
federal anayasada insan hakları deyimi, bu temel hakları içine alacak bir
biçimde, hatta onların ötesinde ve belki de üzerinde bir genel felsefeyi, insana
temel değer olarak bakan bir genel yaklaşımı belirtecektir. Dolayısıyla insan
haklarına dayanan federal devlet, bu inanç üzerine kurulmuş olan, insanı temel
değer olarak kabul eden, kendi var oluş nedenini insan haklarının korunması ya
da gerçekleştirilmesi amacına dayandıran federal bir devlet olacaktır (Soysal,
1997: 127). Yani bir başka deyişle federal devlet anayasası, bu hak ve
hürriyetleri genel bir metodoloji içinde ve üç kısma ayırarak inceleneceği tahmin
edilmektedir. 

Buna göre:

1. Kişinin hakları ve ödevleri
2. Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler
3. Siyasî haklar ve ödevler

Aslında tesis edilmek istenen yeni anayasanın temel hak ve özgürlükleri, ‘ödev’
ve ‘sorumluluk’ kavramlarıyla birlikte ifade ediliyor olması, temel hak ve
hürriyetlere binaen kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını ihtiva ediyor olmasındandır (Tamçelik, 2008: 291). Oysa
Kıbrıs’ta bunun, tam tersi söz konusudur. Daha önceki kargaşa dönemlerine bir
tepki niteliği taşıyan ve otorite beklentisine yanıt olarak ‘yürütmeyi’ güçlendiren
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti Anayasası, özellikle haklar ve özgürlükler
konusunda çözüm olarak sınırlamalara (derogasyon) ve yasaklamalara ağırlık
vermiştir. Yani bu duruma İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki ilkeler
açısından bakılacak olursa, hak ve ödevler dengesi iyi kurulmamış, hatta
özgürlüğe yeterince ağırlık verilmeden sorumlulukların ağırlığı artırılmıştır.
Bundan hareketle kurulması düşünülen federal anayasada korunacak temel
hususlar, aşağıdaki gibi olması düşünülmektedir:

1. Kıbrıs’ta kurulacak yeni devletin, ülkesi ve vatandaşlarıyla bölünmez bütünlüğünün korunması,
2. Adadaki toplumların millî kültürlerinin korunması,
3. Federal Cumhuriyetin korunması,
4. Adadaki toplumların ve federal devletin millî güvenliğinin korunması,
5. Federal devletin kamu düzeninin korunması,
6. Genel asayişin korunması,
7. Kamu yararının korunması,
8. Siyasal rejimin devamı için Kıbrıs’taki toplumların kendi aralarındaki dengenin korunması.

   Fakat bütünü ile değerlendirildiğinde Kıbrıs meselesi, politik denge ve yapısal
kapasite eksikliği olan bir anayasa ile çözmek mümkün değildir (Gobi, 1989: 34;
Moran, 1998: 78). 

   Zaten meselenin her iki tarafça da kabul edilebilir esaslara
göre çözümleyememesinin ana ekseni işte budur. Çünkü her iki toplum, kalıcı
bir çözüm için ‘çok kültürlülüğe’ (Moran, 1998: 78) karar vermiş değillerdir.
Aslında bu, çözüm için ciddi bir eksikliktir. Özellikle her iki tarafın milliyetçi ve
muhafazakârları, federasyona karşı çıktıkları için federal anayasaya da karşı
çıkmaktadırlar. Aslında her iki tarafın milliyetçi-muhafazakârları farkında
olsalar da olmasalar da, ‘tarih’, ‘ekonomi’, ‘bilim’, ‘hukuk’, ‘nedensellik’,
‘açıklama’, ‘anlama’, ‘devlet’, ‘egemenlik’, ‘milliyetçilik’ gibi analitik
kategorileri, dünyayı algılamalarını etkileyen paradigmalar içinde birbirleriyle
kenetlenmiş bir şekilde kullanmaktadırlar (Tamçelik, 2008: 292). Çünkü bu
kategorilerin Türkler ve Rumlar tarafından kullanılması, önemli bilgi ve bilim
felsefesi sorunlarıyla ilişkilidir. Kaldı ki tarafların tarihî söylemlerinin arkasında,
her zaman için hep bu sorunlar vardır. Mesela, taraflar için ‘egemenlik’
kategorisinin ontolojik statüsü, yani varlık statüsü nedir? Bu sorunun cevabı,
Rumlar tarafında nüfusun çokluğu, Türklerde ise tarihî ve toplumsal denkliğe
göre algılanmaktadır. Yoksa bu algılayış, her iki toplumun için patolojik histeri
midir? İşte bu belli değildir. Zaten Gali Fikirler Dizisi’nin (1992) ve 2002-2004
Annan Plânı’nın müzakeresi için yapılan toplantılarda, federal anayasanın âmir
hükümlerinin uygulanmasında bazı engellerin ortaya çıkması bundandır.
Özellikle Rumlar, bunun için ciddi bir çaba harcamışlardır. Zira Rumlar,
adadaki iki toplumdan birinin, kendi başına veya tek taraflı bir tasarrufla mevcut
sistemi değiştirmesi mümkün olacak bir anayasa istemişlerdir. Ne var ki bu
değişiklikler, Kıbrıs’ta kurulmak istenen anayasal sisteme hem aykırı, hem de
hukuksuz bir dayatma niteliği taşıdığı için doğru değildirler. Türklerin bütün
bunlara karşı çıkmasına rağmen Rum tarafı, bu değişiklikleri uygulamada kararlı
bir tavır sergilemiştir. Dolayısıyla Kıbrıs’taki tüm bu çabalar, üç yıllık bir
ortaklık denemesinden (Başak, 2000: 310) sonra başarısızlıkla sonuçlanması
kaçınılmazdır. Zaten bu durumu yerinde tespit eden Vasiliu da “önerilen
anayasa düzenlemeleri, önümüzdeki bin yıl içerinde, iki toplum arasında hiçbir
yakınlaşmayı sağlamayacaktır”1 demiştir.

1 “Uzlaşmaz Kıbrıslı Türklerdir”, Financial Times Gazetesi, (23 Mart 1988), No:56862, s. 1; Türk Ajansı Kıbrıs [TAK] Arşivi, Rum Basını Özetleri, (23 Mart 1988), No:881, s. 1; Rum Liderlerinin Demeçleri Klerides – 2 (1978-1993), KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: Rum Liderlerinin Demeçleri, Tarih: 1993, s. 1.

Yine buna ilişkin bir başka ipucu da Cuellar’ın raporunda mevcuttur. 

Bu Raporda, ‘yeni anayasa’ (Soysal, 1992: 34) deyimi kullanmaktan özenle
kaçınılmıştır. Kullandıkları deyim, “zamanında hazırlanan, yeni anayasal
düzenlemeler” (Soysal, 1992: 34) şeklindedir. Oysa toplumlar arası görüşmelerde yapılmak istenen şey, yeni bir anayasanın inşa edilmesidir. Böylece yeni anayasayla birlikte, eski anayasa yürürlükten kalkacaktır. Fakat BM, farklı bir tutum içine girerek, yeni bir anayasa düzenlemeyle, eski devlet anayasasını değiştirerek, sanki Kıbrıs Cumhuriyeti devam ediyormuşçasına bir tavır içerisine girmeyi tercih etmiştir. Böylece Rumların görüşü olan anayasanın gözden geçirilmesi fikri, “aslında bu durum, Kıbrıs’ın bir iç meselesiydi ve güç
kullanımı veya başka yollarla müdahale hakkını vermemekteydi” (Gibbons,
1997: 87; Gibbons, 2003: 88) tezine çok yakındır.

Hâlbuki federalizm, sosyolojik bir çözümlemedir. Kaldı ki bu açıdan bakıldığı
zaman bile federalizm, hukukî ve siyasî olduğu kadar sosyolojik de bir olgudur.
Özellikle federalizmin ‘sürekli gelişme gösteren dinamizmi’ (Kıbrıs Sorunu,
1975: 10), bu açıdan bakıldığında dikkat çekicidir. Bu surette Kıbrıs’ta
kurulmak istenen federasyon, devletler hukukunun oluşturduğu birliklerden biri
değil, anayasa hukuku alanına giren bir birlik olarak vücut bulması daha
gerçekçidir. Çünkü buna göre taraflar arasında ‘Kuruluş Anlaşmasıyla’ ilgili bir
belgenin akdedilmesi ve bu anlaşmanın kendi parlamentolarınca onaylanması
mümkün olacaktır. Aslında bu belge, ister ‘demokratizasyonla’, ister
‘liberalizasyonla’ hazırlanmış olsun, hiç önemli değildir (Tamçelik, 2008: 292- 293). 
Önemli olan taraflar arasında mutabakata varılan Kuruluş Anlaşması’nın
var olmasıdır.

    Ne var ki ‘demokratizasyon’ ve ‘liberalizasyon’ kavramları arasında kesin bir
fark vardır: Demokratizasyon; yetkinin, hakların ve özgürlüklerin yeniden
taksimine ve bağımsız birtakım idarî ve kültürel teşkilâtların kurulmasına izin
vermesidir. Liberalizasyon ise tüm kuruluşların ve yönetim sisteminin daha
ılımlı bir şekle getirilerek muhafazasının sağlanmasıdır. Bu yönü ile
liberalizasyon, sıkılmamış bir yumruk gibidir. Ancak el, yine aynı el olup,
gerektiğinde hemen sıkılmış bir yumruk hâline gelebilecektir (Brzezinski, 1989: 111). 

    Bu yönü ile liberalizasyon, sadece dışarıdan, bazen demokratizasyonmuş
gibi görünebiliyorsa da aslında köklü ve tahammül edilemez bir gasp edicidir.
Bundan hareketle Kıbrıs’ta federasyon anayasası hazırlanırken, ölçünün ne
olması gerektiği ciddi bir tartışma konu olacaktır. Çünkü bütün federasyonlar,
belli haklar ve ihtiyaçlardan doğmuşlardır. Aslında yasa yaparken ya da yürütme
görevini yerine getirirken saklı tutulması gereken bu haklara ve ihtiyaçlara,
hangi durumda olursa olsun, federal devletin bütün organlarınca saygı
gösterilmesi şarttır. Bu bakımdan Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal devlet
anayasasında olması gereken temel kriterler, aşağıdaki gibi ifade edilebilecektir:

1. Kurulması düşünülen Federal Kıbrıs’ta yaşama hakkına dokunulmamalıdır.
Fakat bu durum, savaş gereği ve savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana
gelen ölümleri ve mahkemelerce verilmiş ölüm cezalarını kapsamamaktadır.
Aslında burada söz konusu olan, savaşın meşru kıldığı durumlar dışında,
sorgusuz sualsiz, keyfi biçimde adam öldürmenin yasaklanmasıdır (Soysal,
1997: 133). Dolayısıyla adada hiçbir federe devlet veya kümülatif yapıdaki
federal devlet, savaşı, sıkıyönetimi ve olağanüstü bir durumu bahane ederek
insanları rastgele öldürmemelidir.

2. Kurulması düşünülen federal devlette kişinin maddî ve manevî varlığına
dokunulmamalıdır.

Kıbrıs’ta, hangi durumda olursa olsun, mutlaka saklı tutulması gereken bu hak,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ışığında, kişinin işkenceye, insanlık dışı
faaliyetlere, kısacası insan onuruna bağdaşmayan işlemlere veya cezalara karşı
korunması sağlanmalıdır.

