Arnavutluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arnavutluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 2

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 2



Türkiye-Arnavutluk İlişkileri, 

Davutoğlu’nun Arnavutluk için kullandığı “Türkiye’nin tabii müttefiki” argümanı, yoğunluğu değişse de Türk dış politikasını oluşturan seçkinlerce kabul görmüştür. Soğuk Savaş sonrasında bu ülke ile her alanda geliştirilecek ilişkilere büyük önem verilmiştir. Davutoğlu’nun, Başbakan Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı olmasından dışişleri bakanlığına uzanan süreçte çok yönlü geliştirilmeye çalışılan Arnavutluk ile ilişkilerde 2009 yılı içerisinde önemli 
bir yoğunluk yaşanmıştır. Yılın ilk yarısında Arnavutluk ile ilişkiler siyasi ve askeri boyuttan daha çok ekonomi alanında gerçekleştirilmiştir. 

Bu çerçevede 27-28 Ocak 2009 tarihleri arasında Ankara’da Türk-Arnavut Ekonomik, Ticari, Sanayi ve Teknik İşbirliği Karma Komisyonu Onuncu Dönem Toplantısı yapılmıştır. Taraflar iki ülke arasındaki yatırımların ve ticari ilişkilerin teşvikinin yanı sıra, daha güçlü ticari ve ekonomik bağların geliştirilmesinin iki hükümetçe paylaşılan ortak amaçlar olduğunu belirtmiş ve ikili işbirliğini ekonominin tüm alanlarında genişletmek ve çeşitlendirmek için yol ve 
yöntemleri görüşmüşlerdir. Karma Komisyon görüşmeleri ticari ilişkiler, 
ticaret ve yatırımı artırıcı faaliyetler, müteahhitlik ve teknik müşavirlik hizmetleri, patent ve standardizasyon, enerji ve madencilik, ulaştırma, tarım, çevre, turizm, sağlık, teknik yardım gibi konularda yoğunlaşmıştır. Taraflar söz konusu alanlarda alt başlık konuları belirleyerek işbirliğinin derinleştirilerek arttırılması konusunda mutabakata varmışlardır.21

İki ülke arasındaki ikinci önemli karşılıklı temas askeri çerçevede yapılmıştır. 19 Haziran 2009 tarihinde Arnavutluk’a resmi bir ziyarette bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, gezisi kapsamında Savunma Bakanı Gazmend Oketa ile görüşmüş ve iki ülke arasındaki ilişkilerin giderek gelişmesinden büyük mutluluk duyduğunu ve Türkiye’nin Arnavutluk’un NATO üyeliğini desteklediğini 
belirtmiştir. NATO üyeliği sadece Arnavutluk için değil, tüm bölgenin güvenliği için önemli bir gelişme olacağını vurgulamıştır. Başbuğ Türk Silahlı Kuvvetlerinin Arnavutluk ordusu ile yakın işbirliğini sürdürmeye kararlı olduğunu da ifade etmiştir. Bakan Oketa ise Türkiye’nin, ülkesinin NATO üyeliği ve ordusunun NATO standartlarına ulaşmasında verdiği büyük desteği unutmanın mümkün 
olmadığını açıklamıştır.22 
Ziyareti sırasında Başbakan Sali Berişa ve  Cumhurbaşkanı Bamir Topi tarafından kabul edilen Başbuğ, Cumhurbaşkanı Topi tarafından “Altın Kartal Madalyası” ile onurlandırılmıştır.23 

Türkiye, TİKA aracılığıyla tüm Balkan ülkelerinde olduğu gibi Arnavutlukta da 2009 yılında önemli restorasyon çalışmalarında bulunmuş ve birçok proje başlatmıştır. Türkiye, bu projeler çerçevesinde Arnavutluk’un 10 farklı şehrinde bulunan cami, konak ve hamam gibi Türk eserlerinin 2009 yılında restorasyonunun yapılmasını üstlenmiştir.24

Davutoğlu’nun Türk vizyonunun önemli bir ilkesi olarak vurguladığı komşularla maksimum karşılıklı bağımlılık ilişkisinin en çok belirginleştiği alan toplumlararası ilişki düzeyinin artmasına ciddi katkı sağlayacak olan sınır-ötesi ulaşım projeleri dir. Önemli ulaşım projelerinden biri olan Reşen-Kalimaş otoyolunun Haziran  2009’da bitirilmesi, üst düzey siyasi temaslara da vesile olmuştur. 
Başbakan Erdoğan bir Türk firmasının da yapımında ortak olduğu Arnavutluk’u Dures Limanı’na bağlayacak Reşen-Kalimaş Otoyolunun 25 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen açılış törenine katılmıştır. Erdoğan törende yaptığı konuşmada bu otoyolun sadece ülkeleri ve şehirleri değil, aynı zamanda gönülleri birbirine bağlayacağını ve halkları birbirine yakınlaştıracağını belirtti. Ayrıca bu otoyolun Arnavutluk’la birlikte Kosova’nın kalkınmasına da ivme kazandıracağını ifade etmiştir.25 Erdoğan konuşmasında, çok sayıda Arnavut 
ve Boşnak kökenli Türkiyeli gibi Kosova ve Arnavutluk’ta yaşayan Türkler olduğunu ifade etmiş ve bunların ülkeler arasında bir gönül bağı kurduğunu ifade ederek bu otoyolun yapılmasında bir Türk firmasının bulunmasının kendisini mutlu ettiğini vurgulamıştır. Ayrıca iki ülke arasındaki ticaret hacminin ve Türk girişimcilerin Arnavutluk’taki yatırımlarının her geçen gün arttığına işaret etmiştir. Başbakan Sali Berişa da yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan’ın 
açılış için ülkesine gelmesinden büyük bir mutluluk duyduğunu ve açılışı yapılan otoyolun tarihte inşa edilen en büyük yapıt olduğunu belirtmiştir.26

Açılış töreninin ardından basına kapalı bir görüşme yapan iki ülke başbakanının yaptığı basın toplantısında Erdoğan, son 6,5 yıl içerisinde iki ülke arasındaki ilişkilerin her alanda geliştiğini, dış ticaret hacminin 6 yıl içinde 35 milyon dolardan 350 milyon dolara ulaştığını ve bunu daha ileri taşıyacaklarını ifade etmiştir. Başbakan Berişa da Erdoğan’ın Türkiye ile Arnavutluk arasındaki dayanışmaya, Arnavutluk’un NATO’ya üyeliği konusunda ve Kosova’nın bağımsızlığı ile bu bağımsızlığın ilan edilmesinde verdiği destekten dolayı 
teşekkür etmiştir. Başbakan Berişa, iki ülke halkı arasında dostane ilişkiler ve tarihi bağların son dönemde zirveye ulaştığını vurguladı.27

Soğuk Savaş sonrasında bütün Balkan ülkeleri için büyük bir önem kazanan AB perspektifi iki temel alanda tüm bölge ülkeleri için değişimin dinamiğini oluşturmuştur. Ekonomik alandaki hedefleri belirleyen Maastricht kriterleri ile siyasi alandaki hedefleri koyan Kopenhag kriterleri doğrultusunda işleyen bir piyasa ve kurumsallaşan bir demokrasi sistemi için çalışmalar yapılmıştır. Arnavutluk’ta 28 Haziran 2009 tarihinde demokratik teamüllere uygun olarak düzenlenen genel seçimler önemli bir demokrasi sınavı olmuş ve sağlanan başarı Türkiye’de de memnuniyetle karşılanmıştır. Dışişleri Bakanlığı yaptığı 
yazılı açıklama ile bu memnuniyetini dile getirmiştir.28

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ülkeye yaptığı ziyaretin ardından 13-16 Temmuz 2009 tarihleri arasında Savunma Bakanı Gazmend Oketa, Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün resmi davetlisi olarak Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Türkiye ile Arnavutluk arasındaki ilişkileri, iki kardeş ülke arasındaki ilişkiler olarak nitelendiren Gönül, bu ilişkilerin en yüksek seviyede dostluk, ittifak ve ticaret ilişkisi olduğunu ve son 10 yılda giderek geliştiğini vurgulamıştır.29 Ülkesinin NATO’ya giriş sürecine verdiği destekten dolayı 
Türkiye’ye teşekkür eden konuk Bakan Oketa da iki ülke arasındaki ilişkilerin sadece ikili değil, aynı zamanda NATO çerçevesinde çok taraflı da devam ettiğini açıklamıştır.30

Türkiye, Balkan ülkeleri ile çok taraflı platformlar oluşturarak sürekli siyasal diyalog ilkesini hayata geçirmeye çaba göstermektedir. Bu çerçevede GDAÜ çok önemli bir mekanizmadır. 9-10 Ekim 2009 tarihlerinde GDAÜ Gayri Resmi Dışişleri Bakanları Toplantısının İstanbul’da yapılmasından önce GDAÜ Siyasi Direktörleri de bir araya gelerek söz konusu toplantının hazırlıklarını ele almışlardır. 
Bu toplantılara Arnavutluk da dışişleri bakanı düzeyinde katılmıştır.31 

GDAÜ Toplantısından kısa bir süre sonra 17-18 Ekim 2009 tarihleri arasında Davutoğlu Arnavutluk’u ziyarette etmiştir. Dışişleri bakanları, düzenledikleri basın toplantısında iki ülke arasında vize muafiyeti ile vize harçlarının kaldırılmasına karar verdiklerini açıklamışlardır. Davutoğlu basın toplantısındaki açıklamasında Türkiye’nin Balkanların istikrarına önem verdiğini belirtmiş, bu 
bağlamda Türkiye’nin Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğü ve siyasal birliğinin korunmasına verdiği önemi vurgularken, Arnavutluk ile de aynı perspektifi paylaştıklarını belirtmiştir.32

