İran-Irak Savaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İran-Irak Savaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

Ortadoğu’da Kilitlenen Güç Mücadelesi ve Yeni Çatışma Olasılığı


Ortadoğu’da Kilitlenen Güç Mücadelesi ve Yeni Çatışma Olasılığı 



Serhat ERKMEN 
İnceleme ,

Suriye’de 1,5 yılını dolduran iç savaş bölgenin yeni vekaleten savaş alanına dönüşmüştür. Bir anlamda İran ve rakipleri Suriye üzerinden bir vekâleten savaşa girişmişlerdir. 




Giriş 

Ortadoğu’nun yakın tarihi, pek çoğu sonuçsuzbiten ya da daha doğrusu yaşanan sorunlara kısa vadede çözüm üretmeyen çok sayıda çatışmayla 
doludur. Bölge devletleri arasında bazıları ikili bazıları çok taraflı olan devletlerarası çatışmalar ve savaşların yerini zaman zaman bölge ülkeleri 
arasında bir vekâleten savaşa dönüşen iç savaşlar almıştır. Ancak her bir örnek yeni sorun alanları üretmiş, geçmişten kalan sorunlara çözüm getirememiştir. 

Uluslararası ilişkiler literatüründe savaşa yatkınlık derecesinde en üst sıralarda yer alan bölgelerden birisi olan Ortadoğu’da neredeyse 
birkaç yıl aralıklarla yeni savaş, çatışma, isyan ve iç savaş deneyimleri yaşanmaya başlamıştır. Bu eğilimin Soğuk Savaş döneminde de 
sürdüğü ancak iki kutuplu sistemin yıkılmasın-dan sonra daha sık kendisini gösterdiği söylenebilir. Bu nedenle bu yazıda Ortadoğu’da dengelerinde 
yaşanan yeni tıkanıklık ve bunun sonucuolarak ortaya çıkabilecek yeni çatışma ihtimalleri ele alınacaktır. 

Ortadoğu’daki Yeni Tıkanıklığın Nedenleri 

Son 2 yıldır Ortadoğu’da yaşanan hızlı değişim, bölgenin 2003’ten beri yaşadığı kökten değişim sürecinin içinde yeni bir tıkanıklık noktasına ulaşmıştır. Ortadoğu’da I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra tam anlamıyla yerleşen bölgesel ilişkiler, 1950 ve 60’lı yıllarda birçok Arap ülkesinde yaşanan devrimlerle kendi içinde kırılmalar yaşamıştır. Bu kırılmalar dan sonra bölgedeki ittifaklar her seferinde yeniden değişmiş ve çoğunlukla küçük ya da bölgesel çaplı çatışmalar, iç savaşlar ya da darbe-karşı darbe girişimleriyle sonuçlanmıştır. 
1948’de İsrail’in kurulmasının ardından aralıklarla tekrarlanan Arap İsrail Savaşları, 1950’li yıllarda Mısır, Irak, Libya gibi devletlerdeki devrimlerden 
sonra diğer Arap ülkelerinde gerçekleşen darbe/karşı darbe (devrim/karşı devrim) süreçleri, 1979’da İran İslam Devrimi’nden sonra İran-Irak Savaşı ve Suudi Arabistan’daki karışıklıklar ve son olarak 2003’te Irak’ın işgalinden sonra 2006 yılında gerçekleşen İsrail-Hizbullah çatışması bu olaylara örnek olarak gösterilebilir. 

Sayıları artırılabilecek bütün bu örneklerin temel paydası Ortadoğu alt sistemindeki temel kırılma noktalarının ardından ve genellikle önemli 
tıkanıkların yaşandığı süreçlerde ortaya çıkmalarıdır. Özellikle günümüz Ortadoğu’sunda 2003 sonrasında yaşanmaya başlayan değişim sürecinin 
hala tamamlandığı söylenemez. Irak’ın askeri ve siyasi olarak eski gücünü yitirmesi bölgedekigüç dengesinin “Sünni-Şii” ekseninde yeniden 
tanımlanma ya başlamasına neden olmuştur. 

İran’ın Irak’taki etkisini her geçen gün artırması, Hizbullah ve Hamas gibi devlet dışı aktörler yoluyla hem Arap-İsrail Barış sürecinin yönlendirilmesinde 
kritik bir rol oynamaya başlaması hem de Doğu Akdeniz’de ihmal edilemeyecek bir güç olarak belirmesi, Suriye’nin istikrarı ve Irak’ta oynadığı rol nedeniyle bölgede fiziki gücünün üzerinde bir etkinlik sağlaması 2005’ten itibaren “Şii Ekseni” tartışmasının alevlenmesine neden olmuştur. 

Şii Ekseni’nde sayılan aktörlerin tamamının “Şii” olmamasına rağmen temelde İran’ın bölgedeki gücüne destek sağlaması “Sünni” olarak tanımlanan 
ve ortak paydaları statükonun devamı olan bir dizi devletin (Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Katar…) işbirliğini ortaya çıkmıştır. 2000’li yıllardaki 
bu mücadele o zaman da etnik ve mezhepselboyutlar taşımaktaydı, bugün de taşımaktadır. 

Fakat bu güç mücadelesinin temeli sadece etnik ve mezhepsel boyutlara indirgenemeyecek kadar karmaşık olabilir. Ortadoğu’nun enerji kaynaklarının 
uluslararası piyasalara alternatif yollarla ulaşması, demografik baskı altında ezilen devletlerdeki otoriter rejimlerin kendi toplumlarını yönetememeleri, tek ürün ihracına dayalı ekonomilerin her geçen gün artırdığı gelir dağılımı bozukluğu, toplumsal adaletsizliğin dayanılmaz boyutlara ulaşması, hızlı ve aşırı silahlanmanın yarattığı savaş ihtiyacı gibi faktörler Ortado-ğu’daki etnik ve mezhepsel sorunların arka planında yatan ya da onları her geçen gün besleyen faktörler olmuşlardır. 2000’li yılların ortasında yukarıda sayılan faktörlerin bileşkesi sonucunda nasıl bir çatışma yaşandıysa bugün de Ortadoğu benzer bir ortama doğru sürüklenmektedir. 