3. Kurulması düşünülen federal devlette hiç kimse din, vicdan, düşünce ve
kanaatini açıklamaya zorlanmamalı ve bunlardan dolayı suçlanmamalıdır.
Aslında düşünce özgürlüğünün en temel ilkesi, düşünce ve inançları açıklayıp
yayma özgürlüğünün olmasıdır. En azından bu, dokunulmaz bir hak olarak,
düşünce ve inançları açıklama özgürlüğünü engellememelidir. Kaldı ki
günümüzde düşünce ve inancın, salt açıklanıp yayılması, tek başına bir suç
teşkil etmemektedir. Dolayısıyla düşüncenin açıklamasını engelleyecek her şey,
federal devlet tarafından mutlaka engellenmelidir.

4. Kurulması tasarlanan federal devlette suç ve ceza, geçmişe şamil
olmamalıdır.

Ceza, evrensel hukukunun temel ilkelerinden olan ‘yasasız ceza olmaz’ (Soysal,
1997: 134) ilkesi, suçların mutlaka yasalarla gösterilmesini ve cezaların yasayla
belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla kurulması düşünülen federal
devlette yeni suçlar ve cezalar yaratıp, geçmişte bu suçların karşılığı olan
eylemleri yapmış olanları, bugünün cezalarına göre cezalandırmak doğru bir
yaklaşım değildir. Kaldı ki sıkıyönetim gibi olağanüstü bir yönetim biçiminin
ilân edilmiş olması bile, bu ilkenin çiğnenmesi için yeterli bir sebep değildir.
Dolayısıyla Kıbrıs’ta tesis edilecek federal anayasa, böyle bir hukuk ihlâlini
önleyecek konumda olmalıdır.

5. Kurulması istenen federal devlette, hiç kimse, suçluluğu mahkeme kararıyla
sabit olmadığı müddetçe suçlu sayılmamalıdır.
Yine ceza hukukunun temel ilkelerinden olan bu ilke, hangi durumda olursa
olsun, suçluluğu mahkeme kararıyla kesin hükme bağlanmamış kişilerin,
sanıklıktan öteye, suçlu sayılmaları önlenmelidir. Dolayısıyla savaş, seferberlik
ya da sıkıyönetim gibi durumlarda bile, sanıklara suçlu işlemi yapmak, federal
anayasaya ters düşen bir davranış olarak addedilmelidir.

6. Kurulması düşünülen federal devlette, hiç kimse zorla çalıştırılmamalıdır.
Aslında angarya, yani zorla ve ücretsiz çalıştırma konusunun, ekonomik ve
sosyal haklarla birlikte düzenlenmesindeki gerekçe, ülke gereksinmeleri için
vatandaşlara birtakım istisnalar getirebilmektir. Dolayısıyla adanın ihtiyaçlarının
zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği olan beden veya fikir
çalışmalarının, şekil ve şartları demokratik esaslara uygun olarak kanunla
düzenlenmesi şarttır.

7. Kurulması tasarlanan federal devlette herkes, temel hak, hürriyet ve
güvenliğe sahip olmalıdır.


    Aslında Kıbrıs’ta her bir kişi, yöneticilerin keyfine göre rastgele yapılabileceği
yakalama ve tutuklamalara karşı koruyan bazı hükümlerin, anayasa hukukunun
kilit noktalarından birisini oluşturması beklenmektedir. Zira bu haklar kuvvetli
bir şeklide korunmazlarsa, federal anayasayla kurulmaya çalışılan bu sistem,
çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Dolayısıyla Kıbrıs’ta federal
anayasaya göre bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması, ancak şu şekilde
önlenebilir: Federal Mahkemelerce verilmiş özgürlüğü kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik önlemlerinin yerine getirilmesi, bir mahkeme kararının ya da yasada
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması ya da
tutuklanması, bir küçüğün gözetim altında ıslahı ya da yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi, toplum için tehlike teşkil
eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde ya da alkol tutkunu, bir serseri ya da
hastalık yayabilecek bir kişinin bir kurumda tedavi, eğitim ya da ıslahı için
federal yasada belirtilen esaslara uygun olarak alınan önlemlerin yerine
getirilmesi ve usulüne aykırı biçimde ülkeye girmek isteyen ya da giren ya da
hakkında sınır dışı etme yahut iade kararı verilen bir kişinin yakalanması ya da
tutuklanması buna örnek gösterilebilir.

Bu yönü ile kurulması düşünülen federal devlette, federal anayasanın yakalama
ve tutuklamaya ilişkin kuralları, yorumlama gerektirmeyecek kadar açık
olmalıdır. Aslında ilk bakışta çok ayrıntılı görünen, ama yakın geçmişteki
uygulamaların ışığında önemi bir kez daha anlaşılan bu hükümlere uyulup
uyulmaması, federal Kıbrıs’ta kişi güvenliğinin bulunup bulunmadığını ölçmeye
yarayan en gerçekçi göstergedir.

8. Kurulması istenen federal devlette, federal yetkililerce yapılan soruşturma ve
kovuşturmalar dışında, özel ve aile hayatının gizliliğine dokunulmamalıdır.
Bugünkü evrensel hukukta her bir birey, gerek özel, gerekse aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Federal Kıbrıs’ta prensip olarak kimsenin
üstü ve özel eşyası aranmamalı ve bunlara el konulmamalıdır. Ancak, yasanın
açıkça gösterdiği durumlarda yargıç kararıyla, gecikmesinde sakınca bulunan
durumlarda, yine yasayla yetkili kılınmış makamın emriyle özel hayatın bu
yönüne dokunulabilmeli ve özel eşyaya el konabilmelidir.
9. Kurulması düşünülen federal devlette, kimsenin konutuna dokunulmamalıdır.

Ne var ki Kıbrıs’taki federal anayasa, tıpkı özel hayatın gizliliği konusunda
olduğu gibi, konuta girme, arama yapma ve oradaki eşyalara el koyma
bakımından ya yargıç kararıyla ya da yetkili kılınmış merci emriyle temel ilke
dışına çıkılabilmesini mümkün kılmalıdır.

10. Kurulması tasarlanan federal devlette herkes, haberleşme özgürlüğüne sahip
olmalıdır.

Kurulması düşünülen federal devlette, özellikle haberleşmenin gizliliği esas
olduğundan, haberleşme engellenmemeli ve gizliliğine dokunulmamalıdır. Ama
yine yargıç kararı ya da gecikmenin sakıncalı olduğu durumlarda, yetkili
kılınmış merci emriyle bu gizlilik göz ardı edilebilmelidir. Bu bakımdan
istisnaların uygulanacağı kamu, kurum ve kuruluşların yasayla gösterilmesi
şarttır.

11. Kıbrıs’ta kurulması düşünülen federal devlette ve onun anayasasında,
yerleşme ve seyahat özgürlüğünün sınırlanabilmesi için Genel Hükümlerde
sayılması gereken ve bütün özgürlükler için geçerli olan nedenler dışında ve bu
konuda doğrudan ilgili nedenler sayılarak ifade edilmelidir. Dolayısıyla federal
Kıbrıs’ta suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak,
sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek, iki bölgeliliği korumak
amacıyla ve soruşturma ya da kovuşturma nedeniyle yerleşme ve seyahat
özgürlüğü sınırlandırabilmelidir. Hatta yasayla yapılabilecek olan bu
sınırlamalar dışında, yönetim kararlarıyla, ülkenin ekonomik durumu, adi suç ya
da vergi gibi vatandaşlık ödevi ve ceza soruşturması ya da kovuşturması
nedenlerine dayanılarak vatandaşların yurtdışına çıkma özgürlükleri
sınırlandırılabilmelidir. Ayrıca federal Kıbrıs vatandaşların sınır dışı edilmesi ya
da yurda girişinin yasaklanması gibi yetkiler kimseye verilmemelidir. Çünkü
hiçbir kimse, bir kişiyi vatanından ayrı yaşama hakkından yoksun bırakamaz.

12. Aslında vatandaş olmanın, belirli bir devlet düzeni içinde yaşamanın temel
haklarından birisi de ‘hak arama’ (Soysal, 1997: 141) hakkının bulunmasıdır.
Bu yönü ile Kıbrıs’ta kurulması düşünülen federal anayasada, herkesin, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merci önünde, davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olması doğaldır.
Aslında bunun, yargı merci önünde, davacı veya dayalı olarak kullanılabilir bir
hak olduğu düşünülürse, böyle bir hakkın ayrı ve genel bir düzenlemeyle
korunması yararsız değil, bilakis doğru ve gerçekçi bir yaklaşımdır. Ancak
Kıbrıs’ta federal anayasa ile tanınacak hak ve özgürlüklerin ihlâl edilmesiyle
birlikte herkes, geciktirilmeden yetkili makama “başvurma imkânının
sağlanmasını” isteme hakkına da sahip olmalıdır. Böylece çiğnenmiş hak ve
özgürlüklere karşı yalnızca bir başvuru hakkı doğmuş olmaz, bilakis kurulacak
federal devlet için de bu başvurunun gecikmeden yapılabilmesi için gerekli
imkânları sağlama ödevi de doğmaktadır. Kaldı ki “kişinin, resmî görevlilerce
yapılan işlemler sonucunda uğradığı zararın” (Soysal, 1997: 141) ilke olarak
devletçe ödenmesi de bundandır.

13. Kurulması düşünülen federal devletin anayasası, herkesin bilim ve sanatı
serbestçe öğrenmesi, öğretmesi, açıklaması, yayması ve bu alanlarda her türlü
araştırma yapması için bu konuları özellikle yayma hakkı bakımından toplumsal
ve evrensel nitelikte olmalıdır.

14. Kurulması istenilen federal devlette basın, hür olmalıdır ve sansür
edilmemelidir.

Özellikle bunun yapılabilmesi için süreli ya da süresiz yayınlar, yani gazete,
dergi, kitap ve broşürler için de önceden izin alma ve malî teminat yatırma
koşulu konulmamalıdır. Ayrıca kurulması düşünülen federal devlet, basın ve
haber alma özgürlüklerini sağlayacak önlemleri alırken, süreli yayınlar, devletin
ve öbür kamu tüzel kişilerinin veya bunlara bağlı kurumların araç ve
imkânlarından eşitlik esasına göre yararlanmalıdırlar. Başka bir deyişle federal
devlet, Kıbrıs’ta daha önce yaşandığı gibi bir gazetenin ulaşımında ve
dağıtımında ayrıcalık yapmamalı ve herkese eşit davranmalıdır.
Aslında bütün bunlar, ilk bakışta basın özgürlüğünü koruyucu, sağlayıcı, hatta
geliştirici hükümlerdirler. Ancak bunlarla üzerinde bile önemli sınırlamalar da
söz konusu olabilmelidir. Bunların bir bölümü, bütün sistemlerde rastlanan,
doğal sayılabilecek sınırlamalardır. Yani kişilerin onur ve şerefine
dokunanlardan veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılanlardan,
düzeltme ve cevap hakkı istenmesi her zaman için korunan bir hak olmalıdır.

15. Kurulması düşünülen federal devlette herkesin, mülkiyet ve miras hakkı
olmalıdır.

Ne var ki bu haklar, ancak federal devletin kamu yararı gözetilerek ve sadece
kanunla sınırlandırılabilmelidir. Bu yüzden mülkiyet hakkının kullanılması,
toplum yararına aykırı olmamalıdır. Görüleceği gibi federal anayasada, siyasal
düşüncelerdeki özelliklere ve ilk evrensel metinlere uygun düşen bir düzenleme
söz konusudur. Buna göre kurulması tasarlanan federal Kıbrıs’ta her bir kişi, tek
başına ya da başkalarıyla birlikte mülk sahibi olma hakkına sahip olmalıdır.

