Süveyş Krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Süveyş Krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2017 Salı

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 3



ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 3



 1.4. Uluslararası Politikalarda Ortadoğu: 

 İnsanların yoğun olarak ilk yerleştikleri ve uygarlıkların ilk kurulduğu bölge olan Ortadoğu; ekonomik, siyasal, kültürel ve dinsel konularda toplumlar arasında bir geçiş bölgesi konumundadır.46 Ortadoğu sahip olduğu bu çok özel değerlerden dolayı, dünya hâkimiyetine kavuşmak isteyen devletlerin bunu sağlayabilmeleri için Ortadoğu’ya hâkim olması önemli olmuştur. Ortadoğu’yu dünya politikasında önemli kılan etmenlerden biri de kıtalar arasında kültürel ve ekonomik köprü olmasından kaynaklanmaktadır. İpek, pusula, şeker, kâğıt, barut ve gibi Uzakdoğu malları Ortadoğu aracılığıyla Avrupa‘ya ulaşmıştır. Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın doğuş yeri olmuştur. 
Komşu olduğu üç kıtada hemen her büyük fatih bölge üzerinde egemenliği kurmaya çalışmış ve Ortadoğu, sırasıyla Pers, Yunan, Roma, Arap, Moğol, Tatar ve Türk imparatorluklarının kapsamı içine girmiştir. Bu imparatorluk dönemlerin den en sakin ve huzurlu zamanı Osmanlı İmparatorluğu dönemi olmuş, Osmanlı’dan koptuğu günden bu güne değin Ortadoğu’da savaş ve karışıklık eksik olmamıştır. 

 Bölgeyi önemli kılan etmenlerin başında jeopolitik ve stratejik önemi gelmektedir. Dünyanın en önemli suyolları; Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazı, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi bu bölge sınırları içinde yer almaktadır. Süveyş kanalının ve 1980'den sonra da Basra Körfezi’nin kapanması söz konusu olduğu zaman çıkan savaşlar ve Paris ve Londra’ya atom bombası atabilecek kadar göze alınan büyük çapta olaylar, bunların bölge için ne denli önemli olduğunu açık bir biçimde göstermiştir.47 

 Ortadoğu’nun çağın gereği olarak günümüzde hemen her yerde ilk başta gösterilen özelliği ekonomik olarak petrol kaynaklarıdır. Bu içinde bulunduğumuz zamandan dolayı önemli özellik olarak gösterilebilir, ancak bölgeyi tarih içerisinde özellikle ekonomik anlamda petrol nezdinde değerlendirmek doğru değildir. 
Örneğin Ahmet Davutoğlu bu konuya şu şekilde dikkat çekmiştir. “Bütün medeniyet havzalarının doğduğu ılıman iklim kuşağının merkezinde bulunan bölge, antik dönemden bugüne tarım potansiyeli ve ticaret aktarım hattı olmak bakımından başlı başına önem taşımıştır.”48 

Bütün bunlarla beraber yukarıda da bahsettiğimiz gibi Ortadoğu, tarih boyunca kültürlerin buluşma yeri olmuş ve bu sayede eşi benzeri görülmemiş bir kültürel mirası da bünyesinde barındırmıştır. Bu miras bölgeye yeryüzünün en çarpıcı noktası olma özelliğini kazandırmıştır. Bu noktada vurgulanması gereken belki de en önemli farklı özellik insanlık tarihinde büyük rol oynayan semavi dinlerin bu coğrafyada ortaya çıkmış olması ve bu dinlerin üçü içinde kutsal mekânlara sahip olmasıdır.49 

1.4.1. Ortadoğu’nun jeostratejik önemi: 

 Devletlerin bulundukları bölgenin coğrafi durumu, doğal su alanları, iklim gibi şartların askeri açıdan taşıdığı öneme jeostrateji denilmektedir. Jeostrateji ülkelerin kendi içinde ve diğer devletlerarasında hedeflerine ulaşabilmek için coğrafi etmenlerin üzerinde askeri yapılarını nerede, ne zaman ve ne şekilde kullanılacağının belirlenmesine yardımcı olmaktadır.50 

 Ortadoğu bu anlamda gerçekten çok önemli bir konumdadır. Ortadoğu bölgesinin dünya çapında stratejik önemini iyi anlamak, bu bölgenin nasıl böyle evrensel bir ruha kavuştuğunu açıklar.51 Bu noktadan stratejik konum meselesine din perspektifinden de bakacak olursak, üç semavi dinin de Ortadoğu’da doğup dünyanın dört bir yanına yayılmış olması anlaşılabilir bir durum oluşturmaktadır. 

 Coğrafi olarak ise bu bölge Asya ve Avrupa’ya yönelik tüm projelerin merkezini oluşturmaktadır. Ortadoğu jeostratejik konumu nedeni ile Avrupa devletlerini deniz komşuluğuyla, Hindistan, Çin ve Balkanları karasal yollardan, Anadolu, İran ve Arap yarımadasını tümüyle etkileme potansiyeline sahiptir. 
Stratejik anlamda birçok öneme sahip olan Ortadoğu’nun içinde yaşadığı istikrarsız dalgalanmalardan fayda sağlamak isteyen Irak, İran ve Kuveyt’e, Suriye Lübnan’a karşı saldırgan politika izlemiştir. 
Bu jeopolitik önemin getireceği faydaları ve riskleri hesap eden ve bu riskleri en aza indirgemeye çalışan ABD ve Rusya gibi bölge üzerinde küresel anlamda yapılanmaya çalışan ülkeler tarafından dengeler ile oynanarak bütün tarafların bölgeye bakışı değiştirilmeye çalışılmış ve stratejik hesapların yeniden yapılması sağlanmıştır.52 

 Ortadoğu’da büyük petrol rezervlerinin olması, bu petrollere sahip olmak için güç odaklarının çıkarttığı suni çatışmalar, çatışmaların neden olduğu yüksek miktarda paralarla yapılan silah ticareti döndüğü bir bölge olması, dünyanın odak noktası olma özelliğini korumasına yol açmaktadır.53 

1.4.2. Ortadoğu’nun jeopolitik önemi: 

 Jeopolitik siyasi coğrafyadan doğan bir bilim dalıdır. Jeopolitik siyasi coğrafyanın devletlere olası fayda ve zararları inceler. Jeopolitiğe katkı sağlamış fikirlerden biri Halford John Mackinder’in Kara Hâkimiyeti Kuramı’dır. Mackinder’e göre günümüzde deniz gücünün azaldığını, kara gücünün daha önemli hale geldiğini ve dünya hâkimiyetinin kara gücü ile sağlanabilineceğini söylemiştir.54 Son olarak ilk jeopolitik teorinin sahibi olarak kabul edilen Alfred Thayer Mahan’ın Deniz Hâkimiyet Kuramı’na göre dünya hâkimiyeti denizlerde kazanılan egemenlikle sağlanabilir. Bunun için kuvvetli bir deniz gücünün oluşturulmasını gerekmektedir.55 

 Bu kuramlar ışığında jeopolitiğe ülkenin coğrafyasına bağlı olarak belirlenen politikaları ilişkilendiren bir kavram olarak bakabiliriz. Siyasette deniz yolları, su ve enerji ikmal imkânları gibi coğrafi etmenlerin güç üzerindeki etkileri kuramcıları coğrafyanın politik etkilerini araştırmaya itmiş, doğal sınırlara ulaşma, önemli deniz yollarından yararlanma ve stratejik önem taşıyan kara parçalarını denetim altında tutma gibi kaygıların ulusal politikalarda önemli olduğu vurgusu yapılmıştır.56 

 Jeopolitik üzerine ile ilgili bahsettiğimiz hususlar ışında Ortadoğu’nun jeopolitik önemi şu şekilde ifade edebiliriz; Ortadoğu, Rusya ile sıcak denizleri, Doğu ile Batıyı, Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birbirine bağlayan, aynı zamanda Avrupa ile Asya arasındaki bütün ticarî ve kültürel bağlantıların yapıldığı bir bölgedir. Yeryüzünün en önemli kara ve suyollarını kumanda etmesinin kendisine kazandırdığı eşsiz jeopolitik değer, Ortadoğu’yu tarihin ilk dönemlerinden bu yana dünya egemenliği peşinde koşan güçlerin ilk hedefi haline getirmiştir.57 

 Petrolün 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren değer kazanmasıyla Ortadoğu’nun, dolayısıyla buradan geçen kara ve deniz yollarının stratejik önemi dünyanın hiçbir yeriyle kıyaslanamayacak derecede artırmıştır. Uluslararası arenada herhangi bir güç ya da ittifak, diğer güce ya da ittifaka egemenlik sağlamak zorunda ise Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak zorundadır. Nedeni ise Ortadoğu’nun birçok kapıyı birden açan bir maymuncuk işlevinde olmasıdır.58 
Meseleye böyle bir bakış açısıyla bakıldığı zaman dünyada meydana gelen savaşların temel dayanağı, sebebi Ortadoğu’dur denebilir.59 

 Ortadoğu Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını birleştiren bölgenin merkezinde olması özelliği ile açık denizlere inmek isteyen kara devletlerinin jeostratejilerini 
belirledikleri vazgeçilmez mekânları olmuştur.60 

1.4.3. Ortadoğu’nun dini ve kültürel önemi: 

 Din olgusu, birçok toplumda farklı zaman dilimlerinde ve farklı isimler altında tarih boyunca hep var olmuştur. İnsanlar başa çıkamayacağı durumlar karşısında ve içinde bulunduğu güçsüzlüklerden dolayı bir yaratıcıya teslim olma ihtiyacını hissetmiştir.61 Baktığımızda Ortadoğu’nun tarih içerisinde dinî haritası, dil ve etnik haritasına göre daha karışıktır. Tarihin başlangıcından bu yana çalkantılı bir yapısı olan Ortadoğu’da halklarının yaşadığı göçler ve fetihler sonucunda önemli bir gücü olan Helen kültürü, Roma yönetimi sayesinde yeni inançlar ortaya çıkarmıştır.62 

Bu tarihi süreç içerisinde Ortadoğu putperestlik, Mecusilik, Zerdüştlük, Helenizm gibi inançlar yanı sıra semavi din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet dinlerinin yaşandığı bir bölge olmuştur.63 

 Büyük dünya dinleri olarak gösterilen İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkmış ve bölgede büyük öneme sahip olmuştur. Bu dinler Allah’ın birliği, öldükten sonra dirilme, ceza ve mükâfat gibi ortak pek çok özelliği paylaşır. Bunca ortak paydaşlıklara rağmen Ortadoğu’da çıkan anlaşmazlıkların temelinde yatan sebeplerden biri bu üç din mensuplarının birbirlerine karşı gösterdikleri haksız tutumdan kaynaklanmaktadır. Ortadoğu’da haçlı seferleri gibi büyük acılara ve gözyaşına neden olan savaşların temel nedeni dinler arasındaki hoşgörüsüzlüktür. 

 Birçok farklı inançların yaşandığı Ortadoğu’da İslamiyet bölgede kabul edilen son dindir. İslamiyet Ortadoğu’da geçmişte oluşan inanç sistemlerinin birikimleriyle beslenmiş ve kültürel aşamanın son halkasını oluşturan bir din olmuştur.64 Ortadoğu bölgesinde, İslam dininden olma ve Arap olma gibi değerler önem taşımaktadır. Lübnan, Suriye ve İsrail dışında bölge devletlerinin nüfusunun çoğunluğu Müslüman’dır. Türkiye, İran ve İsrail dışında, bölgede yer alan devletlerin hepsi Arap’tır. Buradan ortak özelliklerin artmasıyla sorunların azalacağı mantığı çıkarılmaması gerekir. Bölge ülkeleri dini yönden türdeş olsalar da, ortak din, her zaman tek başına birleştirici bir unsur olmamaktadır. Dinler aynı olsa dahi mezhepsel ayrılıklar birçok çatışmayı beraberinde getirmektedir. Yaşanan savaşlara bakacak olursak İran-Irak Savaşının iki ucunda Müslümanlar veya Irak-Kuveyt savaşında, Müslüman Araplar birbirleriyle savaşmıştı.65 Yakın tarihimizi inceleyecek olursak Suriye iç savaşında taraflar Arap ve Müslüman olmalarına ayrıldıkları tek nokta mezheplerinin farklı olmasıdır. Benzer bir örnek olarak Libya iç savaşında tarafların Müslüman, Arap ve Sünni olmalarına rağmen çok acımasız bir savaş içerisine girebildikleri görülmüştür. 

 Son olarak Ortadoğu üç büyük semavi dinin doğduğu topraklar olması açısından üç dinin mensupları için oldukça büyük manevi öneme sahiptir. Üç dinin mensupları da manevi havayı sürekli hissedebilmek için dinlerinin doğduğu topraklara sahip olma arzusu duymaktadır. Haçlı seferleri de bu kutsal toprakları ele geçirme arzusunun bir tezahürüdür. Yahudilerce vaat edilmiş topraklara sahip olma arzusu da hiçbir zaman son bulmayacak bu uğurda politikalar geliştirecek ve uygulamaya koyacaktır. Bunun neticesi olarak ta Ortadoğu’nun yer altı kaynaklarında ve sahip olduğu jeopolitik konumu üzerinde söz sahibi olmak için yaşanan çatışmalara ek olarak, din eksenli çatışmalar da yaşanmış ve yaşanacaktır. 

1.4.4. Ortadoğu’nun enerji kaynakları bakımından önemi: 

 Dünya siyasetinde son yıllarda yaşanan olaylar Ortadoğu bölgesinin öneminin artarak devam etmesine katkıda bulunmuştur.66 Geniş Ortadoğu coğrafyasında, dünya enerji kaynaklarının bulunmasının yanı sıra bu bölgede farklı uluslar, kültürler, diller ve dinler yaşamaktadır. Bahsi geçen konularda ABD merkezli bir istikrar ve düzen kurulmasının, dünya istikrarına bir dayanak ve güvence olacağına inanılmaktadır. 

