Hamit ÇELİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hamit ÇELİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2017 Salı

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 10

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 10


 Sonuç olarak Körfez Savaşı’ndan sonra ABD bölgenin en önemli gücü olmuş ve tüm bölgeyi denetimi altına almıştır. ABD bu savaştan sonra Ortadoğu‘da hayati 
çıkarlarını oluşturan, İsrail‘in güvenliği, bölgedeki ABD çıkarlarına bir başka devlet tarafından meydan okunmasının engellenmesi ve petrolün uluslararası piyasalara sürekli ve makul fiyattan akısının sağlanması gibi konularda önemli aşama kaydetmiştir. 1948 yılından beri devam eden Filistin-İsrail arasındaki çatışmalara çözüm bulunması maksadıyla ABD’nin kontrol ettiği Filistin-İsrail barısının çerçevesi çizilmiş ve çok sayıda anlaşma yapılmıştır. 
Irak’ın, Kuveyt‘ten çıkarılması sağlanmış, bölgede Amerika’nın çıkarlarının korunması ve bölge petrolünün denetim altına alınması için bölgeye birçok ABD askeri yerleştirilmiş ve üsler kurulmuştur.247 

Başkan Bush, Irak işgalinin ardından uzun yıllardır planlanan ve üzerinde çalışılan Büyük Ortadoğu Projesi’ni dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Başkan Bush bu proje ile Ortadoğu bölgesinde istikrarın sağlanacağını, terörün önleneceğini, enerji kaynaklarının ve İsrail’in güvenliğinin sağlanacağını söylemiştir. Bu bağlamda bölge ülkelerindeki halkların demokratik daha insanca bir yaşam süreceklerini ve diktatörlerin boyunduruğundan kurtulacaklarını iddia etmiştir. Yıllar sonra dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Birleşmiş Milletler (BM) oturumunda açıkladığı gibi, kendisine verilen bilgilerin yanlış olduğu ve açıklanamadığı anlaşılmıştır. 

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin planlayıcılarının iddia ettiği gibi, Ortadoğu’da hızlı bir biçimde demokrasiye geçişi sağlamasının beklenmemesi gerekir. Bu 
konuyu Mahir Kaynak şu şekilde açıklıyor. “Demokrasi bu ülkelerde mümkün olmayan bir şey, çünkü demokrasi insanların gelişme seviyeleri ile ilgili değildir. 
Demokrasi ekonomik bir hadisedir. Başından beri şunu söylüyorum; bir ülkede demokrasi olması için rakip tarafların olması lazımdır. Bu rekabet ekonomik güç 
ile ortaya çıkar. Amerika Birleşik Devletleri'nde çok sayıda ekonomik güç olduğu için, bunların arasındaki rekabet, siyasi partileri doğurur. Oysa ekonomik gücün 
tek olduğu ülke de demokrasi olmaz. Çünkü bütün kaynaklar elindedir. Suudi Arabistan'da herkes Oxford'tan mezun olsa yine demokrasi olmaz. Çünkü 
ekonomik kaynak tektir. O da petroldür. Petrol kimin elinde ise, bütün basın yayın organlarına, eğitim sistemine hâkim olacaktır. Rakiplerini boğar. Hatta hiç kimse onunla rekabete cesaret edemez, çünkü ekonomik olarak kaybeder. O halde ekonomik kaynaklar tek elde olunca, siyaset de tekelde olmak zorundadır. Bunu kimse bozamaz. Demokrasi talepleri aslında burada daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değil, iki amaçla yapılmaktadır. Birincisi mevcut siyasi kadroların el değiştirmesi, ya bir seçim ile ya da bir darbe ile değiştirilir, çünkü her ülkede hâkim olan bir sınıf zümre vardır. Demokrasi olduğunda şu sonuç olur; kim organize ise, kim onlara para akıtabiliyor ise, kim medyayı kontrol edebiliyorsa o seçilir. O başa çıkar. İkincisi buradaki demokrasiler görünür gelecekte ideolojik farklılıklara dayanmayacaktır. Irk ve din temeline dayanacaktır. Kesinlikle, buradaki farklılıklar biraz evvel söylediğim batıdaki ekonomik güç farklılaşmasına benzemeyecektir. Mesela, Irak'ta gördüğünüz gibi, Kürt ile Sünnî veya Şii çatışacak. Şimdi bunun demokratik bir yanı var mıdır? Batı demokratik normlarıyla hiçbir ilişkisi var mıdır? Öyleyse bütün bu bölgede çok büyük bir farklılaşma ve ayrışma olur. Farklılaşma, burada yerel, o ülkeye has güçlerin oluşmasını engeller. Ve dışarının güdümü, dışarının bu ülkeyi yönlendirmesi son derece kolay olur. Irak Baas rejimi aslında bir bütündür ama demokrasi geldiği zaman üç parçalıdır. Grupların her hangi birine nüfuz ederek, ittifak yaparak, başka gurupları bertaraf edebilirsiniz. Birini öne çıkarır, birini geriye artırabilirsiniz. Yani o ülkeyi kesinlikle yönlendirebilirsiniz. Kim yönlendirir? İki özeliği olan güç yönlendirir. Birincisi ekonomik gücü olacak, ikincisi organizasyon gücü olacak. Ve tecrübesi olacak. Bu da Amerika Birleşik Devletleri'nde fazlasıyla var ve başka bir güç de görünmüyor şu anda”.248 
Görüldüğü üzere Ortadoğu’da ABD’nin iddia ettiği gibi bir demokrasi anlayışının yerleşmesi bir hayli zor görülmektedir. Kaynağın işaret ettiği açıdan Irak’ı göz 
önüne alacak olursak, demokrasi söylemi ile girilen ülke günümüzde etnik ve mezhepsel farklılıklardan dolayı paramparça ve her gün meydana gelen patlamalar ve can kayıplarıyla sarsılmaktadır. 

 Ortadoğu’da söz konusu demokrasi gelmesinin zorlukları düşünüldüğü zaman bu projenin bölge insanı üzerinde meydana getirdiği ve getirmesi muhtemel 
sonuçları yine Mahir Kaynağın dikkat çektiği gibi iç karışıklıklar olarak değerlendirebiliriz. Mahir Kaynak iç çatışmaları etnik ve dini çatışmalar olarak 
nitelendirerek şu şekilde açıklıyor. “Mısır'da mesela kökten dincililerle, mutediller arasında çatışma oluyor. Benim söylemek istediğim, yakınlaşmaları fazla 
görmeyeceğiz, çatışmaları daha fazla göreceğiz. Çünkü bu çatışmalar oradaki mahalli güçlerin, oralara has güçlerin etkinliğini azaltır ve müdahale imkânı 
doğurur. Biz bunu Türkiye'de de görüyoruz. Mesela Türkiye'de de bu farklılaşmalar ve bu çatışmalar arttıkça ve iki taraf birbiriyle uzlaşmaz duruma 
düştükçe herkes desteği dışarıda aramak zorunda kalmaktadır. Burada demokrasi dediğiniz şey aslında barışı değil, çatışmaları tahrik edecektir. Ve dışarının nüfuzunu arttıracaktır. Çünkü bu ülkelerde yanlış veya doğru bir siyasi otorite vardır”.249 Kaynak’ın ifade ettiği eskilerin “en kötü devlet devletsizlikten iyidir” ifadesi ile bire bir örtüşmektedir. Günümüzde BOP etkisi ile otoriteleri yıkılmış devletlere bakıldığı zaman, insanların günlük yaşantılarında can ve mal 
güvenliğini kendi imkânları ile korumak zorunda kaldıklarını ve çoğu zamanda buna pekte muvaffak olamadıkları görülmektedir. Bu ülkeleri günümüz itibariyle 
düşünecek olursak Irak’ın Saddam’lı, Libya’nın Kaddafi’li günlerini, o dönemlerde yaşadıkları baskılara rağmen, bugünkü durumlarından daha iyi 
durumda oldukları genel kabul görmüş bir fikir olduğu söylenebilir. Mısır’da günümüzde gerçekleşen hadiselere baktığımız zaman, Mahir Kaynağın 2004 
yılında bu konuda ne kadar isabetli bir ön görü de bulunduğuna şahitlik etmiş oluyoruz. 

 2004’te yapılan öngörünün günümüzde gerçekleşmesi esasında Büyük Ortadoğu Proje’sinin sistemli bir şekilde uygulandığını ve yukarıda verdiğimiz proje haritasında Türkiye’nin de sınırlarının değiştiğini göz ardı etmememiz gerekir. 
Bu bağlamda bizi ilgilendiren asıl mesele plan uygulanırken, Türkiye üzerindeki uygulama şekli ne tür olacağıdır. Projenin asıl hedefi çatışma değil ele geçirmek olduğundan dolayı projenin tatbiki ülkeden ülkeye farklılık arz edecektir. Mahir Kaynağın konu ile ilgili değerlendirmeleri ise şu şekildedir. 

“Diyoruz ki, konu ele geçirmektir. Burada eğer önünde bir engel var ise, orada yerleşmiş bir yapı var ise, demokrasi adına oraya müdahale edilecektir. Oradan 
demokrasi talep edilecektir. Demokraside de tarafların çatışma nedeni sadece dini ve etnik nedenler olacaktır. Batıdaki nedenlerin hiç birisi burada söz konusu 
olmaz. Bizim anladığımız manada farklı çözümler üreten siyasi partilerin ortaya çıkması söz konusu değildir. Mesela, İran'da radikaller ile mutedillerin, ekonomi  ye bakışlarında, dış politikaya bakışlarında bir farklılıkları var mı? Bunu kimse bilmiyor. Belki de yoktur. Nedir, mutedilsin veya radikalsin fark buradan 
kaynaklanıyor. Türkiye'de de giderek o hale getiriliyor. Türkiye'nin ekonomik meselelerinin çözümünde farklı bakışlar söz konusu değil. Laikler, muhafazakâr  lar veya radikaller diye bir takım ayrımlara gidiliyor. Bu demokrasinin genel tarifinin dışında bir olay. Bu ülkelerde dikkat ediniz çözümlere veya dünyanın algılanmasına yönelik dış politikaya yönelik farklılıkların hiç birisini göremeyeceksiniz. Ama insanlar birbiri ile sabahtan akşama kadar kanlı bıçaklı savaş halinde olacaklar.”250 

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölge ülkeleri üzerinde ki ekonomik etkisi konusunda da Mahir Kaynak hiç iyimser bir tablo çizmiyor ve şunların belirtiyor. 

“Suudi Arabistan'a baktığınız zaman, vatandaşlarının hayat standardı birçok ülkenin vatandaşlarından çok daha iyi şartlardadır. Yani akmasa da damlar 
cinsinden, bal tutan parmağını yalamaktadır ama buradaki zenginliklerin çok önemli bir kısmı Batıya akacaktır. Burada söz konusu olan, aslında petrolün, 
enerjinin kıtlığı değildir, kıtlık üzerine bir tartışma ve çatışma yok, Amerika Birleşik Devletleri'nin belki de en önemli sorunu bolluğu sınırlamaktır. Şu anda 
dünya üzerinde bir petrol sıkıntısı yoktur. Aksine yeni bir takım kaynakların devreye girişi, doğalgazın kullanılışının artması, Orta Asya doğalgazının Batıya 
doğru gitmesi bir bolluk yaratacaktır. Bu bolluğun kontrol edilmesi gerekir. Bu bolluğun kontrol edilmesi kolaydır, mümkündür. Mesela bazı alanlar devreden 
çıkarılır. Amerika Birleşik Devletleri, kendi ülkesinde tarım ürünleri fazla olduğu zaman, çiftçiye şu kadar para al ekme diyor. 

Ama burada onu yapmaz. 

Ne yapar? 

Bu bölgede bir iç savaş çıkarır. Ve arada bir müdahale yapar. O alan kullanılamaz. Öylece bir planlama yapılabilir rahatlıkla”.251 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedeflerinin; enerji kaynaklarının güvenliği, bölgede istikrarın sağlanması, terör tehdidinin önlenmesi ve İsrail’in güvenliğinin 
sağlanması olduğunu yukarıda belirtmiştik. Hedeflerine baktığımız zaman petrol güvenliğini ABD’nin kendi adına kısmen sağladığını ancak bunun dışındaki hedeflere ulaşamadığını bilakis tam tersi etki oluşturduğu görülmüştür. 

 2014 yılına gelindiğinde Ortadoğu’nun belli başlı ülkelerine bakıldığında ortaya çıkan tablo oldukça olumsuz bir durumu ortaya koymaktadır. Örnek vermek icap ederse Irak iyi bir örnek teşkil edebilir. ABD Irak işgali ile Saddam Hüseyin’in diktatör yönetimini yıkıp yerine insan haklarının ve özgürlüklerinin getirileceği iddia etmiş ancak yaşanan olaylar Irak halkının eskiye nazaran çok daha kötü şartlar altında yaşamak zorunda kaldıklarını göstermiştir. İşgal sonrasında Haber bültenlerinde, genel olarak tüm Irak’ta meydana gelen bomba yüklü araçlarla düzenlenen saldırılar sonucunda, birçok sivilin öldüğü olaylara çokça yer bulmuştur. 

 Diğer bir örnek de Afganistan’dır. Afganistan’ı Taliban baskısından kurtaracağını iddia eden ABD ve Batılı güçler, orada gerçekleştirdikleri savaş sonunda 
Afganistan’ı savaş mağduru bir ülke haline getirmekten kurtaramamıştır. 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin planları ve temeldeki mantığı gereği ulus devletler yerine etnik veya dini olarak bölünmüş küçük özerk yönetimler oluşturmuştur. Irak’ta bunun en somut örneğini görmek mümkündür. Mesele etnik olarak ele alınacak olursa Irak’ta şu anda Araplar, Türkmenler ve Kürtler olarak yalnız üç ayrı grubun olması gerekirdi. Şu anda ise Irak, ırk ve mezhepsel olarak birçok gruplara bölünmüştür. Irak’ta meydana gelen can kayıplarının büyük çoğunluğunun da mezhep çatışmaları sonucunda yaşandığı görülmektedir. 

 İstikrar bağlamında “Arap Baharı” şeklinde başlayıp daha sonra hiçbir ülkede neticesi bahar olmadığından ismini “Arap Ayaklanmaları” veya “Ortadoğu İsyanı” şeklinde değiştiren olayların da incelenmesi önem arz etmektedir. Nitekim başlangıçta özgür halk hareketi gibi gözüken olayların aslında tamamen organize, neo-renkli devrimler olduğu görülmüştür. Bu devrimler neticesinde İsrail için tehlike arz edebileceği farz olunan bazı ülkeler istikrarı bozulmuş ve İsrail için tehdit olamaz hale getirildikleri zaman içerisinde anlaşılmıştır. Örnek vermek gerekirse Arap ayaklanmalarının ilk etapta İsrail aleyhine sonuç doğuracak şekilde gerçekleştiği Mısır’da, bir sene sonra istenen sonuç alınamadığından dolayı karşı devrim gerçekleştirilmiş ve İsrail yanlısı bir yönetimin iş başına getirildiği görülmüştür. 

 Bölgeye bakıldığında izlenen gelişmeler, bölgede terör ve yıkım olaylarının yıllar içinde şiddetini arttırdığı ve daha sıklıkla gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 
Özellikle dış güçlerin bölgeye girdiği 2003 yılı ile mukayese edildiğinde, bu artış ve bu artışın sonuçlarının bölge devletleri ve milletleri için çok yıkıcı hale geldiği 
gözlemlenmektedir. Bu ve benzeri birçok örnek ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi ile iddia ettiği gibi terörü önlemek gibi bir niyeti olmadığını göstermiştir. 

 Bu çalışma, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini, insan hakları ve demokrasiyi yaygınlaştırmak maksadı ile uygulamaya koyduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, asıl maksadının Ortadoğu Bölgesi’ne ve enerji kaynaklarına hâkim olma isteği olduğunu göstermeyi amaçlamıştı. Bu çerçevede Ortadoğu bölgesinin neden önemli olduğu ve ABD’nin bu projeyi uygularken Ortadoğu’da uyguladığı politikaları incelenmiştir. Bu bağlamda Irak ve Afganistan örnekleri üzerinde durularak uygulanan politikaların neticesinin neleri getirdiği gösterilmeye çalışılmıştır. Ortadoğu Bölgesinde bulunan Irak ve Afganistan örneklerinden yola çıkılarak tüme varım metodu kullanılmak suretiyle, Büyük Ortadoğu Projesi’nin asıl maksadı ortaya konmaya çalışılmıştır. Irak üzerinden tüme varım yapacak olursak, bir Ortadoğu ülkesi olan Irak’a özgürlük ve demokrasi getirme vaadi ile girilmiş ve neticesinde Irak petrolleri üzerinde Amerikan şirketlerinin söz sahibi olması sağlanmış, Irak’ta kalıcı ABD üsleri kurulduğu görülmüştür. Bunlar gerçekleşirken, yukarıda da belirttiğimiz gibi operasyon için ortaya konulan gerekçelerden çok daha kötü durumda bir ülke 
ortaya çıktığı görülmüştür. 