Hatırlanabileceği gibi, Ortadoğu’da 2000’li yılların ortalarına gelindiğinde vekâleten savaşa dönüşmüş, 

-Filistinde barış süreci tıkanmış,
-Iraktaki iç savaş bölğe devletleri arasında bir vekaleten savaşa dönüşmüş.,
-Petrolün yarattığı refah, Sorgulanmaya başlanmış, 
-Radikal dinci hareketler yeni savaş alanları bulmuş,
-Hizbullahın Lübnanda gücü artmıştır..,


Böylece Ortadoğu devletleri arasındaki güç dengesinin İran ve müttefikleri lehine değiştiği bir durum ortaya çıkmıştı. Böylesine bir ortamda Hizbullah, İsrail’i istemediği bir savaşın içine çekerek İsrail’in yenilmezliği mitini yıkan bir çatışma yürütebilmişti. 1 aydan biraz fazla süren çatışmadan sonra İsrail’in sınırları ötesindeki gücünün sorgulandığı, Lübnan’ın daha fazla Hizbullah’ın kontrolüne geçmesine neden olan bir sürecin başladığı, Suriye’nin üzerindekiİsrail baskısının azaldığı, Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki Fetih varlığına son verdiği yeni dönemin 
kapıları açılmıştı. İran ve müttefiklerinin yükselişe geçtiği bu dönem birkaç sene devam etse de Ortadoğu’nun uluslararası sisteme eklemlenmesinden 
kaynaklanan sorunların ve yılların birikiminin yarattığı yeni dönüşüm süreci bölgede yeni bir dinamizm başlatmıştır. 

Yeni Tıkanıklık Dönemi ve Yeni Çatışma Olasılığı 

Kaynağı ve nedeni ne olursa olsun Arap Baharı sadece eskimiş, baskıcı ve eşitsizlik üreten rejimlerin yıkılmasıyla ya da krize girmesiyle sonuçlan mamıştır. Açık bir biçimde bölgedeki devletler arasındaki güç dengesini ve devlet dışı aktörlerin etkinliğini de etkilemiştir. 
Birebir analoji yapmak doğru olmasa da Arap Baharı’nın, Ortadoğu’daki güç dengesi üzerinde 2003 Irak’ın İşgali’nin yarattığına benzer etkiler yaratığı söylenebilir. Bu çerçevede Irak’taki değişimin yerini Mısır ve Suriye almıştır. Bir yandan Ortadoğu’nun en önemli siyasi ve askeri aktörlerinden olan Mısır iç sorunlara eğilmekten başını kaldırmaz duruma gelmiştir. Mısır’da 2011’de eski rejimin devrilmesinden sonra hala yerine yeni bir rejim yerleşememiş, ülke ekonomik ve siyasi krizlerle sürekli çalkalanır bir hal almıştır. 

Bu nedenle Ortadoğu denkleminin en önemli ayaklarından birisi en azından bugün için kendi sorunlarıyla başa çıkmaya çalışmakta, bölgenin geri kalanına şimdilik güç projeksiyonu yapamamaktadır. Ancak daha da önemlisi, Irak’ın yerini Suriye’nin almasıdır. Irak’takine benzer bir işgal süreci yaşanmadığı için Suriye’de rejim devrilmemiş olsa da Suriye’de 1,5 yılını dolduran iç savaş bölgenin yeni vekaleten savaş alanına dönüşmüştür. 
Bir anlamda İran ve rakipleri Suriye üzerinden bir vekâleten savaşa girişmişler dir. Fakat aynı Irak’ta olduğu gibi Suriye’deki iç savaşın etkileri de sadece bu ülkeyle sınırlı kalmamıştır. Irak’taki iç savaş nasıl Ürdün’ü demografik ve ekonomik olarak etkilediyse Suriye’deki iç savaş da Lübnan’ı çok daha ağır bir biçimde etkilemektedir. Dahası, Irak’takinin ötesinde Suriye’deki iç savaşın diğer komşu ülkelerin siyasi ve ekonomik yapıları üzerinde de önemli etkiler yarattığı görülmektedir. Buna ek olarak, İsrail’deki siyasetin tıkanmışlığı, İran’ın içine sürüklendiği yönetim krizi, Suudi Arabistan ve Katar’ın Arap Baharı’nı Suriye’de sürdürürken Körfez’e sıçramasını engelleme çabası 2011 yılından bu yana bölgedeki güç dengesini tersine çevirmektedir. Fakat güç dengesindeki değişim beklendiği kadar çabuk gerçekleşmemekte, tarihin başka dönemlerinde olduğu gibi bir kez daha statükoya toslamaktadır. Özetle, bir kısmı iç dinamikler den bir kısmı devrimci değişim girişimlerinin başarısızlığından bir kısmı da bölge devletlerinin birbirleriyle mücadelelerinden kaynaklanan yeni dinamikler Ortadoğu’da yeni bir tıkanmışlık yaratmaktadır. 

Bu yeni tıkanıklık dönemi kabaca şöyle resmedilebilir: 


< Hizbullah’ın Suriye’deki çatışmada taraf olması onu Lübnan içinde siyasi olarak zayıflattığı gibi askeri kaynaklarının önemli bir kısmının da erimesine neden olmaktadır. >

1- Suriye’de kısa sürede devrilmesi beklenen Esad Yönetimi devrilmemiştir. Ülke her geçen gün uzayan, ülkenin birliğini tehdit eden ve etkisi sınırlarının ötesine geçen bir uzatılmış iç savaşa sürüklenmektedir. Suriye’deki iç savaşın nasıl bitirilebileceği bilinmemektedir. Dahası, bölge devletlerinin ya da bölge dışı güçlerin başta parçalanma olmak üzere keskin bir değişimden duydukları korku ve endişe iç savaşı uzatmaktadır. 

2- Arap Baharı’nın ilk döneminde eski yönetimlerin kolaylıkla devrildiği yerlerde bile değişim süreci yeni bir evreye ulaşmış, Mısır ve Tunus gibi ülkeler yeni bir istikrarsızlık dönemine sürüklenmiştir. 

3- Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler Basra Kröfezi’nden uzak coğrafyada değişim ve demokratikleşmeyi desteklerken Bahreyn’de kesinve net bir tavır 
almışlardır. Arap Baharı’nın Bahreyn’e ulaşması şimdilik engellenmiştir, ancak bu engellemenin sonsuza kadar süremeyeceği gerçeği Körfez devletlerini 
ciddi olarak düşündürmektedir. 

4- Filistin’de Barış Süreci tamamen tıkanmıştır. Tıkanıklığın tek kaynağı İsrail ile Filistinliler arasındaki uzlaşmazlık değil, aynı zamanda İsraillilerin (sürekli siyasi istikrarsızlık ve zayıf hükümetler) ve Filistinlilerin (Hamas ve Fetih arasında her geçen gün derinleşen güç mücadelesi) kendi içlerinde aşamadıkları iktidar mücadelesidir. 

5- İran, hızla bir siyasi kaos ortamına sürüklenmektedir. İslam Devrimi’nden bu yana en gergin günlerini yaşayan İran iç siyasetinde ılımlılar ile radikaller arasında bir güç mücadelesinin ötesinde son derece karmaşık bir güç mücadelesi patlak vermiştir. Bugün İran’da 2000’li yılların ortasında olduğu gibi içeride sağlanan ittifaklarla tüm dikkatini ve kaynaklarını dış mücadeleye yönelten bir rejimden ziyade dışarıdaki müttefiklerini teker teker kaybeden ve içeride üst üste siyasi kaoslar yaşayan bir rejim bulunmaktadır. 

