Bosna-Hersek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bosna-Hersek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2021 Cumartesi

Sırbistan’ın Arap Yatırımcıları

Sırbistan’ın Arap Yatırımcıları 





Gözde Kılıç Yaşın 

21. YÜZYIL TÜRKİYE ENSTİTÜSÜ BALKAN VE KIBRIS ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI 

Sırbistan’ın dış ticaretteki en önemli ortağı yakın zamana dek Rusya olmuştur. 
Rusya’yı Almanya, İtalya ve Çin izlemektedir. Ancak “yabancı yatırım” denildiğinde tablo biraz değişmektedir. 
Resmi verilere göre Sırbistan’da 30 yatırımla en fazla Almanların boy gösterdiği,1 
23 yatırımla Avusturyalıların Almanları takip ettiği kaydedilmektedir. Son 10 yılda Sırbistan’daki en büyük yatırım ise mobil telefon şirketi Telenor (Norveç), petrol şirketi Gazprom (Rusya) ve otomobil şirketi Fiat (İtalya) tarafından yapılmıştır. Ancak son dönemde Arap, Rus ve Çin yatırımlarının hız kazandığı da bir gerçektir. Burada Arap yatırımının Sırbistan’a yönelme sebepleri irdelenecektir. 

Sırbistan’ın büyüyen ulusal borcu ve gayri safi yurtiçi hasılanın artırılması çabaları, yabancı yatırımcının çeşitlendirilmesini ve sıcak paranın artırılmasını gerektirmiştir. 

Bu çerçevede en az 10 milyon Euro yatırım ve 200 kişinin istihdamını sağlayan her yatırımcıya 10 yıllık gelir vergisi muafiyeti, çifte vergilendirmenin önlenmesi, yap-işlet-devret modelindeki yatırımlar için 5 seneye kadar vergi muafiyeti gibi vergi avantajları sağlanmasına dönük yasal düzenlemeler yapılmıştır. 

Sırbistan’ın aktif bir şekilde izlediği yatırımcı çekme politikası 2013 henüz tamamlanmadan olumlu sonuçlar doğurmayı başarmış ve 1 milyar 400 milyon Euro’yu ülkeye getirmiştir. 44 bin kişinin istihdamını garantileyen 200 aktif projenin varlığından bahsedilmektedir. 

2013 yılında hızlı bir kalkınma hedeflendiği ve BAE, Katar, Kuveyt ve Suudi Arabistan’dan yatırım beklendiği Sırbistan yetkililerince açıklanmıştır. Gerçekten de Arap ülkelerinin Balkan yatırımları incelendiğinde de en önemli ortağın Sırbistan olduğu görülmektedir. 

1 Almanya’nınSırbistan’dadoğrudanyatırımları 1,5milyar Euro düzeyindedir. 
2 Arabische Unternehmen auf Einkaufstour in Serbien, Economic Journal, 30 Temmuz2013 
3 Economic Chronicle – Arab investments reviving economy, Voice of Serbia, 1 Eylül 2013
4 Arabische Länder bereit, in Serbien zu investieren, Voice of Serbia, 9 Ocak 2013

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Sırbistan Yatırımları 

Birleşik Arap Emirlikleri’nden yapılan sermaye girişi Sırbistan’da giderek önem kazanmaktadır. BAE’nin Sırbistan’daki yatırım alanları arasında tarım sektörünün ön plana çıktığı, savunma ve ileri teknoloji alanında da ortaklıklar kurulduğu görülmektedir. 

Önce Ekim 2012’de Abu Dabi’de sonra Ocak 2013’de Belgrad’da bir araya gelen BAE Veliaht Prensi Şeyh Abdullah bin Zayed el Nahyan ile Sırbistan Başbakan Yardımcısı Aleksandar Vuciç, BAE’nin 20 yıllık geri ödeme planıyla yüzde 1.5 faiz uygulanmak üzere 300 milyon Euro kredi vermesi, savunma alanında işbirliği ve iki ülkenin ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi üzerine görüşmüştü. 19 Şubat 2013’de Abu Dabi’de tekrar bir araya gelen ikili, stratejik yatırım anlaşması imzalayarak bazı yatırımları süreğen kılmış, görüşülen konuları da neticeye erdirmiştir. 

Öncelikle gıda üretim tesislerine yatırım yapmak istediğini açıklayan BAE’nin, Sırbistan’a tarım alanında 200 milyon Euro yatırım yapacağı bu anlaşma 
ile kesinleştirilmiştir. 

Bu çerçevede Abu Dabi’nin önemli bir tarım şirketi olan ve Prens Nahyan’a ait Al Dahra’nın Sırbistan’daki yatırımlarının 300 milyon Euro’ya ulaştığı ifade edilmektedir.2 

BAE Kalkınma Fonu’ndan da aynı miktarda tarım kredisinin Sırbistan için çıkarılması gündemdedir. Al Dahra’nın, 300 milyon Euro’luk yatırımının 
75 milyon Euro’sunu iflas etmiş 8 tarım kooperatifini satın almak için kullanacağı, kalanını ise 14 bin dönüm alanı sulama imkanı sağlayan sulama sistemi yapımı ve beş otlak alanı oluşturmak için ayırdığı açıklanmıştır.3 

< Sırbistan’ın büyüyen ulusal borcu ve gayri safi yurt içi hasılanın artt ırılması çabaları, yabancı yatırımcının çeşitlendirilmesini ve sıcak paranın artt ırılmasını gerektirmiştir. >

Daha önce 16 bin hektarlık tarım arazisinin BAE tarafından kiralanması 4 gündeme gelmişse de anlaşmada bahsi geçen alan, 9 bin hektar olarak belirlenmiştir.
Sırp hükümetine ait bu arazilerde, Sırbistan küçük bir hisseyle ortak kalacaktır. Al Dahra, tarım ürünlerinin ihracatını sağlamak amacıyla oluşturulan “Yugoslav Nehir Filosu” projesi için de ek 30 milyon Euro ayırmıştır. Şirket aynı amaçla Pancevo’da
43 hektarlık bir alan üzerinde, 4.1 milyon Euro değerinde bir nehir limanı inşası planlamaktadır.
   BAE’nin özellikle tarım ve hayvancılık sektörlerinde yatırım yapmak istemesinde ki amaç “Sırbistan’ın gıda üretiminde potansiyelini sınırlı kullanması” ile izah edilmektedir. Tarım alanındaki ek yatırımla gıda üretiminin ve ihracatının on kata
dek arttırılabileceği de bu çerçevede ifade edilmektedir. BAE’nin tarım ürünlerine ve hayvansal gıdaya duyduğu ihtiyaç da anlaşmaların imzalanması aşamasında basına yansıyan bilgiler arasında yer almaktadır.
   Balkan coğrafyasının temiz ve güvenli tarıma elverişli olduğu ve Sırbistan’ın bu alanda yeterli devlet desteğini üreticiye sağlayamadığı doğrudur. Aynı şekilde Sırbistan’daki –güvenilir olması bakımından özellikle Sancak’taki- et ve süt ürünlerinin herhangi bir başka coğrafyanın ürünlerine göre tercih edilebilir kalite ve güzellikte olduğuna da şüphe bulunmamaktadır. Ne var ki, bu gerçek tüm Balkan coğrafyası, bilhassa da Kosova, Bosna-Hersek, Makedonya gibi Eski Yugoslavya’nın doğu kısmı için geçerlidir.
 
  Ne var ki BAE’nin yatırımları açık şekilde Sırbistan’da yoğunlaşmıştır. Bunun iki önemli sebebinden biri, Sırbistan’ın bürokratik kolaylık, vergi avantajı ve bir takım teşvikler sağlamasıdır. Diğer önemli sebep ise 1 Eylül’den itibaren İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi ile Sırbistan’ın AB ile hem siyasi hem ekonomik işbirliğinin derinleşeceği bir dönemin başlamasıdır. 2009’dan bu yana Sırbistan- AB arasında Geçici Ticaret Anlaşması uygulanmakta ve gümrük vergileri kademeli olarak kaldırılmaktaydı.

1 Ocak 2014’den itibaren de sanayi ürünleri üzerindeki gümrük vergilerinin kaldırılması başlatılacaktır. Dolayısıyla Sırbistan önemli bir pazar haline getirilmiştir. Sırbistan açısından ise bu alandaki en büyük kazanç, birkaç yıl içerisinde devlet çiftliklerindeki başta olmak üzere büyük sulama sistemlerinin inşası ve tarımsal üretim kalitesinin ve ihracat miktarını arttıracak yoğun üretime geçecek olmasıdır.
< BAE ’nin özellikle tarım ve hayvancılık sektörlerinde yatırım yapmak istemesindeki amaç “Sırbistan’ın gıda üretiminde potansiyelini sınırlı kullanması” ile izah edilmektedir. >

BAE, yatırımda önceliği tarım ve hayvancılık sektörüne vermektedir. Ancak Sırp tarafının esas mikroçip fabrikası için heyecanlandığı görülmektedir.
Nitekim mikroçip fabrikası, “1980’lerden sonraki en büyük yatırım” olacaktır. Sırbistan yetkililerine göre gerekli finansmanın sağlanması durumunda, Sırbistan, ABD’nin Silikon Vadisi’ne benzer bir yüksek teknoloji merkezi haline gelecektir. Mikroçip fabrikası kurulması projesinin ilk aşamasını araştırma merkezi kurulması oluşturmaktadır. Sadece bunun için bile 400 milyon Euro’luk yeni bir yatırımın gerektiği ifade edilmektedir.

