ULUSLAR ARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ULUSLAR ARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2017 Perşembe

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 3



 ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 3



2.3.3 Dünyada Meydana Gelen Diğer Önemli Çatısmalarda Enerji Kaynaklarının Rolü ;

İkinci Dünya Savasından sonra dünyada simdiye kadar küresel çapta büyük çatısmalar görülmese de yerel ve bölgesel düzeyde birçok çatısma yasanmıs ve yasanmaya devam 
etmektedir. Bunların birçoğu kendi içinde etnik çatısmalara dayalı olmakla birlikte bir kısmı da tüm dünyayı etkileyen türde olmustur. Ayrıca bu çatısmaların bir kısmı da genellikle enerji 
paylasımı ve arz güvenliğine dayalı olan çatısmalar olduğunu söylemek mümkündür. Bu türde çatısmalara örnek olarak sunlar verilebilir. 

1) Süveyş Krizi: 

   Mısır Baskanı Cemal Abdül Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveys Kanalı’nı kamulastırma istediğinden, Dngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın 
kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden dolayı gerçeklesmistir. 75 yıl Dngiltere kontrolünde kaldıktan sonra Mısır’a geçen Süveys ile birlikte basta Dngiltere olmak üzere Batı, en önemli petrol yolunu kaybetmistir. Bu kriz Dngiltere’nin enerji temin maliyetlerinin artması ve dıs borçlarının ödenemez hale gelmesi ile sonuçlanmıstır.78 Krizden sonra Batı Avrupalı devletler dünya egemenliklerini kesin olarak ABD’ye kaptırmıs ve ABD’nin desteği olmadan enerji bölgelerinde hareket edemeyeceklerini anlamıslardır.79 Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan Birlesik Krallık ve Fransa'nın artık ABD'nin askeri desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıstı. Bu, dünya hakimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler'e geçtiğinin ilanı olmustur. Ayrıca Süveys Krizi, Birlesik Krallık'ın Falkland Adaları Savası'na kadar ABD'nin desteği olmadan yaptığı son harekattır. Bu süre içinde Birlesik Krallık, askeri harekatlarında hep ABD'nin desteğini aramıstır.80 

2) Arap – İsrail Savaşları: 

İlki 1948 yılında yasanan Arap-İsrail Savası, müteakip yıllarda 1967’de 6 Gün Savası, 1973’de Yom Kippur Savası, 2006 yılında Lübnan-İsrail Savası ve en son 2008 ve 2014’te Gazze Çatısmaları seklinde tekrarlanmıstır. Bu savasların ortak özellikleri, ABD’nin Dsrail’e tam destek vermesi ve Arap Devletleri’nin milli serveti olan petrolün büyük güçler tarafından kontrol edilmesinin engellenme çabalarıdır.81 Bu savasların en belirgin sonuçları, İsrail’in sürekli Arap 
topraklarını kendi ülkesine katmak seklinde görülmüstür. Yine 1967 yılında yasanan 6 Gün Savası sonucu İsrail topraklarını dört katına çıkarmıstır. 1973 tarihindeki Arap-İsrail Savası ise petrolün silah olarak kullanıldığı savas olarak tarihe geçmistir. OPEC üyesi ülkelerin ambargosu neticesinde petrol fiyatları yaklasık %400 civarı artmıs ve bunun karsılığında Dsrail BM’in arabuluculuğunu kabul ederek geri adım atmak zorunda kalmıstır.82 

3) İran-Irak Savaşı: 

Görünürde sınır anlasmazlığı, yani Satt-ül-Arab’ın paylasımı gibi sebeplerden kaynaklandığı ifade edilse de, enerji kaynağı bölgesi ülkelerin birbirleri 
ile savasması ve petrole yön vermede hegemonya mücadelesi olarak tanımlanabilir.83 

İslam Devriminden sonra ortaya çıkan karısıklık esnasında Irak 1980 yılında İran’a saldırmıstır. Çıkan savas petrol üretimini %10 düsürerek günlük bir milyon varile geriletmis ve fiyatlar 14 $’dan 35 $’a yükselmistir. Her iki ülke de petrole dayalı bir kalkınma modeli benimsemis ve fiyat dalgalanmalarından oldukça etkilenmislerdir. Irak, petrol ihracını genel olarak boru hatları ile yaparken, İran daha ziyade Basra Körfezi’nden tankerler vasıtası ile yapmaktaydı. Dolayısıyla savasın Irak açısından en stratejik hedefleri İran’ın petrol tankerleri iken, İran da Irak’ın nakil tesislerini hedef almıstır. Savas sonunda Savasın sonucunda İran-Irak sınırı değismemistir. İki ülkenin 
birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düstü, petrol fiyatları arttı. Savas boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıstı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalısmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası iliskilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bırakmıstır.84 

4) 1. Körfez Savaşı: 

1988'de İran-Irak Savası'nı bitiren ateskes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın esiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı 
Suudi Arabistan ve Kuveyt'eydi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetmistir. Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı asmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu.85 Temmuz 1990'ın baslarında Irak, sikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükümeti isteklerini açık biçimde Arap Ligi’nden istedi; "Bazı Arap hükümdarları nın politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından tesvik ediliyorlar"86 sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu. 31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlasmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Cidde görüsmelerinin sonunda Irak, Rumeyla nedeniyle uğradığı 
kaybın telafisi için Kuveyt'ten 10 milyar $'lık tazminat talebine karsılık Kuveyt 9 milyar $ önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i isgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in baskenti Kuveyt sehrini bombalayarak isgali baslattı. 

2.4 Enerji Kaynaklarının ve Enerji Ticaret Yollarının Günümüz Çatısmalarına Etkisi; 

İkinci Dünya Savası’nın ardından yasanan bölgesel çatısma alanlarının çoğunlukla günümüz dünyasında en fazla fosil yakıtlarının ticaretinin gerçeklestirildiği bölge olan Ortadoğu bölgesinde yoğunlastığı görülmektedir. Bu bölgelere sadece, nakil hatlarını kontrol eden stratejik yerlerin eklendiği söylenebilir. Daha önceki kısımlarda yer alan Harita 1 görüldüğü gibi petrol günümüzde petrol ve doğalgaz ticaretinin büyük bir kısmı bu gölgeden dünyaya yapılmaktadır. Buna karsılık asağıda yer alan ve dünyadaki mevcut çatısma 
alanlarını gösteren Harita 4 ile Harita 1 karsılastırıldığında bu iki güzergahın neredeyse birebir örtüstüğü görülmektedir. Buna göre dünyadaki enerji kaynaklarının bulunduğu ve ticaretinin yapıldığı yerler ile dünyadaki mevcut çatısma alanları arasında büyük paralellikler bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir baska deyisle dünyada yasanan çatısmalarla enerji ticareti yapılan güzergâhları neredeyse birbiriyle örtüsmektedir. Bu nedenle mevcut çatısmaların sebeplerinin basında enerji paylasımı veya enerji kaynaklarından daha fazla pay 
elde etmek olduğunu söylemek mümkündür. 



Harita 1: Petrol ve Doğalgaz Önemli Ticaret Hareketleri 87 



Harita 3: Doğalgazın Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri88 



Harita 5: Dünyadaki Mevcut Çatısma Bölgeleri (Eylül 2014)89 

Enerji güvenliği kavramı altında deniz güvenliği konusunun önemli bir yeri vardır. Ayrıca tarih boyunca deniz yolları ve enerji kavramları gerek küresel düzeyde ve gerekse bölgesel düzeydeki ekonomik faaliyetlerinde merkezinde yer almıstır. Yeryüzünün %70’i denizlerle kaplıdır. Yaklasık 2,2 milyar insan dünya sahillerinin 100 km. içerisinde yasamaktadır. Birlesmis milletlere üye ülkelerin de %81’nin denize kıyısı bulunmaktadır. 

Dünya okyanus ve denizleri üzerinde küresel ticaretin yaklasık %90’lık bölümü gerçeklesmektedir. Deniz yollarıyla tasınan stratejik ürünlerden bir tanesi de petroldür. 
Küresel ölçekte doğal gazın yaklasık %95’i boru hatlarıyla tasınırken ham petrolün sadece %35’i boru hatlarıyla tasınmakta kalan %65’lik bölümü tasınmasında deniz yolları kullanılmaktadır.90 

Enerji güvenliği ve deniz güvenliği arasındaki iliskide ham petrolün yükleme ve bosaltma terminal limanları ile terminaller arasındaki deniz ulastırma rotalarının boğaz, geçit ve kanallar ile düğüm noktalarının emniyeti ve güvenliği kritik rol oynamaktadır. Günümüz deniz trafiğinde stratejik olarak kabul edilen ve herhangi bir nedenle kapanması halinde uluslararası enerji güvenliğine büyük zarar verecek potansiyele sahip altı tane düğüm noktası bulunmaktadır. 
Bu düğüm noktaları, Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveys Kanalı, Bab El Mendab Boğazı, İstanbul-Çanakkale Boğazları ve Panama Kanalıdır. 