6- İran’daki siyasi kaosa rağmen, hatta tam da bu nedenle hızlanan nükleer çalışmalar ya da müzakerelerin etkisizliği İsrail’i her geçen gün artan bir güvenlik kaygısına yöneltmektedir. İçeride ve dışarıda sıkışan İran’ın rejimini garanti altına alma yolu olarak nükleer gücü görmesi İsrail’in İran konusundaki endişelerinin artmasına neden olmaktadır. 

7- Devletler ya da devlet dışı aktörler birkaç sene öncesindeki ittifaklarını değiştirmeye başlamışlardır. 

Bunun en belirgin üç örneği vardır: Türkiye, Hamas ve Mısır. Türkiye, Suriye ile sıkı bir ittifak halindeyken, bugün neredeyse çatışma noktasına gelmiştir. 
Hamas kısa bir süre öncesinde İran ve Suriye’nin önemli müttefikleri arasın-dayken bugün açıkça bu ülkelerden uzaklaşmaktadır. 
Mısır ise İsrail ile olan anlaşmasını tam olarak bozmamasına rağmen belirgin bir pozisyon değişimi sergilemektedir. 

8- Ortadoğu siyasetinde Kürtler önemli bir dinamik olarak ortaya çıkmıştır. 2003’ten sonra Irak bağlamında önem kazanan Kürtler, Suriye’de de en önemli aktörlerden birisi haline gelmiştir. Suriye’de gerçek bir rejim değişikliğinin Ortadoğu’da yeni bir Kürt özerk yönetiminin ya da federal bölgesinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanması ihtimali çok güçlüdür. 

9- Suriye’deki iç savaş Lübnan’daki güç dengesini son derece yakından etkilemektedir. 2012 yılındaki pekçok olayın da gösterdiği gibi ülkedeki 
siyasi istikrarsızlık artmaktadır. Suriye’deki çatışmaların bir uzantısı olarak Lübnan’da da çatışmalar meydana gelmektedir. Ülkede parlamento seçiminin yapılması gerekmesine rağmen seçimin gerçekleşmesi olasılığı hayli düşmüştür. 

   < Özetle Ortadoğu’da değişimin ulaştığı yeni aşama, bölgedeki hiçbir devletin memnun olmadığı, her bir devleti iç ve dış politikada krizlere sürükleyen ve bölgede siyasi mücadelenin dışında silahlı çatışmanın da tırmandığı bir noktaya ulaşmıştır. >

Maalesef, Ortadoğu’da bu tür tıkanmışlıkların sonunda en çok karşılaşılan olgu iki ya da daha fazla ülke arasında gerçekleşen doğrudan 
ya da vekâleten savaşlar olmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu’daki mevcut tıkanıklığın önümüzdeki dönemde de devam etmesi halinde bölgede bir 
savaşın gerçekleşmesi ihtimalinin güçlü olduğu söylenebilir. 

Sonuç Yerine: Nasıl Bir Çatışma? 

Bu noktada sorulan soru ise savaşın ne zaman ve nerede patlak verebileceğidir? Her iki soruya da yanıt verebilmek tahminden öteye geçemese de Ortadoğu’nun yakın tarihi ve bölgedeki güç mücadelesinin kilitlendiği noktalar yaklaşık 1 yıl içinde İsrail ile Hizbullah arasında Lübnan topraklarında yeniden bir çatışma yaşanması ihtimalini diğerlerine göre daha güçlü kılmaktadır. 

Peki, neden Lübnan’da İsrail ve Hizbullah çatışması? Bu tür bir çatışmanın kesin bir galibi olma-dıkça bölgedeki tıkanıklığın aşılmasında bir aşama olması mümkün değildir. Ancak yukarıdaki tablo dikkate alınırsa bölgedeki kamplaşmanın her iki taraftaki üyeleri karşılaştıkları stratejik tıkanıklığı aşmak için çatışmayı bir fırsat olarak görebilir. Olası bir çatışmanın taraflardan birisinin lehinde sonuçlanması bölgede yeni bir stratejik durum yaratabilir. Çatışmanın mevcut tıkanıklığı çözecek bir biçimde sonuçlanmaması ise önceki yıllardaki kısır döngünün bir süre sonra yeniden tekrarlanmasına neden olacaktır. Olası bir çatışmadan doğabilecek sonuçlar şunlar olabilir: 

1- İsrail, İran’dan her geçen gün artan bir tehdit algılamakta, dahası kendi kamuoyunu sürekli olarak yeni bir çatışmaya hazırlamaya çalışmaktadır. 
Mevcut askeri ve siyasi koşullar İsrail’in İran ile doğrudan çatışmasını ya da İsrail’in İran’a bir hava saldırısı yaparak nükleer programını durdurma sını mümkün kılmamaktadır. Bu durumda sancılı bir dönemden geçerek kurulan yeni İsrail hükümeti için en iyi yol İran’a doğrudan vuramadığı darbeyi dolaylı yoldan vurmaktır. Hizbullah’ın Suriye’deki çatışmada taraf olması onu Lübnan içinde siyasi olarak zayıflattığı gibi askeri kaynaklarının önemli bir kısmının da erimesine neden olmaktadır. Dahası, Suriye’de rejimin düşmesi ihtimali İran için bir endişe kaynağıdır. 
Suriye’nin düşmesi halinde Doğu Akdeniz’de İran’ın tek müttefiki olarak Hizbullah kalacaktır. Bu nedenle Suriye düşmeden, Hizbullah tekrar 
Lübnan’ın içine odaklanmadan ve hatta konvansiyonel olmayan silahlara sahip olmadan İsrail’in Hizbullah’ı etkisiz hale getirme şansı olabilir. Ha-
mas ile giriştiği son çatışmada yeni füze savunma sisteminden tatminkar sonuçlar alan İsrail’in Hizbullah’ın elindeki füzelerden eskisi kadar endişelenmediği görülmektedir. Dahası Suriye’deki iç çatışmadan kaynaklanan nedenlerle Hizbullah olası bir çatışmanın uzaması halinde lojistik sorunlar 
da yaşayabilecektir. Ancak İsrail’in bu tür bir çatışmadan istediğini alarak çıkması ancak İsrail’in Hizbullah’a kısa sürede kesin bir darbe 
indirmesi ve Lübnan’daki siyasi üstünlüğünü sarsacak bir durum yaratmasıyla mümkün olabilir. Aksi taktirde İsrail açısından çatışmanın mevcut 
durumu devam ettirecek bir sonuç üretebileceği söylenebilir. İsrail bu durumda uluslararası alanda bir kez daha meşruiyet kaybına uğrasa da bu 
İsrail’in stratejik çıkarlarını hayati bir biçimde etkilemeyecektir. 