   BAE’den gelen Mubadala şirketi temsilcileri ile Ağustos başında yapılan görüşmelerde Mubadala İleri Teknoloji Araştırma Geliştirme Merkezi’nin resmen açılacağı teyit edilmiş, iş son imzalara kalmıştı. BAE firması Mubadala da benzerleri Dresden (Almanya) ve NewYork’da bulunan 3 milyar Euro değerinde yarı iletken mikroçip üretecek bir fabrika kurmaya sıcak bakmaktadır.

    Böylesi bir yatırımın gerçekleşmesi durumunda, 4.500 yeni işyerinin açılacağına inanılmaktadır. Eylül 2013 sonuna varmadan mikroçip fabrikası için de BAE ile bir anlaşmanın imzalanacağı kesinleşmiştir.
İleri teknolojinin Avrupa’daki merkezi olmak isteyen Sırbistan, bu hedefteki ilk adımı garantilemiş, beyin göçü için yeni cazibe merkezi haline gelmeye yakınlaşmıştır.
    Öte yandan BAE Etihad Airways, Sırbistan ulusal havayolu şirketi JAT ile Ağustos’ta, Air Serbia ismi verilen ve yüzde 49 hissesi Etihad’a bırakılan ortak bir havayolu şirketi kurmuştur. Etihad, ortak şirket için toplamda 100 Milyon Euro’luk
yatırım yapacaktır. Eylül 2013’de imzalanması beklenen bir anlaşmayla BAE, ayrıca uçak parçaları üretimi yapacak bir fabrika da kuracaktır.

    Yıllık cirosu 300 milyon Euro olması beklenen fabrika 400 ila 500 kadar işçiyi istihdam edecektir.

Veliaht prensin aralarında NORA ve ATLAS roket sistemleri de olan askeri teknolojilerin geliştirilmesi için 150 milyon Euro yatırım planı da, savunma sektöründeki en önemli yatırım olmaya aday görünmektedir. Krusik, Teloptik ve Utva gibi Sırp askeri fabrikalarına da BAE yatırımı söz konusudur. Öte yandan

    BAE’nin Sırbistan’dan silah ihracatına hazırlandığı da iddia edilmektedir. Ayrıca roketatar kurulumu konusunda yatırım için yeni tur görüşmelerin yapılacağı duyurulmuştur.
    Kopaonik Dağı üzerindeki Jugobanka Oteli’nin satışı ise Şubat’ta imzalanan anlaşmadan hemen sonra doğrudan Muhammed Bin Zayed adına gerçekleştirilmiş, böylece turizm sektöründe de BAE’nin yatırımlarına Sırbistan açık hale getirilmiş tir. Otel demişken, modern tarzda yeni bir otelin yapımı da anlaşmada yer alan hususlardan. Üstelik bu otel, NATO’nun 1999’da bombaladığı eski bir askeri merkezin yerine yapılacaktır.

Bu otelle de Mubadala Emlak ve Altyapı şirketi ilgilenmektedir. Ayrıca Sırbistan Merkez Bankası’nın Royal Grup ile yaptığı görüşmelerin Sırbistan’da Royal’ın bir şube açması ile sonuçlanması gündemdedir.

Gerçekleşirse BAE’nin Avrupa’nın bu yakasındaki ilk bankası Sırbistan’da olacak demektir. Bankacılık sektöründeki böylesi bir işbirliği, yatırımlar için yeni bir finans desteği yaratacaktır. En son 7 Ağustos 2013’de Sırbistan Başbakanı Ivica Daciç ve
BAE Dışişleri Bakanı Danışmanı Muhammed Al Suvaidia’nın hazır bulunduğu bir toplantıda, BAE Küresel Sermaye Yönetimi (GCAM) CEO’su Arun Ramswaroopji Panchariya ile Sırbistan Şehircilik ve İmar Bakanı Velimir Ilic, Sırbistan için sanayi
ve altyapı projeleri geliştirecek ortak bir şirket kurulmasını içeren bir işbirliği memorandumu imzalamıştır. Anlaşmaya göre projeler, GCAM’ın ilk etapta 10-15 milyon Euro’luk katkı sağlayacağı bir ortak fondan finanse edilecektir..  

Bu anlaşma ve Eylül 2013 sonuna dek imzalanması beklenen üç yeni yatırım anlaşması da Prens Nahyan’la imzalanan stratejik anlaşmanın somut içerikteki
yeni anlaşmalara dönüşmekte olduğunun birer göstergesidir.

Sırbistan Neden Bu Kadar Davetkar?

Sırbistan’ın yatırım çekmek için ek önlemler aldığı dönem, aynı zamanda küresel krizin Avrupa’yı sarstığı döneme denk gelmiştir.

Almanya hala etkindir, Avusturya ve kendi krizine rağmen İtalya da varlık göstermektedir ancak Sırbistan’ın derin ekonomik sorunlarına çare olabilecek boyutta değildir Avrupa’dan gelen yatırımlar. Rusya ise yeni dönemde dış politikasını duygusallıktan uzak tacir zihniyetine yakın bir tavırla belirlemektedir. Gümrük kaldırılmıştır, borçlandırma söz konusudur, Güney Akımı gibi önemli bir projeye Sırbistan dahil edilmiştir, silah satılmaktadır ama bunların hiç birisi işsizlik sorununu da çözecek, büyük yatırımlar anlamına gelmemektedir. Kaldı ki yeni yatırımcıya açılan saha, mevcut yatırımcıdan vazgeçmeyi de gerektirmemektedir.
    Kesin olan ise küresel kriz düşünülecek olursa Çin ve Körfez Ülkeleri’nden gelecek yatırımlar ekonomiyi canlandıracak çok önemli faktör  olarak görülmüştür. Yabancı yatırımın gelmesi için Sırbistan da gerçekten olağanüstü bir çaba göster miş, her fırsatı değerlendirmiş, proje üretmiştir.

Açıkçası yeni işbirlikleri, hem Sırbistan ekonomisi için önemli bir büyüme sağlaması ve istihdam sorununu büyük ölçüde çözmesi yönüyle hem IMF, Dünya Bankası ve AB’nin, istikrar politikaları ve bütçe disiplini konularındaki dayatmalarına karşılık gösterilebilecek başarılı bir proje sağlaması nedeniyle Sırbistan’ın ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Öte yandan ekonomideki iyileşme, dış politikadaki sorunlu konuları çözmek konusunda da Sırbistan’ı rahatlatacaktır.

Bir kere işsizlik ve yoksulluk nedeniyle radikalleşen halkını, yaşanan dönüşüm sürecinden, istihdam ve refahın artışıyla daha sağlıklı bir şekilde geçirebileceği kesindir.
Diğer taraftan da ekonomik istikrarını sağlamış ve ekonomik ortaklıklar yoluyla siyasi destekçilerini arttırmış bir Sırbistan’ın bazı dış baskıları dengelemesi daha kolay olacaktır.
Bilhassa Balkanların istikrarını, Sırbistan’ın istikrarına bağlı gören çevrelerde, -istikrar istendiği müddetçe- bu siyasetin karşılığının olacağı kesindir. Eski Yugoslavya’nın eski parçası olan ancak henüz AB’nin parçası olamamış komşularıyla siyaseti bakımından da ekonomik olarak güçlenmiş bir Sırbistan sadece ortak işsizlik sorununda cazibe merkezi olmayacak aynı zamanda siyaseti
belirleyen konuma da ulaşabilecektir.

Kaldı ki bölgeselleşme faktörünün konuşulduğu ve Arnavutluk-Kosova-Makedonya hattından zaman zaman hararetle bahsedildiği düşünülecek olursa hem denge-fren hem de alternatif hat oluşturma gücünü elinde tutmak Sırbistan’ı gerçekten de her anlamıyla Balkanların kilit ülkesi haline getirebilecektir. 

Bunlara ekonomisini istikrara kavuşturmuş bir Sırbistan’ın AB üyeliğine daha da yakınlaşacağı eklenmeli ve Fransa’dan gelen “AB’nin 29. üyesi olarak Sırbistan’ı görmek istiyoruz” açıklaması hatırlanmalıdır.

Neden Sırbistan?