 Ortadoğu dünyadaki petrol kaynaklarının yarısından fazlasına sahiptir. Petrolün kalitesinin yüksekliğinin yanı sıra maliyetinin düşük olması, sanayileşmiş petrole 
bağımlı devletlerin dikkatlerini üzerine toplamaktadır. Sanayi alanında gelişmeyen bir bölge olmasına karşın petrol rezervleri açısından zengin olması ve ulaşım yollarının kesiştiği bir noktada bulunması itibarı ile stratejik avantajları bulunmaktadır.67 

 Ortadoğu’nun doğal kaynakları ABD politikaları açısından başta petrol olmak üzere doğalgaz, su gibi temel ihtiyaç maddelerinin denetim altına alınması, nakil yollarının kontrol altında alınması, aynı zamanda olası rakip devletlerin önünün kesilmesi anlamına gelmektedir. Kendi devlet menfaatleri doğrultusunda hareket eden ve bu menfaatler için son derece büyük gayret sarf eden ABD için bölgedeki diğer devletler ile ittifak kurmak ve bu devletlerde askeri üsler kurma çabası Türkiye, Irak, Afganistan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi devletlerin bölge ile birlikte stratejik önemlerini arttırmıştır. Bölgede siyasi aktör olmaya çalışan Rusya’nın engellenebilmesi, Türkiye- Afganistan hattı ve Kafkasya’daki siyasi gelişmelere sıkı sıkıya bağlıdır.68 

 Ortadoğu küresel enerji kaynaklarının en önemli merkezi ve ihracatçısıdır. 
Bu enerji kaynaklarının rakamsal değerlerine bakacak olursak; 

 “OECD’nin 2006 verilerine göre: Dünya petrol rezervinin % 62’si, doğal gaz rezervinin % 40’ı Ortadoğu’da, bunun da % 99’u Körfez 
bölgesinde bulunmaktadır. EIA’nın 2007 verilerine göre: Petrol rezervleri sıralamasında; Suudi Arabistan ( 262,3 milyar varil) 
birinci durumdadır. Bunu Kanada’nın ardından gelen; İran, Irak, Kuveyt ve BAE (sırasıyla: 136,3, 115,0, 101,5, 97,8 milyar varil) 
takip etmekte, Katar ise (15,2 milyar varil) on dördüncü sırada yer almaktadır. 

 Doğal gaz rezervleri sıralamasında; RF’nin ardından İran, Katar, Suudi Arabistan ve BAE (sırasıyla: 974, 911, 240, 214, 112, 59, 55 
milyar m3) gelmekte olup, dünya doğal gaz rezervlerinin sırasıyla; % 15, % 14,7, % 3,9 ve % 3,5’ini barındırmaktadırlar. Doğal gaz rezervleri bakımından ilk yirmi ülke içerisinde Irak onuncu, Mısır on sekizinci, Kuveyt yirminci sırayı almaktadır. 

 2000’li yılların başında günlük petrol üretimi 28 milyon varil olan Körfez’de bu rakamın 2020 yılında 42,2 milyon varile çıkması beklenmektedir. EIA’nın verilerine göre: 2006’da dünyada üretilen petrolde Körfez ülkelerinin payı, % 28’dir. 2004 verilerine göre ise; petrol üretiminde ilk on ülke arasında; Suudi Arabistan birinci, İran dördüncü, BAE ve Kuveyt on ve on birinci, Irak on dördüncü sırayı almaktadır. 

 Dünya ham petrol ihracatının % 38’i ile ham petrol ve işlenmiş petrol türevi ihracatının % 32’si, işlenmiş petrol türevi ihracatının % 16,5’i Orta Doğu’dan yapılmaktadır. Petrol ihraç eden ülkeler sıralamasında; Suudi Arabistan [8,73 m.v./g (milyon varil/gün)] birinci sıradadır. Bu ülkeyi sırasıyla İran (2,55 m.v./g), Rusya ve Norveç’in ardından dördüncü, BAE (2,33 m.v./g) ile Kuveyt (2,20 m.v./g) Venezüella’nın ardından altıncı ve yedinci, Irak (1,48 m.v./g) on birinci, Katar (1,02 m.v./g) on dördüncü sırayı almaktadır. 

 2006 yılında Körfez ülkeleri tarafından ihraç edilen günlük 18,2 milyon varil petrolün 17 milyon varili Hürmüz Boğazı’ndan– bu miktar dünya ihracatının 1/5’ine karşılık gelmektedir – geri kalanı ise boru hatları vasıtasıyla Kızıl Deniz ve Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırılmıştır.”69 

 Bunların dışında Ortadoğu bölgesinde önemli ülkelerden olan Türkiye’de yer altı ve yer üstü zenginlikleri göze çarpmaktadır. Dünya üzerinde kritik öneme sahip 
olan ve nükleer santraller ile savunma sanayinde kullanılan Bor, Toryum ve Neptünyum madenlerinin tüm dünya coğrafyasına nazaran neredeyse %70’i Türkiye’de bulunmaktadır.70 

ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARI 

 2.1. Ortadoğu’nun ABD açısından önemi: 

 Ortadoğu ABD açısından çok büyük stratejik öneme sahiptir. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki petrolün ABD için önemi büyüktür. Ortadoğu petrollerine ABD’nin ilgisi Birinci Dünya Savaşı’nın hemen akabinde başlamıştır. Ortadoğu petrolüne rağbetin başlıca nedeni, azalmakta olan ABD rezervlerini takviye etmek ve ekonomik büyümesi petrole bağlı olan Batı için ucuz enerji kaynağı oluşturmasıdır. Bu nedenlerden dolayı Amerika’ya bağlı büyük petrol şirketleri, Suudi Arabistan’ın, Osmanlı’dan ayrılmasının hemen ardından, buralarda petrol arama çalışmalarına başlamışlardır. Petrolün dünya dengelerini değiştirecek, stratejik öneme sahip olması İkinci Dünya Savaşı döneminde olmuştur. 
Amerika’nın petrol ihtiyacının büyük çoğunluğunu Ortadoğu bölgesinden karşılamasından dolayı, ABD gibi siyasi güçler, Sovyet etkisini bölge dışında tutmanın ve petrol ihraç eden ülkelerin, petrol şirketlerini millileştirmesinin önüne geçilmesinin hayati önem arz ettiği, bu tarz kalkışmalara engel olunması gerektiğine karar vermişlerdir. Bu konuda çarpıcı bir örnek, İran şahının İngiliz petrol şirketlerini millileştirmeye kalkışması sonucu, ABD ve İngiltere’nin desteği ile 1953 yılında devrilmesi olayı gösterilebilir. Amerika Ortadoğu petrolünü elinde tutmak zorundadır. 
Bunun nedeni, ABD’nin enerji ihtiyacını karşılama noktasında, petrole alternatif bir enerji kaynağına sahip olmamasıdır. Bu yüzden, Amerika’nın politikası, Ortadoğu petrolünün akış güvenliğinin ne pahasına olursa olsun korunmasıdır. Ortadoğu’da meydana gelecek karışıklık ve çatışmalar petrol akışının istikrarına zarar vereceğinden, istikrarı sağlama yönünde adımlar atmaktadır.71 1920 yıllarında Ortadoğu bölgesinde petrolün fark edilmesi ile petrol şirketleri pay kapma yarışına girmiştir. 
Bunu sonucu olarak ABD’nin bölgeye ilgisi artmıştır. Soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği’ni çevrelemek maksadıyla ABD, Akdeniz ve Hint Okyanusu’nda askeri gücünü artırmıştır. 

Yani ABD ikinci dünya savaşı sonrasına kadar bölgede ciddi bir askeri varlık göstermemiştir.72 

<  Yukarıda da üzerinde durduğumuz, ABD’nin Ortadoğu politikalarını belirlediği temellerinden biri petroldür. Bunun başlıca nedeni ABD’nin petrol rezervleridir. Bu rezervlere dönemsel göz atıldığında rezervlerinin ciddi şekilde azaldığı görülür.  >

“1980 yılında 36,5 milyar varillik bir rezerve sahip olan ABD’nin 1995 yılında petrol rezervi 29,8 milyar varile gerilemiştir. Daha sonraki dönemlerde ABD’nin 
rezervlerinde ki bu düşüş devam etmiş 2005 yılında 29,3 milyar varil olarak tespit edilmiştir. 1980 yılına göre bir karşılaştırma yapıldığında ABD’nin rezervlerinde 2005 yılı itibariyle -%19,7 oranında bir azalma olmuştur. ABD’nin rezervlerindeki bu azalmanın dünya petrol rezervi ve ABD’nin petrol tüketimi artmaya devam ederken meydana gelmesi oldukça önemlidir. Bu durum ABD’nin petrol rezervlerinin büyük bir kısmını topraklarında bulunduran ülkelere karşı harekete geçmesine neden olarak gösterilebilecek bir gerekçe olarak ortaya çıkmaktadır.”73 

Dünya petrol rezervinin yüzde %63‘ün üzerine çıkan Ortadoğu bölgesinin 88 yıllık rezervi varken, toplam rezervlerdeki payı %2,7‘ye düşen ABD’nin 11 yıllık 
rezervi kalmıştır. Bu sebepten dolayı dünyanın petrol ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan Ortadoğu bölgesinin ABD için ne denli önemli olduğu ortadadır. 
Bunun için ABD, dünya petrol rezervinin büyük kısmına sahip Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak için bu bölgedeki gücünüm artıracaktır. Çünkü ABD’nin temel enerji ihtiyacının %40‘ı petrole bağımlıdır. Petrol ihtiyacının %21‘ini Ortadoğu bölgesinden olmak üzere, yarısından fazlasını ithalatla karşılamaktadır. ABD’nin petrol ithalatı için de, Ortadoğu bölgesinin payının 2050 yılına kadar yüzde 21‘den yüzde 70‘e çıkması beklenmektedir.74 

1956 yılında patlak veren Süveyş Krizi, ABD’nin Ortadoğu politikasına yeni bir boyut getirmiştir. Sovyetlerin bölgedeki nüfuzunun artması sebebiyle, İngiltere’nin önderliği ve ABD’nin desteği ile bir tür Ortadoğu Savunma Örgütü‘nün kurulmasına ilişkin planlar hayata geçirilmiştir. Bu bağlamda, Başkan Eisenhower da, herhangi bir Ortadoğu devletinin, komünizmle yönetilen bir devlet tarafından saldırıya uğraması durumunda, askeri güç kullanımı ve bu kapsamda, bölgedeki ülkelere verilebilecek askeri yardım da dâhil olmak üzere her şekilde ABD tarafından savunulacağını beyan etmiştir. Eisenhower Doktrini olarak adlandırılan politika 1960’ların sonuna kadar devam etmiştir. 1969‘da ABD’nin bölgeye doğrudan müdahalesi yerine Ortadoğu ülkelerine artan şekilde askeri ve ekonomik yardım yapılması esasına dayanan, Nixon Doktrini açıklanmıştır. Bu Doktrini‘ne göre ABD, Ortadoğu bölgesinin Sovyet tehdidine karşı savunulmasında önemli rol oynayacağı düşünülen İran ve Suudi 
Arabistan‘a çok ciddi manada önem vermiştir. Bu plan uyarınca ABD, bu devletlere 1979 yılına kadar daha silah satışını artırmıştır.75 

70’li yılların başında patlak veren petrol krizi ile Ortadoğu bölgesinin ABD için önemi, bir kez daha anlaşılmıştır. 1973 ve 1974‘deki petrol krizlerinden sonra kısa bir süre ABD‘de Ortadoğu petrollerini güç kullanarak ele geçirme senaryosu konuşulmaya başlanmıştır. Petrol krizinin yaşandığı dönemde Suudi Arabistan’daki ABD Büyükelçisi James Akins bu tartışmaların perde arkasında, dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın olduğunu belirtmiştir. Ancak o yıllarda Körfez bölgesinde, ABD’nin ciddi bir askeri varlığı yoktu ve bölge petrolünü güç kullanarak kontrol altına alma bu açıdan çokta mümkün değildi. Nitekim bu plan ABD yönetimince destek bulamadı ve kısa sürede gündemden düştü.76 

 1979 yılında İran’daki İslam Devrimi ve aynı yıl Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali, ABD’nin bölgeye daha fazla müdahale etmesini gerektirdi, çünkü bu iki gelişme bölgedeki güç dengesini Sovyetler Birliği’nin lehine değiştiriyordu. Bunun ardından, ABD bölgedeki politikasını değiştirdi ve 1980‘de Carter Doktrini’ni benimsedi. Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, 23 Ocak 1980’de ABD Kongresinde yaptığı konuşmada yeni politikasını ayrıntılı olarak açıkladı. Carter konuşmasında herhangi bir yabancı gücün Ortadoğu bölgedesin de etkinlik kazanmak amacıyla yapacağı tüm girişimlerin ABD'nin stratejik çıkarlarına karşı tehdit sayılacağını, böyle bir durumda askeri güç kullanımı da dâhil her türlü tedbiri alacaklarını ilan etti.77 İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana hemen her ABD Başkanı, Ortadoğu’nun ve Körfez‘in ABD için hem ekonomik, hem siyasal, hem de stratejik olarak önemli olduğunu vurgulamış ve bu doğrultuda politikalar geliştirmiştir. Truman Doktrini, Eisenhower Doktrini, Nixon Doktrini, Carter Doktrini, Reagan, baba ve oğul Bush döneminde ABD’nin bölgeye yönelik askeri müdahaleleri bu politikanın somut ifadeleri 
olmuştur. Örneğin yukarıda bahsi geçen Carter Doktrini’nin de, Ortadoğu‘da enerji güvenliğine herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda Amerikan askeri müdahalesi alternatifler dâhilindeydi. Dünya petrol rezervinin %65‘ine sahip Ortadoğu‘da, ABD politikasının temel unsurlarından biri, Körfez‘deki petrol kaynaklarının güvenliğinin sağlanmasıdır.78 