 Benzer çıkarımı Afganistan için de yapmak mümkündür. 

Afganistan’a Taliban baskısından kurtarma gerekçesi ile giren ABD, 2001-2014 yılları arasında ülkeye yerleşmiş görünmektedir. 
2015 itibariye askeri güçlerini tamamen Afganistan’dan çekeceğini söyleyen ABD askeri birlikler yerine Afganistan’da sivil güçler bırakmayı planladığını ifade etmiş bulunmaktadır. Amerikan varlığının bu şekilde devam ettirileceği planlanmaktadır. Zaten şu anda yönetimde olan Afgan idaresi de ABD'nin ülkeden tamamen çekilmesini net olarak arzu etmemektedir. 

Bu örneklerden hareketle ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı politikalarda asıl maksadının bölgeye yerleşmek ve enerji kaynaklarını kontrolü altına almak olduğu söylenebilir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

247 Serhat Erkmen, Irak Krizi, ASAM Yayınları, Ankara, (2003), s.104, 
248 Kaynak-Gürses, A.g.e, ss.16-17 
249 A.g.e, ss.17-18 
250 A.g.e, ss.18-19 
251 A.g.e, s.19 


KAYNAKÇA: 

 KİTAP VE SÜRELİ YAYINLAR 

-ABASCAL, Eenesto Gomez, Ortadoğu’da İmparatorluğun Sonbaharı, (Çev.) Süleyman Altunoğlu-Barış Yıldırm, NoteBene Yayınları, Ankara, (2013) 

-ACAR, Sadık, “Orta Doğu’nun Dünya Ticareti Bakımından Önemi ve Körfez Bunalımı Sonrası Beklentiler”, DEÜ, İİBF Dergisi, Cilt: 7 Sayı:1, (1992) 

-AKAR, Atilla, Büyük Ortadoğu Kuşatması, Timaş yayınları, İstanbul, (2004) 

-AKBAŞ, Zafer, Irak Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye, Barış Kitap, Ankara, (2011) 

-AKDOĞAN, Hüseyin- KÂHYA, Yavuz- ALTUN, Nurullah, Ortadoğu’daki Siyasal Gelişmeler ve Güvenlik, Polis Akademisi Yayınları, Ankara, (2012) 

-AKMARAL, Kemal, Ben Bush, Evangelist Bush, Şimdi Yayınları, İstanbul, (2005) 

-AKYOL, Hakan, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Projenin Demokratikleşme Yaklaşımları Açısından”, Bahçeşehir Üniversitesi, Değerlendirilmesi, 
            Uzmanlık Projesi, İstanbul, (2008) 

-ALP, İlker, Şark Meselesi veya Emperyalizmin Türk Meselesi, Eser Matbaacılık, Edirne, (2008) 

-ALTIOK, Metin, “Uluslararası Sermayenin Krizi, Hegemonya Savaşları Ve Türkiye”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.3 sayı. 12, Bahar, (2005) 

-ALTUĞ, Yılmaz, Çin, Vietnam, Çekoslovakya ve Orta Doğu Sorunları, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü Yayınları, İstanbul, (1970) 

-ALTUNIŞIK, Meliha Benli, “Ortadoğu ve ABD: Yeni bir Döneme Girilirken”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 1, Sayı 1, (2009) 

-ARAS, Bülent ve BACIK, Gökhan (der.), 11 Eylül Öncesi ve Sonrası, Etkileşim yayınları, İstanbul, (2006) 

-ARDA, Erhan, Sosyal Bilimler El Sözlüğü, Alfa Yayınları, İstanbul, (2003) 

-ARI, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa yayınları, İstanbul, (2007) 

-ARI, Tayyar, Irak, İran ve ABD, Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, Alfa yayınları, İstanbul, (2004) 

-ATEŞ, Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, (1998 

-AVCI, Gültekin, Doğu’nun İstilası Medeniyetler Savaşı’na Doğru, Birey Yayıncılık, İstanbul, (2006) 

-AYAN, Ergin, Ortadoğu’ da Yap-Boz, Karadeniz Dergi Yayınları, Ankara, (2010) 

-AYDIN, Mustafa ve ÖZCAN, Nihat Ali, Riskler ve Fırsatlar Kavşağında Irak’ın Geleceği ve Türkiye, TEPAV, Ankara, (2007) 

-AYDIN, Mustafa, “Amerika Dünyadan Ne İstiyor? ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Dış Politikası”, Stradigma, Sayı 4, (2003) 

-AYDIN, Dilek ve TEKBIYIK Arif, “İran Nükleer Programının Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, (2007) 

-AYDOĞAN, Metin, Türkiye Nereye Gidiyor, Umay yayınları, İzmir, (2006) 

-BERİŞ, Yakup ve GÜRKAN, Aslı, TÜSİAD ABD Temsilciliği Değerlendirme Raporu, Temmuz (2002) 

-BİLBİLİK, Erol, NATO-İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, Otopsi Yayınları, İstanbul, 2004 

-BORAN, Yıldırım, El-Fetih, Hamas, Hizbulla Ortadoğu’da Direniş, Siyah Beyaz Kitap, İstanbul, (2011) 

-BOSTANOĞLU, Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, (1999) 

- BOZARSLAN, Hamit, Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi, İletişim yayınları, İstanbul, (2010) 

-BOZTEMUR, Recep, “Irak Savaşı Sonrası Ortadoğu”, SAREM 5. Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara, Genel Kurmay Başkanlığı Basımevi, 2008 

-BULUT, Faik, Ortadoğu’nun Solan Renkleri, Berfin Yayınları, İstanbul, (2002) 

-CHOMSKY, Noam, ABD’nin Irak Politikası; Güdüler ve Sonuçlar, Amerika’nın Irak Savaşı, Aram Yayıncılık, İstanbul, 2003 

-CÖHCE, Salim, “Büyük Orta Doğu Projesi Bağlamında Hindistan ile Ortadoğu Arasındaki Tarihi Bağlar ve Güncel İlişkiler”, Gazi Akademik Bakış, Cilt. 2, Sayı 3, (2000) 

-ÇANDAR, Cengiz, Ortadoğu Üzerine Aykırı Düşünceler, Bir yayıncılık, İstanbul, (1984) 

-ÇEÇEN, Anıl, Türkiye’nin B Planı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2006) 

ÇELEBİ, Özlen, “1990’lardan 2000’lere Türk Dış Politikası ve ABD İle İlişkiler: Stratejik Ortaklık, Model Ortaklık Ve sonrası”, Türk Dış Politikası Son On Yıl, Palme 
            yayıncılık, Ankara, (2011) 

-ÇELENK, Nazmi, Amerika’nın İslâm’ı, İlgi Yayınları, İstanbul, (2006) 

-ÇELİK, Serkan - GÜRTUNA , Anıl, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Global Strateji Enstitüsü, Ankara , (2005) 

-ÇETİNKAYA, Hikmet, Amerikan Mızıkacıları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, (2008) 

-ÇETİNKAYA, Hikmet, Soros’un Çocukları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, (2007) 

-ÇETİNSAYA, Gökhan, SETA Irak Dosyası, Irak’ta Yeni Dönem, Orta Doğu ve Türkiye, SETA Yayınları, Ankara, Nisan (2006) 

-ÇEVİK, Halis, Kadim Toprakların Trajedisi: Uluslararası Politikada Ortadoğu, İkia Yayıncılık, İstanbul (2005) 

-ÇİFTÇİ, Kemal, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD: Rızaya Dayalı Hegemonyadan İmparatorluk Düzenine”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, (2009) 

-ÇUBUKÇU, Mete, Ortadoğu’nun Yeniden İşgali, Kalkedon Yayınları, İstanbul, (2006) 

-DAVUTOĞLU, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayıncılık, İstanbul, (2004) 

-DEDEOĞLU, Beril, Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, İstanbul, (2002) 

-DEMİRKIRAN, Özlem, “Soğuk Savaş Sonrası Ortadoğu Ekseninde Türk-Amerikan İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, (2005) 

-DENİZ, Şadiye, “Ortadoğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Ortadoğu Projesi Üzerine Bir Analiz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:5, 
            Sayı:20, (2012) 

-DENİZ, Taşkın, “Mekânsal Paylaşım Açısından Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:26, İstanbul, (2012) 

-DURSUN, Davut, Ortadoğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul, (1995) 

-DUMANLI, Cihangir, Ulusal Güvenlik Sorunlarımız, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, (2007) 

-EKİNCİ, Arzu Celalifer, İran Nükleer Krizi, USAK Yayınları, Ankara, (2009) 

-ERCEYLAN, Mustafa, “Büyük Ortadoğu Projesinde İran’ın Önemi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, (2007) 

-ERDÖNMEZ, Hüseyin, “Avrupa Devletlerinin Orta Doğu Politikası İle ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi”, Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne, (2010), 
           ss.63-64 

-ERKMEN, Serhat, Irak Krizi, ASAM Yayınları, Ankara, (2003) 

 -ERSİN, Nihat, Ortadoğu Savaşlarının Perde Arkası, Gündem yayınları, İstanbul, (2003) 

-EVCİOĞLU, Kemal, Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi, Umay Yayınları, İzmir, (2005) 

-GERGER, Haluk, ABD, Ortadoğu, Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, (2006) 

-GÖNENÇ, Selami, Güneybatı Asya “Ortadoğu” Ülkeler Coğrafyası, Çantay Yayınları, İstanbul, (1999) 

-GÖKÇE, Orhan, Terörün Görüntüleri, Görüntülerin Terörü, Çizgi Kitapları, Konya, (2004) 

-HARMAN, Ömer Faruk, “Yeni Ahid’de Din ve Din Anlayışı”, Dinler Tarihi Araştırmaları II. sempozyumu, 20-21 Kasım, Konya, (1998) 

-HAN, Ahmet K., Irak Savaşı; Oyunun Adı Petrol mü?, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Der. Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, İstanbul, (2004) 

-HOLLİDAY, Fred, Ortadoğu Hakkında 100 Mit, Can Cemgil (Çev.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, (2008) 

-İDRİSOĞLU, Railya Elif, “Rusya’nın ve ABD’nin SSCB Sonrası Ortadoğu Politikası”, Yüksek Lisans Tezi, Konya, Selçuk Üniversitesi, (2010) 

-KAPAN, İsmail, Irklar, Dinler ve Mezhepler Mozaiği Ortadoğu’da Bahar Sancısı, Babıali Kültür yayınları, İstanbul, (2012) 

-KARAASLAN, Tufan, Ortadoğu’nun Coğrafyası, Atlas kitapevi, Konya, (1998) 

-KARABULUT, Bilal, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi, Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik, Platin yayınları, Ankara, (2005) 

-KASIM, Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Dönemi ABD-İsrail İlişkileri, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı. 2, (2000) 

-KAYNAK, Mahir-GÜRSES, Emin, Büyük Ortadoğu Projesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2008 

-KAYNAK, Mahir, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye Üzerine Stratejik Analizler, Truva Yayınları, İstanbul, (2005) 

-KESER, Ulvi, Dünyanın Kaynayan Kazanı Ortadoğu, Motif Matbaacılık, Ankara, (2012) 

-KHAN, Mujeeb R., The Tragedy of the Modern Middle East: The Systemic Basis of War and Authoritanism in The Regime, Milletlerarası Orta Doğu: 
           Kaos mu Düzen mi?, Hazırlayan: Ali Ahmetbeyoğlu, TADAV Yayınları, İstanbul 

- KİBAROĞLU, Mustafa, “İran Bir Nükleer Güç Mü Olmak istiyor?”, Avrasya Dosyası-İran Özel Sayısı, Cilt. 5, Sayı.3, (1999) 

- KOCAOĞLU, Mehmet, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu, Genelkurmay Basımevi, Ankara, (1995) 

- KULOĞLU, Armağan, Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi, Ankara, (2010) 

- KONA GÜNGÖRMÜŞ, Gamze, “Yeni Ortadoğu ve Düşündürdükleri”, Görüş Dergisi, No:54, (2003) 

- LAÇİNER, Sedat-EKİNCİ, Arzu Celalifer, 11 Eylül Sonrası Ortadoğu, USAK Yayınları, Ankara, (2011) 

- LATİF, Hüseyin, ABD’nin Türkiye’ye Biçtiği Rol, Bizim Avrupa Yayınları, İstanbul, (2007) 

- LEWİS, Bernard, Ortadoğu, İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Selen Y.Kölay (Çev.), Arkadaş yayınevi, Ankara, (2000), 

- LOCKMAN, Zachary, Hangi Ortadoğu? Oryantalizm. Tarih. Siyaset, Burcu Birinci (Çev.), Küre yayınları, İstanbul, (2010) 

- LUTSKİY, Borisoviç, Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Turan Keskin (Çev.), Yordam Kitap, İstanbul, (2011) 

- MAHALLİ, Hüsnü, Ortadoğu’da Kanlı Bahar, Destek Yayınevi, İstanbul, (2012) 

- MAHAN, Alfred Thayer, Deniz Gücünün Tarih Üzerindeki Etkisi, Kerem ve Melahat Fındık (çev.), Q-Matris yayınları, İstanbul, (2003) 

- MEMİŞ, Ekrem, Kaynayan Kazan Orta Doğu, Çizgi Kitapevi, Konya, (2002) 

- MÜTERCİMLER, Erol, Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta Geleceği Yönetmek, Alfa Yayınları, İstanbul, (2006) 

- NYE, Joseph, Amerikan Gücünün Paradoksu, Gürol Koca (Çev.), Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2003 

- ÖNGÖR, Önder, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD’nin Ortadoğu Coğrafyasında Uyguladığı Güvenlik Politikaları Ve Bu Politikaların Türkiye Üzerine Yansımaları”, 
             Yüksek Lisans Tezi, Gebze, (2005) 

- ÖZDAĞ, Ümit, Yeniden Yapılanan Ortadoğu, Irak Krizi (2002–2003), Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, (2003) 

- ÖZER, Ahmet, “11 Eylül, Bölünen Dünya, Huntington ve Çatışma”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, (2007) 

- ÖZEY, Ramazan, Dünya Denkleminde Ortadoğu, Aktif yayınevi, İstanbul, (2004) 

- ÖZEY, Ramazan, “Jeopolitik Açıdan Akdeniz’i İkiye Ayıran Ülke: Tunus”, Altınoluk Dergisi, sayı. 137, İstanbul, (1997) 

- ÖZMEN, Süleyman, Ortadoğu’da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ Kültür Sanat yayıncılık, İstanbul, (2001) 

-ÖZTÜRK O. Metin-SARIKAYA, Yalçın, NATO Büyük Ortadoğu ve Türkiye, POLSAR, Ankara, (2004) 

-PAPPE, Ilan, Ortadoğu’yu Anlamak, Gül A.(Çev.), NTV yayınları, İstanbul, (2009) 

-PINAR, Babür ve ULUTAŞ, Recai, Ortadoğu Yalancı Bahar, Nitelik Kitap Yayınevi, Ankara, (2012) 

-PARLAR, Suat, Ortadoğu Vaat edilmiş Topraklar, Mephisto yayınları, İstanbul, (1997) 

-PEHLİVANOĞLU, A.Öner, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınevi, İstanbul, (2004) 

-PEKÖZ, Mustafa, Küresel Güçlerin Ortadoğu Stratejisi, Kalkedon Yayınları, İstanbul, (2007) 

-SANDER, Oral, Siyasi Tarih: 1918–1994, İmge Kitapevi, Ankara, (2002) 

-SANDER, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitapevi Ankara, (1992) 

-SANDIK, Atilla ve DAĞCI, Kenan, Büyük Ortadoğu Projesi: Yeni oluşumlar ve değişen dengeler, İstanbul, (2006) 

-SAYIN, Ümit, Küresel Terörün Perde Arkası: Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, Neden Kitap, İstanbul, (2006) 

-SEDEF, Serpil, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesine karşı uzman aydınların tutumu”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, (2009) 

-SEVER, Ayşegül, ABD’nin İkili Çevreleme Politikası ve Türkiye, Büke yayınları, İstanbul, (1997) 