Yatırım ve ticaret kararlarında nüfuzunu güçlendirebilmek gibi kriterleri, enerji kaynaklarını güvenli bir rotadan taşımak gibi kriterlerle birlikte değerlendiren Rusya gibi bir ülkenin tarih, kültür, din, anlayış yönünden ortağı olarak gördüğü Sırbistan’da gerçekleştirdiği yatırımlar gayet anlaşılır tercihlerdir. Balkanların tamamında yatırımları ile ekonomik etkinliğini ve nüfuzunu arttıran Almanya gibi bir ülkenin Sırbistan’ı diğer Balkan ülkelerinden ayırmayan –nitekim neredeyse her Balkan ülkesinde aynı Alman menşeli firmalarla karşılaşılır- tercihi de anlaşılır bir yatırımcı tavrıdır. Hatta - belirtmeden geçemeyeceğim - Arap sermayesinin Sırbistan’daki hareketini en yakından izleyen de Alman basını olmuştur. Körfez Ülkeleri ise davete icabet eden taraf konumundadır. Sırbistan Devlet Başkanı Tomislav Nikolic’in Nisan 2013’e 9 günlük Sırbistan-Arap- Afrikalı Dostluk Günleri’nin 5 açılışını yaparken Arap ve Afrikalı ülkeleri “ortak tarihlerinin parçası olan Bağlantısızlar Hareketi”ne atıfla selamlaması da bir psikolojik bağ kurulması ile ilgilidir.

< Yeni işbirlikleri, hem Sırbistan ekonomisi için önemli bir büyüme sağlaması ve istihdam sorununu büyük ölçüde çözmesi yönüyle hem 
I M F, Dünya Bankası ve AB ’nin, istikrar politikaları ve bütçe disiplini konularındaki dayatmalarına karşılık gösterilebilecek başarılı bir proje sağlaması nedeniyle Sırbistan’ın ihtiyaçlarını karşılamaktadır. >

BAE’ni Sırbistan’a getiren ise Bağlantısızlar Hareketi’nin sıcak hatıralarından ziyade sağlanan ticaret ve yatırımda sağlanan yasal ve bürokratik kolaylıklardır. 

Örneğin Bosna-Hersek’te herhangi bir yatırımı zorlaştıran binlerce neden varken Sırbistanın kolaylaştırıcılığı karşılık bulmaktadır. Öte yandan hem Avrupa’ya hem Rusya’ya gümrüksüz ticaret yapabilen tek ülkedir ve ayrıca coğrafi olarak iki kanala da kolay sevkıyat gerçekleştirebilecek bir konumdadır. Kaldı ki her bir yatırımcı, Sırbistan’ın iki önemli Avrupa koridoru ile - Koridor 7 (Tuna Nehri) ve Koridor10 (Uluslararası otoban ve demiryolu) - AB, Güneydoğu Avrupa ve
Yakın Doğu pazarlarına yakınlığının sağladığı lojistik üstünlüğün ve nakliye kolaylığının farkındadır. Buna Arap yatırımcılar da dahildir.

    Şüphesiz ki aslında “Neden Müslümanlar değil de insanları Müslüman oldukları gerekçesiyle katletmiş bir ülke, Körfez sermayesiyle kalkındırılmakta ve bölgenin cazibe merkezi haline getirilmektedir?” sorusu, bu makalenin ana sorunsalı dır.

   Yanıtı ne yazık ki sağlanan ticari ve hali hazırda mevcut olan lojistik kolaylıklar yani “sermayenin zenginleşebileceği yere gittiği kuralı” olacaktır. Bu durumda “Paranın sınırları, dini ve milliyeti olmaz” sözü bir kez daha gerçekliğini ispatlamaktadır. Halbuki Sırbistan’a sınır bir ülkenin hiç değilse coğrafyanın sağladığı aynı kolaylıkları barındırdığı kesindir. Sırbistan’ın iyi diplomasi
yürüttüğü, cazip projeler hazırladığı, Boşnakların bu konuda yetersiz kaldığı ve ülkelerindeki siyasi kriz ve sorunların yatırımı güçleştirdiği gerçek olsa dahi Bosna’da 150 cami inşa/tamir eden bir ülkenin (Suudi Arabistan) yatırım konusunda bürokratik engelleri aşamadığını iddia etmek gerçekçi olmayacaktır. Farklı bir coğrafyadan başka bir Müslüman ülkenin, Bosna-Hersek sınırlarında ama Sırbistan’a bağlanmak isteyen Sırp bölgesinde yaptığı yatırımlar da düşünülecek olursa sorun çetrefilleşmektedir.

Sırbistan’la yatırım anlaşmalarının yapıldığı günlerde, BAE Kızılayı da Bosna’da 10 bin kadar öksüz ve yetim çocuğa 250 bin Euro değerinde kıyafet ve ayakkabı yardımı yapmıştı. Bosna-Hersek’te, çalışabilir durumdaki fabrika ve işletmelerin yüzde 80’i kapalı iken İslam dünyasının buraya neden 18 yıldır hala sadece sadaka, zekat, fitre, kardeşçe sevgi ve destek sunduğunu açıklayabilmek
için “sermaye kuralları” terimi çok mekanik kalmaktadır. Bosna-Hersek gerçekten de gözden çıkarılmış mıdır?

DİPNOT:

5 Katılan ülkeler Angora, Cezayir, Fas, Filistin, Gine, Irak, Kongo, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Nijerya, Suriye ve Tunus’tur.

***

6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 2

TÜRKİYE’NİN BALKANLAR POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 2



Türkiye-Arnavutluk İlişkileri, 

Davutoğlu’nun Arnavutluk için kullandığı “Türkiye’nin tabii müttefiki” argümanı, yoğunluğu değişse de Türk dış politikasını oluşturan seçkinlerce kabul görmüştür. Soğuk Savaş sonrasında bu ülke ile her alanda geliştirilecek ilişkilere büyük önem verilmiştir. Davutoğlu’nun, Başbakan Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı olmasından dışişleri bakanlığına uzanan süreçte çok yönlü geliştirilmeye çalışılan Arnavutluk ile ilişkilerde 2009 yılı içerisinde önemli 
bir yoğunluk yaşanmıştır. Yılın ilk yarısında Arnavutluk ile ilişkiler siyasi ve askeri boyuttan daha çok ekonomi alanında gerçekleştirilmiştir. 

Bu çerçevede 27-28 Ocak 2009 tarihleri arasında Ankara’da Türk-Arnavut Ekonomik, Ticari, Sanayi ve Teknik İşbirliği Karma Komisyonu Onuncu Dönem Toplantısı yapılmıştır. Taraflar iki ülke arasındaki yatırımların ve ticari ilişkilerin teşvikinin yanı sıra, daha güçlü ticari ve ekonomik bağların geliştirilmesinin iki hükümetçe paylaşılan ortak amaçlar olduğunu belirtmiş ve ikili işbirliğini ekonominin tüm alanlarında genişletmek ve çeşitlendirmek için yol ve 
yöntemleri görüşmüşlerdir. Karma Komisyon görüşmeleri ticari ilişkiler, 
ticaret ve yatırımı artırıcı faaliyetler, müteahhitlik ve teknik müşavirlik hizmetleri, patent ve standardizasyon, enerji ve madencilik, ulaştırma, tarım, çevre, turizm, sağlık, teknik yardım gibi konularda yoğunlaşmıştır. Taraflar söz konusu alanlarda alt başlık konuları belirleyerek işbirliğinin derinleştirilerek arttırılması konusunda mutabakata varmışlardır.21

İki ülke arasındaki ikinci önemli karşılıklı temas askeri çerçevede yapılmıştır. 19 Haziran 2009 tarihinde Arnavutluk’a resmi bir ziyarette bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, gezisi kapsamında Savunma Bakanı Gazmend Oketa ile görüşmüş ve iki ülke arasındaki ilişkilerin giderek gelişmesinden büyük mutluluk duyduğunu ve Türkiye’nin Arnavutluk’un NATO üyeliğini desteklediğini 
belirtmiştir. NATO üyeliği sadece Arnavutluk için değil, tüm bölgenin güvenliği için önemli bir gelişme olacağını vurgulamıştır. Başbuğ Türk Silahlı Kuvvetlerinin Arnavutluk ordusu ile yakın işbirliğini sürdürmeye kararlı olduğunu da ifade etmiştir. Bakan Oketa ise Türkiye’nin, ülkesinin NATO üyeliği ve ordusunun NATO standartlarına ulaşmasında verdiği büyük desteği unutmanın mümkün 
olmadığını açıklamıştır.22 
Ziyareti sırasında Başbakan Sali Berişa ve  Cumhurbaşkanı Bamir Topi tarafından kabul edilen Başbuğ, Cumhurbaşkanı Topi tarafından “Altın Kartal Madalyası” ile onurlandırılmıştır.23 

Türkiye, TİKA aracılığıyla tüm Balkan ülkelerinde olduğu gibi Arnavutlukta da 2009 yılında önemli restorasyon çalışmalarında bulunmuş ve birçok proje başlatmıştır. Türkiye, bu projeler çerçevesinde Arnavutluk’un 10 farklı şehrinde bulunan cami, konak ve hamam gibi Türk eserlerinin 2009 yılında restorasyonunun yapılmasını üstlenmiştir.24