Dışişleri Bakanı İlir Meta ise iki ülke arasında siyasi ilişkilerin yanı sıra eğitim ve sağlık alanındaki ilişkilerin geldiği seviyeden duydukları memnuniyeti dile getirmiş, ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesine özel önem verdiklerini de ifade etmiştir. İki ülkenin uluslararası ve bölgesel meselelerde sürekli istişarede bulunacaklarını dile getiren Bakan Meta, iki ülke arasında vize harcının kaldırılması kararının “mali bir engelden ziyade psikolojik bir engelin” ortadan kaldırılması olduğunu ifade etmiştir. Davutoğlu ise vizenin kaldırılmasını, 
ziyaret gününün sonrasına denk gelen Rahibe Teresa bayramını kastederek “Arnavut kardeşlerimize bayram hediyesi” olduğunu vurgulamıştır. Davutoğlu, Arnavutluk’taki Türk yatırımlarının 3-4 yıl içinde 46 milyon dolardan 1 milyar dolara yükseldiğini, iki ülkenin genç diplomatların karşılıklı eğitimi konusunda anlaşmaya vardıklarını ve üniversiteler arasındaki işbirliğinin de artacağını belirtmiştir. Kosova ile Makedonya arasında imzalanan sınır anlaşmasından 
duyduğu memnuniyeti dile getiren Davutoğlu, Tiran ile Ankara’nın NATO ve AB başta olmak üzere uluslararası platformlarda birbirini destekleyeceklerini ifade etmiştir. Davutoğlu, gezisi kapsamında Parlamento Başkanı Jozefina Topalli ve Başbakan Berişa tarafından da kabul edilmiştir.33

Türkiye ve Arnavutluk arasında 2009 yılı itibariyle yaşanan yoğun resmi temasların en önemlisi hiç kuşkusuz Arnavutlukla ilişkilere özel bir önem veren Gül’ün 10-11 Aralık 2009 tarihinde ülkeye yaptığı resmi ziyarettir. Gül, Cumhurbaşkanı Topi tarafından Tugaylar Sarayı’nda resmî törenle karşılanmıştır. Taraflar arasındaki görüşmelerin ardından Dışişleri Bakanlıkları Arasındaki İşbirliğine ve Siyasal Danışmalara İlişkin Anlaşma’nın Tadiline İlişkin Mutabakat 
Muhtırası imzalanmıştır. Düzenlenen ortak basın toplantısında Gül, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi ve köklü olduğunu, gerçek bir dostluğa dayandığını ve Türkiye’nin her zaman Arnavutluk’un yanında olacağını vurgulamış ve Türkiye’nin Arnavutluk’u bölgesinde stratejik ortak olarak gördüğünü ve ilişkileri bu çerçevede değerlendirdiğini dile getirmiştir. Gül, siyasi, ekonomik ve askerî ilişkilerin daha da ileriye götürülmesi konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını, ticari ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem verdiklerini 
belirterek Türk işadamlarının yatırımlar yapması için Tiran yönetiminin 
gösterdiği ilgi nedeniyle teşekkür etmiştir. Gül, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri geniş biçimde gözden geçirdiklerini, ziyaretine eşlik eden çok sayıdaki işadamının varlığının bu ziyarete verdikleri önemin göstergesi olduğunu vurgulamıştır. Topi de Türkiye’nin her alanda, özellikle de NATO üyeliği konusunda, verdiği desteğe teşekkür etmiş, Türkiye’nin bölgede barış ve istikrar için oynadığı rolü çok iyi değerlendirdiklerini ifade etmiştir.34

Gül mevkidaşı tarafından onuruna verilen akşam yemeğinde de iki ülke ilişkilerinin tarihin derinliklerine uzandığını ve temelinde kardeşlik ve dostluk hislerinin olduğunu belirtmiş, ilişkilerin karşılıklı anlayış ve dayanışma içerisinde zenginleştiğini ve iki ülke arasında örnek bir ortaklık modelinin oluştuğunu ifade etmiştir. Gül, iki ülkenin Balkanlar ve Akdeniz’e yönelik politikalar başta olmak 
üzere uluslararası ve bölgesel sorunlara bakış ve yaklaşımların örtüşmesinin de memnuniyet verici olduğunu belirtmiştir. Balkanların artık istikrarsızlıklarla anılan bir bölge değil, güçlü işbirliği ve bütünleşme projelerinin hayata geçtiği bir istikrar, huzur ve refah alanına dönüşmesi gerektiğini vurgulayan Gül, Balkan ülkelerinin paylaştıkları ortak değerlerin, tüm bölge ülkeleri arasındaki farklılıkları eritebilecek güçte olduğunu dile getirmiştir.35

Gül, Arnavutluk ziyareti kapsamında Türk ve Arnavut işadamları ile bir araya gelerek Türkiye-Arnavutluk İş Forumuna da katılmıştır. Türkiye-Arnavutluk ilişkilerini mükemmel olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Topi yaptığı konuşmada, tarafların diğer ülkede kendilerini ülkelerinde hissettiklerini ifade etmiştir.36 

Gül de iş yapabilmek için gerekli güveni Arnavutluk’ta görmekten memnun olduğunu açıklamıştır. 
Komünist yönetim altında uzun yıllar dünyadan tecrit edilen Arnavutluk’un demokrasiye geçtikten sonraki 20 yıl içinde gösterdiği gelişmenin takdire değer olduğunu vurgulayan Gül, Türkiye’nin Arnavutluk’u, Balkanlardaki en stratejik ortak olarak gördüklerini ve denizcilik, enerji, madencilik, bankacılık, balıkçılık ve ulaştırma gibi farklı sektörlerde işbirliği yapabileceklerini belirtmiştir.37

Gül 1993 yılında açılan Turgut Özal Kültür ve Eğitim Kurumu’nu ziyaretinde yaptığı konuşmada da Türkiye ile Arnavutluk arasında tarihten gelen bir dostluk olduğunu ve iki ülke arasındaki karşılıklı dayanışma, destek ve güvenin bundan sonra da devam edeceğini belirtmiştir. Gül ziyareti sırasında geniş bir heyetle Türklerin açtıkları Epoka Üniversitesi Kampüsü’nün temel atma törenine katılmıştır.38

Türkiye ve Arnavutluk arasında 2009 yılında gerçekleşen resmi ziyaretlerin dışında sivil toplum örgütlerinin de çalışmaları olmuştur. İstanbul Ticaret Odası (İTO), daha önce 2001, 2003 ve 2004 yıllarında açtığı Türk Ürünleri Sergisinin 4.sünü 27-30 Mart 2009 tarihlerinde açmıştır. Sergi ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesinin yanı sıra sosyal ve kültürel ilişkilerin de gelişmesini hedeflemiş tir.39 
Balkan Odalar Birliği (BOB)’nin 2009 yılı Dönem Başkanlığının Arnavutluk Ticaret ve Sanayi Odaları Birliğine devrinin ardından BOB 1. Genel Kurul toplantısı da 12 Mart 2009 tarihinde Tiran’da yapılmıştır. Toplantıda Türkiye’yi TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve beraberindeki heyet temsil etmişti.40

Türkiye-Hırvatistan İlişkileri, 

Batı Balkanlarda çok önemli bir jeostratejik konuma sahip bulunan Hırvatistan, Dayton Anlaşmasına gidilen süreçte Bosna-Hersek ile anlaşarak bölgede barışın yerleşmesine katkıda bulunmuştu. 
Bu süreçte tarafları bir araya getirmede çok önemli bir rol oynayan Türkiye açısından Balkanlarda barış ve istikrar ortamının korunmasında ve Dayton Anlaşmasının kurduğu hassas dengenin sürdürülmesinde Hırvatistan özel bir önem taşımaktadır. Davutoğlu’nun sürekli siyasal diyalog ilkesi kapsamında ilişkilerin yoğunlaştığı ülkelerden biri de Hırvatistan olmuştur. Bu çerçevede 17-18 Şubat 2009 tarihleri arasında Hırvatistan Başbakanı Ivo Sanader, Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve iki ülke arasında beş önemli antlaşma imzalanmıştır.41 

Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan yapılan açıklamada, iki ülke arasında imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının, ekonomik ilişkilerin uzun vadede çok boyutlu olarak değerlendirilmesine sağlayacağı katkıdan dolayı önemli olduğu belirtilmiştir. İki ülke arasındaki dostluk ve yakın işbirliğinin uluslararası platformlarda verilen destekler, yapılan üst düzey ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla geliştiği, Türk ve Hırvat ekonomilerinin birbirlerini tamamlayıcı 
özellikte olmasının ilişkilerin daha da gelişmesine zemin yarattığı vurgulanarak, Hırvatistan’ın bugün Güneydoğu Avrupa’da Türkiye’nin en önemli ticari ve ekonomik ortağı olduğu ve iki ülke arasında 2002 yılında 50 milyon dolar olan ticaret hacminin 9 kat artarak bugün 450 milyon dolara yaklaştığı ifade edilmiştir.42

18 Şubat 2009’da da Hırvatistan Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi, İstihdam ve Girişimcilik Bakanı Damir Polancec Türkiye’yi ziyaret etmiş ve 19 Şubat 2009’da İstanbul’da yapılan Türk-Hırvat İş Konseyi Toplantısına katılmıştır. Toplantıda Antalya ve Zadar Limanları arasında işbirliğini öngören bir Mutabakat Anlaşması imzalanmıştır.43 Toplantıda bir konuşma yapan Konsey Başkanı Çağatay Özdoğru, Türk yatırımcılar için Hırvatistan’ın özellikle turizm sektörü açısından çok önemli bir alan olduğunu ve Türk turizm yatırımcısının 20 yıllık birikimini Hırvatistan’a aktarabileceğini belirtmiştir. 