 Soğuk Savaş dönemi boyunca Ortadoğu ülkeleri, ABD ile yakın askeri ve siyasi ilişkilere girme konusunda çekingen davranmışlardır. SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile iki kutuplu sistem sona ermiş, bunun yerini yalnız ABD egemenliğinin söz konusu olduğu, tek kutuplu sistem almıştır. Soğuk Savaş’ın, kapitalist bloğun zaferiyle sona ermesinden sonra, ABD için yeni hedef, Rusya Federasyonu’nun yerine geçebilecek devletlerin bir şekilde engellenmesi dir. Bu temel politikaya göre ABD, küresel hegemonyasına meydan okumasa bile, dünyanın herhangi bir bölgesinde ABD’nin çıkarlarına ters düşecek bir bölgesel gücün ortaya çıkmasını engellemeyi amaçlamıştır.79 
Yani günümüzün uluslararası sistemi, Soğuk Savaş döneminde var olan güç dengesine göre değil, bir anlamda ABD hegemonyasına göre kurulmuştur.80 

 ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik güttüğü çıkar politikalarını, İsrail‘in bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi, ABD‘ye düşman bir devletin kitle imha silahları elde etmemesi, enerji kaynaklarının kendi politikaları doğrultusunda dünyaya kesintisiz ulaşması şeklinde ifade edebiliriz. Bunun yanı sıra, Körfez‘de güçlü düşman bir devletin olmaması, Ortadoğu barış sürecinin başarıyla sürmesi, ABD’nin bölgenin Batı yanlısı Arap devletleriyle iyi ilişkiler kurması ve iyi ilişki içerisinde olan devlet rejimlerinin devamının sürmesi ve bölgesel terörizmin kontrol altında tutulması son derece önemli ulusal çıkarlar olarak tanımlanmıştır.81 

 ABD’nin Ortadoğu bölgesine yönelik politikalarını toparlayacak olursak, politikaları belirleyen temel unsurlar şu şekilde sıralanabilir. Petrol ve enerji 
kaynaklarının kesintisiz dolaşımını ve fiyatlarını kontrol etmek, İsrail‘in güvenliğini garanti altına almak, İsrail‘e tehdit oluşturma potansiyeli taşıyan ülkeleri zayıflatmak, bu bağlamda Irak, Suriye, Lübnan ve İran‘ı kontrol etmek, politikalarına karşı tavır alan radikal İslam tehlikesini azaltmak. Bunlara ek olarak bölge ülkelerindeki kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarını ortadan kaldırma ve terörün kaynağı haline gelmelerini önleme, Amerikan karşıtı düşünceleri azaltma da ABD’nin Ortadoğu politikasını şekillendirirken belirleyici unsurlar arasında sayılabilir. Yani ABD’nin Ortadoğu politikasının amacı, bölgede egemenliğini sarsacak bir gücün ortaya çıkmasını engellemek ve petrolün Amerikan kontrolünden çıkmamasını sağlamaktır.82 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI ;


46 Sadık Acar, “Orta Doğu’nun Dünya Ticareti Bakımından Önemi ve Körfez Bunalımı Sonrası Beklentiler”, DEÜ İİBF Dergisi, Cilt: 7 sayı:1,1992,s.147.
    http://www.deu.edu.tr/userweb/sadik.acar/dosyalar/SAD1.pdf, 22.03.2014 
47 Oral SANDER, Siyasi Tarih (1918-1990), İmge Kitapevi, Ankara, (1991), s.349 
48 Davutoğlu, A.g.e, s.332 
49 Nihat Ersin, Ortadoğu Savaşlarının Perde Arkası, Gündem yayınları, İstanbul, (2003), s.21 
50 Bilal Karabulut, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi, Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik, Platin yayınları, Ankara, (2005), ss.21-22 
51 Münir Şefik, Emperyalizmin İslam Dünyasına Girişi ve Ortadoğu Sorunu,Cemil Akpınar, (Çev.), Risale Yayınları, İstanbul, (1983), s.47 
52 Davutoğlu, A.g.e, s.327. 
53 Kocaoğlu, A.g.e, s.170 
54 Erol Mütercimler, Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekata Geleceği Yönetmek, Alfa Yayınları, İstanbul, (2006), s.309 
55 Alfred Thayer Mahan, Deniz Gücünün Tarih Üzerindeki Etkisi, Kerem ve Melahat Fındık (çev.), QMatris yayınları, İstanbul, (2003), s.17-19 
56 Erhan Arda, Sosyal Bilimler El Sözlüğü, Alfa Yayınları, İstanbul, (2003), s.310 
57 Ömer Turan, Tarihin Başladığı Nokta Ortadoğu, Yaydağ yayınları, İstanbul, (2002), s.16 
58 Cengiz Çandar, Ortadoğu Üzerine Aykırı Düşünceler, Bir yayıncılık, İstanbul, (1984), s.37 
59 Mujeeb R. Khan, The Tragedy of the Modern Middle East: The Systemic Basis of War and Authoritanism in The Regime, Milletlerarası Orta Doğu: 
    Kaos mu Düzen mi?, Hazırlayan: Ali Ahmetbeyoğlu, TADAV Yayınları, İstanbul, (2004), s. 15. 
60 Davutoğlu, A.g.e, s.132 
61 Ömer Faruk Harman, Yeni Ahid’de Din ve Din Anlayışı, Dinler Tarihi Araştırmaları II.sempozyumu, 20- 21 Kasım, Konya, (1998), s.71 
62 Bernard Lewis, Ortadoğu, İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Selen Y.Kölay (Çev.), Arkadaş yayınevi, Ankara, (2000), s.28 
63 Lewis, A.g.e, s.284 
64 Suat Parlar, Ortadoğu Vaat edilmiş Topraklar, Mephisto yayınları, İstanbul, (1997), s.46 
65 Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitapevi Ankara, (1992), s.230 
66 Tayyar Arı, Irak, İran ve ABD, Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, Alfa yayınları, İstanbul, (2004), s.67 
67 Halis Çevik, Kadim Toprakların Trajedisi: Uluslararası Politikada Ortadoğu, İkia Yayıncılık, İstanbul (2005), s. 15. 
68 Yavuz Gökalp Yıldız, Global Stratejide Ortadoğu, Der Yayınları, İstanbul, (2000), s.28 
69 Varlık, A.g.e, s.223 
70 Armağan Kuloğlu, Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi, , Ankara, (2010), s.3, 
    www.beykent.edu.tr/WebProjects/Uploads/kuloglu-ocak%202010.pdf, 06.03.2014 
71 Tuğçe Ersoy Öztürk, “ABD’nin Yumuşak Güç Kullanımı: Barack Obama İmajı Üzerinden Amerikan Dış 
Politikasının Yeniden İnşası”, http://kamudiplomasisi.org/pdf/abdninyumusakguckullanimi.pdf,s.4, 12.03.2014 
72 Hikmet Erol, “Geçmişten Günümüze ABD’nin Ortadoğu Politikası”, 
http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/amerika/252-gecmisten-gunumuze-abdninortadogu-politikasi, 06.08.2010, 12.03.2014 
73 Mustafa Atiker, “Ortadoğu, Petrol ve ABD”, http://www.kto.org.tr/d/file/ortadogu_rapor.pdf, s.7, 12.03.2014 
74 Metin Altıok, “Uluslararası Sermayenin Krizi, Hegemonya Savaşları Ve Türkiye”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.3 sayı. 12, Bahar 2005, s. 160. 
75Güngörmüş Kona, A.g.m, s.18 
76 Mustafa Aydın, “Amerika Dünyadan Ne İstiyor? ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Dış Politikası”, Stradigma, Sayı 4, 2003. 
http://www.stradigma.com/turkce/mayıs2003/vizyon.html, 12.03.2014 
77 Güngörmüş Kona, A.g.m, s.18 
78 Aslıhan P. Turan, “Hazar Havzasında Enerji Diplomasisi”, 
http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Hazar%20Havzasinda%20Enerji%20Diplomasisi.pdf, s.183, 28.03.2014 
79 Ümit Özdağ, Yeniden Yapılanan Ortadoğu, Irak Krizi (2002–2003), Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, (2003), s. 77. 
80 Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, Çev. Gürol Koca, Literatür Yayıncılık, İstanbul, (2003), s.1 
81 Özlem Demirkıran, Soğuk Savaş Sonrası Ortadoğu Ekseninde Türk-Amerikan İlişkileri, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, (2005), s.123 
82 Ahmet K. Han, Irak Savaşı; Oyunun Adı Petrol mü?, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya,Der. Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, İstanbul, (2004), s. 362. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 2

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 2



 BÖLÜM 1 _ ORTADOĞU KAVRAMI VE ORTADOĞU’YA GENEL BAKIŞ 

1.1.Ortadoğu Kavramı 

 Ortadoğu kavramı Avrupa merkez kabul edilerek, dünyanın diğer bölgelerini bu merkeze uzaklıklarına göre; yakın, orta ve uzak şeklinde kategorize eder. Coğrafi bir kavramdan ziyade siyasi bir içeriğe sahip olan Ortadoğu kavramını ilk defa 1902 yılında Amerikan deniz tarihçisi Alfred Thayer Mahan, Arabistan ile Hindistan arasındaki bölgeyi ifade etmek için kullanmıştır.6 Bölgeyi haritada incelediğimiz zaman Mahan’ın, bu kavram ile Süveyş‘ten Singapur‘a kadar uzanan deniz yolunun bir bölümünü kapsayan ve sınırlarının kesin şekilde belirtmediği bir bölge karşımıza çıkmaktadır.7 

 Ortadoğu sınırlarının tanımlanması üzerine farklı pek çok görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerin farklı olmasının temel sebebi ise çeşitli sosyal bilim dallarında 
uzmanlaşma farkının etkileridir. Bu farklı uzmanlaşma alanları kendilerine özgü şekillerde bölgeyi birbirlerinden farklı şekilde tanımlamaktadır. Coğrafyacılar coğrafi görüş açısı ile bakmakta meseleye bölgesel coğrafya yönünden değerlendirmekte ve Asya kıtasının bütününü temel alarak Ortadoğu’yu Güneybatı Asya olarak tanımlamayı uygun bulmaktadırlar.8 

Bölgeyi siyasi açıdan tanımlayan Cemal Zehir, İngiltere ve Fransa gibi geçen yüzyılın ortalarından beri yeni sömürgeler elde etmek ve yayılmacı politikalar izleyen Avrupa devletlerinin, Avrupa’yı merkez kabul ederek buranın doğusunda kalan dünyayı üçe ayırmışlardır9 değerlendirmesini yapmıştır. 
Akdeniz kıyısındaki Türkiye, Suriye, Mısır, İsrail, Lübnan devletleri ile Arabistan, Irak ve İran’ı kapsayan alan Ortadoğu içerisine alınmakta ve Ortadoğu terimi 
çoğunlukla Yakındoğu adıyla ifade edilen bölgenin tamamı için kullanılmakta dır.10 

 Ortadoğu tabir edilen bölgeyi farklı kaynaklardan incelediğimiz zaman, coğrafi bölge sınırlarının, kaynaklara göre farklılık gösterdiğini görülmektedir. Örneğin Ahmet Davutoğlu Ortadoğu’yu; Hindistan’ın batısından başlayarak Kuzey Afrika’da Mısır’ı da içine alan bir hattaki bölgeleri kapsayan alanlar için güncel alanda kullanılan bir kavram şeklinde tanımlamaktadır.11 

Başka bir kaynağa göre ise Ortadoğu, batıda Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan ve Mısır‘dan başlayarak, doğuda, körfez ülkeleri, kuzeyde, Türkiye, Kafkasya, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İran, Afganistan ve Pakistan’ın güneyde, ise Suudi Arabistan ve Yemen‘in de dâhil edildiği coğrafya olarak tanımlamaktadır.12 

Bu tanımlamalar ışığında Ortadoğu coğrafyasının geniş tanımı: Türkiye, Afganistan, Suriye, Lübnan çizgisinden başlayıp Kuzey Afrika devletlerini de 
kapsayarak Uzakdoğu sınırına dayanan ve Arap Yarımadası’nı içine alan bölgedir. Dar tanımı: Kuzey Afrika ülkeleri, Afganistan ve Pakistan’ı içine almayan 
Bahreyn, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Filistin ve Mısır olmak üzere 
12 Arap ülkesi ile İsrail’i esas alan bölgedir.13 

 Kona’ya göre ise Ortadoğu 

“Orta Doğu terimini İngiltere geliştirmiş ve bu kavramın içine Arap devletleriyle birlikte İsrail, Kıbrıs, Türkiye ve İran’ı da eklemiştir. 
Ancak, Amerikalılar tarafından geliştirilen ‘Yakın Doğu’ terimi yalnızca İsrail ve İsrail’e komşu Arap devletlerini ifade etmektedir” şeklindedir.14 

1.2. Ortadoğu’nun Tarihi: 

 Ortadoğu diye tabir edilen bölge dünya üzerinde çok özel bir öneme sahiptir. Ortadoğu kültürel özellikleri ve coğrafi konumuyla medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve tarihe birçok defa yön vermiştir. Tarihte insanların yaşamını etkileyen birçok gelişmenin, ilk olarak bu bölgede gerçekleştiği bilinmektedir. Örnek vermek gerekirse ilk yerleşik hayat, ilk tarım faaliyetleri, ilkyazı, ilk yazılı kanunlar ve ilk dinler hep bu bölgede ortaya çıkmış ve dünyaya yayılmıştır. Ortadoğu’nun stratejik öneminin tam olarak anlaşılabilmesi için bölgenin tarihi sürecine kısaca göz atmak faydalı olacaktır. 

