SUDAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SUDAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Aralık 2019 Cumartesi

TÜRKİYE’NİN AFRİKA POLİTİKASI 2009., BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN AFRİKA POLİTİKASI  2009., BÖLÜM 1



Mehmet Özkan*
* Doktora Öğrencisi, Sevilla Üniversitesi, İspanya.



ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Türkiye’nin Afrika politikası ve Afrika’ya ilgisi Türk dış politikası açısından son derece yeni bir durumdur. Yakın döneme kadar ne Türkiye’nin Afrika’ya derin bir ilgi göstereceği düşünülebilir ne de Türk dışişleri bakanının Afrika’nın yeni dış politika bağlamında önemli olduğuna vurgu yapması beklenebilirdi. 2008 yılında 
Türkiye’nin gelecek birkaç yıl içerisinde Afrika’da 15 yeni büyükelçilik açılacağını ilan etmesi 1 ise şartları zorlamak olarak görülürdü. 

Fakat beklenti ve öngörülerin aksine Türk dış politikası 21. yüzyılda Afrika’ya yönelik olarak çok ciddi bir değişim ve dönüşüm göstermiştir. 2008 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 18-21 Ağustos tarihleri arasında İstanbul’da 50 Afrika ülkesinden temsilcilerin katılımıyla ilk Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesine ev sahipliği yapmıştır. 
Türkiye şu anda Afrika genelinde 23 fahri konsolosluğa ve 8 tanesi 2009 yılında açılmış olmak üzere 20 büyükelçiliğe sahiptir. On yıl gibi çok kısa bir sürede ne değişti ki, Türkiye daha önce ihmal edilen bu kıtaya yeni elçilikler açma kararı aldı? Bu durum Türk dış politikasında Afrika’ya yönelik olarak derin bir politika değişikliğinin bir işareti midir? Yoksa Afrika’nın dünyayla değişen ilişkileri mi 
Türkiye’yi böyle aktif bir tavır almaya sevk etmiştir? Bu makalede bu sorulara cevap teşkil edebilecek olan tarihi ve güncel gelişmeler genel bir çerçeveye oturtularak 2009 örneğinde detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Türkiye’nin Afrika ile ilişkileri göreceli olarak uzun bir tarihe sahip iken, 
Afrika ile ilişkileri geliştirmek için başlatılan yeni girişim çok kısa bir sürede 
ekonomik göstergeler açısından meyvelerini vermeye başlamıştır. Türkiye’nin soğuk savaş sonrası dönemde Afrika’ya ilgilisi 1998 yılında başlamış olmakla beraber bu eğilim özellikle 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi 
(AK Parti)’nin çabaları sonucunda daha ileri gitmiş ve ilişkilerde devrim niteliğinde dönüşümler gerçekleşmiştir. On yıl önce, Afrika Türkiye’de açlık görüntüleri, yoksulluk ve çatışmalarla birlikte anılırken bugün Afrika Türkiye’de ekonomik ve siyasi alanda ortak işbirliği geliştirilebilecek bir kıta olarak görülmektedir. Bu yazıda ilk olarak günümüz Türkiye-Afrika ilişkilerini daha iyi anlamak için ilişkilerin tarihsel boyutu kısaca özetlenecek ve sonrasında 2009 yılında bu kıta ile gerçekleşen ekonomik ve siyasi ilişkilerin bir dökümü 
yapılacaktır. Özellikle Türkiye-Afrika ilişkilerinin tarihsel ve güncel boyutuyla alakalı Türkçe yayının çok az ya da hiç olmaması hasebiyle ilk bölümde ilişkilerinin kısa bir çerçevesinin çizilmesi oldukça önemlidir. Bu bölüm aynı zamanda 2009 yılındaki gelişmelere okuyucuların daha geniş bir açıdan bakmasına yardımcı olmak ve tarihsel süreklilik öğelerini vurgulamak amacını taşımaktadır.

Türkiye-Afrika İlişkileri: Tarihi Miras ve Dönemlendirme

Afrika kıtasına coğrafi bir yaklaşım, Türkiye’nin tarihsel ilişkilerinin daha iyi bir analizi için önemlidir. Afrika hakkında Türkiye’deki coğrafi algı genel olarak Kuzey Afrika ve Sahra-Altı Afrikası olarak ikiye ayrılmıştır. Her iki kavram da Osmanlı geçmişi merkez olmak üzere tarihsel gelişmeler tarafından şekillendiril miştir. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasında Afrika’ya yaklaşımı na da temel teşkil etmiştir. Osmanlılar Kuzey Afrika ile oldukça güçlü ilişkiler   kurmuş ve bugünkü birçok devlet 15 ve 16. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu için tarihsel olarak bu bölge ile olan ilişkiler daha eskilere dayanmaktadır. Kuzey Afrika Türk toplumunun coğrafi anlayışı açısından uzak bir coğrafi alan değildir. Bunun temel olarak iki nedeni vardır. Birincisi, Kuzey Afrika ülkelerinde Osmanlı geçmişi dolayısıyla oluşan tarihsel yakınlık ve o ülkelerin Müslüman nüfusa sahip olmasıdır. Bu durum Kuzey Afrika’yı Türkiye’nin yakın çevresi olarak görmesine yol açmıştır. Bu açıdan 

Kuzey Afrika ile geliştirilen siyasi ve ekonomik ilişkiler hiçbir zaman sorgulan  mamıştır, çünkü bölge Türk dış politikasının çeşitlendirilmesinin önemli bir parçası olarak görülmüştür. Ayrıca Kuzey Afrika geniş Orta Doğu alanının bir parçası olarak değerlendirildiği için Türk toplumu hep kendisine yakın hissetmiştir.2

Sahra-Altı Afrikası ise bir coğrafi alan olarak her zaman uzak olarak algılanmış ve hep sorunlar, açlık, hastalıklar ve iç savaşlarla eşdeğer görülmüştür. Bu yaklaşım genel olarak Sahra-Altı Afrikası’nın Türk toplumundaki tanımlanışının temel öğesidir. Türkiye’nin, Osmanlı geçmişi dolayısıyla Afrika ile nispeten önemli ilişkileri olmasına rağmen, bu tarihi geçmiş akademik ve siyasi anlamda hiç kimsenin ilgisini çekmemiştir. 1999 yılından itibaren özellikle de Osmanlı 
Devleti’nin kuruluşunun 700. yıldönümü kutlamalarıyla birlikte araştırmacılar Osmanlı tarihinde ihmal edilen bölgelere, özellikle de Afrika ile ilişkilere, ilgi göstermeye başlamışlardır.3 

Ancak, Sahra-Altı Afrikası ile ilgili olumsuz imajın hem AK Parti hükümetinin 
hem de sivil toplum kuruluşlarının son dönemdeki çalışmaları sayesinde değişmiştir. Bu açıdan bakıldığında önemli bir dönüm noktası olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılı Mart ayında Etiyopya ve Güney Afrika’ya yaptığı ziyaretler bir Türk başbakanının cumhuriyet döneminden bu yana ekvator çizgisinin altındaki bir devlete yaptığı ilk ziyaret olarak tarihe geçmiştir. 