Özdoğru, iki ülke arasında yatırımların arttırılması ve yeni işbirliği 
modellerinin yapılması için çalışmalar yürüttüklerini de ifade etmiştir. 
Hırvat-Türk İş Konseyi Başkanı Zlatan Fröhlich ise konuşmasında 
iş forumunun iki ülke arasında ekonomi alanında ilerlemeye fırsat 
tanıdığını belirtmiştir.44

Genelkurmay Başkanı Başbuğ da bazı Balkan ülkelerine düzenlemiş 
olduğu gezi programının bir parçası olarak 12 Haziran 2009 tarihinde 
Hırvatistan’ı da ziyaret etmiştir. Ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı 
ve Genelkurmay Başkanı ile görüşen Başbuğ’un yaptığı görüşmelerde 
bölgesel değerlendirmeler ele alınmış, ülkeler arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin daha da geliştirilmesinin önemi vurgulanmıştır.45 

Ayrıca AB üyelik müzakerelerini yürüten iki ülke olan Türkiye ile Hırvatistan’ın müzakere sürecinde edindikleri bilgi ve tecrübelerini karşılıklı olarak paylaşmaları büyük önem taşımaktadır. 

Bu çerçevede Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 9-10 
Temmuz 2009 tarihlerinde Dubrovnik kentinde düzenlenen “Hırvatistan 
Zirvesi 2009: Avrupa’nın Stratejik Mecburiyeti: Enerji, Yatırım ve Kalkınma” Konferansına katılmak üzere Hırvatistan’a bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ziyaret kapsamında ilk olarak Zagrep’te Hırvatistan’ın AB işlerinden sorumlu kurumunu ziyaret eden Bağış, Hırvatistan Başmüzakerecisi Vladimir Drobnjak ile yaptığı görüşmede Türkiye ve Hırvatistan’ın AB katılım müzakere süreçleri gözden 
geçirilmiş ve iki ülkenin AB’ye yönelik reform ve katılım süreçlerinde edindikleri deneyimler paylaşılmıştır. Devlet Bakanı Bağış daha sonra Dubrovnik’te Dışişleri Bakanı Gordan Jandrokoviç ile de görüşmüştür.46

Davutoğlu ülkeye 2009 yılının son resmi ziyaretini 12-13 Aralık 2009 tarihinde Dışişleri ve Avrupa ile Entegrasyon Bakanı Gordan Jandrokoviç’in resmi daveti üzerine gerçekleştirmiştir. Ziyaret vesilesiyle Türk Dışişleri Bakanlığı 11 Aralık 2009 tarihinde yaptığı açıklamada, her alanda olumlu seyreden ikili ilişkilerin tüm yönleriyle ele alınmasının yanı sıra Bosna Hersek’teki gelişmeler dahil olmak üzere bölgesel ve uluslararası konular hakkında görüş alışverişi yapılması öngörüldüğü ifade edilmiştir.47 Temaslarına mevkidaşı Jandrokoviç ile başlayan Davutoğlu, görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Bosna-Hersek’in geleceğini konuşmak üzere Zagreb’e geldiğini ifade ederek iki ülkenin Bosna-Hersek’in geleceğiyle ilgili ortak politikalar belirlemek ve uygulamak üzere daha önce Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek arasında kurulmuş olan üçlü grup benzeri bir görüşme trafiği başlatma kararı aldıklarını açıklamıştır. Bosna-
Hersek konusunda Türkiye ile Hırvatistan’ın arasındaki işbirliğinin önemli olduğunu dile getirmiş48 ve iki ülke arasındaki mükemmel işbirliğinin 
Balkanlarda istikrarın omurgası olduğunu vurgulamıştır.

Türkiye-Slovenya İlişkileri,

2009 yılında Türkiye-Slovenya ilişkilerinde, Türkiye’nin genel Balkan politikasının ve AB perspektifinin olumlu katkısı vardır. Soğuk Savaş sonrasında Türkiye bütün Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmelerini teşvik eden ve destekleyen bir dış politika izlemiştir. Türkiye’nin bu dış politika çizgisi Sloven siyasal seçkinleri tarafından büyük bir memnunlukla karşılanmıştır. 

Ekonomik ve kurumsal olarak Yugoslavya’nın en gelişmiş cumhuriyeti olarak 1990 yılında bağımsızlığını ilan eden Slovenya, 8 Nisan 2009 tarihinde İstanbul’da Ortak Vize Temsilciliği Merkezi açarak Türkiye ile ekonomik ilişkilerinin gelişmesine hizmet edecek ve hızlandıracak bir diplomatik kurumu devreye sokmuştur. Bu kurum, Macaristan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda açılan Macaristan, Estonya ve Slovenya’nın Ortak Vize Temsilciliği Merkezidir. Açılış törenine katılan Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar vize merkezinin işlemleri 
kolaylaştıracağını; ancak gelecekte Türkiye’nin, AB’nin vizesiz seyahat 
alanına dahil edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.49

Cumhurbaşkanı Danilo Türk, Gül’ün konuğu olarak 20-21 Mayıs 2009 tarihinde Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir.50 Gül, Cumhurbaşkanının ziyaretinin 15 yıl sonra Slovenya’dan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşen ilk ziyaret olduğunu ve iki ülke arasında karşılıklı saygı ve güvene dayalı işbirliğinin bulunduğunu ve bu işbirliğinin daha da gelişmesine önem verdiklerini vurgulamıştır.51 

Cumhurbaşkanı Türk de ziyareti sırasında kendisine gösterilen misafirperverlik ten duyduğu memnuniyeti dile getirerek ülkesinin, Türkiye’nin ekonomi, demokrasi, yasal reform süreci gibi alanlardaki değişimleri ve başarıları ile uluslararası alandaki rolüne saygı duyduğunu vurgulamış ayrıca ülkesinin Türkiye’nin AB sürecini desteklediğini anımsatmıştır. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyindeki rolüne de büyük önem verdiklerini ve Türkiye’nin yapıcı rolünün uluslararası işbirliğine ve istikrara önemli katkısı olacağına inandıklarını belirten Türk, Türkiye’nin “bir orta saha oyuncusu olarak” Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu gibi pek çok bölgede yapıcı bir rol oynadığını ve uluslararası toplumun bu konuda Türkiye’ye müteşekkir olması gerektiğini vurgulamıştır.52 Cumhurbaşkanı Türk, ziyareti sırasında İstanbul’da yapılan Türk-Sloven İş Forumu’na da katılmış ve yaptığı konuşmada iki ülkenin ortak bir geleceğe sahip olduklarını belirterek Türkiye’nin, ülkesinin BM ve NATO üyeliğine destek verdiğini ve buna karşılık ülkesinin de Türkiye’nin AB’ye girişini desteklemesinin borçları olduğunu ifade etmiştir.53

29-30 Ağustos 2009 tarihlerinde Slovenya’yı ziyaret eden Davutoğlu, Bled Stratejik Forumu Liderler Paneli’ne katılmış ve “21. Yüzyılda Yeni Küresel Yönetişim” konulu bir de konuşma yapmıştır.54 Davutoğlu konuşmasında, tarihte tüm savaşlardan sonra dünyanın farklı bir düzen, farklı kurumsal yapı yarattığına vurgu yaparak Doğu Bloğu’nun çökmesinden sonra yeni dünya düzenine uygun yeni yaklaşımların geliştirilmediğini ifade etmiş ve neler yapılması gerektiği noktasında yeni bir düzen ve yeni bir anlayış gerektiğini 
belirtmiştir.55

Görüşmelerin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar, Türkiye-Slovenya ilişkilerinin “mükemmel olmasından büyük memnuniyet” duyduğunu ve Türkiye’nin AB üyeliğini ve devam eden müzakere sürecini desteklediklerini dile getirmiştir. Davutoğlu da açıklamasında, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin mükemmel olduğunu belirterek, 
Türkiye ile Slovenya’nın bundan sonra da Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da işbirliğine devam etmesinin yararlı olacağını teyit ettiklerini açıklamıştır.56 

Davutoğlu, gezisi kapsamında Cumhurbaşkanı Türk, Ulusal Meclis Başkanı Pavel Gantar ve Başbakan Borut Pahor tarafından da kabul edilmiştir. 

Meclis Başkanı Gantar, Davutoğlu ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Türkiye’nin AB üyeliğine ve müzakere sürecine verdikleri desteğin devam edeceğini ve “Türkiye’nin tam üyeliğinin AB’ye büyük güç katacağını ifade etmiştir. Davutoğlu ise açıklamasında, iki ülke arasındaki siyasi ve 
ekonomik ilişkiler, bölgesel gelişmeler ile Medeniyetler İttifakı konularındaki görüşlerini dile getirmiş ve Slovenya halkının Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği güçlü desteğe teşekkür etmiştir.57 