 Ortadoğu’nun tarihini ve tarihi akışını belirleyen en önemli öğelerden biri de dinlerdir. Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkan ilk semavi din Yahudiliktir. Yahudilik 
günümüzde de bölgeyi oldukça etkilemektedir. Özelikle Yahudilik temelli, laik bir anlayışla 19. yüzyıl ile birlikte ortaya çıkan Siyonizm, bugün için belki de bölgeyi en çok etkileyen unsurdur. Yahudilikten sonra ise Hz İsa ile birlikte Hıristiyanlık etkisi söz konusudur. Hıristiyanlık ancak Roma’nın resmi dini olduktan sonra bölgeyi siyasi açıdan etkilemiştir. Ancak bu din Ortadoğu bölge halkların arasında çok fazla yayılmış değildi. Örneğin Suudi Arabistan’da putperestlik hâkimdi.15 İran’da yaygın din ise Mecusilik ti. (Zerdüştlük) 16 

İslamiyet Ortadoğu bölgesini en çok etkileyen dindir. Mekke‘de ortaya çıkan İslam çok kısa bir zamanda güçlenmiş devletleşmiş ve imparatorluk kurmuştur. 4 Halife döneminden sonra ise yönetim saltanat haline gelmiştir. İslam’ın imparatorluk sınırları ise sürekli genişlemiş ve Emeviler Endülüs’e kadar yayılmıştır. Emeviler ve onların saltanatına son veren Abbasiler döneminde İslam içinde Arapların hâkim olduğu bir dönem yaşanmıştır. İslam içerisinde siyasi fikir ayrılıkları zamanla İslam‘da mezheplerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu bölünme içinde ilk ayrışma Hz Ali’nin hilafeti ile ilgili yaşanan hadiseler sonucu Şiilik ve Sünnilik şeklinde olmuştur. 

Siyasi anlamda diğer bir ayrışma da Vahhabiliktir. Bugün için Şiilik, Sünnilik ve 
Vahhabilik Ortadoğu’daki Müslüman devletleri etkileyen temel dinsel bölünmeyi ifade etmektedir.17 

 Osmanlı İmparatorluğu, Ortadoğu’da 16. Yüzyıldan itibaren dört yüz yıl boyunca İslam dini adına hüküm sürmüştür. Arap âleminde Osmanlı hâkimiyetinin 
başlangıcı 14. yüzyıla dayanmaktadır. Bağdat’tan Kahire’ye tecrit edilen Abbasi İmparatoru’nun İslamiyet’in kutsal topraklarının yönetimi ve muhafazasını Mısır 
seferinden sonra Yavuz Sultan Selim’e devretmesiyle 1517’de resmen Müslümanların liderliği Osmanlı Devleti’ne geçmiştir.18 Osmanlı hâkimiyeti zamanında, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin topraklarını içeren bölge İmparatorluğun doğrudan doğruya merkeze bağlı vilayetlerini kapsamaktadır. Suudi Arabistan’da ise, imparatorluğa bağlı ancak yönetimi Arap şeriflere bırakılan bazı şeyhlikler ve emirlikler bulunmaktadır. 

Bu emirliklerden en önemli olanları Necid ve Hicaz emirlikleridir.19 

Osmanlı hâkimiyeti yalnızca Hicaz’ın belirli kasabalarında ve Tihama limanında garnizonlar kurmuştur ve Türk paşalarının otoritesi bu yerlerde sınırlandırılmış tır.20 
Osmanlı Devleti Türk kökenlidir ve günümüzdeki Ortadoğu yöneticileri gibi etnik köken üzerinden hâkimiyet egemenlik kurma çabası içerisinde olmamışlardır. 
Osmanlı yönetimi başkalarının etnik kökenine ve dinî tercihlerine karşı hoşgörülüdür. Aynı zamanda bu hoşgörü hem bir dinî hüküm hem de siyasal yaşamın bir parçasıdır Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar boyunca hükümet merkezinden çok uzak ülkelerde hüküm sürmesine getirilebilecek en mantıklı açıklama etnik kökene dayalı siyaset yapmamış olmasıdır.21 Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’da doğru politika izlediğini gösteren en önemli hususlardan biri de bölgeden çekilmek zorunda kaldıktan sonra, Ortadoğu’da günümüze kadar huzur ortamının tesis edilememiş olması ve sakin bir siyasi zemin oluşturulamamış olmasıdır.22 İslam dininin doğduğu topraklar 
olan Ortadoğu’nun, tarihsel bütünlük ve Osmanlı’nın bölgeye kattığı değerler açısından, Osmanlı’nın Ortadoğu’da hâkimiyet dönemi günümüzde de çok önemli görülmektedir. Ortadoğu bölgesinde Osmanlı Devleti’nin ekonomi ve toplum konularında devletin önceliği üzerine geleneksel duruşu, bölgenin yapısını anlamak üzere yapılan tartışmalarda vazgeçilemez bir delil olarak kullanılmaktadır. Osmanlı’nın son dönemlerinde bölgede açıkça gözüken olumsuz özelikler genel hatlarıyla; verimsiz yönetim, ekonominin kötü idaresi ve yolsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır.23 Bunlara rağmen Ortadoğu’da en rahat ve istikrarlı dönem bölgede Osmanlı hâkimiyeti olduğu devirlere rastlamaktadır. 

 1900’lerin başında Araplar İngiliz desteği ile ayaklanmış ve Osmanlı Devleti bölge üzerindeki hâkimiyetini yitirmiştir. Mekke Şerifi Hüseyin, Osmanlı ve Britanya arasında gidip geliyordu. Osmanlı’nın yaklaşan savaştan Almanya ile birlikte galip çıkma olasılığı ve Sünnilik, Halifeye karşı savaş kararını zorlaştırıyor du. Ancak dönemin sonuna doğru İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarının merkezi ve Türkçü politikaları Şerif Hüseyin’i Osmanlı’dan uzaklaştırdı. Arabistan’ı birleştirmeyi hedefleyen “Büyük Arabistan” isyanı hazırlıklarına, meşhur Lawrence’ın de çabalarıyla İngiltere ile bir arada girişen Hüseyin, bölgenin geleceğini şekillendiren önemli aktörlerden biri oldu.24 Savaş başlayınca İngilizlerin ayaklanmayı körükleme çabalarında artış görülmüştür. İngilizlerin Şerif Hüseyin ile yaptıkları anlaşmadan sonra Araplar Osmanlı’ya karşı saldırıya geçmiştir.25 İngiltere ile Şerif Hüseyin arasındaki görüşmeleri ve anlaşmayı öğrenen Fransa Ortadoğu’yu ele geçirme girişimine hız vermiştir. Daha sonra Fransa İngiltere’ye baskı yaparak Sovyetler birliğinin onayıyla gizli bir antlaşma imzalamıştır. 

Fransa ve İngiltere arasında Sykes-Picot 26 Planı üzerinde anlaşmaya varılmıştır. 

Bu plana göre bölge üç ülke arasında büyük oranda paylaşılmıştır. Ancak Fransa, sahiplendiği bazı bölgelerde beklediğinin üzerindeki direnişi kıramayarak, bu 
bölgelerden çekilmek zorunda kalmıştır.27 

İngiltere ve Fransa savaş sırasında Ortadoğu hakkında ortak bir bildirge yayınlamıştır. Bildirgede “Uzun zamandan beri Türk zulmü altında yaşayan halkların kurtuluşlarına yardım etmek için savaştıklarını” belirten bu iki devlet “ Ortadoğu halklarının kendi kaderini tayin hakkını” uygulayacaklarını ve Ortadoğu ülkelerinde kendi serbest seçimlerine dayanan ulusal hükümetler kuracaklarını bildirmişlerdir.28 Ancak İngiltere ve Fransa söylediklerinin aksine bölgedeki çıkarlarını korumak ve sömürgelerini sürdürebilmek için bölgenin geçmişten gelen tarihsel yapısını değiştirebilecek boyutlarda bölge ülkelerinin siyasal, sosyal ve ekonomik yapılarına müdahalelerde bulunmuşlardır. Bölgenin siyasal bütünlüğünü parçalara ayırarak bölge devletleri arasındaki dinsel ve mezhepsel ayrılıkları derinleştirmiş, küçük birimler oluşturmuş, dar bölgeci zihniyetleri aşılayarak kökleştirip parçalamaya yeni boyutlar kazandırmışlardır. Bu böl ve yönet taktiği ile bölgeyi İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar kontrolleri altında tutmayı başarmışlardır.29 

 İkinci Dünya Savaşından sonra dünyadaki güç dengeleri yeniden şekillenmeye başlamış, eski güçlü devletler Fransa, İngiltere, Almanya ve Japonya’nın yerini SSCB ve ABD almıştır. Almanya’yı savaşta yenmek için ABD’den silah ve teknolojik destek alan SSCB bu sayede ABD’ye denk bir süper güç olmuş ve dünya iki kutuplu bir hal almıştır. 

Savaş nedeniyle askeri ve ekonomik olarak güç kaybeden İngiltere ve Fransa’nın egemenliği altındaki Ortadoğu devletleri sırayla bağımsız olmaya ve İngiltere ve 
Fransa’nın egemenliğinden kurtulmaya başladılar. 1948 yılında İsrail Devleti’nin Filistin’de kurulması, sömürge devletlerinin Araplar arasında pekiştirdiği ayrışmaları unutturmuş ve Ortadoğu’daki devletleri birleştirici etki yapmıştır. İsrail kurulur kurulmaz Arap-İsrail Savaşı patlak vermiştir. Bu savaşta İsrail kazançlı çıkmış, günümüze kadar sürecek olan sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.30 

İsrail’in kurulması ile birlikte Filistin’de Araplar örgütlenmeye başlamış, Filistin Mücadelesini denetimleri altında tutmak isteyen Arap devletlerinin oluşturduğu Filistin Ulusal Konseyi, Kudüs’te Filistin Kurtuluş Örgütü’nü kurmuştur.31 Ancak bu örgütler tek ses olamamıştır. 1967‘deki Altı Gün Savaşları ile İsrail büyük başarı sağlamış ve artık bölgeye tamamen yerleştiğini ve bir daha ayrılmayaca ğını göstermiştir. Bu savaşta ABD, İsrail’i desteklemiş ve Arap devletleri ABD ile ilişkilerini kesmiş, SSCB ise Arap devletlerini desteklemiştir. Arapların İsrail ile “çözüm, görüşme ve barış yok” sloganını netleştirmiştir.32 “Takip eden yıllarda Araplar arasında ve uluslar arası arenada Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi kabul edilen FKÖ, Arap-İsrail çatışmasına son vermek amacıyla teklif edilen fakat Filistin ulusal özlemlerini tatmin etmeyen her türlü çözüm teklifini engellemeye çalıştı.”33 

İran-Irak Savaşı, Soğuk Savaşın sonlarında yaşanan savaşlarının en önemlisiydi. Saddam Hüseyin’in nedeni pek anlaşılamayan şekilde İran’a saldırması ile savaş 
başlamış ve tam sekiz sene sürmüştür. Savaşta ABD, Irak’ı desteklemiş, Irak müttefiklerinden aldığı kimyasal silahlarla Halepçe’de binlerce sivil insanı katletmiştir. 
1988’e kadar karşılıklı füze atışlarıyla devam eden savaşta iki devlette hiçbir şey kazanmamıştır.34 İran içerde rejimini güçlendirmiştir. Suriye, İran‘ı desteklemiştir. 
ABD Irak‘ı açıktan destekleyerek İran’ın rejim ihracına karşı olduğunu ortaya koymuştur.35 Irak Savaştan zararlarını gidermek için Kuveyt’i işgal etmiş, bu hareketi karşısında dünyadan çok büyük tepkiler almıştır. ABD, BM Güvenlik Konseyi işbirliği ile Kuveyt’ten çekilmesini istemiş, çekilmeyince ABD öncülüğünde harekât başlamıştır. 

Harekât sonucunda Kuveyt kurtulmuş, Irak’a ise ağır ambargo, çevreleme politikası uygulanmıştır.36 

En nihayet 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra dünya yeni bir döneme girmiş, tehdit ve güvenlik algısı yeniden şekillenmiştir. Bu süreçte ABD’nin Afganistan ve Irak’a müdahalede bulunmuştur. Günümüzde de devam eden Arap ayaklanmaları neticesinde Ortadoğu’ya ne olacağı dünyanın birinci gündemi haline gelmiştir. 

1.3. Ortadoğu’nun sosyal ve demografik yapısı: 

 Tevrat hikâye ve efsanelerinin ete kemiğe büründüğü, Musa, David, Süleyman ve Lût peygamberlerin kendi kavimlerine kıydıkları çölün bulunduğu yer olan 
Ortadoğu, nüfusu, etnik gruplar dil ve din açısından bir hayli karmaşık ve parçalıdır.37 Bu Ortadoğu’nun uzun tarihi geçmişi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bölgede azınlık pek çok grupla birlikte dört büyük ve etkin etnik grup bulunmaktadır. Bunlar; Türkler, Araplar, Acemler ve Yahudilerdir.38 Bu ırklara ek olarak Çerkez ve Kürtlerin de bölgede etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu’da yaşayan etnik gruplar genel itibari ile farklı devletlerde birbirlerinden bölünerek ayrılmışlardır. Bunun yanı sıra aynı devlet sınırları içerisinde farklı etnik grupların birlikte yaşadığı devletler de vardır. Ortadoğu insanının birçoğu genelde geleneklerine bağlı ve muhafazakâr yapıdadır. 
Toplumlarının birçoğu genelde geleneksel ve muhafazakâr yapıdadır. Ortadoğu halkları arasında toplumsal sınıflar arasındaki uçurumlar büyüktür, okur-yazarlık oranı ise düşük seviyelerdedir.39 
Ortadoğu’nun toplumsal dokusunda göze çarpan bu olumsuz özellikler pratikte de birçok sorun yaratmaktadır. Örnek verecek olursak eğitim düzeyinin düşüklüğü insanların politik eksiklikleri kavrayamamalarına ve liderlerinin hatalarını görememelerine neden olmaktadır. Arap ülkelerindeki liderlerin uzun yıllar başta kalabilmelerinin nedenlerinden biri olarak eğitim düzeyinin düşüklüğünü sayabiliriz. Başka bir sorun da maddi imkânların orantısız dağılmasından dolayı toplumun büyük çoğunluğunun yoksul olmasıdır. Bu insanlar sıkıntısı ve gelecek kaygısı yanı sıra güvenlik gibi sorunlarla uğraşmak zorundadır. İnsanlar bu gibi sıkıntılar altında yaşam sürmek zorunda bırakılmaktadır. Böyle şartlar altında ve böyle bir ortamda Ortadoğu halklarının bölgede iyi bir şeyler yapabilmek adına projeler ve planlar üretip uygulamaya koymaları zorlaşmaktadır.40 