-SİNKAYA Bayram, “İran’ın Nükleer Programına Arap Ülkelerinin Yaklaşımı”, Orta Doğu Analiz, Cilt. 2, Sayı. 15, (2010) 

-SÖNMEZOĞLU, Faruk, Uluslararası ilişkiler Sözlüğü, Der Yayınları, İstanbul, (2000) 

-ŞAHİN, Abdullah, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, İstanbul, Temmuz 2004 

-ŞEFİK, Münir, Emperyalizmin İslam Dünyasına Girişi ve Ortadoğu Sorunu, Cemil Akpınar, (Çev.), Risale Yayınları, İstanbul, (1983) 

-ŞAFAK, Hasan, Büyük Orta Doğu Projesi, İsrail’in İmparatorluk Planı, Profil Yayıncılık, İstanbul, (2006) 

-TAŞLI, Ömer, Ortadoğu’ya Süper Güçlerin Etkileri, Fikir Yayınları, İstanbul, (1986) 

-TAŞDEMİR, Fatma, Uluslar Arası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, USAK Yayınları, Uluslar arası Hukuk Serisi:3, Ankara, (2006) 

-TURAN, Ömer, Tarihin Başladığı Nokta Ortadoğu, Yaydağ yayınları, İstanbul, (2002) 

-TURHAN, Talat, Küresel İhanetin İçyüzü ve Arap Baharı, Destek Yayınları, İstanbul, (2012) 

-TÜRK, Hakan, Türkiye Ateş Çemberinde, Akademi TV Yayın, İstanbul, (2004) 

-TÜRKMAN, Sayim, ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Nobel Yayınevi, Ankara, (2007) 

-TÜRKMEN, İlter, Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu Politikası, BİLGESAM Yayınları, No: 4, (2010) 

-USLUBAŞ, Fevzi, SSCB’den Sonra Rusya’da mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD İmparatorluğun Bataklığı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2005) 

-UŞAKLI, Ali Bülent, “Savaşın Dönüşümünde Teknolojik Gelişmelerin Etkisi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, (2007) 

-VARLIK, Ali Bilgin, “Küreselleşme ve Küreselleşmenin Orta Doğu’ya Etlileri”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyasal Bilimler Fakültesi Uluslararası 
              İlişkiler Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, 2009 

-VATANDAŞ, Aydoğan, Arabulucu Amerika Konuşmaları, Kara Kutu Yayınları, İstanbul, (2012) 

-YAPICI, Utku, “Uluslararası Hukukta Terörizme Karşı Kuvvet Kullanımı Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No: 7, (2006) 

-YENERER, Vedat, Düşman Kardeşler: ABD İşgalindeki Irak’ta Arap, Kürt ve Türkmen Çatışması, Bulut Yayınları, İstanbul, (2004) 

-YEŞİLTAŞ, Murat, ABD’nin Uluslararası Terörizme Yaklaşımı, ABD’nin Haydut Devletleri, Ed. Kemal İnat, Değişim Yayınları, İstanbul, (2004) 

-YILDIZ, Yavuz, Ortadoğu’da Silahlanma ve Militarizm, Bağlam yayınları, İstanbul, (1993) 

-YILDIZ, Yavuz Gökalp, Global Stratejide Ortadoğu, Der Yayınları, İstanbul, (2000) 

-YILDIZ, Yavuz Gökalp, “Bush Doktrini Ve Irak Üzerine Savaş”, New Perspectives Quarterly Türkiye, Cilt: 4, Sayı: 4, Yıl: 2002 

-YİNANÇ, Refet ve TAŞDEMİR, Hakan (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, Ankara, (2002) 

-ZEHİR, Cemal, Son Gelişmeler Işığında Ortadoğu’da Su Meseleleri, Milletlerarası Ortadoğu: Kaos mu? Düzen mi?, Konferansı Bildiriler Kitabı, 
            Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, (2004) 


İNTERNET YAYINLARI;


-AKBAŞ, Zafer-BAŞ, Adem, “İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları”, History Studies, 
            http://www.historystudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=594 , 2013, 16.03.2014 

-ATİKER, Mustafa, “Ortadoğu, Petrol ve ABD”, http://www.kto.org.tr/d/file/ortadogu_rapor.pdf, 12.03.2014 

-BAĞCI, Hüseyin ve SİNKAYA, Bayram, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye:AK Parti’nin Perspektifi”, 
           http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu1%20makale/huseyin_bagci_bayram _sinkaya.pdf, ss.21-22, 20.03.2014 

-ERALP, Yalım, “Obama’nın Konuşması: Ankara-Kahire Farkı”, 
            http://www4.cnnturk.com/Yazarlar/YALIM.ERALP/Obama.nin.Konusmasi.Ankara.Kahire.Farki/39.490/index.html, 08.06.2009, 25.02.2014 

-EROL, Hikmet, “Geçmişten Günümüze ABD’nin Ortadoğu Politikası”, 
          http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/amerika/252-gecmisten-gunumuzeabdnin-ortadogu-politikasi, 06.08.2010, 12.03.2014 

-ERSOY ÖZTÜRK, Tuğçe, “Yeni Dönem Türkiye - ABD İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler”, 
          http://www.tasam.org/Files/PDF/abdsonucraporu.pdf, s.29, 16.03.2014 

-ERSOY ÖZTÜRK, Tuğçe, “ABD’nin Yumuşak Güç Kullanımı: Barack Obama İmajı Üzerinden Amerikan Dış Politikasının Yeniden İnşası”, 
           http://kamudiplomasisi.org/pdf/abdninyumusakguckullanimi.pdf, 12.03.2014 

-GERGER, Haluk, “Ortadoğu’da Düş Ve Karabasan: Ortadoğu Nereye?”, 
           http://forum.memurlar.net/konu/615441/, 19.03.2014 

-GÖKBAŞ, Seval, “Çok Kutuplu Yeni Dünya Düzeninde Güvenlik Algısı”, 
           http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1113/cok_kutuplu_yeni_dunya_duzeninde_%E2%80%98guvenlik_algisi, 30.07.2009, 19.03.2014 

-GÜNAL, Altuğ, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, 
            www.medyaokuryazar.com/wp-content/2012/12/bop.pdf, 24.02.2014 

- GÜNEY, Çetin, “Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi”, 
            http://dusuncetarihi.files.wordpress.com/2010/01/buyuk-orta-dogu-cercevesinde-islamve-demokrasi.pdf, s.6, 22.03.2014 

- GÜNGÖRMÜŞ KONA, Gamze, “Üzgünüm Abede: Yeni Orta Doğu, Türkiye ve Rusya Federasyonu Olmadan Olmaz”, 
            http://www.politikadergisi.com/makale/üzgünüm-abede, 09.11.2008, 14.03.2014 

-KESKİN, Arif, “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve Sonuçlar”, TURKSAM, 
            http://akademikperspektif.com/2012/01/10/iranin-nukleer-cabalarihedefler-tartismalar-ve-sonuclar/, 10.01.2012, 16.03.2014 

KİBAROĞLU, Mustafa, “İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler”, 
         http://www.mustafakibaroglu.com/sitebuildercontent/sitebuilderfiles/Kibaroglu-HarbAkademileri-Sempozyum-Iran-Mart2006.pdf, Mart 2006, 16.03.2014 

-KÖSE, Talha, “İran’ın Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti Güç Dengeleri ve Diplomasinin İmkânları”, SETA Yayınları, Ankara, (2008), s. 23, 
          http://file.setav.org/Files/Pdf/iran-nukleer-programi-ve-orta-dogu-siyaseti-gucdengeleri-ve-diplomasinin-imkanlari.pdf, 16.03.2014 

-KULOĞLU, Armağan, “Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi”, Ankara, (2010), s.3, 
          www.beykent.edu.tr/WebProjects/Uploads/kulogluocak%202010.pdf, 06.03.2014 

-MUSAOĞLU, Neziha ve EFEGİL, Ertan, “Ortadoğu’da Büyük Ortadoğu Projesi uygulanabilir mi?”, 
         http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu2%20makale/neziha_musaoglu_ertan_efegil.pdf, 18.03.2014 

-ORUÇ, Mehmet, “İslam’a karşı topyekûn savaş sürüyor”, 
         http://www.mehmetoruc.com/detay.asp?i=104, 12.03.2014 

- TURAN, Aslıhan P., “Hazar Havzasında Enerji Diplomasisi”, 
         http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Hazar%20Havzasinda%20Enerji%20Diplomasisi.pdf, s.183, 28.03.2014 

-YAŞAR, Ali, “Büyük Ortadoğu Projesi ya da paylaşımın yeni adı”, 
         http:www.ozgurlukdunyasi.org/arşiv, 12.02.2014 

-Dünya üzerindeki önemli boğazlar ve kanallar,
        http://www.dünyabülteni.net, 12.02.2014 

-Arap İsrail savaşları, 
       http://forum.lotr.oasgames.com/viewtopic.php?f=105&t=80004, 28.02.2014 

-Ortadoğu, 
       http://tarihdersnotlari.blogcu.com/ortadoğu, 12.02.2014 

-İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da hangi dinler hâkimdi?, 
        http://sorularlaislamiyet.com/article/16135, 03.12.2011, 15.02.2014 

- İslam’ın doğuşunun eşiğinde İran’ın dini ve siyasi durumu 
      http://farsca.blogcu.com/   15.02.2014 

-Sünnilik mi? Vehhabi/ Selefilik mi?, 
       http://blog.milliyet.com.tr/sunnilik-mi--vehhabi--selefilik-mi-/Blog/?BlogNo=433897, 27.10.2013, 25.03.2014 

-Fransa'nın Mısır'ı İşgalinden 1. Filistin İntifadası'na Kadar Ortadoğu Siyasi Tarihi 1800-1990, 
       http://eski.bgst.org/keab/keab140705bol1.asp, 01.03.2014 

- Pax Americana yolda yollar kapalı, 
      http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6906/pax-americana-yolda-yollar-kapali.html, 11.09.2002, 15.03.2014 

-11 Eylül saldırısı ve 5 komplo teorisi, 
      http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/08/110829_nine_eleven_conspiracy.shtml, 26.08.2011, 15.03.2014 

-ABD’nin Irak’tan Çekilme Süreci Ve Bölge Dinamikleri Açısından Değerlendirilmesi, BUSAM , İstanbul 2009, 
      http://busam.bahcesehir.edu.tr/rapordosya/080109abdiraktan-cekilme-sureci.pdf, 26.03.2014 

-Birleşmiş Milletler Kamusal İletişim Dairesi, Birleşmiş Milletler Hakkında Her şey, 
      http://www.unicankara.org.tr/everything_Turkish_final.pdf, s.36, 16.03.2014 

-Hasan Ruhani: Nükleer program konusunda gerekli tüm adımları atmaya hazırız, , 
      http://tr.euronews.com/2014/01/23/hasan-ruhani, 23.01.2013, 24.02.1024 

-Dünya Bülteni, Barack Obama’nın ilk röportajı, 
       http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=64993, 30.01.2009, 25.02.2014 

-Barack Obama’nın Kahire konuşması, 
       http://xa.yimg.com/kq/groups/17875166/445506459/name/Barack+Obama%26%2339%3Bs+Cairo+speech.doc, 04.06.2009, 25.02.2014 

-Başkan Obama’nın TBMM’deki Konuşması, 
       http://www.yenidenergenekon.com/98-baskan-obamanin-tbmmdeki-konusmasi-turkce-tam-metin/#sthash.GWHxrEo0.dpuf, 07.04.2009, 25.02.2014 

- Büyük Ortadoğu Projesi, 
       http://trtr.facebook.com/note.php?note_id=154231004611127&id=104439666258769, 18.03.2014 

-Meclis araştırmaları önergesini metni, 
http://www2.tbmm.gov.tr/d24/10/10-163458gen.pdf, 12.12.2012, 19.03.2014 

-Din dağılımı dünya haritası, 
       http://aygunhoca.com/cografi-haritalar/76-dinselharitalar/511-din-dagilimi-dunya-haritasi.html, 19.03.2014 
-      http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 

- Rice, sekiz yıl önce ‘22 ülkenin sınırı ve rejimi değişecek’ demişti! 
         http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 

- Zbigniew Brzezinski,Büyük Ortadoğu’ya Dikkat, 
          http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=109124, 10.03.2004, 26.02.2014 

- Bush G-8 zirvesine Erdoğan’ı neden davet etti, 
         http://eski.bianet.org/2004/05/28/35726.htm, 29.05.2004, 22.03.2014 

- George Friedman Ve Zbigniew Brzezinski’ye göre 21. Yüzyılda Türkiye’nin Konumu ve Önemi, 
         http://politikaakademisi.org/george-friedman-ve-zbigniew-brzezinskiyegore-21-yuzyilda-turkiyenin-konumu-ve-onemi/,   13.03.2013, 26.02.2014 

- Sykes-Picot: http://www.osmanakbasak.com/Sayfalar/Syses_Picot.htm, 10.05.2014 

- Dünya Ham Petrol ve Doğal Gaz Rezervleri, 
         http://www.pigm.gov.tr/dunya_ham_petrol_ve_dogalgaz_rezervleri.php, 07.05.2014 

- Orta Doğu’da Etnik Yapı ve Din, 
        http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1475.0, 10.05.2014 

Büyük Ortadoğu Projesi Haritası: http://bopnedir.blogspot.com.tr/2013/03/buyukortadogu-projesi-haritasi.html, 10.05.2014 

Johnson Mektubu: 
        http://www.akintarih.com/turktarihi/cumhuriyetdonemi/johnson_mektubu/johnson_mektubu.html, 11.05.2014 

- Türkiye, İran anlaşmasının neresinde? 
        http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/11/131126_iran_turkiye.shtml,   26.11.2013, 15.03.2014 

- Sosyal Darwinizm: 
        http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/sosyal_darwinizm, 10.05.2014 


ÖZGEÇMİŞ; 
Kişisel Bilgiler 
Adı Soyadı : Hamit ÇELİK 
Doğum Yeri ve Tarihi : Mardin/1979 
Eğitim Durumu 
Lisans Eğitimi : Fen- Edebiyat Fizik 
Yüksek Lisans Öğrenimi : Uluslararası İlişkiler 
Bildiği Yabancı Diller : İngilizce 
İş Deneyimi 
Çalıştığı Kurumlar : 
Pozisyon : Memur 
İletişim 
E-Posta Adresi : hamitcelik3545@hotmail.com 


***

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 9

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 9


ABD’nin Ortadoğu bölgesine yönelik ikinci operasyonu, ikinci Körfez Savaşı olarak nitelendirilen Mart 2003 Irak müdahalesidir. Türkiye, Irak’ı işgali konusunda, öncelikle sorunların barışçıl yollardan çözülmesi, Irak’ın BM kararlarına uyması ve BM kararı olmaksızın Irak’a güç kullanılmamasını savunmuştur. Bu bağlamda, Türkiye bir taraftan Irak hükümeti ile diyalog içinde olmaya ve BM ile işbirliği yapmaya ikna etmeye çalışırken, diğer taraftan da bölge ülkeleri nezdinde yaptığı girişimlerle sorunun güç kullanımına varmadan çözülmesi için işbirliği olanaklarını araştırmaktaydı. ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a ikinci cephenin açılmasına izin verecek tezkerenin 1 Mart 2003’te Meclis’ten geçememesi ABD’nin yapmış olduğu planları bozmuştur.228 