2- İsrail ile Lübnan arasındaki çatışma bir anlamda Arap devletleri ile İran arasında sıkışan denklemin aşılmasını sağlamak için bir araca dönüşebilir. Lübnan’da uzun süreden beri devam eden Hizbullah üstünlüğü İsrail ile girilen her savaştan sonra artmıştır. Buna karşın Suudi Arabistan’ın Lübnan’da kendisine yakın grupları iktidar için desteklediği bilinmektedir. Fakat tüm desteğe rağmen Hizbullah’ın askeri gücüyle desteklediği siyasi üstünlüğünü diğer grupların aşması mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla bu tür bir çatışmada İsrail’in Hizbullah’a vurabileceği ağır bir darbe Lübnan’daki güç dengesinin Hizbullah karşıtı ya da Körfez Ülkeleri yanlısı grupların lehine değişmesine neden olabilir. Bunun da ötesinde Hizbullah’ın İsrail ile gireceği bir çatışmada alabileceği bir darbe Suriye’deki çatışmanın sona erme sürecini de hızlandırabilir. Hizbullah’ın desteğinden mahrum kalan Şam Yönetimi’nin hemen çökmesini beklemek doğru olmasa da Esad Yönetimi açısından bu gelişmenin önemli bir darbe olacağı unutulmamalıdır. 

3- Lübnan’daki olası çatışmanın Suriye’deki olaylar üzerinde orta ve uzun vadede etki yaratması kaçınılmazdır. Bir kere bu tür bir çatışma Esad Yönetimi ’ni doğrudan kurtarmayacaktır. Çatışmayı bahane ederek Suriye İsrail’e saldırmadığı sürece, Şam ile Tel Aviv arasında bir çatışma yaşanması olasılığı düşüktür. Dolayısıyla Şam’ın diğer Arap devletlerine ve Arap kamuoyuna yönelik İsrail ile çatışan tek Arap devleti olma yönündeki propaganda girişimi sonuç vermeyecektir. Dahası Suriye’nin bu tür bir çatışmaya dahil olması İsrail’in Suriye ordusuna vurabileceği ağır bir darbe ile Suriye’de rejimin ömrünü azaltabilir. Fakat Hizbullah’ın İsrail ile çatışmaya girmesi Suriye’ye giden önemli bir desteği kesebilir. 
Bu destek Suriye rejimi için her geçen gün daha hayati hale geldiğinden olası bir çatışma Suriye’deki iç savaşta Şam’ın kayıpları hanesine yazılacaktır. 

4-Hamas’ın taraf değiştirmesinden sonra Hizbullah’ın uğrayacağı büyük güç kaybı Ortadoğu’daki değişim sürecini Lübnan’a doğru yönlendirebileceğinden 
Akdeniz kıyısında değişim yanlısı olan Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler önemli bir kazanım elde edecektir. Hizbullah’ın etkisi nedeniyle etkilemekte 
çok zorlandıkları Lübnan’a girebilecek olan bu devletler İran’a vuracakları bu darbeyle önemli bir mevzi daha kazanacaklardır. 

5- Bu tür bir çatışma İsrail ve bazı Arap ülkeleri açısından olumlu sonuç doğurabileceği gibi tam tersi sonuçlar da üretebilir. Özellikle olası bir çatışma dan Hizbullah’ın gücünü koruyarak çıkması İran ve müttefikleri açısından önemli bir stratejik zafer olabilir. İran’da iç politikanın her geçen gün daha fazla krize sürüklendiği bir ortamda dış politikada yaşanacak bir kriz ülke içindeki kaosortamının büyümesini engelleyebilir. Özellikle dini lidere bağlı olanlar ile muhafazakarlar arasındaki güç mücadelesinin tırmanışa geçtiği şu dönemde bölgede İran’ın daha da güçlenmesi için çatışmaların sürdürülmesini savunan taraflar için bu savaş bulunmaz bir fırsattır. Dış tehdit gerekçesini göstererek ülkedeki iç karışıklıkları engellemek isteyecek olan İran’daki hâkim grup içeride daha da sertleşmenin meşruiyetini dışarıdaki bir çatışmayla sağlayabilir. Bu nedenle İsrail ile Hizbullah arasındaki savaş İran rejimi içindeki kırılmalar için bir panzehir olabilir. 

6- Diğer yandan İsrail ile Hizbullah arasında-ki olası bir çatışmadan Hizbullah’ın güçlenerekçıkması Suriye rejimi açısından psikolojik ve hatta maddi bir 
avantaj yaratabilir. Hizbullah’ın gücünü koruyabilmesi sadece bölgesel denklem açısından değil Lübnan’daki denklem açısından da önemlidir. 
Lübnan’da bir kez daha Hizbullah karşıtı grupların zayıflaması Lübnan’dan Suriyeli muhaliflere yapılacak yardımı azaltacağı gibi Hizbullah’ın daha güçlü bir 
biçimde Suriye’dekiişlere odaklanmasını beraberinde getirebilir. 

7- Lübnan’da olası bir savaş Batı dünyasında Suriye savaşının yayılma etkisine ilişkin korkuları tetikleyeceğinden Batı ülkelerinin zaten Suriye’ye müdahale konusundaki isteksiz tutumunu daha da pekiştirecektir. Böylece Suriye’deki rejim kendisini daha da güvenli hissedecektir. 

8- İran, Lübnan’daki bir çatışmayı yanıtsız bırakmayacak, bu durumdan İsrail kadar Körfez ülkelerini de sorumlu tutacaktır. Bu durumda Bahreyn’in yeniden istikrarsızlığa sürüklenmesi mümkün olabilir. İran’ın Bahreyn kozunu oynaması ise siyasi mücadele sahasını genişletebileceği gibi Lübnan’da köşeye sıkışması halinde bile süreci tersine çevirmeye yönelik bir hamle olabilecektir. 

Özetle, bölgedeki sıkışan güç dengesi ve ilişkiler her geçen gün daha da tıkanmaktadır. Bu ise gerek devlet/rejim tipleri gerekse bölge dinamikleri 
nedeniyle savaş eğilimi yüksek bir bölge olan Ortadoğu’da yeni bir çatışmanın işaretlerini vermektedir. Türkiye’nin de bu tür bir çatışmadan 
etkilenmesi kaçınılmaz olacağından bu olasılığa karşı kendisini hazırlaması gerekmektedir. 