Bölgedeki sosyal yapı etnik ve dinî mezhepler açısından çok parçalıdır. Etnik açıdan hâkim olan unsurlar belirttiğimiz üzere İranlılar, Türkler, Araplar ve 
Yahudilerdir. Dinî açıdan, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler etkilidir. Müslümanlar da Sünni, Şii ve Vahabilerin etkin olduğu bölünmüş bir yapıya sahiptir.41 
Bölgenin dünyanın dinî merkezi olması, Ortadoğu sosyal yapısında egemen kültürolarak ruhçuluğu ağırlıklı kılmaktadır. Pek çok sayıda peygamber bu bölgede zuhur etmiştir. Bölge halklarının kendilerini anlatma alışkanlıkları Peygamberlik, nebilik, velilik gibi değerler üzerinden yapılmaktadır. Batı toplumunun fikir ve sözlerine referans ve dayanak olarak filozof, sanatçı ve düşünürleri göstermelerine karşı Ortadoğu halkları peygamberleri, velileri göstermekte, kendilerini bu şekilde ifade etmektedirler.42 

Bölgenin toplumsal yapısını anlamaya etki eden bir başka unsur ise dildir. Dil bakımından etnik yapıdaki söz konusu karmaşıklık devam etmektedir. Bölgede en çok konuşulan dil Arapçadır. İkinci önemli dil ise Türkçedir. Bölgede İran dışında az da olsa Farsça kullanılmaktadır. Bu önemli dillerin yanı sıra Ortadoğu’da: İbranice, Ermenice ve diğer azınlık dilleri de bulunmaktadır.43 Ortadoğu’da öncede belirttiğimiz gibi baskın dili Arapçadır. Bu dil Arabistan’da gelişmiştir ve Etiyopya dilleriyle Sami dillerinin güney bölümünü oluşturur. Arabistan dışında Arapçanın yayılması İslamiyet’in doğal bir sonucudur. 
Bir diğer Ortadoğu dili de Türkçedir. Türk dili Orta Asya kökenli bir dildir. 
Türk dili bölgede azınlık hâlinde İran ve Sovyet ülkelerinde de konuşulmaktadır. Bölgede konuşulan büyük diller kategorisine ekleyeceğimiz bir diğer dil de Farsçadır. 
Hint-İran dil ailesinden gelen bu dil Arapça harflerle yazılmaktadır. Dördüncü bir Ortadoğu dili Kürtçedir. Son olarak da İbranice bölgede konuşulmaktadır ve İsrail’in resmi dilidir. Bölgede sınırlı olarak Ermenice, Aramice gibi diller de bulunmaktadır.44 

Buraya kadar olan kısımda bölgenin etnik yapısı, kültür ve dil değerlendirmesini kısaca ele aldık. Bölgenin sosyal yapısında son olarak nüfusun değerlendirmesi ni de ele alacak olursak; 

“2008 itibarıyla Ortadoğu’nun nüfusunun 280.109.581 olduğu tahmin edilmektedir. 
Bu nüfus yaklaşık olarak, Türkiye’nin 4 katına, AB’nin 0,6’sına, ABD’nin 0,9’una, Güney Kafkasya’nın 18, Balkanlar’ın 5, Orta Asya’nın (Çin ve Afganistan hariç) 4,6 katına, Kuzey Afrika’nın (Mısır hariç) 3,3 katına, dünyanın 1/24’üne karşılık gelmektedir 

Bölge nüfusunun yaklaşık olarak % 66’sı Arap (181,14 milyon), % 13’ü Acem (34,6 milyon), % 7’si Türk (18,84 milyon) (Azeri, Türk, Türkmen, Kaşkari vb.), % 4’ü Kürt (11,6 milyon), % 2’si Yahudi (5,33 milyon)dir. İran, İsrail ve Lübnan dışında Araplar, yaşadıkları ülkelerde çoğunluğu oluşturmaktadırlar. Nüfusun geri kalanı Ermeniler, Asurîler, Berberiler, Lurlar, Bahaîler, Beluciler, 
Keldaniler, Afrikalılar ve diğer halklardan oluşmaktadır. 

En büyük azınlık grubunu oluşturan Azeriler (16,5 milyon) İran’da, Kürtler Irak’ta devlet yönetimini ellerinde bulundurmaktadırlar. Filistinliler (10,6 milyon)’in büyük çoğunluğu Gazze, Batı Şeria, Ürdün ve İsrail’de yaşamaktadır. Bunlardan sadece 4,2 milyonu UNHCR’ın gözetimi altındadır. Körfez Savaşı sonrasında ülkedeki terör ve istikrarsızlık nedeniyle toplam 3,4 milyon Iraklı ülkeyi terk etmiştir. Bunlardan 1,8 milyonu komşu ülkelerde, 1,6 milyonu ise ülke içerisinde yerlerinden edilmiş olarak yaşamaktadırlar. Petrol üreticisi devletlerde çalışan çoğu Asya kökenlik halk; Suudi Arabistan’da nüfusun % 10’unu, Umman’da % 17’sini, Bahreyn’de % 33’ünü, Kuveyt ve BAE’de % 60-67’sini, Katar’da % 75’ini oluşturmaktadırlar. 

Toplam nüfusun % 57’sini Sünniler, % 34’ünü Şiiler, % 5’ini Hıristiyanlar, % 2’sini Museviler, oluşturmaktadır. İran, Umman ve Bahreyn’de Şiiler, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE, Kuveyt ve Katar’da Sünniler çoğunluktadırlar. İktidarın Sünnilerde olduğu Irak’ta Şiiler (% 60), Alevilerin elinde olan Suriye’de Sünniler (% 74) çoğunluktadır.”45 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

7 Davut Dursun, Ortadoğu Neresi, , İnsan Yayınları, İstanbul, (1995), s. 1. 
8 Selami Gözenç, Güneybatı Asya “Ortadoğu” Ülkeler Coğrafyası, Çantay Yayınları, İstanbul, (1999), s.5 
9 Cemal Zehir, Son Gelişmeler Işığında Ortadoğu’da Su Meseleleri, Milletlerarası Ortadoğu: Kaos mu? Düzen mi? Konferansı Bildiriler Kitabı, 
   Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, (2004), s.278 
10 Mehmet Kocaoğlu, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu, Genelkurmay Basımevi, Ankara, (1995), s.5 
11 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayıncılık, İstanbul, (2004), s.119 
12 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa yayınları, İstanbul, (2007), s.25 
13 Beril Dedeoğlu, Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, İstanbul, (2002), s.1 
14 Gamze Güngörmüş Kona, “Yeni Ortadoğu ve Düşündürdükleri”, Görüş Dergisi, (2003), No:54, Sayı:55, s.16 
15 İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da hangi dinler hâkimdi?, 
http://sorularlaislamiyet.com/article/16135, 03.12.2011, 15.02.2014 
16 İslam’ın doğuşunun eşiğinde İran’ın dini ve siyasi durumu, http://farsca.blogcu.com/, 15.02.2014 
17 Sünnilik mi? Vehhabi/ Selefilik mi?, 
http://blog.milliyet.com.tr/sunnilik-mi--vehhabi--selefilik-mi- /Blog/?BlogNo=433897, 27.10.2013, 25.03.2014 
18 Ilan Pappe, Ortadoğu’yu Anlamak, Gül A.(Çev.), Ntv yayınları, İstanbul, (2009), s.19 
19 Ramazan Özey, “Jeopolitik Açıdan Akdeniz’i İkiye Ayıran Ülke: Tunus”, Altınoluk Dergisi, sayı. 137, İstanbul, (1997), s.19 
20 Borisoviç Lutskiy, Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Turan Keskin (Çev.), Yordam Kitap, İstanbul, (2011), s.137 
21Pappe, A.g.e, s.19 
22 Tufan Karaaslan, Ortadoğu’nun Coğrafyası, Atlas kitapevi, Konya, (1998), s.43 
23 Pappe, A.g.e, s.24 
24 Fransa'nın Mısır'ı İşgalinden 1. Filistin İntifadası'na Kadar Ortadoğu Siyasi Tarihi 1800-1990, 
http://eski.bgst.org/keab/keab140705bol1.asp, 01.03.2014 
25 Yılmaz Altuğ, Çin, Vietnam, Çekoslovakya ve Orta Doğu Sorunları, İstanbul Üniversitesi İktisat 
Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü Yayınları, İstanbul, (1970), s. 262. 
26 Sykes-Picot: I. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz 
kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 
tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Türkiye'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını 
öngören gizli antlaşmadır. http://www.osmanakbasak.com/Sayfalar/Syses_Picot.htm, 10.05.2014 
27 Ekrem Memiş, Kaynayan Kazan Orta Doğu, Çizgi Kitapevi, Konya, (2002), s.33 
28 Dedeoğlu, A.g.e , s.16-17 
29 Ömer Taşlı, Oradoğu’ya Süper Güçlerin Etkileri, Fikir Yayınları, İstanbul, (1986), s.9 
30 Oral Sander, Siyasi Tarih: 1918–1994, İmge Kitapevi, Ankara, (2002) , s.300. 
31 Yıldırım Boran, El-Fetih, Hamas, Hizbulla Ortadoğu’da Direniş, Siyah Beyaz Kitap, İstanbul, (2011), s.87 
32 Sander, A.g.e, s. 537. 
33 Zachary Lockman, Hangi Ortadoğu? Oryantalizm. Tarih. Siyaset, (Çev.), Burcu Birinci, Küre yayınları, İstanbul, (2010), ss.238-239 
34 Arı, A.g.e, s. 552 
35 A.g.e, s. 556 
36 A.g.e, s. 570 
37 Faik Bulut, Ortadoğu’nun Solan Renkleri, Berfin Yayınları, İstanbul, (2002), s.15 
38 Ramazan Özey, Dünya Denkleminde Ortadoğu, Aktif yayınevi, İstanbul, (2004), s.51 
39 Yavuz Yıldız, Ortadoğu’da Silahlanma ve Militarizm, Bağlam yayınları, İstanbul, (1993), ss.46-47 
40 Güngörmüş Kona, A.g.m, s.20 
41 A.Öner Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınevi, İstanbul, (2004), s.41 
42 Süleyman Özmen, Ortadoğu’da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ Kültür Sanat yayıncılık, İstanbul, (2001), ss.109-110 
43 Özey, A.g.e, s.51-52 
44 Orta Doğu’da Etnik Yapı ve Din, http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1475.0, 10.05.2014 
45 Ali Bilgin Varlık, “Küreselleşme ve Küreselleşmenin Orta Doğu’ya Etlileri”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyasal Bilimler Fakültesi 
     Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, 2009, s.222 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


*****

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 1


ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 1

Süveyş Krizi,Hamit ÇELİK,ortadoğu,körfez savaşı, petrol savaşı,Türkiye, Suriye, Mısır, İsrail, Lübnan,Arabistan,Irak,İran,Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan, ABD,BOP,Enerji, Afganistan,


Yüksek Lisans Tezi 
Hazırlayan 
Hamit ÇELİK 
Tez Danışmanı 
Prof. Dr. Oya AKGÖNENÇ 
Ankara, 2014 
T.C Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı 

BİLDİRİM 

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Ortadoğu’da ABD Politikaları ve Büyük Ortadoğu Projesi” başlıklı çalışmanın, kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, kâğıt ve elektronik kopyalarının Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım: 

. Çalışma sadece Ufuk Üniversitesi yerleşkelerinden erişime açılabilir. 

. Çalışma 1 yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tamamı her yerden erişime açılabilir. …..2014 
Hamit ÇELİK 

Bu tezi hazırlarken çok büyük destek ve sabır gösteren eşim Gülten’e, kızlarım Hatice Kübra, Fatıma Zehra’ya ve bebeğimiz Mehmet Faik’e çok teşekkür ediyorum. 

ÖZET 

ÇELİK Hamit, Ortadoğu’da ABD Politikaları ve Büyük Ortadoğu Projesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2014 

İnsanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden olan Ortadoğu; coğrafyası, tarihi, zengin kültürü, semavi dinlerin doğduğu topraklar olması ve ekonomik değerleri gibi pek çok özelliği nedeniyle yüzyıllardan beri çeşitli olaylar yaşamıştır. Birçok devlet, kıtalar arasında bir köprü konumunda olan bu bölgede söz sahibi olabilmek için çok büyük mücadeleler vermiş ve politikalar geliştirmiştir. Özellikle zengin enerji kaynaklarına sahip olduğunun anlaşılması ve sanayileri gelişmiş ülkelerin enerji ihtiyaçları Ortadoğu’ya olan ilgiyi artırmıştır. 

Bu tez çalışmasında Ortadoğu Bölgesi kavramsal, coğrafi ve tarihsel açıdan incelenerek bir çok açıdan büyük öneme sahip Ortadoğu’ya ABD’nin hâkim olabilmek için uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin tarihsel arka planı incelenmiştir. ABD Ortadoğu’da yaşayan halkları yönetenlerin kendi halklarına karşı izlemiş oldukları antidemokratik tavır ve davranışlarını öne sürerek Ortadoğu’da yaşayan halklara sahip olmaları gereken hakların verilmesi konularından yola çıkarak, bölgede bir projenin gerekliliğine ihtiyaç duymuştur. ABD, hukuk ihlallerini önlemek, dinsel ve ulusal azınlıkların kendi yazgısını belirlemek, bütün bölgede hüküm süren ideolojileri bastırmak ve eğitimdeki gerekli gelişmeyi sağlamak maksadıyla yıllardır Ortadoğu’da yapmış olduğu faaliyetlere bir isim koyarak Büyük Ortadoğu Projesini başlatmıştır. 
ABD bu projenin amacını, özgür olmayan geri kalmış bölgelere demokrasi getirmek olarak açıklamıştır. Bu politikalarını gerçekleştirebilmeyi de, bölgede askeri üsler kurmaya ve askeri varlığını devam ettirmeye bağlamıştır. 

