ALLAHIN VARLIK VE BİRLİK DELİLİ OLARAK - EVRENSEL FAALİYETLER., BÖLÜM 1
ALLAH’IN VARLIK VE BİRLİK DELİLİ OLARAK EVRENSEL FAALİYETLER
İnsan, bütüncül bakabilecek ve soyutlama özelliğine sahip bir akıl; bütünlüğü hissedebilecek ve sınırsız duygular sahibi bir kalb; her şeyden istifade edip sindirecek bir nefis ile dünyaya geliyor. İnsanlık tarihi şahiddir ki, her insan aklıyla tevhid yolcusu, kalbiyle vahdet izcisi, nefsiyle varlık sözcüsüdür.
Bu manada peygamberler insanlığın hakikat üstadları, hak mürşidleri ve varlık azizleridirler. Onların rehberliğinde bütün insanlar marifet, muhabbet ve şükür noktasında ebedî bir yükselişe geçiyorlar. Allah’ın marifetiyle, semavi ve baki hakikat kapılarından ebedî Âhiret âlemine fikren, hissen ilerliyorlar. Fani hayat içinde sonsuzluğu soluklayacak bir kudsiyet ve ulviyeti elde ediyorlar.
Peygamberlere tabi olmayan insanlar ise, dünya denilen çürük tahtaya saplanıp kalan paslı bir çivi konumuna düşüyorlar. Peygamberlerin açtığı kudsi ve nurani
vahdet ve tevhid yolunu Kur’andan ders alan Said Nursi bize aldığı dersi ilgili sahalarıyla şu şekilde sunar:
Varlık, Hayat ve Kanunlar.,
Bediüzzaman, vahdet ve tevhidi, yaratılışın temellerini ve meyveleri anlattığı 24. Mektub isimli eserinde, Cenab-ı Hakk’ın icraatlarının bütün kâinatı
içine alacak kanunlar şeklinde olduğunu; bu kanunlara zerreler ve güneşler, çiçekler ve yıldızlar, insanlar ve gezegenler v.s. her şeyin tabi olduğunu
ifade eder. Nasıl bir ülkede, tek bir kanun ve anayasa vardır. Bütün ülke halkı o kanuna tabidir. Fakat insanların kanunları âcizliklerinden sadece
insanlara hükmeder. Aynen onun gibi kâinat denilen sistem de bir ülke ve memlekettir. Bu memleketin Melik-i Muktediri, Mâlikü’l-Mülk olan Allah’tır.
Onun da koyduğu kanunları vardır. Bu kanunlara “ sünnetullah ” veya “ âdetullah ” deniliyor. Fakat insanlar âleminde olanın aksine bu âlemdeki her
nesne bu ülkenin vatandaşı olduğu için aynı kanunlara tâbidir.
Yaratılış Sistemi ve Varlık Gayesi.,
Nasıl insanların kanunları vatandaşların rahatı ve huzuru için çalışıyor. Hem devlet, vatandaşı olan çocukları yetiştiriyor ve gerek kendi yapısında
gerekse serbest piyasada onlara çalışıp kazanma, servet ve lükse erişme imkânı sunuyor. Bunun mukabilinde kanunlarına itaati, gerektiğinde de
vergi vermesini şart koşuyor. Aynen öyle de Cenab-ı Hakk kendi mülkü olan bu kâinat sistemine, Melik-Kuddûs-Selam isimlerinin işaretiyle,
Onun krallığını ve melikliğini kabul etmek, nefsanilik ve bencillikle kâinatı kirletmemek şartıyla, kendine ve başkasına zarar vermemek ve her
şeyle barışık yaşamak itibariyle dâhil olanları Mümin-Müheymin isimleriyle emniyet ve himaye altına alıyor. Bu kişiler Allah’ın sistemi ile
bütünleşmiş hale gelen bir manzara sergiliyorlar.