Türkiye-Kosova İlişkileri,  

Türkiye, Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanını ilk tanıyan ülkeler arasında yer almıştır. Kosova’nın bağımsızlığının tanınması, 21. yüzyılda Türkiye modelinin inşası sürecine hizmet edecek en önemli dış politika kararlarından birisini oluşturmaktadır. 2009 yılında da Türkiye, Kosova ile olan ilişkilerini her düzeyde geliştirebilmek için yoğun bir çaba sergiledi. Kosova ile diplomatik ilişkilerin sıkılaştırılması çerçevesinde 12-14 Mart 2009 tarihinde Dışişleri Bakanı Babacan 
bu ülkeye resmi bir ziyarette bulunmuş; Dışişleri Bakanı İskender Hüseyni’nin dışında Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından da kabul edilmiştir. Ziyaret sırasında Türkiye ile Kosova arasında iki önemli antlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalardan strateji belgesiyle iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi amaçlanırken karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasıyla da iki ülke vatandaşlarının karşılıklı ziyaretlerinin kolaylaştırılması hedeflenmiştir. Dışişleri bakanlarının 
görüşmesinden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında Bakan Babacan ziyaretinin, bağımsızlıktan sonra Türkiye’den Kosova’ya yapılan ilk resmi ziyaret olduğunu ve Türkiye olarak Kosova’nın uluslararası toplumda yerini almasından duydukları memnuniyeti dile getirmiştir. Kosova’nın bağımsızlığının bölgenin barış ve istikrarına olumlu katkılarda bulunacağını belirten Babacan, Türkiye ile Kosova arasındaki bağların tarihin derinliklerinden gelen güçlü bağlar olduğunu 
ve iki ülkede de kökenleri bu ülkelerde olan çok sayıda insan olduğu ve halklar arasındaki bağın bu anlamda çok sağlam bir zemine oturduğu dile getirmiştir. Kosova’nın önünde çözmesi gereken sorunlar olduğunu kaydeden Babacan, bağımsızlık bildirgesinde komşularıyla iyi ilişkiler temelinde oturtulan dikkatli dış siyaseti ve bölgedeki kırılgan barış ve istikrar ortamının ülkenin bölgeyle ilişkilerindeki hassasiyetlerini göstermektedir. Kosova Meclisi’ne hitap etmekten 
onur duyduğunu belirten Babacan, Kosova’nın altyapı, eğitim ve sağlık gibi alanlardaki gelişimine katkılarının devam edeceğini bildirmiştir. Bakan Hüseyni de basın toplantısında iki ülke arasında iki önemli anlaşmanın imzalandığını hatırlatarak Türkiye’nin, Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’nin, her zaman Kosova’ya destek olduğunu ve bunun için Babacan’a şükranlarını ileten Hüseyni, Türkiye’nin NATO 
üyeliği konusunda desteğini beklediğini ifade etmiştir.58

Temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanla da görüştüğünü ve bu görüşmelerde iki ülke ilişkilerinin tüm boyutlarıyla ele alındığını bildirmiştir. Türkiye ile Kosova arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla ziyaretinde Babacan’a eşlik eden Türk işadamları, Kosovalı işadamlarıyla yaptıkları toplantılar sonucunda Türkiye-Kosova İş Konseyi’ni kurdular.59

Türkiye Balkan ülkelerindeki Türklerin kültürel ve ekonomik haklarının korunması ve geliştirilmesinin yanında, aktif olarak siyasal yaşama katılmalarını da desteklemektedir. Kosova’da 60.000 civarında Türk bulunmaktadır. Kosovalı Türkler tarafından kurulan Kosova Demokratik Türk Partisi Genel Başkanı ve Kosova Çevre ve Alan Planlama Bakanı Mahir Yağcılar, 14-18 Şubat tarihlerinde 
İstanbul’da düzenlenen 5. Dünya Su Forumu hazırlık toplantılarına katılmak üzere Türkiye’ye gelmiştir.60

Kosova, başta Sırbistan olmak üzere Rusya, Çin vb. ülkelerin tek taraflı bağımsızlık ilanına gösterdikleri tepkilere karşın hızla uluslararası toplumla bütünleşme yönünde bir dış politika yaklaşımı yürütmektedir. Türkiye, gerek hükümet gerekse sivil toplum düzeyinde Kosova’nın bu açılımına büyük destek vermektedir. Bu çerçevede, 6-8 Mayıs 2009 tarihinde Marmara Grubu Vakfı tarafından İstanbul’da düzenlenen 12. Avrasya Ekonomi Zirvesine Kosova Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu yanı sıra Kosova Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı 
Justina Shiroka-Pula ve Mahir Yağcılar da katılmışlardır.61 Cumhurbaşkanı 
Sejdiu zirvede yaptığı konuşmada ülkesinin hedeflerinden bahsetmiş, özellikle ekonomik anlamda dinamik bir ülke olduklarını dile getirmiştir. Konuk Cumhurbaşkanı, “Türkiye ile ithalatı geliştirmek istiyoruz. Kosova’da 300 kayıtlı Türk şirketi var” diyerek Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediklerini dile getirmiştir. Zirveye katılan Bakan Justina Shiroka-Pula ise yaptığı konuşmada ülkesinin zengin linyit kaynaklarına sahip olduğunu ve bu bakımdan ülkesinin komşu Balkan ülkeleri için enerji kaynağı olacağını, ülkesinin enerji alanındaki 
yatırımlara özel teşvik verdiğini ve Avrasya doğalgaz ağlarına entegre olma arzusunda olduğunu vurgulamıştır.62

12. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne katılmak için Türkiye’ye gelen Cumhurbaşkanı Sejdiu, İstanbul’daki faaliyetlerinin ardından İzmir’e gitmiş ve verdikleri destek için Kosova ve Balkan kökenli vatandaşlara ve Başkan Kocaoğlu’na teşekkür etmiştir. Kosova’nın geleceğinin işbirlikleri ve dostluklarla şekilleneceğini belirten Sejdiu, Türkiye’nin bu süreçte çok önemli bir role sahip olacağını belirtti. Konuk Cumhurbaşkanı ticaret, ekonomi ve eğitim başta olmak üzere pek çok alanda işbirliği imkânları olduğunu da vurguladı. Sejdiu’yu İzmir’de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da Kosova’nın bağımsızlık ve ekonomik kalkınma mücadelesinde her zaman yanlarında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini belirtmiştir.63

Kosova ile ekonomik alanda iş imkânlarının arttırılması çerçevesinde 27-29 Mayıs 2009 tarihlerinde Kosova’ya resmi bir ziyarette bulunan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, yaptığı açıklamalarda Makedonya ve Kosova’nın tekstil-hazır giyim, gıda, demir-çelik, madencilik, müteahhitlik ve enerji firmaları için ciddi bir potansiyel olduğunu vurgulamıştır. Özellikle Kosova’nın yeniden inşasında Türk firmalarına önemli pay düşebileceğini bildiren Çağlayan, Kosova’nın zengin linyit rezervine sahip olduğunu, termik santrallerine 300 milyon dolarlık yatırım yapacaklarını, 100 milyon Euro’ya Priştina Havalimanının ve 1,2 milyar Euro Üsküp-Tiran otoyolunun yapılacağını vurguladı.64

Çağlayan’ı kabulünde yaptığı konuşmada Türkiye’nin Kosova’ya olan desteğine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Sejdiu, iki ülke arasında ekonomik işbirliği anlaşması ve Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yapılmasını temenni ettiğini açıklamıştır. Çağlayan ise yaptığı açıklamada iki ülkenin ortak tarih ve kültürel özelliklere sahip olduğunu belirterek Türkiye’nin, uluslararası alandaki desteğinin devam edeceğini vurgulamış ve “güçlü bir ekonomiye sahip güçlü bir Kosova, Türkiye’nin öncelikli tercihi” olduğunu vurgulamıştır. Çağlayan, Kosova’da özellikle havaalanı ve otoyol ihalelerinde Türk müteahhitlik sektörünün yer almak istediğini, ayrıca ülkedeki madenler konusunda da Türk madencilerinin işbirliğine, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine hazır olduklarını bildirmiştir. Ziyareti sırasında Kosova Ulaştırma ve Telekomünikasyon Bakanı Fatmir Limay ile de bir araya gelen Çağlayan iki ülke arasındaki ticaret hacminin iki ülke 
arasındaki dostluğun boyutunda olmadığına dikkati çekerek hedefin kısa süre içinde ticaret hacmini 1 milyar dolara ulaştırmak olduğunu ifade etmiştir. Bakan Limay da iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve Kosova’daki Türk yatırımlarının somutlaştırılması konularıyla telekomünikasyon, yol ve altyapı çalışmalarında karşılıklı işbirliği alanlarını ele alacaklarını dile getirmiştir. 65

Türkiye, Türk firmalarının bölgede yaptığı proje açılışlarını da karşılıklı sürekli siyasal diyalog çerçevesinde değerlendirmekte ve söz konusu açılış programlarında olumlu mesajlar vermektedir. Bu kapsamda Başbakan Erdoğan, 25 Haziran 2009 tarihinde bir Türk firması tarafından yapılan Reşen-Kalimaş Otoyolunun açılış törenine katılmıştır. Başbakan burada yaptığı konuşmasında, bu yolun Kosova’nın kalkınmasına da ivme kazandıracağını belirtmiştir. 
Daha sonra TBMM Başkanı Köksal Toptan da Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasniqi’nin davetine icabetle 5-7 Temmuz 2009 tarihinde Kosova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. TBMM Başkanı Toptan ziyareti çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu, Meclis Başkanı Jakup Krasniqi, Çevre ve Alan Planlama Bakanı ve Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Genel Başkanı Bakan Mahir Yağcılar ile de görüşmüştür. 

Türkiye’den Kosova’ya bu ziyaretler gerçekleşirken, Temmuz ve Ağustos aylarında ise Kosova’dan bakan düzeyinde Türkiye’ye iki resmi ziyaret gerçekleşmiştir. Bu resmi ziyaretlerin ilki, 18-22 Temmuz 2009 tarihinde Ekonomi ve Maliye Bakanı Ahmet Shala’nın,66 ikincisi ise Dışişleri Bakanı Hüseyni’nin Davutoğlu’nun davetine icabetle 27-28 Ağustos 2009 tarihinde gerçekleştirdiği resmi ziyarettir. Bakan İskender Hüseyni ziyareti sırasında Gül ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından da kabul edilmiştir.67 

Bu ziyaretlerin ardından 7-9 Eylül 2009 tarihinde Sağlık Bakanı Alush Agashi Türkiye’ye gelmiş, 8 Eylül’de iki ülke arasında “Sağlık Alanında İşbirliğine Dair 
Anlaşma” imzalanmıştır. Sağlık Bakanı Recep Akdağ imza töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye olarak Kosova’nın bağımsızlık ilanının Balkanlarda kalıcı istikrar ve barış için çok önemli gördüklerini belirterek iki ülke arasında her alanda işbirliğinin sürdüğünü ifade etmiştir. 