Ayrıca Uluslar arası Enerji Ajansı’nın verilerine göre dünyadaki bölgeler arasında enerji tüketimi konusunda çesitli farklılıkların olduğu görülmektedir. Asağıdaki grafikte özetlendiği gibi dünyadaki enerji üretimi ile tüketimi arasında bölgelere göre göreceli olarak orantısal bir zıtlık bulunmaktadır. Bu durum ister istemez enerji konusunda ülkeler arasında çatısma olasılıklarını da beraberinde getirmektedir. 

Gün geçtikçe artmakta olan global enerji ihtiyacının karsılanmasında, temel kaynaklar arasında yerlerini koruyacak olan petrol ve doğalgazı temini konusunda arz bölgeleri, tüketim bölgeleri, transit bölgeler daha büyük stratejik öneme sahip olacaklardır. Bugün için petrol arzında en yüksek önem seviyesine sahip Basra Körfezi’nin azalan global petrol rezervleri ile birlikte bundan 20 yıl sonra da jeopolitik önemini koruyacağı kuskusuzdur. Hazar, Sibirya ve Alaska bölgelerindeki yeni petrol sahalarının bulunmasına rağmen Ortadoğu bölgesi halen dünyadaki petrol rezervlerinin 2/3’ne sahiptir bu nedenle Ortadoğu bölgesi gelecekte de petrol konusunda dısa bağımlı olan ülkelerin mücadele sahası olmaya devam edecektir ve halihazırda global petrol arzının %50’sini karsılayan Körfez ülkeleri artan enerji talebi ve global petrol rezervlerin azalmasıyla 2025 yılında global petrol arzının %75’ni karsılar duruma gelecektir.91 



Grafik 5: Dünyada Üretilen ve Tüketilen Enerji’nin Bölgelere Göre Dağılımı92 

Diğer taraftan önümüzdeki dönemde enerji tüketiminin Atlantik havzasından Asya Pasifik bölgesine doğru kayacağı görülmektedir. Bunun gerçeklesmesi durumunda dünyadaki enerji dağılımının ve enerji ticareti kanallarının değiseceği görülmektedir. Asağıdaki haritada görüldüğü gibi 2035 yılında enerjide talep artısının batı ülkelerinden Çin, Hindistan gibi yükselen ekonomilerine kayacağı beklenmektedir. Bu durum hiç kuskusuz enerji kaynaklı çatısmaları arttıracak niteliktedir. 



Harita 5: 2035 Yılı Öncelikli Enerji Talebi Öngörüsü93 

Sonuç 

Fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalaz) ticari değer tasımaya basladığından itibaren yasanan ekonomik ve politik çatısmaların temel kaynağı haline gelmistir. Bugün gelismis ülke olarak gösterilen ülkelerin birçoğu bu kalkınmıslıklarını enerji bölgelerine yaptıkları müdahalelere veya bu bölgelerden sorunsuz ve ucuza temin ettikleri enerji kaynaklarına borçludurlar. Tarihsel süreç incelendiğin de büyük yıkımlara sebep olan çatısmaların büyük çoğunluğunun enerji kaynaklarına ulasım ve arz güvenliğinin sağlanması için yapıldığı görülmektedir. 

Ancak bazı çatısmalarda nedenler öyle iyi gizlenmistir ki enerji politik sebeplere ulasmak oldukça zorlasmıstır. Örneğin 1. ve 2. Dünya Savaslarının asıl sebebi (basta kömür ve petrol olmak üzere) enerji politiktir. Bunun dısında yasanan yerel çatısmalar, diplomatik baskılar, mikro milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör olayları ya enerjinin üretildiği yerlerde ya da enerji nakil hatlarının hemen yakınında bulunan yerlerde yasanmıs olması tesadüf sayılmamalıdır. Bu varsayım ülkelerin enerji nakil hattı üzerinde bulunmasına veya enerji kaynağı olup olmadığına ve kaynağa komsu bulunup bulunmadığına göre dıs baskı ve müdahalelere maruz kalıp kalmayacağı hakkında bazı ipuçları verebilmektedir.94 

Enerji güvenliğine politik açıdan baktığımızda, enerjide dısa bağımlı olan ülkelerin özellikle dıs politika ve enerji politikalarının arasında bağlar bulunduğuna görmek mümkündür. Bundan dolayı enerjide dısarıya bağımlı ülkelerin dıs politikalarında kimi zaman yeteri kadar aktif olamadıklarını görülmektedir. Özellikle bazı enerji üreticilerinin enerjiyi bir dıs politika aracı olarak kullanmaya baslamaları kimi zaman bağımlı ülkelerin ulusal egemenliklerini tehdide kadar gitmektedir. 

Enerji güvenliğine ekonomik açıdan baktığımızda ise, özellikle sanayisi gelismis veya gelismekte aynı zamanda da enerjideki dısa bağımlılık problemini çözememis ülkeler büyük sıkıntılarla karsılasma ihtimallerine sahiplerdir. Bu tarz ülkeler yasanabilecek bölgesel veya küresel enerji krizlerinden ciddi sekilde yaralar alabilirler. Örneğin bir yandan dıs enerjiye bağımlı sanayilerinde yasanabilecek aksamalar direkt olarak ülke ekonomisine ve ülke içi enflasyona etki edebilir. Bunun yanı sıra, bağımlı devletler uluslararası enerji piyasaları nı domine edemediklerinden yasanabilecek olası fiyat hareketliliklerin  den de ciddi anlamda zararlar görebilirler. Bu tarz fiyat hareketlilikleri enerji ithalatının yüksek yüzdelere sahip olduğu ülkelerde ithalat ihracat dengelerini bozarak uzun vade de etkisi kuvvetli dıs ticaret açıklıklarına sebep olabilir. 

Bu nedenle Enerjinin ekonomi politik açıdan önemi dünyadaki fosil yakıtlar bittikten sonra da artarak devam edeceğini söylemek mümkündür. Çünkü gelecekte ülkelerin ekonomik sistemlerinin büyümesi ve muhafaza edilmesi yine enerji tedariki ile mümkün olacağından enerji dünya üzerinde ekonomik ve politik olarak varlığının sürdürecektir. 

Günümüzde enerji kaynakları açısından yasanan yoğun rekabet, enerji kaynaklarının yetersizliği ve tükenmekte olan fosil kaynaklara sağlıklı alternatiflerin gelistirilememesi tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Çünkü Petrol ve doğalgaz kaynaklarının kısıtlı kullanım sürelerinin olması ve söz konusu kaynakların dünya üzerindeki dengesiz dağılımı, küresel politikaların belirlenmesinde enerji arz güvenliğinin basrolde olmasına neden olmaktadır. 

1973 petrol krizi ve 2005–2006 doğal gaz krizi, enerji güvenliğini bir kavram olarak hayatımıza yerlestirmeye baslamıstır. Ama bu, sadece enerji güvenliğinin arz güvenliği boyutunu kapsayan ve korkulara cevap bulmaya çalısan bir baslangıç olarak değerlendirmek mümkündür. Asıl sorun, yüksek talebin devam etmesi durumunda arzın ne kadar yetip yetmeyeceği ve arzın üzerindeki fiyat baskısının, küresel ekonomik büyümeyi ne kadar etkileyip etkilemeyeceğidir. Elbette hiçbir devlet, diğer devletin ekonomik büyümesine katkı sağlamak için kendi büyümesinden fedakârlıkta bulunmayacaktır. Ama küresel ekonomik büyümenin yavaslaması ve durgunluğa girmesi, her devleti bir biçimde etkileyecektir. Bu yüzden enerji güvenliği, herkesin sorumluluğu olan yeni bir anlayısı gerektirmektedir. 

Özellikle enerji tüketimleri yüksek olan gelismis ülkelerde fosil kaynakların kısıtlı olması, buna karsılık az gelismis ya da gelismekte olan ülkelerdeki kaynak yoğunluğu enerji alanında geçmiste olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de yeni mücadelelere neden olabilecek potansiyele sahiptir. 

Bu noktada enerji jeopolitiğinin, enerji politikaları ve enerji güvenliği kavramları üzerinde bu kadar çok etkin olmasının en önemli nedeni günümüzdeki enerji paradigmasının merkezinde fosil enerji kaynaklarının bulunmasıdır. Fosil enerji kaynaklarından özellikle petrol ve doğal gazın üretim ve tüketim blokları arasın da asimetrik dağılım göstermesi de bir diğer önemli faktördür. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara olan talebin giderek artması sonucu yeni jeopolitik gelismeler ve uluslararası düzeyde yeni grupların olusması söz konusu olabilir. Bir baska deyisle enerji güvenliği gelecek dönemde ekonomik ve politik açıdan dünyada yeni ittifakları veya yeni çatısmaları gündeme getirebilir. Bu nedenle enerji güvenliği konusu günümüzde olduğu gibi ekonomi politik unsurları içeren bir kavram olarak geçmiste olduğu gibi gelecekte de önemli olmaya devam edeceği görülmektedir. 