Bu ziyaret birçok gazeteci, emekli diplomat ve bazı basın-yayın organı tarafından eleştirilmiş ve Türkiye’nin sınırlı olan enerjisinin boşa harcanması olarak görülmüştür.4 Fakat her şeye rağmen özellikle sivil toplum örgütlerinin çabaları ve çalışmaları ve AK Parti hükümetinin yaptığı girişimlerin ekonomik ve siyasi fayda olarak geri dönmesi sayesinde klasik Sahra-Altı Afrikası imajının Türkiye’de yıkılmaya başladığını söylemek mümkündür. 

Tüm bunlar göz önüne alındığında, Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkileri üç bölümde incelenebilir. Osmanlı Devletinin son dönemlerinden 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar olan ilişkileri birinci dönem olarak; 1923-1998 arası ilişkileri ikinci dönem ve 1998 sonrasındaki gelişmeleri de üçüncü dönem olarak görmek mümkündür. Genel olarak bakıldığında Osmanlı döneminde Afrika ile kayda değer ilişkiler olmasına rağmen 5 Cumhuriyet 
döneminde ilişkiler en alt seviyeye inmiştir. Yeni dönemdeki ilişkiler ancak 1998 yılında Afrika Açılım Planı’nın kabul edilmesi sonrasında başlayan çalışmalar ve 2005 yılı sonrasında kazanan ivme ile hızlanmıştır.6

Birinci dönem olarak adlandırılan zaman diliminde Osmanlılar Kuzey Afrika ile ciddi biçimde yakın ilişki içinde olmuşlardır. Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve diğer bazı ülkeler tümden ya da kısmen Osmanlı devletinin bir parçası olmuş ve Osmanlılar tarafından yönetilmişlerdir. Osmanlılar Kuzey Afrika’daki İspanyol müdahalelerine karşı önemli rol oynamış ve askeri yardım göndermişlerdir. 
Sahra-Altı Afrikası’nda da Eritre, Sudan, Etiyopya Somali, Cibuti ve hatta Nijer ve Çad tüm olarak ya da kısmen Osmanlı egemenliği altında kalmıştı. Osmanlılar Portekiz sömürgeciliğinin Batı Afrika’ya yayılmasını önlemek için aktif bir şekilde çalışmalar yapmıştır. Sahra-Altı Afrikası’nın kuzey bölgesinde Osmanlılar 16. yüzyılda güç dengesi sisteminin parçası olarak önemli rol oynamış ve bugünkü Nijerya’nın kuzeyi, Nijer ve Çad üzerinde kurulan Kanem Burnu İmparatorluğu ile yakın dostluk ve işbirliği geliştirmiştir. 1575 yılında Sultan III. Murat dönemin de Kanem Burnu ile bir savunma paktı bile imzalayan Osmanlı Devleti, Kanem Burnu’na askeri teçhizat ve eğitimciler göndermiştir.7 

Ayrıca 1894 yılında Lagos’ta ilk caminin açılmasından sonra Osmanlı Devleti özel bir elçi göndererek o dönemde en yüksek rütbe olan Bey rütbesini Osmanlı nişanıyla birlikte Kuzey Nijerya Müslüman Topluluğu lideri Muhammer Şitta’  ya taltif etmiştir. Şitta Bey ailesi üyeleri halen Nijerya’da sosyal ve siyasi hayatında önemli roller üstelenmekte ve etkinliklerini korumaktadırlar.8 

Sahra-Altı Afrikası’nın güneyinde ise Osmanlılar 1861 yılından beri diplomatik ilişkilere sahip olmuşlardır. Bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Cape Town şehrine ilk onursal konsolos olarak PE de Roubaix’in 18 Şubat 1861 yılında atanmasından sonra sürekli konsolos atanmasına devam edilmiştir. 
21 Nisan 1914 yılında ilk Türk diplomat olarak Mehmet Remzi Bey bölgeye atanmış ve 14 Şubat 1916 yılında orada hayatını kaybetmiş, mezarı Johannesburg şehrindeki Braamfontein mezarlığında bulunmaktadır.9

Osmanlıların Afrika ile ilişkilerinde dini boyut da yer yer öne çıkmıştır. Örneğin Cape Town’daki Müslümanlar 1863 yılında dönemin onursal konsolosu PE de Roubaix üzerinden Osmanlı devletinden imam talep etmişlerdir. Bölge İngiliz kontrolünde olduğu için Müslümanların talebi İngiltere kraliçesi üzerinden Osmanlı Devletine iletilmiştir. Dönemin Osmanlı sultanı bölgeye bir imam gönderilmesi emrini vermiş ve Ebubekir Efendi Cape Town’a gönderilmiştir. 
Ebubekir Efendi’nin bölgeye gelmesiyle beraber Osmanlı Devleti ve bölge Müslümanları arasında güçlü bağlar kurulmuştur. Bunu en iyi örneği Güney Afrika Müslümanlarının Hicaz demiryolu kampanyasına yaptıkları katkıdır. 1900-1997 arasında en az 366.551 pound toplayan Müslümanlar bu parayı İstanbul’a göndermiş,10 karşılığında ise katkıda bulunanlara iki yüzden fazla altın, gümüş ve bakır madalya dağıtılmıştır.11 Geçmişte Efendi ailesinden bazı fertler siyasi 
hayata girmiş ve Güney Afrika’da aktif rol oynamışlardır. Güney Afrika’da Efendi soyadı halen yaygın olarak kullanılmakta olup aile fertlerinden bazıları Türkiye’ye dönmüş bazıları ise Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya göç etmişlerdir.12

İkinci dönem olarak adlandırdığımız 1923-1998 arası dönemde Türkiye-Afrika ilişkileri en alt düzeye inmiştir. Bunun temel sebepleri arasında her iki taraftaki sömürgeciliğe karşı mücadele gibi iç sorunlar ve onlara çözüm bulma çabaları önemli rol oynamıştır. Fakat her şeye rağmen soğuk savaş yıllarında Türkiye Afrika’ya yavaş yavaş ilgi göstermeye başlamış, fakat bu daha çok Kuzey Afrika ile sınırlı kalmıştır. Daha çok soğuk savaş mantığı ile bölgeye yaklaşan Türkiye 
yer yer tarihi ve sosyal gerçeklere karşı bir politika da izlemiştir. 