***


23 Şubat 2017 Perşembe

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 3



 ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 3



2.3.3 Dünyada Meydana Gelen Diğer Önemli Çatısmalarda Enerji Kaynaklarının Rolü ;

İkinci Dünya Savasından sonra dünyada simdiye kadar küresel çapta büyük çatısmalar görülmese de yerel ve bölgesel düzeyde birçok çatısma yasanmıs ve yasanmaya devam 
etmektedir. Bunların birçoğu kendi içinde etnik çatısmalara dayalı olmakla birlikte bir kısmı da tüm dünyayı etkileyen türde olmustur. Ayrıca bu çatısmaların bir kısmı da genellikle enerji 
paylasımı ve arz güvenliğine dayalı olan çatısmalar olduğunu söylemek mümkündür. Bu türde çatısmalara örnek olarak sunlar verilebilir. 

1) Süveyş Krizi: 

   Mısır Baskanı Cemal Abdül Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveys Kanalı’nı kamulastırma istediğinden, Dngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın 
kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden dolayı gerçeklesmistir. 75 yıl Dngiltere kontrolünde kaldıktan sonra Mısır’a geçen Süveys ile birlikte basta Dngiltere olmak üzere Batı, en önemli petrol yolunu kaybetmistir. Bu kriz Dngiltere’nin enerji temin maliyetlerinin artması ve dıs borçlarının ödenemez hale gelmesi ile sonuçlanmıstır.78 Krizden sonra Batı Avrupalı devletler dünya egemenliklerini kesin olarak ABD’ye kaptırmıs ve ABD’nin desteği olmadan enerji bölgelerinde hareket edemeyeceklerini anlamıslardır.79 Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan Birlesik Krallık ve Fransa'nın artık ABD'nin askeri desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıstı. Bu, dünya hakimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler'e geçtiğinin ilanı olmustur. Ayrıca Süveys Krizi, Birlesik Krallık'ın Falkland Adaları Savası'na kadar ABD'nin desteği olmadan yaptığı son harekattır. Bu süre içinde Birlesik Krallık, askeri harekatlarında hep ABD'nin desteğini aramıstır.80 

2) Arap – İsrail Savaşları: 

İlki 1948 yılında yasanan Arap-İsrail Savası, müteakip yıllarda 1967’de 6 Gün Savası, 1973’de Yom Kippur Savası, 2006 yılında Lübnan-İsrail Savası ve en son 2008 ve 2014’te Gazze Çatısmaları seklinde tekrarlanmıstır. Bu savasların ortak özellikleri, ABD’nin Dsrail’e tam destek vermesi ve Arap Devletleri’nin milli serveti olan petrolün büyük güçler tarafından kontrol edilmesinin engellenme çabalarıdır.81 Bu savasların en belirgin sonuçları, İsrail’in sürekli Arap 
topraklarını kendi ülkesine katmak seklinde görülmüstür. Yine 1967 yılında yasanan 6 Gün Savası sonucu İsrail topraklarını dört katına çıkarmıstır. 1973 tarihindeki Arap-İsrail Savası ise petrolün silah olarak kullanıldığı savas olarak tarihe geçmistir. OPEC üyesi ülkelerin ambargosu neticesinde petrol fiyatları yaklasık %400 civarı artmıs ve bunun karsılığında Dsrail BM’in arabuluculuğunu kabul ederek geri adım atmak zorunda kalmıstır.82 

3) İran-Irak Savaşı: 

Görünürde sınır anlasmazlığı, yani Satt-ül-Arab’ın paylasımı gibi sebeplerden kaynaklandığı ifade edilse de, enerji kaynağı bölgesi ülkelerin birbirleri 
ile savasması ve petrole yön vermede hegemonya mücadelesi olarak tanımlanabilir.83 

İslam Devriminden sonra ortaya çıkan karısıklık esnasında Irak 1980 yılında İran’a saldırmıstır. Çıkan savas petrol üretimini %10 düsürerek günlük bir milyon varile geriletmis ve fiyatlar 14 $’dan 35 $’a yükselmistir. Her iki ülke de petrole dayalı bir kalkınma modeli benimsemis ve fiyat dalgalanmalarından oldukça etkilenmislerdir. Irak, petrol ihracını genel olarak boru hatları ile yaparken, İran daha ziyade Basra Körfezi’nden tankerler vasıtası ile yapmaktaydı. Dolayısıyla savasın Irak açısından en stratejik hedefleri İran’ın petrol tankerleri iken, İran da Irak’ın nakil tesislerini hedef almıstır. Savas sonunda Savasın sonucunda İran-Irak sınırı değismemistir. İki ülkenin 
birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düstü, petrol fiyatları arttı. Savas boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıstı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalısmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası iliskilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bırakmıstır.84 

4) 1. Körfez Savaşı: 

1988'de İran-Irak Savası'nı bitiren ateskes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın esiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı 
Suudi Arabistan ve Kuveyt'eydi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetmistir. Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı asmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu.85 Temmuz 1990'ın baslarında Irak, sikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükümeti isteklerini açık biçimde Arap Ligi’nden istedi; "Bazı Arap hükümdarları nın politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından tesvik ediliyorlar"86 sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu. 31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlasmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Cidde görüsmelerinin sonunda Irak, Rumeyla nedeniyle uğradığı 
kaybın telafisi için Kuveyt'ten 10 milyar $'lık tazminat talebine karsılık Kuveyt 9 milyar $ önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i isgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in baskenti Kuveyt sehrini bombalayarak isgali baslattı. 

2.4 Enerji Kaynaklarının ve Enerji Ticaret Yollarının Günümüz Çatısmalarına Etkisi; 

İkinci Dünya Savası’nın ardından yasanan bölgesel çatısma alanlarının çoğunlukla günümüz dünyasında en fazla fosil yakıtlarının ticaretinin gerçeklestirildiği bölge olan Ortadoğu bölgesinde yoğunlastığı görülmektedir. Bu bölgelere sadece, nakil hatlarını kontrol eden stratejik yerlerin eklendiği söylenebilir. Daha önceki kısımlarda yer alan Harita 1 görüldüğü gibi petrol günümüzde petrol ve doğalgaz ticaretinin büyük bir kısmı bu gölgeden dünyaya yapılmaktadır. Buna karsılık asağıda yer alan ve dünyadaki mevcut çatısma 
alanlarını gösteren Harita 4 ile Harita 1 karsılastırıldığında bu iki güzergahın neredeyse birebir örtüstüğü görülmektedir. Buna göre dünyadaki enerji kaynaklarının bulunduğu ve ticaretinin yapıldığı yerler ile dünyadaki mevcut çatısma alanları arasında büyük paralellikler bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir baska deyisle dünyada yasanan çatısmalarla enerji ticareti yapılan güzergâhları neredeyse birbiriyle örtüsmektedir. Bu nedenle mevcut çatısmaların sebeplerinin basında enerji paylasımı veya enerji kaynaklarından daha fazla pay 
elde etmek olduğunu söylemek mümkündür. 