Buna mukabil Cenab-ı Hakk Aziz-Cebbar-Mütekebbir isimleriyle de Firavun gibi izzet-ceberut ve kibir iddiasına kalkıp bencilleşen kişi ve nefisleri,
diğer insanlara ve mahlukata zorbalık yapanları, onları ezmeye ve sindirmeye çalışanları tokatlıyor… O (CC) da kâinat mülküne ve sünnetullahına
tabi olanlara kâinattaki imkânları istifade vesilesi kılıyor. Onun mülküne bu manada girenler zaman içinde potansiyel yeteneklerini açıp kemale
eriyorlar. Yaşadıkları iyi-kötü, acı-tatlı her şey ise onların kemale doğru celal ve cemal eşliğinde yürüyüşleri oluyor. Bu manada Allah’ın kanunları
terbiye edicidir.
Bu terbiyeye, “ Rububiyet ” denilir. Cenab-ı Hakk’ın Rabb ismi, Rububiyet ve terbiye sıfatı faaliyeti gerektiriyor.
Özellikle zıt mahiyetli faaliyetleri… Musibet ve nimet gibi, gece-gündüz gibi, sıkıntı-ferah gibi…
Esma-yı Hüsna’nın Sınıfları.,
Esma-yı Hüsnanın bir kısmı, sıfata dayalı isimlerdir. Hayat sıfatına dayanan, Hayy gibi; kıyam sıfatına dayanan Kayyûm gibi; ilim ve kudret sıfatlarına dayanan Alîm ve Kadîr gibi… Bunlara “ Uluhiyet isimleri ” deniliyor. Bir de bu sıfatlara dayanan faaliyetlerden kaynaklanan isimler var.
Mesela kim diri ve hayattar ise, başkasına o hayat verebilir. Bu manada hayat vericiliğe “ ihya ”; ihya edici olana ise, “ Muhyî ” diyoruz.
Bu manada Muhyî ismi, fiile dayanan isimlerdendir. Mesela ikram fiiline dayanan Mükrim, ihsan fiiline dayanan Muhsin, izhar fiiline dayanan Muzhir…
Bazen de fiil, terbiye vezninde olur. O zaman Mürebbi ismi tecelli eder.
Bu manada tebdil fiiline dayanan Mübeddil, telvin ( renklendirme )
fiiline dayanan Mülevvin gibi yüzlerce isim var. Bunlara “ Rububiyet isimleri ” deniliyor. Cevşen’deki 1001 isimden 250 tanesi sıfata dayalı isimleri anlatır. 750 tanesi ise fiile dayalı isimleri anlatır. Mesela 1. Bab Uluhiyet isimlerini anlatır; 17. Bab ise Rububiyet isimlerini anlatır.
Uzun cümleler ise bu iki grup ismin izahları ve Efendimiz (ASM) tarafından şerhidir.
Bediüzzaman 24. Mektub’un 1. Makamı’nda kâinatın bir “ vahdet ” içinde olduğunu ve yekpare bir sistem olduğunu işler.
Çok sayıda delillerle izah ve isbat eder. Aynı Mektub’un 2. Makamı’nda ise kâinat fabrikasının işleyişini, ondaki faaliyetlerin külliliğini, zerreden kâinatın tamamına kadar aynı fiil, aynı kanun ve aynı hakikatin Rabb ve Rahman isimlerinin tecellisi olarak meydana geldiğini anlatıyor.
Tebdil, Tağyir ve Tahvil Hakikatleri.,
Said Nursi bu fiilî hakikatleri şöyle örneklendirir ve kâinatta okur: “ Evet, Hâlık-ı Rahîm, bir kuşun tüylü libasını hangi kanunla değiştiriyor, tazelendiriyor. O Sâni-i Hakîm, aynı kanunla, her sene küre-i arzın libasını tecdid eder. Hem o aynı kanunla, her asırda dünyanın şeklini tebdil eder.