Örneğin 1956 yılında Cezayir’in bağımsızlığı konusunda BM Genel Kurulunda yapılan oylamada Türkiye’nin hayır oyu vermesi bir tarihi hata olarak anılmaktadır.13 Türkiye’nin Kuzey Afrika ile olan ilişkileri sınırlı da olsa 1970’lerdeki çok boyutlu dış politika çabaları çerçevesinde ekonomik ve siyasi anlamda gelişmeler göstermiştir; fakat Sahra-Altı Afrikası’na dönemin Türk dış politikasında hiç bir özel önem atfedilmemiştir. Her şeye rağmen Türkiye’nin Namibya ve Zimbabve’nin bağımsızlığında sınırlı da olsa rolü olduğu söylene bilir. Aynı şekilde 1957 yılında Gana bağımsızlığını kazandığı zaman Türkiye, Gana’yi tanımış ve elçilik açmıştır. 1950 ve 1960’lı yıllarda sömürgecilik sonrası bağımsızlığını kazanan tüm yeni Afrika devletlerini tanıyan Türkiye bunlarda diplomatik ilişkiler kurmuştur.14 

Bu çerçevede Türkiye’nin ilk resmi diplomatik şefliği, Lagos’ta 1956 yılında açılan konsolosluktur.15 Genel olarak bakıldığında Türkiye 1960 ve 1970’lerde siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler kurmak için az da olsa çaba göstermişse de hem bu çabaların uzun soluklu proje ve planlara dayanmadığını hem de Türkiye’nin Afrika’ya açılma konusunda ciddi olmadığını vurgulamak gerekir.

Afrika’da sömürgecilik sonrası dönemin başlamasıyla beraber ortaya çıkan fırsattan hem Türkiye yararlanamamış hem de ekonomik ve siyasi ilişkiler için bir temel oluşturulamamıştır. 1970’lerde Türkiye’nin Kıbrıs dolayısıyla yaşadığı sorunlar sonrasında uygulamaya çalıştığı çok boyutlu bir dış politika stratejisi olmasına rağmen, Afrika’nın Türk dış politikasında ilgi görmemesi sadece Türkiye’nin iç ve bölgesel sorunlarıyla açıklanamaz. Türkiye’nin Afrika’ya yönelik 
olarak ancak 1998 yılında bir plan dizayn edebilmesinin en temel sebebi Afrika konusunda Türkiye’de yaşanan ciddi bilgi yoksunluğu 16 ve bunun sonucu olarak Afrika’yla alakalı olarak nelerin yapılabileceği konusundaki ilgi ve strateji eksikliğidir. Türkiye-Afrika ilişkilerinde üçüncü dönem olarak adlandırdığımız ve halen devam etmekte olan süreç 1998 yılında Afrika Açılım Planı’nın kabul edilmesiyle başlamıştır. Fakat hem koalisyon hükümetleri hem de 2000-2001 
yıllarında yaşanan ekonomik kriz bu planın uygulanmasını 2002 yılı sonrasındaki AK Parti iktidarlarına kadar geciktirmiştir. Afrika Açılım Planı siyasi, ekonomik ve kültürel alanda ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunda somut öneriler getirmekte ve üç yeni elçiliğin açılmasını öngörmekte; siyasi olarak üst düzey ziyaretler ve siyasi danışma mekanizmalarının kurulması yanında BM üzerinden 
Afrika’ya ekonomik yardımlar yapılmasını önermekte, ekonomik olarak çifte vergilendirmenin kaldırılması için anlaşmalar yapılmasını ve Afrika’dan Tarım, Sağlık, ve Ticaret bakanlarının ülkeye davet edilmesini öngörmekteydi. Kültürel ilişkileri geliştirmek için ise Afrikalı öğrencilere burs verilmesi ve Afrikalı akademisyen ve sanatçıların konferans ve festivallere davet edilmesi önermekteydi.17

Bu Plan AK Parti tarafından ciddiye alınmış ve özellikle Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu (TUSKON) ve İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) gibi bir çok sivil toplum örgütünün de desteğiyle uygulanmaya konmuştur. AK Parti’nin Afrika’ya yaklaşımını önceki dönemlerden farklı kılan en temel yaklaşım, AK Parti’nin önceki dönemlerde var olan iki Afrika imajını yıkarak hem Kuzey Afrika’ya hem de Sahra-Altı Afrikası’na aynı ölçüde 
değer vermesi ve bu çerçevede tek bir Afrika tahayyülünü Türk dış politikasında oturtmaya çalışmasıdır. Bu açıdan bakılınca bugün artık Türkiye’de yapılan Afrika tartışmalarında klasik Sahra-Altı Afrikası’nın negatif imajı yerini, siyasi ve ekonomik olarak işbirliği yapılabilecek potansiyel ülkeler topluluğuna bırakmıştır. AK Parti dönemindeki Afrika politikasını farklı kılan bir diğer neden ise, ilk defa Türk dış politikasında devlet ve sivil toplum örgütlerinin yan yana ve birlikte çalışması olmuştur.18 Özellikle işadamı örgütlenmeleri ve yardım kuruluşları için bu konu ön saflarda yer almaktadır. Ayrıca yeni ortaya çıkan Afrika Enstitüleri de buna yönelik olarak bilgi ve belge desteği vermeye çalışmaktadır.

Türkiye’nin 2009 yılındaki Afrika politikasın detaylarına geçmeden önce kısaca 2009 öncesinde gelişen Türkiye-Afrika ilişkilerine değinmekte yarar vardır; çünkü 2009’daki gelişmeler birçok açıdan önceki yıllarda temeli atılan gelişmelerin devamı niteliğindedir. Türkiye ilk defa Cumhurbaşkanı Gül himayesinde 18-21 Ağustos 2008 tarihleri arasında Türkiye-Afrika Zirvesi yapmış ve bu zirveye 50 Afrika ülkesinden üst düzey temsilciler katılmıştır. Sadece Lesotho, Mozambik ve Swaziland bu toplantıya temsilci göndermemiş, ancak Batı Sahra sorunundan dolayı Afrika Birliği (AfB) üyesi olmayan Fas toplantıya iştirak etmiştir. Bu toplantı sayesinde Türk liderler birçok üst düzey görüşmeler gerçekleştirmiş ve Türkiye’nin BM geçici üyeliği için destek istemiştir. Ticari olarak bu zirve sonrasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Afrika Ticaret, Endüstri, Tarım ve Profesyonel Odalar Birliği ortak bir karar alarak Türkiye-Afrika Odasını kurmuş ve gelişen ticari ilişkilerin kurumasa temelini atmışlardır. Bir sonraki zirvenin 2013 yılında bir Afrika ülkesinde yapılması 
kararlaştırılmıştır.19


Tablo 1: Türkiye’nin Afrika ile Ticareti (2001-2009)
Kaynak: Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, http://www.dtm.gov.tr

2005 yılında Türkiye, Afrika Birliği’nde gözlemci statüsünü elde etmiş ve Erdoğan 2007 AfB Zirvesine onur konuğu olarak davet edilmiştir. 