Harita 1: Petrol ve Doğalgaz Önemli Ticaret Hareketleri 87 



Harita 3: Doğalgazın Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri88 



Harita 5: Dünyadaki Mevcut Çatısma Bölgeleri (Eylül 2014)89 

Enerji güvenliği kavramı altında deniz güvenliği konusunun önemli bir yeri vardır. Ayrıca tarih boyunca deniz yolları ve enerji kavramları gerek küresel düzeyde ve gerekse bölgesel düzeydeki ekonomik faaliyetlerinde merkezinde yer almıstır. Yeryüzünün %70’i denizlerle kaplıdır. Yaklasık 2,2 milyar insan dünya sahillerinin 100 km. içerisinde yasamaktadır. Birlesmis milletlere üye ülkelerin de %81’nin denize kıyısı bulunmaktadır. 

Dünya okyanus ve denizleri üzerinde küresel ticaretin yaklasık %90’lık bölümü gerçeklesmektedir. Deniz yollarıyla tasınan stratejik ürünlerden bir tanesi de petroldür. 
Küresel ölçekte doğal gazın yaklasık %95’i boru hatlarıyla tasınırken ham petrolün sadece %35’i boru hatlarıyla tasınmakta kalan %65’lik bölümü tasınmasında deniz yolları kullanılmaktadır.90 

Enerji güvenliği ve deniz güvenliği arasındaki iliskide ham petrolün yükleme ve bosaltma terminal limanları ile terminaller arasındaki deniz ulastırma rotalarının boğaz, geçit ve kanallar ile düğüm noktalarının emniyeti ve güvenliği kritik rol oynamaktadır. Günümüz deniz trafiğinde stratejik olarak kabul edilen ve herhangi bir nedenle kapanması halinde uluslararası enerji güvenliğine büyük zarar verecek potansiyele sahip altı tane düğüm noktası bulunmaktadır. 
Bu düğüm noktaları, Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveys Kanalı, Bab El Mendab Boğazı, İstanbul-Çanakkale Boğazları ve Panama Kanalıdır. 

Ayrıca Uluslar arası Enerji Ajansı’nın verilerine göre dünyadaki bölgeler arasında enerji tüketimi konusunda çesitli farklılıkların olduğu görülmektedir. Asağıdaki grafikte özetlendiği gibi dünyadaki enerji üretimi ile tüketimi arasında bölgelere göre göreceli olarak orantısal bir zıtlık bulunmaktadır. Bu durum ister istemez enerji konusunda ülkeler arasında çatısma olasılıklarını da beraberinde getirmektedir. 

Gün geçtikçe artmakta olan global enerji ihtiyacının karsılanmasında, temel kaynaklar arasında yerlerini koruyacak olan petrol ve doğalgazı temini konusunda arz bölgeleri, tüketim bölgeleri, transit bölgeler daha büyük stratejik öneme sahip olacaklardır. Bugün için petrol arzında en yüksek önem seviyesine sahip Basra Körfezi’nin azalan global petrol rezervleri ile birlikte bundan 20 yıl sonra da jeopolitik önemini koruyacağı kuskusuzdur. Hazar, Sibirya ve Alaska bölgelerindeki yeni petrol sahalarının bulunmasına rağmen Ortadoğu bölgesi halen dünyadaki petrol rezervlerinin 2/3’ne sahiptir bu nedenle Ortadoğu bölgesi gelecekte de petrol konusunda dısa bağımlı olan ülkelerin mücadele sahası olmaya devam edecektir ve halihazırda global petrol arzının %50’sini karsılayan Körfez ülkeleri artan enerji talebi ve global petrol rezervlerin azalmasıyla 2025 yılında global petrol arzının %75’ni karsılar duruma gelecektir.91 



Grafik 5: Dünyada Üretilen ve Tüketilen Enerji’nin Bölgelere Göre Dağılımı92 

Diğer taraftan önümüzdeki dönemde enerji tüketiminin Atlantik havzasından Asya Pasifik bölgesine doğru kayacağı görülmektedir. Bunun gerçeklesmesi durumunda dünyadaki enerji dağılımının ve enerji ticareti kanallarının değiseceği görülmektedir. Asağıdaki haritada görüldüğü gibi 2035 yılında enerjide talep artısının batı ülkelerinden Çin, Hindistan gibi yükselen ekonomilerine kayacağı beklenmektedir. Bu durum hiç kuskusuz enerji kaynaklı çatısmaları arttıracak niteliktedir. 



Harita 5: 2035 Yılı Öncelikli Enerji Talebi Öngörüsü93 

Sonuç 

Fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalaz) ticari değer tasımaya basladığından itibaren yasanan ekonomik ve politik çatısmaların temel kaynağı haline gelmistir. Bugün gelismis ülke olarak gösterilen ülkelerin birçoğu bu kalkınmıslıklarını enerji bölgelerine yaptıkları müdahalelere veya bu bölgelerden sorunsuz ve ucuza temin ettikleri enerji kaynaklarına borçludurlar. Tarihsel süreç incelendiğin de büyük yıkımlara sebep olan çatısmaların büyük çoğunluğunun enerji kaynaklarına ulasım ve arz güvenliğinin sağlanması için yapıldığı görülmektedir. 

Ancak bazı çatısmalarda nedenler öyle iyi gizlenmistir ki enerji politik sebeplere ulasmak oldukça zorlasmıstır. Örneğin 1. ve 2. Dünya Savaslarının asıl sebebi (basta kömür ve petrol olmak üzere) enerji politiktir. Bunun dısında yasanan yerel çatısmalar, diplomatik baskılar, mikro milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör olayları ya enerjinin üretildiği yerlerde ya da enerji nakil hatlarının hemen yakınında bulunan yerlerde yasanmıs olması tesadüf sayılmamalıdır. Bu varsayım ülkelerin enerji nakil hattı üzerinde bulunmasına veya enerji kaynağı olup olmadığına ve kaynağa komsu bulunup bulunmadığına göre dıs baskı ve müdahalelere maruz kalıp kalmayacağı hakkında bazı ipuçları verebilmektedir.94 

Enerji güvenliğine politik açıdan baktığımızda, enerjide dısa bağımlı olan ülkelerin özellikle dıs politika ve enerji politikalarının arasında bağlar bulunduğuna görmek mümkündür. Bundan dolayı enerjide dısarıya bağımlı ülkelerin dıs politikalarında kimi zaman yeteri kadar aktif olamadıklarını görülmektedir. Özellikle bazı enerji üreticilerinin enerjiyi bir dıs politika aracı olarak kullanmaya baslamaları kimi zaman bağımlı ülkelerin ulusal egemenliklerini tehdide kadar gitmektedir. 