Hem aynı kanunla, kıyamet vaktinde kâinatın suretini tağyir edip değiştirir. ”
Mesela burada “ suretini değiştirme ” den bahsediyor. Buna Arapça’da “ tebdil ” denilir. Bilindiği üzere eskiden Padişahlar tebdil-i kıyafet yaparak halkın içine girerlerdi. Tebdildeki gayeyi ise, Üstad, tazelendirme ve yenileme olarak sunuyor. Tebdil fiili, Esma-yı Rububiyet’ten olup Cevşen’de de geçen “ Mübeddil ” isminin tecellisidir.
Bu isim.
• Bizim kirli elbiselerimizi değiştirip yerine yeni ve güzellerini giyme arzumuzda…
• Evimizin bazen dekorasyon ve dizayn şeklini değiştirmemizde…
• Hatta dinen yanlış olsa bile canlıların genetiğini değiştirerek daha güzelini arama çabasında…
• Kısacası görüntü değişikliğinin olduğu her yerde ve her zamanda tecelli eden külli bir isim ve hakikattir.
Şu âyet işin en geniş çapını verir: “ Yevme tübeddelü’l-arda gayra’l-ardi ve’s-semâvât ” 1
( O kıyamet ve Âhiret günü yeryüzü başka bir yeryüzüne;
gökler de başka göklere çevrilir, değiştirilir )
Hatta Cennet’te suretler çarşısı olduğunu, insanın istediği sureti satın alıp o surete büründüğünü bildiren hadis-i şerifin ifade ettiği ebedî tebdil-i
suret manzarası da Mübeddil isminin ebedî bir tecelli dairesini bize haber veriyor.2
Kısaca her şeyin suretini değiştiren O’dur. Sebepler değiştiriyor görünse de, hakikatte değiştiren ve değiştirmek isteyen O’dur.
Tahvil, hal değişimi demektir. Tağyir ise başkalaşma, başka bir mahiyete bürünme manasındadır.
• Nesnelerin katı-sıvı-gaz halleri arasındaki değişimlerde,
• Canlıların hasta ve sağlıklı, yorgun ve dinç şeklinde halden hale girmelerinde,
• İnsanın psikolojik dünyasının ve ruh ikliminin değişkenliklerinde,
• Ekolojik ve fizik dünyanın karanlık-aydınlık, sıcak-soğuk zıt durumlarında,
• Ülkelerin savaş-barış, saldırı-müdafaa gibi farklı farklı hallerinde,
• Toplumların yükseliş ve olgunlaşma, alçalış ve bozulma gibi süreçlerinde “ tahvil hakikati ” nin icraatlarını görebiliyoruz.
• Karanlık enerjinin asit-baz-alkali-radyoaktif-katı-sıvı ve gaz şeklinde elementleşmesinde…
• Cansız maddelerin bitki denilen fabrikalarla tatlı-ekşi-mayhoş-acı mahiyet kazanmalarında…
• Kurumuş bitkilerin hayvanların bünyesinde sinir-kas-deri-damar-kan-yağ-süt ve et haline gelmelerinde…
• Bir yağ ve kıkırdak parçası olan göz ve kulağın, şuur ve akıl sayesinde, kâinatı okuyan bir bilim adamı ve derinden duyan bir sanatkâr
seviyesine yükselmesinde…
• Bencil, ahlaksız ve nankör insanların vahyin kutsallığı ile fedakâr, şükredici bir ahlak âbidesi haline gelmelerinde…
• Saldırgan, yıkıcı ve işgal edici milletlerin hak ve hakikatin, adalet ve nizamın keskin kılıcı haline gelmelerinde “ tağyir hakikati ” nin
azametli etkisini ve icraatlarını görebiliyoruz.
Kâinat ve maddiyatta, maneviyat ve ruh dünyalarında meydana gelen sürekli tahvil, tebdil ve tağyir hakikatlerini müşahede eden ve kendi hayatlarında gözlemleyen ehl-i hakikat, “ Değişim, yaratılışın ruhudur. Hayat, sürekli bir yükseliştir. Allah’tan gayrı sâbit bir nesne ve varlık olamaz ” diye hükmetmişler. Ehl-i tasavvuf ise, “ Beka ve devam, sabitlik ve değişmez öz ancak Allah ile mümkündür ” diyerek bunu “ beka billah ” olarak kodlamışlar.