2008 yılında AfB tarafından stratejik ortak ilan eden Türkiye, Mayıs 2008 yılında Afrika Kalkınma Bankasına üye olmuştur.20 
Türkiye’nin Afrika ile kurumsal ilişkilerinin gelişmesinin yanında ekonomik ilişkileri de ciddi sekilde gelişme göstermiştir. 2003 yılında 5.4 milyar dolar olan Türkiye’nin tüm Afrika ülkeleriyle ticareti 2008 yılında 16 milyar dolara çıkmıştır. Tablo 1’de de görülebileceği gibi dünyadaki ekonomik krize rağmen 2009 yılındaki ticari ilişkilerde çok ciddi bir gerileme olmamıştır.

Türkiye-Kuzey Afrika İlişkileri

Bu bölümde Kuzey Afrika’dan kasıt Cezayir, Libya, Moritanya, Fas ve Tunus’tur. Mısır hem Dışişleri Bakanlığının resmi sitesinde bu bölüm altında sınıflandırılmamış olduğundan hem de Orta Doğu bağlamında işlendiği için burada değinilmeyecektir. Genel olarak bakıldığında 2009 yılında Türkiye’nin Kuzey Afrika ile ilişkileri önceki yıllara göre siyasi ziyaretler açısından zayıf geçmiştir. Bunun temel sebeplerinden biri siyasi ilişkilerdeki dalgalanmaların yerinin belirli bir olgunluğa bırakmasıyla açıklanabilir. Başbakan veya devlet başkanı düzeyinde en son üst düzey ziyaret Fas ve Tunus’a Mart 2005’te 

Başbakan Erdoğan tarafından yapılmıştır. Aynı şekilde Cezayir’e Mayıs 2006’da, Libya’ya ise en son 24 Kasım 2009 yılında başbakan düzeyinde ziyaret yapılırken, Moritanya’ya hiçbir resmi ziyaret yapılmamıştır.

Siyasi İlişkiler

Türkiye’nin Kuzey Afrika ile olan siyasi ilişkileri 2009 yılında Libya’ya yapılan ziyaret haricinde alt düzeylerde kalmıştır. Örneğin dönemin TBMM Başkanı Köksal Toptan Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdülaziz Ziari’nin davetlisi olarak Ocak ayında Cezayir’e gitmiş ve 11 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Abdülaziz Bouteflika, Başbakan Ahmed Ouyahia, Millet Konseyi Başkanı Abdülkadir 
Bensalah ile bir araya gelmiştir. Toptan’in Bouteflika ile görüşmesinden sonra iki ülkenin bölgesel ve uluslararası konularda ortak görüşe sahip olduğu ve ilişkilerin mükemmel düzeyde olduğunu vurgulanmıştır. Türkiye ve Cezayir arasındaki ticaret hacminin 4 milyar dolara çıktığı belirtilerek iki ülke ilişkilerinin geliştiğinin altı çizilmiş ve iki ülke arasındaki serbest ticaret anlaşmasının çok kolaylıkla imzalanabileceğine dair ortak görüş beyan edilmiştir.21 Ayrıca 25 Mart’ta Tunus’a resmi ziyarette bulunan Toptan, Tunus’un Türkiye’nin Afrika’ya açılan kapısı olduğunu vurgulamış ve Başbakan Muhammed Gannuci’yle görüşmüştür.22 Görüşmelerde ikili ilişkilerin yanısıra gerek bölgesel gerekse uluslararası alanda Türkiye ile Tunus’u ilgilendiren konular ele alınmış ve bu konularda iki ülkenin ortak tutuma sahip olmasından duyulan memnuniyet dile getirilmiştir.23 Meclis başkanının yanı sıra meclisteki dostluk grupları da çeşitli ziyaretlerle ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Bu çerçevede 19 Ocak’ta Türkiye-Tunus Parlamentolararası Dostluk Grubu Tunus’ta temaslarda bulunmuş ve burada ikili ilişkilerin ve işbirliğinin geliştiğinin altı çizilmiştir. Ayrıca Filistin sorunu basta olmak üzere Akdeniz’de güvenliğin sağlanmasında iki ülkenin ortak görüşlere sahip olduğu vurgulanarak görüşmeler sırasında özellikle sanayi, ticaret, yatırım, ulaşım, sağlık, şehir planlamacılığı ve kültür alanlarındaki ilişkiler ele alınmıştır.24

2009 yılında bölgeye yönelik olarak en önemli siyasi gelişme 24 Kasım 2009’da Başbakan Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Dış ticaretten Sorumlu devlet bakanı Zafer Çağlayan ile birlikte Libya’ya yaptığı ziyarettir.25 Bu ziyaret 13 yıl aradan sonra Türkiye’den Libya’ya başbakan düzeyinde yapılan ilk resmi ziyaret olmuştur. Erdoğan iki gün süren temasları çerçevesinde Libya lideri Muammer 
Kaddafi ile de bir araya gelmiştir. Başbakan Erdoğan ve Libya Başbakanı Bağdadi Ali El Mahmudi’nin görüşmesinin ardından iki ülke arasındaki vize uygulamasının kaldırılmasına karar verilmiştir.26 Türkiye-Libya İş Forumu’na da katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmasında gelecek yılın sonuna kadar Türkiye’nin kıtadaki büyükelçilik sayısının artacağına atıf yaparak Libya’nın söz konusu süreçte Türkiye’yi destekleyeceğine inandığını ifade etmiş ve Libya’nın Afrika’da çığır açan ve önemli bir rolü olduğunun altını çizmiştir.27 

Kuzey Afrika’dan Türkiye yapılan siyasi ziyaretlerin de 2009 yılında çok sınırlı olduğunu belirtmek gerekir. Fas Temsilciler Meclisi Başkanı Mustafa Mansouri TBMM Başkanı Toptan’ın daveti üzerine 10 Mart’ta Türkiye’ye gelmiş, Toptan ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile görüşmüştür. Akdağ Fas’ın, Türkiye’nin Afrika’ya açılış kapısı olduğuna vurgulayarak sağlık alanında iki ülke arasındaki işbirliğinin 
yeniden başlatacağını ifade etmiştir.28 Mansouri ise Batı Sahra sorununa atfen, pozitif tarafsızlık olarak nitelendirdiği tutumuyla Türkiye’nin, Fas’ın toprak bütünlüğüne verdiği destekten dolayı teşekkür etmiştir. Mansouri ayrıca ülkesinin Türkiye’yi ilgilendiren konularda yapıcı tavır takındığını söylemiş ve Kıbrıs konusunda sorunun nihaî çözümüne kadar görüşmelerin devam etmesi gerektiğini uluslararası platformlarda dile getirdiklerini belirtmiştir.29 