“2003 Irak işgali döneminde, ABD ile Türkiye arasında ilk gerilim Irak’ın işgali ile sürerken, Türkiye’nin Kuzey Irak’tan gelecek olası riskleri önlemek için Irak’ın kuzeyine askeri güç sevk etme olasılısı üzerine belirmiş ve Amerikalı yetkililer buna karşı çıkmıştır. İkinci önemli kriz Bağdat’ın düşmesinin ardından kuzeyde peşmergelerin229 Kerkük’te başlattıkları yağma olayları ve bu çerçevede Türkmenlere karşı başlatılan saldırı eylemleri üzerine Türkiye’nin Amerikan yönetiminden bölgeyi denetim altına alması aksi halde Türkiye’nin bunu yapabileceğini açıklaması olmuştur. Diğer yandan, Bush’un kongreden, Irak’ta devam eden savaş için talep ettiği ek savaş bütçesi tasarısında Türkiye için de 1 milyar dolar hibe verilmesi yer alıyordu. İlk önerildiği sırada herhangi bir şarta bağlanmayacağı ifade edilen, Türkiye’ye verilecek 1 milyar dolar hibe, kongrenin onayladığı son metinde, Türk hükümetinin Irak’a özgürlük operasyonun da işbirliğini ve insani yardıma desteğini sürdürmesi ve tek yanlı olarak kuzey ırak asker yerleştirmemesi koşullarına başlanmıştı. Türk hükümeti şarta bağlı bu yardımı kullanmamıştır. Ayrıca Türkiye, işgalin henüz sona erdiği nisan ayının sonu ve mayısın başında söz konusu olan İran ve Suriye’ye yönelik olası Amerikan müdahalelerine karşı oldukça kararlı bir tutum sergilemiş ve bölgede yeni karışıklıklara yol açacak güç kullanımına karşı olduğunu ortaya koymuştur. Türk- ABD ilişkilerinin eski doğrultusunda gitmediğinin en açık göstergesi ise 2003 Temmuzunun başında 11 Türk subayının Süleymaniye’de tutuklanması olmuştur. 
Bu olaydan sonra Türk- Amerikan ilişkileri zedelense de, aynı dönemde Erdoğan’ın ABD’yi ziyareti bazı pürüzlerini üzerini örtmüştür. ABD’nin Türkiye’ye yüklediği Ankara’nın bölgede Ilımlı İslam rolünü üstlenerek, demokratik Büyük Ortadoğu Projesi için model olması gerektiği durumu, İslam dünyasında Amerikan hegemonyasının kurulması için Türkiye’nin ABD tarafından 
görevlendirildiği imajını uyandırdı. Türkiye için ılımlı İslam modeli rolü ordu tarafından da kabul görmedi ve laik bir devletin İslami bir devlet olamayacağı öne sürüldü. Bugün var olan durum ise, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle politikası bakımından aktif bir tutum izlediği görülmektedir. Bir taraftan Amerika’nın müttefiki olmaya devam eden Türkiye, diğer taraftan Ortadoğu ülkeleriyle de sıkı ilişkiler kurmakta ve Ortadoğu’da Doğu-Batı arasında bir köprü olmaktan fazla bir dış politikası izlediğini söylemek mümkündür. 
Türkiye’nin hem projeyi ortaya atan devletlerle, hem de Ortadoğu ülkeleriyle bizzat ilişkilerinin olması, Türkiye’nin bölgedeki stratejik konumunu daha da önemli kılmaktadır.”230 

Amerika, 11 Eylül terörist saldırısının ardından Ortadoğu’yu yeniden düzenleme projesini başlatmıştır. Türkiye’nin de bölgedeki Müslüman bir toplum olması nedeniyle, Arap ülkelerine model olarak gösterilmek için iyi bir örnek olmuştur. Türkiye’nin konumu ABD ve AB tarafından farklı yorumlanmıştır. ABD 2004 yılında G-8 zirvesine sunduğu raporda Türkiye’yi tanımlarken, Avrupa ise Türkiye’nin Ortadoğu içinde olmadığını düşünmektedir. AB’ye göre Türkiye bir NATO üyesi aynı zamanda potansiyel bir AB üyesi adayıdır. Avrupa,’ya göre Ortadoğu Arap ülkeleri, İsrail, İran ve Afganistan ile sınırlıdır.231 ABD’nin önde gelen stratejistlerinden Rutsel, Kaplan ve Goblenz Türkiye’nin bölgedeki önemi için şöyle söylemektedirler; “Türkiye, Ortadoğu’da ideal bir araçtır. Çünkü Türkiye bu bölgede, birleşik devletler stratejisinin gelişmesine aktif olarak katılan ve yakın Doğu/Ortadoğu sahnesinde Amerika’nın yüzünü güldüren tek devlettir.”232 

ABD’li siyaset bilimci Zbigniew Kazimierz Brzezinski Türkiye’nin Amerika ile müttefikliği konusunda şu ifadeleri kullanmaktadır; 

“Türkiye yarım yüzyıldan beri Amerika Birleşik devletlerinin müttefikidir; Kore savaşına katılarak Amerika birleşik devletlerinin saygı ve güvenini kazanmıştır. NATO’nun güvenilir ve kati bir üyesidir. Sovyetler birliğinin dağılması ile birlikte Gürcistan ve Azerbaycan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olmuştur. Ve Türk dili ve kültürü açısından politik ve sosyal gelişmelerin enerjik bir biçimde sağlayarak, orta Asya ülkeleri için bir model haline gelebilmiştir. ABD’nin bölgedeki eski Sovyet ülkelerinin bağımsızlıklarını destekleme politikalarına destekçi olması açısından çok önemli bir stratejik role sahiptir.”233 

Brezezinski, Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya için önemli bir model olduğunu ve ABD’ye sadakatini sağladığına vurgu yapmaktadır. Bu vurgudan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin sadece Ortadoğu ülkelerine değil, Orta Asya ülkelerine de yönelik olduğunu göstermektedir. 

2000 yılına gelindiğinde W.Bush hükümeti Türkiye’nin Orta Doğu’ya model olabilmesi için yeni bir yaklaşım getirerek Türkiye’nin ılımlı bir İslam ülkesi olduğunu vurgulamaya başlamışlardır. Zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, her fırsatta Türkiye’nin böyle bir rolü üstlenmeyi arzulamadığını vurgulamıştır. Bu kişisel ve ideolojik bir tavırdan çok, siyasi bir yaklaşımı ve daha geniş bir çevrenin eğilimini temsil ediyordu.234 Benzer bir açıklamayı, Genel Kurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, görüşmeler için gittiği Amerika’da yapmış ve Türkiye için “ılımlı İslam” tanımın kullanılmasını eleştirmiştir.235 28 Ocak 2004'te Başbakan Tayyip Erdoğan Başkan Bush ile yaptığı görüşmenin ardından Türkiye’nin demokratik değerlerin yaygınlaşmasını hedefleyen bu projeye destek vereceğini ve proje içinde anahtar rol 
oynayacağını söylemiştir. Başbakan Tayyip Erdoğan konuyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır; 

“Türkiye daha demokratik, daha özgür, daha barışçıl bir Ortadoğu görmek istemektedir; böyle bir bölge iyi yönetilecek ve etkin bir şekilde işleyen ekonomiye sahip olacaktır. Bu yanlışlıkla idealizm olarak görülmemelidir. Türkiye’nin kendi çıkarları istikrarlı ve barış içinde; birbirleriyle her düzeyde karşılıklı ilişki kurabilen komşulara sahip olmayı gerektirmektedir. Bu yüzden, Türkiye’nin bölgeye yönelik beklentileri BOP’ un olumlu hedefleri ile uyumludur”.236 

Başka bir konuşmasında da yine Başbakan Erdoğan hükümetinin BOP eş başkanlarından biri olduğunu ve bu görevi yürüttüğünü dile getirmiştir. Özetle, Türkiye yüz yıla yakın bir süredir ABD’nin sadık müttefiki olarak Ortadoğu bölgesi dâhil ABD’nin politikaları doğrultusunda bir siyaset izlemiştir. BOP ’da bu kapsam içerisinde görünmektedir. Şurası unutulmamalıdır ki ABD, BOP’ u uygulamak ve başarılı olmak için Türkiye’ye muhtaçtır. Türkiye bu durumu kendi lehine değerlendirmelidir. Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, resmi söylemde ve dış politikada desteklenen Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesindeki aktif rolünün, Türkiye açısından iç ve dış sorunlar doğurması muhtemel görünmektedir. 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: 

 Batı’nın Ortadoğu olarak isimlendirdiği bölge, tarihin başlangıcından bu yana insanlığın meydana getirdiği medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve dünyanın başka noktalarında bulunan medeniyetler arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Ortadoğu Bölgesi, Doğu ile Batı arasında yalnız ticari bir köprü değil, aynı zaman medeniyet, kültür ve inançların etkileşimini sağlayan bir geçiş güzergâhıdır. Günümüzde kullandığımız kâğıt ve barut, Çin’den Batı’ya Ortadoğu Aracılığı ile geçmiştir. Semavi dinler de aynı şekilde Ortadoğu’dan doğup dünyanın dört bir tarafına yine bu etkileşim yolu ile yayılmıştır. Batı, kendisine yakınlık derecesi olarak orta uzaklıkta bulunan Ortadoğu bölgesi’ni, büyük zenginlik ve sanayinin bulunduğu kendilerine uzak olan doğuya ulaşabilmeleri için geçilmesi gereken bir engel olarak görmüştür. Bu sebeple her ne kadar dini sebeplere de dayandırılsa da, Haçlı Seferleri içten içe bu zenginlik arzuları ile pekiştirilmiş ve insanların katılımı sağlanmıştır. 

Bu kültürler arası çok yönlü alışveriş Ortadoğu'yu, tarihte dünyayı en çok etkileyen ve yaşanan hadiselerle gidişatı değiştiren bir bölge haline getirmiştir. 
Ortadoğu’nun bu özelliklerinden dolayı, dünya hâkimiyetine sahip olmak isteyen devletlerin, bir şekilde Ortadoğu’nun hâkimiyetini ellerinde tutmaya çalıştıkları 
düşünülmektedir. Hâkimiyet mücedalesinin neticesi olarak Ortadoğu bölgesinin, sürekli savaş, kan ve gözyaşı ile iç içe yaşamak zorunda kaldığı görüşmüştür. 

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Afgan sosyalist hükümetin daveti üzerine Afganistan’a girmiş, 1988 yılına kadar orada kalmıştır. Bu dönemde 
SSCB’nin Afganistan’daki tutumu ve uygulamaları baskıcı ve adeta “işgalci” bir güç görünümüne bürünmüştür. Bu tutum Afgan halk ve idarecileri tarafından tepki ile karşılanmıştır. Bunun sonucunda Afganistan genelinde yaygın bir direniş görülmüştür. Direniş meticesinde SSCB Afganistan’dan çekilmek zorunda kalmıştır. Bu savaşın SSCB üzerinde meydana getirdiği ekonomik baskılar neticesinde, bir kısa bir süre sonra SSCB’nin dağıldığı düşünülmektedir. 

Soğuk Savaşın ardından dünyanın tek süper gücü haline gelen ABD, bu konumunu koruyabilmek için kendini sürekli geliştirmiştir. Kendini geliştiren ABD’nin bununla da yetinmeyerek ileri de kendine rakip olması muhtemel ülkelerin önünü stratejik olarak kesmeye çalıştığı görülmüştür. Bu bağlamda ABD, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ile petrol rezervlerinin büyük bir çoğunluğunun tek bir elde toplanmasına izin vermesi halinde, ileride kendine rakip bir devletle uğraşmak zorunda kalacağı öngörüsü ile bu duruma izin vermemiş ve Irak’a müdahalede bulunmuştur. Çok kısa bir savaş neticesinde Irak, Kuveyt’ten çekilmiş ve ABD bölgeye, körfez ülkelerinin de isteği ile üslerini kurmuş ve bölgeye yerleşmiştir. 

ABD, Başkan Clinton döneminde çevreleme politikası uygulamıştır. Başkan Clinton’dan sonra başkanlık görevini devralan Başkan Bush’un dış politika stratejilerini değiştirerek, bölgede etkin olmaya dönük politikalar uygulamaya başladığı görülmüştür. ABD’nin 11 Eylül 2001 terör saldırısı ile birlikte bu etkin politikayı uygulama fırsatını yakaladığı söylenmektedir. 

11 Eylül saldırısı, ABD’nin Ortadoğu’ya dönük politikalarını uygulamaya dönük fırsat yarattığından dolayı, dünyanın büyük bir kesimince şüphe ile karşılandığı mütalaa edilmiş ve üzerinde daha önce durduğumuz, bir çok komplo teorisi üretildiği görülmüştür. ABD’nin bu saldırı ile birlikte planlarını uygulamaya koymaya başladığı yaşanan olaylar neticesinde anlaşılmıştır. ABD planlarını uygulamaya SSCB’nin daha önce işgal ettiği ve Ortadoğu’da konumu itibarı 
ile çok önem arz eden Afganistan’a terörü desteklemek ve Usame Bin Laden’i himaye etmek gerekçesi ile harekât düzenlemiştir. Afganistan’a saldırısından sonra ABD, küresel terör kavramını geliştirerek dünyanın neresinde olursa olsun, terörü destekleyen, kitle imha silahları üreten veya bulunduran ülkelere müdahale edeceğini duyurmuş ve bu noktada her ülkenin kendisine destek olmasını istemiştir. ABD’nin destek çağrısını Başkan Bush “Ya bizimlesiniz, ya da bizim karşımızda” şeklinde özetlemiştir. 

ABD yeni başkanı ile birlikte geliştirdiği yeni politikası çerçevesinde, kendini Ortadoğu’ya daha fazla yerleştirecek adımlar atmaya başlamış ve kitle imha silahlarını gerekçe göstererek Irak’a saldırmayı gündeme getirmiştir. Irak yönetimi, BM silah denetçilerine denetleme için izin vermiş, denetçiler araştırmalar sonucunda herhangi bir kitle imha silahı izine rastlayamadıklarına dair rapor sunmuştur. Bu rapora rağmen ABD, BM kararına gerek duymaksızın Irak’ı işgal etmiş ve Ortadoğu’daki varlığını artırmıştır. 

 ABD’nin Ortadoğu politikası, Soğuk Savaş sonrası Amerikan başkanı George Bush döneminde, İsrail ve Irak olmak üzere iki esas üzerinde şekillenmiştir. Çünkü ABD’nin, etki alanını genişletmeye çalışan SSCB’yi engelleme amacıyla çevrelemesine gerek kalmamıştır. Bu dönemde tek süper güç haline gelen ABD, tüm politikalarını, kendi çıkarlarını korumaya dönük, dünyayı ve Ortadoğu bölgesini bir düzene koyma üzerine bina etmiştir. Bush yönetimi, bu politikalarını uygulamaya İsrail ile Filistin arasındaki problemlerin çözülmesine çalışarak başlamış, çözüme engel teşkil eden Benyamin Netanyahu’nun da içinde bulunduğu Siyonist Likud yönetimine baskı uygulamıştır.237 1980’de başlayıp, 1988’e kadar devam eden, İran-Irak Savaşı’nda İran‘a karşı Amerika tarafından desteklenen ve çok ciddi bir askeri güce sahip olan Irak, uzun savaş sonucunda uğradığı zararları karşılamak amacıyla 1990 yılında Kuveyt’i işgal etmiştir. Irak’ın bu işgali, bölgeyi bir düzene koyma politikası güden Amerika’nın, 
çıkarlarını tehdit eden bir durum olmuştur. Bunun başlıca nedeni, bu işgal ile Irak’ın petrol rezervleri, dünya petrol rezervlerinin % 16‘sıne karşılık gelmesidir. Kuveyt'in işgalinden sonra Irak bu kez Suudi Arabistan için potansiyel bir tehdit oluşturmaya başladı; Irak'ın Suudi Arabistan'a da girmesi, dünya petrol rezervlerinin yarıya yakınının bu ülkenin eline geçmesi anlamına geliyordu. Bir bunalım söz konusu olmuştu ve ABD’nin yıllarca Nevada çöllerinde yetiştirdiği Çevik Güç’ü kullanma fırsatı doğmuştu.238 Bu durum, hem petrolün dünya piyasalarına kesintisiz ve ucuz akışını risk altına sokması, hem de bölgede ABD‘ye düşman güçlü bir devletin ortaya çıkması açısından ABD’nin ulusal çıkarlarıyla ters düşmüştür. Bu nedenle ABD, Ortadoğu’yu denetimi altına almak için oluşturduğu koalisyonla Irak‘a müdahalede bulundu.239 

Irak’ın Kuveyt‘i işgali İran-Irak savaşının son perdesini teşkil ediyordu. Her iki savaş da Irak lideri Saddam’ın güç, refah, toprak genişlemesi ve askeri üstünlüğü ele geçirmek gibi hedeflerinin bir sonucuydu. Gerekçesi petrol kaynaklarının ele geçirilmesi ve petrol gelirlerinden ilave gelir elde etme isteği idi. 
Başkan Bush büyük bir uluslar arası koalisyonu harekete geçirerek, Körfez‘de geniş çaplı hava, kara ve deniz harekâtı gerçekleştirilmesini sağlamıştır. 
17 Ocak 1991‘de ABD liderliğindeki koalisyon Irak‘a karşı askeri operasyona başlamıştır. Şubat ayında kara harekâtı başladı ve Irak askeri potansiyelinin büyük bir bölümü tahrip edilmiş olarak, Kuveyt‘ten geri çekilmek zorunda kalmıştır. 

