ULUSLAR ARASI EKONOMİK DÜZENİN TEMELLERİ VE GÜNÜMÜZ İLE BENZERLİKLERİ
Prof. Dr. Hasan KÖNİ
Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi
Özet:
Uluslararası ilişkilerin ekonomi politiği devlet öncesi yapılanmalardan, modern devlet yapılanmalarına kadar her dönemde önem arz etmiştir. Orta Çağ’da
yaşanan savaşların yerini, ekonomik temelli çatışmalar almıştır. Her ne kadar tarihten günümüze değişse de güvenlik ve ekonomi uluslararası politikanın temel kavramları arasında yer almaktadır. 19. Yüzyılda ortaya çıkan ekonomik bölge ve imparatorluklar, I. Dünya Savaşından sonra şekil değiştirmiştir. İngiltere I. Dünya Savaşından sonra stratejik hâkimiyetini kaybetmiştir. İngiltere’nin güç kaybından sonra ABD dünyanın yeni hâkimi olarak ortaya çıkmıştır. II. Dünya Savaşından sonra askeri siyasi yapıların yerini ticaret devletleri almıştır. Bu yeni ortamda ABD hegemonyası iyice hissedilirken Avrupa’nın yeniden yapılandırılması söz konusu olmuştur. Yeni dönem Dünya Bankası, IMF gibi kurumların dünyayı düzenlediği liberal bir dönem olarak başlamıştır. Ancak ABD, SSCB karşısında sadece liberal ekonomi ile varlık gösteremeyeceğini anlamıştır. Bundan dolayı ABD merkantilist dönemin askeri önlemlerle ekonomik çıkar koruma davranışını sergilemiştir. Bu durum CIA ve NATO’nun yapılandırılmasını beraberinde getirmiştir. 1970’lerde petrol arzı ile ortaya çıkan ekonomik bunalım uluslararası ekonomik-politik sistemin
yeniden yapılandırılması gerektirmiştir. Bütün bu olaylar uluslararası ilişkilerde mühendisliğin mümkün olmadığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekonomi Politik, Uluslararası İlişkiler, Dış İlişkiler Konseyi, ABD Merkez Bankası, Avrupa Birliği, Marshall Planı, OPEC
Giriş
Merkantilist ekonomi ve daha sonra gelişen liberal ekonominin köklerinde ekonomik güvenlik kaygısının yattığı anlaşılmaktadır. Ekonomi tarihinde bir alandan mal alan veya bu alana mal satan, dukalık, krallık, sonraları devletlerin ticari faaliyet gösterdikleri alanlara hâkim olmak için askeri güç gönderdikleri görülmektedir.
Amaç kaynakları korumak ve kaynak elde edilen alanları himaye altına almak olmuştur. Bir yazar, bu gelişmeleri askeri-siyasi sistemle sonradan gelişen
ticaret devleti arasındaki gelişmeyi tanımlayarak açıklamaktadır. Bu yazara göre, ulus devletlerden ve imparatorluklardan oluşan uluslararası sistemde toprak ürünlerinin ve insan gücünün önemli olduğu dönemde ülkeler yaşamsal güvenliklerini sağlamak için fetihlere girişmişler kıtalar keşfetmişler ve insanları köle olarak kullanarak ürün fazlası elde etmişlerdir. Güvenlik geniş ordulardan, topraktan elde edilen ranttan gelmektedir.1 Genişlemenin sonuna gelindiğinde özellikle Avrupa merkezli güçler hegemonya için uzun süren savaşlara girmişlerdir. Denizlere açılanlar Hollanda yüzyılını, keşifler yapanlar İspanya yüzyılını yaratmışlar onları daha üstün güçlere sahip olan İngilizler izlemiş, 19. yüzyıl İngiliz yüzyılı ve nihayet 20. yüzyıl Amerikan yüzyılı olmuştur. Büyük güçler kendilerine yeni alanlar açmak için savaşmışlardır. I. Dünya Savaşı Rusya’nın, Osmanlı İmparatorluğunun, Avusturya-Macaristan’ın, Alman imparatorluğunun çökmesine neden olmuştur. Ancak, I.Dünya Savaşı büyük güçlerin sömürge topraklarının elden çıkmasına sebep olmuştur.2
Bir süre daha orduları güçlü olan devletler yıpranmalarına karşın uluslararası alanda ekonomik gelirleri toplayan devletler olmuşlardır.
II. Dünya Savaşı hegemonik güçlerin ekonomilerini derinden sarsmıştır. Savaşı kazananlar Almanya ve Japonya’yı ekonomik ve askeri açıdan aşağı tutmaya çalışmışlardır.
Bu dönem daha önce var olan liberal ekonominin uluslararası alanda başatlık kazanabileceği bir dönem olarak algılanmıştır. Artık ticaret devleti tanımı
uluslararası ilişkilerde yer alma, ileri çıkma dönemine girmiştir. Bu yaklaşımın köklerinde endüstri devrimi yatmaktadır. Endüstri devrimi ile birlikte güç ile toprak arasındaki bağ kırılmıştır. Yeni topraklar elde etmeden ve savaşa girmeden ekonomik güç kazanmak ve ekonomik güvenliği sağlamak mümkün olmuştur.