Bu çalışmada güdülen amaç, Büyük Ortadoğu Projesi’nin, ABD’nin iddia ettiği gibi hümanist temellere dayanıp dayanmadığını göstermeye çalışmaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için Afganistan ve Irak işgal örnekleri üzerinde durulacaktır. 

Anahtar Kelimeler: Ortadoğu, ABD, Büyük Ortadoğu Projesi, Enerji, Afganistan, Irak 


İÇİNDEKİLER 

KABUL ve ONAY...……………………………………………………...………….......................i 

BİLDİRİM……………………………………………………………………………….…………....ii 

ÖZET…………………………………………………………………………………………….........iv 

ABSTRACT…………………………………………………………………………………...………v 

İÇİNDEKİLER..………………………………………………………………………….……..........vii 

KISALTMALAR…………………………………………………………………………..…...…….ix 

GİRİŞ……………………………………………………………………………….………………...1 

 1. BÖLÜM  ORTADOĞU KAVRAMI VE ORTADOĞU’YA GENEL BAKIŞ 

 1.1. Ortadoğu kavramı……………………………………………………………….…………. 5 

 1.2. Ortadoğu’nun tarihi……………………………………………………………….……….. 7 

 1.3. Ortadoğu’nun sosyal ve demografik yapısı……………………………………….………..12 

 1.4.Uluslararası Politikalarda Ortadoğu...………………………………………………………15 

1.4.1. Ortadoğu’nun jeostratejik önemi……………………………………………………………...16 

1.4.2. Ortadoğu’nun jeopolitik önemi………………………………………………………………..17 

1.4.3. Ortadoğu’nun dini ve kültürel önemi…………………………………………………….……19 

1.4.4. Ortadoğu’nun enerji kaynakları bakımından önemi…………………………………..……….21 


 2. BÖLÜM ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALAR 

 2.1. Ortadoğu’nun ABD açısından önemi……………………………………………………...24 

 2.2. ABD’nin ”yayılmacı siyasetinin” Ortadoğu’da yansımaları……………………….……...29 

 2.3. 11 Eylül terör saldırısı sonrası ABD’nin yeni Ortadoğu politikası………….……….…….32 

 2.4. Kitle imha silahları ve ikinci Irak müdahalesi……………………………….…………….38 

 2.5. ABD’nin, İran nükleer programına karşı politikaları…………………………..…………..43 

 2.6. Başkan Obama dönemi ABD politikaları………………………………………..…………50 


 3. BÖLÜM BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP) 

 3.1. BOP’ un tanımı……………………………………………………………….……………55 

 3.2. BOP coğrafyasının kapsamı ve özellikleri……………………………………………...…..58 

 3.3. BOP’ un çıkış noktası ve tarihi süreci……………………………………………….….….61 

 3.4. BOP’ un hedefleri…………………………………………………………………..……...65 

 3.5. Arap ülkelerinin projeye bakışı……………………………………………………..……..70 

 3.6. BOP için destek arayışları…………………………………………………..………..…....75 

 3.7. Türkiye’nin Ortadoğu tarihi ve ABD ile Türkiye’nin BOP ilişkileri……………...…..…...79 

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME.…………………………………………………………….………. 87 

KAYNAKÇA……………………………………………………………………………….…………..99 

ÖZ GEÇMİŞ..…………………………………………………………………………….……………111 


KISALTMALAR 

ABD: Amerika Birleşik Devletleri 

BM: Birleşmiş Milletler 

BOP: Büyük Orta Doğu Projesi 

CIA: Merkezi Haber alma Ajansı (Central Intelligence Agency) 

NATO: Kuzey Atlantik Anlaşması(North Atlantic Treaty Organization) 

BOP: Büyük Ortadoğu Projesi 

BMGK: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 

UAEK: Uluslar Arası Atom Enerjisi Kurumu 

M.Ö: Milattan önce 

OPEC: Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü(Organization of Petroleum Exporting Countries) 

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 

BAE: Birleşik Arap Emirlikleri 

OECD: Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü(Organisation for Ekonomic Cooperation and Develoment) 

RF: Rusya Federasyonu 

UNHCR: BM Mülteciler Yüksek Komiserliği(The UN Refugee Agency) 

EIA: Enerji Bilgi İdaresi(Energy Information Administration) 

UAEA: Uluslar Arası Atom Enerjisi Ajansı 

NPT: Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması 

GSMH: Gayri Safi Milli Hâsıla 

F.K.Ö: Filistin Kurtuluş Örgütü 

PKK: Kürdistan İşçi Partisi(Patîye Karkerên Kürdîstan) 

K.İ.S: Kitle imha silahı 

vb.: ve benzeri 

cc: Santi metre küp(cm3) 

bkz: Bakınız 

A.g.e: Adı geçen eser 

A.g.m: Adı geçen makale 

Çev.:Çeviren 


 GİRİŞ 

 Ortadoğu bölgesi tarih boyunca her zaman stratejik bir öneme sahip olmuştur. Roma ve Pers İmparatorlukları gibi eski uygarlıklara ev sahipliği yapan Ortadoğu, birçok medeniyetin kültür mirasını barındırmaktadır. Ortadoğu’ya bu kadar önem verilmesinin nedenleri arasında bölgesinin tarihsel, dinsel ve ekonomik olarak önemli bir konumda bulunması sayılabilir. Bu özelliklerinin yanı sıra jeopolitik öneme sahip bir coğrafyada yer alması da Ortadoğu’yu önemli kılmıştır. Karmaşık ve zengin kültürel ve sosyal yapıya sahip bölge, uluslararası alanda söz sahibi olmak isteyen ülkelerin ilgisini üzerine çekmiştir. 

 Ortadoğu’daki ilk çekişme sebebi, üç büyük din olan “Yahudilik”, “Hıristiyanlık” ve “İslamiyet”in bu topraklarda doğmuş olması ve üç dine mensup 
insanların da kendileri için kutsal olan bu topraklara hâkim olma isteği olarak bakılabilir. Kutsal topraklarda egemen olabilmek ve peygamberlerinin doğduğu 
topraklara sahip olmak her üç dinin mensuplarının ortak amacı olmuş, bu uğurda birçok savaşlar yapılmış, karşılıklı bedeller ödenmiştir. 

 Ortadoğu’da yaşanan bu güç mücadelesine bölgenin coğrafi olarak kıtalar arası köprü olma özelliği ve jeopolitik konumu eklenince bölge daha kritik bir hal aldığı görülmüştür. 

Özellikle Cebeli Tarık, Süveyş, Aden, Hürmüz gibi boğaz ve körfezlerin bölgede olması egemen güçlerin bu bölgeye hâkimiyet hırsını daha da artırmaktadır.1 
Tarihe ve günümüze baktığımız zaman dünya devletlerinin jeopolitik konuma ne kadar önem verdiğini ve bu konuma hâkim olabilmek için neleri göze alabilecek lerini birçok örnekte görülebilmektedir. Örnek vermek icab ederse Süveyş krizi, jeopolitik konumun öneminin anlaşılması ve devletlerin bu konuda neleri göze alabileceğinin anlaşılması adına önemli bir örnek sayılabilir. 

“Süveyş Krizi, 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu gizli ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır. Mısır lideri Nasır'ın Süveyş Kanalını 
millileştirdiğini açıklamasından sonra çıkan savaş, Sovyetler Birliği'nin Londra ve Paris'e atom bombası atma tehdidi karşısında İngiltere ve Fransa'nın geri adım 
atmasıyla sonlanmıştır. 
Süveyş Krizi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünyaya egemen olan Batı Avrupalı devletlerin mutlak egemenliğinin son bulduğunu ve artık Amerika'nın desteği 
olmadan hareket edemeyeceklerini göstermiştir”.2 Burada Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin yaptığı tehdit, jeopolitik konuma verilen önemin anlaşılması açısından önemli bir gösterge sayılabilmektedir 

 Ortadoğu’nun önemi bu saydığımız hususlar yanında özellikle 20. Yüzyılda sanayileşmenin gelişmesi ile birlikte önemi artan karbon yakıtları dolayısı ile artmıştır. 
Ortadoğu petrol rezervleri bakımından dünya rezervinin yaklaşık %60’ına, doğalgaz rezervi bakımından ise %43’üne sahiptir.3 Bu özelliğinden dolayı sanayileşmiş enerji ihtiyacı duyan ülkelerin Ortadoğu ile ilgili politikalar geliştirdikleri görülmüştür. 

Ortadoğu yukarıda belirttiğimiz petrol ve doğal gaz gibi zengin enerji kaynaklarına sahip olması, hem deniz ve kara yollarının geçiş noktası üzerinde olması hem de dini ve kültürel yapısıyla bir odak noktası olması bölgeyi dünya üzerinde çok özel ve değerli bir konuma geçirmektedir. Soğuk Savaş sonrasında devletlerin karşılıklı olarak güvenlik endişelerinden kurtulup, ekonomik atılımlara yöneldikleri görülmüştür. 

Bu durum sanayi ve teknoloji üreten devletleri yeni kaynak bulmaya itmiştir. Bu sanayileşmiş devletler enerji ihtiyaçlarını karşılayabilecek kaynağı Ortadoğu 
bölgesinde bulmuşlardır. Bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa’nın güçlü devletlerinden İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, sanayileri gelişen egemen güçlerin, Ortadoğu bölgesi üzerinde hâkimiyet kurmak ve kontrol sağlamak için politikalar ürettiği ve çeşitli faaliyetlerde bulundukları görülmektedir. 

 Egemen güçlerin Ortadoğu üzerindeki bu politika ve faaliyetleri bölge ülkelerini derinden etkilemiştir. Bölge üzerinde uygulanan politikaların, günümüzde de pek çok örneğine tanık olunan terörist faaliyetlere, güvensizlik ortamına, can kayıplarına ve savaşlara neden olduğu görülmektedir. Bütün bunlar bölge ülkelerinin güvenliğini ve istikrarını tehdit etmektedir. 

 Büyük devletlerin politikaları ile ilgili diğer bir konu ise, bu devletlerin bölge üzerindeki asıl amaçlarını gizleyerek, politikalarını demokrasi getirmek, insan hakları, bireysel hakların ve modern yaşamın yaygınlaştırılması perdesi altında yürütmeleridir.4 

 Ortadoğu’da, ABD’nin politikalarının bu çerçevede şekillendiği görülmektedir. ABD Ortadoğu’da yaşayan halkları yönetenleri halklarına karşı izlemiş oldukları 
demokratik olmayan tavırları, kadınların bir eşya gibi görülüp kadın haklarını hiçe sayan tavır davranışlarını öne sürerek Ortadoğu’da yaşayan halklara sahip olmaları gereken hakların verilmesi konularından yola çıkarak bir politika geliştirmiş ve geliştirmiş olduğu bu politikaları projeye dönüştürmüştür. ABD, hukuk ihlallerini önlemek, dini ve etnik azınlıkların kendi kaderlerini belirlemek, terörü bastırmak ve eğitimdeki gerekli atılımların yapılabilmesini sağlamak amacıyla geçmişten beri Ortadoğu’da yapa geldiği faaliyetlerin bütününü bir isim altında birleştirmiş ve Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) başlatılmıştır. ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana amacının özgür olmayan geri kalmış bölgelere demokrasi getirmek olduğunu açıklanmış, yüzyılın medeniyet ve uygarlık projesi olarak takdim edilmiştir.5 

 Ortadoğu ile politik olarak ilgilenen ABD'nin ilk yaklaşımı daha çok hukuk, insan hakları ve özgürlükler üstünden olmuştur. Bu ülkelerde en çok bu hususlarda 
eksiklikler olduğunu tespit eden çalışmalar sonucunda, ABD bu konulara yönelmiştir. Bu sosyal tavsiyeler ve vaatler daha sonra gerçekleştirilen askeri müdahaleler için de bir zemin hazırlamıştır. Bu daha sonraki politik ve askeri gelişmelerden anlaşılmaya başlamıştır. 

 Bu tez çalışmasının araştırma konusu, ABD’nin Ortadoğu’da başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi ile aslında neyi amaçladığı, projenin arka planının ne olduğudur. Çalışmada ABD’nin Ortadoğu’ya neden üstler kurarak yerleşmeye çalıştığı, Büyük Ortadoğu Projesi ile aslında neyi hedeflediği, projenin Ortadoğu’da demokrasi ve insan haklarını yaygınlaştırmak dışında bir nedenin olup olmadığı, gizli bir arka planı varsa bunların neler olduğu sorularına cevap aranacaktır. Bu araştırmanın amacı derinlemesine kaynak taraması yaparak, ABD’nin politikalarının yıllardır değişmediğini ve her zaman asıl hedefi gizleyerek politikalarını yürüttüğünü göstermektir. 

Bu araştırma, ABD’nin değişmeyen politikasının anlaşılması açısından önemlidir. Araştırma, ABD’nin yalnız Ortadoğu Bölgesi’ndeki belli başlı politikaları ile 
sınırlandırılmıştır. Bu bağlamda Büyük Orta doğu projesi kapsamında yalnız Afganistan ve Irak işgal örnekleri incelenecektir. 

Bu çalışmada tüme varım yöntemi ile derinlemesine kaynak taraması tekniği kullanılmıştır. Araştırma için gerekli veriler kitaplardan, bilimsel makalelerden, 
gazetelerden, yüksek lisans tezleri, doktora tezleri ve İnternetten elde edilmiştir. 

Tez çalışmasının birinci bölümünde Ortadoğu Bölgesi’nin, tarihten günümüze neden önemli olduğunun anlaşılabilmesi için, bölge’nin tarihi, coğrafyası, doğal 
kaynakları, sosyal ve etnik yapısı ve hakkında bilgi verilecektir. İkinci bölümde BOP’un ne olduğu, nereleri kapsadığı, çıkış noktası ve hedefleri verilerek projenin arka planı göz önüne çıkarılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ABD’nin Ortadoğu politikaları üzerinde durulacaktır. 
Üçüncü bölümde özellikle Afganistan ve Irak işgal örnekleri ve sonuçları üzerinde tüme varım yapılarak ABD’nin bu proje ile gerçek maksadının bölge ve enerji 
kaynaklarının hâkimiyeti olduğu aydınlatılmaya çalışılacaktır. 