 Müdahalenin ardından ABD, planlarını Saddam Hüseyin iktidarını yıkmak üzere kurmaya başlamıştır. Amerika bu planını gerçekleştirebilmek için, Soğuk Savaş 
döneminde SSCB’ye karşı kullandığı, Çevreleme Politikasını uygulamaya koymuştur. Bu politikasını Iraklı muhalif grupları güçlendirme, silah denetimi, uçuşa yasak bölge ve ülkeye ambargo konması gibi uygulamalarla desteklemiştir. ABD, Saddam’ın Kürtler ve Şiilerin müdahalesi olmaksızın, Irak ordusu ve Sünni Araplar vasıtasıyla düşürülmesini amaçlamıştır. ABD, bölgedeki etkinliğini artırma ve petrol bölgelerinin kontrolünde, Saddam’ın bölgeye için bir tehdit olarak görülmesi sayesinde meşru bir zemine oturtmuştur. Yani Saddam’ın varlığı ABD’nin işine gelmekteydi. ABD, kendisinin Ortadoğu’daki varlığına bahane teşkil edecek, aynı zamanda da komşularını tehdit etmeyecek kadar güçsüz bir Irak istemiş ve Irak’a müdahalesini bu politik çerçeveye oturtmuştur.240 

 Bu dönemde ABD politikasını Yeni Dünya Düzeni adı altında dünyaya ilan etmiştir. “Yeni Dünya Düzeni terimi, Irak’ın Kuveyt‘i 1990 Ağustos‘unda işgali 
sonrasında Irak‘a karşı ABD politikasını haklı göstermek için, bu dönemde, ilk kez başkan George Bush tarafından kullanıldı. Başkan Bush ve ABD yönetimi, SSCB’nin etkisinin kaybolduğu dünya siyasetinde ve özellikle dönemin kritik noktası olan Ortadoğu‘da, dengelerin ABD lehine değişmekte olduğunu fark etmiş, aynen daha önceki ABD başkanları gibi, ABD’nin dünyada liderlik edeceği bir düzenin yaratılmasını hedeflemiştir.”241 

 Körfez Savaşı sonrası Ortadoğu’da ortaya çıkan genel durum, ABD politikaları açısından uygun bir durum oluşturmuştur. ABD Körfez savaşı sonrası bölgeye büyük askeri yığınak yapmıştı ve Körfez bölgesindeki diğer Arap Devletleri, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını kabullenmiş ve destek vermişlerdir. ABD’nin bölgedeki varlığına karşı olan İran ve Irak, savaş yaralarını sarmakla meşguldüler ve ABD’ye tehdit oluşturacak durumda değillerdi. Bununla birlikte dünyada, ABD’nin bu ülkelere uyguladığı Çevreleme Politikasını boşa çıkaracak veya engelleyecek bir süper güçte kalmamıştı. Ortadoğu’da meydana gelen bu gelişmeler ile beraber, ABD açısından olumlu bir hava oluşmasına neden olan, Arapİsrail barış süreci ortaya çıkmıştır. Bu durum, Filistin meselesini kullanarak ABD karşıtı bir bloğun oluşmasının önünü kesmiştir.242 

 ABD, Ortadoğu bölgesinde istikrarsızlık kaynağı olarak görülen, Arap- İsrail Barış Sürecini sekteye uğratacağı düşünülen, yani bölgede ABD liderliğindeki yeni düzene karşı olacağı bilinen Irak ve İran‘ı hedef alıyordu. ABD’nin “İkili çevreleme politikası” böyle bir genel durum içerisinde açıklanmış, İran ve Irak uluslararası barışı tehdit eden yasadışı iki ülke olarak tanımlanmıştır. Bu yeni politikayla ABD, uzun yıllar boyunca uyguladığı ve Ortadoğu’da İran ve Irak arasında güçler dengesini sağlamaya yönelik politikasını terk etmiştir. 
ABD’nin yeni Körfez politikasının en önemli nedeni, SSCB’nin dağılması ve tek kutuplu bir sistemin ortaya çıkması ile artık ABD‘ye karşı olan ülkeleri destekleyecek bir güç kalmamış ve Amerika bu sayede hem Irak’ı, hem de İran’ı tecrit etmiştir. ABD artık bu iki ülkeyi birbirine karşı kullanma politikasını bırakmış ve ikisini birden tecrit etmeye yönelik yeni bir politika geliştirmiştir.243 

 Gamze Güngörmüş Kona bu politikanın nedenlerini; “Amerika tarafından İran ve Irak’a karşı uygulanan ikili çevreleme politikası Clinton yönetimi zamanında Ulusal Güvenlik Konseyi Yakın Doğu Bölgesi sorumlusu Martin Indyk tarafından kaleme alınmıştır. Bu doktrine göre İran bölgedeki terörist faaliyetlere destek vermektedir, İslam Devrimini yaymaya çalışmaktadır ve gizlice kitle imha silahlarını arttırmaktadır; Irak, Saddam yönetiminin genişleme politikaları nedeniyle bölgede istikrarsız bir durum yaratmaktadır; ayrıca her iki ülke de Arap-İsrail barış sürecine olumsuz yaklaşmaktadır. İşte tüm bu davranışlar ABD’nin bölgedeki çıkarlarını engellemekte ve genelde bölgenin özelde ise ABD’nin güvenliğine karşı tehdit oluşturmaktadır.” 244 şeklinde belirmiştir. ABD Başkan Bill Clinton döneminde, Ortadoğu‘da İran ve Irak‘a karşı Mayıs 1993‘de ikili çevreleme stratejisini benimsedi. Bu politikayla Irak’ın BM kararlarına uymasının sağlanması, İran’ın ise silahsızlanma ve barış sürecine engel olmasının önlenmesi gibi yaptırımlara maruz bırakılması öngörülmüştür. Ancak ikili çevreleme politikasının çok başarılı olduğu söylenemez. 

Özellikle İran’a yönelik ambargo kararına Çin, Rusya gibi devletler karşı çıkıyordu. Ayrıca 1997’de İran’da yönetime gelen Hatemi’nin ABD’ye yönelik iyi niyetli adımları sayesinde bu politikanın İran’a uygulanması giderek zorlaşmıştı. İran’ın Rusya Federasyonu ile yakınlaşan ilişkileri nedeniyle de ikili çevreleme 
politikaları eleştirilmekteydi.245 

 İkili Çevreleme politikası ve Barış Süreci ile ABD bölgede şu başlıklarda çıkarlarının güçlenmesini öngörüyordu. 

• Dünya için hayati değerdeki petrol kaynaklarına erişimin korunması. 

• Ortadoğu’nun siyasi ve ekonomik gelişiminin sağlanması. 

• Barış sürecinde liderliği elde bulundurarak, bölgesel istikrarın arttırılması. 

• Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi. 

• Terörizm ile savaşmak için bölgesel güçlerle işbirliği kurulması. 

• Siyasi radikalleşmeye yol açan ve onu besleyen merkezi sorunların ortadan kaldırılması. 

• Irak ve İran’ın askeri çevrelenmesi. 

• Rejimde veya rejimin davranışlarında değişiklik yapabilecek ekonomik yaptırımların uygulanması. 

• Rusya ve Çin gibi güçler ve müttefik ülkelerle uluslararası desteği arttırmak amacıyla siyasi girişimlerde bulunulması. 

• Irak ve İran rejimlerinin istikrarsızlaştırılarak Körfez‘in güvenliğine oluşturacakları tehdidin ortadan kaldırılması.246 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI ;

228 Arı, A.g.e, s.627 
229 Peşmerge: Kuzey Irak bölgesinde ki Kürt savaşçılar 
230 Deniz, A.g.m, s.180-181 
231 Ergin Ayan, Ortadoğu’ da Yap-Boz, Karadeniz Dergi Yayınları, Ankara, (2010) , s.13 
232 Peköz, A.g.e, s.299 
233 George Friedman Ve Zbigniew Brzezinski’ye göre 21. Yüzyılda Türkiye’nin Konumu ve Önemi, 
      http://politikaakademisi.org/george-friedman-ve-zbigniew-brzezinskiye-gore-21-yuzyilda-turkiyeninkonumu-ve-onemi/, 13.03.2013, 26.02.2014 
234 Mahir Kaynak, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye Üzerine Stratejik Analizler, Truva Yayınları, İstanbul, (2005), s.32 
235 Metin Aydoğan, Türkiye Nereye Gidiyor, Umay yayınları, İzmir, (2006), s.52 
236 Bağcı-Sinkaya, A.g.m, s.27 
237 Kamer Kasım, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemi ABD-İsrail İlişkiler”, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı. 2, (2000), s. 127 
238 Haluk Gerger, ABD Ortadoğu Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, (2006), s.454 
239 Noam Chomsky, ABD’nin Irak Politikası; Güdüler ve Sonuçlar, Amerika’nın Irak Savaşı, Aram Yayıncılık, İstanbul, (2003), s. 105. 
240 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, (1999), s.423 
241 Kemal Çiftçi, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD: Rızaya Dayalı Hegemonyadan İmparatorluk Düzenine”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, (2009), s. 208. 
242 Ayşegül Sever, ABD’nin İkili Çevreleme Politikası ve Türkiye, Büke yayınları, İstanbul, (1997), s. 347. 
243 Meliha Benli Altunışık, “Ortadoğu ve ABD: Yeni Bir Döneme Girilirken”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 1, Sayı 1, Temmuz, (2009), s. 72 
244 Gamze Güngörmüş Kona, “Üzgünüm Abede: Yeni Orta Doğu, Türkiye ve Rusya Federasyonu Olmadan Olmaz”, 
      http://www.politikadergisi.com/makale/üzgünüm-abede, 09.11.2008, 14.03.2014 
245 A.g.m 
246 Önder Öngör, Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD’nin Ortadoğu Coğrafyasında Uyguladığı Güvenlik 
      Politikaları Ve Bu Politikaların Türkiye Üzerine Yansımaları, Yüksek Lisans Tezi, Gebze, (2005), s.28 

10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;



***

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 8

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 8


 ABD’nin bölgeye demokrasi getirmesiyle beraber, sonlarının, Soğuk Savaş’ın sona ermesinde büyük role sahip bir dönemler SSCB dış işleri bakanlığı yapan, 
Gürcistan eski Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze veya Irak devrik lideri Saddam Hüseyin gibi olacağını çok iyi bilen Mısır ve Suudi Arabistan’ın liderleri, 
ABD’nin bu projesine direnç gösteren önemli simalar olmuşlardır. Hüsnü Mübarek, “Kapıları açarsak karışıklık çıkar” şeklindeki ifadesiyle, iktidarı kolay 
kolay terk etmeyeceğinin sinyallerini vermiş ancak kaçınılmaz sondan kendini kurtaramamıştır. Suudi Arabistan yöneticileri ise, ABD’ye duyulan kini ve nefreti 
azaltarak ABD’ye yaranmaya çalışmakta, bu şekilde iktidardaki ömürlerini uzatabilmeyi hedeflemektedirler. Kral demokrasi gelmesi halinde yetkilerinin 
daralacağı ve rahatlıkla kullanabildiği ülke gelirleri üzerinde istediği gibi tasarruf edemeyeceğini bilmektedir.200 

 ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölgedeki Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkelerin demokratikleşmesi için çaba içinde olmaması ciddi bir çelişkidir. ABD 
demokrasiye olan doktrin-er bağlılığı ile dış politika gerekleri arasına sıkışınca demokrasiyi feda edebilmektedir.201 Bölge ülkeleri dışarıdan dayatmayla 
demokrasi ve siyasi reformun gerçekleşemeyeceğini düşünmekte, bu nedenle BOP‘a çok sıcak bakmamaktadırlar. Böyle bir projenin bölge ülkeleriyle hiç 
tartışılmadan dayatılmış olması, birçok kültürün ve toplumun iç içe yaşadığı karmaşık bir coğrafyanın tamamı için aynı yöntemin benimsenmesi ve İsrail’in 
saldırgan tutumuna karşı hiçbir çözüm sunulmamış olması tepkilere neden olmuştur. 

 Ortadoğu ülkelerine demokrasinin gelmesinde üç sınıf, kilit rol oynayacaktır. Bunlar: demokrasinin gelmesini isteyen veya istemeyen despot 
liderler, şimdiye kadar despot liderlere karşı verdikleri demokrasi mücadelesinde, daima ABD tarafından yalnız bırakılan ve dolayısıyla ABD’ye kırgın olan laik aydınlar ile İslamcılardır. Amerika’ya kırgın olan laik aydınların tavrının, demokrasi mücadelesi başlayınca değişeceği ve Amerika’nın demokrasi projesine destek olacağı değerlendirilmektedir. 

“Al Hayat gazetesinde yayımlanan Daha Büyük Ortadoğu Ortaklık Projesi taslağına göre, Büyük Ortadoğu’nun tehdit olmaktan çıkarılmasının yolu reforma gidilmesidir. 
Nitekim iki Arap Beşeri Kalkınma Raporu da bunun için zorlayıcı ve acil çağrılar niteliğindeydi. 
Bu çağrılar bölgede bazı aktivist, akademisyen ve özel sektör nezdinde yankı buluyordu. 
Bölgede bazı liderlerde bu çağrılara kulak vermiş ve siyasi, sosyal ve ekonomik reformlara yönelik adımlar atmıştı”202 bu adımları atılmasına öncülük eden gruplar, Amerika’nın demokrasi projesine destek olacağı düşünülen laik aydınlar ve İslamcılardır. İslamcılara gelince, her ne kadar, herkes İslam’ın tek olduğunu söylese de Ortadoğu halkının algıladığı üç tür İslam anlayışından söz edebiliriz. Bu üç grup İslam anlayışı: geleneksel İslam anlayışı, demokratik İslam anlayışı, radikal İslam anlayışıdır. Geleneksel ve demokratik İslam anlayışına sahip olanların, ABD’nin Ortadoğu’ya getirmeyi düşündüğü demokrasi konusunda destek olacakları, bununla birlikte asıl hususun, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında ”Küresel Terörizm” adı altında düşman olarak kabul edilen “radikal İslam” anlayışına sahip kişilerin takınacakları tavrın olacağı düşünülmekte dir.203 

3.6. ABD’nin BOP için destek arayışları: 

 BOP kapsamında, ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda tek başına Ortadoğu’da yürüttüğü politikalar hem Avrupa ülkelerinde, hem Asya ülkelerinde hem 
de Müslüman ülkelerde rahatsızlık meydana getirmektedir. Bu sebeple ABD, BOP’ u sorunsuz yürütebilmek için destek arayışı içindedir. ABD’yi destek aramaya iten diğer bir sebep ise BOP’ un mali ve askeri yükünün fazla olmasıdır. Savaş sonrasında beş yüz milyar dolarlık borç yükü ABD’yi ciddi zorlamaktadır.204 

 Bu konuda Özlen Çelebi 

“ABD’nin 2003 yılında Irak’a saldırmasının ardından Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak da adlandırılan Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi ABD tarafından yeni kamu diplomasisi yöntemleri de kullanılarak gündeme getirilmiştir. Bu geniş coğrafyada bulunan farklı ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarına çözüm olarak demokratikleşmeyi, insan haklarına, sivil 
topluma saygıyı, serbest seçimler ve medyanın bağımsızlığını sunan proje BM Binyıl Projesine de denk düşen şekilde kadınlara özel bir önem verdiğini iddia etmekteydi. AB ile ABD’nin çıkar farklılıklarının ve çatışmalarının su yüzüne çıktığı bu dönemde, NATO kimlik ve yeni misyon arayışına da denk düşen şekilde NATO da BOP’u desteklemeye başlamıştır”205 değerlendirmesinde bulunmaktadır. 

Aynı konuyu Altuğ Günal ise şu şekilde değerlendirmektedir. 