DİPNOTLAR;


1 Emre İseri ve A. Oğuz Dilek, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, 
Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, s. 231 
2 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008, s. 14–31 
3 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984, s.18-25 
4 Roy Smith, Imad El-Anis, and Christopher Farrands, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, 
Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
5 Davut Ates, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, s.929 
6 Pınar İpek, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci 
(der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, s.225, ss. 225–249. 
7 Davut Ates ve Gülizar Samur Gökmen, “Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, s.63, ss.45–71 
8 Pınar İpek, a.g.e, s.226 
9 World Energy Outlook 2012, s.43, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
10 Pınar İpek, a.g.e, s.227 – 228 
11 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010, s.12 
12 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energyeconomics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
13 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
14 Tanker deniz trafiği için önemli boğazlar sunlardır: Hürmüz Boğazı (Umman / Dran), Bab-el Mandab (Yemen / 
Eritre, Kızıl Deniz-Aden Körfezi-Arap Denizi), Türk Boğazları, Süveys Kanalı (Mısır, Kızıl Deniz-Akdeniz), 
Malacca (Malezya/Singapore, Hint Okyanusu-Güney Çin Denizi-Pasifik) ve Panama Kanalı (Panama, Pasifik 
Okyanusu-Karayip Denizi-Atlantik Okyanusu) 
15 World Energy Outlook 2012, s.79 
16 Emre İseri ve A. Oğuz Dilek, a.g.e., s.232 
17 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
18 Gal Luft ve Anne Corin, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009, s. 147, 
19 Pınar İpek, a.g.e, s.229 
20 Pınar İpek, a.g.e, s.230 
21 Kerim Has, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
22 Pınar İpek, a.g.e, s.231 
23 Mesut Söhret, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” Dnsan ve Toplum Bilimleri 
Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, s.302, ss. 288 – 330 
24 Halis Çetin, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, s. 229, ss.217 – 235 
25 Gökhan Koçer vd., Uluslararası İliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Ed. Haydar Çakmak, Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007, s. 159 
26 Gökhan Koçer vd., a.g.e, 159 
27 Gökhan Akdoğan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
28 Pınar İpek, a.g.e, s.231 – 232 
29 Tayyar Arı, Uluslararası İliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, İsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013, s. 
30 Tayyar Arı, a.g.e. s.311 
31 Davut Ates, “Uluslararası İliskiler Disiplininin Olusumu: İdealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, s.19 ss.11–25 
32 Pınar İpek, a.g.e, s.234 
33 Pınar İpek, a.g.e, s.234 
34 Pınar İpek ve Paul A. Williams, “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, c. 14, makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
35 Robert O. Cox, Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987, s.1 
36 Andreas Bieler, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, Sayı. 4, s.580–581, ss.575 – 597 
37 Pınar İpek, a.g.e, s.235 
38 Pınar İpek, a.g.e, s.241 – 242 
39 Joseph Mc Millan, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security 
Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, (Ed.),Washington, 2003, s.15 
40 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 9, 2004, s. 200, ss. 197–204. 
41 Örgen Andaç Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009, s.115 
42 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic and International Studies Report, Washington, 2000, s. 51 – 54 
43 Gelecekte AB’nin petrol boru hatları ile almayı tercih edeceği düsünülmektedir. Bunun için öne sürülebilecek iki önemli neden mevcuttur: enerjinin arz güvenliğinin sürdürülmesi ve çevrenin korunması. AB’nin petrolün tasınmasında kullanılan tankerlerin yarattığı çevre kirliliği ve muhtemel deniz kazalarından duyulan endiselerle boru hatlarının kullanımını artırmak isteği, 2001 yılında AB’nin resmi yayını olan Yesil Kitap’ta açıkça ifade 
edilmistir. Ayrıca son dönemde gündeme gelen boru hatları bu öngörüyü destekleyen gelismelerdir. 
44 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.201 
45 World Energy Outlook 2012, s.79 
46 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği” a.g.e,  s.4388 
47 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, a.g.e.,s.66 
48 World Energy Outlook 2013 Factsheet, 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factsheets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
49 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.12 
50 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
51 Kang Wu and Fereidun Fesharaki, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There 
a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 60, s. 3, ss.1-8 
52 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
53 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
54 Lester R. Brown, Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008, s.29 
55 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s.56-57, ss.53 – 72 
56 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, a.g.m. 
57 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
58 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
59 Cenk Sevim, a.g.e, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları…,s. 57 
60 Doğan Aydal, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008, s.39 
61 Cenk Sevim, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009, s.99, ss.93–105 
62 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.15 
63 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
64 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
65 Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
66 Volkan S. Ediger, “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, s.32, ss.30 – 37 
67 Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, s.4378, ss. 4378 – 4391 
68 Daniel Yergin, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran Tuncay, Ankara, Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 1995, s.625 
69 Christopher Falvin, ve Nicholas Lenssen, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994, s.42 
70 Kemal Olçar, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s. 100, ss. 93–127 
71 Kemal Olçar, a.g.e.,s.100 
72 Hikmet Uluğbay, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995, s.112 
73 Mehmet Kocaoğlu, Petro-Strateji, İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996, s.91 
74 Daniel Yergin, a.g.e, s.383 
75 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.124 
76 Richard C. Duncan, “The Peak Of World Oil Production and The Road To The Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno, Nevada, November 13, 2000, 
http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
77 Kemal Olçar, a.g.e.,s.106 
78 Daniel Yergin, a.g.e, s.559 
79 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.44 
80 Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
81 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.54 
82 Kemal Olçar, a.g.e.,s.113 
83 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.75 
84 Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
85 Buna rağmen Kuveyt ile Birlesik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyordu, Irak ise en 
azından İran-Irak Savası'ndan Dran saldırıları ve bir ekonomik skandal nedeniyle olusan kayıplarının karsılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme -varil fiyatı 10$'a kadar geriledi-Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen 7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükümeti savas nedeniyle hasar gören altyapısını onarmasının ötesinde, temel harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak'la birlikte Ürdün bu petrol üretim politikasına karsı mücadele etmelerine rağmen çok az basarılı olabildiler. 
Irak hükümeti mevcut durumu bir tür ekonomik savas olarak tanımladı, Kuveyt'i yönlü sondaj yöntemiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçlamıstır. Bkz. Birinci Körfez Savası, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
86 Youssef M. Ibrahim, “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, 
http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
87 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19 
88 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
89 Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, http://www.cfr.org/global/globalconflict-
tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
90 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği” a.g.e,  s.4387 
91 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları, a.g.e.,s.68 
92 Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, s.9 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
93 2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
94 Kemal Olçar, a.g.e, s.121 


KAYNAKÇA 

2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
Akdoğan, Gökhan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
Arı, Tayyar, Uluslararası Dliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, Dsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013 
Ates, Davut ve Gökmen, Gülizar Samur, Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, ss.45–71 
Ates, Davut, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası Dnsan 
Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, ss. 912 – 937 
Ates, Davut, “Uluslararası Dliskiler Disiplininin Olusumu: Ddealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, ss.11–25 
Aydal, Doğan, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008 
Bieler, Andreas, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, 
Sayı. 4, ss.575–597 Birinci Körfez Savası, 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
BP Statistical Review of World Energy 2014, 
Brown, Lester R., Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008 
Cox, Robert O., Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987 
Çetin, Halis, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, ss.217–235, 
Duncan, Richard C., “The Peak Of World Oil Production and The Road To The 
Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno, Nevada, November 13, 2000, http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, Ediger, Volkan S., “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, ss.30 – 37 
Falvin, Christopher and Lenssen, Nicholas, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, Dstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994 
Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, 
http://www.cfr.org/global/global-conflict-tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010 Has, Kerim, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-
2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factshe ets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
Ibrahim, Youssef M., “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-
oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
İpek, Pınar ve Williams, Paul A., “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, Cilt 14, Makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
İpek, Pınar, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci (der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, ss. 225–249 
İseri, Emre ve Dilek, A. Oğuz, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji 
Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, ss.229–248 
Keohane, Robert O., After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984 
Kızılkaya, Ertuğrul ve Engin, Cem, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-
Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 9, 2004, ss. 197–204 
Klare, Michael, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008 
Kocaoğlu, Mehmet, Petro-Strateji, Dstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996 
Koçer, Gökhan vd, Uluslararası Dliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Haydar Çakmak (Ed.), Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007 
Luft, Gal ve Corin, Anne, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009 
Mc Millan, Joseph, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, 
(Ed.),Washington, 2003 
Nunn, Sam, Schlesinger, James R. and Ebel, Robert E., “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic 
and International Studies Report, Washington, 2000 
Olçar, Kemal, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss. 93 – 127 
Sevim, Cenk, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009,ss.93–105 
Sevim, Cenk, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, ss. 4378 – 4391 
Sevim, Cenk, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss.53 – 72 
Smith, Roy, El-Anis and Farrands, Christopher, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
Söhret, Mesut, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” İnsan ve Toplum Bilimleri Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, ss. 288 – 330 
Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, 
Uğurlu, Örgen Andaç, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009 
Uluğbay, Hikmet, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995 
World Energy Outlook 2012, 
World Energy Outlook 2013 Factsheet, Wu, Kang and Fesharaki, Fereidun, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 
60, ss.1–8 
Yergin, Daniel, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran 
Tuncay, Ankara, Türkiye Ds Bankası Kültür Yayınları, 1995 