BU  BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Dünya üzerindeki önemli boğazlar ve kanallar, http://www.dünyabülteni.net, 27.04.2011, 12.02.2014 
2 Arap İsrail savaşları, http://forum.lotr.oasgames.com/viewtopic.php?f=105&t=80004, 28.02.2014 
3 Dünya Ham Petrol ve Doğal Gaz Rezervleri, 
http://www.pigm.gov.tr/dunya_ham_petrol_ve_dogalgaz_rezervleri.php, 07.05.2014 
4 İlker Alp, Şark Meselesi veya Emperyalizmin Türk Meselesi, Eser Matbaacılık, Edirne,(2008), s.114 
5 Ali Yaşar, “Büyük Ortadoğu Projesi ya da paylaşımın yeni adı", http:www.ozgurlukdunyasi.org/arşiv,   12.02.2014 
6 Serkan Çelik ve Anıl Gürtuna, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Global Strateji Enstitüsü, Ankara , (2005), S.17 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

23 Şubat 2017 Perşembe

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 3



 ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 3



2.3.3 Dünyada Meydana Gelen Diğer Önemli Çatısmalarda Enerji Kaynaklarının Rolü ;

İkinci Dünya Savasından sonra dünyada simdiye kadar küresel çapta büyük çatısmalar görülmese de yerel ve bölgesel düzeyde birçok çatısma yasanmıs ve yasanmaya devam 
etmektedir. Bunların birçoğu kendi içinde etnik çatısmalara dayalı olmakla birlikte bir kısmı da tüm dünyayı etkileyen türde olmustur. Ayrıca bu çatısmaların bir kısmı da genellikle enerji 
paylasımı ve arz güvenliğine dayalı olan çatısmalar olduğunu söylemek mümkündür. Bu türde çatısmalara örnek olarak sunlar verilebilir. 

1) Süveyş Krizi: 

   Mısır Baskanı Cemal Abdül Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveys Kanalı’nı kamulastırma istediğinden, Dngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın 
kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden dolayı gerçeklesmistir. 75 yıl Dngiltere kontrolünde kaldıktan sonra Mısır’a geçen Süveys ile birlikte basta Dngiltere olmak üzere Batı, en önemli petrol yolunu kaybetmistir. Bu kriz Dngiltere’nin enerji temin maliyetlerinin artması ve dıs borçlarının ödenemez hale gelmesi ile sonuçlanmıstır.78 Krizden sonra Batı Avrupalı devletler dünya egemenliklerini kesin olarak ABD’ye kaptırmıs ve ABD’nin desteği olmadan enerji bölgelerinde hareket edemeyeceklerini anlamıslardır.79 Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan Birlesik Krallık ve Fransa'nın artık ABD'nin askeri desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıstı. Bu, dünya hakimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler'e geçtiğinin ilanı olmustur. Ayrıca Süveys Krizi, Birlesik Krallık'ın Falkland Adaları Savası'na kadar ABD'nin desteği olmadan yaptığı son harekattır. Bu süre içinde Birlesik Krallık, askeri harekatlarında hep ABD'nin desteğini aramıstır.80 

2) Arap – İsrail Savaşları: 

İlki 1948 yılında yasanan Arap-İsrail Savası, müteakip yıllarda 1967’de 6 Gün Savası, 1973’de Yom Kippur Savası, 2006 yılında Lübnan-İsrail Savası ve en son 2008 ve 2014’te Gazze Çatısmaları seklinde tekrarlanmıstır. Bu savasların ortak özellikleri, ABD’nin Dsrail’e tam destek vermesi ve Arap Devletleri’nin milli serveti olan petrolün büyük güçler tarafından kontrol edilmesinin engellenme çabalarıdır.81 Bu savasların en belirgin sonuçları, İsrail’in sürekli Arap 
topraklarını kendi ülkesine katmak seklinde görülmüstür. Yine 1967 yılında yasanan 6 Gün Savası sonucu İsrail topraklarını dört katına çıkarmıstır. 1973 tarihindeki Arap-İsrail Savası ise petrolün silah olarak kullanıldığı savas olarak tarihe geçmistir. OPEC üyesi ülkelerin ambargosu neticesinde petrol fiyatları yaklasık %400 civarı artmıs ve bunun karsılığında Dsrail BM’in arabuluculuğunu kabul ederek geri adım atmak zorunda kalmıstır.82 

3) İran-Irak Savaşı: 

Görünürde sınır anlasmazlığı, yani Satt-ül-Arab’ın paylasımı gibi sebeplerden kaynaklandığı ifade edilse de, enerji kaynağı bölgesi ülkelerin birbirleri 
ile savasması ve petrole yön vermede hegemonya mücadelesi olarak tanımlanabilir.83 

İslam Devriminden sonra ortaya çıkan karısıklık esnasında Irak 1980 yılında İran’a saldırmıstır. Çıkan savas petrol üretimini %10 düsürerek günlük bir milyon varile geriletmis ve fiyatlar 14 $’dan 35 $’a yükselmistir. Her iki ülke de petrole dayalı bir kalkınma modeli benimsemis ve fiyat dalgalanmalarından oldukça etkilenmislerdir. Irak, petrol ihracını genel olarak boru hatları ile yaparken, İran daha ziyade Basra Körfezi’nden tankerler vasıtası ile yapmaktaydı. Dolayısıyla savasın Irak açısından en stratejik hedefleri İran’ın petrol tankerleri iken, İran da Irak’ın nakil tesislerini hedef almıstır. Savas sonunda Savasın sonucunda İran-Irak sınırı değismemistir. İki ülkenin 
birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düstü, petrol fiyatları arttı. Savas boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıstı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalısmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası iliskilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bırakmıstır.84 

4) 1. Körfez Savaşı: 

1988'de İran-Irak Savası'nı bitiren ateskes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın esiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı 
Suudi Arabistan ve Kuveyt'eydi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetmistir. Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı asmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu.85 Temmuz 1990'ın baslarında Irak, sikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükümeti isteklerini açık biçimde Arap Ligi’nden istedi; "Bazı Arap hükümdarları nın politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından tesvik ediliyorlar"86 sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu. 31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlasmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Cidde görüsmelerinin sonunda Irak, Rumeyla nedeniyle uğradığı 
kaybın telafisi için Kuveyt'ten 10 milyar $'lık tazminat talebine karsılık Kuveyt 9 milyar $ önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i isgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in baskenti Kuveyt sehrini bombalayarak isgali baslattı. 

2.4 Enerji Kaynaklarının ve Enerji Ticaret Yollarının Günümüz Çatısmalarına Etkisi; 

İkinci Dünya Savası’nın ardından yasanan bölgesel çatısma alanlarının çoğunlukla günümüz dünyasında en fazla fosil yakıtlarının ticaretinin gerçeklestirildiği bölge olan Ortadoğu bölgesinde yoğunlastığı görülmektedir. Bu bölgelere sadece, nakil hatlarını kontrol eden stratejik yerlerin eklendiği söylenebilir. Daha önceki kısımlarda yer alan Harita 1 görüldüğü gibi petrol günümüzde petrol ve doğalgaz ticaretinin büyük bir kısmı bu gölgeden dünyaya yapılmaktadır. Buna karsılık asağıda yer alan ve dünyadaki mevcut çatısma 
alanlarını gösteren Harita 4 ile Harita 1 karsılastırıldığında bu iki güzergahın neredeyse birebir örtüstüğü görülmektedir. Buna göre dünyadaki enerji kaynaklarının bulunduğu ve ticaretinin yapıldığı yerler ile dünyadaki mevcut çatısma alanları arasında büyük paralellikler bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir baska deyisle dünyada yasanan çatısmalarla enerji ticareti yapılan güzergâhları neredeyse birbiriyle örtüsmektedir. Bu nedenle mevcut çatısmaların sebeplerinin basında enerji paylasımı veya enerji kaynaklarından daha fazla pay 
elde etmek olduğunu söylemek mümkündür. 



Harita 1: Petrol ve Doğalgaz Önemli Ticaret Hareketleri 87 



Harita 3: Doğalgazın Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri88 



Harita 5: Dünyadaki Mevcut Çatısma Bölgeleri (Eylül 2014)89 

Enerji güvenliği kavramı altında deniz güvenliği konusunun önemli bir yeri vardır. Ayrıca tarih boyunca deniz yolları ve enerji kavramları gerek küresel düzeyde ve gerekse bölgesel düzeydeki ekonomik faaliyetlerinde merkezinde yer almıstır. Yeryüzünün %70’i denizlerle kaplıdır. Yaklasık 2,2 milyar insan dünya sahillerinin 100 km. içerisinde yasamaktadır. Birlesmis milletlere üye ülkelerin de %81’nin denize kıyısı bulunmaktadır. 

Dünya okyanus ve denizleri üzerinde küresel ticaretin yaklasık %90’lık bölümü gerçeklesmektedir. Deniz yollarıyla tasınan stratejik ürünlerden bir tanesi de petroldür. 
Küresel ölçekte doğal gazın yaklasık %95’i boru hatlarıyla tasınırken ham petrolün sadece %35’i boru hatlarıyla tasınmakta kalan %65’lik bölümü tasınmasında deniz yolları kullanılmaktadır.90 

Enerji güvenliği ve deniz güvenliği arasındaki iliskide ham petrolün yükleme ve bosaltma terminal limanları ile terminaller arasındaki deniz ulastırma rotalarının boğaz, geçit ve kanallar ile düğüm noktalarının emniyeti ve güvenliği kritik rol oynamaktadır. Günümüz deniz trafiğinde stratejik olarak kabul edilen ve herhangi bir nedenle kapanması halinde uluslararası enerji güvenliğine büyük zarar verecek potansiyele sahip altı tane düğüm noktası bulunmaktadır. 
Bu düğüm noktaları, Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveys Kanalı, Bab El Mendab Boğazı, İstanbul-Çanakkale Boğazları ve Panama Kanalıdır. 

Ayrıca Uluslar arası Enerji Ajansı’nın verilerine göre dünyadaki bölgeler arasında enerji tüketimi konusunda çesitli farklılıkların olduğu görülmektedir. Asağıdaki grafikte özetlendiği gibi dünyadaki enerji üretimi ile tüketimi arasında bölgelere göre göreceli olarak orantısal bir zıtlık bulunmaktadır. Bu durum ister istemez enerji konusunda ülkeler arasında çatısma olasılıklarını da beraberinde getirmektedir. 

Gün geçtikçe artmakta olan global enerji ihtiyacının karsılanmasında, temel kaynaklar arasında yerlerini koruyacak olan petrol ve doğalgazı temini konusunda arz bölgeleri, tüketim bölgeleri, transit bölgeler daha büyük stratejik öneme sahip olacaklardır. Bugün için petrol arzında en yüksek önem seviyesine sahip Basra Körfezi’nin azalan global petrol rezervleri ile birlikte bundan 20 yıl sonra da jeopolitik önemini koruyacağı kuskusuzdur. Hazar, Sibirya ve Alaska bölgelerindeki yeni petrol sahalarının bulunmasına rağmen Ortadoğu bölgesi halen dünyadaki petrol rezervlerinin 2/3’ne sahiptir bu nedenle Ortadoğu bölgesi gelecekte de petrol konusunda dısa bağımlı olan ülkelerin mücadele sahası olmaya devam edecektir ve halihazırda global petrol arzının %50’sini karsılayan Körfez ülkeleri artan enerji talebi ve global petrol rezervlerin azalmasıyla 2025 yılında global petrol arzının %75’ni karsılar duruma gelecektir.91 



Grafik 5: Dünyada Üretilen ve Tüketilen Enerji’nin Bölgelere Göre Dağılımı92 

Diğer taraftan önümüzdeki dönemde enerji tüketiminin Atlantik havzasından Asya Pasifik bölgesine doğru kayacağı görülmektedir. Bunun gerçeklesmesi durumunda dünyadaki enerji dağılımının ve enerji ticareti kanallarının değiseceği görülmektedir. Asağıdaki haritada görüldüğü gibi 2035 yılında enerjide talep artısının batı ülkelerinden Çin, Hindistan gibi yükselen ekonomilerine kayacağı beklenmektedir. Bu durum hiç kuskusuz enerji kaynaklı çatısmaları arttıracak niteliktedir. 



Harita 5: 2035 Yılı Öncelikli Enerji Talebi Öngörüsü93 

Sonuç 

Fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalaz) ticari değer tasımaya basladığından itibaren yasanan ekonomik ve politik çatısmaların temel kaynağı haline gelmistir. Bugün gelismis ülke olarak gösterilen ülkelerin birçoğu bu kalkınmıslıklarını enerji bölgelerine yaptıkları müdahalelere veya bu bölgelerden sorunsuz ve ucuza temin ettikleri enerji kaynaklarına borçludurlar. Tarihsel süreç incelendiğin de büyük yıkımlara sebep olan çatısmaların büyük çoğunluğunun enerji kaynaklarına ulasım ve arz güvenliğinin sağlanması için yapıldığı görülmektedir. 

Ancak bazı çatısmalarda nedenler öyle iyi gizlenmistir ki enerji politik sebeplere ulasmak oldukça zorlasmıstır. Örneğin 1. ve 2. Dünya Savaslarının asıl sebebi (basta kömür ve petrol olmak üzere) enerji politiktir. Bunun dısında yasanan yerel çatısmalar, diplomatik baskılar, mikro milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör olayları ya enerjinin üretildiği yerlerde ya da enerji nakil hatlarının hemen yakınında bulunan yerlerde yasanmıs olması tesadüf sayılmamalıdır. Bu varsayım ülkelerin enerji nakil hattı üzerinde bulunmasına veya enerji kaynağı olup olmadığına ve kaynağa komsu bulunup bulunmadığına göre dıs baskı ve müdahalelere maruz kalıp kalmayacağı hakkında bazı ipuçları verebilmektedir.94 

Enerji güvenliğine politik açıdan baktığımızda, enerjide dısa bağımlı olan ülkelerin özellikle dıs politika ve enerji politikalarının arasında bağlar bulunduğuna görmek mümkündür. Bundan dolayı enerjide dısarıya bağımlı ülkelerin dıs politikalarında kimi zaman yeteri kadar aktif olamadıklarını görülmektedir. Özellikle bazı enerji üreticilerinin enerjiyi bir dıs politika aracı olarak kullanmaya baslamaları kimi zaman bağımlı ülkelerin ulusal egemenliklerini tehdide kadar gitmektedir. 