SONUÇ

Bütün bu özgürlüklere rağmen Kıbrıs’taki federal anayasada bazı yasaklamalar
veya kısıtlamalar da getirilecektir. Hâlbuki federal anayasada çeşitli
yasaklamalara bel bağlamak yerine, tehlikenin ortaya çıktığı konularda ayrılıkçı
özlemlerin doğmasını önleyici sosyal ve ekonomik önlemler almak daha sağlam
bir çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Kıbrıs’ta federal anayasa ya da
yasalar yoluyla getirilen sınırlamalar, kâğıt üzerinde aldatıcı bir güven duygusu
ve rehavet yaratacağından, özellikle de sorunu yasaklarla çözdüklerini sanan
insanları gerekli sağlam çözümler üzerinde düşünmekten alıkoyabilmektedir.
Bu yönü ile Federal Kıbrıs Devletinin Anayasası, kendi kendini ‘değiştirecek’
kuralları, yine kendisi göstermelidir. Dolayısıyla Kıbrıs’taki federal anayasa,
toplumların ‘mutlak’ mutabakatıyla ‘değiştirilebilirliliğini’ kabul eden bir
anayasa olmalıdır. Gerçi her anayasada olduğu gibi Kıbrıs’taki federal
anayasada da değiştirilemeyecek, hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek
hükümleri bulunacaktır. Aslında bu maddeler, kurulması düşünülen federal
devletin kurucu ve temel unsurlarıdırlar. Dolayısıyla Kıbrıs’taki federal anayasa,
devletin Cumhuriyet’le şekillendiği, Cumhuriyetin nitelikleri ve hükümleri
değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez olduğu hükme
bağlanmalıdır.

Aslında tesis edilmesi amaçlanan federal anayasa, ileride ‘değiştirilmez’ dediği
hükümleri de değiştirme yolunu gidebilecektir (Tamçelik, 2008: 297). Gerçekte
bunun anlamı, anayasa değiştirmek değil, anayasanın birtakım temel
hükümlerini değiştirerek, yepyeni bir anayasa yapmaya girişmektir.
Esasında anayasaya ‘evet’ demiş olan her iki toplum, yine temsilcilerinden
oluşturacağı çoğunlukla, bu anayasayı değiştirmek, onu olağanüstü olmayan
koşullarda yavaş yavaş, parça parça, hüküm hüküm yeniden oluşturmak ya da
toptan değiştirmek imkânına sahiptir. Ancak federal anayasayı ilişilmez,
dokunulmaz ve tartışılmaz kutsal bir metin saymak yerine, serbest tartışmayla
oluşturulan, rahatsız olundukça yeterli çoğunlukla değiştirilebilen bir çeşit
toplum sözleşmesi (Soysal, 1997: 272) olarak görmek, çok daha sağlıklı ve
gerçekçi bir yaklaşımdır.

Aslında Kıbrıs’ta her iki topluma sık sık anayasa modeli biçmek, sanıldığı kadar
iyi bir alışkanlık değildir. Bu yüzden Kıbrıs’taki toplumlar, artık bu alışkanlıktan
kurtulmalıdırlar. Çünkü anayasalar, yaşandıkça canlanır; eskitildikçe yenilenip
değer kazanırlar (Soysal, 1997: 272). Bu görüşe göre en kötü, ama değişikliğe
ve toplumca yenilenip benimsenmeye açık federal bir anayasa, görünüşte en iyi
görünüp ilişilmezliği yüzünden toplumdan soğuyarak taşlaşan ve tarihin tozlu
raflarında kalan bir anayasaya nazaran oldukça iyidir. Zira bu iyimserlik ve
hoşgörü, Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasanın yıkımını değil, tam
tersine, dirileşmesini sağlayacaktır.
Görüleceği üzere eleştirilerin ışığında federal anayasaya yeni bir toplum
sözleşmesi niteliği kazandırmak için ondan devralınmış olan sistematiğe, yani
maddeler iskeletine yeni bir ruh ve yeni bir canlılık getirmek gerekecektir.
Aslında Kıbrıs’ta 40 yıldır çizilen çizginin sürekli yükselir bir çizgi olabilmesi
de buna bağlıdır.

Ancak ileride federal anayasayla uğraşmanın, adadaki her iki toplumun sosyal
yapısıyla uğraşmakla aynı manaya gelmemesine özenle dikkat edilmelidir.
Çünkü sorunların gerçek çözümü oradadır. Üzerine çok fazla umut, görev ve
sorumluluk yüklenen bir federal anayasa, aynı zamanda çok çabuk bir hayal
kırıklığına, başarısızlığa ve suçlama simgesine dönüşebilecektir. İşin daha da
kötüsü, Kıbrıs’taki federal anayasadan başarabileceğinden fazlasını beklemek,
bu durumu daha da karışık bir hâle getirecektir. Çünkü başarısızlıklar nedeniyle
federal anayasayı suçlamak, başarısızlığın asıl sorumlusunu gözden
kaçırmamıza neden olacaktır. Zira esas konu veya suçlanması gereken şey,
ekonomik ve sosyal etkenlerdir.

Aslında Kıbrıs’ta tesis edilmeye çalışılan federal anayasayı anlamak demek, onu
yerli yerine, kendi imkânlarının çerçevesine oturttuktan sonra temeldeki
ekonomik ve sosyal etkenleri anlamaya başlamak demektir. Gerçek şu ki bu
etkenlerin anlaşılması, federal anayasayı daha gerçekçi kılacak ve yaşatacaktır.
Çünkü anayasalar, sık sık suçlanıp kurşuna dizilmek için değil, değişen
toplumun gerçekleriyle yenilenip yaşatılmak için vardırlar (Soysal, 1997: 273).
Bu yönü ile Kıbrıs’taki çözüm önerilerine bir isim takmak önemli değildir.
Kimilerine göre bu çözümün ismi federasyondur, kimilerine göre bu
konfederasyondur. Fakat önemli olan çözümün adı değil, içeriğidir. Çünkü Türk
toplumunun istediği çözüm ilkeleri, yukarıda sıralanan kriterlerdir. Zaten bu
ilkeleri göz ardı ederek adil ve kalıcı bir çözüme ulaşmak pek doğru değildir;
hatta mümkün de değildir.

KAYNAKÇA

ALMOND, Gabriel A., Jr. Bingham POWELL: “Comparative Politics: System -
Process and Policy”, Little Brown Press, Boston, 1978.
ARIK, Kemal Fikret: “Türk Medenî Hukuku (Genel Prensipler)”, Balkanoğlu
Matbaacılık, Ankara, 1963.
Kıbrıs’ta Kurulmak İstenen
Federal Anayasayla İlgili Bazı Kavramların Her İki Taraf Açısından Değerlendirmesi
Journal of Strategic Studies 1 125 (3), 2009, 100-12 6
AYDIN, M. Sabir: “Avrupa Topluluğu Entegrasyonu ve Türkiye’nin Ulusal
Yönetimine Tesirleri”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu
Yönetimi ve Siyasal Bilgiler Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Ankara, 1992.
BAŞAK, Cengiz: “Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletlerin Polis Misyonu”, Proceedings
of The Third International Congress for Cyprus Studies 13-17 November 2000,
Volume: 3, Eastern Mediterranean University Congress for Cyprus Studies
Publications, Gazimağusa, 2000, s. 309-314.
BRZEZİNSKİ, Zbigniew: “Büyük Çöküş”, Çev. Gül Keskil ve Gülsev Pakkan,
2. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1989.
ÇAKIR, Ömer: “Demokrasi ve İnsan Hakları”, Bilge Dergisi, No:27, (Kış
2000), s. 163-165.
GIBBONS, Harry Scott: “The Genocide Files”, Charles Bravos Publishers,
London, 1997.
GIBBONS, Harry Scott: “Kıbrıs’ta Soykırım”, Çev. Erol Fehim, Near East
Publishing, Özyurt Matbaası, Ankara, 2003.
GOBI, Hugo: “Conflict and Negotiation 1960-1980”, London, 1989.
GÖĞER, Erdoğan: “Hukuk Başlangıcı Dersleri”, Şenyuva Matbaacılık, Ankara,
1971.
“Kıbrıs Sorunu”, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Sevinç Matbaaları, Ankara,
1975.
KONUK, Neval: “Demokraside Aldığımız Yol ve Nasıl Bir Demokrasi
İstiyoruz?”, Bilge Dergisi, No:27, (Kış 2000), s. 108-112.
LIJPHART, Arend: “The Politics of Accommodation”, University of California
Press, Berkeley, 1967.
MORAN, Michael: “Sovereignty Divided Essays on The International
Dimensions of The Cyprus Problem”, CYREP, Nicosia, 1998.
POWELL, Jr. G. Bingham: “Contemporary Democracies: Participation,
Stability and Violence”, Harvard University Press, USA, 1982. Soyalp Tamçelik
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 126 (3), 2009,100-126
PRÉLOT, I.: “Institutions Politiques”, Paris, 1961.
RAE, Douglas. “The Political Consequences of Electoral Laws”, Yale
University Press, New Haven, 1967.
ROUSSEAU, Jean Jacques: “Toplumsal Sözleşme”, Tercüme: Alpagut
Erenuluğ, 3. Baskı, Ankara, 1999.
“Rum Liderlerinin Demeçleri Klerides – 2 (1978-1993)”, KKTC
Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: Rum Liderlerinin Demeçleri, Tarih: 1993.
SARICA, Murat. Erdoğan TEZİÇ ve Özer ESKİYURT: “Kıbrıs Sorunu”,
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1975.
SAVAŞ, Vural: “İrticacılığa ve Demokrasi’ye Karşı Militan Demokrasi”, 8.
Baskı, Bilgi Yayınları, Ankara, 2000.
SOYSAL, Mümtaz: “İkili Görüşmeler, BM ve Uyuşmazlık Noktaları”, Kıbrıs
Uyuşmazlığı ve Yeni Hükûmetten Beklentiler, Kıbrıs Vakfı Yayınları, İstanbul,
1992, s. 31–36.
SOYSAL, Mümtaz: “100 Soruda Anayasanın Anlamı”, 11. Baskı, Gerçek
Yayınevi, İstanbul, 1997.
TAMÇELİK, Soyalp: “Demokrasi ve Muhafazakârlık”, KKTC
Cumhurbaşkanlığı’na Sunulan Rapor, 19 Nisan 1998 / Sayı: 226 – (Resmi Belge).
TAMÇELİK, Soyalp: Kıbrıs Meselesinin Çözüm Plânları (BM’nin 789 Sayılı
Kararına Göre), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Ankara, 2008.
TURAL, Sadık: “Türkiye İçin Cumhuriyet, Değerlere Sahip Çıkmaktır”, Erdem
Dergisi Cumhuriyet Özel Sayısı III, Cilt:11, No:33, (1997), s. 947-960.
Türk Ajansı Kıbrıs [TAK] Arşivi: Rum Basını Özetleri, No:881, (23 Mart 1988), s. 1.
Financial Times Gazetesi, “Uzlaşmaz Kıbrıslı Türklerdir”, No:56862, (23 Mart 1988).