*** 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

ULUSLAR ARASI EKONOMİK DÜZENİN TEMELLERİ VE GÜNÜMÜZ İLE BENZERLİKLERİ



ULUSLAR ARASI EKONOMİK DÜZENİN TEMELLERİ VE GÜNÜMÜZ İLE BENZERLİKLERİ 



Prof. Dr. Hasan KÖNİ 
Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi 





















Özet: 

Uluslararası ilişkilerin ekonomi politiği devlet öncesi yapılanmalardan, modern devlet yapılanmalarına kadar her dönemde önem arz etmiştir. Orta Çağ’da 
yaşanan savaşların yerini, ekonomik temelli çatışmalar almıştır. Her ne kadar tarihten günümüze değişse de güvenlik ve ekonomi uluslararası politikanın temel kavramları arasında yer almaktadır. 19. Yüzyılda ortaya çıkan ekonomik bölge ve imparatorluklar, I. Dünya Savaşından sonra şekil değiştirmiştir. İngiltere I. Dünya Savaşından sonra stratejik hâkimiyetini kaybetmiştir. İngiltere’nin güç kaybından sonra ABD dünyanın yeni hâkimi olarak ortaya çıkmıştır. II. Dünya Savaşından sonra askeri siyasi yapıların yerini ticaret devletleri almıştır. Bu yeni ortamda ABD hegemonyası iyice hissedilirken Avrupa’nın yeniden yapılandırılması söz konusu olmuştur. Yeni dönem Dünya Bankası, IMF gibi kurumların dünyayı düzenlediği liberal bir dönem olarak başlamıştır. Ancak ABD, SSCB karşısında sadece liberal ekonomi ile varlık gösteremeyeceğini anlamıştır. Bundan dolayı ABD merkantilist dönemin askeri önlemlerle ekonomik çıkar koruma davranışını sergilemiştir. Bu durum CIA ve NATO’nun yapılandırılmasını beraberinde getirmiştir. 1970’lerde petrol arzı ile ortaya çıkan ekonomik bunalım uluslararası ekonomik-politik sistemin 
yeniden yapılandırılması gerektirmiştir. Bütün bu olaylar uluslararası ilişkilerde mühendisliğin mümkün olmadığını göstermiştir. 

Anahtar Kelimeler: Ekonomi Politik, Uluslararası İlişkiler, Dış İlişkiler Konseyi, ABD Merkez Bankası, Avrupa Birliği, Marshall Planı, OPEC 


Giriş 

Merkantilist ekonomi ve daha sonra gelişen liberal ekonominin köklerinde ekonomik güvenlik kaygısının yattığı anlaşılmaktadır. Ekonomi tarihinde bir alandan mal alan veya bu alana mal satan, dukalık, krallık, sonraları devletlerin ticari faaliyet gösterdikleri alanlara hâkim olmak için askeri güç gönderdikleri görülmektedir. 
Amaç kaynakları korumak ve kaynak elde edilen alanları himaye altına almak olmuştur. Bir yazar, bu gelişmeleri askeri-siyasi sistemle sonradan gelişen 
ticaret devleti arasındaki gelişmeyi tanımlayarak açıklamaktadır. Bu yazara göre, ulus devletlerden ve imparatorluklardan oluşan uluslararası sistemde toprak ürünlerinin ve insan gücünün önemli olduğu dönemde ülkeler yaşamsal güvenliklerini sağlamak için fetihlere girişmişler kıtalar keşfetmişler ve insanları köle olarak kullanarak ürün fazlası elde etmişlerdir. Güvenlik geniş ordulardan, topraktan elde edilen ranttan gelmektedir.1 Genişlemenin sonuna gelindiğinde özellikle Avrupa merkezli güçler hegemonya için uzun süren savaşlara girmişlerdir. Denizlere açılanlar Hollanda yüzyılını, keşifler yapanlar İspanya yüzyılını yaratmışlar onları daha üstün güçlere sahip olan İngilizler izlemiş, 19. yüzyıl İngiliz yüzyılı ve nihayet 20. yüzyıl Amerikan yüzyılı olmuştur. Büyük güçler kendilerine yeni alanlar açmak için savaşmışlardır. I. Dünya Savaşı Rusya’nın, Osmanlı İmparatorluğunun, Avusturya-Macaristan’ın, Alman imparatorluğunun çökmesine neden olmuştur. Ancak, I.Dünya Savaşı büyük güçlerin sömürge topraklarının elden çıkmasına sebep olmuştur.2 

Bir süre daha orduları güçlü olan devletler yıpranmalarına karşın uluslararası alanda ekonomik gelirleri toplayan devletler olmuşlardır. 
II. Dünya Savaşı hegemonik güçlerin ekonomilerini derinden sarsmıştır. Savaşı kazananlar Almanya ve Japonya’yı ekonomik ve askeri açıdan aşağı tutmaya çalışmışlardır. 

Bu dönem daha önce var olan liberal ekonominin uluslararası alanda başatlık kazanabileceği bir dönem olarak algılanmıştır. Artık ticaret devleti tanımı 
uluslararası ilişkilerde yer alma, ileri çıkma dönemine girmiştir. Bu yaklaşımın köklerinde endüstri devrimi yatmaktadır. Endüstri devrimi ile birlikte güç ile toprak arasındaki bağ kırılmıştır. Yeni topraklar elde etmeden ve savaşa girmeden ekonomik güç kazanmak ve ekonomik güvenliği sağlamak mümkün olmuştur. 
Toplumu endüstri için hareketlendirerek yeni güç kaynakları yaratılabilmektedir. Endüstrileşme sonucu elde edilen ürünün uluslararası alanda barışçı bir biçimde 
dağılmasını sağlamak artık devletlerin yeni uğraşı olmuştur. Artan talep endüstrinin genişlemesine ve çalışmasına yol açacaktır, gelirler mali gücü arttıracaktır. Askeri-Siyasal yapının yerini artık ticaret devletleri almalıdır.3 II. Dünya Savaşının temel etkisi, ülkelerin toprakları daraldığı ve yeni ülkeler bağımsızlıklarını kazandıkları için daha geniş bir karşılıklı bağımlılığın-ilk başlarda gelişmiş ülkeler arasında- doğmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan ve çıkmaya devam edecek gibi gözüken devletler yüzünden dünyada devletlerin yalnızca kendi başlarına ekonomik güvenliklerini sağlamaları yeterli olmayacaktır. Gelişmek ve yaşayabilmek için diğer devletlere gereksinme duyacaklardır. Ticaret sistemi ilişkilerin korunması ve uluslararası ticaret için gereklidir. II. Dünya Savaşı sırasında ortaya konan Amerikan liberal ekonomik düşüncesi bu yönde olmuştur. 

I-Amerikan Hegemonyası ve Avrupa Birliği 

Ekonomik olarak çöken Avrupa’ya savaş üretimiyle yükselen Amerika II. Dünya Savaşından sonra yeni hegemon güç olarak ortaya çıkmıştır. Yeni hegemonun 
artık uluslararası ticareti ve ekonomiyi kendi çıkarına göre toparlaması gerekmektedir. Bu nedenle ulusal ve uluslararası alt yapının yeniden inşası gereklidir. 
Hegemon’un karşısında Sovyetler Birliği vardır. İki kutuplu dünyada yeni müttefiklere, yeni alanlara gereksinme vardır. Bu nedenle Almanya ve Japonya affedilerek Batılı ülkeler kampına katılacaklardır. 19. yüzyılın başat aktörü olan İngiliz İmparatorluğu ve Amerika nasılsa aynı çıkarları temsil eden merkez bankaları ve özel bankaların hissedarları tarafından denetim altında tutulmaktadır. Pasifikte ekonomik olarak savaşa girmek zorunda kalan Japonya daha harekete geçmeden önce Rockefeller, Carnegie ve Ford’un kurdurup parasal olarak desteklediği Amerikan Dış İlişkiler Konseyi sekreteri Carroll Quigley, daha 1941 yılında Amerika’nın savaşa gireceğini belirtmiştir. Amerikan finansını yöneten elitlerin Amerikan dış politikasında etkin olmaları 1913 yılında Amerika’da Federal Rezerv’in yani Amerikan türü bir Merkez Bankasının kurulmasından sonra olmuştur.4 

Amerika’nın uluslararası ekonomik ajandasını gerçekleştirmek üzere Dış İlişkiler Konseyi 1919’da kurulmuş ve günümüze kadar devam eden ünlü “Dış Politika”(Foreign Affairs) dergisini yayınlamaya başlamıştır. 