Alush Agashi ise Kosova’nın bağımsızlığına verdiği destekten ötürü Türkiye’ye minnettar olduklarını ve Türkiye’nin bölgede istikrar ve barış unsuru olduğunu söylemiştir.68

Türkiye-Romanya İlişkileri,   

Romanya, Davutoğlu’nun ifadesiyle “kara sınırımız bulunmasa da Karadeniz üzerinden komşuluk bağlarına sahip olduğumuz” ve “Türkiye’nin dış politikasında büyük önem atfettiği bir ülkedir.”69 
Dün olduğu gibi bugün de Romanya ile Türkiye arasındaki güçlü işbirliği 
bölgesel güç dengelerinin sağlanmasında, barış ve istikrar ortamının  yaratılmasında ve ortak refah alanlarının geliştirilmesinde kilit önem taşımaktadır. 

Son yıllarda Karadeniz’de artan kirliliğin önlenmesi çerçevesinde 17 Nisan 2009 tarihinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Karadeniz’de Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Bükreş Sözleşmesi) Taraflar Diplomatik Konferansı / Bakanlar Toplantısı’na Türkiye, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu başkanlığında ki bir heyetle temsil edilmiştir.70 
Eroğlu’nun ziyaretinin ardından bakanlık düzeyindeki ikinci önemli ziyaret 3 Temmuz 2009 tarihinde Bakan Davutoğlu tarafından gerçekleştirilmiştir. Gezisi kapsamında Devlet Başkanı Traian Basescu, Başbakan Emil Boc, Senato Başkanı Mircea Dan Geoana ve Temsilciler Meclisi Başkanı Roberta Anastase 
ile de görüşen71 Davutoğlu, başta Nabucco olmak üzere bütün enerji projelerinde Romanya ile işbirliği yapmaya hazır olduklarını, Nabucco’nun Türkiye için birinci öncelikli ve stratejik bir proje olduğunu, bu projenin “Avrupa enerji sektörüne ciddi katkılar sağlayacağını” düşündüğünü ifade etmiştir.72

Davutoğlu, Balkan ülkelerine yaptığı ziyaretler öncesinde ya da sonrasında ziyarette bulunduğu ülke basınında makale yayımlamaya özel bir önem vermektedir. Söz konusu makale ile gerek ziyaret edilen ülkenin karar mercileri gerekse kamuoyu Türk dış politikasının temel parametreleri konusunda aydınlatılmakta ve ortak geleceğin inşasına duyulan istek ortaya konmaktadır. 3 Temmuz 2009 tarihinde Romanya’ya resmi bir ziyarette bulunan Davutoğlu’nun biri bu gezisi sırasında, diğeri de gezi sonrasında olmak iki ayrı makalesi 
yayımlanmıştır. Davutoğlu’nun ziyaretine tekabül eden makalesi Adevarul gazetesinde 3 Temmuz 2009 tarihinde; 29 Ekim 2009 tarihli makalesi de Romanya Nine o’Clock ve Adevarul gazetelerinde yayımlanmıştır. Davutoğlu her iki makalesinde de ortak şu temel hususları vurgulamıştır. 

Dışişleri Bakanlığı görevini devralmasından sonra Balkanlar ülkelerine 
düzenlediği ilk resmi ziyaretinin Romanya’ya olmasının, Türkiye’nin bu ülke ile ilişkilere atfettiği önemi açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye ile Romanya, ortak bir tarihi ve kültürel mirası paylaşan yakın iki komşu; ortak bir gelecek inşa etmeyi isteyen güvenilir iki müttefik ve stratejik ortaktırlar. Ortak tarihsel ve kültürel değerlere vurgu yapılmış; bu çerçevede Dimitrie Cantemir’in Türk 
müziğine yaptığı katkı ve 2007’de İstanbul’da açılan Dimitrie Cantemir 
Müzesi’nin önemi vurgulanmıştır. Bunun yanında, 15. yüzyılda yaşamış Boğdan Kralı Büyük Stefan’ın Topkapı Müzesinde bulunan kılıcı ve Sinan Paşa’nın Bükreş Müzesi’nde sergilenen kılıcı, Türk ve Romen halklarının ebedi dostluk ilişkisinin bir yansıması olarak sunulmuştur. İki ülke arasındaki ilişkiler, işbirliğini genişletmek ve derinleştirmek konusunda her iki tarafta da var olan güçlü siyasi istek doğrultusunda bütün alanlarda görülmemiş bir düzeye ulaşmasını sürdürür  ken, 2009’da siyasi diyalogu stratejik ortaklık temeline yükseltmek gibi önemli bir karar alındığı belirtildi. Bu başarı iki ülke ilişkisinde bir sınır taşı ve stratejik işbirliğinin yapısal çerçevesi oluşturmuştur.

Davutoğlu, Romanya ve Türkiye’nin coğrafi konumlarını karşılaştırarak, 
Türkiye’nin sahip olduğu özgün tarihsel tecrübenin ve coğrafi konumunun sonucunda pro-aktif ve çok-kulvarlı dış politika uygulamasının bir tercih değil bir zorunluluk olduğunu en iyi anlayacak ülkelerden birinin de Romanya olduğunu vurgulamaktadır. 
Çünkü Romanya Balkanlar, Merkezi ve Doğu Avrupa ve Karadeniz’in kavşak noktasında bir coğrafi konuma sahiptir. Türkiye’nin krizleri bekleme lüksüne sahip olmadığını ve pro-aktif barış diplomasisi ile Balkanlardan Ortadoğu ve Kafkaslara kadar uzanan bir alanda çok sayıda sorunu çözmek için çaba gösterdiklerini ve başarılı olduklarını vurgulamaktadır. AB tam üyelik sürecinde bir AB üyesi olarak Romanya’nın desteğini isteyen Bakan’a göre, küresel ölçekteki sorunlar ve zorluklar karşısında bölgesel işbirlikleri çok daha büyük önem taşımaktadır. Bu noktada, Türkiye’nin GDAÜ dönem başkanlığı ile 
Romanya’nın Merkezi Avrupa Girişimi’nin Başkanlığının aynı yıla rast gelmesi büyük fırsattır. Türkiye ve Romanya etkili bölgesel işbirliğini kurma ve sürdürme yoluyla bölgenin sürekli istikrar ve refahını başarmak için “bölgesel sahiplik” ortak vizyonunu paylaşmaktadırlar. Bu ortak vizyonun etkili ve hedefe dönük işbirliği temelinde enerji, altyapı, ticari liberalleşme ve yatırımların teşviki ile daha büyük bir bölgesel ekonomik işbirliği ortaya çıkaracağına inancını belirtmiştir.

Davutoğlu, Nabucco’nun Türkiye için bir stratejik öncelik olduğunu ve bu konuda Romanya ile işbirliğine hazır olduklarını ve küresel krize rağmen Türkiye ile Romanya arasındaki artan ticaret hacmi ve yatırım olanaklarının hızla büyümesinden duyulan memnuniyet ifade edilmiştir. 2008 yılındaki ticaret hacminin 7,5 milyar Dolara, Türk yatırımlarının bugünkü toplam değerinin üçüncü ülkeler kanalıyla gelen yatırımlar da dâhil olmak üzere 5 milyar Doları aştığı vurgulanmıştır. Geleceğe güven ve iyimserlikle bakan iki dinamik ülke olarak Türkiye ve Romanya’nın aktif işbirlikleri yoluyla bölgedeki barışa, istikrara ve refaha çok daha fazla katkı yapabileceklerini vurgulamıştır. Türkiye ve Romanya arasında stratejik ortaklık yaratılması kararı iki ülke ilişkisinde sadece yeni ufuklar açmakla kalmayacak, bölgesel düzeyde işbirliği için örnek bir model oluşturmakta gerçek bir potansiyel oluşturacaktır.73

Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından 26-27 Ağustos 2009 tarihinde Türkiye’ye gelen Romen Dışişleri Bakanının ziyareti hakkında öncesinde yapılan açıklamada Bakan Cristian Diaconescu’nun ziyaretinin, Türkiye ile Romanya arasında mevcut üst düzey siyasi diyalogun yoğun bir şekilde sürdürülmesine yönelik her iki tarafta mevcut iradenin bir tezahürü olduğu ve bu ziyaret vesilesiyle ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel gelişmeler ve güncel uluslararası konular hakkında 
görüş teatisinde bulunulması düşünüldüğü ifade edilmiştir.74 

Bu ziyaret  sırasında Romen tarafının teklifi üzerine Türkiye ve Romanya 
arasında, daha önce Davutoğlu tarafından dile getirilen, stratejik ortaklık 
kurulmasına karar verilmiştir.75

Davutoğlu, makalelerinde Romanya’yı en yoğun ekonomik ilişkide bulunduğumuz Güneydoğu Avrupa ve Balkan ülkesi olarak ifade etmektedir. Türkiye, 2009 yılında mevcut ekonomik ilişki düzeyini daha üst seviyelere çıkarmak için önemli bir çaba harcamıştır. 

Bu kapsamda, Türkiye-Romanya Ticari ve Ekonomik İşbirliği Semineri, Zafer Çağlayan’ın katılımıyla 16 Eylül 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Türkiye olarak işadamlarıyla birlikte dünyayı dolaşacaklarını ifade ederek Türkiye ile Romanya arasındaki işbirliğinin artması açısından bu tip toplantıların önemli olduğunu vurgulayan Çağlayan, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 300 bin dolarlardan 7,5 milyar dolarlara çıktığını, bu rakamın sonraki 5 yılda 20 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini ifade etmiştir. Doğru hedefler ve stratejilerle 
siyasi ilişkiler ve işbirliğinin stratejik bir işbirliğine çevrilebileceğini vurgulayan Çağlayan Romen hükümetinden Türk vatandaşlarına vize kolaylığı göstermesini beklediğini ifade etmiştir. Romanya’da 3,5 milyar dolarlık müteahhitlik işi yaptıklarını belirten Çağlayan, Nabucco konusunda Romanya ve Türkiye’nin işbirliği son derece önem arz ettiğini vurgulamıştır.76

Türkiye 2009 yılı içerisinde Karadeniz havzasındaki enerji kaynaklarının araştırılmasına özel bir önem vermektedir. Bu yönde Türk tarafı olarak atılan adımların ötesinde Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle de çeşitli zeminlerde Karadeniz’deki enerji olanaklarının araştırılması teşvik edilmektedir. 