2009 yılında Türkiye’nin kıtada ve uluslararası alanda etkinliğinin arttığını net bir şekilde gösteren ilginç bir gelişme de yaşanmıştır. Türkiye’de hemen hemen hiç bilinmeyen Batı Sahra sorunu 30 hakkında Cezayir Dışişleri Bakanlığı Polisario Komitesi Başkan Yardımcısı Büyükelçi Muhammet Beysat yaşanan son gelişmeler hakkında bilgi verme ihtiyacı hissederek Nisan ayında Türkiye’ye gelmiştir. 
Türkiye’nin BMGK, NATO ve G-20 üyeliğinin altını çizen Beysat, Türkiye’nin dış politikada önemli bir aktör olduğunu; bu yüzden de Türkiye’den bu konuda adaletli davranmasını istediklerini belirtmiştir. Batı Sahra’nın doğal kaynak zengini olduğuna da dikkat çeken Beysat, sorunların çözülmesi durumunda Türkiye’ye ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine ağırlık vereceklerini ifade etmiş ve Türkiye’yi laik yapısıyla ve demokratikleşme süreci ile örnek aldıklarını vurgulamıştır.31

Ekonomik ve Ticari İlişkiler

Genel olarak bakıldığında Kuzey Afrika ile ekonomik ve ticari ilişkilerin siyasi ilişkilere göre 2009 yılında ekonomik krizin etkilerine rağmen daha yoğun olduğunu söylemek mümkündür (Tablo 2). 23 Nisan 2009’da dönemin Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen ile Libya Sanayi, Ekonomi ve Ticaretten Sorumlu Bakanı Muhammet Havei serbest ticaret anlaşması ve sanayi bölgelerinde yatırım yapılmasıyla ilgili olarak bir sözleşme imzalamışlardır.32 Bu belge ile serbest ticaret bölgesinin kurulmasına ve Libya sanayi bölgelerinde yatırıma yönelik olarak ilk tur görüşmelerin Ankara’da Mayıs 2009 sonunda gerçekleşmesine, ikinci tur görüşmelerin ise Temmuz 2009 ortasında Trablus’ta yapılmasına karar verilmiştir. 12 Ağustos 2009’da Türkiye’yi ziyaret eden Libya Kamu İşleri Bakanı Muhammed Matuk, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile bir araya gelmiştir. 

Çağlayan, orta vadede iki ülke arasındaki ticaret hacminin 10 milyar dolara çıkmasını umduğunu söyleyerek Türkiye ile Libya arasındaki dostane ilişkilerin ekonomik bağları kuvvetlendirmede kullanılması gerektiğine vurgu yapmıştır. 

13 Ağustos’ta Başbakan Erdoğan tarafından kabul edilen Matuk, aynı tarihlerde düzenlenen Türkiye-Libya Ortak Ekonomik Komite toplantısına katılmıştır. 
23 Temmuz 2009 tarihinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Matuk tarafından imzalanan Türkiye-Libya Ortak Ekonomik Komisyonu Protokolünde iki ülkenin serbest ticaret anlaşması imzalaması ve Libya’da iki ülke firmaları tarafından sanayi bölgelerinin kurulması görüşmelerinin Eylül 2009’a kadar bitirilmesi öngörülüyordu.33 

Ayrıca Afrika’da ortak yatırımı teşvik edecek çalışma grubu kurulmasına yönelik olarak ilk toplantının Ekim 2009’da yapılmasının yanında iki ülkenin orta ve küçük şirketleri arasında işbirliğinin arttırılması kararlaştırılmıştır.34


Tablo 2: Türkiye’nin Kuzey Afrika Ülkeleriyle Ticareti (2001-2009)
Kaynak: Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, http://www.dtm.gov.tr

8 Ekim’de Libya’da temaslarda bulunan Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Trablus’ta yapılan Libya-Türkiye Ticaret ve Yatırım 
toplantısında 35 yaptığı açıklamada Libya’nın üretim ve yatırım merkezi haline getirilerek Türkiye ile Libya arasındaki ticaretin ve üçüncü ülkelere ihracatın arttırılabileceğini belirtmiştir. Libya ile çifte vergilendirmenin engellenmesinde, yatırımın teşvik edilmesinde ve serbest ticaret antlaşmasının imzalanmasında ilerlemeler kaydedildiğini ifade eden Çağlayan, önümüzdeki 5 senelik dönemde Libya’nın 100 milyar dolarlık yatırım hedefinden pay almayı hedeflediklerini ve Libya’nın Türk müteahhitlerine olan borcu konusunda 2009 sonuna kadar ilerleme kaydedileceğini ifade etmiştir.3

21 Ekim’de Cezayir’de de temaslarda bulunan Çağlayan, Cezayir Enerji Bakanı Şekip Halil ile görüşmüştür. İki ülke arasında enerji alanında işbirliğinin ele alındığı görüşme sonrasında Çağlayan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Cezayir’de yeni bir ofis açacağını açıklamıştır. TPAO’nun Cezayir’de petrol arama, sondaj ve üretim çalışmalarında bulunduğunu; ileriki dönemde de söz konusu alanlarda ihalelere katılacağını söylemiştir. Çağlayan’ın ülkesine gerçekleştirdiği ziyaretten memnuniyet duyduğunu kaydeden Halil ise, enerji 
alanındaki işbirliğine her zaman açık olduklarını belirterek 20 Aralık 2009’da uluslararası ihalelerin açılacağını ve bunları TPAO’nun kazanacağından umutlu olduğunu ifade etmiştir.37

Resmi gelişme ve görüşmeler yanında TUSKON gibi çeşitli sivil toplum örgütleri de Afrika ile ticari ilişkilerin gelişmesine ciddi katkı yapmaktadırlar. Özellikle TUSKON tarafından düzenlenen ticaret köprüsü toplantıları birçok iş anlaşması nın imzalanmasına olanak sağlamıştır. Bu çerçevede 7 Kasım 2009’da TUSKON’un düzenlediği “Türkiye-Fas Ticaret ve Yatırım Köprüsü” vesilesiyle Fas’a giden Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Fas Sanayi Ticaret ve Yeni Teknolojiler Bakanı Ahmed Reda Chami ile görüşmüştür. Türkiye’nin tekstil, otomobil ve elektrikli ev aletleri alanında çok büyük ilerlemeler kaydettiğini vurgulayan Chami, başta otomotiv sektörü olmak üzere Türkiye’nin öncü olduğu alanlardaki yatırımları ülkesine çekmek istediklerine dikkat çekmiştir.38 

Bu görüşmenin muhtemelen enerji alanında da işbirliği imkanlarının önünü açabileceği ve bu konuda ortak çalışmalar yapıldığı kaydedilmiştir. Görüşmelerde Daha İnşaat, devlete bağlı Faslı bir şirketle Kazablanka yakınlarında bin 500 konutluk bir proje için ciddi adımlar atmıştır.39

Türkiye-Sahra-Altı Afrikası İlişkileri,

Siyasi İlişkiler ve Yeni Elçilikler 

Türkiye’nin Afrika açılımında kuşkusuz en büyük payı yıllardır ihmal edilen Sahra-Altı Afrikası ülkeleri almıştır. Siyasi ilişkilerin daha fazla geliştirilmesi için 2008 yılında Afrika kıtasında 15 yeni elçilik açılması kararı verilmişti. Bunlardan 8 tanesi 2009 yılında açılarak kıtadaki 8 ülkeye (Mali, Angola, Fildişi Sahilleri, Gana, Madagaskar, Nijer, Uganda ve Kamerun) Temmuz ayında ilk defa büyük elçi atanmıştır. Böylece daha önce 12 olan Türk büyükelçiliği şayisi 20’ye çıkmış oldu.  Diplomatlara ayrıca çevre devletlerin sorumluluğu da yüklenmiştir.40 
Bu yeni büyükelçilikler, Cumhuriyet tarihinde Afrika’ya tek seferde yapılan en büyük açılım olarak değerlendirilmektedir.41

2008 yılındaki gelişmeler ve 2009 yılında açılan yeni elçiliklerle beraber karşılıklı siyasi ziyaretlerin de arttığını söylemek mümkündür. 

Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 20-23 Şubat 2009 tarihlerinde Kenya ve Tanzanya’ya resmi ziyarette bulunmuştur. Bu, Türkiye adına ilk defa cumhurbaşkanı düzeyinde Sahra-Altı Afrikası ülkelerine yapılan resmi bir ziyaret olmuştur. Devlet Bakanı Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve TBMM Kenya ve Tanzanya Parlamentolararası Dostluk Gruplarının Başkanlarının yanı sıra 100’e yakın işadamı Gül’e eşlik etmiştir.42 

20 Şubat’ta Kenya Devlet Başkanı Miwai Kibaki ile görüşen Gül, Türkiye-Afrika ilişkilerini geliştirmede ve farklı alanlara taşımada kararlı olduklarını; bunu da eşitlik ve dostluğa dayandıracaklarını vurgulamıştır. Kibaki de Gül’ün ziyaretini tarihi olarak nitelendirerek Türk işadamlarını ülkesindeki yatırımlarını arttırmaya çağırmıştır. Temaslar sonucunda sağlık ve sivil havacılık alanında iki işbirliği anlaşması imzalanmış, sağlık alanında ikili ilişkilerin arttırılması ve resmî pasaportlarda karşılıklı olarak vize uygulamasının kaldırılmasına karar verilmiştir. Gül’ün ziyaretiyle birlikte, THY’nin Nairobi’ye direkt uçuşları da başlamıştır. 21 Şubat’ta Kenya Başbakanı Raila Odinga’yı kabul eden Gül, Odinga ile İş Formuna katılmıştır.43 Gül burada Türkiye ve Kenya arasındaki ticaret hacminin 250 milyon dolara ulaştığını vurgulamış ve gıda kıtlığı ile mücadele eden Kenya’ya yardım amacıyla Dünya Gıda Programı’na Türkiye’nin 1 milyon dolar yatırdığını ve bu tip yardımların devamının geleceğini açıklamıştır. Gül ayrıca, gelişmiş ülkeleri ve uluslararası örgütleri kıtanın sorunlarıyla mücadelede daha fazla yardımda bulunmaya davet etmiştir. Türkiye’nin BMGK geçici üyesi olduğunu hatırlatan Gül, Afrika’nın çoğu ülkesinin Türkiye’yi desteklediğini ve Türkiye’nin BM’de Afrika’nın sesi olacağını söylemiştir.44 Odinga da iki ülke arasındaki işbirliğinin Kenya’nın Binyıl Kalkınma Hedefleri’ni gerçekleştirmede yardımcı 
olacağını kaydetmiştir.45

Kenya’daki temaslarının ardından Tanzanya’ya geçen Gül, Türk-Tanzanya İş Forumu’na katılarak Türkiye’nin Tanzanya’ya daimi büyük elçilik açmasıyla iki ülkenin birbirine daha da yakınlaşacağını ifade etmiştir. Türk ve Tanzanyalı işadamlarının ortaklıklar kurmasını isteyen Gül, başta inşaat ve turizm alanları olmak üzere Türk girişimcilerin faal olduğu alanlarda işbirliği imkanları oluşturulabileceğini belirtmiştir. Tanzanya Ticaret Bakanı Mary Nagu da konuşmasında, 2008 yılında İstanbul’da yapılan Türkiye-Afrika İşbirliği 
Zirvesi’nin ekonomik, siyasal ve sosyal ilişkilerin gelişmesi açısından son derece yararlı olduğuna değinerek Tanzanya ekonomisinin son yıllarda büyüme kaydettiğini, enflasyonla mücadelede olumlu sonuçlar alındığını dile getirmiştir. Türk yatırımcıları Tanzanya’yı keşfetmeye çağıran Nagu, hükümet olarak gerekli desteği sağlamaya hazır olduklarını ifade etmiştir.46

6-10 Nisan’da Sudan’ın başkenti Hartum’da gerçekleşen 11. Dönem Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) toplantısına katılan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker aralarında dış ticaret ve serbest bölge, gümrük, yatırım ve istihdam, turizm ve kurumsal altyapının da bulunduğu 17 alanda görüşmeler yapıp anlaşmalar imzalamıştır. KEK toplantısında ayrıca Türkiye ile Sudan arasında tercihli ticaret 
ve serbest ticaret anlaşmasının imzalanması kararlaştırılmıştır.47

2009 yılında Türkiye’den Afrika’ya yapılan üst düzey ziyaretlerin yanında, Afrika’dan da Türkiye’ye üst düzey çeşitli ziyaretler olmuştur. 

16 Ocak 2009’da Türkiye’ye gelen Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh’in ziyareti iki ülke arasında cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan ilk resmi görüşme olmuştur.48 Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikaları çerçevesinde kıta ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye önem verdiğini belirterek ziyaretin iki ülke ilişkileri için dönüm noktası olduğunu ve ilişkilerin gelişmesine ve işbirliğinin artmasına yönelik fırsatlar açacağını ifade etmiştir. Cibuti Cumhurbaşkanı Guelleh ise, Türkiye’yi ülkesine yatırım yapmaya çağırarak ülkesinin büyük ve küçük sanayi yatırımları ve faaliyetleri için önemli potansiyele sahip olduğunu söylemiştir.49 

3 Şubat’ta Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Muhammed Osman Taha, Türkiye’de resmî temaslarda bulunmuş, Başbakan Erdoğan ve TBMM Başkanı Toptan ile yaptığı görüşmelerde ekonomik ve siyasi ilişkiler, iki ülkeyi ilgilendiren konuların yanı sıra Darfur sorunu ele alınmıştır.50 

21 Temmuz’da Türkiye’de resmî temaslarda bulunan Sudan Sağlık Bakanı Hasan Ebu Aisha Hamid ise Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile bir araya gelmiş ve gerçekleşen görüşmenin ardından iki ülkenin işadamları arasında tıbbi cihaz ve veterinerlik ilaçlarıyla ilgili toplam 27 milyon dolar değerinde iki anlaşma imzalanmıştır.51 