***

KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASAYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLARIN HER İKİ TARAF AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ, BÖLÜM 1

KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASAYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLARIN HER İKİ TARAF AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ, BÖLÜM 1





Soyalp Tamçelik*
* Dr., Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, soyalp@hotmail.com


ÖZET


Bu araştırmada, Kıbrıs’ta kurulacak federal anayasa ile ilgili birtakım kavramların
Kıbrıslı Türklerle Rumlar açısından değerlendirmesi yapılmıştır. Bundan hareketle
araştırmanın temel amacı, Kıbrıs’ta taraflar arasında yaşayabilir bir anayasayı
hazırlamak, uygulamak ve buna dayalı barışı tesis etmek için nelerin gerektiğini ortaya koymaktır. 2004 yılından beri Kıbrıs’ta gözle görülür bir ilerleme kaydedilse de hâlâ gerginlik yaratan bazı durumlar mevcuttur. 

Önemli olan taraflar arasında mutabakata varılan Kuruluş Anlaşması’nın var olmasıdır. 

Bu gerçekten hareketle araştırma, iki ana bölümden oluşmaktadır. 

Birinci bölümde federal anayasasının niteliği, dayandığı kaynaklar ve temel prensipler belirtilmiş tir. İkinci ve son bölümde ise federal anayasanın kapsam analizi üzerinde durulmuştur.


GİRİŞ

Tabiatı gereği oybirliği ile onanması gereken bir tek yasa vardır. O da toplumsal
uzlaşması gerektiren anayasadır (Rousseau, 1999: 165). Çünkü yurttaşların
ortaklığı, dünyada gönüllülüğü en çok gerektiren bağıttır. Her insan, özgür
doğduğu ve kendi kendisinin efendisi olduğu için, hiç kimse onu, o istemedikçe
buyruğu altına alamaz. Aslında bu durum, şunu ifade etmektedir. Toplum
anlaşması yapıldığı sırada ona karşı çıkanlar olursa, bu durum, sözleşmeyi
geçersiz kılmaz, yalnızca karşı çıkanların anlaşmaya katılmalarını engeller.
Zaten onlar da yurttaşlar arasında azınlık durumuna düşerler (Rousseau, 1999:
165-166). Lakin devlet kurulduktan sonra orada oturanlar, anlaşmayı resen
onadıkları kabul edilir. Bir başka deyişle devletin toprakları üzerinde oturmak,
onun egemenliğini tanımak manasına gelmektedir.

Kaldı ki bu ilk sözleşme, her zaman için çoğunluğu olduğu kadar azınlığı da
bağlar. Esasında bu durum, sözleşmenin kendi doğasından kaynaklanmaktadır.
Ancak bir insan nasıl olur da hem özgür olur, hem de kendisinden zuhur
etmeyen isteklere boyun eğmeye zorlanır veya karşı çıkanlar özgür iseler, nasıl
olur da onamadıkları yasalara boyun eğerler? Rousseau’nun da ifade ettiği gibi
(1999: 166) asıl üzerinde durulması gereken sorun işte budur. Zira bu sorun,
Kıbrıs’ta da yansımasını bulmaktadır. Bundan hareketle Kıbrıs’ta kurulmak
istenen federal anayasanın temel bir amacı olmalıdır. Bu amaç, federe devletler
arasında işbirliğini sağlayıcı yasama kategorisi ve iki toplumun ortak
duygularının anlatımı olmaktan ziyade, zaten farklılaşmış olan toplumları ve
bireyleri, kendi arasında düzenli ve sürekli olarak birlikte yaşamayı
örgütlemektir (Tamçelik, 2008: 283). Bunun için de belirli kavramların anlaşılır
olması gerekmektedir. Bundan hareketle federal devlet anayasası ile ilgili bazı
kavramların, soruna müdahil taraflarca algılanma biçimi aşağıdaki gibi ifade
edilmeye çalışılmıştır.

KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL ANAYASANIN NİTELİĞİ VE ÖZELLİKLERİ

Pozitif hukuk kuralları aralarında belli bir hiyerarşi vardır. Bu sıralama,
kuralların genellik ve özellik vasıflarına dayanarak yapılmaktadır (Arık, 1963: 47; Göğer, 1971: 25). 

Sıralama: anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik şeklindedir. 

Bu sıralama pozitif hukuk kuralarının kuvvet ve geçerlik dereceleri
hakkında da caridir. Sıranın en başında yer alan kural en genel, en kuvvetli ve en geçerli kuraldır (Arık, 1963: 47). Bundan hareketle kurulmak istenen federal
Kıbrıs’ın anayasası, diğer kurallara oranla daha genel ve daha kuvvetli olacaktır.
Böylece federal kanunlar, anayasaya aykırı olamayacaklardır. Zaten anayasanın
üstünlüğü ilkesi, kamu otoritesinin güç kaynağını teşkil etmesini ifade etmesi
açısından önemlidir (Tamçelik, 2008: 283). Bir başka deyişle, hiçbir kimse veya
organ, kaynağını Kıbrıs’ın federal anayasasından almayan bir devlet yetkisi
kullanamayacak ve anayasaya aykırı bir şekilde hiçbir kanun yapamayacaktır
(Aydın, 1992: 63). Aslında her iki federe devlete ait kanunların, federal
anayasanın altında tutan tek şey, federal anayasaya aykırı olmamaları veya
federal anayasaya uygun olmak zorunda olmasıdır. Gerçekten de bu husus
ortadan kalktığı zaman Kıbrıs’taki federal anayasanın üstünlüğü ilkesinden söz
etmek mümkün olmayacaktır.

Aynı muhakeme tarzı, tüzüklerin kanunlara, yönetmeliklerin tüzüklere aykırı
olamayacağı sonucunu vermektedir. Aslında ‘anayasa’ deyiminin kelime yapısı
itibariyle anlamı açıktır. Bu deyim, ‘ana’ ve ‘yasa’ kelimelerinin kaynaşmasından meydana gelmektedir. Anayasa, diğer yasaların (kanunların) anası, yani onlara kaynak ve temel olan kanundur. Bu yönü ile kurulmak istenen federal Kıbrıs’ın anayasası, devletin kuruluşunu ve işleyişini, vatandaşlarının hakkını ve hürriyetini gösteren temel kanun olacaktır. Aslında bu temel kanun, çeşitli ayırımlara tâbi tutulmak istenmektedir. Dolayısıyla burada, yapılan ayırımın önemli olanlarının sadece birkaçına dikkat çekilecektir.

Öncelikle Kıbrıs’ta yazılı ve yazılı olmayan anayasa ayırımı dikkat çekicidir.
Bilindiği üzere yazılı anayasa metnine sahip olmayan devletlerin en önde geleni
İngiltere’dir. İngiltere’de kamu otoritesini düzenleyen kuralların çoğunluğu, örf
ve adet kuralları hâlindedir. Yazılı anayasaya sahip devletler yönünden örf ve
adet hukukunun değeri yoktur. Gerçi temel hak ve hürriyetlerin korunmasını
sağlayan yazılı bir anayasanın varlığı, dünya devletlerinde çoğunlukla rastlanan
bir hâldir. Yazılı anayasalar da esas itibariyle yasama, yürütme ve yargı
organlarının görevlerini açıkça belirten ve kişiye sağlanmış hakları ve bu
hakların korunma çarelerini gösteren hükümleri göstermektedir. Aslında yazılı
anayasanın varlığı, ülkedeki düzenin mahiyetini açıkça göstermektedir (Arık,
1963: 47-48). Bu suretle federal anayasanın ehemmiyeti büyüktür.
Bunun dışında anayasalar, değiştirilme yönünden ikiye ayrılmaktadırlar. Bazı
devletler yazılı anayasaların değiştirilmesinde diğer kanunların yapılmasından
farklı hükümler getirmişlerdir. Bu yönü ile değiştirilmelerinde, olağan
kanunların yapılmasından farklı hükümler getirmeyen anayasalara ‘yumuşak
anayasa’ veya ‘yatkın anayasa’ (Göğer, 1971: 148) denilmektedir. Örneğin,
Yeni Zelanda Anayasası hem yumuşak, hem de yazılı bir anayasadır. Gerçi
yazılı olmayan İngiliz anayasa kuralları da yumuşak anayasa örneğindendirler.
Diğer anayasa tipi ‘sert anayasa’ veya ‘bükülmez anayasalardır’ (Göğer, 1971:
148). Bu durumdaki anayasanın değiştirilmesi, olağan kanunların yapılmasından
ve değiştirilmesinden farklı bir sisteme tâbi tutulmuşlardır. Örneğin, KKTC
anayasasının değiştirilmesi olağan kanunların yapılmasından farklı bir usule tâbi
tutulmuştur. Anayasa değişikliği teklifi, Cumhuriyet Meclisi’nin üye tam
sayısının en az üçte biri tarafından yapılan yazılı müracaatla teklif edilmekte,
değiştirme tekliflerinin yine Cumhuriyet Meclisi’nin üye tam sayısının üçte ikisi
tarafından kabul edilmesiyle gerçekleştirilmektedir. Ayrıca anayasa
değişikliklerinin ivedilikle görüşülmesi mümkün de değildir.
Ne var ki, anayasaya aykırı kanunların bozulabilmesi için iki usul vardır. Her
şeyden önce kanunların anayasaya uygunluğunu bir siyasî kuruluşun
denetlemesi ilk yoldur. Diğer usul ise kanunların anayasa uygunluğunu yargı
organlarının denetlemesidir (Göğer, 1971: 148). Ancak kanunların anayasaya
uygunluğunu denetleme ödevinin siyasî organa, örneğin Senato’ya verilmesi,
genelde başarılı bir sonuç vermemiştir. Çünkü siyasî bir kurul olan Senato, fiilen
bağımsız kalamamış veya çoğunluk partisinin arzularına uymak zorunda
kalmıştır (Göğer, 1971: 148). Bu yüzden kanunların anayasaya uygunluğu
denetimini, bağımsız yargı organına verme yolu daha olumlu bir sonuç
vermiştir. Bundan dolayıdır ki kanunların anayasaya uygunluğunu, kısacası
denetleme sistemini kabul etmiş devletlerin hemen hepsinde kontrol organı bir
mahkemedir. Hâl böyle olunca Kıbrıs’ın federal anayasası da kanunların
anayasaya uygunluğu konusundaki kontrol yetkisi, Anayasa Mahkemesine
verilmiştir (Tamçelik, 2008: 285).

Aslında anayasanın üstünlüğü ilkesi, hukuk devleti kavramıyla da ilgilidir. Gerçi
hukuk devletinde amaç, hiç değilse klasik demokrasilerde hukukun üstünlüğünü
sağlamaktır. Hukukun üstünlüğü ise önce, devletin otoritesini hukuktan aldığının
kabul edilmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta kurulmak istenen
federal devlet, otoritesini hukuka uygun olarak kullanmak zorundadır.
Hukukun üstünlüğünün diğer bir şartı ise insan kişiliğine saygı esasına
dayanmasıdır. Çünkü kişi, klasik demokrasilerde devlet karşısında birtakım
temel haklara sahiptir.