Bu çerçevede Atlantik Konseyi ve Romanya Ekonomi Bakanlığı tarafından 2 Ekim 2009 tarihinde Bükreş’te düzenlenen Karadeniz Enerji ve Ekonomi Forumu’na Türkiye’den geniş bir katılım olmuştur. Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan, 
Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, İsveç, Türkmenistan, Ukrayna, ABD ve Özbekistan’ın resmi olarak temsil edildiği forumda bölgenin enerji altyapı projeleri ile enerji güvenliği ve enerji çeşitliliği konuları ayrıntılı ele alınmıştır.77



3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 1



Hüseyin Emiroğlu*, 
Turgay Kayalak** 
* Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
** Araş. Gör., Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.



TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş

Balkan merkezli bir imparatorluktan Anadolu merkezli bir ulus-devlete dönüşen Türkiye Cumhuriyeti, 1919-1989 arası dönemde Balkan ülkeleri ile ilişkilerini tarihsel ve dönemsel uluslararası politika gelişmelerinin etkisinde şekillendirmiştir. Balkan ülkelerinde değişen yoğunlukta Osmanlı bakiyesi Türk ve Müslüman halkların varlığı ve ilgili ülkelerce bu azınlıklara karşı uygulanan politikalar Türkiye’nin dış politika gündeminin en önemli maddelerinden birisini 
oluşturmuştur. Türkiye, bu tür gerginlik alanlarının dışında, gerek iki dünya savaşı arası dönemde gerekse Soğuk Savaş döneminde Balkan yarımadasında barış ve istikrarın hâkim olmasını temel dış politika yönelimi olarak benimsemiştir. Ancak özellikle Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle ilişkisi iki sınırlayıcı faktörün etkisiyle son derece sınırlı düzeyde kalmıştır. Birinci faktör, Yunanistan hariç Balkan ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Sovyet etki sahasına girmeleridir. İkincisi ise, Yunanistan ile 
yaşanan sorunlar (azınlıklar, kıta sahanlığı, FIR, kara suları, kayalıklar ve Kıbrıs sorunları) hem iki ülke ilişkilerinin zaman zaman çok gerginleşmesine hem de bir cepheleşmeye yol açmıştır.

Soğuk Savaş’ın bitişi sosyalizmin sınırlayıcı etkisini ortadan kaldırırken, özellikle Yugoslavya’nın parçalanması ve ortaya çıkardığı çatışma dinamikleri Türk dış politika gündemini ve temel dış politika parametrelerini değişime zorlamıştır. 

Bu noktada temel sorun, Türk dış politikasının temel parametrelerinin nasıl formüle edileceği, hangi dış politika araçlarının ne düzeyde devreye sokulacağı  olmuştur. 1945-1989 dönemini Avrupa-Atlantik kurumlarına üyelik ya da üye olma perspektifiyle şekillendiren Türk dış politikasını oluşturan seçkinler, Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında, gerek stratejik adımların atılmasında gerekse askeri ve ekonomik dış politika araçlarının hazırlık kapasitesi ve etkinlik düzeyleri konusunda hazırlıksız ve kararsızdırlar. Bu yeni dönemde Balkanlara yönelik vizyoner bir yaklaşım da söz konusu değildir. Türk dış politikasını oluşturan 
seçkinler açısından Balkanlara yönelik algı, Yugoslavya’nın parçalanması 
ve sonuçlarının negatif bir prototip olarak Türkiye’nin ülkesel bütünlüğüne vermesi olası zararlara dönük söylemler ile Osmanlı bakiyesi azınlık sorunlarına indirgenmiştir. Soğuk Savaş sonrası Yunanistan’ın, Yugoslavya’nın dağılması sürecine yönelik endişeleri sonucu ürettiği çatışmacı dış politika ile Arnavutluk gibi komşularıyla oluşan gerginliklerin yarattığı fırsatların Balkan ülkeleriyle 
ilişkilerin geliştirilmesinde geçici bir süreç olduğu da çok iyi analiz edilemedi. 
Çok uzun bir süredir Avrupa-Atlantik kurumlarıyla ilişkide bulunan Türkiye modelinin ulaştığı düzey, çoğu Balkan ülkesi açısından sorunludur. Bu bağlamda, kendi içerisinde tutarlı ve bütünlüklü bir dış politika stratejisi modelinin oluşturulması ile ekonomik, siyasal ve toplumsal açılardan başarılı bir Türkiye modeli Balkan ülkeleriyle yeni dönemde geliştirilecek ilişkilerde büyük önem 
taşımaktadır.

2000-2009 yılları arası Balkan ülkeleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi 
ve sorunların çözümlenmesine yönelik ortak bir algının oluşmaya başladığı yeni bir dönem olmuştur. 2000 yılında düzenlenen genel seçimlerde Sırbistan-Karadağ Devlet Başkanı Slobodan Milosevic’in iktidardan uzaklaştırılması ve 2002 yılında Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edilmesi bu yeni dönemin başlangıcı olmuştur. Bu yeni dönemle birlikte, diğer Balkan ülkelerinde 
de 1989-2000 yılları arası görev yapmış ve işbirliğinden daha çok çatışmayı ve karşıtlıkları besleyen liderlerin önemli bir kısmı siyasal alandan ya çekilmişler ya da tasfiye olmuşlardır. Balkan ülkelerinde olduğu gibi, 1999-2001 yılları arasında ciddi ekonomik krizlerle sarsılan Türkiye’de de Kasım 2002 seçimleri, eski siyasal kadrolar açısından tam bir tasfiye olmuştur. Kasım 2002 seçimleri sonucunda 
önemli bir parlamento çoğunluğu kazanan AK Parti liderlerinin İslamcı 
geçmişinden dolayı Türkiye’nin dış politikasının nasıl şekillendirileceği önemli bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmıştır. Kasım 2002-Mayıs 2009 yılları arasında kurulan AK Parti hükümetlerinde dış politika başdanışmanlığına Ahmet Davutoğlu’nun getirilmesi AK Parti iktidarının dış politikasına dair ipuçlarını ortaya koymuştur. Davutoğlu’nun Mayıs 2009’da yapılan bir kabine revizyonuyla Ali Babacan’ın yerine dışişleri bakanı yapılması önemli bir gelişme 
olmuştur. Böylece “gölge bakan” olarak nitelenen Davutoğlu’nun 2001 yılında yayımlanmış olan Stratejik Derinlik başlıklı çalışmasında dile getirmiş olduğu görüşlerin uygulama boyutu ya da uygulanabilirliği daha net olarak görülebilecektir. 

Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olması bir başka noktadan da çok büyük önem taşımaktadır. Türkiye, cumhuriyet döneminde ilk defa Balkan yarımadası ülkelerine yönelik stratejik bir vizyon çerçevesinde, önceden kurgulanmış ve ilkeleri ilan edilmiş bir dış politika izlemektedir. Türkiye’nin 2002’den itibaren uygulama çabasına giriştiği bu dış politikasının temel özellikleri sorunları dondurmak yerine çözmek, sürekli ve mekanizmaları oluşturulmuş üst düzey siyasal diyalog, aktörler arasında maksimum işbirliğini ve karşılıklı ekonomik 
bağımlılığı arttırmak, toplumlararası etkileşim, iletişim ve ulaşım olanaklarını arttırmak, bölgeyi küresel aktörlerin hesaplaşma alanı olmaktan çıkarıp ve ortak refah ve işbirliği alanları yaratmaktır. Balkan halklarının güvenliğine ve ekonomik kalkınmalarına katkı sağlayacak vizyoner bir Türk dış politikası modeli, 18. yüzyılın sonundan itibaren ötekileştiği ve meşruiyetini kaybettiği Balkanlarda eşit aktörler arasındaki saygın ve çekincesiz yerini tekrar bulabilmesine 
olanak tanıyabilecektir.

Bu çalışmada, 2009 yılında Balkan ülkeleri ile Türkiye arasında dış politika alanında yaşanan gelişmelerin incelenmesi, değerlendirilmesi ve analiz edilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma sürecinde karşılaşılan en büyük zorluk, dış politika alanında yaşanan gelişmelerle ilgili verilere ulaşmaktı. Ulaşılabilen bilgiler ise ayrıntıdan yoksun bilgilerdir. Kurumsal düzeyde verilerin sistematik, düzenli ve derinlikli bir şekilde ulaşılabilirliği akademik değerlendirme ve analizleri çok daha kolaylaştıracaktır. Çok güncel bilgilere ulaşılmasının zorunluluğu internet kaynaklarının daha yoğunlukla kullanılmasına sebep olmuştur.