Dış İlişkiler Konseyinin uluslararasıcı görüşleri özellikle 1940’lardan sonra, asker akademi, siyaset, medya ve iş çevrelerinin elitleri tarafından paylaşılmıştır. 1930’lara kadar endüstriyel bir ulus olma çabası içinde olan ve Avrupa işlerine karışmadan yalnızcılık politikasını tercih eden Amerika halkı görüşleri uluslararası bankacılık ve işletme çıkarlarıyla 1940’lar sonrası örtüşmeye başlamıştır. 

Savaş başlayınca Rockefeller grubu “Savaş ve Barış Araştırmalarını” (War and Peace Studies) başlatmıştır. Bu araştırmacılar Amerikan Dışişleri ile birlikte çalışma yapmışlardır. Rockefeller düşüncesinin temsilcisi İngiliz ekonomist olan John Maynard Keynes olmuştur. Adam Smith’in liberal ekonomik görüşlerine Keynes’in katkısı liberalizmin çöküşü demek olan pazardaki “görülmez el” yerine devletin ekonomide daha önemli bir rol oynaması olmuştur. Keynes’le birlikte siyasal ekonomi yapısı belirginlik kazanmıştır. Marksist görüşe göre kapitalist toplumda devlet sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için mali ve ekonomik kriz devlet tarafından önlenmekte ve işçilere yeni iş sahaları açılmaktadır. Bu durumda uluslararası ekonomik düzen serbest piyasalardan oluşacak ancak devlet içerde iş alanını ve enflasyonu denetlemek için müdahale edecektir. Keynes’in ekonomik teorisi Bretton Woods’taki gelişmelerin temelini oluşturmuştur. Dışarıda devlet katkılı liberalizm içerde devlet müdahalesi. Bu sistem 1970’lere kadar işlemeye muktedir olacaktır. 

1-Avrupa Ekonomik Topluğunun ortaya çıkışı 

1945 yılında savaş bittiğinde Amerika’nın ekonomik durumu şöyle özetlenmektedir: silah üretiminin ve satışların durması, kiralama ve ödünç verme yasasının durması bu durumda dış satım yarı yarıya azalmıştır. İki milyon askerin geri dönüşü ve dönenlere iş bulma zorunluluğu, savaş sırasında çıkarılan ve tüketime narh getiren yasanın kaldırılmasıyla tüketim mallarında fiyatların artışı. Gelirlerin gerilemesi sonucu ortaya çıkan grevler sonunda 1947 yılında çıkan Taft-Harley Yasasıyla grev hakkına kısıtlamalar getirilmesi. 

Öte yandan savaşın durmasıyla birlikte tüketim malı alacak olan ülkelerin yani Amerika’nın uluslararası piyasalardaki rakiplerinin tamamen çökmüş olmaları karşısında Amerika yeni piyasaları canlandırma kararı almıştır. Burada önemli olan kararı kimlerin aldığıdır. 

Uluslararası piyasaları canlandırma fikri öncelikle Rockefeller, Carnegie ve Ford gruplarının önerisi olmuştur. Rockefeller grubunun (Bilderberg) sekreterliğini 
yapan Joseph Ratinger tarafından1946 yılında İngiliz Kraliyet Enstitüsünde yaptığı bir konuşmasında Avrupa’nın federal bir birlik yaratmaya gereksinimi olduğunu ve Avrupa devletlerinin egemenliklerinin bir kısmını bu kuruluşa devretmeleri gerektiğini belirtmiştir. Bir kısım Avrupa devletleri Almanya’nın yeniden dirilmesinden korkarken bu sözleri ancak bir Amerikalı söyleyebilecek tir.5 Zaten, Avrupa kömür ve çelik birliği planı Robert Schuman’ın eline Amerikalı sponsorlar tarafından teslim edildiği gibi Avrupa Ekonomik Topluluğu kurucularından Jean Monnet’de Dış İlişkiler Konseyi ile yakından çalışmış bir kimsedir. Belçikalı asiller ve hükümet üyeleri zaten Amerikalı banker ve devlet adamlarının gölgeleri olmuşlardır. Avrupa Ekonomik topluluğunun kuruluşunda önemli bir rol oynayan diğer bir kişi adı daha sonra tanınmış ekonomistler arasında geçen Charles Kindleberger’dir. Kindleberger İngiltere’de ticari ataşe olarak bulunduğu sırada Amerika adına Avrupa Birliğinin kurulması için yoğun çaba göstermiştir. Kindleberger’in siyasal ekonomiye en büyük katkısı uluslararası ekonominin dengesinin sağlanması için bir devletin lider rolünü oynaması gerektiğini ileri sürmesi olmuştur.6 

Avrupa Ekonomik Topluğunun kuruluşunun önemli konuşmalarından biri İngiltere Başbakanı Sir Winston Churchill tarafından 1946 yılında Zürih Üniversitesinde yapılmış, Churchill Avrupa’da filizlenen ulusalcı hislerin uyanmasına karşı birleşmiş bir Avrupa fikrini ortaya atmıştır. 

Bir yandan Avrupa Birliği için çalışmalar yapılırken öte yandan uluslararası ekonomiyi düzenleyecek örgütlerin kurulmasına girişilmiştir. Likidite sıkıntısının 
bankaları ne hale getirdiği iyi bilindiği için önce Uluslararası Para Fonu kurulmuştur (IMF). IMF’yi Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (Dünya Bankası) izlemiştir. Dünya Ticaretini yaymak ve kolaylaştırmak için Gümrük ve Tarifeler Birliği (GATT) ve bu günkü adıyla Dünya ticaret örgütü ortaya çıkmıştır. 1945 yılında yapılan Birleşmiş Milletler kurucu görüşmelerinde Amerikan Başkanı Roosevelt serbest ticareti düzenleyecek bir örgütün kurulmasının gerekliliğini dile getirmiştir. 
Havana’da 1947 yılında yapılan toplantılarda Uluslararası bir ticaret örgütü kurulamayınca yirmi üç ülke aralarında anlaşma yaparak örgüt dışı bir yapı 
oluşturmuşlardır. Bu devletlerin yaptıkları anlaşmalara göre değişik sorumlulukları ve hakları var olmuştur.7 1996’da Dünya Ticaret örgütü adını alan bu yapı bugün bir uluslar arası örgüt niteliğindedir ve uluslar arası ticaretin hukukunu oluşturan kuralları meydana çıkarmış, devletlerle özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklar için tahkim mahkemelerini yaratmıştır. Artık uluslararası serbest ticaretin hukuku vardır kurallarına uymayan küçük ülkeler sert bir biçimde cezalandırılmaktadır. 

Sovyetler Birliği ile çekişmeye giren yeni hegemon yalnızca ticaret devleti moduyla yaşanmayacağını ve merkantilist dönemin bir hatırası olarak uluslararası ekonominin korunması için asker desteği gereğini, Latin Amerika’ya yayılırken, doğru bir biçimde öğrenmiştir. Yeni Başkan Harry Truman 1947 yılında Ulusal 

Güvenlik Yasası ile Savunma Bakanlığının yapısını yeniden şekillendirmiş, OrtakKurmay Başkanları grubunu kurmuş eski OSS bu sefer Merkezi Haber Alma Örgütü (CİA) olarak yeniden yapılandırılmış, Ulusal Güvenlik Konseyi kurulmuş ve Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Dış İşleri Bakanının dışında Başkanın ayrıca danışmanlığını yapmaya başlamıştır. CİA’nin üst kademe yöneticileri Wall Street’teki finans merkezinin avukatlarından seçilmiş ve hepsinin Dış Politika Konseyi üyesi olmasına dikkat edilmiştir. CİA Başkanları ilk yirmi sene New York’taki mali ve hukuki çevrelerden atanmışlardır. İmparatorluk için ulusal güvenlik devletinin yapılanması böylece tamamlanmıştır.8 Dış İlişkiler Konseyi araştırmacıları General George Marshall’a Amerikan ekonomisini Avrupa’yla birlikte kalkındıracak olan Marshall planını sunmuşlar ve NATO’nun kuruluşunu belirlemişlerdir. 