Ne var ki hukuk devleti kavramı ile kanun devleti terimlerini birbirlerine
karıştırılmamak gerekir. Özellikle yasama organından çıkan kanunların
yanılmazlığını ve şaşmazlığını kabul etmek, kanun devletinden söz edilmesine
yol açmaktadır. Aslında kanun yapma yetkisinin yasama organına verilmiş
olması, yasama organının hukukun üstünde yer aldığı anlamını taşımaktadır
(Göğer, 1971: 149). Kanunların yanılmazlığını ileri sürmenin gerçek anlamı,
yasama organı, yani meclis üyeleri çoğunluğunun yanılmazlığını kabul etmektir.
Bu yönü ile kurulmak istenen federal Kıbrıs’ın yasama organlarının yanılmazlığı
esasına dayanan kanun devleti anlayışının, klasik demokrasilerde yer almasına
imkân yoktur.

Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasal sisteme ait hukuk kaideleri, üç ayrı
kaynaktan (memba) besleneceği tahmin edilmektedir (Tamçelik, 2008: 285).
Bunlar sırası ile şunlardan oluşmaktadır:

1. Kıbrıs’ta Kurulmak İstenen Federal Anayasa Hukukunun Aslı
Bu anlamda Kıbrıs’taki hukuk düzeninin kaynağı sosyal ihtiyaçlardır. Çünkü
hukuk kurallarını, ‘sosyal ihtiyaçlar’” (Arık, 1963: 53) belirlerler. Kaldı ki
Kıbrıs’ta federal yapıda oluşturulmak istenen devletin sosyal ihtiyaçları, son
derece fazla olacaktır.

2. Kıbrıs’ın Federal Anayasasında Hukuku Yaratan Varlık
Bilindiği üzere hukuk kaidelerini yaratan makamlara, hukuk kaynağı adı verilir
(Arık, 1963: 53). Bu anlamda kanun, tüzük veya yönetmelik koyan makamlar
olarak sırası ile Kıbrıs Federal Devleti, Üst Meclisi (Senato), Alt Meclis
(Temsilciler Meclisi), Bakanlar Kurulu ve diğer idarî makamlar birer hukuk kaynağıdırlar.

3. Kıbrıs’ın Federal Anayasasında Hukuku Belirten Şekil Aslında hukuk kurallarını belirten veya tezahür ettiren şekillere de hukuk kaynağı denir (Arık, 1963: 54). Bunlar arasında kanun, örf, adet, içtihat (mahkeme kararları) vb. hususlar sayılabilir. Gerçi sözü edilen hukuk kaynakları en çok bu anlamda kullanılır. 

Bu yönü ile kaynak, hukuku belirten ve onu meydana koyan şekillerdir. Dolayısıyla cari ve meri olan hukuk kaidelerini ihtiva etmesi bakımından bunlar, hukukun kaynaklarıdırlar. Kısacası Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasa, adadaki her iki toplumun korunmasına, bu toplumların düzenini oluşturan temellere ve amaçlara, bu toplum ve topluma dahil herkesin güvenliğine dair gerçek ya da hayalî gereksinimlere ve insan haklarına saygı duyacak bir biçimde var olmaya yönelmelidir. Bu yönü ile tesis edilecek federal anayasa, federal devletin hukuk anlayışını ve oluşturmayı düşündüğü toplum yapısını ana çizgilerle belirleyen bir metin olarak karşımıza çıkacaktır. Zaten Kıbrıs’taki iki halkı yönlendirmek üzere özendirici bir hukuk ile caydırıcı bir ceza anlayışını kurumlaştırmak (Tural, 1997: 957-958), kurulmak istenen ‘federal devletin’ temel özelliklerini oluşturması açısından önemlidir.

Aslında bir anayasanın demokratik olmasının ölçütü, sadece içeriği değildir.
Bunun, hukuk kaynağı da önemlidir (Tamçelik, 1998: 10). Bu yönü ile anayasa,
benimsenip özümsenmesi gereken kurallar bütünüdür. Bundan hareketle
Kıbrıs’taki toplumlar, üzerinde ancak tartışılmasına ve biçimlenmesine katkıda
bulundukları bir anayasayı benimseyip kabul edebileceklerdir. Dolayısıyla
adadaki toplumsal dinamikler hesaba katılmayarak hazırlanmış anayasalar, iyi
niyetli, hatta göreceli olarak demokratik de olsalar, her iki toplumca kabul
edilmesi mümkün değildir (Tamçelik, 1998: 10). Zaten demokratik anayasaların
yurttaşa verdiği sorumlulukların ötesinde, kutsallaştırılmış ideoloji veya
inançları dayatmayan, vatandaşlarının neler yapacaklarını göstermek yerine,
onların hak ve özgürlüklerini genişleterek güvence altına alan bir anayasa
oluşturmaktır. Dolayısıyla Kıbrıs’taki federal devletin çağdaş ve demokratik
anayasası, her iki toplumun beklentilerine cevap verecek demokratik haklar ve
kişisel özgürlükler sağlanmalı ve oluşturulmak istenen federal düzenin hukuk ve
devlet yapısı, açık ve özlü bir şekilde ortaya konmalıdır.

Aslında siyasal doktrinlerin bir kısmı, sosyal bir durumun meşruluğunu
gösterme çabasını yansıtırken, diğer bir kısmı da belli bir protestoya karşı
koymadan ileri gelmektedir (Kıbrıs Sorunu, 1975: 10). Fakat izafi surette uzun
veya kısa bir süre sonra aynı doktrinin yer değiştirdiği görülmektedir.
Demokrasinin, monarşiye; sosyalizmin, kapitalizme karşı ‘tepki doktrini’ (Kıbrıs
Sorunu, 1975: 10) olarak yaşandığı günümüzde, sosyal durumun destekleyici bir
aldığı görülmektedir. Gerçi aynı durum, federasyon kavramı için de geçerlidir.

Çünkü bütün federasyonlar, ‘tepki doktrini’ hâlinde doğmuşlardır (Tamçelik,
2008: 286). Bu yüzden Kıbrıs’ta kurulmak istenen federasyon, iyi kurulduğu ve
yapılandırıldığı takdirde belki de aynı dönüşümü gösteren bir dönem yaşanmış
olacaktır. Fakat bunun için belli başlı kriterlerin yerine getirilmesi şarttır.
Misal olarak anayasa hukukunda, katı ve katı olmayan anayasa ayrımı
yapılırken, federal anayasaların ‘katı anayasalardan’ (Sarıca-Teziç-Eskiyurt,
1975: 235) olduğu söylenmektedir. Çünkü bu anayasaların ‘yazılı ve sert’
olmaları, doğası gereğidir. Aslında bu katılık, federal devlete ait yetkilerin
kısıtlanamayacağı yönünde şekillenmesidir. Çünkü federasyonlar, federe
devletlerin iradesi ile kurulmaktadırlar. Zaten bazı yazarların federal anayasayı,
‘katılma kanunu’ (Prélot, 1961: 238; Kıbrıs Sorunu, 1975: 10) diye
isimlendirmeleri boşuna değildir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta oluşturulmak istenen
federal anayasa, ancak ittifak ile değiştirilebilecektir. Peki, bu bağlamda şu soru
akla gelmektedir.

Acaba federal anayasa yapılmaksızın, federasyonlar kurulamazlar mı? Aslında
bu sorunun cevabı kurulabilirdir. Fakat münferit anlaşmalarla fiilî bir düzen
kurulsa bile, bir federasyonun gerektirdiği hukukî güvence sağlanamaz. Çünkü
gelecek üzerine tahminlerde bulunmak müphem bir davranıştır.
Bu surette Kıbrıs’ta kurulacak federasyon, devletler hukukunun yarattığı
‘birliklerden’ biri değil, anayasa hukuku alanına giren bir ‘birlik’ olacaktır
(Tamçelik, 2008: 287). Bu iki çeşit ‘birlik doktrinlerinden’ tercihin, anayasal
yönde olması daha faydalı olacaktır. Zira bu yönü ile tarafların elinde bir
‘kuruluş belgesi’ bulunacaktır.

Ancak şu bir gerçektir ki devletlerin birleşmelerinde, konfederasyondan
federasyona geçiş, daha çok görünen bir şeydir. Örneğin Kuzey Amerika
Birleşik Devletleri konfederasyonu (1776-1787), ki 4 Ekim 1776’da
‘Konfederasyon ve Ebedî Birlik Antlaşması’ ile kurulmuştur (Sarıca-Teziç-
Eskiyurt, 1975: 231), 1787 Anayasasıyla günümüz ABD sistemine, yani federal
devlet tipine dönüşmüştür. Aynı şey İsviçre (1848 Anayasası) ve Federal

Almanya için de söylenebilir. O hâlde belli bir süre beraber yaşayan devletler,
karşılıklı itimada binaen konfederasyondan federasyona dönüşebilirlerdi.
Hâlbuki Kıbrıs’ta böyle bir deneme sürecine girilmeksizin, doğrudan federal
devlete geçilmek istenmektedir. Dolayısıyla federasyonun herhangi bir sakınca
doğurmaması için federal anayasanın hazırlanmasında dikkatli ve tedbirli olmak
gerekecektir. Aslında bu oldukça hassas bir konudur. Çünkü bu ittifakın, iki
ilkeye göre şekillenmesi gerekecektir. Bunlardan birisi özerklik, diğeri ise
katılımdır (Tamçelik, 2008: 287).

Eğer kurulmak istenen federasyon, Kıbrıs’taki toplumlardan birisinin ‘kültürel
erozyona’ (Tamçelik, 2008: 287) uğramasını engellemek ise ‘Merkezî
Hükûmete’, örneğin ‘federal eğitimi düzenleme ve denetleme’ yetkisi
tanınmamalıdır. Eğer toplumlardan birisi, diyelim ki ekonomik imkânları, hatta
dış yardımları, kendisine alma politikası içine girerse, federasyon anayasasında
bazı önleyici tedbirlere yer verilmesi gerekecektir.

BM çözüm önerilerinin tamamına bakıldığında Kıbrıs’ta kurulmak istenen
federasyon, çok devletli bir federasyon olmayacaktır. Hâlbuki birtakım federal
kararlar alınırken, ‘tüzel’ kişiliği olan iki devlet iradesinin ortak rızası ile
alınmasını gerekli kılmaktadır. Zira bu konularla ilgili olarak ‘federe devletlerin
çoğunluk oyu’ diye bir şey söz konusu olamaz.

Bundan hareketle Kıbrıs’taki yeni federal anayasanın kapsayacağı temel
prensipler, aşağıdaki gibi olmalıdır:

1. Kıbrıs’taki her iki topluma, kendi kültürel kimliklerini geliştirmeleri ve
geleneklerini yaşatmaları için mümkün olan en geniş serbest alan tanınmalıdır.
Bu sebeple tarafların üzerinde anlaşacağı değişmez prensipler, dil ve kültür
çeşitliliğinin tanınmasını, korunmasını ve gelişimleri için gereken ortamın teşvik
edilmesini şart koşulmalı ve federal anayasadaki temel haklar uyarınca, her
bireyin istediği dili konuşmaya ve istediği şekilde kültürel hayata katılmaya
hakkı olmalıdır. Ayrıca her iki toplum, kendi bölgelerinde kültür dilinde eğitim
görme hakkına sahip olmalı ve bu hak, federal devlet anayasasınca garanti altına alınmalıdır.

2. Çoğulcu toplumlar, mümkün olan her durumda kucaklayıcı olmak için
çalışmalıdırlar. Tıpkı Ermeni, Latin ve Maronit gibi Kıbrıs’ta önemli üç
azınlığın, yönetim işlerinden tamamen dışlanacağı, salt bir çoğunluk sistemi
kesinlikle önlenmelidir. Bütün topluluklar, kendilerini yöneten kurumlarda
yeterince temsil edildiklerini hissetmeliler ve hiçbir toplumun, idarî sistemden
dışlanmaması ve sisteme yabancılaşmaması, özellikle dikkat edilmesi gereken
bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki Kıbrıs’ta kurulmak istenen
federal hükümetin yeni anayasasında, Kıbrıslı Türkler için yürütme düzeyinde
güç paylaşımının düzenlenmesiyle ilgili bir şey yapılmamıştır.