Toplumu endüstri için hareketlendirerek yeni güç kaynakları yaratılabilmektedir. Endüstrileşme sonucu elde edilen ürünün uluslararası alanda barışçı bir biçimde
dağılmasını sağlamak artık devletlerin yeni uğraşı olmuştur. Artan talep endüstrinin genişlemesine ve çalışmasına yol açacaktır, gelirler mali gücü arttıracaktır. Askeri-Siyasal yapının yerini artık ticaret devletleri almalıdır.3 II. Dünya Savaşının temel etkisi, ülkelerin toprakları daraldığı ve yeni ülkeler bağımsızlıklarını kazandıkları için daha geniş bir karşılıklı bağımlılığın-ilk başlarda gelişmiş ülkeler arasında- doğmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan ve çıkmaya devam edecek gibi gözüken devletler yüzünden dünyada devletlerin yalnızca kendi başlarına ekonomik güvenliklerini sağlamaları yeterli olmayacaktır. Gelişmek ve yaşayabilmek için diğer devletlere gereksinme duyacaklardır. Ticaret sistemi ilişkilerin korunması ve uluslararası ticaret için gereklidir. II. Dünya Savaşı sırasında ortaya konan Amerikan liberal ekonomik düşüncesi bu yönde olmuştur.
I-Amerikan Hegemonyası ve Avrupa Birliği
Ekonomik olarak çöken Avrupa’ya savaş üretimiyle yükselen Amerika II. Dünya Savaşından sonra yeni hegemon güç olarak ortaya çıkmıştır. Yeni hegemonun
artık uluslararası ticareti ve ekonomiyi kendi çıkarına göre toparlaması gerekmektedir. Bu nedenle ulusal ve uluslararası alt yapının yeniden inşası gereklidir.
Hegemon’un karşısında Sovyetler Birliği vardır. İki kutuplu dünyada yeni müttefiklere, yeni alanlara gereksinme vardır. Bu nedenle Almanya ve Japonya affedilerek Batılı ülkeler kampına katılacaklardır. 19. yüzyılın başat aktörü olan İngiliz İmparatorluğu ve Amerika nasılsa aynı çıkarları temsil eden merkez bankaları ve özel bankaların hissedarları tarafından denetim altında tutulmaktadır. Pasifikte ekonomik olarak savaşa girmek zorunda kalan Japonya daha harekete geçmeden önce Rockefeller, Carnegie ve Ford’un kurdurup parasal olarak desteklediği Amerikan Dış İlişkiler Konseyi sekreteri Carroll Quigley, daha 1941 yılında Amerika’nın savaşa gireceğini belirtmiştir. Amerikan finansını yöneten elitlerin Amerikan dış politikasında etkin olmaları 1913 yılında Amerika’da Federal Rezerv’in yani Amerikan türü bir Merkez Bankasının kurulmasından sonra olmuştur.4
Amerika’nın uluslararası ekonomik ajandasını gerçekleştirmek üzere Dış İlişkiler Konseyi 1919’da kurulmuş ve günümüze kadar devam eden ünlü “Dış Politika”(Foreign Affairs) dergisini yayınlamaya başlamıştır.
Dış İlişkiler Konseyinin uluslararasıcı görüşleri özellikle 1940’lardan sonra, asker akademi, siyaset, medya ve iş çevrelerinin elitleri tarafından paylaşılmıştır. 1930’lara kadar endüstriyel bir ulus olma çabası içinde olan ve Avrupa işlerine karışmadan yalnızcılık politikasını tercih eden Amerika halkı görüşleri uluslararası bankacılık ve işletme çıkarlarıyla 1940’lar sonrası örtüşmeye başlamıştır.
Savaş başlayınca Rockefeller grubu “Savaş ve Barış Araştırmalarını” (War and Peace Studies) başlatmıştır. Bu araştırmacılar Amerikan Dışişleri ile birlikte çalışma yapmışlardır. Rockefeller düşüncesinin temsilcisi İngiliz ekonomist olan John Maynard Keynes olmuştur. Adam Smith’in liberal ekonomik görüşlerine Keynes’in katkısı liberalizmin çöküşü demek olan pazardaki “görülmez el” yerine devletin ekonomide daha önemli bir rol oynaması olmuştur. Keynes’le birlikte siyasal ekonomi yapısı belirginlik kazanmıştır. Marksist görüşe göre kapitalist toplumda devlet sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için mali ve ekonomik kriz devlet tarafından önlenmekte ve işçilere yeni iş sahaları açılmaktadır. Bu durumda uluslararası ekonomik düzen serbest piyasalardan oluşacak ancak devlet içerde iş alanını ve enflasyonu denetlemek için müdahale edecektir. Keynes’in ekonomik teorisi Bretton Woods’taki gelişmelerin temelini oluşturmuştur. Dışarıda devlet katkılı liberalizm içerde devlet müdahalesi. Bu sistem 1970’lere kadar işlemeye muktedir olacaktır.
1-Avrupa Ekonomik Topluğunun ortaya çıkışı
1945 yılında savaş bittiğinde Amerika’nın ekonomik durumu şöyle özetlenmektedir: silah üretiminin ve satışların durması, kiralama ve ödünç verme yasasının durması bu durumda dış satım yarı yarıya azalmıştır. İki milyon askerin geri dönüşü ve dönenlere iş bulma zorunluluğu, savaş sırasında çıkarılan ve tüketime narh getiren yasanın kaldırılmasıyla tüketim mallarında fiyatların artışı. Gelirlerin gerilemesi sonucu ortaya çıkan grevler sonunda 1947 yılında çıkan Taft-Harley Yasasıyla grev hakkına kısıtlamalar getirilmesi.