Davutoğlu’nun Türk vizyonunun önemli bir ilkesi olarak vurguladığı komşularla maksimum karşılıklı bağımlılık ilişkisinin en çok belirginleştiği alan toplumlararası ilişki düzeyinin artmasına ciddi katkı sağlayacak olan sınır-ötesi ulaşım projeleri dir. Önemli ulaşım projelerinden biri olan Reşen-Kalimaş otoyolunun Haziran  2009’da bitirilmesi, üst düzey siyasi temaslara da vesile olmuştur. 
Başbakan Erdoğan bir Türk firmasının da yapımında ortak olduğu Arnavutluk’u Dures Limanı’na bağlayacak Reşen-Kalimaş Otoyolunun 25 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen açılış törenine katılmıştır. Erdoğan törende yaptığı konuşmada bu otoyolun sadece ülkeleri ve şehirleri değil, aynı zamanda gönülleri birbirine bağlayacağını ve halkları birbirine yakınlaştıracağını belirtti. Ayrıca bu otoyolun Arnavutluk’la birlikte Kosova’nın kalkınmasına da ivme kazandıracağını ifade etmiştir.25 Erdoğan konuşmasında, çok sayıda Arnavut 
ve Boşnak kökenli Türkiyeli gibi Kosova ve Arnavutluk’ta yaşayan Türkler olduğunu ifade etmiş ve bunların ülkeler arasında bir gönül bağı kurduğunu ifade ederek bu otoyolun yapılmasında bir Türk firmasının bulunmasının kendisini mutlu ettiğini vurgulamıştır. Ayrıca iki ülke arasındaki ticaret hacminin ve Türk girişimcilerin Arnavutluk’taki yatırımlarının her geçen gün arttığına işaret etmiştir. Başbakan Sali Berişa da yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan’ın 
açılış için ülkesine gelmesinden büyük bir mutluluk duyduğunu ve açılışı yapılan otoyolun tarihte inşa edilen en büyük yapıt olduğunu belirtmiştir.26

Açılış töreninin ardından basına kapalı bir görüşme yapan iki ülke başbakanının yaptığı basın toplantısında Erdoğan, son 6,5 yıl içerisinde iki ülke arasındaki ilişkilerin her alanda geliştiğini, dış ticaret hacminin 6 yıl içinde 35 milyon dolardan 350 milyon dolara ulaştığını ve bunu daha ileri taşıyacaklarını ifade etmiştir. Başbakan Berişa da Erdoğan’ın Türkiye ile Arnavutluk arasındaki dayanışmaya, Arnavutluk’un NATO’ya üyeliği konusunda ve Kosova’nın bağımsızlığı ile bu bağımsızlığın ilan edilmesinde verdiği destekten dolayı 
teşekkür etmiştir. Başbakan Berişa, iki ülke halkı arasında dostane ilişkiler ve tarihi bağların son dönemde zirveye ulaştığını vurguladı.27

Soğuk Savaş sonrasında bütün Balkan ülkeleri için büyük bir önem kazanan AB perspektifi iki temel alanda tüm bölge ülkeleri için değişimin dinamiğini oluşturmuştur. Ekonomik alandaki hedefleri belirleyen Maastricht kriterleri ile siyasi alandaki hedefleri koyan Kopenhag kriterleri doğrultusunda işleyen bir piyasa ve kurumsallaşan bir demokrasi sistemi için çalışmalar yapılmıştır. Arnavutluk’ta 28 Haziran 2009 tarihinde demokratik teamüllere uygun olarak düzenlenen genel seçimler önemli bir demokrasi sınavı olmuş ve sağlanan başarı Türkiye’de de memnuniyetle karşılanmıştır. Dışişleri Bakanlığı yaptığı 
yazılı açıklama ile bu memnuniyetini dile getirmiştir.28

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ülkeye yaptığı ziyaretin ardından 13-16 Temmuz 2009 tarihleri arasında Savunma Bakanı Gazmend Oketa, Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün resmi davetlisi olarak Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Türkiye ile Arnavutluk arasındaki ilişkileri, iki kardeş ülke arasındaki ilişkiler olarak nitelendiren Gönül, bu ilişkilerin en yüksek seviyede dostluk, ittifak ve ticaret ilişkisi olduğunu ve son 10 yılda giderek geliştiğini vurgulamıştır.29 Ülkesinin NATO’ya giriş sürecine verdiği destekten dolayı 
Türkiye’ye teşekkür eden konuk Bakan Oketa da iki ülke arasındaki ilişkilerin sadece ikili değil, aynı zamanda NATO çerçevesinde çok taraflı da devam ettiğini açıklamıştır.30

Türkiye, Balkan ülkeleri ile çok taraflı platformlar oluşturarak sürekli siyasal diyalog ilkesini hayata geçirmeye çaba göstermektedir. Bu çerçevede GDAÜ çok önemli bir mekanizmadır. 9-10 Ekim 2009 tarihlerinde GDAÜ Gayri Resmi Dışişleri Bakanları Toplantısının İstanbul’da yapılmasından önce GDAÜ Siyasi Direktörleri de bir araya gelerek söz konusu toplantının hazırlıklarını ele almışlardır. 
Bu toplantılara Arnavutluk da dışişleri bakanı düzeyinde katılmıştır.31 

GDAÜ Toplantısından kısa bir süre sonra 17-18 Ekim 2009 tarihleri arasında Davutoğlu Arnavutluk’u ziyarette etmiştir. Dışişleri bakanları, düzenledikleri basın toplantısında iki ülke arasında vize muafiyeti ile vize harçlarının kaldırılmasına karar verdiklerini açıklamışlardır. Davutoğlu basın toplantısındaki açıklamasında Türkiye’nin Balkanların istikrarına önem verdiğini belirtmiş, bu 
bağlamda Türkiye’nin Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğü ve siyasal birliğinin korunmasına verdiği önemi vurgularken, Arnavutluk ile de aynı perspektifi paylaştıklarını belirtmiştir.32

Dışişleri Bakanı İlir Meta ise iki ülke arasında siyasi ilişkilerin yanı sıra eğitim ve sağlık alanındaki ilişkilerin geldiği seviyeden duydukları memnuniyeti dile getirmiş, ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesine özel önem verdiklerini de ifade etmiştir. İki ülkenin uluslararası ve bölgesel meselelerde sürekli istişarede bulunacaklarını dile getiren Bakan Meta, iki ülke arasında vize harcının kaldırılması kararının “mali bir engelden ziyade psikolojik bir engelin” ortadan kaldırılması olduğunu ifade etmiştir. Davutoğlu ise vizenin kaldırılmasını, 
ziyaret gününün sonrasına denk gelen Rahibe Teresa bayramını kastederek “Arnavut kardeşlerimize bayram hediyesi” olduğunu vurgulamıştır. Davutoğlu, Arnavutluk’taki Türk yatırımlarının 3-4 yıl içinde 46 milyon dolardan 1 milyar dolara yükseldiğini, iki ülkenin genç diplomatların karşılıklı eğitimi konusunda anlaşmaya vardıklarını ve üniversiteler arasındaki işbirliğinin de artacağını belirtmiştir. Kosova ile Makedonya arasında imzalanan sınır anlaşmasından 
duyduğu memnuniyeti dile getiren Davutoğlu, Tiran ile Ankara’nın NATO ve AB başta olmak üzere uluslararası platformlarda birbirini destekleyeceklerini ifade etmiştir. Davutoğlu, gezisi kapsamında Parlamento Başkanı Jozefina Topalli ve Başbakan Berişa tarafından da kabul edilmiştir.33

Türkiye ve Arnavutluk arasında 2009 yılı itibariyle yaşanan yoğun resmi temasların en önemlisi hiç kuşkusuz Arnavutlukla ilişkilere özel bir önem veren Gül’ün 10-11 Aralık 2009 tarihinde ülkeye yaptığı resmi ziyarettir. Gül, Cumhurbaşkanı Topi tarafından Tugaylar Sarayı’nda resmî törenle karşılanmıştır. Taraflar arasındaki görüşmelerin ardından Dışişleri Bakanlıkları Arasındaki İşbirliğine ve Siyasal Danışmalara İlişkin Anlaşma’nın Tadiline İlişkin Mutabakat 
Muhtırası imzalanmıştır. Düzenlenen ortak basın toplantısında Gül, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi ve köklü olduğunu, gerçek bir dostluğa dayandığını ve Türkiye’nin her zaman Arnavutluk’un yanında olacağını vurgulamış ve Türkiye’nin Arnavutluk’u bölgesinde stratejik ortak olarak gördüğünü ve ilişkileri bu çerçevede değerlendirdiğini dile getirmiştir. Gül, siyasi, ekonomik ve askerî ilişkilerin daha da ileriye götürülmesi konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını, ticari ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem verdiklerini 
belirterek Türk işadamlarının yatırımlar yapması için Tiran yönetiminin 
gösterdiği ilgi nedeniyle teşekkür etmiştir. Gül, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri geniş biçimde gözden geçirdiklerini, ziyaretine eşlik eden çok sayıdaki işadamının varlığının bu ziyarete verdikleri önemin göstergesi olduğunu vurgulamıştır. Topi de Türkiye’nin her alanda, özellikle de NATO üyeliği konusunda, verdiği desteğe teşekkür etmiş, Türkiye’nin bölgede barış ve istikrar için oynadığı rolü çok iyi değerlendirdiklerini ifade etmiştir.34