3. Farklılığa hoşgörü ve saygı gösterme kültürü, eğitim sistemi, ulusal dillerin
öğretilmesi ve bunların medya aracılığıyla tüm topluma yayılması sağlanmalıdır.

4. Her türlü negatif ayrımcılık kesin bir surette yasaklanmalıdır. Hiçbir halk,
kültürel ve etnik kimliğinden dolayı mağdur durumda ya da kültürel hayatın
herhangi bir cephesinden dışlanmış hissetmemelidir. Fakat Kuzey Kıbrıs’ta
birçok Türk, dengenin yeniden kurulması sürecinde Güney Kıbrıs’ta Rumları
kayıran ayrımcılık karşıtı programlar yüzünden mağdur olacaklarını
düşünmektedirler.

5. Federal devlet çatısı altında herkesi kapsayacak bir ortak değerler bütünün
oluşturulması şarttır. Anayasaya dayanan yeni değerler bütünü, bir ruh
oluşturmalı, federal başarılardan herkesin gurur duyması ve birtakım ortak
sembollerin benimsenmesi teşvik edilmelidir.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Kıbrıs’taki toplumlar, yukarıdaki prensipler
doğrultusunda hareket ettikleri takdirde, birlikte uyum içinde yaşayabilecekler dir. Ne var ki Kıbrıs’ta gözle görülür bir ilerleme kaydedilse de hâlâ gerginlik yaratan bazı durumlar mevcuttur. Gerçek şu ki, toplumlar arası ilişkiler, tüm insanî ilişkiler gibi sürekli ihtimam ve iletişim gerektirmektedir ler.

Zaten dünyadaki 29 demokrasinin her biri, nasıl yöneltildikleri ve toplumda
geçerli kararların nasıl alındığıyla ilgili karmaşık, yazılı veya yazlı olmayan
kuralları içeren ve hiçbiri birbirine benzemeyen birer anayasaya sahiptirler. 

Bu yönü ile bakıldığında anayasa terimi, herhangi bir belge veya hukuksal bir kodu belirtmekten ziyade (Almond-Powell, 1978: 9-10), siyasal kararların alınması için konan kurallar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla denebilir ki
anayasalar, belirli bir toplumun üzerine titrediği değerleri somutlaştırma
gayretleri olarak temsil edilirler (Powell, 1982: 60).

Aslında anayasal düzenlemelerin üç özelliği vardır. Özellikle ‘Demokratik
Başarım Kuramcılarının’ (Powell, 1982: 61) üzerinde durdukları, yasamayürütme
ilişkileri, yasama organındaki temsilin kuralları ve federalizmdir. 
Bu üç özellik, hiçbir biçimde temel anayasal özellikler listesini tüketmemişlerdir.
Kişi haklarının korunmasıyla ilgili hükümler, hükümetin kararlarının gözden
geçirilmesi, siyasetlerin uygulanması sırasında anlaşmazlıkların özerk yargısal
yoldan hüküm ve karar altına alınması ve diğerleri büyük önem ve dikkatle
incelenmeye değer hususlardır.

Anayasalar, insanlar tarafından yapılan modeller olduğuna göre bu modeller
anayasa yapıcılarının değerlerini, yaptıkları çeşitli düzenlemelerin doğuracağı
sonuçlardan beklentilerini ve çoğunlukla büyük güçlüklerle elde ettikleri
uzlaşmaları yansıtırlar. Yani anayasa yapıcıları, anayasalarını yerel koşulları ve
gereksinimleri karşılayabilecek ve olumsuz sonuçlardan kaçınabilecek biçimde
yapmaya çalıştıkları ölçüde başarıya ulaşabileceklerdir. Özellikle anayasa
tarafından ortaya konulan hukuksal düzen ve sonuçlar, anayasal tip ve
demokratik başarım arasındaki birlikteliği doğrudan etkiler (Powell, 1982: 91).
Ne var ki anayasa, toplumda yaygın olarak benimsenen değerleri somutlaştırdığı
sürece, biri diğerinin bir nedeni olmasından çok, hem anayasal tip hem de
başarım örüntüsü (Almond-Powell, 1978: 33-36) siyasal kültürün ürünleri
olabilirler.

Görüleceği gibi bugün itibarıyla Kıbrıs’taki anayasa üzerinde yapılan pazarlıklar, adadaki toplumların siyasal ve ekonomik elitlerinin (Lijphart, 1967: 156) çıkarları göz ardı edilerek hazırlanmalıdırlar. Aslında Kıbrıs’ta çeşitli anayasa taslaklarına yansımış olan ve birçoğunun adanın geleneklerine yanıt niteliği taşıyan bu özel durumlarla ilgili çıkarlara rağmen, yürütme denetimi ve
temsile yönlenme örüntüsünün çok güçlü biçimde ‘kültürle’ (Rae, 1967: 239)
bağlantılı olduğu düşünülebilir. Gerçekte bu örüntüler o denli güçlüdür ki,
anayasa yapıcılarının toplumsal koşulları çözme gayretlerinin anayasa
yapımında önemli bir rol oynayıp oynamadığı dahi saptanamaz. Örneğin Kıbrıs
gibi etnik olarak bölünmüş ülkelerin nispi temsilden daha çok çoğunlukçu
yasamaya sahip oldukları yadsınmaz bir gerçektir (Tamçelik, 2008: 289). 

Sırf bu yüzden Kıbrıslı Rumlar, Temsilciler Meclisi ve Senato’nun çoğunluk esasına göre oluşmasını istemektedirler.

Bunun ötesinde anayasaların, siyasal süreçte belli bir yakınlaşma için sağladık ları dürtüler veya yansıttıkları kültürel değerler nedeniyle başarımı etkileyip etkilemediğinden emin olunması mümkün değildir (Powell, 1982: 94).
Kültürel örüntülerle anayasal yapıların bu denli yakın bir biçimde birbirinin
içine girdiği durumlarda hiçbir istatistiksel yöntem, bunları yeterli ölçüde
birbirinden ayıramadığı da bir gerçektir.

   Aslında Kıbrıs’ta anayasal düzenlemelerin kültürel ve coğrafik temele isnat
etmesi bile, anayasanın yapılmasında ve kurgulanmasında birtakım sorunların
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle bu, belirli bir anayasa tipini teşvik
eden dürtüler ve sınırlamalar nedeniyle mi yerine getirilmektedir; yoksa belirli
bir kültürel zeminin anayasa konulardaki seçimleri ve siyasal başarımı
biçimlendirmekte midir? sorusu ortaya çıkmaktadır. Aslında bu soruyu, Kıbrıs
için yanıtlayabilmek oldukça zordur.

    Gerçi Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal anayasa, ileriki zamanlarda kendi
kendini korumak zorunda kalabilecektir. Ne var ki Gernard Leibholz’un da
dediği gibi, her anayasa düşmanlarına karşı hukukun silahıyla kendisini koruma
hakkına sahip olduğuna kuşku yoktur (Savaş, 2000: 8). Yani hiçbir anayasadan,
hele hele liberal bir hukuk devleti demokrasisi öngören bir anayasadan, kendisini ortadan kaldıracak koşulları onaylaması ve böylece intiharını yasallaştırması beklenemez (Konuk, 2000: 108). Özellikle liberal demokrasilerde özgürlük, maddesiz bir rölativizmin ve nihilizmin (aşırı bireycilik) görmek istediği gibi (Konuk, 2000: 108), hukuksal bağlardan yoksun değildir. Böylesine yanlış anlaşılmış bir özgürlük, önce özgürlüğün kendisini ve böylece özgürlükçü demokratik temel düzeni abes bir noktaya ve sonunda yok olmaya götürür. Gerçi özgürlük, siyasal alanda keyfilikle özdeş bir anlam taşımaz. Ancak Kıbrıs’ta da olduğu gibi liberal bir demokraside özgürlük, kendisine siyasal açıdan işlerlik kazandıran var oluş ve kuruluş temellerine bağlı olmayı şart koşar. Kaldı ki bu bağlılığa değişmezlik sağlamak ve buna karşı olanları nötrolize etmek, Kıbrıs’ta kurulacak federal anayasanın başlıca haklarındandır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

3 Ekim 2019 Perşembe

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE BÖLÜM 10

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ,  TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE  BÖLÜM 10


6.3. Uluslararası Terörizm İle Mücadele 

11 Eylül saldırıları, terörizmin şiddet ve etkisinin en fazla görüldüğü andır. Tarihte böyle bir terörist saldırının bu kadar heyecan verici, korkutucu ve hatta 
dehşet verici bir etkisi olmamıştır. Buna karşılık olarak güvenlik politikaları, politik ajandalarda ve toplumların belleklerinde en fazla bu dönemde yer edinmiştir. 
Terörizm tehdidine karşı güvenliğin sağlanması, güvenlik politikalarının ele alınması, bu çerçevede kamu politikalarının oluşturulması ve kurumsal hale 
dönüştürülmesi ve hatta dış politikaların şekillendirilmesi yine bu süreçte göze çarpan hususlardır 257. Terörün bu yeni karakteri, devletleri terörle mücadelede işbirliği yapma yoluna itmiştir. Çünkü terör tek bir devletin hatta tek bir kıta nın içerisine sığmayacak kadar geniş bir etki alanına sahip olmuştur. Teröristler küreselleşmenin sunduğu teknolojilerden en iyi şekilde yararlanarak örgütlenme, propaganda, eğitim, finans kaynaklarını yeniden karakterize etmiştir. Bu da terör örgütlerinin etki ve icra alanının tüm dünyaya yayıldığını göstermektedir. 

Bu sebeple küresel terörizmle ulusal kaynakları kullanarak mücadele etme seçeneği gözden düşmüş ve ülkelerin bir araya gelerek mücadele etme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu tip bir işbirliğini işler duruma getirebilmek için taraf ülkelerin; terör fenomenin tanımı, tehdit kapasitesinin üzerinde ulaşılabilecek maksimum fikir birliği ve aynı zamanda, sıfır tolerans anlayışını da içerisine alan terörizme karşı kullanılacak taktiklere karşı konsensüse varmış olmaları gerekmektedir 258. Terörle mücadelenin neyi amaçlaması gerektiği ve hangi stratejiler uygulanması gerektiği uluslararası hukuk kuralları ile belirlenerek, devletlerin ortaklaşa girişmek zorunda olduğu bu mücadelenin objektif sınırları belirlenmelidir. 

Dünyayı siyasal içerikli şiddetten arındırmak mümkün değilse bile, bu eğilimin marjinalize edilmesi mümkündür. İşbirliği çabaları ve terörle mücadele 
stratejilerinin bu yönde gelişmesi daha anlamlı olacaktır. Terörizmle mücadele hedefinin iyi saptanması ve fazla ütopik iddiaların yerine gerçek dünya ile daha 
uyumlu tavırlar benimsenmesi gerekmektedir. Terörle mücadelenin hedefi onu yok etmeye çalışmak ve radikal bir savaştan ziyade; onunla birlikte yaşamayı öğrenerek, onun etkinliğini kısıtlamak ve gereksiz hale getirmektir. Çünkü terörizmin başarısı yarattığı tepki ile ölçülmektedir 259. 