Öte yandan savaşın durmasıyla birlikte tüketim malı alacak olan ülkelerin yani Amerika’nın uluslararası piyasalardaki rakiplerinin tamamen çökmüş olmaları karşısında Amerika yeni piyasaları canlandırma kararı almıştır. Burada önemli olan kararı kimlerin aldığıdır.
Uluslararası piyasaları canlandırma fikri öncelikle Rockefeller, Carnegie ve Ford gruplarının önerisi olmuştur. Rockefeller grubunun (Bilderberg) sekreterliğini
yapan Joseph Ratinger tarafından1946 yılında İngiliz Kraliyet Enstitüsünde yaptığı bir konuşmasında Avrupa’nın federal bir birlik yaratmaya gereksinimi olduğunu ve Avrupa devletlerinin egemenliklerinin bir kısmını bu kuruluşa devretmeleri gerektiğini belirtmiştir. Bir kısım Avrupa devletleri Almanya’nın yeniden dirilmesinden korkarken bu sözleri ancak bir Amerikalı söyleyebilecek tir.5 Zaten, Avrupa kömür ve çelik birliği planı Robert Schuman’ın eline Amerikalı sponsorlar tarafından teslim edildiği gibi Avrupa Ekonomik Topluluğu kurucularından Jean Monnet’de Dış İlişkiler Konseyi ile yakından çalışmış bir kimsedir. Belçikalı asiller ve hükümet üyeleri zaten Amerikalı banker ve devlet adamlarının gölgeleri olmuşlardır. Avrupa Ekonomik topluluğunun kuruluşunda önemli bir rol oynayan diğer bir kişi adı daha sonra tanınmış ekonomistler arasında geçen Charles Kindleberger’dir. Kindleberger İngiltere’de ticari ataşe olarak bulunduğu sırada Amerika adına Avrupa Birliğinin kurulması için yoğun çaba göstermiştir. Kindleberger’in siyasal ekonomiye en büyük katkısı uluslararası ekonominin dengesinin sağlanması için bir devletin lider rolünü oynaması gerektiğini ileri sürmesi olmuştur.6
Avrupa Ekonomik Topluğunun kuruluşunun önemli konuşmalarından biri İngiltere Başbakanı Sir Winston Churchill tarafından 1946 yılında Zürih Üniversitesinde yapılmış, Churchill Avrupa’da filizlenen ulusalcı hislerin uyanmasına karşı birleşmiş bir Avrupa fikrini ortaya atmıştır.
Bir yandan Avrupa Birliği için çalışmalar yapılırken öte yandan uluslararası ekonomiyi düzenleyecek örgütlerin kurulmasına girişilmiştir. Likidite sıkıntısının
bankaları ne hale getirdiği iyi bilindiği için önce Uluslararası Para Fonu kurulmuştur (IMF). IMF’yi Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (Dünya Bankası) izlemiştir. Dünya Ticaretini yaymak ve kolaylaştırmak için Gümrük ve Tarifeler Birliği (GATT) ve bu günkü adıyla Dünya ticaret örgütü ortaya çıkmıştır. 1945 yılında yapılan Birleşmiş Milletler kurucu görüşmelerinde Amerikan Başkanı Roosevelt serbest ticareti düzenleyecek bir örgütün kurulmasının gerekliliğini dile getirmiştir.
Havana’da 1947 yılında yapılan toplantılarda Uluslararası bir ticaret örgütü kurulamayınca yirmi üç ülke aralarında anlaşma yaparak örgüt dışı bir yapı
oluşturmuşlardır. Bu devletlerin yaptıkları anlaşmalara göre değişik sorumlulukları ve hakları var olmuştur.7 1996’da Dünya Ticaret örgütü adını alan bu yapı bugün bir uluslar arası örgüt niteliğindedir ve uluslar arası ticaretin hukukunu oluşturan kuralları meydana çıkarmış, devletlerle özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklar için tahkim mahkemelerini yaratmıştır. Artık uluslararası serbest ticaretin hukuku vardır kurallarına uymayan küçük ülkeler sert bir biçimde cezalandırılmaktadır.
Sovyetler Birliği ile çekişmeye giren yeni hegemon yalnızca ticaret devleti moduyla yaşanmayacağını ve merkantilist dönemin bir hatırası olarak uluslararası ekonominin korunması için asker desteği gereğini, Latin Amerika’ya yayılırken, doğru bir biçimde öğrenmiştir. Yeni Başkan Harry Truman 1947 yılında Ulusal
Güvenlik Yasası ile Savunma Bakanlığının yapısını yeniden şekillendirmiş, OrtakKurmay Başkanları grubunu kurmuş eski OSS bu sefer Merkezi Haber Alma Örgütü (CİA) olarak yeniden yapılandırılmış, Ulusal Güvenlik Konseyi kurulmuş ve Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Dış İşleri Bakanının dışında Başkanın ayrıca danışmanlığını yapmaya başlamıştır. CİA’nin üst kademe yöneticileri Wall Street’teki finans merkezinin avukatlarından seçilmiş ve hepsinin Dış Politika Konseyi üyesi olmasına dikkat edilmiştir. CİA Başkanları ilk yirmi sene New York’taki mali ve hukuki çevrelerden atanmışlardır. İmparatorluk için ulusal güvenlik devletinin yapılanması böylece tamamlanmıştır.8 Dış İlişkiler Konseyi araştırmacıları General George Marshall’a Amerikan ekonomisini Avrupa’yla birlikte kalkındıracak olan Marshall planını sunmuşlar ve NATO’nun kuruluşunu belirlemişlerdir.
