Arslan Tekin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arslan Tekin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2020 Cumartesi

PKK’nın Önünden bir ‘Balyoz’ Kalktı!

PKK’nın Önünden bir ‘Balyoz’ Kalktı!



Arslan Tekin

Balyoz Davası’nda akıl almaz bir ceza çıktı. Yargıtay’ın bu kararını ben bekliyordum. Yargıtay’da dava görülürken  “Hâkimin yumuşağından kork!”  demiştim. Hâkimler çok naziktiler. (Aynı gün Yargıtay’da mahkeme salonunda tecrübeli avukat Celal Ülgen de aynısını söyledi ve sanık yakınlarına:  “Sevinmeyin.” dedi.)  Takip ettiğim  “Ergenekon”  dedikleri bir tuhaf davanın karar duruşmasında da hâkimler çok sevecendi ama verilen cezalar ortada. “Ergenekon”un da Yargıtay safhası var. Silivri mahpuslarının morallerini bozmak istemem ama -o zaman da yazdım- umutlanmasınlar. Aynen “Balyoz”daki gibi; hiçbir şey yapmamış olmamak için usûlen birazının kararı bozulacak, çok azı beraat, birkaçı da mahkemesi yeniden görülmek üzere serbest, diğerlerin cezaları tasdik edilecek. (Uzun uzun savunma hazırlayıp yormayın kendinizi!) Anayasa Mahkemesi’ne de, AİHM’e de güvenmeyin...

Eski Yargıtay Başsavcısı Prof. Dr. Sami Selçuk, anormalliklere dikkati çekmiş ve:  “Ancak bir genel afla bu iş temizlenir.” demişti. Çünkü bir “hukuk”tan bahsetmek mümkün görülmüyor. 
“Balyoz”cu bir subay ne diye haykırıyordu:  “Kürdistan kurulması için onurlu subaylar buraya hapsedilmiştir.” 
Ortalık sözüyle basitçe söylersek:  

“Yani!..” 

Bölücülük almış başını gidiyor, bölücülerle mücadelede en tecrübeli isimler mahkûm edilmişler. Yahu hepsi mi darbeci! Hepsi mi planın içinde! 
(Ben de,  “Erbakan’ı devirenler, R. T. Erdoğan için haydi haydi darbe planı yaparlar.”  diye kaç defa yazdım!) Akıldan geçirmek ve hatta plan yapmak, hepsine ölümüne ceza mı gerektirir!

PKK devletini kurmak için Ak Parti yönetiminin müzâheretinde yolunda emin adımlarla ilerleyen bölücülerin önünden bir “balyoz”  daha kalktı.  
PKK, milleti de inandırmış artık. “Devlet yok, biz varız. Gönül rızasıyla saflarımıza gelin.” diyor. 

İki gündür yazıyorum... Bugün de yazacağım. Eski Ak Parti bürokratı Prof. Dr. Şaban Şimşek, ziyaret için gittiği Van’da karşılaştığı manzarayı Habervaktim’ deki köşesinde âdeta irkilerek anlatıyor. Van’ı örnek alıyor ama, bu örneği bütün Güneydoğu illerine teşmil edebilirsiniz, diyor. Mahalli yönetimler kanunu değişti... 
İl genel meclisleri ve il özel idareleri kaldırılıyor, büyükşehirlerdeki tek meclis, belediye meclisi oluyor. Tabiî valilik sadece bir protokol makamı artık. 
Şaban Şimşek yazıyor:  “İşte bütün bunlar bir nevi özerk yönetim gibi algılanıyor, Van’da. Beklenti o. Yerel yönetim seçimlerini bu kadar önemsemelerinin sebebi bu beklentide yatıyor. Tutturacakları yüksek bir oy oranı ile ‘bu halkın asıl temsilcisi, bölgenin gerçek sahibi biziz’ diyebileceklerini düşünüyorlar.” 
Ak Parti Güneydoğu’da silinme noktasına gelmiş. PKK, dindar kesimin oyunu almak için imamlara el atmış. Müthiş çalıyorlar. 
Belediyelerdeki yeni durum, bir nevi muhtariyet de sağlayacak. Onun için milletvekilliği seçiminden daha önemli mahallî seçimler. 
Ak Parti yönetimi seçimi beklemeden eline kına yakabilir! 


***

26 Kasım 2017 Pazar

Türk Mü?! Vurun!