Gül mevkidaşı tarafından onuruna verilen akşam yemeğinde de iki ülke ilişkilerinin tarihin derinliklerine uzandığını ve temelinde kardeşlik ve dostluk hislerinin olduğunu belirtmiş, ilişkilerin karşılıklı anlayış ve dayanışma içerisinde zenginleştiğini ve iki ülke arasında örnek bir ortaklık modelinin oluştuğunu ifade etmiştir. Gül, iki ülkenin Balkanlar ve Akdeniz’e yönelik politikalar başta olmak 
üzere uluslararası ve bölgesel sorunlara bakış ve yaklaşımların örtüşmesinin de memnuniyet verici olduğunu belirtmiştir. Balkanların artık istikrarsızlıklarla anılan bir bölge değil, güçlü işbirliği ve bütünleşme projelerinin hayata geçtiği bir istikrar, huzur ve refah alanına dönüşmesi gerektiğini vurgulayan Gül, Balkan ülkelerinin paylaştıkları ortak değerlerin, tüm bölge ülkeleri arasındaki farklılıkları eritebilecek güçte olduğunu dile getirmiştir.35

Gül, Arnavutluk ziyareti kapsamında Türk ve Arnavut işadamları ile bir araya gelerek Türkiye-Arnavutluk İş Forumuna da katılmıştır. Türkiye-Arnavutluk ilişkilerini mükemmel olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Topi yaptığı konuşmada, tarafların diğer ülkede kendilerini ülkelerinde hissettiklerini ifade etmiştir.36 

Gül de iş yapabilmek için gerekli güveni Arnavutluk’ta görmekten memnun olduğunu açıklamıştır. 
Komünist yönetim altında uzun yıllar dünyadan tecrit edilen Arnavutluk’un demokrasiye geçtikten sonraki 20 yıl içinde gösterdiği gelişmenin takdire değer olduğunu vurgulayan Gül, Türkiye’nin Arnavutluk’u, Balkanlardaki en stratejik ortak olarak gördüklerini ve denizcilik, enerji, madencilik, bankacılık, balıkçılık ve ulaştırma gibi farklı sektörlerde işbirliği yapabileceklerini belirtmiştir.37

Gül 1993 yılında açılan Turgut Özal Kültür ve Eğitim Kurumu’nu ziyaretinde yaptığı konuşmada da Türkiye ile Arnavutluk arasında tarihten gelen bir dostluk olduğunu ve iki ülke arasındaki karşılıklı dayanışma, destek ve güvenin bundan sonra da devam edeceğini belirtmiştir. Gül ziyareti sırasında geniş bir heyetle Türklerin açtıkları Epoka Üniversitesi Kampüsü’nün temel atma törenine katılmıştır.38

Türkiye ve Arnavutluk arasında 2009 yılında gerçekleşen resmi ziyaretlerin dışında sivil toplum örgütlerinin de çalışmaları olmuştur. İstanbul Ticaret Odası (İTO), daha önce 2001, 2003 ve 2004 yıllarında açtığı Türk Ürünleri Sergisinin 4.sünü 27-30 Mart 2009 tarihlerinde açmıştır. Sergi ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesinin yanı sıra sosyal ve kültürel ilişkilerin de gelişmesini hedeflemiş tir.39 
Balkan Odalar Birliği (BOB)’nin 2009 yılı Dönem Başkanlığının Arnavutluk Ticaret ve Sanayi Odaları Birliğine devrinin ardından BOB 1. Genel Kurul toplantısı da 12 Mart 2009 tarihinde Tiran’da yapılmıştır. Toplantıda Türkiye’yi TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve beraberindeki heyet temsil etmişti.40

Türkiye-Hırvatistan İlişkileri, 

Batı Balkanlarda çok önemli bir jeostratejik konuma sahip bulunan Hırvatistan, Dayton Anlaşmasına gidilen süreçte Bosna-Hersek ile anlaşarak bölgede barışın yerleşmesine katkıda bulunmuştu. 
Bu süreçte tarafları bir araya getirmede çok önemli bir rol oynayan Türkiye açısından Balkanlarda barış ve istikrar ortamının korunmasında ve Dayton Anlaşmasının kurduğu hassas dengenin sürdürülmesinde Hırvatistan özel bir önem taşımaktadır. Davutoğlu’nun sürekli siyasal diyalog ilkesi kapsamında ilişkilerin yoğunlaştığı ülkelerden biri de Hırvatistan olmuştur. Bu çerçevede 17-18 Şubat 2009 tarihleri arasında Hırvatistan Başbakanı Ivo Sanader, Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve iki ülke arasında beş önemli antlaşma imzalanmıştır.41 

Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan yapılan açıklamada, iki ülke arasında imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının, ekonomik ilişkilerin uzun vadede çok boyutlu olarak değerlendirilmesine sağlayacağı katkıdan dolayı önemli olduğu belirtilmiştir. İki ülke arasındaki dostluk ve yakın işbirliğinin uluslararası platformlarda verilen destekler, yapılan üst düzey ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla geliştiği, Türk ve Hırvat ekonomilerinin birbirlerini tamamlayıcı 
özellikte olmasının ilişkilerin daha da gelişmesine zemin yarattığı vurgulanarak, Hırvatistan’ın bugün Güneydoğu Avrupa’da Türkiye’nin en önemli ticari ve ekonomik ortağı olduğu ve iki ülke arasında 2002 yılında 50 milyon dolar olan ticaret hacminin 9 kat artarak bugün 450 milyon dolara yaklaştığı ifade edilmiştir.42

18 Şubat 2009’da da Hırvatistan Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi, İstihdam ve Girişimcilik Bakanı Damir Polancec Türkiye’yi ziyaret etmiş ve 19 Şubat 2009’da İstanbul’da yapılan Türk-Hırvat İş Konseyi Toplantısına katılmıştır. Toplantıda Antalya ve Zadar Limanları arasında işbirliğini öngören bir Mutabakat Anlaşması imzalanmıştır.43 Toplantıda bir konuşma yapan Konsey Başkanı Çağatay Özdoğru, Türk yatırımcılar için Hırvatistan’ın özellikle turizm sektörü açısından çok önemli bir alan olduğunu ve Türk turizm yatırımcısının 20 yıllık birikimini Hırvatistan’a aktarabileceğini belirtmiştir. 

Özdoğru, iki ülke arasında yatırımların arttırılması ve yeni işbirliği 
modellerinin yapılması için çalışmalar yürüttüklerini de ifade etmiştir. 
Hırvat-Türk İş Konseyi Başkanı Zlatan Fröhlich ise konuşmasında 
iş forumunun iki ülke arasında ekonomi alanında ilerlemeye fırsat 
tanıdığını belirtmiştir.44

Genelkurmay Başkanı Başbuğ da bazı Balkan ülkelerine düzenlemiş 
olduğu gezi programının bir parçası olarak 12 Haziran 2009 tarihinde 
Hırvatistan’ı da ziyaret etmiştir. Ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı 
ve Genelkurmay Başkanı ile görüşen Başbuğ’un yaptığı görüşmelerde 
bölgesel değerlendirmeler ele alınmış, ülkeler arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin daha da geliştirilmesinin önemi vurgulanmıştır.45 

Ayrıca AB üyelik müzakerelerini yürüten iki ülke olan Türkiye ile Hırvatistan’ın müzakere sürecinde edindikleri bilgi ve tecrübelerini karşılıklı olarak paylaşmaları büyük önem taşımaktadır. 

Bu çerçevede Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 9-10 
Temmuz 2009 tarihlerinde Dubrovnik kentinde düzenlenen “Hırvatistan 
Zirvesi 2009: Avrupa’nın Stratejik Mecburiyeti: Enerji, Yatırım ve Kalkınma” Konferansına katılmak üzere Hırvatistan’a bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ziyaret kapsamında ilk olarak Zagrep’te Hırvatistan’ın AB işlerinden sorumlu kurumunu ziyaret eden Bağış, Hırvatistan Başmüzakerecisi Vladimir Drobnjak ile yaptığı görüşmede Türkiye ve Hırvatistan’ın AB katılım müzakere süreçleri gözden 
geçirilmiş ve iki ülkenin AB’ye yönelik reform ve katılım süreçlerinde edindikleri deneyimler paylaşılmıştır. Devlet Bakanı Bağış daha sonra Dubrovnik’te Dışişleri Bakanı Gordan Jandrokoviç ile de görüşmüştür.46

Davutoğlu ülkeye 2009 yılının son resmi ziyaretini 12-13 Aralık 2009 tarihinde Dışişleri ve Avrupa ile Entegrasyon Bakanı Gordan Jandrokoviç’in resmi daveti üzerine gerçekleştirmiştir. Ziyaret vesilesiyle Türk Dışişleri Bakanlığı 11 Aralık 2009 tarihinde yaptığı açıklamada, her alanda olumlu seyreden ikili ilişkilerin tüm yönleriyle ele alınmasının yanı sıra Bosna Hersek’teki gelişmeler dahil olmak üzere bölgesel ve uluslararası konular hakkında görüş alışverişi yapılması öngörüldüğü ifade edilmiştir.47 Temaslarına mevkidaşı Jandrokoviç ile başlayan Davutoğlu, görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Bosna-Hersek’in geleceğini konuşmak üzere Zagreb’e geldiğini ifade ederek iki ülkenin Bosna-Hersek’in geleceğiyle ilgili ortak politikalar belirlemek ve uygulamak üzere daha önce Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek arasında kurulmuş olan üçlü grup benzeri bir görüşme trafiği başlatma kararı aldıklarını açıklamıştır. Bosna-
Hersek konusunda Türkiye ile Hırvatistan’ın arasındaki işbirliğinin önemli olduğunu dile getirmiş48 ve iki ülke arasındaki mükemmel işbirliğinin 
Balkanlarda istikrarın omurgası olduğunu vurgulamıştır.