Bu arada TBMM Dışişleri Komisyonu, aralarında Sudan-Türkiye sağlık anlaşması nın da bulunduğu Arap ülkeleri ile ilgili anlaşmaları 6 Şubat’ta kabul etmiştir. Anlaşmaya göre, her yıl 100 Sudanlı hasta Türkiye’de tedavi görecek ve Türkiye’nin Sudan’da kurduğu Sahra Hastanesi kalıcı hale getirilecektir. Türkiye’nin Sudan’a sağlık personeli ve ilaç yardımında bulunmasının yanı sıra Sudanlı doktorlara da eğitim verilecektir.52 

Şubat başında Türkiye’de resmî temaslarda bulunan Etiyopya Dışişleri Bakanı Seyoum Mesfin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile görüşmüştür. Görüşmede ikili konuların yanı sıra Somali, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Sudan’daki gelişmeler ele alınmıştır.53 17 Nisan’da Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Şerif Şeyh Ahmet, 
Cumhurbaşkanı Gül ile bir araya gelmiştir. Somali’nin stratejik konumuna dikkat çeken Gül, ülkede yaşanan sorunların bölge ülkelerini ve dünyayı olumsuz etkilediğini ifade etmiştir. Korsancılıkla mücadelenin önemli olduğunu belirten Gül, Türkiye’nin Somali’ye her türlü yardımda ve destekte bulunacağını kaydederek güvenlik güçlerinin kurulması ve eğitiminde, Somali halkına insani yardım yapmada Türkiye’nin destek vereceğini ifade etmiştir. Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Ahmet ise, uzun yıllar yaşanan iç savaştan sonra Somali’de olumlu yönde gelişmelerin ve ilerlemelerin yaşandığını belirterek korsan faaliyetlerinden büyük üzüntü duyduklarını ve Türkiye’nin 
ve uluslararası toplumun desteğini beklediklerini dile getirmiştir.54 

Heyetler arası görüşmeler sonrasında ise TİKA’dan sorumlu Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu ile Somalili Bakan teknik işbirliği alanında anlaşma imzalamışlardır.55

2008 yılında iki defa Türkiye’yi ziyaret eden Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir 7-9 Kasım tarihlerinde gerçekleşen İslam Konferansı Örgütü’nün 25. Ekonomik ve Ticari İşbirliği Komite Toplantısı’na davet edilmiş fakat toplantıya katılmaktan son anda vazgeçmiştir. Darfur sorunu nedeniyle iç ve yabancı basında bir hayli yer tutan bu ziyaret çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Avrupa Birliği’nden El-
Beşir’in davet edilmesi için tepki gelmiş ve Türkiye’den daveti yeniden düşünmesini istemiştir. Bu istek Cumhurbaşkanı Gül tarafından tepki ile karşılanmış ve müdahale olarak değerlendirilmiştir.56 El-Beşir’in ziyaretinin özel olmadığını, çok taraflı bir görüşmenin parçası olduğunu ifade eden Gül, herkesin bu gerçeğe bağlı kalarak değerlendirmede bulunması gerektiğini kaydetmiştir. Başbakan Erdoğan da Darfur’u ziyaret ettiğini; burada soykırımın gerçekleştiğine dair herhangi bir işaret görmediğini söyleyerek “Bir Müslüman soykırım 
yapamaz. Varsa böyle bir şey, tespit etmemek mümkün değil” demiştir.57 Erdoğan ayrıca Darfur’da soykırım gerçekleşseydi bu konuyu El-Beşir ile rahatlıkla konuşabileceklerini ifade ederek iddiaları reddetmiştir.58 

Ziyaretin iptal edilmesiyle ilgili Sudan’dan ise farklı açıklamalar gelmiştir. Sudan devlet haber ajansından 8 Kasım günü konu ile ilgili yapılan açıklamada, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Bütünleyici Barış Anlaşması’na dair anlaşmazlıklar sebebiyle ziyaretin gerçekleşmeyeceği belirtilerek El-Beşir’in Gül’ü telefonla arayıp davet için teşekkür ettiği ve gelemeyeceği için de özür dilediği ifade edilmiştir. ABD Dışişleri Bakanı’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Philip Gordon ise bir açıklama yaparak Türkiye’den Sudan Hükümeti’ne ABD ve Avrupa’nınkine benzer bir mesaj vermesini umduklarını kaydetmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ian Kelly, Darfur’da meydana gelen olaylarda yönetimin sorumluluğu olduğunu belirtmiş ve El-Beşir ile ikili görüşme yapmaları durumunda Türk yetkililerden söz konusu sorumluluğu ve Darfur sorununu gündeme getirmelerini beklediklerini vurgulamıştır.59 

2.Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

5 Aralık 2017 Salı

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 10

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 10


 Sonuç olarak Körfez Savaşı’ndan sonra ABD bölgenin en önemli gücü olmuş ve tüm bölgeyi denetimi altına almıştır. ABD bu savaştan sonra Ortadoğu‘da hayati 
çıkarlarını oluşturan, İsrail‘in güvenliği, bölgedeki ABD çıkarlarına bir başka devlet tarafından meydan okunmasının engellenmesi ve petrolün uluslararası piyasalara sürekli ve makul fiyattan akısının sağlanması gibi konularda önemli aşama kaydetmiştir. 1948 yılından beri devam eden Filistin-İsrail arasındaki çatışmalara çözüm bulunması maksadıyla ABD’nin kontrol ettiği Filistin-İsrail barısının çerçevesi çizilmiş ve çok sayıda anlaşma yapılmıştır. 
Irak’ın, Kuveyt‘ten çıkarılması sağlanmış, bölgede Amerika’nın çıkarlarının korunması ve bölge petrolünün denetim altına alınması için bölgeye birçok ABD askeri yerleştirilmiş ve üsler kurulmuştur.247 

Başkan Bush, Irak işgalinin ardından uzun yıllardır planlanan ve üzerinde çalışılan Büyük Ortadoğu Projesi’ni dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Başkan Bush bu proje ile Ortadoğu bölgesinde istikrarın sağlanacağını, terörün önleneceğini, enerji kaynaklarının ve İsrail’in güvenliğinin sağlanacağını söylemiştir. Bu bağlamda bölge ülkelerindeki halkların demokratik daha insanca bir yaşam süreceklerini ve diktatörlerin boyunduruğundan kurtulacaklarını iddia etmiştir. Yıllar sonra dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Birleşmiş Milletler (BM) oturumunda açıkladığı gibi, kendisine verilen bilgilerin yanlış olduğu ve açıklanamadığı anlaşılmıştır. 