Tahrik Hakikati ve Tevhid.,
Bediüzzaman bu konuda şöyle der: “ Hem hangi kanunla zerreyi Mevlevî gibi tahrik ederse, aynı kanunla küre-i arzı meczup ve semâa kalkan
Mevlevî gibi döndürüyor. Ve o kanunla âlemleri böyle çeviriyor ve manzume-i şemsiyeyi gezdiriyor. ” 3
Said Nursi burada hareketlendirme, döndürme, çevirme ve gezdirmeden bahsediyor. Atomların çekirdeği etrafında elektronlarının dönmesi, aynen
dünya ve diğer gezegenlerin güneş etrafında dönmesi gibi birbirine benziyor. Demek Allah’ın sisteminde ana bir nesne etrafında diğer şeylerin
dönmesi kanunu var.
Bu manada,
• Mekke’de hacıların Kâbe etrafında dönmeleri…
• Bütün canlıların rızkın peşinde koşup etrafında dönmeleri…
• Kadın denilen güzelliğin etrafında erkeklerin dönmeleri…
• Çocukların anne-babaları etrafında dönmeleri…
• Para ve mal tutkunu kişilerin zenginlerin etrafında dönmeleri…
• İlim ve maneviyat sevdalılarının âlim ve mürşidlerin etrafında dönmeleri…
• Yıldızların galaksi merkezi etrafında dönmeleri…
• Galaksilerin kâinatın merkezi etrafında dönmeleri
• Ve nihayetinde bütün yaratılmışların Allah’ın cemal, kemal ve Zâtının tecellileri etrafında pervane gibi dönmeleri aynı kanunun ve
hakikatin tecellileridir.
Kâinatta hareketsiz hiçbir nesne yoktur. Her şey bir harekete başlar; sonra o hareket bir hedefe kilitlenerek o hedefi meyve verecek şekilde bir
yörüngeye oturtulur. O nesne ve kişi, o hedef uğrunda akar durur. Bu manada her şey kendine has yörüngesinde yüzer.
Yasin suresinin 40. Âyeti “ Ve küllün fî felekin yesbehûn ” ( Her şey kendi yörüngesi içinde, o yörüngeye hapsolmuş bir şekilde yüzüyor ) âyeti
bu meseleyi anlatıyor. Âyetteki, “ fî ” ( içinde ) edatı, yörüngesi dışına çıkamadığını ifade eder.
Buradaki kanun, hareket ve faaliyetin olduğu, dönüşün ve çevrilişin olduğu her yerde geçerlidir. Buradaki Esma-yı Hüsna’lar Muharrik ( her şeyi hareketlendiren ) ve Müdevvir ( her şeyi döndüren ve idare eden ) isimleridir… Tevhid-i Rububiyet hakikati gereği, hiçbir nesne kendi başına hareket edemediği gibi hiçbir kişi de kendi başına hareket edemez. Her nesne ve her kişi -ki buna hür irade sahibi insanlar da dahildir- belirli bir yörünge içinde hareket ettiriliyor. Aksi halde dünyada ve kâinatta düzen olmaz ve kalmazdı. Tebdil fiilinde denildiği gibi
diyebiliriz:
Hareket ettiren O’dur. Gezdiren O’dur. Yüzdüren O’dur. Hedefe erdiren O’dur. Meyve verdiren O’dur. Döndüren O’dur. Söndüren O’dur.