Rockefeller, bugün New York’ta bulunan Birleşmiş Milletler Binasının arazisini satın alarak kendi devletine hediye etmiştir. Marshall planı Amerika ve Avrupa’da büyük gürültü koparmıştır. Plan bir yandan mal, hizmet ve mali yardımların Amerika’dan alınmasını öngörürken öte yandan yardımı alacak olan ülkelerin mutlaka parlamenter demokrasiye geçmelerini öngörmüştür. Böylece Amerika yoğun bir biçimde yardım alan devletlerin içişlerine karışmış olmaktadır. Amerikan senatörlerinden bir kısım daha önce Türkiye ve Yunanistan’a yardım etmek için ilan edilmiş bulunan Truman doktrinin ortadan kalkıp kalkmadığını sormuşlardır. Ruslar zaten demokratik olduklarını ileri sürerek bu planı Amerikalıların tahmin ettiği gibi reddetmişler, bu şekilde Amerika’yı büyük bir yükten kurtarırken, on altı devlet bu planı memnuniyetle kabul etmiştir. Planın iç siyasete karışan yüzü Fransa ve İtalya’daki sol hükümetlerin gelişip yerleşmelerini önlemek için planlanmıştır.9 
Bir yazara göre Marshall planı iki kutuplu dünyada karşı kutba karşı önceleri kan yerine parayla karşı çıkmasıdır. Bu parayla yaratılan Batı Alman kalkınma mucizesi Oder-Neisse çizgisinin öte yanında kalan komünist gürültüleri bastırmıştır.10 Avrupa bütünleşmesini sağlayan yapılanmalardan biri Amerikan yardımlarının Avrupa içi ticareti canlandırması olmuştur. Amerikalıların ikinci adımı Avrupa’da ticaret hadleri konusundaki mali ve para politikalarını düzenlemek olmuştur. Planı Paris’te Rockefellerin villasına yerleşmiş olan Ford’un araba üretimi yüksek yöneticisi Paul Hoffman olmuştur. Marsahll plana göre Amerika 1948–1951 içinde Avrupa’ya 12,5 milyar dolar para aktarmıştır. 

Amerika’nın Batı Avrupalıların temel endüstrilerine yaptığı yardım ve yatırımlarla zenginleşen Avrupa’da Almanya’nın genişleme korkusu ortadan kalkmış ve 
ticaret devletinin genişlemeden başarılı olabileceği ispat edilmiştir. Korkusu geçen 

Fransa ile ekonomileri düzelen diğer Avrupa devletleri artık Amerika’nın öngördüğü federal yapının öncüsü olarak artık bir pazar kurabileceklerdir. Bu hususta Avrupa Federalist hareketini 1950–60 yılları arasında Amerikan istihbarat topluluğu yoğun bir biçimde desteklemiştir.11 Amerika’nın desteklediği ikinci husus İngiltere’nin Avrupa Topluluğunun bir parçası olmasıdır. Ancak bu husus De Gaulle iktidardan düşünceye kadar başarılı olamamıştır. 

2-Otuz Muhteşem Yıl 

Bazı yazarlar 1943–1973 yılları arasını otuz muhteşem yıl olarak değerlendirmişlerdir.12 II. Dünya Savaşının sonunda 1970’lere kadar uluslar arası ticaret devletlerin genişlemesinde önemli bir rol oynamıştır. Öncelikle uluslararası dış ticaret olağanüstü büyümüştür. Büyüme dünya GSMH’nın iki misli kadardır.13 Endüstriyel ülkelerde bu güçlü büyüme, talebin artması ve yaşam seviyesinin yükselmesine bağlı gözükmektedir. Yatırımların artması, yüksek üretim gücüne sahip olan işletmelerin yoğunlaşması, yeni üretim tekniklerinin ortaya çıkması ve gelişmiş bir verimlilik büyümenin motorları olmuştur. Yeniliklerin kısa zamanda uygulanmaya konulması klasik endüstrilerin yanında otomobil endüstrisinin hızlı yükselişi, sentetik iplikler, plastik mallar, elektronik aletler ve elektronik tüketim malları (televizyon hi-fi bağlantıları) satışlarının gelişmesi üçüncü endüstri devrimi olarak kabul görmüştür. Bu gelişme içinde askeri endüstri masraflarından kendilerini arındırmış olan Japonya ve Almanya dış satımları ile uluslar arası pazarda en başarılı ülkeler haline gelmişler 1950–70 yılları arasındaki büyümeleri 10% civarındaolmuştur. Bu büyüme OCDE (Avrupa İşbirliği ve Ekonomik Kalkınma Örgütü) 
ülkelerinin büyümesinin iki misli olmuştur. 

Mutlu günlerin, tüketim toplumunun kaygıları 1960’lardan itibaren başlamıştır. Olaya siyasal açıdan bakarsak 1945’lerden sonra Asya’daki bağımsızlık hareketleri bu alanda sömürgeleri bulunan Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın sömürgelerini kaybetmelerine yol açmıştır. Artık hammaddeleri paralarıyla satın 
almak zorunda kalmışlardır. Bu dönemde Çin’in devrimi tamamlayarak bir güç olarak ortaya çıkışı ve sosyalist bloğun Asya’da gelişme göstermesi Batının gelişme yılarına ilk darbeleri vurmaya başlamıştır. 1960 yılında ilk defa dünya piyasalarında altının fiyatı resmi fiyatının beş dolar üstüne çıkmıştır. IMF’in büyük ülkeleri; ABD, Kanada, Federal Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika ülkelerinin merkez bankaları 1961 yılında bir dolar havuzu yaratarak paralarının bu madene resmi kurdan çevrilmesini sağlamaya çalışmışlardır. İkinci buhran 1967 yılında İngiltere’nin mali ve ekonomik sorunlar nedeniyle sterlin’de 14,3 civarında bir devalüasyona gitmesiyle 1967 yılında ortaya çıkmıştır. Domino teorisine göre Asya ülkelerinden birinin komünist rejime dönüşmesinin bütün ülkelerin Asya’da düşmesine neden olacağı inancını getirdiği için Vietnamlıların ulusal kurtuluş mücadelesini karşısında yenilen Fransa’nın yerini dolduran Amerika Çin ve Sovyetlerin desteğini alan Vietnam karşısında zor duruma düşmüştür. 

Latin Amerika’daki askeri müdahalelerinde başarılı olan Amerika deniz aşırı savaşlarda başarılı olmayacağını ve destek olarak kullanması gereken ülkelere ve ön hatlarda kendisi için savaşacak olan müttefiklere sahip olması gerektiğini anlayacaktır. Gene 2000’li yılların sonlarına doğru Irak ve Afganistan savaş harcamaları sonrasında görüldüğü gibi Amerika’nın askeri müdahalesi sonucu 1958–1971 yılları arasında bütçe açığı birikerek 60 milyar dolara ulaşmıştır. Bu arada Çin’den başlayarak Amerika’ya ve Amerika’dan Avrupa’ya sıçrayan ayaklanmaları ve öğrenci hareketleri unutulmamalıdır. 

Sosyal ayaklanmalar, bütçe açıkları döviz olarak elde dolar tutan ülkelerde endişeye yol açmış ve bu ülkelerin merkez bankaları ve özel bankalar Bretton 
Woods sistemi el verdiği için dolarlarını altına çevirmeye başlamışlardır. Amerikan Federal Rezerv’de (Fort Knox) bulunan kıymetli maden stoku 23 milyarlık bir değerden 1968 yılında 10 milyara düşmüştür. 1968 yılında Amerikan Başkanı Lydon Johnson kısmen doların altına çevrilmesini kısmen durdurmuştur. Bu gelişmeyle birlikte iki ayrı altın pazarı ortaya çıkmıştır. Bir tarafta merkez bankalarının kurlarına uygun olarak onsu 35 dolar olan bir piyasa öte taraftan özel alımların dolarla yapıldığı serbest Pazar piyasası.1971’de Amerika’nın ödemeler dengesinin bozulması karşısında Amerikan Başkanı Richard Nixon 15 Ağustos 1971 yılında doların altına çevrilmesine son vermiştir. Amerikan parası artık piyasalara göre dalgalanmaya bırakılmıştır. Bu tarihi karar 1944’de Bretton Woods’ta ortaya konan sistemin temellerinden birini geçersiz kılmıştır. Amerika düzenli bir kredi verici olarak kaldığı sürece dünya düzenli bir para sisteminden faydalanmıştır. Batının bu zor durumunda yeni kurtarıcı gene Bilderberg çevrelerinin önemli ismi Henry Kissenger olmuştur. Kissinger, Amerikan başkanına sürekli olarak yalan zafer raporları gönderen generalleri bir kenara iterek Vietnam Savaşı çözmek için Çin’le pazarlığa girişmiş ve Başkan Nixon daha önce tanımadıkları kıt’a Çin’ini ziyaret eden ilk Amerikan Başkanı olmuştur. Kissinger’in Amerika’nın klasik diplomasinden ay-rılarak öne çıkardığı yumuşama (detente) politikası Amerika’yı gevşetip rahatlatacaktır.
14 Bu rahatlamadan sonra Amerika uluslararası para sistemine yeni bir verme çabalarına tekrar girişecektir. 1972–1975 yılları arasında yapılan zirve toplantıları bir daha paraların altına dönüşüne yol açıcı bir sonuca ulaşmayacaktır. 1976 yılında Jamayka’nın Kingston şehrinde yapılan zirvede altının para ile ilgisi sona erecek ve IMF elinde bulunan 4650 ton altını piyasaya geri verecektir. IMF için altının yerini alacak bir para ölçüsü sistemi yaratılacaktır. 