Rockefeller, bugün New York’ta bulunan Birleşmiş Milletler Binasının arazisini satın alarak kendi devletine hediye etmiştir. Marshall planı Amerika ve Avrupa’da büyük gürültü koparmıştır. Plan bir yandan mal, hizmet ve mali yardımların Amerika’dan alınmasını öngörürken öte yandan yardımı alacak olan ülkelerin mutlaka parlamenter demokrasiye geçmelerini öngörmüştür. Böylece Amerika yoğun bir biçimde yardım alan devletlerin içişlerine karışmış olmaktadır. Amerikan senatörlerinden bir kısım daha önce Türkiye ve Yunanistan’a yardım etmek için ilan edilmiş bulunan Truman doktrinin ortadan kalkıp kalkmadığını sormuşlardır. Ruslar zaten demokratik olduklarını ileri sürerek bu planı Amerikalıların tahmin ettiği gibi reddetmişler, bu şekilde Amerika’yı büyük bir yükten kurtarırken, on altı devlet bu planı memnuniyetle kabul etmiştir. Planın iç siyasete karışan yüzü Fransa ve İtalya’daki sol hükümetlerin gelişip yerleşmelerini önlemek için planlanmıştır.9
Bir yazara göre Marshall planı iki kutuplu dünyada karşı kutba karşı önceleri kan yerine parayla karşı çıkmasıdır. Bu parayla yaratılan Batı Alman kalkınma mucizesi Oder-Neisse çizgisinin öte yanında kalan komünist gürültüleri bastırmıştır.10 Avrupa bütünleşmesini sağlayan yapılanmalardan biri Amerikan yardımlarının Avrupa içi ticareti canlandırması olmuştur. Amerikalıların ikinci adımı Avrupa’da ticaret hadleri konusundaki mali ve para politikalarını düzenlemek olmuştur. Planı Paris’te Rockefellerin villasına yerleşmiş olan Ford’un araba üretimi yüksek yöneticisi Paul Hoffman olmuştur. Marsahll plana göre Amerika 1948–1951 içinde Avrupa’ya 12,5 milyar dolar para aktarmıştır.
Amerika’nın Batı Avrupalıların temel endüstrilerine yaptığı yardım ve yatırımlarla zenginleşen Avrupa’da Almanya’nın genişleme korkusu ortadan kalkmış ve
ticaret devletinin genişlemeden başarılı olabileceği ispat edilmiştir. Korkusu geçen
Fransa ile ekonomileri düzelen diğer Avrupa devletleri artık Amerika’nın öngördüğü federal yapının öncüsü olarak artık bir pazar kurabileceklerdir. Bu hususta Avrupa Federalist hareketini 1950–60 yılları arasında Amerikan istihbarat topluluğu yoğun bir biçimde desteklemiştir.11 Amerika’nın desteklediği ikinci husus İngiltere’nin Avrupa Topluluğunun bir parçası olmasıdır. Ancak bu husus De Gaulle iktidardan düşünceye kadar başarılı olamamıştır.
2-Otuz Muhteşem Yıl
Bazı yazarlar 1943–1973 yılları arasını otuz muhteşem yıl olarak değerlendirmişlerdir.12 II. Dünya Savaşının sonunda 1970’lere kadar uluslar arası ticaret devletlerin genişlemesinde önemli bir rol oynamıştır. Öncelikle uluslararası dış ticaret olağanüstü büyümüştür. Büyüme dünya GSMH’nın iki misli kadardır.13 Endüstriyel ülkelerde bu güçlü büyüme, talebin artması ve yaşam seviyesinin yükselmesine bağlı gözükmektedir. Yatırımların artması, yüksek üretim gücüne sahip olan işletmelerin yoğunlaşması, yeni üretim tekniklerinin ortaya çıkması ve gelişmiş bir verimlilik büyümenin motorları olmuştur. Yeniliklerin kısa zamanda uygulanmaya konulması klasik endüstrilerin yanında otomobil endüstrisinin hızlı yükselişi, sentetik iplikler, plastik mallar, elektronik aletler ve elektronik tüketim malları (televizyon hi-fi bağlantıları) satışlarının gelişmesi üçüncü endüstri devrimi olarak kabul görmüştür. Bu gelişme içinde askeri endüstri masraflarından kendilerini arındırmış olan Japonya ve Almanya dış satımları ile uluslar arası pazarda en başarılı ülkeler haline gelmişler 1950–70 yılları arasındaki büyümeleri 10% civarındaolmuştur. Bu büyüme OCDE (Avrupa İşbirliği ve Ekonomik Kalkınma Örgütü)
ülkelerinin büyümesinin iki misli olmuştur.