“BOP’ un mali yükünün oldukça fazla olacağını ve zaman zaman da askeri müttefiklere gereksinim duyulacağını hesaba katan ABD, son aylarda kendine ortak bulma çabasına girmiş gözükmektedir. Ancak yük paylaşımı demek, hâkimiyet paylaşımı da demek olduğundan, geleneksel ABD politikaları bu konuda hep “sınırlı paylaşımı” esas almış; dolayısıyla kendi payını hep yüksek 
tutmuştur. Bu konuda ilk adım, 2004 yılının Haziran ayında ABD’nin Georgia eyaletinde yapılan G-8 Zirvesi’nde atılmıştır. BOP Zirvenin gündemine konduğu gibi, BOP çerçevesinde yapılacak reformları konuşmak üzere Türkiye (demokratik ortak sıfatıyla) ve hedef ülkeler (bölgesel ortak sıfatıyla) davet edilmiştir. Bu davete Türkiye, Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Cezayir olumlu yanıt vererek katılırken; basında yer alan bilgilere göre, başta Mısır, Suudi Arabistan ve Tunus olmak üzere birçok Arap ülkesi ise, “Arapİsrail 
sorunu gibi kilit bölgesel konulara çözüm bulmadan reformların dayatılmaya çalışıldığı” gerekçesiyle olumsuz yanıt vererek katılmamışlardır.206 

Buradan hareketle ABD’nin BOP için destek arıyor olması kesinlikle bir yük paylaşımı olarak anlaşılmalıdır. ABD, sınırlı ve Ortadoğu’daki çıkarlarına zarar 
vermeyecek bir paylaşım hedeflemektedir. Başlangıçta BOP, ABD’nin tek başına yürüttüğü bir proje idi. Ancak ABD gördüğü tepkilerden dolayı artık BOP’ u tek başına yürütme fikrinden vazgeçmiş görünüyor. Daha önce de bahsedildiği gibi ABD dünya genelinde herkesin kabul edebileceği ortak bir terörizm düşmanı yaratarak, güvenlik gerekçesi ile diğer ülkeleri yanında yer almaya davet etmektedir. ABD bu konuda o kadar ısrarlı görünüyor ki yanında yer almayan ülkeleri başarısız ülkeler olarak kabul ediyor.207 

Mahir Kaynak bu projeye başka devletlerin ve kuruluşların dâhil olmasını şu ifadelerle anlatmaktadır. 

“Şu doğru değildir; sadece Amerika Birleşik Devletleri dünyada hesap yapıyor, başkaları hiç hesap yapmıyorlar. Burada iki temel soru var. Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri'nin ilişkisi ne olacak? Başlangıçta bu proje Amerikan projesi idi, tek başına yapıyordu. Şimdi baktı ki mukavemetler var, NATO diyor. NATO dediği zaman şunu anlamak lazım; NA TO bir askeri ittifak olmaktan 
çıktı, dünya tarihin en büyük askeri ittifakı ama karşısında güç yok. Buradan anlıyoruz ki, NATO aslında Batının uzlaşmasının adıdır. 
Eğer bu iş NATO tarafından yapılıyor diyorsanız buradan şu mana çıkar; Amerika ile Avrupa ülkeleri anlaştılar birlikte hareket ediyorlar. Mesela Afganistan'a gidiş odur. Derlerse ki, NATO olarak Ortadoğu'ya hâkim olalım, buradan şunu anlayacağız; Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa anlaştılar, herkes kendi rolünü biliyor. Ama şu andaki durum o kadar çok berrak değil”.208 

Kaynak, ABD’nin projesine ortak arama çabalarını, savaşlar sonrası yaşadığı sıkıntıları paylaşmaya bağlıyor ve gelinen noktada ABD’nin kendisini mecbur 
hissettiğini şu şekilde ifade ediyor. 

“Amerika Birleşik Devletleri de artık Büyük Ortadoğu Projesi'ni tek başına yapmak ve dünya üzerinde tek başına egemen olma fikrinden vazgeçmiş gibi görünüyor. Ve Avrupa'ya iş birliği teklif ediliyor çok açık bir şekilde. İngiltere'nin zaten Avrupa'ya yanaşmasından da anlıyoruz bunu. İngiltere bu manevraları çok rahat yapar ve en hassas koku alan ülke de orasıdır. İngiltere kokuyu aldı, Amerika Birleşik Devletleri'nin tek başına bu işi başaramayacağını gördüğü için, Avrupa ile bütünleştirmek için de bir aracı rolü oynuyor”.209 

Buradan da anlaşılacağı üzere, ABD’ye destek konusunda en yakın görülenler Avrupa devletleridir. 11 Eylül’den terör saldırılarından sonra Avrupa devletleri açıkça ABD’yi terörizmle mücadelesinde desteklerini ifade etmişlerdir. Bu devletler terörizmle mücadelenin kendilerinin de öncelikli hedefleri olduğunu söylemişlerdir. 
İngiltere ve Fransa gibi bazı devletler ABD’nin müttefiki olmuş ve bu mücadelede ABD ile birlikte hareket etmişlerdir. AB küreselleşen dünyada, dünyanın her hangi bir noktasındaki problemlerin, diğer bölgeleri de etkilediği bildiğinden dolayı Ortadoğu bölgesinde yaşanan güvenlik sorunlarının kendi güvenlik ve ekonomilerini etkilememesi için ABD’nin yanında olacağını belirtmiştir. Avrupa ülkelerinden aldığı destek yanında, diğer dünya devletlerinin ve Müslümanların desteğini almak isteyen ABD, 2004 yılında Amerika’da yapılan G-8 zirvesine BOP kapsamında bulunan ülkeleri de davet etmiştir. BOP’a desteklerini belirtmek niyetiyle toplantıya katılan G-8 üyeleri ve BOP kapsamındaki ülkeler, ortak açıklama yapmış ve BOP’ un resmi hedeflerini benimsediklerini ifade etmişlerdir. ABD G-8 Zirvesi ile Batılı devletleri BOP’a ortak etmeyi başarmış ancak Müslüman coğrafyasından henüz arzuladığı desteği sağlayamamıştır.210 

ABD, BOP’ un kendisi üzerindeki askeri ve mali yükünü azaltmak için de belli başlı çalışmalar yapmıştır. ABD bu çalışmalarını NATO üzerinde yoğunlaştır mıştır. 

ABD’li yetkililer verdikleri beyanatlarda NATO’nun ABD’nin yanında yer alması gerektiğini vurgulamışlardır. NATO genel sekreteri seçilerek Ocak ayında görevi 
devralan Hollandalı Jacop Gijsbert de Hoop Scheffer Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush'la birlikte yaptıkları basın toplantısında şunu söylüyordu; 

"NATO, Afganistan'daki olaylara tarafsız kalamaz". 

NATO bundan sonra hattı müdafaayı bırakıp sathı müdafaaya geçmek zorundadır. NATO’nun yeni görevi Ortadoğu’da ABD menfaatlerini korumak olmuştur.211 

3.7. Türkiye’nin Ortadoğu tarihi ve ABD ile Türkiye’nin BOP ilişkileri: 

Türkiye, coğrafi olarak bölgeye yakın olması ve uzun yıllar iç içe yaşamın neticesi olarak meydana gelen ortak kültürel değerlere sahip olması nedeniyle, hem Ortadoğu ülkeleri, hem de Ortadoğu’yla ilgilenen dünyanın diğer ülkeleri için önemli bir devlet olmuştur.212 Avrupa veya Amerika’nın Ortadoğu coğrafyası gibi bir bölgeye Türkiye’yi kullanmadan el atmaları kolay bir iş değildir.213 “NATO üyesi Türkiye’nin, Avrupa birliği ve İsrail ile yürüttüğü iyi ilişkilerin yanı sıra bölgedeki en büyük askeri güce sahip olması BOP’taki katkısını daha da önemli kıldı.”214 Türkiye’nin önemi özellikle SSCB’nin Afganistan’ı işgali, Birinci ve İkinci körfez savaşları sırasında artmıştır. Soğuk Savaş döneminde “Yeşil Kuşak Projesi” içinde yer alan Türkiye, BOP’ ta da büyük stratejik öneme sahiptir. Türkiye, halkının yüzde 99’unun Müslüman olmasına rağmen laikliği benimsemiş olması, aksaklıklara rağmen 80 yıldır demokrasi ile yönetilmesi, modernleşmeyi hedef alması ve yüzünü Batı’ya çevirmiş olması  sebebiyle ilgi odağı olmuştur.215 

BOP’ un geçmişi birkaç aylık bir çalışmaya dayanmamaktadır. Bu proje üzerinde son yirmi yıldır ABD ve İsrail çalışmaktadır.216 Günümüzde ise, Türkiye 
Büyük Ortadoğu Projesinin en önemli ülkelerinden biri olarak gösterilmektedir. Bu görüş Batılı çevrelerde, özellikle Amerikan yetkilileri arasında yaygın olarak 
paylaşılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin İslam dünyası için İslam ile liberal demokrasiyi birleştiren bir örnek olabileceği düşünülmektedir.217 Batı Türkiye’yi model ülke görse de, Arap dünyası tarihsel sürecin de etkisiyle bazı fikir ayrılıklarına düşmüştür.218 Türkiye’nin Ortadoğu’daki öneminin anlaşılabilmesi için, tarihsel süreçte Türkiye’nin bu bölgedeki dış politikasının incelenmesi gerekmektedir. Osmanlı imparatorluğu, uzun yıllar hüküm sürdüğü Ortadoğu’da, İngiltere’nin kışkırttığı ulusçu akımlar neticesinde topraklarını kaybetmiştir. Cumhuriyet’in ilanıyla Türkiye komşuları ile iyi ilişkiler geliştirdiği gibi, bölgeye dışarıdan yapılan müdahalelere karşı da, bu durumu benimsemediğini gösteren bir tutum takınmıştır. 
Atatürk, Suriye ve Irak’ta, İngiltere ve Fransa gibi devletlerin zorba bir uygulama yürüttüklerini ve bu uygulamalar neticesinde de bahsi geçen ülkelerde sürekli karışıklık olduğunu ifade etmiştir. Bu ifade ile Atatürk, İngiltere gibi sömürgeci devletlere karşı bu devletlerin yanında olduğu mesajını veriyor ve bu tutum o dönemde Türk dış politikasının Ortadoğu’daki izlediği siyasetin de genel çerçevesini oluşturuyordu.219 
Cumhuriyet kurulduğu dönemde Ortadoğu merkezli iki sorun olarak Musul ve Hatay sorunu ortaya çıkmıştır. 
I. Dünya Savaşı'ndan önce Osmanlı hâkimiyetindeki Musul ve çevresi petrol varlığı sebebiyle, İngiltere, Fransa, Almanya arasında rekabet konusu oldu. 
Bölge, 1916 tarihli Sykes- Picot Antlaşması ile Fransa'ya bırakılmıştı. Nisan 1920 San Remo Konferansında Fransa, kendisini Ortadoğu’daki menfaatlerini 
desteklemesi sebebiyle, Musul bölgesini İngiltere’ye bıraktı. İngiltere bölgedeki Hıristiyanların güvenliği, İngiliz savaş esirlerine kötü muamele edilmesi gibi 
sebepler ile Mondros Mütarekesinin 7. maddesine göre Musul'un kendilerine terk edilmesini istediler. Sonuç olarak Musul Irak’a bırakılmış, Hatay da 1939 yılında Türkiye’ye katılmış böylece bu meseleler çözüme kavuşturulmuştur. Türkiye komşuları ile iyi ilişkiler kurmaya ve Ortadoğu bölgesinde yapılacak operasyon ları onaylamama politikalarını ikinci dünya savaşına kadar sürdürmüştür. Soğuk Savaş’ın başlaması ile birlikte Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nden çekinmesi ve Amerikan Başkanı Truman’ın Türkiye’yi desteklemesi ve yanında yer alması neticesinde Türk-Amerikan ilişkisi ittifaka dönüşmüştür. Türkiye, bu dönem de Ortadoğu’da çatışmalardan uzak durmaya çalışmış, güvenlik politikasının bir gereği olarak Batı ile ittifak halinde olmaya özen göstermiştir. Türkiye Batı ile sıkı münasebetlerine rağmen, İsrail’in kurulmasına sebep olan taksim kararının görüşüldüğü 1947 BM Genel Kurulunda aleyhte oy kullanmıştır. 
Türkiye, Filistin görüşmelerinde Arap ülkelerini desteklemiş, Arap ülkelerinin Filistin’e bağımsızlık verilmesi yönündeki karar tasarılarını desteklemiş ve lehinde oy kullanmıştır.220 

Bunun yanında İsrail’in 

Sovyetlerin güdümünde bir ülke olmadığını anlamasından sonra, Türkiye, İsrail’i ilk tanıyan devletlerden biri olmuştur. Aynı tarihte Harry Truman Kongre’de Türkiye’nin Komünizme karşı korunması için desteklenmesi gerektiği ile ilgili bir konuşma yapmıştır.221 

1955’te Batının teşviki ile oluşturulan Bağdat Paktı projesi içinde Türkiye’nin İngiltere ile birlikte yer alması, Türkiye ile bölge devletleri arasındaki politik farkları derinleştirmiştir. Bu nedenle Bağdat Paktı her ne kadar Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisini arttırma düşüncesiyle yapılmış bir girişimse de Ortadoğu’dan biraz daha uzaklaşmasına neden olmuştur.222 Türkiye 1956 yılındaki Süveyş Krizi’nde İsrail ile diplomatik ilişkilerini sınırlandırmasına rağmen, yine de Arap ülkeleri tarafından Batının bölgedeki temsilcisi olarak görülmüştür. Türkiye’nin Ortadoğu meseleleri ile ilgili konularda Batıyla yakınlaşması 1964 yılındaki Johnson mektubu223 olayına kadar devam etmiştir. Uzun bir geçmişe sahip Türk-Amerikan ilişkilerinde ilk ve en büyük sarsıntıyı oluşturan Johnson mektubuna karşılık Başbakan İsmet İnönü, ‘yeni bir dünya 
kurulur, Türkiye orada da yerini alır’ diyerek mektuba gereken cevabını vermiştir.224 Bu mektup olayı Türkiye’nin dış politikasını değiştiren önemli bir etki oluşturmuştur. 

Süveyş Krizi ile birlikte Sovyetlerin Birliği’ne bazı Arap ülkelerinde sempati ile bakılmaya başlanmıştır. 

Özal hükümetinin 1980’den sonraki dönemde göreve gelmesiyle, Türkiye’nin Batıyla ilişkileri tekrar düzelmeye başlamıştır. Özal döneminde Türkiye’yi Ortadoğu açısından ilgilendiren en önemli olay, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali sonrası patlak veren 1. Körfez Savaşı olmuştur. Türkiye, Irak’ın PKK’ya verdiği destek, güneydoğu Anadolu’daki projesine karşı takındığı tutum ve aşrı silahlanması gibi sebeplerden dolayı, körfez krizinin ilk gününden itibaren Irak karşıtı cephede yer almıştır.225 

Kuveyt’in işgalinde ABD ve Batılı ülkelerin tutumda, bölgedeki petrol kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun Irak’ın eline geçmesi ile petrolün Batıya güvenli ve sürekli akışının aksayacağı endişesi önemli rol oynamıştır. Türkiye’nin tutumunun nedeni ise, bölgedeki dengenin Türkiye aleyhine bozulacağı endişesiydi.226 

Özal’ın aktif taraflılık politikası ile Türkiye, Johnson mektubundan sonra Batıya ve Ortadoğu’ya karşı uyguladığı dengeli politikaları bu savaşta terk etmiştir. 
Özal bu aktif politikasını ‘bir koyup üç alacağız’ şeklinde açıklayarak bir fırsat olarak değerlendirmiş, ancak olası bir savaşta ne kadar askerin kaybedileceği 
konusunda yapılan uyarılar neticesinde bu tutumu bırakmıştır.227 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

200 Şahin, A.g.e, ss.123-124 
201 Güney, A.g.e, s. 10 
202 Hakan Akyol, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Projenin Demokratikleşme Yaklaşımları Açısından”, Bahçeşehir Üniversitesi, Değerlendirilmesi, 
      Uzmanlık Projesi, İstanbul, (2008), s.46 
203 Mustafa Erceylan, Büyük Ortadoğu Projesinde İran’ın Önemi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, (2007), s.17 
204 Anıl Çeçen, Türkiye’nin B Planı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2006), s.43 
205 Özlen Çelebi, 1990’lardan 2000’lere Türk Dış Politikası ve ABD İle İlişkiler: Stratejik Ortaklık, Model Ortaklık Ve sonrası, Türk Dış Politikası Son On Yıl, 
Palme yayıncılık, Ankara, (2011), s.54 
206 Günal, A.g.m, s.160 
207 Gökbaş, A.g.m, s.4 
208 Kaynak-Gürses, A.g.e, ss.20 
209 A.g.e, s.23 
210 Günal, A.g.e, s.160 
211 Kaynak-Gürses, A.g.e, s.45 
212 Deniz, A.g.m, s.179 
213 O. Metin Öztürk- Yalçın Sarıkaya, NATO Büyük Ortadoğu ve Türkiye, POLSAR, Ankara, (2004), s.72 
214 Hüseyin Latif, ABD’nin Türkiye’ye Biçtiği Rol, Bizim Avrupa Yayınları, İstanbul, (2007), s.83 
215 Gültekin Avcı, Doğu’nun İstilası Medeniyetler Savaşı’na Doğru, Birey Yayıncılık, İstanbul, (2006), s.56 
216 Hakan Türk, Türkiye Ateş Çemberinde, Akademi TV Yayın, İstanbul, (2004), s.9 
217 Bağcı-Sinkaya, A.g.m, s.24 
218 Ulvi Keser, Dünyanın Kaynayan Kazanı Ortadoğu, Motif Matbaacılık, Ankara, (2012), s.378 
219 Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, (1998),S.116 
220 Arı, A.g.e, s.305 
221 Talat Turhan, Küresel İhanetin İçyüzü ve Arap Baharı, Destek Yayınları, İstanbul, 2012, s.29 
222 Arı, A.g.e, s.306 
223 Johnson mektubu, Haziran 1964’te ABD Başkanı Johnson tarafından Başbakan İnönü’ye Türkiye’nin 
 Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunma ihtimali üzerine gönderilmiştir,    http://www.akintarih.com/turktarihi/cumhuriyetdonemi/johnson_mektubu/johnson_mektubu.html, 11.05.2014 
224 Sayim Türkman, ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Nobel Yayınevi, Ankara, (2007), s.266 
225 Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası ilişkiler Sözlüğü, İstanbul, (2000), Der Yayınları. s.453 
226 Arı, A.g.e, s.584 
227 Vedat Yenerer, Düşman Kardeşler: ABD İşgalindeki Irak’ta Arap, Kürt ve Türkmen Çatışması, Bulut Yayınları, İstanbul, (2004) s.229 