Türk Mü?! Vurun!

Arslan Tekin,

Recep T. Erdoğan, Twitter’da yazmıştı... (Mealen) “ Beni millet getirdi, millet götürür... millet, millet!...” 
Ben de tweet attım: “ Halk deseniz anlarım ama, ezelden ebede milletin bir adı var.”  Baktım; onun hemen yazısının üstünde benim yazı. Okumuştur muhakkak. “Acaba bu kadar insan karşı çıkıyor. Bunun sosyolojik izahı nedir? Benim şu ’cahil’danışmanlarım niye araştırmıyor?” diye sormuyor mu?
R. T. Erdoğan, “millet”i de, “halk”ı da elbette biliyor. Onun davasındaki (Millî Görüş ekolü) “millet” çok farklı... “Ümmet” diyemediği yerde “millet”i devreye sokuyor. Bu da kabul ama, yine adı yok mu? “İslâm milleti” dese, uygun düşmüyor. Her milletin adı vardır, “İslâm milleti” afakî... İhatasız. Üstelik kullanılacak yerler farklı; izafî ve kıyasî bir durumda kullanabilirsiniz. Siz Türkiye’de yaşayan halka hitap ediyorsunuz. Öyleyse ne demek gerekir?!
 Prof. Dr. İskender Öksüz’ün “Niçin?”  kitabını sık evirir, çeviririm. R. T. Erdoğan’a tweeti attıktan sonra gözüm ilişti... İskender Öksüz, millet-halk farkını tartışmaya mahal bırakmayacak bir izahla ortaya koymuş:

“‘Halk’ ile ‘millet’ arasındaki fark, tarih şuurudur. Halk, insan ömrüyle, hatta nesil ömrüyle, taş çatlasa 20 yılla sınırlıdır. Tarih şuurudur ki halka, müşterek mirası, birliği anlatır. Millettaşlara, asırlar, bin yıllar öncesinden akıp gelen ve gelecekteki bin yıllara doğru akıp giden büyük sevgi ve hatıra nehrinin bir damlası olduğunu hissettirir. Yalnız geçmişle bugünü birleştirmez. Yarınların düşünülmesini, planlanmasını sağlayan da tarih şuurudur. Halk asırlar öncesinden gelip asırlar, asırlar sonrasına akmaz. Halk zaman boyutuna sahipse ve ancak o takdirde millet olur. Bir toplumdan halk adına büyük fedakârlık isteyemezsiniz. Millet adına isteyebilirsiniz. Millet hem dedelerdir hem torunlardır. Millet hem geçmiştir hem de gelecektir.” 
(s. 16). “Millet”te ortak mirasın sahibi, sadece ve sadece Türklerdir!
(“Niçin?: Tarih-Devlet-Ekonomi-Yönetim”, İskender Hoca’nın diğer kitabı “Türk’üm Özür Dilerim” le birlikte okunmalı. Bilge Kültür Sanat Yay., 0212 520 72 53).

İsmail Habib Sevük’ü (1892-1954) bilir misiniz? Edebî Yeniliğimiz’in yazarı... 1937’de basılmış bir kitabı var ki, keşke tekrar basılsa diyordum, basıldı: “O Zamanlar”. (Ötüken yay. 0212 251 03 50). İsmail Habib, bu kitabında size Millî Mücadele’yi, naklen anlatıyor! Mustafa Kemal’le bir Adana gezisi vardır. Adanalıların çok kıymet verdikleri M. Kemal’in bir sözünü nakleden de odur. Mustafa Kemal İstiklâl Mücadelesinin ilhamını Adanalılardan aldığını söyler: “Efendiler, bende bu vekayiin [Millî Mücadele’nin] ilk teşebbüs hissi bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.” (s. 278). (Sebebi kitapta anlatılır.)

Burada İsmail Habib’in yüreğimi yakan bir cümlesini aktaracağım:
“Mütareke’den sonra herkes yalnız Ermenilere mersiye, herkes yalnız Türklere tel’in makaleleri yağdırır ve hattâ birkaç Türk kalemi bile onları haklı bizi haksız, on\-ları mazlum bizi kaatil diye gösterirken yine onun kalemi Türk’ün de bir hakkı, Türk’ün de dava edilecek bir kanı olduğunu haykırdı.” (s. 42).
Sanki zamanımızı anlatıyor:

 “Türk” mü?! Vurun! 


***