Mutlu günlerin, tüketim toplumunun kaygıları 1960’lardan itibaren başlamıştır. Olaya siyasal açıdan bakarsak 1945’lerden sonra Asya’daki bağımsızlık hareketleri bu alanda sömürgeleri bulunan Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın sömürgelerini kaybetmelerine yol açmıştır. Artık hammaddeleri paralarıyla satın
almak zorunda kalmışlardır. Bu dönemde Çin’in devrimi tamamlayarak bir güç olarak ortaya çıkışı ve sosyalist bloğun Asya’da gelişme göstermesi Batının gelişme yılarına ilk darbeleri vurmaya başlamıştır. 1960 yılında ilk defa dünya piyasalarında altının fiyatı resmi fiyatının beş dolar üstüne çıkmıştır. IMF’in büyük ülkeleri; ABD, Kanada, Federal Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika ülkelerinin merkez bankaları 1961 yılında bir dolar havuzu yaratarak paralarının bu madene resmi kurdan çevrilmesini sağlamaya çalışmışlardır. İkinci buhran 1967 yılında İngiltere’nin mali ve ekonomik sorunlar nedeniyle sterlin’de 14,3 civarında bir devalüasyona gitmesiyle 1967 yılında ortaya çıkmıştır. Domino teorisine göre Asya ülkelerinden birinin komünist rejime dönüşmesinin bütün ülkelerin Asya’da düşmesine neden olacağı inancını getirdiği için Vietnamlıların ulusal kurtuluş mücadelesini karşısında yenilen Fransa’nın yerini dolduran Amerika Çin ve Sovyetlerin desteğini alan Vietnam karşısında zor duruma düşmüştür.
Latin Amerika’daki askeri müdahalelerinde başarılı olan Amerika deniz aşırı savaşlarda başarılı olmayacağını ve destek olarak kullanması gereken ülkelere ve ön hatlarda kendisi için savaşacak olan müttefiklere sahip olması gerektiğini anlayacaktır. Gene 2000’li yılların sonlarına doğru Irak ve Afganistan savaş harcamaları sonrasında görüldüğü gibi Amerika’nın askeri müdahalesi sonucu 1958–1971 yılları arasında bütçe açığı birikerek 60 milyar dolara ulaşmıştır. Bu arada Çin’den başlayarak Amerika’ya ve Amerika’dan Avrupa’ya sıçrayan ayaklanmaları ve öğrenci hareketleri unutulmamalıdır.
Sosyal ayaklanmalar, bütçe açıkları döviz olarak elde dolar tutan ülkelerde endişeye yol açmış ve bu ülkelerin merkez bankaları ve özel bankalar Bretton
Woods sistemi el verdiği için dolarlarını altına çevirmeye başlamışlardır. Amerikan Federal Rezerv’de (Fort Knox) bulunan kıymetli maden stoku 23 milyarlık bir değerden 1968 yılında 10 milyara düşmüştür. 1968 yılında Amerikan Başkanı Lydon Johnson kısmen doların altına çevrilmesini kısmen durdurmuştur. Bu gelişmeyle birlikte iki ayrı altın pazarı ortaya çıkmıştır. Bir tarafta merkez bankalarının kurlarına uygun olarak onsu 35 dolar olan bir piyasa öte taraftan özel alımların dolarla yapıldığı serbest Pazar piyasası.1971’de Amerika’nın ödemeler dengesinin bozulması karşısında Amerikan Başkanı Richard Nixon 15 Ağustos 1971 yılında doların altına çevrilmesine son vermiştir. Amerikan parası artık piyasalara göre dalgalanmaya bırakılmıştır. Bu tarihi karar 1944’de Bretton Woods’ta ortaya konan sistemin temellerinden birini geçersiz kılmıştır. Amerika düzenli bir kredi verici olarak kaldığı sürece dünya düzenli bir para sisteminden faydalanmıştır. Batının bu zor durumunda yeni kurtarıcı gene Bilderberg çevrelerinin önemli ismi Henry Kissenger olmuştur. Kissinger, Amerikan başkanına sürekli olarak yalan zafer raporları gönderen generalleri bir kenara iterek Vietnam Savaşı çözmek için Çin’le pazarlığa girişmiş ve Başkan Nixon daha önce tanımadıkları kıt’a Çin’ini ziyaret eden ilk Amerikan Başkanı olmuştur. Kissinger’in Amerika’nın klasik diplomasinden ay-rılarak öne çıkardığı yumuşama (detente) politikası Amerika’yı gevşetip rahatlatacaktır.
14 Bu rahatlamadan sonra Amerika uluslararası para sistemine yeni bir verme çabalarına tekrar girişecektir. 1972–1975 yılları arasında yapılan zirve toplantıları bir daha paraların altına dönüşüne yol açıcı bir sonuca ulaşmayacaktır. 1976 yılında Jamayka’nın Kingston şehrinde yapılan zirvede altının para ile ilgisi sona erecek ve IMF elinde bulunan 4650 ton altını piyasaya geri verecektir. IMF için altının yerini alacak bir para ölçüsü sistemi yaratılacaktır.
Sonuç:
Uluslararası sistem mühendisliğinin mümkün olamadığı günümüzde olduğu kadar geçmiş olaylarla da ispat edilmiş bir olgudur. Kissinger’in yumuşama politikası ile sosyalist bloku sakinleştiren ve ekonomik yayılma işlemlerine devam eden Amerika hiç ummadığı bir uluslar arası olayla karşılaşarak ekonomik alanda yeni uğraşlara girmek zorunda kalmıştır.