Bu manasıyla âlemdeki farklı yörüngeli, farklı tarz ve hızdaki külli harekete rağmen kâinatta var olan ve devam eden düzen gösterir ki, her şey
Allah’ın kontrolü altındadır. Kontrol hakikati ise, Aristo’nun İlk Muharrik tespitini, “ Tek Muharrik ” seviyesine yükseltir. Her an, her yerde ve mekânda mahlukatı, canlıları ve şuur sahiplerini doğrudan doğruya Allah’a bağlar. “ Külle yevmin hüve fî şe’nin ” 4
( O her gün bir özlü bir fiil içinde faaldir ) âyetine delil olur. “ Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin; hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar…” hadisinin sonsuz ufkuna bizi yakınlaştırır.5
Tecdid ve Tazelenme Hakikati.,
Said Nursi tevhid delillerine şöyle devam eder: “ Hem hangi kanunla senin bedenindeki hüceyrâtın zerrelerini tazelendiriyor, tamir ve tahlil ediyorsa, aynı kanunla senin bağını her sene tecdid eder ve her mevsimde çok defa tazelendirir. Aynı kanunla, zemin yüzünü her bahar mevsiminde tecdid eder, taze bir peçe üstüne çeker. ”
Burada fiil, tazelendirmek, Arapçasıyla tecdid… Eğer metne dikkat edilirse akla “ Müceddid ” ile ilgili hadis gelecektir. 6
İnsanların bedenindeki sureten değişimi ve hareketi yapan, bunu maddi hayatın sıhhati için devam ettiren ve önem veren Allah elbette insanlığın manevi hayatını değiştiren ve yenileyen, onlara taze bir ruh ve hayat katan yenileyicileri göndermiştir. Cenab-ı Hakk eski ümmetlerde her yüzyılda bir nebi göndererek önceki resulün dininde bir tecdid yapıyordu. Bu ümmette ise aynı kanun her yüzyılda bir Müceddid gönderilerek yapılıyor.
Müceddidler dinin çiğnenen hududlarını tekrar ortaya çıkartıyor, hadsizlik yapanlara hadlerini bildiriyorlar.
Evet bütün tamirler ve restorasyon çalışmaları bir yenilemedir.
Bu Yenileme Kanunu.,
• İklim değişiklikleri ile yeryüzünün değişmesi ve tazelenmesi ile,
• Bağımızın ve bahçemizin son baharda bozulup kışta silinen güzelliğinin ilkbaharda yaprak ve çiçeklerle, yaz mevsiminde meyveler
ve olgunlukla tazelenmesi ile;
• Bedenimizin hücrelerinin ölüp dağılmaları ve yenilerinin yapılması ile;
• Bizim eskiyen elbiselerimizi çıkartıp yerine yenilerini giymemizle;
• Demode olan şeyleri terk edip modaya uymamızla;
• Piyasalara yeni firmaların girmesi, eski firmaların çekilmesi ve silinmesi ile;
• Herhangi bir gruba yenilerin katılması suretinde taze kan gelmesi ile;
• Fıtrattan uzaklaşan Yahudiliğin saf İsevilikle, bozulan İseviliğin de İslamiyet şeklinde tazelenmesi ile,
• Din hizmetlerinde çıtayı yükseltecek taze dimağların ve temiz kalplerin eklenmesi ile;
• Hz. Ömer’in (RA) İslam’a girmesi ile;
• İslam’ın Medine’de devletleşmesi ile;
• Kıyamete yakın zamanda bozulan İslam ümmetinin Mehdi’nin askerleri vasıtasıyla tazelenmesi ve dirilmesi ile;
• Kıyamette yıkılan ve harap olan kâinatın âhiret ve Cennet şeklinde yeniden inşa edilmesi ve taze bir varlığa kavuşması ile;
• Cennet ve içindekilerin ebedî bir bahar ve yaz şeklinde devamlı tazelenmesi ve farklı farklı güzellikleri sergilemesi ile;
• Hadisin ifadesine göre Rüyetullah’a erişen her müminin sarayına döndüğü zaman hurilerince tanınamayacak derecede güzelliğinin artmasıyla ebedî tazelenmesi şeklinde bütün âlemleri içine alan bir Rububiyet fiili ve hakikatidir. 7
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***