2009 Yılında Türkiye-Balkan Ülkeleri İlişkileri,

Türk dış politikasını oluşturanlar, yakın kara havzası olarak nitelenen Balkanlara barış ve istikrarın yerleşmesinin ve bölgenin ekonomik kalkınmasının ve toplumsal refahının sağlanmasının Avrupa ve Dünya barışının sağlanmasındaki sembolik tarihsel öneminin bilincindedirler. 2009 yılı, Balkan ülkeleri-Türkiye ilişkilerinin bu derin tarihsel bilincin pozitif yönlerine odaklanarak geliştirilen karşılıklı ve gittikçe sıklaşan ilişkilerine tanık olacaktır. Bu başlık altında, 
2009 yılı içerisinde Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile kurmuş olduğu her düzeydeki ilişki “karşılıklı bağımlılık” olgusunun derinlik kazanmasına yaptığı katkı çerçevesinde incelenmeye çalışılacaktır. Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile ilişkilerinde belirli ülkeleri eksen olarak alınmış ve bu ülkeler ile diplomatik temas sıklığı diğer ülkelere nazaran çok daha fazla olmuştur. Bu noktayı Davutoğlu’nun 23 Temmuz 2009 tarihinde  Sırbistan ’da yayımlanan Politika Gazetesinde çıkan makalesinde yaptığı şu vurguda da görmek mümkündür. “Balkanların en Doğusunda yer alan Türkiye ve en Batısında yer alan Sırbistan Balkanların kilit ülkeleridir. Bu itibarla Balkanlarda daha fazla istikrar, daha fazla barış ve daha fazla refah sağlanmasına en fazla katkıda bulunabilecek ülkeler Türkiye ve Sırbistan’dır.”1

Türkiye-Sırbistan İlişkileri,

Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde Devlet Başkanı Miloseviç’in Türkiye’ye geldiği 23 Ocak 1992 tarihinden 2009 yılına kadar geçen süreçte iki ülke ilişkileri çok köklü bir değişim geçirmiştir. 7 Ekim 2000 tarihinde göreve başlayan Devlet Başkanı Vojislav Kostunica ile 2004 ve 2008’de Devlet Başkanlığına seçilen Boris Tadic gibi liderler hızla uluslararası toplumla bütünleşme ve ülkenin sorunlarını çözme çabasına yönelmişlerdir. Şu ana kadar iktidara gelen Sırp liderler, ülkeleri üzerine on yıl boyunca oluşan negatif imajın giderilmesinin küresel ve bölgesel düzeyde etkili bir diplomasi ile sağlanabileceğinin bilincindedirler. Bu dönemde Türkiye, Sırbistan’ın olumlu yöndeki bütün diplomatik çabalarına ciddi bir destek vermiştir. 

2009 yılı içinde çeşitli bakanlıklar düzeyinde yapılan ziyaretlerin dışında, ilk defa bir Türk Cumhurbaşkanı Sırbistan’ı ziyaret etmiştir. Kültür Bakanı Nebojsa Bradic, 18-22 Şubat 2009 tarihleri arasında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın davetlisi olarak Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Ziyaret sırasında Türkiye ile Sırbistan arasında bir Kültür İşbirliği Protokolü, imzalanmıştır. İmza töreninde yaptığı konuşmada Bakan Bradic, protokol ile iki ülke arasında kültürel ilişkilerin gelişeceğini dile getirmiş, Bakan Günay ise protokolle iki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin daha da güçleneceğini vurgulayarak bu tür ilişkilerin kültürler arasında önemli bir bağ ve köprü oluşturduğunu belirtmiştir.2

Ekim 2000 genel seçimlerinde Milosevic iktidarının sona ermesinin ve bu ülkeye yönelik ambargoların kaldırılmasından sonra Sırp liderleri özellikle bölge ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini sürekli olarak arttırma çabası içinde olmuşlardır. 2002 yılında kurulan Türk-Sırp İş Konseyi de iki ülke arasında karşılıklı ekonomik ilişkileri geliştirmenin ve bu ilişkilerin altyapısını oluşturmanın önemli bir aracı 
durumundadır. Konsey, 23 Şubat 2009 tarihinde toplanmış ve iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler değerlendirilerek iki yıllık eylem planını belirlemek amacıyla, Konsey ile yakın çalışmalar yapan, geçmişini ve bugününü irdeleyerek yönü ve gelecekteki yeri ile ilgili katkıda bulunabilecek kuruluş temsilcilerinin katılımları ile bir vizyon/strateji çalışması yapılmasına ve değerlendirme toplantısının da 5 Mart 2009 tarihinde toplanmasına karar verilmiştir.

Söz konusu toplantı belirtilen tarihte Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Süha 
Umar ve Sırbistan Ankara Büyükelçisi Vladimir Curgus’un da katılımıyla 
Ankara’da toplanmıştır. Büyükelçi Umar toplantıda yapmış olduğu konuşmada, Sırbistan’ın bölgedeki istikrar ve barış için çok önem arz ettiğini, önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde AB’ye bütünleşme sürecinin tamamlayarak AB üyeliğinin öngörüldüğünü, Sırbistan’ın Balkanlardaki en büyük nüfusa, zengin doğal kaynaklarına, eğitimli ve kaliteli iş gücüne sahip olduğunu belirtmiştir. Satın alma ve ortaklıklar için uygun zaman olduğunu ve Türkiye ile Sırbistan arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın müzakerelerinin 26-27 Şubat 2009 tarihinde Belgrad’da gerçekleşen görüşmelerde tamamlandığını ifade 
etmiştir. Büyükelçi Curgus da konuşmasında iki ülke arasındaki ticari 
ve ekonomik ilişkilerin, potansiyelin çok altında seyrettiğini, turizm 
konusunda işbirliği imkânlarının bulunduğunu, 2009 Haziran ayında imzalanması öngörülen Serbest Ticaret Anlaşması (STA) vesilesiyle Türkiye’den resmi bir ziyaret beklentileri olduğunu, özellikle otomotiv, turizm, tekstil, inşaat, demir-çelik ve altyapı alanlarında işbirliği imkânlarının bulunduğunu dile getirmiştir.4

2009 yılında iki ülke arasındaki ilk resmi temas, Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Jeremiç’in Dışişleri Bakanı Babacan’ın resmi davetlisi olarak 19-20 Martta Türkiye’ye yapmış olduğu ziyarettir. Ziyaret çerçevesinde iki ülke dışişleri bakanı baş başa ve heyetler arasındaki görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısına işbirliği protokolü imzalayarak başlamışlardır. Düzenlenen basın toplantısında Bakan Jeremiç, ziyaretinin Türkiye’ye bakan düzeyindeki ilk ziyaret olması 
ve hem Türkiye’nin bölge ve Balkanlarda önemli bir rol üstlenmesi hem de Türkiye’nin Kosova’nın bağımsızlığını tanımasının ardından gerilen ilişkilerin normalleşmesi açısından önem taşıdığına dikkat çekmiştir. Jeremiç açıklamasında, Türkiye’nin birçok alanda güçlü firmaları bulunduğunu ve Sırp hükümetinin ekonomik alanda Türkiye ile işbirliği yapmak istediğini aktarmış ve “iki ülke arasında seyahat ve ticaret alanında sınırlamaları tamamen kaldırmak konusunda elimizden geleni yapacağız” demiştir.5 
Bakan Babacan ise açıklamasında Türkiye’nin, Sırbistan’ın Balkanlarda barış ve istikrarın vaz geçilmez aktörü olduğunun bilincini taşıdıklarını vurgulamış ve “Balkanların özgün kimliğini, istikrar, barış ve refah üretecek bir mekanizmaya döndürecek potansiyele en fazla sahip iki ülke olarak Türkiye ve Sırbistan’ı görüyoruz. Bu nedenle ikili ilişkilerinin gelişmesinin bölgesel işbirliği açısından olumlu yansımaları olacak” değerlendirmesini yapmıştır.6 Babacan, Kosova konusunda iki ülkenin farklı tutumlarının olduğuna ancak bunun iki ülke arasındaki ortaklığın ilerletilmesine engel olmadığını ve Türkiye olarak Belgrad’ın AB sürecine tam destek verdiklerini ifade etmiştir.7

İki ülke arasındaki ilişkiler sadece karşılıklı ziyaretler çerçevesinde değil, aynı zamanda farklı uluslararası platformlar kullanılarak geliştirilmeye ve bölgesel sorunlara çözüm üretilmeye çalışılmaktadır. 
Bu tür uluslararası toplantılara örnek Türkiye ve İspanya’nın girişimleri ile geliştirilen Medeniyetler İttifakı projesinin İkinci Yıllık Forumu’nun 5 Nisan 2009 tarihinde düzenlenen İstanbul Zirvesi’dir. Sırbistan Dışişleri Bakanı Jeremiç de Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu toplantılarına katılmak üzere İstanbul’a gelmiştir. Bu toplantıya katılımı son derece olumlu anlamlar içeren Jeremiç, ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Babacan ile görüşmelerde bulunmuştur. Babacan, aynı toplantıya katılmak için İstanbul’da bulunan Bosna-Hersek 
ve Sırbistan Dışişleri Bakanlarını iki ülke arasında bir siyasal diyalog başlatmak için bir araya getirmiştir.

Sırbistan ile her alanda geliştirilmeye çalışılan karşılıklı ilişkilere ve artan resmi temas trafiğine önemli bir örnek de Savunma Bakanı Dragan Stanovac’ın İstanbul’da 27-30 Nisan 2009 tarihleri arasında düzenlenen IDEF-2009 Uluslararası Savunma Sanayi Fuarına katılmasıdır.