Yom Kippour savaşı adı verilen 1973 Arap–İsrail savaşından sonra Petrol Üreten Üyeler Örgütü(OPEC), İsrail’e yakınlık gösteren Hollanda, Amerika ve Japonya’ya petrol ambargosu uygulama kararı almıştır. 16 Ekim 1973’de Kuveyt’te petrol fiyatları 70% artmıştır. OPEC üyeleri ikinci toplantılarını 22 Aralıkta İran’ın Tahran kentinde yaparak petrol fiyatını 130% arttırma kararı almışlardır. Referans olarak kabul edilen Suudi Arabistan petrolünün fiyatı Ekim 1973 yılında varil başına 3 dolardan 22 Aralık 1973’de 11.65 dolara çıkmıştır. OPEC ülkeleri fiyatları 1978 yılına kadar üç defa daha arttıracaklardır. Petrol şoku Batı ekonomilerini yavaşlatıp, az gelişmiş ülkelerde sosyal patlamalara neden olurken İran’da Şah rejiminin çökmesiyle 1979 yılında ikinci bir petrol şoku yaşanmıştır.15 OPEC ülkelerinin değişik başkentlerde yaptığı toplantılar sonucu 1980 yılında petrolün varili 36 dolar olmuştur.
Dünya 1983 yılına kadar ekonomik buhran içine girmiş ve ancak 1980 ortalarında bu krizden çıkma olanağına kavuşulmuştur. 1970–1980 yıları arasında yaşanan krizler Amerika ve Batı Avrupa’yı vurduğundan çok fazla Latin Amerika, Ortadoğu ve Asya’yı vurmuş, bu bölgeler ülkelerinin çoğunda askeri darbelerin yolunu açmıştır.16
Batının ikinci yükselişi 1991’de Sovyetler Birliğinin resmen çökmesi sonucu olmuştur. Bu dönemdeki Amerikan düşüncesi Francis Fukuyama’nın “Tarihin
Sonu” adlı kitabında yansımasını bulmuştur. Komünizm çöktüğüne göre artık sınıf çatışmaları ve bloklar arası savaşlar olmayacaktır tezi, bir müddet uluslararası alanda kabul görmüştür. Gorbaçev, Amerikan askeri çevrelerini ve askeri–endüstriyel yapısını korkutan en sözleri sarf etmiştir”. Batıyı ekonomik olarak kurtaran üç gelişme olmuştur. Bunlardan birincisi aslında dünya toplumunun Amerikanlaşması demek olan küreselleşme; ikincisi, askeri endüstriyel yapıyı tekrar harekete geçirecek, ancak konvansiyonel savaş yerine çatışmaları ülke içine yöneltecek olan Samuel Huntigton’un 1993’de “kültür savaşları” tezinin ortaya atılması olmuştur.
Huntington’a göre medeniyette kırılma hattı Batıyla İslam arasındaydı bu iki medeniyet arasındaki ilişki daima çatışma olmuştu ve çatışma olacaktı.17 Kültür savaşlarının başlangıcı olarak Irak-İran çatışmasını ve o dönemde Batının Irak’ın arkasında durmasını, İran’ı Irak’a dövdürdükten sonra Körfez savaşıyla birlikte
Amerika’nın Irak’ı işgali olarak ileri sürebiliriz.
Birçok yazarın belirttiği gibi bu günkü Ortadoğu’da gözlediğimiz demokratikleşme hareketlerini Batılılar 1980 sonlarından itibaren desteklemeye başlamışlardır. Bir yazara göre 1991 Körfez krizi ve Doğu Avrupa’da demokrasinin doğuşu ve gelişmesi ve Amerika’nın başat oluşu ile üçüncü dünya ülkelerinde siyasal değişim kaçınılmaz olacaktır.18 Liberal demokratik değerlerin başat olduğu ve Pazar kapitalizminin hukuksal kuralarını beraberinde taşıyarak yayıldığı bir dönemde, aynı yazarın değişiyle tiranlara ve diktatörlere artık rahat yüzü yoktu ve Batı demokratikleşmeyi, hükümetleriyle, uluslar arası şirketleriyle, uluslararası yardım kuruluşları ile ve kalkınma uzmanları ile destekliyordu.19 Üçüncü önemli gelişme ise Çin’in 1990’ların ortasından başlayarak Amerika’nın rakibi olarak ortaya çıkmasıdır. Gittikçe artan enerji fiyatlarıÇin ve Amerikan ekonomik rekabetinde önemli bir oynayacaktır. Öte yandan enerji alanlarına sahip olan ve üretkenliği artan Asya ekonomilerinin tahmin edilenin dışında bir hızla geliştikleri görülecektir. Amerika bir yanda konvansiyonel silah üretebilmesi için yeni bir rakip bulmanın mutluğunu yaşarken üretimiyle başa çıkmaya çalıştığı Çin ekonomisinin getirdiği rekabetin hüzünlerini yaşamaya başlamıştır.20 Batılı ülkelerin Avrupalı olan kısmı bu gelişmeyi olgunluklar karşılayıp, İngiltere Başbakanın söylediği gibi Çin ve Rusya ile işbirliği çabasına girme gerekliliği gösterirken, uluslar arası alanda başat rol oynamaya alışmış olan, özellikle Amerikan sağı, hızla silahlanmaya milyarlar ayırmaktadır.21
Günümüzde Amerika’yı sarsan olayların başında Samuel Huntington’un öngördüğü İslam ülkeleriyle savaş gelmektedir. Bir yan enerji kaynaklara ulaşma çabaları, öte yandan güçlü İsrail lobisinin isteklerini yerine getirme zorunluluğu karşısında İslam ülkeleri ile çatışırken 11 Eylül 2001’de Amerika kendi içinde bir saldırıya uğramış peşinden isteksiz müttefiklerini sürükleyerek Irak ve Afganistan’a müdahale etmiş ve yalnızca Irak’ta sosyal giderler dahil olmak üzere üç trilyon dolar harcamak durumunda kalmıştır.22 Bu masraflara Amerika’nın Afganistan’da yaptığı masraflar ve dünya üzerindeki bine yakın üsse harcanan paralar dahil değildir.