Enerji güvenliğine ekonomik açıdan baktığımızda ise, özellikle sanayisi gelismis veya gelismekte aynı zamanda da enerjideki dısa bağımlılık problemini çözememis ülkeler büyük sıkıntılarla karsılasma ihtimallerine sahiplerdir. Bu tarz ülkeler yasanabilecek bölgesel veya küresel enerji krizlerinden ciddi sekilde yaralar alabilirler. Örneğin bir yandan dıs enerjiye bağımlı sanayilerinde yasanabilecek aksamalar direkt olarak ülke ekonomisine ve ülke içi enflasyona etki edebilir. Bunun yanı sıra, bağımlı devletler uluslararası enerji piyasaları nı domine edemediklerinden yasanabilecek olası fiyat hareketliliklerin  den de ciddi anlamda zararlar görebilirler. Bu tarz fiyat hareketlilikleri enerji ithalatının yüksek yüzdelere sahip olduğu ülkelerde ithalat ihracat dengelerini bozarak uzun vade de etkisi kuvvetli dıs ticaret açıklıklarına sebep olabilir. 

Bu nedenle Enerjinin ekonomi politik açıdan önemi dünyadaki fosil yakıtlar bittikten sonra da artarak devam edeceğini söylemek mümkündür. Çünkü gelecekte ülkelerin ekonomik sistemlerinin büyümesi ve muhafaza edilmesi yine enerji tedariki ile mümkün olacağından enerji dünya üzerinde ekonomik ve politik olarak varlığının sürdürecektir. 

Günümüzde enerji kaynakları açısından yasanan yoğun rekabet, enerji kaynaklarının yetersizliği ve tükenmekte olan fosil kaynaklara sağlıklı alternatiflerin gelistirilememesi tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Çünkü Petrol ve doğalgaz kaynaklarının kısıtlı kullanım sürelerinin olması ve söz konusu kaynakların dünya üzerindeki dengesiz dağılımı, küresel politikaların belirlenmesinde enerji arz güvenliğinin basrolde olmasına neden olmaktadır. 

1973 petrol krizi ve 2005–2006 doğal gaz krizi, enerji güvenliğini bir kavram olarak hayatımıza yerlestirmeye baslamıstır. Ama bu, sadece enerji güvenliğinin arz güvenliği boyutunu kapsayan ve korkulara cevap bulmaya çalısan bir baslangıç olarak değerlendirmek mümkündür. Asıl sorun, yüksek talebin devam etmesi durumunda arzın ne kadar yetip yetmeyeceği ve arzın üzerindeki fiyat baskısının, küresel ekonomik büyümeyi ne kadar etkileyip etkilemeyeceğidir. Elbette hiçbir devlet, diğer devletin ekonomik büyümesine katkı sağlamak için kendi büyümesinden fedakârlıkta bulunmayacaktır. Ama küresel ekonomik büyümenin yavaslaması ve durgunluğa girmesi, her devleti bir biçimde etkileyecektir. Bu yüzden enerji güvenliği, herkesin sorumluluğu olan yeni bir anlayısı gerektirmektedir. 

Özellikle enerji tüketimleri yüksek olan gelismis ülkelerde fosil kaynakların kısıtlı olması, buna karsılık az gelismis ya da gelismekte olan ülkelerdeki kaynak yoğunluğu enerji alanında geçmiste olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de yeni mücadelelere neden olabilecek potansiyele sahiptir. 

Bu noktada enerji jeopolitiğinin, enerji politikaları ve enerji güvenliği kavramları üzerinde bu kadar çok etkin olmasının en önemli nedeni günümüzdeki enerji paradigmasının merkezinde fosil enerji kaynaklarının bulunmasıdır. Fosil enerji kaynaklarından özellikle petrol ve doğal gazın üretim ve tüketim blokları arasın da asimetrik dağılım göstermesi de bir diğer önemli faktördür. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara olan talebin giderek artması sonucu yeni jeopolitik gelismeler ve uluslararası düzeyde yeni grupların olusması söz konusu olabilir. Bir baska deyisle enerji güvenliği gelecek dönemde ekonomik ve politik açıdan dünyada yeni ittifakları veya yeni çatısmaları gündeme getirebilir. Bu nedenle enerji güvenliği konusu günümüzde olduğu gibi ekonomi politik unsurları içeren bir kavram olarak geçmiste olduğu gibi gelecekte de önemli olmaya devam edeceği görülmektedir. 

DİPNOTLAR;


1 Emre İseri ve A. Oğuz Dilek, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, 
Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, s. 231 
2 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008, s. 14–31 
3 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984, s.18-25 
4 Roy Smith, Imad El-Anis, and Christopher Farrands, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, 
Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
5 Davut Ates, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, s.929 
6 Pınar İpek, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci 
(der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, s.225, ss. 225–249. 
7 Davut Ates ve Gülizar Samur Gökmen, “Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, s.63, ss.45–71 
8 Pınar İpek, a.g.e, s.226 
9 World Energy Outlook 2012, s.43, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
10 Pınar İpek, a.g.e, s.227 – 228 
11 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010, s.12 
12 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energyeconomics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
13 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
14 Tanker deniz trafiği için önemli boğazlar sunlardır: Hürmüz Boğazı (Umman / Dran), Bab-el Mandab (Yemen / 
Eritre, Kızıl Deniz-Aden Körfezi-Arap Denizi), Türk Boğazları, Süveys Kanalı (Mısır, Kızıl Deniz-Akdeniz), 
Malacca (Malezya/Singapore, Hint Okyanusu-Güney Çin Denizi-Pasifik) ve Panama Kanalı (Panama, Pasifik 
Okyanusu-Karayip Denizi-Atlantik Okyanusu) 
15 World Energy Outlook 2012, s.79 
16 Emre İseri ve A. Oğuz Dilek, a.g.e., s.232 
17 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
18 Gal Luft ve Anne Corin, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009, s. 147, 
19 Pınar İpek, a.g.e, s.229 
20 Pınar İpek, a.g.e, s.230 
21 Kerim Has, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
22 Pınar İpek, a.g.e, s.231 
23 Mesut Söhret, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” Dnsan ve Toplum Bilimleri 
Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, s.302, ss. 288 – 330 
24 Halis Çetin, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, s. 229, ss.217 – 235 
25 Gökhan Koçer vd., Uluslararası İliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Ed. Haydar Çakmak, Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007, s. 159 
26 Gökhan Koçer vd., a.g.e, 159 
27 Gökhan Akdoğan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
28 Pınar İpek, a.g.e, s.231 – 232 
29 Tayyar Arı, Uluslararası İliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, İsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013, s. 
30 Tayyar Arı, a.g.e. s.311 
31 Davut Ates, “Uluslararası İliskiler Disiplininin Olusumu: İdealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, s.19 ss.11–25 
32 Pınar İpek, a.g.e, s.234 
33 Pınar İpek, a.g.e, s.234 
34 Pınar İpek ve Paul A. Williams, “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, c. 14, makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
35 Robert O. Cox, Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987, s.1 
36 Andreas Bieler, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, Sayı. 4, s.580–581, ss.575 – 597 
37 Pınar İpek, a.g.e, s.235 
38 Pınar İpek, a.g.e, s.241 – 242 
39 Joseph Mc Millan, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security 
Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, (Ed.),Washington, 2003, s.15 
40 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 9, 2004, s. 200, ss. 197–204. 
41 Örgen Andaç Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009, s.115 
42 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic and International Studies Report, Washington, 2000, s. 51 – 54 
43 Gelecekte AB’nin petrol boru hatları ile almayı tercih edeceği düsünülmektedir. Bunun için öne sürülebilecek iki önemli neden mevcuttur: enerjinin arz güvenliğinin sürdürülmesi ve çevrenin korunması. AB’nin petrolün tasınmasında kullanılan tankerlerin yarattığı çevre kirliliği ve muhtemel deniz kazalarından duyulan endiselerle boru hatlarının kullanımını artırmak isteği, 2001 yılında AB’nin resmi yayını olan Yesil Kitap’ta açıkça ifade 
edilmistir. Ayrıca son dönemde gündeme gelen boru hatları bu öngörüyü destekleyen gelismelerdir. 
44 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.201 
45 World Energy Outlook 2012, s.79 
46 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği” a.g.e,  s.4388 
47 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, a.g.e.,s.66 
48 World Energy Outlook 2013 Factsheet, 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factsheets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
49 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.12 
50 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
51 Kang Wu and Fereidun Fesharaki, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There 
a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 60, s. 3, ss.1-8 
52 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
53 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
54 Lester R. Brown, Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008, s.29 
55 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s.56-57, ss.53 – 72 
56 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, a.g.m. 
57 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
58 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
59 Cenk Sevim, a.g.e, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları…,s. 57 
60 Doğan Aydal, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008, s.39 
61 Cenk Sevim, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009, s.99, ss.93–105 
62 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.15 
63 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
64 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
65 Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
66 Volkan S. Ediger, “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, s.32, ss.30 – 37 
67 Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, s.4378, ss. 4378 – 4391 
68 Daniel Yergin, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran Tuncay, Ankara, Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 1995, s.625 
69 Christopher Falvin, ve Nicholas Lenssen, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994, s.42 
70 Kemal Olçar, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s. 100, ss. 93–127 
71 Kemal Olçar, a.g.e.,s.100 
72 Hikmet Uluğbay, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995, s.112 
73 Mehmet Kocaoğlu, Petro-Strateji, İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996, s.91 
74 Daniel Yergin, a.g.e, s.383 
75 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.124 
76 Richard C. Duncan, “The Peak Of World Oil Production and The Road To The Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno, Nevada, November 13, 2000, 
http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
77 Kemal Olçar, a.g.e.,s.106 
78 Daniel Yergin, a.g.e, s.559 
79 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.44 
80 Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
81 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.54 
82 Kemal Olçar, a.g.e.,s.113 
83 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.75 
84 Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
85 Buna rağmen Kuveyt ile Birlesik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyordu, Irak ise en 
azından İran-Irak Savası'ndan Dran saldırıları ve bir ekonomik skandal nedeniyle olusan kayıplarının karsılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme -varil fiyatı 10$'a kadar geriledi-Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen 7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükümeti savas nedeniyle hasar gören altyapısını onarmasının ötesinde, temel harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak'la birlikte Ürdün bu petrol üretim politikasına karsı mücadele etmelerine rağmen çok az basarılı olabildiler. 
Irak hükümeti mevcut durumu bir tür ekonomik savas olarak tanımladı, Kuveyt'i yönlü sondaj yöntemiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçlamıstır. Bkz. Birinci Körfez Savası, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
86 Youssef M. Ibrahim, “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, 
http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
87 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19 
88 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
89 Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, http://www.cfr.org/global/globalconflict-
tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
90 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği” a.g.e,  s.4387 
91 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları, a.g.e.,s.68 
92 Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, s.9 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
93 2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
94 Kemal Olçar, a.g.e, s.121 


KAYNAKÇA 

2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
Akdoğan, Gökhan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
Arı, Tayyar, Uluslararası Dliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, Dsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013 
Ates, Davut ve Gökmen, Gülizar Samur, Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, ss.45–71 
Ates, Davut, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası Dnsan 
Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, ss. 912 – 937 
Ates, Davut, “Uluslararası Dliskiler Disiplininin Olusumu: Ddealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, ss.11–25 
Aydal, Doğan, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008 
Bieler, Andreas, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, 
Sayı. 4, ss.575–597 Birinci Körfez Savası, 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
BP Statistical Review of World Energy 2014, 
Brown, Lester R., Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008 
Cox, Robert O., Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987 
Çetin, Halis, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, ss.217–235, 
Duncan, Richard C., “The Peak Of World Oil Production and The Road To The 
Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno, Nevada, November 13, 2000, http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, Ediger, Volkan S., “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, ss.30 – 37 
Falvin, Christopher and Lenssen, Nicholas, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, Dstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994 
Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, 
http://www.cfr.org/global/global-conflict-tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010 Has, Kerim, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-
2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factshe ets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
Ibrahim, Youssef M., “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-
oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
İpek, Pınar ve Williams, Paul A., “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, Cilt 14, Makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
İpek, Pınar, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci (der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, ss. 225–249 
İseri, Emre ve Dilek, A. Oğuz, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji 
Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, ss.229–248 
Keohane, Robert O., After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984 
Kızılkaya, Ertuğrul ve Engin, Cem, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-
Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 9, 2004, ss. 197–204 
Klare, Michael, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008 
Kocaoğlu, Mehmet, Petro-Strateji, Dstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996 
Koçer, Gökhan vd, Uluslararası Dliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Haydar Çakmak (Ed.), Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007 
Luft, Gal ve Corin, Anne, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009 
Mc Millan, Joseph, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, 
(Ed.),Washington, 2003 
Nunn, Sam, Schlesinger, James R. and Ebel, Robert E., “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic 
and International Studies Report, Washington, 2000 
Olçar, Kemal, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss. 93 – 127 
Sevim, Cenk, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009,ss.93–105 
Sevim, Cenk, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, ss. 4378 – 4391 
Sevim, Cenk, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss.53 – 72 
Smith, Roy, El-Anis and Farrands, Christopher, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
Söhret, Mesut, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” İnsan ve Toplum Bilimleri Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, ss. 288 – 330 
Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, 
Uğurlu, Örgen Andaç, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009 
Uluğbay, Hikmet, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995 
World Energy Outlook 2012, 
World Energy Outlook 2013 Factsheet, Wu, Kang and Fesharaki, Fereidun, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 
60, ss.1–8 
Yergin, Daniel, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran 
Tuncay, Ankara, Türkiye Ds Bankası Kültür Yayınları, 1995 

***