9 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 7

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 7


 3.3. BOP’ un çıkış noktası ve tarihi süreci: 

 ABD 20.yüzyılın ikinci yarasından itibaren dünya siyaset sahnesinde baş aktör olarak rol almaktadır. ABD’nin bölgede etkin bir rol üstlenme çabalarının başlaması ve bölgede dengelerin değişmesi 1945 sonrasına denk gelmekte dir.176 İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ABD, savaşın yaralarını da sararak ekonomik ve siyasi alanlarda atılımlar yapmıştır. O yıllarda dahi ABD’nin Ortadoğu petrolleri üzerinde aktif rol oynama çabaları bulunmaktadır. 1945 yılında, ABD Suudi petrolleri üzerinde kontrol sağlayabilmek amacı ile ilk Anlaşmasını Başkan Roosevelt ve Suudi Kralı arasında imzalamıştır. İran petrollerinin kontrolünü sağlamak için ise kendilerine mani olan Musaddık yönetimini devirip kendi kontrolündeki Şah rejimini ihdas etmişlerdir. Şah yönetimindeki İran’da ABD, ülke petrollerinin büyük çoğunun yönetimini eline 
geçirmiştir. Sonraki 20 yıl içerisinde Orta Doğu petrollerinin %65’ini Amerikan şirketleri yönetir duruma gelmiştir.177 

 Soğuk Savaş yıllarının yaşandığı sonraki dönemlerde ABD zorunlu olarak bölgede faaliyetlerini azaltmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde ABD ve SSCB olmak üzere iki kutuplu bir dünya olduğu için politikalar bu iki güç arasındaki soğuk savaşa göre belirlenmek durumunda kalmıştır. Bu ortamda ülkeler politikalarını askeri, ekonomik, ideolojik ve siyasal temellere dayanan güvenlik algılarına göre belirlemek zorunda kalmışlardır. Ülkeler savunmalarını artırmak için bu iki güçten birinin yanında yer almak durumunda kalmış ve NATO veya Varşova Paktı gruplarından birine dâhil olmuşlardır. BM gibi uluslararası barışı kurumak amacı ile kurulan örgütlerde bu dönemde pek etkili olamamışlardır.178 

 Büyük Ortadoğu Projesi Amerika’nın küresel terörizm nedeniyle duyduğu güvensizlik ve buna ilişkin aldığı önlemlerden kaynaklanmaktadır. ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından elde ettiği meşru dayanak, uluslararası sisteme hâkim olma anlamında daha aktif politikalar izlemesine neden olmuştur. “Bu yeni strateji, dünyayı jeostratejik fayda maliyet analizlerine bağlı olarak bölen ve eskiden Amerikan yönetiminin stratejik çıkarları açısından önemli görevler üstlenen bazı devletlerin düşman ilan edilmesi şeklinde formüle edilmiştir.179 

 Kırmızı Çizgi isimli aylık derginin haberinde Amerika’nın küresel terörle mücadele politikası olarak biçimlendirdiği Büyük Ortadoğu Projesinin kökenlerinin 1978 yılında Princeton Üniversite’sinde düzenlenen bir konferansta atıldığı iddia edilmektedir. Ancak proje 11 Eylül saldırıları sonrasında kamuoyunda geniş yer bulmuştur. Bu proje ile Ortadoğu için yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal yaşam tarzını öngörmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen bu biçimlendirme, 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika’nın uyguladığı ve uluslararası alanda meşrulaştırmaya çalıştığı bir dizi önlemi içermektedir. 11 Eylül saldırıları küresel terörizmin ulaştığı noktayı açık bir şekilde gözler önüne sermekteydi. ABD’nin bu döneme kadar olan terörizme karşı savunmacı politikasının ile yaramadığını göstermekteydi. ABD’nin bu olaydan sonra terörizm konusundaki tavrı da savunmadan saldırıya doğru geçiş şeklinde olmuştur. 11 Eylül öncesinde terörle mücadele bakımından izlenen strateji daha180 

 ABD 11 Eylül terör saldırısıyla, Afganistan ve Irak’a saldırı ve ele geçirme planı için çok gerçekçi bir gerekçe bulmuştur. 

“ABD stratejistlerinden Anthony Lake, George Washington üniversitesinde yaptığı bir konuşmada, Ortadoğu’nun işgal edilmesi için bir kısım gerekçeler ileri sürüyordu; 

1) Ortadoğu’da barışın düşmanları, 
2) Etnik ve dini şiddet şeklindeki eski tehditler, 
3) Haydut devletlerin saldırganlığı, 
4) Kitle imha silahlarının yayılması, 
5) Terörizm, 
6) Örgütlü suç. 2. Bush yönetimi söz konusu olan bu maddeleri gerekçe gösterip, Afganistan ve Irak’ı işgal ederek BOP’u fiilen uygulamaya koymuş oldu.”181 

 ABD yukarıda sıralanan gerekçelere uyan ortak düşmana karşı, etkili mücadele edebilmek için sivrisineklerle tek tek uğraşmaktansa bataklığı kurutmaya karar vermişti. 
Bu bataklık ise ABD’ye göre Moritanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan coğrafyada bulunan 50 kadar Müslüman ülkelerdi. BOP bu coğrafyadaki Müslüman ülkeleri büyük oranda kapsamaktadır.182 

 RAND Cooperation isimli düşünce kuruluşu 88 sayfalık Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler başlıklı bir rapor hazırlayarak Bush yönetimine 
Müslüman ülkeleri nasıl kontrol edeceğini anlatıyordu. Raporda, Amerika’nın siyasal İslam’a karşı üç amacının olduğundan söz edilmektedir. Bunlar; İslam’ın 
radikalleşmesini ve yayılmasını önlemek, bunu yaparken Amerika’nın İslam’a karşı olmadığını kamuoyuna anlatmak, İslami ülkelere ekonomik, sosyal ve politik olarak yardım ederek onların gelişimine ve demokratikleşmesine katkı sağlamak. Raporda dünya Müslümanları köktendinciler, gelenekçiler, ılımlı İslam ve laikler olmak üzere dört gruba ayrılmıştı. Bu grupların insan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın hakları, Ceza hukuku, eğitim, dinde reform ve batı dünyası gibi konulara karşı bakış açıları incelenmiştir. Rapor özetle şunları söylemektedir; 

 “Köktendinciler: İslam’ın şiddetten kaçınmayan, yayılmacı ve saldırgan yorumunun temsilcileridirler. Demokratik değerleri ve Batı kültürünü reddederler. Batı’ya, özellikle ABD’ye, düşmanlık hisleri beslemektedirler. Katı İslam yasa ve ahlak değerlerini uygulayacak otoriter bir devlet yönetiminden yanadırlar. Geçici taktik düşünceler hariç, bu grubu desteklemek bir seçenek olamaz. 

Gelenekçiler: İslam dininin kurallarına sadakatle bağlı olmakla birlikte, saldırgan ve şiddet yanlısı değildirler. Köktendincilere kıyasla daha ılımlı görüş 
taşırlarsa da, çağdaş demokrasileri ve Batı değerlerini gönülden kucakladıkları söylenemez. Bu gurup da, demokratik İslam’ın örneği ve geçiş vasıtası olmak için uygun düşmez. Bu grupla ilişkilerde, barışçı bir görüntü vermek en iyisidir. 

Modernistler (Ilımlı İslam); 
İslam’ın günümüzdeki katı anlayış ve uygulamalarında kapsamlı değişiklik yapılması konusunda eylemli bir arayış içerisindedirler. 
Hz. Muhammed dönemindeki uygulamaları değişmez esas olarak kabul etmekle birlikte, o günlere ait sosyal ve tarihi koşulların bugün artık geçerli olmadığının da farkındadırlar. 
Temel değerleri; Bireysel vicdanın üstünlüğünün yanı sıra, eşitlik ve özgürlüğe dayalı toplum anlayışıdır. Bu değerler çağdaş demokratik esaslarla bağdaşmaktadır. İslam dünyasının, küreselleşmenin bir parçası olmasını da arzu ederler. 
Bu nedenlerle ılımlı İslam, demokratik İslam’ın örneği ve esas vasıtası olmak için en uygun olanıdır. 

Laikler: Batı demokrasileri tarzında “din ile devlet işlerinin ayrılmasından yana olup, din olgusunu kamusal alandan özel alana indirgemişlerdir. Politika ve değerler açısından Batı’ya en yakın olan gruptur. Bu olumlu özelliklerine karşılık, genellikle yarı demokratik görünümlü otoriter bir yapıyı esas alan laik guruplar, çoğunlukla solcu ve saldırgan milliyetçi ideolojileri benimsemişlerdir. 
Bu nedenle de ABD’yi dost olarak görmez; hatta içlerinde aşırı ölçülerde Amerikan düşmanlığı besleyenler bile vardır. 
Ayrıca İslamcı kitlelerce sözü dinlenebilir bir grup da değildirler. Bu nedenlerle laikleri sürekli müttefik olarak kabul etmek uygun olmaz.”183 

 Bu rapor Amerika’nın Ortadoğu ülkeleri üzerindeki amaçlarını ve BOP’un içeriğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. ABD proje ile doğu bloğu ülkelerini kendine hedef seçmiştir. Batı’da Ortadoğu coğrafyası, köktenci akımlar, terör örgütleri, kitle imha silahları, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı gibi özellikleri vurgulanarak ön plana çıkarılmakta ve buradaki rejimlerin demokratik olmadığına, insan haklarının ihlal edildiğine vurgu yapılmaktadır. Ancak bu sayılan sebeplerden dolayı müdahale edilen hiçbir ülkede, ne demokrasi tesis edilmiş, ne de insan haklarına saygılı bir anlayış oluşturulabilmiştir. Sonuç olarak insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi ifadelerin, ABD’nin politikalarını perdelemek için kullandığı argümanlardan öteye gitmediği görülmektedir. 

3.4. BOP’ un Hedefleri: 

 Büyük Ortadoğu projesi geniş kapsamlı bir yeniden yapılandırma projesidir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları Hüseyin Erdönmez’e göre; 

“1) Enerji kaynakları üzerinde denetimi sağlamak ve kendine yeni Pazar alanları yaratmak, 
2) İsrail in güvenliği sağlamak, 
3) Kendi küresel egemenliği kalıcılaştırmak ve yeni rakip ülkelerin doğmasını engellemek, 
4) Radikal İslam’ı saf dışı bırakıp yerine küresel sermayeyle uyumlu, Hıristiyan kültürüne olumlu bakan bir ılımlı İslam anlayışı getirmek, 
5) Ulus devleti yıkıp yerine küçük, parça devletlerin olmasını, yani özerk yapıyı getirmek amacındadır” şeklindedir.184 

 “BOP’ un asıl maksadı, bölgeyi uluslar arası kapitalizme açarak daha fazla sömürebilmek, açıklanan resmi maksadı ise, bölgede 
özgürlük, demokrasi ve refahı artırma gayretlerini desteklemektir.”185 

Taşkın Deniz ise BOP’ un hedeflerini “görünürdeki hedefler” ve “gerçek hedefler” olarak kategorize etmiştir. Görünürdeki hedefler; 

“1) Ortadoğu’ya serbest piyasa ekonomisini getirerek, bölge ekonomisinin uluslararası ekonomi ile entegrasyonunu sağlamak. 
 2) Enerji kaynakları güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak, güvenlik için duyulan askeri güce ihtiyacın azalması, askeri harcamaların 
düşmesi ve böylece elde edilecek gelirlerin sosyo-kültürel gelişmeye yönelik alanlarda kullanılmasını sağlamak. 
 3) Yöneticilerin sınırlı süre ve yetkiler ile iktidarda kalmasını sağlamak. 
 4) Devlet gelirlerinin ve bu gelirlere kaynaklık eden unsurların yöneticilerin değil de devletin ve halkın çıkarları için kullanılmasını sağlayarak, halkın refah 
    düzeyini artırmak. 
 5) Dine dayalı hukuk sistemlerini kaldırarak laik hukuk sistemi getirmek. 
 6) İnsan hakları ve hukuk üstünlüğünün kabul edilmesi ile kadın erkek eşitliğini sağlamak. 
 7) Serbest ve hür seçimlerin yapılabildiği demokrasi sistemini getirerek kalıcı kılmak. 
 8) Eğitim, okullaşma, bilgi teknolojilerinin kullanımı, basın medya özgürlüğü ve özellikle kız çocuklarının okullaşma oranını artırmak. 
 9) Kitle imha silahlarına, etnik çatışmalara, uyuşturucu yapım ve satımına, insan kaçakçılığına, ağır insan hakları ihlallerine engel olmak ve terörü kaynağında kurutmak. 
 10) Batı değerlerini, düşünce tarzını ve yaşayış şeklini bölge insanlarına getirmek. 
 11) Bu amaçların gerçekleşmesini sağlayarak Ortadoğu’ya istenen siyasi ve sosyo-ekonomik düzeni getirebilmektir.”186 

Gerçekleştirileceği ifade edilen tüm değişiklikler Ortadoğu ülkelerinin yararına gibi gösterilmekte ise de temel yaklaşım ABD çıkarlarının korunması ve ABD ulusunun refahını sağlayacak kaynakların kontrol altında bulundurulmasıdır.187 ABD ve müttefikleri, bu görünür hedefleriyle bazı noktalarda örtüşen ancak 
tamamen aynı olmayan, gerçek hedeflerle BOP’ u uygulamaya koymuşlardır. Taşkın Deniz BOP’ un gerçek hedeflerini şu şekilde ifade etmektedir; 

“Ortadoğu‘da enerji kaynaklarının denetimini sağlamayı, silah ticareti için yeni pazar alanları oluşturmayı, Suriye ve İran üzerinden Rusya ve Çin’e karşı bölgedeki nüfuzunu etkili kılmayı planlamaktadır. Yine İsrail’ in bölgedeki güvenliğini sağlamak ve büyük bölümü Müslüman olan coğrafyada ‘Ilımlı İslamiyet’i’ yaymak diğer asli amaçlardandır.”188 

 Bu hedefler içerisinde ön plana çıkan ve bekli de diğer amaçların bunun sağlanmasına bir araç olarak kullanıldığı ABD’nin bölgedeki zengin petrol ve diğer enerji kaynaklarını denetim altına alma isteğidir. ABD zengin petrol ve enerji kaynaklarını kontrol etmek ve elde etmek amacıyla Ortadoğu Bölgesi ile her zaman ilgilenir konumdadır. 1967 yılında ABD Savuma Bakanı Mc. Namara verdiği demeçte Ortadoğu’nun kendileri için çok stratejik bir öneme sahip olduğunu, bu bölgenin kendileri için siyasi, askeri ve iktisadi menfaatlerin odak noktası olduğunu ve Ortadoğu petrollerinin kendileri için hayati önem taşıdığını ifade etmiştir.189 

 BOP’ un yukarıda sayılan gerçek hedefleri dünya genelinde bilindiği ve bu şekilde olduğu kabul edildiği halde, proje uygulayıcıları demeçlerinde her zaman görünürdeki hedeflere vurgu yaparak, insanlar üzerinde bir algı çalışması yürütmektedirler. Yapılan bu algı çalışmasında ne kadar başarılı oldukları bilinmez ancak proje uygulayıcıları bu taktiklerinden hiçbir zaman vaz geçmemektedir. Örneğin ABD Başkanı George W.Bush böyle bir proje ile Ortadoğu’ya yönelmelerinin en önemli gerekçesini birçok Ortadoğu ülkesinde var olan yoksulluğun derinleşmesinde görmektedir. Ona göre; bu ülkelerde kadın hakları bulunmamaktadır. Kadınların okula gitmesi engellenmektedir. 