Türkiye-Slovenya İlişkileri,

2009 yılında Türkiye-Slovenya ilişkilerinde, Türkiye’nin genel Balkan politikasının ve AB perspektifinin olumlu katkısı vardır. Soğuk Savaş sonrasında Türkiye bütün Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmelerini teşvik eden ve destekleyen bir dış politika izlemiştir. Türkiye’nin bu dış politika çizgisi Sloven siyasal seçkinleri tarafından büyük bir memnunlukla karşılanmıştır. 

Ekonomik ve kurumsal olarak Yugoslavya’nın en gelişmiş cumhuriyeti olarak 1990 yılında bağımsızlığını ilan eden Slovenya, 8 Nisan 2009 tarihinde İstanbul’da Ortak Vize Temsilciliği Merkezi açarak Türkiye ile ekonomik ilişkilerinin gelişmesine hizmet edecek ve hızlandıracak bir diplomatik kurumu devreye sokmuştur. Bu kurum, Macaristan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda açılan Macaristan, Estonya ve Slovenya’nın Ortak Vize Temsilciliği Merkezidir. Açılış törenine katılan Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar vize merkezinin işlemleri 
kolaylaştıracağını; ancak gelecekte Türkiye’nin, AB’nin vizesiz seyahat 
alanına dahil edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.49

Cumhurbaşkanı Danilo Türk, Gül’ün konuğu olarak 20-21 Mayıs 2009 tarihinde Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir.50 Gül, Cumhurbaşkanının ziyaretinin 15 yıl sonra Slovenya’dan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşen ilk ziyaret olduğunu ve iki ülke arasında karşılıklı saygı ve güvene dayalı işbirliğinin bulunduğunu ve bu işbirliğinin daha da gelişmesine önem verdiklerini vurgulamıştır.51 

Cumhurbaşkanı Türk de ziyareti sırasında kendisine gösterilen misafirperverlik ten duyduğu memnuniyeti dile getirerek ülkesinin, Türkiye’nin ekonomi, demokrasi, yasal reform süreci gibi alanlardaki değişimleri ve başarıları ile uluslararası alandaki rolüne saygı duyduğunu vurgulamış ayrıca ülkesinin Türkiye’nin AB sürecini desteklediğini anımsatmıştır. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyindeki rolüne de büyük önem verdiklerini ve Türkiye’nin yapıcı rolünün uluslararası işbirliğine ve istikrara önemli katkısı olacağına inandıklarını belirten Türk, Türkiye’nin “bir orta saha oyuncusu olarak” Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu gibi pek çok bölgede yapıcı bir rol oynadığını ve uluslararası toplumun bu konuda Türkiye’ye müteşekkir olması gerektiğini vurgulamıştır.52 Cumhurbaşkanı Türk, ziyareti sırasında İstanbul’da yapılan Türk-Sloven İş Forumu’na da katılmış ve yaptığı konuşmada iki ülkenin ortak bir geleceğe sahip olduklarını belirterek Türkiye’nin, ülkesinin BM ve NATO üyeliğine destek verdiğini ve buna karşılık ülkesinin de Türkiye’nin AB’ye girişini desteklemesinin borçları olduğunu ifade etmiştir.53

29-30 Ağustos 2009 tarihlerinde Slovenya’yı ziyaret eden Davutoğlu, Bled Stratejik Forumu Liderler Paneli’ne katılmış ve “21. Yüzyılda Yeni Küresel Yönetişim” konulu bir de konuşma yapmıştır.54 Davutoğlu konuşmasında, tarihte tüm savaşlardan sonra dünyanın farklı bir düzen, farklı kurumsal yapı yarattığına vurgu yaparak Doğu Bloğu’nun çökmesinden sonra yeni dünya düzenine uygun yeni yaklaşımların geliştirilmediğini ifade etmiş ve neler yapılması gerektiği noktasında yeni bir düzen ve yeni bir anlayış gerektiğini 
belirtmiştir.55

Görüşmelerin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar, Türkiye-Slovenya ilişkilerinin “mükemmel olmasından büyük memnuniyet” duyduğunu ve Türkiye’nin AB üyeliğini ve devam eden müzakere sürecini desteklediklerini dile getirmiştir. Davutoğlu da açıklamasında, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin mükemmel olduğunu belirterek, 
Türkiye ile Slovenya’nın bundan sonra da Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da işbirliğine devam etmesinin yararlı olacağını teyit ettiklerini açıklamıştır.56 

Davutoğlu, gezisi kapsamında Cumhurbaşkanı Türk, Ulusal Meclis Başkanı Pavel Gantar ve Başbakan Borut Pahor tarafından da kabul edilmiştir. 

Meclis Başkanı Gantar, Davutoğlu ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Türkiye’nin AB üyeliğine ve müzakere sürecine verdikleri desteğin devam edeceğini ve “Türkiye’nin tam üyeliğinin AB’ye büyük güç katacağını ifade etmiştir. Davutoğlu ise açıklamasında, iki ülke arasındaki siyasi ve 
ekonomik ilişkiler, bölgesel gelişmeler ile Medeniyetler İttifakı konularındaki görüşlerini dile getirmiş ve Slovenya halkının Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği güçlü desteğe teşekkür etmiştir.57 

Türkiye-Kosova İlişkileri,  

Türkiye, Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanını ilk tanıyan ülkeler arasında yer almıştır. Kosova’nın bağımsızlığının tanınması, 21. yüzyılda Türkiye modelinin inşası sürecine hizmet edecek en önemli dış politika kararlarından birisini oluşturmaktadır. 2009 yılında da Türkiye, Kosova ile olan ilişkilerini her düzeyde geliştirebilmek için yoğun bir çaba sergiledi. Kosova ile diplomatik ilişkilerin sıkılaştırılması çerçevesinde 12-14 Mart 2009 tarihinde Dışişleri Bakanı Babacan 
bu ülkeye resmi bir ziyarette bulunmuş; Dışişleri Bakanı İskender Hüseyni’nin dışında Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından da kabul edilmiştir. Ziyaret sırasında Türkiye ile Kosova arasında iki önemli antlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalardan strateji belgesiyle iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi amaçlanırken karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasıyla da iki ülke vatandaşlarının karşılıklı ziyaretlerinin kolaylaştırılması hedeflenmiştir. Dışişleri bakanlarının 
görüşmesinden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında Bakan Babacan ziyaretinin, bağımsızlıktan sonra Türkiye’den Kosova’ya yapılan ilk resmi ziyaret olduğunu ve Türkiye olarak Kosova’nın uluslararası toplumda yerini almasından duydukları memnuniyeti dile getirmiştir. Kosova’nın bağımsızlığının bölgenin barış ve istikrarına olumlu katkılarda bulunacağını belirten Babacan, Türkiye ile Kosova arasındaki bağların tarihin derinliklerinden gelen güçlü bağlar olduğunu 
ve iki ülkede de kökenleri bu ülkelerde olan çok sayıda insan olduğu ve halklar arasındaki bağın bu anlamda çok sağlam bir zemine oturduğu dile getirmiştir. Kosova’nın önünde çözmesi gereken sorunlar olduğunu kaydeden Babacan, bağımsızlık bildirgesinde komşularıyla iyi ilişkiler temelinde oturtulan dikkatli dış siyaseti ve bölgedeki kırılgan barış ve istikrar ortamının ülkenin bölgeyle ilişkilerindeki hassasiyetlerini göstermektedir. Kosova Meclisi’ne hitap etmekten 
onur duyduğunu belirten Babacan, Kosova’nın altyapı, eğitim ve sağlık gibi alanlardaki gelişimine katkılarının devam edeceğini bildirmiştir. Bakan Hüseyni de basın toplantısında iki ülke arasında iki önemli anlaşmanın imzalandığını hatırlatarak Türkiye’nin, Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’nin, her zaman Kosova’ya destek olduğunu ve bunun için Babacan’a şükranlarını ileten Hüseyni, Türkiye’nin NATO 
üyeliği konusunda desteğini beklediğini ifade etmiştir.58

Temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanla da görüştüğünü ve bu görüşmelerde iki ülke ilişkilerinin tüm boyutlarıyla ele alındığını bildirmiştir. Türkiye ile Kosova arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla ziyaretinde Babacan’a eşlik eden Türk işadamları, Kosovalı işadamlarıyla yaptıkları toplantılar sonucunda Türkiye-Kosova İş Konseyi’ni kurdular.59

Türkiye Balkan ülkelerindeki Türklerin kültürel ve ekonomik haklarının korunması ve geliştirilmesinin yanında, aktif olarak siyasal yaşama katılmalarını da desteklemektedir. Kosova’da 60.000 civarında Türk bulunmaktadır. Kosovalı Türkler tarafından kurulan Kosova Demokratik Türk Partisi Genel Başkanı ve Kosova Çevre ve Alan Planlama Bakanı Mahir Yağcılar, 14-18 Şubat tarihlerinde 
İstanbul’da düzenlenen 5. Dünya Su Forumu hazırlık toplantılarına katılmak üzere Türkiye’ye gelmiştir.60