Enerji güvenliğine ekonomik açıdan baktığımızda ise, özellikle sanayisi gelismis veya gelismekte aynı zamanda da enerjideki dısa bağımlılık problemini çözememis ülkeler büyük sıkıntılarla karsılasma ihtimallerine sahiplerdir. Bu tarz ülkeler yasanabilecek bölgesel veya küresel enerji krizlerinden ciddi sekilde yaralar alabilirler. Örneğin bir yandan dıs enerjiye bağımlı sanayilerinde yasanabilecek aksamalar direkt olarak ülke ekonomisine ve ülke içi enflasyona etki edebilir. Bunun yanı sıra, bağımlı devletler uluslararası enerji piyasaları nı domine edemediklerinden yasanabilecek olası fiyat hareketliliklerin  den de ciddi anlamda zararlar görebilirler. Bu tarz fiyat hareketlilikleri enerji ithalatının yüksek yüzdelere sahip olduğu ülkelerde ithalat ihracat dengelerini bozarak uzun vade de etkisi kuvvetli dıs ticaret açıklıklarına sebep olabilir. 

Bu nedenle Enerjinin ekonomi politik açıdan önemi dünyadaki fosil yakıtlar bittikten sonra da artarak devam edeceğini söylemek mümkündür. Çünkü gelecekte ülkelerin ekonomik sistemlerinin büyümesi ve muhafaza edilmesi yine enerji tedariki ile mümkün olacağından enerji dünya üzerinde ekonomik ve politik olarak varlığının sürdürecektir. 

Günümüzde enerji kaynakları açısından yasanan yoğun rekabet, enerji kaynaklarının yetersizliği ve tükenmekte olan fosil kaynaklara sağlıklı alternatiflerin gelistirilememesi tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Çünkü Petrol ve doğalgaz kaynaklarının kısıtlı kullanım sürelerinin olması ve söz konusu kaynakların dünya üzerindeki dengesiz dağılımı, küresel politikaların belirlenmesinde enerji arz güvenliğinin basrolde olmasına neden olmaktadır. 

1973 petrol krizi ve 2005–2006 doğal gaz krizi, enerji güvenliğini bir kavram olarak hayatımıza yerlestirmeye baslamıstır. Ama bu, sadece enerji güvenliğinin arz güvenliği boyutunu kapsayan ve korkulara cevap bulmaya çalısan bir baslangıç olarak değerlendirmek mümkündür. Asıl sorun, yüksek talebin devam etmesi durumunda arzın ne kadar yetip yetmeyeceği ve arzın üzerindeki fiyat baskısının, küresel ekonomik büyümeyi ne kadar etkileyip etkilemeyeceğidir. Elbette hiçbir devlet, diğer devletin ekonomik büyümesine katkı sağlamak için kendi büyümesinden fedakârlıkta bulunmayacaktır. Ama küresel ekonomik büyümenin yavaslaması ve durgunluğa girmesi, her devleti bir biçimde etkileyecektir. Bu yüzden enerji güvenliği, herkesin sorumluluğu olan yeni bir anlayısı gerektirmektedir. 

Özellikle enerji tüketimleri yüksek olan gelismis ülkelerde fosil kaynakların kısıtlı olması, buna karsılık az gelismis ya da gelismekte olan ülkelerdeki kaynak yoğunluğu enerji alanında geçmiste olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de yeni mücadelelere neden olabilecek potansiyele sahiptir. 

Bu noktada enerji jeopolitiğinin, enerji politikaları ve enerji güvenliği kavramları üzerinde bu kadar çok etkin olmasının en önemli nedeni günümüzdeki enerji paradigmasının merkezinde fosil enerji kaynaklarının bulunmasıdır. Fosil enerji kaynaklarından özellikle petrol ve doğal gazın üretim ve tüketim blokları arasın da asimetrik dağılım göstermesi de bir diğer önemli faktördür. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara olan talebin giderek artması sonucu yeni jeopolitik gelismeler ve uluslararası düzeyde yeni grupların olusması söz konusu olabilir. Bir baska deyisle enerji güvenliği gelecek dönemde ekonomik ve politik açıdan dünyada yeni ittifakları veya yeni çatısmaları gündeme getirebilir. Bu nedenle enerji güvenliği konusu günümüzde olduğu gibi ekonomi politik unsurları içeren bir kavram olarak geçmiste olduğu gibi gelecekte de önemli olmaya devam edeceği görülmektedir. 

DİPNOTLAR;