Terörle askeri güçlere dayanarak mücadele etme şeklinde kendini gösteren ve giderek diğer ülkeler tarafından da benimsenen mevcut İsrail ve ABD politikası, 
en fazla ve sadece sınırlı ve geçici bir başarı kazanabilir. İnandığı ideal uğruna kendini öldürmeyi göze almış bir eylemciyi, onu bu tip operasyonlarla öldürmekle tehdit ederek başarılı bir sonuca ulaşmayı imkansız kılmaktadır. İngilizlerin Kuzey İrlanda’ daki deneyimi, “zeki, kapsamlı bir siyasal müdahalenin, katı polis ve askeri yöntemlerin kendi başlarına durduramadığı teröre nasıl etkili bir şekilde son verdiğinin” en iyi çağdaş örneklerinden biridir 260. 

Uluslararası terörle mücadelenin asıl meşruiyet kaynağı devletlerce varılan konsensüs ve uluslararası hukuk kuralları olmalıdır. Uluslararası terörle mücadelede gücü temel alan yöntemler sadece gerekli olduğu hallerde gerekli olduğu kadar kullanılmalıdır. Terörle mücadelenin asıl hedefi, terörizm eylemlerinde bulunan insanları etkisiz hale getirmek değil, onların bu yolu kullanmaya iten sebepleri ortadan kaldırmak olmalıdır. Bu sebeple devletler öncelikle samimi bir şekilde dünya üzerinde bulunan eşitsizlikleri ve ayrımcılığı önlemeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki uygarlığın asıl ve en güçlü silahı hukuktur 261. Demokratik temel ilkeler her zaman terörizmle mücadelede medeniyetin en büyük silahı olacaktır. Uzun vadede istikrar ve barışın en sağlam temeli; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü teşvik etmek ve bu değerlere etkin kılmakla atılabilecektir. 

Bu noktada uluslararası kuruluşların terörle mücadelede etkin bir şekilde varlığını göstermesi gerekmektedir. Norm tanzim eden başlıca kurum ve uluslararası hareketin yasal kaynağı olan BM’nin, kendi hizmetindeki önemli politik ve ekonomik araçlarla AB’nin, birçok üyesi ve ilgili alanlardaki uzmanlığı ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) uluslararası toplumun dikkatini terörizme çekmede önemli bir rolü vardır 262. Özellikle BM yayınladığı kararlar ve uluslararası eylemlerin meşruiyet kaynağı olması özelliği ile uluslararası terörizm ile mücadeleye çok önemli katkılar sağlayabilme kapasitesine sahiptir. 


DİPNOTLAR;