Kosova, başta Sırbistan olmak üzere Rusya, Çin vb. ülkelerin tek taraflı bağımsızlık ilanına gösterdikleri tepkilere karşın hızla uluslararası toplumla bütünleşme yönünde bir dış politika yaklaşımı yürütmektedir. Türkiye, gerek hükümet gerekse sivil toplum düzeyinde Kosova’nın bu açılımına büyük destek vermektedir. Bu çerçevede, 6-8 Mayıs 2009 tarihinde Marmara Grubu Vakfı tarafından İstanbul’da düzenlenen 12. Avrasya Ekonomi Zirvesine Kosova Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu yanı sıra Kosova Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı 
Justina Shiroka-Pula ve Mahir Yağcılar da katılmışlardır.61 Cumhurbaşkanı 
Sejdiu zirvede yaptığı konuşmada ülkesinin hedeflerinden bahsetmiş, özellikle ekonomik anlamda dinamik bir ülke olduklarını dile getirmiştir. Konuk Cumhurbaşkanı, “Türkiye ile ithalatı geliştirmek istiyoruz. Kosova’da 300 kayıtlı Türk şirketi var” diyerek Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediklerini dile getirmiştir. Zirveye katılan Bakan Justina Shiroka-Pula ise yaptığı konuşmada ülkesinin zengin linyit kaynaklarına sahip olduğunu ve bu bakımdan ülkesinin komşu Balkan ülkeleri için enerji kaynağı olacağını, ülkesinin enerji alanındaki 
yatırımlara özel teşvik verdiğini ve Avrasya doğalgaz ağlarına entegre olma arzusunda olduğunu vurgulamıştır.62

12. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne katılmak için Türkiye’ye gelen Cumhurbaşkanı Sejdiu, İstanbul’daki faaliyetlerinin ardından İzmir’e gitmiş ve verdikleri destek için Kosova ve Balkan kökenli vatandaşlara ve Başkan Kocaoğlu’na teşekkür etmiştir. Kosova’nın geleceğinin işbirlikleri ve dostluklarla şekilleneceğini belirten Sejdiu, Türkiye’nin bu süreçte çok önemli bir role sahip olacağını belirtti. Konuk Cumhurbaşkanı ticaret, ekonomi ve eğitim başta olmak üzere pek çok alanda işbirliği imkânları olduğunu da vurguladı. Sejdiu’yu İzmir’de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da Kosova’nın bağımsızlık ve ekonomik kalkınma mücadelesinde her zaman yanlarında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini belirtmiştir.63

Kosova ile ekonomik alanda iş imkânlarının arttırılması çerçevesinde 27-29 Mayıs 2009 tarihlerinde Kosova’ya resmi bir ziyarette bulunan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, yaptığı açıklamalarda Makedonya ve Kosova’nın tekstil-hazır giyim, gıda, demir-çelik, madencilik, müteahhitlik ve enerji firmaları için ciddi bir potansiyel olduğunu vurgulamıştır. Özellikle Kosova’nın yeniden inşasında Türk firmalarına önemli pay düşebileceğini bildiren Çağlayan, Kosova’nın zengin linyit rezervine sahip olduğunu, termik santrallerine 300 milyon dolarlık yatırım yapacaklarını, 100 milyon Euro’ya Priştina Havalimanının ve 1,2 milyar Euro Üsküp-Tiran otoyolunun yapılacağını vurguladı.64

Çağlayan’ı kabulünde yaptığı konuşmada Türkiye’nin Kosova’ya olan desteğine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Sejdiu, iki ülke arasında ekonomik işbirliği anlaşması ve Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yapılmasını temenni ettiğini açıklamıştır. Çağlayan ise yaptığı açıklamada iki ülkenin ortak tarih ve kültürel özelliklere sahip olduğunu belirterek Türkiye’nin, uluslararası alandaki desteğinin devam edeceğini vurgulamış ve “güçlü bir ekonomiye sahip güçlü bir Kosova, Türkiye’nin öncelikli tercihi” olduğunu vurgulamıştır. Çağlayan, Kosova’da özellikle havaalanı ve otoyol ihalelerinde Türk müteahhitlik sektörünün yer almak istediğini, ayrıca ülkedeki madenler konusunda da Türk madencilerinin işbirliğine, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine hazır olduklarını bildirmiştir. Ziyareti sırasında Kosova Ulaştırma ve Telekomünikasyon Bakanı Fatmir Limay ile de bir araya gelen Çağlayan iki ülke arasındaki ticaret hacminin iki ülke 
arasındaki dostluğun boyutunda olmadığına dikkati çekerek hedefin kısa süre içinde ticaret hacmini 1 milyar dolara ulaştırmak olduğunu ifade etmiştir. Bakan Limay da iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve Kosova’daki Türk yatırımlarının somutlaştırılması konularıyla telekomünikasyon, yol ve altyapı çalışmalarında karşılıklı işbirliği alanlarını ele alacaklarını dile getirmiştir. 65

Türkiye, Türk firmalarının bölgede yaptığı proje açılışlarını da karşılıklı sürekli siyasal diyalog çerçevesinde değerlendirmekte ve söz konusu açılış programlarında olumlu mesajlar vermektedir. Bu kapsamda Başbakan Erdoğan, 25 Haziran 2009 tarihinde bir Türk firması tarafından yapılan Reşen-Kalimaş Otoyolunun açılış törenine katılmıştır. Başbakan burada yaptığı konuşmasında, bu yolun Kosova’nın kalkınmasına da ivme kazandıracağını belirtmiştir. 
Daha sonra TBMM Başkanı Köksal Toptan da Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasniqi’nin davetine icabetle 5-7 Temmuz 2009 tarihinde Kosova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. TBMM Başkanı Toptan ziyareti çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu, Meclis Başkanı Jakup Krasniqi, Çevre ve Alan Planlama Bakanı ve Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Genel Başkanı Bakan Mahir Yağcılar ile de görüşmüştür. 

Türkiye’den Kosova’ya bu ziyaretler gerçekleşirken, Temmuz ve Ağustos aylarında ise Kosova’dan bakan düzeyinde Türkiye’ye iki resmi ziyaret gerçekleşmiştir. Bu resmi ziyaretlerin ilki, 18-22 Temmuz 2009 tarihinde Ekonomi ve Maliye Bakanı Ahmet Shala’nın,66 ikincisi ise Dışişleri Bakanı Hüseyni’nin Davutoğlu’nun davetine icabetle 27-28 Ağustos 2009 tarihinde gerçekleştirdiği resmi ziyarettir. Bakan İskender Hüseyni ziyareti sırasında Gül ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından da kabul edilmiştir.67 

Bu ziyaretlerin ardından 7-9 Eylül 2009 tarihinde Sağlık Bakanı Alush Agashi Türkiye’ye gelmiş, 8 Eylül’de iki ülke arasında “Sağlık Alanında İşbirliğine Dair 
Anlaşma” imzalanmıştır. Sağlık Bakanı Recep Akdağ imza töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye olarak Kosova’nın bağımsızlık ilanının Balkanlarda kalıcı istikrar ve barış için çok önemli gördüklerini belirterek iki ülke arasında her alanda işbirliğinin sürdüğünü ifade etmiştir. 

Alush Agashi ise Kosova’nın bağımsızlığına verdiği destekten ötürü Türkiye’ye minnettar olduklarını ve Türkiye’nin bölgede istikrar ve barış unsuru olduğunu söylemiştir.68

Türkiye-Romanya İlişkileri,   

Romanya, Davutoğlu’nun ifadesiyle “kara sınırımız bulunmasa da Karadeniz üzerinden komşuluk bağlarına sahip olduğumuz” ve “Türkiye’nin dış politikasında büyük önem atfettiği bir ülkedir.”69 
Dün olduğu gibi bugün de Romanya ile Türkiye arasındaki güçlü işbirliği 
bölgesel güç dengelerinin sağlanmasında, barış ve istikrar ortamının  yaratılmasında ve ortak refah alanlarının geliştirilmesinde kilit önem taşımaktadır. 