1 Emre İseri ve A. Oğuz Dilek, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, 
Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, s. 231 
2 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008, s. 14–31 
3 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984, s.18-25 
4 Roy Smith, Imad El-Anis, and Christopher Farrands, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, 
Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
5 Davut Ates, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, s.929 
6 Pınar İpek, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci 
(der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, s.225, ss. 225–249. 
7 Davut Ates ve Gülizar Samur Gökmen, “Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, s.63, ss.45–71 
8 Pınar İpek, a.g.e, s.226 
9 World Energy Outlook 2012, s.43, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
10 Pınar İpek, a.g.e, s.227 – 228 
11 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010, s.12 
12 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energyeconomics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
13 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
14 Tanker deniz trafiği için önemli boğazlar sunlardır: Hürmüz Boğazı (Umman / Dran), Bab-el Mandab (Yemen / 
Eritre, Kızıl Deniz-Aden Körfezi-Arap Denizi), Türk Boğazları, Süveys Kanalı (Mısır, Kızıl Deniz-Akdeniz), 
Malacca (Malezya/Singapore, Hint Okyanusu-Güney Çin Denizi-Pasifik) ve Panama Kanalı (Panama, Pasifik 
Okyanusu-Karayip Denizi-Atlantik Okyanusu) 
15 World Energy Outlook 2012, s.79 
16 Emre İseri ve A. Oğuz Dilek, a.g.e., s.232 
17 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
18 Gal Luft ve Anne Corin, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009, s. 147, 
19 Pınar İpek, a.g.e, s.229 
20 Pınar İpek, a.g.e, s.230 
21 Kerim Has, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
22 Pınar İpek, a.g.e, s.231 
23 Mesut Söhret, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” Dnsan ve Toplum Bilimleri 
Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, s.302, ss. 288 – 330 
24 Halis Çetin, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, s. 229, ss.217 – 235 
25 Gökhan Koçer vd., Uluslararası İliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Ed. Haydar Çakmak, Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007, s. 159 
26 Gökhan Koçer vd., a.g.e, 159 
27 Gökhan Akdoğan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
28 Pınar İpek, a.g.e, s.231 – 232 
29 Tayyar Arı, Uluslararası İliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, İsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013, s. 
30 Tayyar Arı, a.g.e. s.311 
31 Davut Ates, “Uluslararası İliskiler Disiplininin Olusumu: İdealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, s.19 ss.11–25 
32 Pınar İpek, a.g.e, s.234 
33 Pınar İpek, a.g.e, s.234 
34 Pınar İpek ve Paul A. Williams, “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, c. 14, makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
35 Robert O. Cox, Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987, s.1 
36 Andreas Bieler, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, Sayı. 4, s.580–581, ss.575 – 597 
37 Pınar İpek, a.g.e, s.235 
38 Pınar İpek, a.g.e, s.241 – 242 
39 Joseph Mc Millan, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security 
Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, (Ed.),Washington, 2003, s.15 
40 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 9, 2004, s. 200, ss. 197–204. 
41 Örgen Andaç Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009, s.115 
42 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic and International Studies Report, Washington, 2000, s. 51 – 54 
43 Gelecekte AB’nin petrol boru hatları ile almayı tercih edeceği düsünülmektedir. Bunun için öne sürülebilecek iki önemli neden mevcuttur: enerjinin arz güvenliğinin sürdürülmesi ve çevrenin korunması. AB’nin petrolün tasınmasında kullanılan tankerlerin yarattığı çevre kirliliği ve muhtemel deniz kazalarından duyulan endiselerle boru hatlarının kullanımını artırmak isteği, 2001 yılında AB’nin resmi yayını olan Yesil Kitap’ta açıkça ifade 
edilmistir. Ayrıca son dönemde gündeme gelen boru hatları bu öngörüyü destekleyen gelismelerdir. 
44 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.201 
45 World Energy Outlook 2012, s.79 
46 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği” a.g.e,  s.4388 
47 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, a.g.e.,s.66 
48 World Energy Outlook 2013 Factsheet, 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factsheets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
49 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.12 
50 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
51 Kang Wu and Fereidun Fesharaki, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There 
a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 60, s. 3, ss.1-8 
52 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
53 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
54 Lester R. Brown, Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008, s.29 
55 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s.56-57, ss.53 – 72 
56 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, a.g.m. 
57 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
58 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
59 Cenk Sevim, a.g.e, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları…,s. 57 
60 Doğan Aydal, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008, s.39 
61 Cenk Sevim, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009, s.99, ss.93–105 
62 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.15 
63 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
64 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
65 Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
66 Volkan S. Ediger, “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, s.32, ss.30 – 37 
67 Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, s.4378, ss. 4378 – 4391 
68 Daniel Yergin, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran Tuncay, Ankara, Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 1995, s.625 
69 Christopher Falvin, ve Nicholas Lenssen, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994, s.42 
70 Kemal Olçar, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s. 100, ss. 93–127 
71 Kemal Olçar, a.g.e.,s.100 
72 Hikmet Uluğbay, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995, s.112 
73 Mehmet Kocaoğlu, Petro-Strateji, İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996, s.91 
74 Daniel Yergin, a.g.e, s.383 
75 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.124 
76 Richard C. Duncan, “The Peak Of World Oil Production and The Road To The Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno, Nevada, November 13, 2000, 
http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
77 Kemal Olçar, a.g.e.,s.106 
78 Daniel Yergin, a.g.e, s.559 
79 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.44 
80 Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
81 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.54 
82 Kemal Olçar, a.g.e.,s.113 
83 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.75 
84 Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
85 Buna rağmen Kuveyt ile Birlesik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyordu, Irak ise en 
azından İran-Irak Savası'ndan Dran saldırıları ve bir ekonomik skandal nedeniyle olusan kayıplarının karsılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme -varil fiyatı 10$'a kadar geriledi-Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen 7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükümeti savas nedeniyle hasar gören altyapısını onarmasının ötesinde, temel harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak'la birlikte Ürdün bu petrol üretim politikasına karsı mücadele etmelerine rağmen çok az basarılı olabildiler. 
Irak hükümeti mevcut durumu bir tür ekonomik savas olarak tanımladı, Kuveyt'i yönlü sondaj yöntemiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçlamıstır. Bkz. Birinci Körfez Savası, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
86 Youssef M. Ibrahim, “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, 
http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
87 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19 
88 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
89 Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, http://www.cfr.org/global/globalconflict-
tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
90 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği” a.g.e,  s.4387 
91 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları, a.g.e.,s.68 
92 Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, s.9 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
93 2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
94 Kemal Olçar, a.g.e, s.121 


KAYNAKÇA 

2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
Akdoğan, Gökhan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
Arı, Tayyar, Uluslararası Dliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, Dsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013 
Ates, Davut ve Gökmen, Gülizar Samur, Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, ss.45–71 
Ates, Davut, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası Dnsan 
Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, ss. 912 – 937 
Ates, Davut, “Uluslararası Dliskiler Disiplininin Olusumu: Ddealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, ss.11–25 
Aydal, Doğan, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008 
Bieler, Andreas, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, 
Sayı. 4, ss.575–597 Birinci Körfez Savası, 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
BP Statistical Review of World Energy 2014, 
Brown, Lester R., Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008 
Cox, Robert O., Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987 
Çetin, Halis, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, ss.217–235, 
Duncan, Richard C., “The Peak Of World Oil Production and The Road To The 
Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno, Nevada, November 13, 2000, http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, Ediger, Volkan S., “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, ss.30 – 37 
Falvin, Christopher and Lenssen, Nicholas, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, Dstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994 
Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, 
http://www.cfr.org/global/global-conflict-tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010 Has, Kerim, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-
2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factshe ets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
Ibrahim, Youssef M., “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-
oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
İpek, Pınar ve Williams, Paul A., “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, Cilt 14, Makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
İpek, Pınar, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci (der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, ss. 225–249 
İseri, Emre ve Dilek, A. Oğuz, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji 
Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, ss.229–248 
Keohane, Robert O., After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984 
Kızılkaya, Ertuğrul ve Engin, Cem, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-
Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 9, 2004, ss. 197–204 
Klare, Michael, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008 
Kocaoğlu, Mehmet, Petro-Strateji, Dstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996 
Koçer, Gökhan vd, Uluslararası Dliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Haydar Çakmak (Ed.), Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007 
Luft, Gal ve Corin, Anne, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009 
Mc Millan, Joseph, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, 
(Ed.),Washington, 2003 
Nunn, Sam, Schlesinger, James R. and Ebel, Robert E., “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic 
and International Studies Report, Washington, 2000 
Olçar, Kemal, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss. 93 – 127 
Sevim, Cenk, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009,ss.93–105 
Sevim, Cenk, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, ss. 4378 – 4391 
Sevim, Cenk, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss.53 – 72 
Smith, Roy, El-Anis and Farrands, Christopher, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
Söhret, Mesut, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” İnsan ve Toplum Bilimleri Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, ss. 288 – 330 
Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, 
Uğurlu, Örgen Andaç, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009 
Uluğbay, Hikmet, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995 
World Energy Outlook 2012, 
World Energy Outlook 2013 Factsheet, Wu, Kang and Fesharaki, Fereidun, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 
60, ss.1–8 
Yergin, Daniel, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran 
Tuncay, Ankara, Türkiye Ds Bankası Kültür Yayınları, 1995 

***