1 İhsan Bal, “ Terör Nedir? Neden Terörist Olunur?“, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, 
   Derleyen: İhsan Bal, Ankara 2006, s.7 
2 Emre Öktem, Terörizm: İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları, İstanbul 2007, s. 452 
3 Doğuhan Sökücü, “Küreselleşen Terörizmin Uluslararası Siyasete Etkileri”,(İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler 
Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi ), İstanbul 2009, s. 8 
4 Emre Kongar, Küresel Terör ve Türkiye: Küreselleşme, Huntington, 11 Eylül, 11. Basım, İstanbul 2009, s. 73 
5 Emre Öktem, a.g.e., s. 12 
6 Emre Öktem, a.g.e., s. 13 
7 İhsan Bal, a.g.m ., s. 8 
8 Hasan Emre Şenocak, Avrupa Terör Örgütleri ve Ülke Uygulamaları, Ankara 2006, s. 11 
9 Sertaç Başaren, “Kavramsal Olarak Terörizm; Tarihi, ve Hukuki Boyutlarıyla” Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, Terörle Mücadele 
   Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s.9 
10 Emre Öktem, a.g.e. , s. 56 
11 Ertan Beşe, Terörizm, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları, Ankara 2002, s. 24 
12 İhsan Bal, a.g.m., s. 8 
13 Enver Bozkurt – Selim Kanat, Uluslararası Toplumun Paradoksu: Terörizm, İnsan Hakları, Güvenlik ve 11 Eylül Sonrası Meydana Gelen Değişikler, 
    Ankara 2007, s. 9 
14 Ertan Beşe, a.g.e., s.24 
15 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e. , Ankara 2007, s. 32 
16 Fatma Taşdemir, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, Ankara 2006, s. 35 
17 Emre Öktem, a.g.e., s. 258 
18 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 35 
19 Emre Öktem, a.g.e., s. 256 
20 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.35 
21 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 37 
22 Emre Öktem, a.g.e., s. 19 
23 Mehmet Ali Bal, Savaş Stratejilerinde Terör, 2. Basım, İstanbul 2008, s. 80 
24 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 37-38 
25 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.48 
26 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 11 
27 Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş: Gri Propaganda, 15. Basım, İstanbul 2011, s. 323 
28 Taner Tavas, “ Terörizm: Psikolojisi ve Hedefleri “, Terörizm İncelemeleri, Derleyen: Ümit Özdağ, Osman Metin Öztürk, Asam Yayınları, Ankara 2000, s. 25 
29 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.46 
30 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s. 10 
31 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.44 
32 Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Terör, Terörizm 
    http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm6.htm (10.05.2011) 
33 Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Terör, Terörizm 
    http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm6.htm (10.05.2011) 
34 Hakan İpek, Avrupa Birliği’nin Terörizmle Mücadelesi,(Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek 
    Lisans Tezi), Ankara 2006, s. 48-49 
35 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.44 
36 İhsan Bal – Süleyman Özeren, Uzakdoğu’dan Yeni Kıtaya Terörle Mücadele, Ankara 2009, s. 1 
37 Zeynep Özlem Üskül, “Küreselleşme Süreci ve Birey Kavramı”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi 14. Kitap, İstanbul Barosu, İstanbul 2005, s.40 
38 Emre Kongar, a.g.e. , s.22 
39 Zeynep Özlem Üskül, a.g.m.., s. 41 
40 Emre Kongar, a.g.e. , s.20 -28 
41 Nurullah Aydın, Küresel Terör ve Terörizm, İstanbul 2009, s. 164 
42 Emre Kongar, a.g.e. , s.29 -34 
43 Saadat Rüstemova, Küresel Terörizm, (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Doktara Tezi), 
    Ankara 2006, s. 15 
44 Emre Kongar, a.g.e. , s. 18 
45 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 9 
46 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. s. 6 
47 Ertan Beşe, a.g.e., s. 29 
48 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 14 
49 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 11 
50 İhsan Bal, a.g.m. , s.9 
51 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.10 
52 İhsan Bal, a.g.m. , s.9 
53 Emre Öktem, a.g.e., s. 25 
54 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.11 
55 Emre Öktem, a.g.e. , s. 37 
56 İbrahim Kaya, Terörle Mücadele ve Uluslararası Hukuk, Ankara 2005, s. 17 
57 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 8 
58 Faruk Sönmezoğlu (Der.), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, 4. Basım, İstanbul 2005, s.679 
59 Necati Alkan, Söz Bitmeden: Terörle Mücadele Önleme Stratejileri, 3. Basım, Ankara 2009 , s. 98 
60 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 11 
61 Taner Tavas, a.g.m. , s. 25 
62 Emre Öktem, a.g.e. , s. 41 
63 Ceza hukukunu yalnızca kanuna dayayan “suçta ve cezada kanunilik ilkesi”, kişilerin, kanunun açıkça suç saymadığı fiilleri nedeniyle cezalandırılamamalarını 
ve kanunun açıkça suç saydığı fiilleri nedeniyle de ancak kanunda söz konusu fiile karşılık yazılı olan ceza ile cezalandırılabilmelerini ifade etmektedir.(M. Nedim 
Bekri, Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi ve İlkenin Uluslararası Belgeleri ile Uluslararası Ceza Hukuku Uygulamalarındaki Durumu, 
http://www.yayin.adalet.gov.tr/dergi/38.say%C4%B1/04%20%20DR%20M.%20NED%C4%B0M%20BEKR%C4%B0.pdf), (10.09.2011), s.58 
64 Kıyas yasağının gereği olarak; ceza kanunundaki suç tiplerinden hiçbirisine uymayan bir fiil başka bir suç tipine benzetilerek cezalandırılamaz. Bu yasak “Suçta 
     ve cezada kanunilik ” ilkesini tamamlayıcı niteliktedir. http://www.mulkiyeteftis.gov.tr (10.09.2011) 
65 Emre Öktem, a.g.e., s. 50 
66 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 13 
67 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 15 
68 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. s. 17 
69 Emra Öktem, a.g.e., s. 49 
70 Ertan Beşe, a.g.e., s. 27 
71 12 Nisan 1 991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 
     (http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/809.html) (09.09.2011) 
72 Ertan Beşe, a.g.e., s. 28 
73 Emre Öktem, a.g.e.,s. 50 
74 İbrahim Kaya, a.g.e., s11 
75 İbrahim Kaya, a.g.e., s12 
76 Sözleşmeler için bakınız: Engin Akın, Terör ve Terörün Finansmanı Suçu: Anayasa Mahkemesi – 
     Yargıtay Kararları ve Uluslararası Hukuk Metinleri Çerçevesinde, Ankara 2009 
77 Ben Saul, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Terörizmin Tanımı: 1985 2004”, (Çev: Seda Koç) Terör ve Düşman Ceza Hukuku, Proje Yöneticisi: 
     Kayıhan İçel, Editör: Yener Ünver, Ankara 2008, 
78 Engin Akın, Terör ve Terörün Finansmanı Suçu: Anayasa Mahkemesi – Yargıtay Kararları ve Uluslararası Hukuk Metinleri Çerçevesinde, Ankara 2009, s. 17 
79 Ben Saul, a.g.m. ,s. 77 
80 Ömer Yılmaz, “ İspanya Terörle Mücadele Tecrübesi: Medeniyetler İttifakı Olabilir mi?“, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal 
    ve Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, Ankara 2006, s. 153 
81 Emre Öktem, a.g.e., s. 28 
82 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 11
83 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 19
84 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s. 59
85 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 15
86 Emre Öktem, a.g.e., s. 31
87 Emre Öktem, a.g.e., s. 29
88 Ertan Beşe, a.g.e., s. 29
89 Emre Öktem, a.g.e., s. 29
90 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 12
91 Emre Öktem, a.g.e., s. 33
92 Emre Öktem, a.g.e., s. 36
93 Ertan Beşe, a.g.e., s 23
94 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 21
95 Emre Öktem, a.g.e., s. 34
96 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.10
97 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.10
98 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 14
99 Emre Öktem, a.g.e., s. 25
100 Gös. yer
101 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 15 
102 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 13 
103 Emre Öktem, a.g.e., s. 24 
104 Emre Öktem, a.g.e., s. 26 -31 
105 Gökhan Gökulu, Terör Eylemlerinin Medyaya Yansıması: 15 – 20 Kasım İstanbul Saldırıları Örneği (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Suç 
Araştırmaları Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2005, s. 23 
106 Emre Öktem, a.g.e., s. 26 
107 Ertan Beşe, a.g.e., s. 61 
108 Ertan Beşe, a.g.e., s. 66 
109 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 12 40 
110 Emre Öktem, a.g.e., s. 36 
111 Emre Öktem, a.g.e., s. 33 
112 Ertan Beşe, a.g.e., s. 30 
113 Ertan Beşe, a.g.e., s. 17 
114 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 41 
115 İhsan Bal, a.g.m. , s. 12 
116 Taner Tavas,a.g.m., s. 25 
117 Saadat Rüstemova, a.g.t. , s. 26 
118 Ethem İlbiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Türkiye’nin Terörle Mücadelede İnsan Hakları Sorunu, (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Suç Araştırmaları Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) ,Ankara 2009, s. 13 
119 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, Terörün Sosyal Psikolojisi, Ankara 2010, s. 
120 Zafer Kılıç, Küreselleşme ile ivme Kazanan Uluslararası Terörizm ve Buna Karşı Alınan Tedbirler, (Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı), Isparta 2007, s. 13 
121 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, a.g.e., s.3 
122 İhsan Bal, a.g.m. , s.14 
123 Zafer Kılıç, a.g.t. , s.9 
124 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, a.g.e., s.2 
125 Eric Hobsbawm, Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm, İstanbul 2008, s. xiii 
126 Nurullah Aydın, a.g.e. , s. 151 
127 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, 6. Basım İstanbul 2008, s. 267 
128 Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, 18. Basım İstanbul 2010, s. 51 
129 Samuel P. Huntington, a.g.e. , s. 268 
130 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 86 
131 Samuel P. Huntington, a.g.e. , s. 269 
132 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 72, 85 
133 Samuel P. Huntington, a.g.e. , s. 268 
134 Eric Hobsbawm, a.g.e., s xii -xiii 
135 Emre Kongar, a.g.e. , s. 33 -35 
136 Doğan Sökücü, a.g.t. , s.8-9 
137 Dinçer Hacıhafızoğlu, “ Terörist Grupların Örgütlenmesi ve Yönetimi”, Terörizm İncelemeleri, Derleyen: Ümit Özdağ, Osman Metin Öztürk, Asam Yayınları, Ankara 2000, s. 29 
138 Erol Özdemir, “Terörizmin Unsurları Ve Bazı Çözüm Önerileri”,
      (http://www.caginpolisi.com.tr/74/17.htm) (24.09.2011) 
139 Erdal Bayer, Terörist Örgütlerde Örgütsel Öğrenme, (Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim 
      Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2008, s. 24 
140 Dinçer Hacıhafızoğlu, a.g.m., s. 30 
141 Dinçer Hacıhafızoğlu, a.g.m., s. 31 
142 Engin Akın, a.g.e., s. 365 
143 Dinçer Hacıhafızoğlu, a.g.e., s. 35 
144 Erol Özdemir, “Terörizmin Unsurları Ve Bazı Çözüm Önerileri”,(http://www.caginpolisi.com.tr/74/17.htm) (24.09.2011) 
145 Nihat Ali Özcan, “ Bir Terör Örgütü Olarak PKK; İdeolojisi, Yöntemi, Yükselişi ve Çöküşü ”, Dünyada ve Türkiye’de Terör Konferansı: Ekonomik ve 
Sosyal Yapıya Etkileri, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ed. Ali Tarhan, Ankara 2002, s. 109 
146 İhsan Bal, a.g.m. ,s. 20 
147 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 43 
148 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, Türkiyeli Avrupa: Türkiye’nin Üyeliğinin AB’ye Olası Etkileri, İstanbul 2004, s. 212 
149 İhsan Bal, a.g.m. ,s. 10 
150 Emre Öktem, a.g.e., s. 24 
151 Kasım Varol, “Terör ve Sağduyu”, 
      (http://www.caginpolisi.com.tr/v1/yazdir.php?art_id=1094) (26.09.2011) 
152 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 43 
153 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 16 
154 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
155 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 16 
156 Abdülkadir Baharçiçek, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, 
      (http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt10/sayi1/011-028.pdf) (26.09.2011) 
157 Taner Tavas, a.g.m. , s. 17 
158 Erdal Bayer, a.g.t., s.46 
159 Taner Tavas, a.g.e. , s. 17 
160 İhsan Bal, a.g.e. ,s. 20 
161 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 209 
162 İhsan Bal, a.g.e. ,s. 12 
163 Barry Davies, Terörizm: Ortadoğu’da Şiddet Dünya’da Terör, (Çev. Pınar Bulut), İstanbul 2006, s. 
164 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 48 
165 Nevzat Tarhan, a.g.e., s. 324 
166 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
167 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 48 
168 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 27 
169 Emre Öktem, a.g.e., s. 55 
170 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
171 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 83 
172 Nurullah Aydın, a.g.e. , s.47 
173 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 224 
174 Nurullah Aydın, a.g.e. , s.47 
175 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 224 
176 Taner Tavas, a.g.m. , s. 18 
177 Deniz Ülke Arıboğan, Terör, Korku Hali: Tarihin Sonundan, Barışın Sonuna, 3. Basım, İstanbul 2007, s. 32 
178 Emre Öktem, a.g.e., s. 55 
179 Necati Alkan, a.g.e , s. 101 
180 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 223 
181 İhsan Bal, a.g.m. , s. 17 
182 Necati Alkan, a.g.e , s. 9 
183 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 36 
184 Necati Alkan, a.g.e , s. 99 
185 İhsan Bal, a.g.m. , s. 19 
186 Nurullah Aydın, a.g.e. , s.49 
187 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 23 
188 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 322 
189 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
190 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 44 
191 Taner Tavas, a.g.m. , s. 19 
192 Taner Tavas, a.g.m. , s. 19 
193 İhsan Bal, a.g.m. , s. 17 
194 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 223 
195 Necati Alkan, a.g.e , s. 101 
196 Necati Alkan, a.g.e , s. 100 
197 Taner Tavas, a.g.m. , s. 19 
198 Beyhan Gürbüz, Dini Motifli ve Uluslararası Bir Terör Örgütü Olarak El-Kaide , (Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2008, s. 122 
199 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 218 
200 Beyhan Gürbüz, a.g.t., s. 145 
201 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 218 
202 İhsan Bal, a.g.m. , s. 10 
203 Beyhan Gürbüz, a.g.t., s. 139 
204 İlyas Avcı, “El – Kaide Tehdidi ile Mücadele”, 
   (http://www.pa.edu.tr/objects/assets/content/file/dergiler/2009/Cilt%2011/PBD%2011%20(3)%202 009-Word+Pdf/PBD%20%20(3)%202009-Tamam%C4%B1.pdf#page=101)  (02.10.2011), s.101 
205 Fang Finjing, “Radikal Dini Terörizm Faaliyetleri ve Mücadele Yöntemleri”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği, Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 151 
206 İhsan Bal, a.g.m. , s. 19 
207 İhsan Bal, a.g.m. , s. 18 
208 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 214 
209 Fang Finjing, a.g.m. , s. 157 
210 Abdulkadir Baharçiçek“Radikalleşmenin Önlenmesi ve Terörle Mücadele Üzerinde Demokratikleşmenin Rolü”, Terörün Sosyal Psikolojisi, Editörler: 
Murat Sever, Hüseyin Cinoğlu, Oğuzhan Başıbüyük, Ankara 2010, s.32 
211 Taner Tavas, a.g.m., s. 25 
212 Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m. , s. 33 
213 İhsan Bal, a.g.m. , s.376 
214 İhsan Bal, a.g.m. , s.36 
215 İhsan Bal, Alacakaranlıkta Terörle Mücadele ve Komplo Teorileri, Ankara 2006, s. 8 
216 Deniz Ülke Arıboğan, “Terörizme Karşı Kurumlar Arası Koordinasyon ve İş Birliği İmkanları”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, 
Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 126 
217 İhsan Bal, a.g.e. , s.3 
218 İhsan Bal, a.g.e, s. 3 
219 İhsan Bal, a.g.m., s.377 
220 Taner Tavas, a.g.m., s. 25 
221 Mehmet Özcan -Serkan Yardımcı, “Avrupa Birliği ve Terörizmle Mücadele”, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve 
Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 242 
222 İhsan Bal, a.g.m., s.36 
223 Kimberley Thachuk, “Terörizme Destek Veren Kaynaklarla Mücadele”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, Terörle Mücadele 
Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 57 
224 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, a.g.e., s.1 
225 Necati Alkan, a.g.e , s. 108 
226 Sedat Laçiner, “Toplumsal Sorunların Bir Belirtisi Olarak Terörizm”, 
      (http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=97) (03.06.2011) 
227 Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m. , s. 33 
228 Avrupa Konsayi Bakanlar Komitesi’nin İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki İlkeleri, 
   (http://www.jp.coe.int/Upload/90_GuidelinesHumanRights_Terrorism_TUR.pdf)  (25.08.2011) 
229 Fatih Karaosmanoğlu, Tarihin Başlangıcı: Uluslararası ilişkiler & Haklar ve Güvenlik, Ankara 2008, s. 33 
230 İhsan Bal, a.g.e , s. 27 
231 Emre Öktem, a.g.e. ,s. 248 - 80 
232 Ertan Beşe, a.g.e. , s. 117 
233 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 228 
234 Fatih Karaosmanoğlu, a.g.e. , s. 59 
235 Taner Tavas, a.g.e., s. 25 
236 Emre Öktem, a.g.e. , s. 247 
237 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 245 
238 Emre Öktem, a.g.e. , s. 248 
239 Emre Öktem, a.g.e. , s. 259 
240 Sedat Laçiner, “Toplumsal Sorunların Bir Belirtisi Olarak Terörizm”, 
      (http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=97) (03.06.2011) 
241 Sedat Laçiner, “Demokrasi İle Terör Çözülür mü?”, 
      (http://www.usak.org.tr/myazdir.asp?id=1045) 
242 Ertan Beşe, a.g.e. , s. 118 
243 Arman Khanat, 11 Eylül Saldırıları Sonrası ABD’nin Terörle Mücadele Politikası ve İnsan Hakları Açısından Değerlendirilmesi, (Polis Akademisi Başkanlığı, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Uluslar arası Polislik Çalışmaları Anabilim Dalı), Ankara 2008, s. 12 
244 Fatma Taşdemir, a.g.e. , s. 60 
245 Ertan Beşe, a.g.e., s. 120 
246 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, “Terörizm ve Amerika Birleşik Devletleri: 11 Eylül Öncesi ve Sonrası Terörle Mücadele Politikalarının 
Değerlendirilmesi”, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 162 
247 Ertan Beşe, a.g.e., s. 122 
248 Emre Öktem, a.g.e., s. 252 
249 Ertan Beşe, a.g.e., s. 124 
250 Ömer Yılmaz, “İspanya Terörle Mücadele Tecrübesi: Medeniyetler İttifakı Olabilir mi?, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 126 
251 Ertan Beşe, a.g.e., s. 121 
252 İhsan Bal, a.g.m. , s.36 
253 Ertan Beşe, a.g.e., s. 121 
254 Ertan Beşe, a.g.e., s. 127 
255 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, a.g.m. , s. 179 
256 Ertan Beşe, a.g.e., s. 120 
257 Fatih Yamaç, “11 Eylül 2011 Sonrası Fransız Terörle Mücadele Politikası”, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel 
Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 80 
258 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, a.g.m. , s. 163 
259 Deniz Ülke Arıboğan, a.g.m., s. 126 
260 Shireen Mazarı, “Terörizmin Geleceği ve Ortak Nitelikleri”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, Terörle Mücadele Mükemmeliyet 
Merkezi, Ankara 2006, s.227 
261 Emre Öktem, a.g.e. ,s. 3 
262 John Colston, “NATO’nun Terörizm İle Mücadeledeki Rolü ve Uluslararası İşbirliği’nin Önemi”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, 
Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 235 

***