Amerika’nın Ortadoğu ülkelerine, Latin Amerika ve Afrika’ya sattığı silahların parası bu masrafları karşılayamamış ve 2008 yılında Wall Street’e başlayan
çöküş bütün dünyayı etkilemiştir. Hegemon yöneticinin çökmesiyle birlikte kısa bir süre içinde Avrupa Birliğinin zayıf ekonomileri çökmeye başlamışlardır. Fransız stratejistler yaptıkları bir araştırmada yeni jeopolitik ve ekonomik dengelerin Batılı ülkelerin savunma ve ekonomik güvenlik politikaları üzerinde önemli etkileri olduğunu belirterek yakın gelecekte Avrupasız bir dünya doğru gidilip gidilmediğini sorgulamaktadırlar.23
Günümüzde Avrupalıların aldığı devlet çapındaki mali önlemlerin, kemer kısmaların dünyadaki yapısal değişimler nedeniyle, kendileri açısından
başarılı olup olmayacağı şimdiden bilinememektedir. Ortadoğu’yu nasıl bir son beklediği gene bilinemeyenler arasındadır. Amerika ve Çin ekonomilerinin
birbirlerini tamamlamalarından medet umarak ileride herhangi bir savaşın çıkmayacağını iddia edenler görüşlerinin doğru veya yanlış çıkacağının anlaşılması için zamana gereksinme vardır.
Kaynakça;
1- Richard Rosecrance, The Rise of Trading State: Commerce and Conquest in the Modern World, Basic Boks,New York, 1986, ss.111-135.
2- Batılı ülkelerin sordukları en önemli soru, özellikle sömürge imparatorlukları nın çöküşünden sonra, nasıl olup da bunca zahmet ve çabayla kurulan bu imparatorlukların yirmi beş yıl gibi kısa bir sürede çökmeleri olmuştur. Acaba Batılılar tarafından sömürgecilere öğretilen kurtuluşçu liberal düşüncelerin rolü ne kadardır?
Değişik konjonktürlere rağmen Ortadoğu’da, Asya’da ve nihayet Afrika’da yanı sonuçlara ulaşılmıştır. Olivier Grenouilleau, Une Histoire Forcement Mondiale”, in Histoire, LaFin Des empires Coloniaux: De Jefferson a Mandela.
3- Rosecrance.,a.g.e.,s.139.
4- Amerikan Federal Rezerv’i 1907 yılında Amerika’da meydana gelen finansal panikten sonra halkın ve bankaların denetleyici bir sisteme olan ihtiyaçlarından sonra fikir olarak gelişmiş ve !.Dünya Savaşına para toplamak için çıkarılan gelir vergisi yasasıyla birlikte 193 yılında kurulmuştur. Bankalar bu dönemde geniş krediler vererek halkı borçlandırmış ve elde ettikleri faizlerden büyük paralar elde etmişlerdir. Bu büyük paraların sahipleri Rockefeller, kayınpederi J.P.Morgan, Avrupa’da daha önce Rothchild’i temsil eden Warburg’lar Rockefeller’e ait olan Georgia’daki Jeykyll adasında toplanarak Merkez bankası
gücünde olan, Devletten gücünü alan özel bankalardan ve onların büyük stokçuları tarafından yönetilen ve özel denetimde olan bir bankadır. Bankalar kartelinden oluşan Federal Rezerv faiz hadlerini ve pazarları düzenlemektedir. Bkz.:Wikipedia, Federal Reserve maddesi.
5- Amerika’nın birden bire Almanya’ya ilgi göstermesi ve İngiltere,Fransa’nın işgal ettiği bölgelerle birlikte Batı Almanya’yı canlandırmasının nedeni Amerikan istihbaratı ile Hıristiyanlığın temsilcisi papa arasında yapılan gizli bir görüşmede Papa’nın Rusya’nın Almanya’yı bir Sovyet Cumhuriyeti olarak ilhak etmek istediğini bildirmesidir. Bkz.:Trevor Barnhes,”The Secret Cold War:The CİA and American Foreign Policy in Europe,1946-1956 “, Part I, The Historical Journal, No.24, ss.401-402.
6- Kindleberger’e göre ekonomik depresyonların uzun geniş ve derin sürmelerinin nedeni uluslar arası liderliğin olmamasıdır.
Kindleberger’in bu düşüncesine Amerikan halkının kendisini istisnai bir halk olarak gören düşüncesi eklenirse Amerikalıların ekonomi siyasetlerinin temellerini anlamak mümkün olacaktır.Kindleberger için bkz.:Jonathan Kirsher et all.,”Crossing Disciplines and Charting New Paths:The İnfluence of Charles Kindleberger on İnternational Relations”,Mershon
İnternational Studies Review,Cilt 41,No.2,Kasım 1997,s334.
7- Michel Rainelli, l’Organisation Mondiale Du, Reperes, No.193, Edit. Decouvertes, Paris, 2004, s.18-19.