Sonuç: 

Uluslararası sistem mühendisliğinin mümkün olamadığı günümüzde olduğu kadar geçmiş olaylarla da ispat edilmiş bir olgudur. Kissinger’in yumuşama politikası ile sosyalist bloku sakinleştiren ve ekonomik yayılma işlemlerine devam eden Amerika hiç ummadığı bir uluslar arası olayla karşılaşarak ekonomik alanda yeni uğraşlara girmek zorunda kalmıştır. 

Yom Kippour savaşı adı verilen 1973 Arap–İsrail savaşından sonra Petrol Üreten Üyeler Örgütü(OPEC), İsrail’e yakınlık gösteren Hollanda, Amerika ve Japonya’ya petrol ambargosu uygulama kararı almıştır. 16 Ekim 1973’de Kuveyt’te petrol fiyatları 70% artmıştır. OPEC üyeleri ikinci toplantılarını 22 Aralıkta İran’ın Tahran kentinde yaparak petrol fiyatını 130% arttırma kararı almışlardır. Referans olarak kabul edilen Suudi Arabistan petrolünün fiyatı Ekim 1973 yılında varil başına 3 dolardan 22 Aralık 1973’de 11.65 dolara çıkmıştır. OPEC ülkeleri fiyatları 1978 yılına kadar üç defa daha arttıracaklardır. Petrol şoku Batı ekonomilerini yavaşlatıp, az gelişmiş ülkelerde sosyal patlamalara neden olurken İran’da Şah rejiminin çökmesiyle 1979 yılında ikinci bir petrol şoku yaşanmıştır.15 OPEC ülkelerinin değişik başkentlerde yaptığı toplantılar sonucu 1980 yılında petrolün varili 36 dolar olmuştur. 

Dünya 1983 yılına kadar ekonomik buhran içine girmiş ve ancak 1980 ortalarında bu krizden çıkma olanağına kavuşulmuştur. 1970–1980 yıları arasında yaşanan krizler Amerika ve Batı Avrupa’yı vurduğundan çok fazla Latin Amerika, Ortadoğu ve Asya’yı vurmuş, bu bölgeler ülkelerinin çoğunda askeri darbelerin yolunu açmıştır.16 

Batının ikinci yükselişi 1991’de Sovyetler Birliğinin resmen çökmesi sonucu olmuştur. Bu dönemdeki Amerikan düşüncesi Francis Fukuyama’nın “Tarihin 
Sonu” adlı kitabında yansımasını bulmuştur. Komünizm çöktüğüne göre artık sınıf çatışmaları ve bloklar arası savaşlar olmayacaktır tezi, bir müddet uluslararası alanda kabul görmüştür. Gorbaçev, Amerikan askeri çevrelerini ve askeri–endüstriyel yapısını korkutan en sözleri sarf etmiştir”. Batıyı ekonomik olarak kurtaran üç gelişme olmuştur. Bunlardan birincisi aslında dünya toplumunun Amerikanlaşması demek olan küreselleşme; ikincisi, askeri endüstriyel yapıyı tekrar harekete geçirecek, ancak konvansiyonel savaş yerine çatışmaları ülke içine yöneltecek olan Samuel Huntigton’un 1993’de “kültür savaşları” tezinin ortaya atılması olmuştur. 
Huntington’a göre medeniyette kırılma hattı Batıyla İslam arasındaydı bu iki medeniyet arasındaki ilişki daima çatışma olmuştu ve çatışma olacaktı.17 Kültür savaşlarının başlangıcı olarak Irak-İran çatışmasını ve o dönemde Batının Irak’ın arkasında durmasını, İran’ı Irak’a dövdürdükten sonra Körfez savaşıyla birlikte 
Amerika’nın Irak’ı işgali olarak ileri sürebiliriz. 

Birçok yazarın belirttiği gibi bu günkü Ortadoğu’da gözlediğimiz demokratikleşme hareketlerini Batılılar 1980 sonlarından itibaren desteklemeye başlamışlardır. Bir yazara göre 1991 Körfez krizi ve Doğu Avrupa’da demokrasinin doğuşu ve gelişmesi ve Amerika’nın başat oluşu ile üçüncü dünya ülkelerinde siyasal değişim kaçınılmaz olacaktır.18 Liberal demokratik değerlerin başat olduğu ve Pazar kapitalizminin hukuksal kuralarını beraberinde taşıyarak yayıldığı bir dönemde, aynı yazarın değişiyle tiranlara ve diktatörlere artık rahat yüzü yoktu ve Batı demokratikleşmeyi, hükümetleriyle, uluslar arası şirketleriyle, uluslararası yardım kuruluşları ile ve kalkınma uzmanları ile destekliyordu.19 Üçüncü önemli gelişme ise Çin’in 1990’ların ortasından başlayarak Amerika’nın rakibi olarak ortaya çıkmasıdır. Gittikçe artan enerji fiyatlarıÇin ve Amerikan ekonomik rekabetinde önemli bir oynayacaktır. Öte yandan enerji alanlarına sahip olan ve üretkenliği artan Asya ekonomilerinin tahmin edilenin dışında bir hızla geliştikleri görülecektir. Amerika bir yanda konvansiyonel silah üretebilmesi için yeni bir rakip bulmanın mutluğunu yaşarken üretimiyle başa çıkmaya çalıştığı Çin ekonomisinin getirdiği rekabetin hüzünlerini yaşamaya başlamıştır.20 Batılı ülkelerin Avrupalı olan kısmı bu gelişmeyi olgunluklar karşılayıp, İngiltere Başbakanın söylediği gibi Çin ve Rusya ile işbirliği çabasına girme gerekliliği gösterirken, uluslar arası alanda başat rol oynamaya alışmış olan, özellikle Amerikan sağı, hızla silahlanmaya milyarlar ayırmaktadır.21 

Günümüzde Amerika’yı sarsan olayların başında Samuel Huntington’un öngördüğü İslam ülkeleriyle savaş gelmektedir. Bir yan enerji kaynaklara ulaşma çabaları, öte yandan güçlü İsrail lobisinin isteklerini yerine getirme zorunluluğu karşısında İslam ülkeleri ile çatışırken 11 Eylül 2001’de Amerika kendi içinde bir saldırıya uğramış peşinden isteksiz müttefiklerini sürükleyerek Irak ve Afganistan’a müdahale etmiş ve yalnızca Irak’ta sosyal giderler dahil olmak üzere üç trilyon dolar harcamak durumunda kalmıştır.22 Bu masraflara Amerika’nın Afganistan’da yaptığı masraflar ve dünya üzerindeki bine yakın üsse harcanan paralar dahil değildir. 

Amerika’nın Ortadoğu ülkelerine, Latin Amerika ve Afrika’ya sattığı silahların parası bu masrafları karşılayamamış ve 2008 yılında Wall Street’e başlayan 
çöküş bütün dünyayı etkilemiştir. Hegemon yöneticinin çökmesiyle birlikte kısa bir süre içinde Avrupa Birliğinin zayıf ekonomileri çökmeye başlamışlardır. Fransız stratejistler yaptıkları bir araştırmada yeni jeopolitik ve ekonomik dengelerin Batılı ülkelerin savunma ve ekonomik güvenlik politikaları üzerinde önemli etkileri olduğunu belirterek yakın gelecekte Avrupasız bir dünya doğru gidilip gidilmediğini sorgulamaktadırlar.23 

Günümüzde Avrupalıların aldığı devlet çapındaki mali önlemlerin, kemer kısmaların dünyadaki yapısal değişimler nedeniyle, kendileri açısından 
başarılı olup olmayacağı şimdiden bilinememektedir. Ortadoğu’yu nasıl bir son beklediği gene bilinemeyenler arasındadır. Amerika ve Çin ekonomilerinin 
birbirlerini tamamlamalarından medet umarak ileride herhangi bir savaşın çıkmayacağını iddia edenler görüşlerinin doğru veya yanlış çıkacağının anlaşılması için zamana gereksinme vardır. 