Son yıllarda Karadeniz’de artan kirliliğin önlenmesi çerçevesinde 17 Nisan 2009 tarihinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Karadeniz’de Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Bükreş Sözleşmesi) Taraflar Diplomatik Konferansı / Bakanlar Toplantısı’na Türkiye, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu başkanlığında ki bir heyetle temsil edilmiştir.70 
Eroğlu’nun ziyaretinin ardından bakanlık düzeyindeki ikinci önemli ziyaret 3 Temmuz 2009 tarihinde Bakan Davutoğlu tarafından gerçekleştirilmiştir. Gezisi kapsamında Devlet Başkanı Traian Basescu, Başbakan Emil Boc, Senato Başkanı Mircea Dan Geoana ve Temsilciler Meclisi Başkanı Roberta Anastase 
ile de görüşen71 Davutoğlu, başta Nabucco olmak üzere bütün enerji projelerinde Romanya ile işbirliği yapmaya hazır olduklarını, Nabucco’nun Türkiye için birinci öncelikli ve stratejik bir proje olduğunu, bu projenin “Avrupa enerji sektörüne ciddi katkılar sağlayacağını” düşündüğünü ifade etmiştir.72

Davutoğlu, Balkan ülkelerine yaptığı ziyaretler öncesinde ya da sonrasında ziyarette bulunduğu ülke basınında makale yayımlamaya özel bir önem vermektedir. Söz konusu makale ile gerek ziyaret edilen ülkenin karar mercileri gerekse kamuoyu Türk dış politikasının temel parametreleri konusunda aydınlatılmakta ve ortak geleceğin inşasına duyulan istek ortaya konmaktadır. 3 Temmuz 2009 tarihinde Romanya’ya resmi bir ziyarette bulunan Davutoğlu’nun biri bu gezisi sırasında, diğeri de gezi sonrasında olmak iki ayrı makalesi 
yayımlanmıştır. Davutoğlu’nun ziyaretine tekabül eden makalesi Adevarul gazetesinde 3 Temmuz 2009 tarihinde; 29 Ekim 2009 tarihli makalesi de Romanya Nine o’Clock ve Adevarul gazetelerinde yayımlanmıştır. Davutoğlu her iki makalesinde de ortak şu temel hususları vurgulamıştır. 

Dışişleri Bakanlığı görevini devralmasından sonra Balkanlar ülkelerine 
düzenlediği ilk resmi ziyaretinin Romanya’ya olmasının, Türkiye’nin bu ülke ile ilişkilere atfettiği önemi açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye ile Romanya, ortak bir tarihi ve kültürel mirası paylaşan yakın iki komşu; ortak bir gelecek inşa etmeyi isteyen güvenilir iki müttefik ve stratejik ortaktırlar. Ortak tarihsel ve kültürel değerlere vurgu yapılmış; bu çerçevede Dimitrie Cantemir’in Türk 
müziğine yaptığı katkı ve 2007’de İstanbul’da açılan Dimitrie Cantemir 
Müzesi’nin önemi vurgulanmıştır. Bunun yanında, 15. yüzyılda yaşamış Boğdan Kralı Büyük Stefan’ın Topkapı Müzesinde bulunan kılıcı ve Sinan Paşa’nın Bükreş Müzesi’nde sergilenen kılıcı, Türk ve Romen halklarının ebedi dostluk ilişkisinin bir yansıması olarak sunulmuştur. İki ülke arasındaki ilişkiler, işbirliğini genişletmek ve derinleştirmek konusunda her iki tarafta da var olan güçlü siyasi istek doğrultusunda bütün alanlarda görülmemiş bir düzeye ulaşmasını sürdürür  ken, 2009’da siyasi diyalogu stratejik ortaklık temeline yükseltmek gibi önemli bir karar alındığı belirtildi. Bu başarı iki ülke ilişkisinde bir sınır taşı ve stratejik işbirliğinin yapısal çerçevesi oluşturmuştur.

Davutoğlu, Romanya ve Türkiye’nin coğrafi konumlarını karşılaştırarak, 
Türkiye’nin sahip olduğu özgün tarihsel tecrübenin ve coğrafi konumunun sonucunda pro-aktif ve çok-kulvarlı dış politika uygulamasının bir tercih değil bir zorunluluk olduğunu en iyi anlayacak ülkelerden birinin de Romanya olduğunu vurgulamaktadır. 
Çünkü Romanya Balkanlar, Merkezi ve Doğu Avrupa ve Karadeniz’in kavşak noktasında bir coğrafi konuma sahiptir. Türkiye’nin krizleri bekleme lüksüne sahip olmadığını ve pro-aktif barış diplomasisi ile Balkanlardan Ortadoğu ve Kafkaslara kadar uzanan bir alanda çok sayıda sorunu çözmek için çaba gösterdiklerini ve başarılı olduklarını vurgulamaktadır. AB tam üyelik sürecinde bir AB üyesi olarak Romanya’nın desteğini isteyen Bakan’a göre, küresel ölçekteki sorunlar ve zorluklar karşısında bölgesel işbirlikleri çok daha büyük önem taşımaktadır. Bu noktada, Türkiye’nin GDAÜ dönem başkanlığı ile 
Romanya’nın Merkezi Avrupa Girişimi’nin Başkanlığının aynı yıla rast gelmesi büyük fırsattır. Türkiye ve Romanya etkili bölgesel işbirliğini kurma ve sürdürme yoluyla bölgenin sürekli istikrar ve refahını başarmak için “bölgesel sahiplik” ortak vizyonunu paylaşmaktadırlar. Bu ortak vizyonun etkili ve hedefe dönük işbirliği temelinde enerji, altyapı, ticari liberalleşme ve yatırımların teşviki ile daha büyük bir bölgesel ekonomik işbirliği ortaya çıkaracağına inancını belirtmiştir.

Davutoğlu, Nabucco’nun Türkiye için bir stratejik öncelik olduğunu ve bu konuda Romanya ile işbirliğine hazır olduklarını ve küresel krize rağmen Türkiye ile Romanya arasındaki artan ticaret hacmi ve yatırım olanaklarının hızla büyümesinden duyulan memnuniyet ifade edilmiştir. 2008 yılındaki ticaret hacminin 7,5 milyar Dolara, Türk yatırımlarının bugünkü toplam değerinin üçüncü ülkeler kanalıyla gelen yatırımlar da dâhil olmak üzere 5 milyar Doları aştığı vurgulanmıştır. Geleceğe güven ve iyimserlikle bakan iki dinamik ülke olarak Türkiye ve Romanya’nın aktif işbirlikleri yoluyla bölgedeki barışa, istikrara ve refaha çok daha fazla katkı yapabileceklerini vurgulamıştır. Türkiye ve Romanya arasında stratejik ortaklık yaratılması kararı iki ülke ilişkisinde sadece yeni ufuklar açmakla kalmayacak, bölgesel düzeyde işbirliği için örnek bir model oluşturmakta gerçek bir potansiyel oluşturacaktır.73

Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından 26-27 Ağustos 2009 tarihinde Türkiye’ye gelen Romen Dışişleri Bakanının ziyareti hakkında öncesinde yapılan açıklamada Bakan Cristian Diaconescu’nun ziyaretinin, Türkiye ile Romanya arasında mevcut üst düzey siyasi diyalogun yoğun bir şekilde sürdürülmesine yönelik her iki tarafta mevcut iradenin bir tezahürü olduğu ve bu ziyaret vesilesiyle ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel gelişmeler ve güncel uluslararası konular hakkında 
görüş teatisinde bulunulması düşünüldüğü ifade edilmiştir.74 

Bu ziyaret  sırasında Romen tarafının teklifi üzerine Türkiye ve Romanya 
arasında, daha önce Davutoğlu tarafından dile getirilen, stratejik ortaklık 
kurulmasına karar verilmiştir.75

Davutoğlu, makalelerinde Romanya’yı en yoğun ekonomik ilişkide bulunduğumuz Güneydoğu Avrupa ve Balkan ülkesi olarak ifade etmektedir. Türkiye, 2009 yılında mevcut ekonomik ilişki düzeyini daha üst seviyelere çıkarmak için önemli bir çaba harcamıştır. 

Bu kapsamda, Türkiye-Romanya Ticari ve Ekonomik İşbirliği Semineri, Zafer Çağlayan’ın katılımıyla 16 Eylül 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Türkiye olarak işadamlarıyla birlikte dünyayı dolaşacaklarını ifade ederek Türkiye ile Romanya arasındaki işbirliğinin artması açısından bu tip toplantıların önemli olduğunu vurgulayan Çağlayan, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 300 bin dolarlardan 7,5 milyar dolarlara çıktığını, bu rakamın sonraki 5 yılda 20 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini ifade etmiştir. Doğru hedefler ve stratejilerle 
siyasi ilişkiler ve işbirliğinin stratejik bir işbirliğine çevrilebileceğini vurgulayan Çağlayan Romen hükümetinden Türk vatandaşlarına vize kolaylığı göstermesini beklediğini ifade etmiştir. Romanya’da 3,5 milyar dolarlık müteahhitlik işi yaptıklarını belirten Çağlayan, Nabucco konusunda Romanya ve Türkiye’nin işbirliği son derece önem arz ettiğini vurgulamıştır.76

Türkiye 2009 yılı içerisinde Karadeniz havzasındaki enerji kaynaklarının araştırılmasına özel bir önem vermektedir. Bu yönde Türk tarafı olarak atılan adımların ötesinde Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle de çeşitli zeminlerde Karadeniz’deki enerji olanaklarının araştırılması teşvik edilmektedir. 

Bu çerçevede Atlantik Konseyi ve Romanya Ekonomi Bakanlığı tarafından 2 Ekim 2009 tarihinde Bükreş’te düzenlenen Karadeniz Enerji ve Ekonomi Forumu’na Türkiye’den geniş bir katılım olmuştur. Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan, 
Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, İsveç, Türkmenistan, Ukrayna, ABD ve Özbekistan’ın resmi olarak temsil edildiği forumda bölgenin enerji altyapı projeleri ile enerji güvenliği ve enerji çeşitliliği konuları ayrıntılı ele alınmıştır.77



3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***