8 Daniel Yergin, Shattered Peace: The Origins of the Cold War and the National Security State, Boston, Houghton Mifflin,
1978.;Robert B.Zevin “An interpretation of American İmperialism”, Journal of Economic History, 1972 Mart, Cilt 32,ss316-360. Günümüzde Obama’dan seçimi almaya çalışan Cumhuriyetçilerin gurusu sayılan muhafazakar yazar Robert Kagan;. hiçbir güç Amerikalıların etkilediği gibi dünyası etkileyememiştir çünkü hiçbir ulus Amerikalılar paylaştığı onlara özel kaliteler karmaşasını paylaşmamıştır veya paylaşamamıştır…bu önemli kaliteler coğrafi konumu, kapitalist ekonomik sistemi, hükümetinin demokratik yapısı, büyük askeri gücüdür” demektedir. bkz.: Robert Kagan, The World America Made, Alfred A. Knopf, New York, 2012, s.9.
9- Thomas Graham Patterson, The Economic Cold War:American Business and Economic Foreign Policy, California Berkley Pres, 1968.
10- Diane B.Kunz, “Marsahll Plan Commerative Section: The Marshall Plan Reconsidered: A Complex Motives”, Foreign Affairs, Haziran 1997.
11- Bu konudaki belge OSS’in başı General William Donovan’ın 26 Temmuzda Avrupa’daki memurlarına yazdığı memorandumdur. Bkz.: Ambrose Evans-Pritchard, “Euro-Federalist Financed by US Spy Chiefs”, The Teleraph, Haziran 19, 2001: www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/1356047/Euro-federalist-financed-by-us-spy-chiefs-html.
12- Jean Fourastie, Les Trente Glorieuse. Pluriel, Le Livre de Poche, Paris, 1980.
13- Michelle Rainelli, Le Commerce İnternational, Reperes, La Decouverte, Paris, 2003, s.13.
14- Stefano, Guzzini, Realism in İnternational Relations and İnternational Political Economy, Routledge, New York, 1998, ss. 98-99.
15- Bir yazara göre 1979 İran devrimi Amerika’nın Ortadoğu politikası için önemli bir başarısızlık olmuştur. Carter doktrini
bu döneme damgasını vuran bir siyasal boyut getirmiştir. Bu doktrine göre İran Körfezi bölgesine dışardan müdahale eden
bir güç Amerika’nın yaşamsal çıkarlarını tehdit edeceği için dünyanın herhangi bir bölgesinde nükleer bir cevapla karşı
karşıya kalması mümkündür. bkz.: Gabriel Kolko, The Age Of War. The United States Confronts the World, Lynne Rienner
Publ., Boulder, Colorado, 2006, ss.48-49.
16- 1973 Savaşı sonrasındaki petrol şokunu anlatan bir yazar “… Arapların ambargosu sonucu az gelişmiş ülkelerde gelirleri düşen, beslenemeyen Asya ve Afrika’da ölen insan sayısı milyonları aşmıştır.” demektedir. bkz.: Paul Johson, Modern Times; The World From the Twenties to the Nineties, Harber Collins, New York,1991, s.669. Aynı yazar Keynes ekonomisinde “stagflasyon”(enflasyonla gelen durgunluk) öngörülmediği için ambargonun ekonomik sonuçlarının ilk başta anlaşılamadığı ancak, endüstriyel ülkelerin 1974-75 yılları arasında 10-12 fiyat artışıyla birlikte sıfır veya eksi büyüme yaşadıklarını aktarmaktadır.
Bu dönemde 1980’ne kadar Amerika ve Batı Avrupa’da işsiz sayısı 25 milyon kadar olmuş. Bkz.: Paul Johnson, ibid.,
17- Samuel Huntington,””Clash of Civilizations”,Yaz 1993,ss.22-49.Huntington daha sonra bu makalesini bir kitaba çevirmiştir.
18- Beverley Milton-Edwards, Contemporary Politics in the Middle East, Polity Press, Madlen MA, 2000, s.148.
19- Beverly Milton –Edwards., age., s.148.
20- Bir yazar Asya’nın yükselişi konusunda şunu söylüyor: “Eğer bir ülkenin üretkenliği ve ekonomisi diğerlerinden hıphızlı
büyüyor ise, demek ki, güç dengeleri ondan yana kayacak…Bana göre,yeni yüzyılımızın en önemli siyasi olgusunu Asya’nın,
özellikle de Çin’in yükselişinin yanı sıra, Batı’nın özellikle de en büyük iki birleşeni olan Avrupa ve ABD’nin göreceli güç
kaybını-tartışmak için tek yoldur… “Paul Kennedy,” Asya’nın Yükselişi İniş Çıkışlarla Dolu; Güç, Doğuya Kayıyor.” Turquie
Diplomatique, 15 Eylül-15 Ekim 2010, Sayı 20, s.42.
21- Rachel Maddow, “How America’s Security-İndustrial Complex Went İnsane”, Alternet.org, 3 Nisan 2012.
22- Ospeh stiglitz ve Linda J. Bilmes, The Three Trillion Dolar War; The True Cost of the Iraq Conflict,, W.W. Norton &
Company, New York, 2008.
23- Philippe Esper,Christian Boissieu,Pierre Delvolve,Christophe Jaffrelot,Un Monde Sans Europe,Fayard,Paris,2011,s.40
****