Kaynakça;

1- Richard Rosecrance, The Rise of Trading State: Commerce and Conquest in the Modern World, Basic Boks,New York, 1986, ss.111-135. 
2- Batılı ülkelerin sordukları en önemli soru, özellikle sömürge imparatorlukları nın çöküşünden sonra, nasıl olup da bunca zahmet ve çabayla kurulan bu imparatorlukların yirmi beş yıl gibi kısa bir sürede çökmeleri olmuştur. Acaba Batılılar tarafından sömürgecilere öğretilen kurtuluşçu liberal düşüncelerin rolü ne kadardır? 

Değişik konjonktürlere rağmen Ortadoğu’da, Asya’da ve nihayet Afrika’da yanı sonuçlara ulaşılmıştır. Olivier Grenouilleau, Une Histoire Forcement Mondiale”, in Histoire, LaFin Des empires Coloniaux: De Jefferson a Mandela. 
3- Rosecrance.,a.g.e.,s.139. 
4- Amerikan Federal Rezerv’i 1907 yılında Amerika’da meydana gelen finansal panikten sonra halkın ve bankaların denetleyici bir sisteme olan ihtiyaçlarından sonra fikir olarak gelişmiş ve !.Dünya Savaşına para toplamak için çıkarılan gelir vergisi yasasıyla birlikte 193 yılında kurulmuştur. Bankalar bu dönemde geniş krediler vererek halkı borçlandırmış ve elde ettikleri faizlerden büyük paralar elde etmişlerdir. Bu büyük paraların sahipleri Rockefeller, kayınpederi J.P.Morgan, Avrupa’da daha önce Rothchild’i temsil eden Warburg’lar Rockefeller’e ait olan Georgia’daki Jeykyll adasında toplanarak Merkez bankası 
gücünde olan, Devletten gücünü alan özel bankalardan ve onların büyük stokçuları tarafından yönetilen ve özel denetimde olan bir bankadır. Bankalar kartelinden oluşan Federal Rezerv faiz hadlerini ve pazarları düzenlemektedir. Bkz.:Wikipedia, Federal Reserve maddesi. 
5- Amerika’nın birden bire Almanya’ya ilgi göstermesi ve İngiltere,Fransa’nın işgal ettiği bölgelerle birlikte Batı Almanya’yı canlandırmasının nedeni Amerikan istihbaratı ile Hıristiyanlığın temsilcisi papa arasında yapılan gizli bir görüşmede Papa’nın Rusya’nın Almanya’yı bir Sovyet Cumhuriyeti olarak ilhak etmek istediğini bildirmesidir. Bkz.:Trevor Barnhes,”The Secret Cold War:The CİA and American Foreign Policy in Europe,1946-1956 “, Part I, The Historical Journal, No.24, ss.401-402. 
6- Kindleberger’e göre ekonomik depresyonların uzun geniş ve derin sürmelerinin nedeni uluslar arası liderliğin olmamasıdır. 
Kindleberger’in bu düşüncesine Amerikan halkının kendisini istisnai bir halk olarak gören düşüncesi eklenirse Amerikalıların ekonomi siyasetlerinin temellerini anlamak mümkün olacaktır.Kindleberger için bkz.:Jonathan Kirsher et all.,”Crossing Disciplines and Charting New Paths:The İnfluence of Charles Kindleberger on İnternational Relations”,Mershon 
İnternational Studies Review,Cilt 41,No.2,Kasım 1997,s334. 
7- Michel Rainelli, l’Organisation Mondiale Du, Reperes, No.193, Edit. Decouvertes, Paris, 2004, s.18-19. 
8 Daniel Yergin, Shattered Peace: The Origins of the Cold War and the National Security State, Boston, Houghton Mifflin,
1978.;Robert B.Zevin “An interpretation of American İmperialism”, Journal of Economic History, 1972 Mart, Cilt 32,ss316-360. Günümüzde Obama’dan seçimi almaya çalışan Cumhuriyetçilerin gurusu sayılan muhafazakar yazar Robert Kagan;. hiçbir güç Amerikalıların etkilediği gibi dünyası etkileyememiştir çünkü hiçbir ulus Amerikalılar paylaştığı onlara özel kaliteler karmaşasını paylaşmamıştır veya paylaşamamıştır…bu önemli kaliteler coğrafi konumu, kapitalist ekonomik sistemi, hükümetinin demokratik yapısı, büyük askeri gücüdür” demektedir. bkz.: Robert Kagan, The World America Made, Alfred A. Knopf, New York, 2012, s.9. 
9- Thomas Graham Patterson, The Economic Cold War:American Business and Economic Foreign Policy, California Berkley Pres, 1968. 
10- Diane B.Kunz, “Marsahll Plan Commerative Section: The Marshall Plan Reconsidered: A Complex Motives”, Foreign Affairs, Haziran 1997. 
11- Bu konudaki belge OSS’in başı General William Donovan’ın 26 Temmuzda Avrupa’daki memurlarına yazdığı memorandumdur. Bkz.: Ambrose Evans-Pritchard, “Euro-Federalist Financed by US Spy Chiefs”, The Teleraph, Haziran 19, 2001: www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/1356047/Euro-federalist-financed-by-us-spy-chiefs-html. 
12- Jean Fourastie, Les Trente Glorieuse. Pluriel, Le Livre de Poche, Paris, 1980. 
13- Michelle Rainelli, Le Commerce İnternational, Reperes, La Decouverte, Paris, 2003, s.13. 
14- Stefano, Guzzini, Realism in İnternational Relations and İnternational Political Economy, Routledge, New York, 1998, ss. 98-99. 
15- Bir yazara göre 1979 İran devrimi Amerika’nın Ortadoğu politikası için önemli bir başarısızlık olmuştur. Carter doktrini 
bu döneme damgasını vuran bir siyasal boyut getirmiştir. Bu doktrine göre İran Körfezi bölgesine dışardan müdahale eden 
bir güç Amerika’nın yaşamsal çıkarlarını tehdit edeceği için dünyanın herhangi bir bölgesinde nükleer bir cevapla karşı 
karşıya kalması mümkündür. bkz.: Gabriel Kolko, The Age Of War. The United States Confronts the World, Lynne Rienner 
Publ., Boulder, Colorado, 2006, ss.48-49. 
16- 1973 Savaşı sonrasındaki petrol şokunu anlatan bir yazar “… Arapların ambargosu sonucu az gelişmiş ülkelerde gelirleri düşen, beslenemeyen Asya ve Afrika’da ölen insan sayısı milyonları aşmıştır.” demektedir. bkz.: Paul Johson, Modern Times; The World From the Twenties to the Nineties, Harber Collins, New York,1991, s.669. Aynı yazar Keynes ekonomisinde  “stagflasyon”(enflasyonla gelen durgunluk) öngörülmediği için ambargonun ekonomik sonuçlarının ilk başta anlaşılamadığı ancak, endüstriyel ülkelerin 1974-75 yılları arasında 10-12 fiyat artışıyla birlikte sıfır veya eksi büyüme yaşadıklarını aktarmaktadır. 
Bu dönemde 1980’ne kadar Amerika ve Batı Avrupa’da işsiz sayısı 25 milyon kadar olmuş. Bkz.: Paul Johnson, ibid., 
17- Samuel Huntington,””Clash of Civilizations”,Yaz 1993,ss.22-49.Huntington daha sonra bu makalesini bir kitaba çevirmiştir. 
18- Beverley Milton-Edwards, Contemporary Politics in the Middle East, Polity Press, Madlen MA, 2000, s.148. 
19- Beverly Milton –Edwards., age., s.148. 
20- Bir yazar Asya’nın yükselişi konusunda şunu söylüyor: “Eğer bir ülkenin üretkenliği ve ekonomisi diğerlerinden hıphızlı 
büyüyor ise, demek ki, güç dengeleri ondan yana kayacak…Bana göre,yeni yüzyılımızın en önemli siyasi olgusunu Asya’nın, 
özellikle de Çin’in yükselişinin yanı sıra, Batı’nın özellikle de en büyük iki birleşeni olan Avrupa ve ABD’nin göreceli güç 
kaybını-tartışmak için tek yoldur… “Paul Kennedy,” Asya’nın Yükselişi İniş Çıkışlarla Dolu; Güç, Doğuya Kayıyor.” Turquie 
Diplomatique, 15 Eylül-15 Ekim 2010, Sayı 20, s.42. 
21- Rachel Maddow, “How America’s Security-İndustrial Complex Went İnsane”, Alternet.org, 3 Nisan 2012. 
22- Ospeh stiglitz ve Linda J. Bilmes, The Three Trillion Dolar War; The True Cost of the Iraq Conflict,, W.W. Norton & 
Company, New York, 2008. 
23- Philippe Esper,Christian Boissieu,Pierre Delvolve,Christophe Jaffrelot,Un Monde Sans Europe,Fayard,Paris,2011,s.40 


****