Bütün dünya ilerlemekteyken, Ortadoğu toplumları yerinde saymaktadır. 

Başkan Bush’a göre; Ortadoğu, özgürlüğün yeşermediği bir yer olarak kaldığı sürece, bölgede durgunluk sürecek ve şiddet, ihraç edilmek üzere her zaman var olacaktır.
190 BOP’ un mimarlarından kabul edilen ABD başkan yardımcılarından Dick Cheney yukarıda ifade ettiğimiz asıl hedeflere hiç değinmeden, BOP’un hedeflerini sıralamıştır. 
Cheney Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana fikrinin, bütün bölgeye demokrasiyi yayarak bölgeyi geliştirmek ve barışı garantilemek olduğunu söylemektedir. 
Cheney’e göre bu kapsamda demokrasiyi sağlamak için sağlanması gereken öncelikler; hukuk ihlallerini önlemek, dinsel ve ulusal azınlıkların kendi yazgısını belirlemek, bütün bölgeyi zehirleyen yanlış ideolojileri bastırmak için eğitimdeki büyük ilerlemeyi sağlamaktır.191 
Daha önceleri ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı, Condoleezza Rice ise, bu konuda daha dürüst davranmış ve asıl hedefleri hakkında ipucu sadedinde projeyi dünya kamuoyuna, “Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi” olarak tanıtmıştır.192 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin resmi olarak ilan edilen ana amacı, özgür olmayan geri kalmış bölgelere demokrasi getirmek olarak açıklanmıştır. Demokrasi getirme veya demokratikleşme kavramının genel olarak zihinlerde yaptığı ilk çağrışım, demokrasi dışındaki bir rejimin farklı nedenlerle kendiliğinden veya zorlayıcı etkenler vasıtasıyla demokrasi rejimine dönüşmesi veya geçişi olmaktadır.193 Burada demokrasi getirmek diye açıklanan hedef asıl amacı perdelemek maksadıyla yapılmıştır. 

“1980’lerin başında CIA’ in başındaki Colby “Artık bunları örtülü değil açık açık yapacağız, adına da demokrasi diyeceğiz.” demiştir. Bu demokrasi projesi tüm dünyada, özellikle Ortadoğu’da devrededir. Nitekim ya tank, top, tüfekle işgal ediyor, ya da içerden bir grup aydını satın alarak, ülkelerde yönetimler, yetiştirilmiş özel insanlarla değiştiriyor. Son derece sistematik çalışıyorlar. Aynı şeyi Ukrayna’da denediler, şimdi de Kosova. Kosova günümüzde bir Amerikan üssüdür. Yüzde doksanı Müslüman olan Kosova’da Katolikleştirme çalışmaları sürdürülüyor. Kosova’da hiç bir Katolik yokken Priştina’nın ortasına kocaman bir kadetral oturtuluyor. Nitekim mesela, Batı Trakya’da pek çok cami yıkıma terk edilmişken, Akdamar Kilisesi onarılıyor ya da Urfa’nın göbeğine haç biçiminde 
bir park yapılıyor, ortasına da bir kilise konulabiliyor. Bunları hep kendi yönetime getirdikleri adamlar vasıtası ile yapıyorlar. Bizimki gibi çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde de İslam’ı bozma teşebbüsleri yine demokrasi projesi çerçevesinde geliştirilmektedir.”194 

Bush ve Cheney her ne kadar resmi söylemlerinde demokrasi ve insan hakları gibi evrensel kavramları gündeme getirseler de Büyük Ortadoğu Projesinin hedefleri yukarıda belirttiğimiz gibi, bunlardan çok farklıdır. Amerikan dış politikasının değişmez stratejisi olan petrol ve enerji kaynaklarını kontrol altına almak, bu hedeflerin başında gelir. Ortadoğu bölgesi ülkelerinin liberal ekonomiye geçmeleri ile kendi pazar şansını artırmakta BOP’ un hedefleri arasında sayılabilir. Bölge ülkelerinin demokrasiye geçmelerini, bu vesile ile her yıl 2 milyar dolar yardımda bulunduğu öne sürülen güvenliğini sağlamak, Irak Savaşı sonrası, dünya kamuoyunda yükselen Anti- Amerikancı söylemleri demokrasi söylemiyle bertaraf etmek, demokratik söylemleri sıklıkla kullanarak bölge ülkelerinin radikal İslamcı örgütlerle mücadele etmesini sağlamak, gibi hedefler sayılabilir.195 

3.5. Arap ülkelerinin projeye bakışı: 

 BOP ’a göre Ortadoğu’da mevcut otoriter ve totaliter devlet yapıları ürettikleri istikrarsızlıkları küresel sisteme yansıtmaktadırlar. Batı dünyası soğuk savaş tan günümüze bu devlet yapılarını destekleyerek bölge halklarının küresel teröre varan nefretini kazanmıştır. Yapılması gereken bu devlet yapılarının yeniden yapılandırarak küresel sistemle bütünleştirilmeleridir. “Zbigniew Brzezinski “Avrasya’nın Balkanlaştırılması” diye adlandırdığı bir projede Avrasya kıtasının ABD tarafından kontrol edilmesinin dünya liderliğini sürdürmek için hayati önemde olduğunu söylemiştir.”196 Bu süreç Irak örneğinde olduğu gibi dışarıdan şiddet uygulanarak da denenebilir. Bu dönüşümü zorlaştıran direnç faktörlerinin başında demokrasiyle uzlaşması zor, batı karşıtlığının kimlik 
formu haline getiren İslam dini gelmektedir. Dolayısıyla İslam’ın “Ilımlı” hale getirilerek demokrasiyle uzlaştırılması ve batı karşıtlığından arındırılması 
hedeflenmektedir. Denenmiş bir model olarak Türkiye’yi örnek alan bu yaklaşım laik sistemle ilişkisi sorunlu olması muhtemel bir “Ilımlı İslam” modeli ortaya 
atmıştır. “Ilımlı İslam” fikri İslam dinin özünün şiddete, totalitarizme eğilimli olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Bu düşünce yanlış bir İslam tarihi 
yorumuna dayanmaktadır. İslam’da devlet toplum ilişkilerinin tarihini saltanat doktrini üzerinden okuyan çoğulculuğu vazeden kelam ve inanç geleneği 
modeline dâhil etmeyen bu projenin gerçekleşmesi güç görünmektedir.197 

 ABD’nin, BOP’ ta başarılı olmak için neler yapması gerektiğini eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, New York Times gazetesine yazdığı 
makalede Amerika’nın Projeyi anlatırken yaptığı hatalıları şu şekilde ifade etmektedir. 

“Bush yönetimi, uzun vadede Ortadoğu'yu demokratikleştirme kararlılığı bakımından övgüyü hak ediyor. Fakat en iyi fikirler bile, beceriksiz uygulamaların kurbanı olabilir. Daha da kötüsü, bu fikirler geri tepebilir. Özellikle de insanlar işin içinde gizli niyetler olduğundan kuşkulanmaya başlarsa. Plan taslağının geçen ay Londra merkezli Arap gazetesi El Hayat'ta yayımlanmasının 
ardından, Arap liderleri sert (ve huzursuz) biçimde tepki gösterdi; Amerika'nın bu yöndeki çabalarını, değişim dayatması olarak eleştirdiler. Eski Mısır Devlet Başkanı Hüsnü mübarek planı Hayalci diye niteleyecek kadar ileri gitti. Eğer samimi bir biçimde kabul edilmez ve anayasallığın gelenekleriyle desteklenmezse, demokrasi, aşırılıkçılığa ve otoriter eğilimlere meşruiyet kazandıracak bir halkoyu biçiminde yozlaşabilir. Soruna eşlik eden bir başka mesele de, demokrasi üzerinde böyle aniden yoğunlaşılmasının, İsrail ve 
Filistin arasında kalıcı bir barış anlaşmasına yönelik herhangi ciddi Amerikan çabasını erteleme niyetindeki Beyaz Saray yetkililerinin marifeti olduğu şüphesi; üstelik bu şüphe, sadece Araplar arasında değil, ABD'nin destek görmeyi umduğu Avrupalılar arasında da mevcut. Söz konusu şüphecilik, Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in geçenlerde İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda yaptığı açıklamalarla da güçlenmiş durumda. Cheney, demokrasinin yayılmasının, İkinci Dünya Savaşı sonrasında 'Batı 
Avrupa'da barış ve refahın önkoşulu olduğunu' söyledi. Ardından vurgulu bir biçimde ekledi: "Demokratik reform, uzun yıllardır devam eden Arap-İsrail çatışmasına barışçı bir çözüm bulunması bakımından da merkezi öneme sahip. Cheney'in, demokrasinin barışın önkoşulu olduğu yaklaşımı, birçokları tarafından İsrail- Filistin çatışmasını çözme çabalarının ertelenmesinin bahanesi 
olarak anlaşıldı. Dahası, Cheney'in yaklaşımı, demokrasinin ancak bir siyasi itibar atmosferinde serpilip gelişebileceği yönündeki tarihsel gerçeği de görmezden geliyordu. Filistinliler İsrail kontrolünde yaşadığı ve her gün aşağılandığı sürece, demokrasinin erdemlerine dair vaazları cazip bulmayacaktır. Aynısı, Amerikan işgali altındaki Irak için de geçerli.” 198 

 Aynı makalede Brzezinski atılması gereken adımları şu şekilde sıralamıştır. 

“Birincisi, program Arap ülkeleri tarafından hazırlanmalı; sadece onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek yetmez. Mısırlılar ve Suudiler, dinsel ve kültürel geleneklerinin küçümsendiğini hissederlerse, demokrasiye kucak açmaz. Yanı sıra Avrupalılar işin içine tam anlamıyla katılmalı; planlanan işlerin tarifi ve neyi hedefleyeceği konusunda bölge ülkeleriyle kendi diyaloglarını sürdürmeli. G-8 zirvesindeki muhtemel yaklaşım farklılıklarının üstesinden ancak bu şekilde gelinebilir. İkincisi, girişim, kendi kendini yönetmekten kaynaklı siyasi itibar olmaksızın demokrasiden söz edilemeyeceğini kabullenmeli. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Almanlar siyasi itibarlarını nispeten kısa bir süre içinde geri kazandılar ve bu itibar, Nazi sonrası dönemde demokratik kurumları 
canlandırmaları için onlara yardımcı oldu. Eğer Filistinlilere ve Iraklılara egemenlik tanıma çabalarıyla birleştirilebilirse, Arap demokrasisi programı çok daha başarılı olacak ve daha yaygın kabul görecek. Aksi durumda demokrasi, Arap dünyasındaki birçok çevre tarafından, süre giden yabancı egemenliğinin maskesi olarak algılanacak. Son olarak ABD Ortadoğu'daki bir barış anlaşmasının özünü tarif etmeli ve ardından anlaşmayı hayata geçirmek için enerjik bir biçimde çalışmalı. Böyle yapmak, demokrasi girişiminin ardındaki yapıcı niyetlere yönelik daha güçlü bir güven sağlayacak; yanı sıra Ortadoğu ülkelerine, demokratik Batı ile samimi birortaklık için paylaşılan bir zemin olduğunu gösterecek. 

Ortadoğu'nun dönüşümü, savaş sonrası Avrupa'nın yenilenmesinden daha karmaşık bir süreç olacak. Ne de olsa sosyal yenileme, tabiatı gereği, sosyal dönüşümden daha kolay. İslami geleneklere, dini inançlara ve kültürel alışkanlıklara, sabır ve saygıyla yaklaşmak gerekiyor. Ancak bunun ardından Ortadoğu'da demokrasinin vakti gelecek.” 

 Bu durumda Büyük Ortadoğu Projesi’nde yer alan ülkelerin önünde üç seçenek bulunmaktadır. Bu seçenekler; planı kabul etmek, planı kabul etmemek 
ve kendilerine uygun hale getirmek. BOP ile ilgili 2004 yılında ki G-8 zirvesine İran, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan ve Mısır projeye karşı olduklarını 
duyurarak protesto ettiler. Bölge gazetelerinde ve televizyonlarında altı ay boyunca yoğun şekilde BOP’ u eleştiren yazılar ve programlar yayımlanmıştır. 

Bu yazı ve programlarda, “Dışarıdan dayatılacak düzenle bölge haklılarının ifadesinin hiçe sayıldığı” belirtilmiştir. Davete hayır diyen ülke yönetimleri biliyorlardı ki bir süre sonra davet sahipleri tarafından tasfiyeleri söz konusu olacaktı.199 


BU BÖLÜ,M DİPNOTLARI;

176 Çelik ve Gürtuna, A.g.e, s.21 
177 Haluk Gerger, Ortadoğu’da Düş Ve Karabasan: Ortadoğu Nereye?, 
      http://forum.memurlar.net/konu/615441/, 19.03.2014 
178 Seval Gökbaş, “Çok Kutuplu Yeni Dünya Düzeninde ‘Güvenlik’ Algısı”. , 
      http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1113/cok_kutuplu_yeni_dunya_duzeninde_%E2%80%98guvenlik_algisi, 30.07.2009, 19.03.2014 
179 Murat Yeşiltaş,. ABD’nin Uluslararası Terörizme Yaklaşımı, ABD’nin Haydut Devletleri, Ed. Kemal  İnat, Değişim Yayınları, İstanbul, (2004), s.21 
180 Şadiye Deniz, Ortadoğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Ortadoğu Projesi Üzerine Bir Analiz, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 
      (2012), Cilt:5, Sayı:20, s.176 
181 Mustafa Peköz, Küresel Güçlerin Ortadoğu Stratejisi, Kalkedon Yayınları, İstanbul, , (2007), s.51 
182 Günal, A.g.m, s.158 
183 Günal, A.g.m, s.158. Daha detaylı bilgi için bkz. 
      http://www.rand.org/pubs/monograph_reports/MR1716.html 
184 Hüseyin Erdönmez, “Avrupa Devletlerinin Orta Doğu Politikası İle ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi”, 
      Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne, (2010), ss.63-64 
185 Cihangir Dumanlı, Ulusal Güvenlik Sorunlarımız, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, (2007), s.68 
186 Taşkın Deniz, Mekânsal Paylaşım Açısından Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:26, İstanbul, 2012, ss.157-158 
187 Nazmi Çelenk, Amerika’nın İslâm’ı, İlgi Yayınları, İstanbul, (2006), s.173 
188 Deniz, A.g.m, s.158 
189 Erol Bilbilik, NATO-İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, Otopsi Yay. İstanbul, (2004), s. 111- 112 
190 Hüseyin Bağcı- Bayram Sinkaya, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye:AK Parti’nin Perspektifi”, 
http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu1%20makale/huseyin_bagci_bayram_sinkaya.pdf, ss.21-22, 20.03.2014 
191 Evcioğlu, A.g.e, s.116 
192 Rice, sekiz yıl önce ‘22 ülkenin sınırı ve rejimi değişecek’ demişti! 
      http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 
193 Hüseyin Akdoğan-Yavuz Kahya-Nurullah Altun, Ortadoğu’daki Siyasal Gelişmeler ve Güvenlik, Polis Akademisi Yayınları, Ankara, (2012), ss.21-22 
194 Serpil Sedef, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesine karşı uzman aydınların tutumu”, Yüksek Lisans Tezi, , Marmara Üniversitesi, İstanbul, (2009), s.136 
195 Şahin, A.g.e, s.99 
196 Eenesto Gomez Abascal, Ortadoğu’da İmparatorluğun Sonbaharı, (Çev.) Süleyman Altunoğlu-Barış Yıldırm, NoteBene Yayınları, Ankara, (2013), s.144 
197 Çetin Güney, Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi, 
      http://dusuncetarihi.files.wordpress.com/2010/01/buyuk-orta-dogu-cercevesinde-islam-vedemokrasi.pdf, s.6, 22.03.2014 
198 Zbigniew Brzezinski,Büyük Ortadoğu’ya Dikkat, 
      http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=109124, 10.03.2004, 26.02.2014 
199 Bush G-8 zirvesine Erdoğan’ı neden davet etti, 
      http://eski.bianet.org/2004/05/28/35726.htm,    29.05.2004, 22.03.2014 

8 Cİ BÖLÜ,M İLE DEVAM EDECEKTİR


***