Bakan Stanovac fuara katılmasından kısa bir süre sonra Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün davetlisi olarak 11-13 Mayıs 2009 tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Yapılan görüşmelerde Bakan Gönül, Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında ekonomik, siyasal, kültürel ve insani bağların olduğuna dikkat çekmiştir. Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilişkilerinde ikili ve çok taraflı işbirliğine özel önem 
verdiklerini ve Sırbistan’ın bu ülkelerin başında geldiğini ifade eden Gönül, iki ülke arasında ortak sınır olmasa da Sırbistan’ı komşu olarak gördüklerini, Sırbistan’ın Balkanların geleceğinde önemli bir rolü ve sorumluluğu olduğunu ve yakın bir tarihte Avrupa güvenlik ve savunma politikasının bir parçası olacağını açıklamıştır. Ayrıca, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğine seçilmesi konusunda Sırbistan’ın vermiş olduğu destek Türkiye için çok önemli 
ve anlamlı olduğunu; esnasında Türkiye’nin de üyeliği esnasında bölgesel 
ve uluslararası konulara, özellikle Balkanlara, özel bir önem vereceğini 
belirtmiştir. Sırbistan ile her alanda işbirliğinin geliştirilmesi için gerekli hukuki altyapının tamamlanması bağlamında önemli bir adım atıldığını da ilan etmiştir. Sırp Bakan Stanovac ise konuşmasında ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirmiş ve Türkiye ile stratejik ilişkiler geliştirilmesi konusunda kararlı olduklarını ve bu alanda daha yapılacak çok iş olduğunu vurgulamıştır. 
Daha sonra iki bakan arasında Savunma Sanayi Alanında İşbirliği Kapsamında Mübadele Edilen Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemenin Karşılıklı Korunması Anlaşması imzalanmıştır.9

Türkiye, Balkan ülkeleri arasında maksimum karşılıklı bağımlılığın temellendiği alan olarak ekonomiyi görmektedir. Bu çerçevede, ekonomik işbirliğini arttıracak ve ekonomik bütünleşmeye hizmet edeceğini düşündüğü mekanizmaları oluşturmaya çaba göstermekte ve oluşturulan mekanizmalara işlevsellik kazandırmaya çalışmaktadır. Bu mekanizmalardan biri de Türkiye-Dünya Ticaret Köprüsü 2009 ve Ticaret Bakanları Zirvesidir. 1-3 Haziran 2009 tarihleri 
arasında toplanan zirveye, Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve Bölgesel 
Kalkınma Bakanı Mlajan Dinkic de katılmış ve ziyaret sırasında iki arasında STA imzalanmıştır. Anlaşma ile iki ülke, aralarındaki ticari ve ekonomik işbirliğinin artırılmasını, uygun rekabet koşullarının yaratılmasını, yatırımların karşılıklı olarak teşvik edilmesini ve üçüncü ülkelerdeki ticaret ve işbirliğinin geliştirilmesi ni amaçlamışlar, ayrıca gümrük vergileri, kısıtlamalar gibi ticaretin önündeki engeller başta olmak üzere damping, devlet tekelleri, korunma, kamu 
ihaleleri ve kurumsal hükümler konularında birtakım düzenlemeler yapılmış  tır.10 İmza töreninin ardından yaptığı açıklamada Bakan Çağlayan, Sırbistan ile serbest ticaret anlaşması imzalayarak 2008 yılında 520 milyon dolar olan iki ülke dış ticaret hacminin 1 milyar dolara çıkarılmasının amaçlandığını belirtmiştir.11

Türkiye, Balkan ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı kapsamında 9-10 Haziran 2009 tarihlerinde Belgrad’da toplanan konferansta Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ tarafından temsil edilmiştir. Konferansın ardından düzenlenen basın toplantısında Genelkurmay Başkanı Başbuğ, küresel terörizme karşı Balkan ülkelerinin ortak mücadele etmesi gerektiğini vurgulamıştır.12 
Genelkurmay internet sitesinden yapılan resmi açıklamada da söz konusu konferansta ve yürütülen görüşmelerde, ülkeler arasındaki sorunlardan daha çok bütün Balkan ülkelerini ilgilendiren konuların görüşüldüğü vurgulanmıştır.13 

Balkanlarda barışın ve Dayton Anlaşmasında kurulan hassas dengenin ancak, Sırbistan ve Bosna-Hersek arasında oluşturulacak sürekli bir siyasi diyalog köprüsü ile aşılabileceğini düşünen Davutoğlu, 10 Haziran 2009’da bir kez daha Sırp meslektaşıyla bir araya gelmiştir. Bu aşamaya kadar karşılıklı siyasi diyaloglarda temel konularda ya da argümanlarda bir ilerleme sağlanamamasına karşın, diyalog zemininin sürdürülebilir kılınması açısından bu toplantılar 
önem taşımaktadır. Balkanlardaki sorunların çözüm aracının, askeri kuvvet kullanımı değil, diplomasi olduğunun taraflarca vurgulanması bile son derece önemlidir.

Karşılıklı ziyaretlerin sıklığı, Türkiye-Sırbistan ilişkilerinin geldiği boyutu iyi bir şekilde göstermektedir. Bu sıklaşan ziyaretler kapsamında, 22-24 Temmuz 2009 tarihleri arasında Ahmet Davutoğlu, Sırbistan’a yaptığı resmi bir ziyaret çerçevesinde Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç, Başbakan Cvetkoviç, Meclis Başkanı Djukic-Dejanoviç ve Dışişleri Bakanı Jeremiç ile bir araya gelmiş, ayrıca Sırbistan Hükümetinde Bakan olarak yer alan iki Boşnak lider Rasim Ljajic ve Süleyman Ugljanin ile de görüşmeler yapmıştır. Davutoğlu ayrıca, nüfusun büyük kısmını Boşnakların oluşturduğu Sancak Bölgesinde yer alan Yeni Pazar kentini de ziyaret etmiştir.14

Davutoğlu yaptığı açıklamada Türkiye-Sırbistan ilişkileri bağlamında kapsamlı bir vizyon ortaya koyduklarını belirtmiştir. Ona göre, “bu vizyonda karşılıklı kültürel ilişkilerin artırılması, kültürel saygının geliştirilmesi var, ortak ekonomik projelerle, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi var ve siyasal düzeyde de temasların artırılması var.” Dışişleri Bakanı Jeremiç de açıklamasında Sırbistan ve Türkiye Dışişleri bakanlarının ilk kez Sancak’ı birlikte ziyaret ettiklerini 
ve bölgenin Türkiye ve Sırbistan için bir öncelik taşıdığını dolayısıyla bölgeye ilişkin uzun vadeli ve büyük altyapı projeleri bulunduğunu bu hedefleri Türkiye ile birlikte hayata geçireceklerine olan inancını dile getirmiştir.15

2009 yılı içerisinde Sırbistan ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler birçok zeminde geliştirilmeye çalışılmıştır. Ekonomik ilişkileri üst düzeye çıkarma amacını taşıyan etkinliklerden biri de DEİK-Sırbistan Yatırım ve İhracatı Teşvik Ajansı (SIEPA) işbirliğinde 16 Eylül 2009 tarihinde İstanbul’da düzenlenen toplantıdır. DEİK/Türk-Sırp İş Konseyi Başkanı Tamer Türker toplantıda yaptığı konuşmada iki ülke arasındaki ilişkilerin ticareti artırmak için geliştirilmesi gerektiğinden bahsetmiştir. Toplantıda, iki ülke arasında daha önce imzalanan STA’nın Ocak 2010 tarihinden sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü ve iki ülke arasındaki potansiyelin çok altında seyreden ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin gerekliliği ve iki ülkenin stratejik ortak olmasını teminen gerekli siyasi alt yapının mevcut olduğu aktarılmıştır.16 

Gül, Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’in davetine icabetle 25-27 Eylül 2009 tarihleri arasında Sırbistan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. 
Ziyarete Devlet Bakanı Faruk Çelik ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in yanısıra 50’ye yakın işadamı da iştirak etmiştir. Gül, ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Tadiç’le baş başa ve heyetlerin katılımıyla görüşmeler gerçekleştirmiş; Meclis Başkanı Slavica Dukic-Dejanovic’i ziyaret etmiş ve Başbakan Mirko Cvetkoviç’i kabul etmiştir. Ziyaret sırasında iki ülke arasında Teknik ve Mali İşbirliği Anlaşması, Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması, Ulaştırma Altyapısı Alanında İşbirliği Anlaşması ve Sosyal Güvenlik 
Sözleşmesi ile Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Uygulanmasına Yönelik İdari Anlaşma imzalanmıştır.17

Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın açıklamasında Gül, iki ülke arasında yakın işbirliği ilişkisi olduğu ve aynı istikamette politikaları destekledikleri süre içerisinde Balkanlarda büyük bir huzur ve güvenlik söz konusu olacağını ve bütün bölgeye, Avrupa’ya etki edeceğini belirtmiştir. Gül, iki ülke ilişkilerinin tarihteki en üst noktasına gelmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek ilişkilerin sadece siyasi değil ekonomik alanda da geliştiğine 
işaret ederek iş adamlarına daha çok iş yapmaları çağrısında bulunmuştur. 

Tadiç ise Türkiye ile Sırbistan arasındaki tarihi ilişkilerin bölgedeki siyasi süreç ve Güneydoğu Avrupa açısından çok önemli olduğunu ve iki ülkenin pek çok konuda ortak bir görüşe sahip olduğunu ve stratejik ortaklığı geliştirmek istediklerini ifade etmiştir. Sırbistan’ın her ülkenin bütünlüğünü savunduğunu belirten Tadiç, Bosna-Hersek’teki süreci de desteklediklerini söylemiştir.18 

Tadiç, Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımayacağını ancak Ankara’nın Priştine ile olan diplomatik ilişkilerinin Türk-Sırp ilişkilerini 
etkilememesi gerektiğini de vurgulamıştır.19 

Güney Doğu Avrupa İşbirliği Süreci’nin (GDAÜ) 2009-2010 dönem başkanlığını Türkiye’nin yürütmesi dolayısıyla GDAÜ Dışişleri Bakanları 9-10 Ekim 2009 tarihinde İstanbul’da gayri resmi bir toplantı düzenlemişlerdir. Davutoğlu bu toplantı vesilesiyle Türkiye’de bulunan Sırp Bakan Jeremiç ve Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj’ı 10 Ekim 2009 tarihinde bir araya getirmiştir. 
Türkiye ile İspanya’nın eş başkanlıklarını yaptıkları Medeniyetler İttifakı Girişimi’nin bölgesel düzeydeki girişimlere de öncülük etmesi söz konusudur. 

Bu çerçevede, Türk, Sırp ve Boşnak dışişleri bakanlarının katılımlarıyla Medeniyetler İttifakı bölgesel toplantısı 16 Aralık 2009 tarihinde Saraybosna’da yapılmış, toplantının ardından Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Alkalaj ve Sırbistan Dışişleri Bakanı Jeremiç’le el ele poz veren Davutoğlu, üç ülkenin bölgesel bütünleşme konusunda ortak hareket edeceğini açıklamıştır.20


2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***