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin planlayıcılarının iddia ettiği gibi, Ortadoğu’da hızlı bir biçimde demokrasiye geçişi sağlamasının beklenmemesi gerekir. Bu 
konuyu Mahir Kaynak şu şekilde açıklıyor. “Demokrasi bu ülkelerde mümkün olmayan bir şey, çünkü demokrasi insanların gelişme seviyeleri ile ilgili değildir. 
Demokrasi ekonomik bir hadisedir. Başından beri şunu söylüyorum; bir ülkede demokrasi olması için rakip tarafların olması lazımdır. Bu rekabet ekonomik güç 
ile ortaya çıkar. Amerika Birleşik Devletleri'nde çok sayıda ekonomik güç olduğu için, bunların arasındaki rekabet, siyasi partileri doğurur. Oysa ekonomik gücün 
tek olduğu ülke de demokrasi olmaz. Çünkü bütün kaynaklar elindedir. Suudi Arabistan'da herkes Oxford'tan mezun olsa yine demokrasi olmaz. Çünkü 
ekonomik kaynak tektir. O da petroldür. Petrol kimin elinde ise, bütün basın yayın organlarına, eğitim sistemine hâkim olacaktır. Rakiplerini boğar. Hatta hiç kimse onunla rekabete cesaret edemez, çünkü ekonomik olarak kaybeder. O halde ekonomik kaynaklar tek elde olunca, siyaset de tekelde olmak zorundadır. Bunu kimse bozamaz. Demokrasi talepleri aslında burada daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değil, iki amaçla yapılmaktadır. Birincisi mevcut siyasi kadroların el değiştirmesi, ya bir seçim ile ya da bir darbe ile değiştirilir, çünkü her ülkede hâkim olan bir sınıf zümre vardır. Demokrasi olduğunda şu sonuç olur; kim organize ise, kim onlara para akıtabiliyor ise, kim medyayı kontrol edebiliyorsa o seçilir. O başa çıkar. İkincisi buradaki demokrasiler görünür gelecekte ideolojik farklılıklara dayanmayacaktır. Irk ve din temeline dayanacaktır. Kesinlikle, buradaki farklılıklar biraz evvel söylediğim batıdaki ekonomik güç farklılaşmasına benzemeyecektir. Mesela, Irak'ta gördüğünüz gibi, Kürt ile Sünnî veya Şii çatışacak. Şimdi bunun demokratik bir yanı var mıdır? Batı demokratik normlarıyla hiçbir ilişkisi var mıdır? Öyleyse bütün bu bölgede çok büyük bir farklılaşma ve ayrışma olur. Farklılaşma, burada yerel, o ülkeye has güçlerin oluşmasını engeller. Ve dışarının güdümü, dışarının bu ülkeyi yönlendirmesi son derece kolay olur. Irak Baas rejimi aslında bir bütündür ama demokrasi geldiği zaman üç parçalıdır. Grupların her hangi birine nüfuz ederek, ittifak yaparak, başka gurupları bertaraf edebilirsiniz. Birini öne çıkarır, birini geriye artırabilirsiniz. Yani o ülkeyi kesinlikle yönlendirebilirsiniz. Kim yönlendirir? İki özeliği olan güç yönlendirir. Birincisi ekonomik gücü olacak, ikincisi organizasyon gücü olacak. Ve tecrübesi olacak. Bu da Amerika Birleşik Devletleri'nde fazlasıyla var ve başka bir güç de görünmüyor şu anda”.248 
Görüldüğü üzere Ortadoğu’da ABD’nin iddia ettiği gibi bir demokrasi anlayışının yerleşmesi bir hayli zor görülmektedir. Kaynağın işaret ettiği açıdan Irak’ı göz 
önüne alacak olursak, demokrasi söylemi ile girilen ülke günümüzde etnik ve mezhepsel farklılıklardan dolayı paramparça ve her gün meydana gelen patlamalar ve can kayıplarıyla sarsılmaktadır. 

 Ortadoğu’da söz konusu demokrasi gelmesinin zorlukları düşünüldüğü zaman bu projenin bölge insanı üzerinde meydana getirdiği ve getirmesi muhtemel 
sonuçları yine Mahir Kaynağın dikkat çektiği gibi iç karışıklıklar olarak değerlendirebiliriz. Mahir Kaynak iç çatışmaları etnik ve dini çatışmalar olarak 
nitelendirerek şu şekilde açıklıyor. “Mısır'da mesela kökten dincililerle, mutediller arasında çatışma oluyor. Benim söylemek istediğim, yakınlaşmaları fazla 
görmeyeceğiz, çatışmaları daha fazla göreceğiz. Çünkü bu çatışmalar oradaki mahalli güçlerin, oralara has güçlerin etkinliğini azaltır ve müdahale imkânı 
doğurur. Biz bunu Türkiye'de de görüyoruz. Mesela Türkiye'de de bu farklılaşmalar ve bu çatışmalar arttıkça ve iki taraf birbiriyle uzlaşmaz duruma 
düştükçe herkes desteği dışarıda aramak zorunda kalmaktadır. Burada demokrasi dediğiniz şey aslında barışı değil, çatışmaları tahrik edecektir. Ve dışarının nüfuzunu arttıracaktır. Çünkü bu ülkelerde yanlış veya doğru bir siyasi otorite vardır”.249 Kaynak’ın ifade ettiği eskilerin “en kötü devlet devletsizlikten iyidir” ifadesi ile bire bir örtüşmektedir. Günümüzde BOP etkisi ile otoriteleri yıkılmış devletlere bakıldığı zaman, insanların günlük yaşantılarında can ve mal 
güvenliğini kendi imkânları ile korumak zorunda kaldıklarını ve çoğu zamanda buna pekte muvaffak olamadıkları görülmektedir. Bu ülkeleri günümüz itibariyle 
düşünecek olursak Irak’ın Saddam’lı, Libya’nın Kaddafi’li günlerini, o dönemlerde yaşadıkları baskılara rağmen, bugünkü durumlarından daha iyi 
durumda oldukları genel kabul görmüş bir fikir olduğu söylenebilir. Mısır’da günümüzde gerçekleşen hadiselere baktığımız zaman, Mahir Kaynağın 2004 
yılında bu konuda ne kadar isabetli bir ön görü de bulunduğuna şahitlik etmiş oluyoruz. 

 2004’te yapılan öngörünün günümüzde gerçekleşmesi esasında Büyük Ortadoğu Proje’sinin sistemli bir şekilde uygulandığını ve yukarıda verdiğimiz proje haritasında Türkiye’nin de sınırlarının değiştiğini göz ardı etmememiz gerekir. 
Bu bağlamda bizi ilgilendiren asıl mesele plan uygulanırken, Türkiye üzerindeki uygulama şekli ne tür olacağıdır. Projenin asıl hedefi çatışma değil ele geçirmek olduğundan dolayı projenin tatbiki ülkeden ülkeye farklılık arz edecektir. Mahir Kaynağın konu ile ilgili değerlendirmeleri ise şu şekildedir. 

“Diyoruz ki, konu ele geçirmektir. Burada eğer önünde bir engel var ise, orada yerleşmiş bir yapı var ise, demokrasi adına oraya müdahale edilecektir. Oradan 
demokrasi talep edilecektir. Demokraside de tarafların çatışma nedeni sadece dini ve etnik nedenler olacaktır. Batıdaki nedenlerin hiç birisi burada söz konusu 
olmaz. Bizim anladığımız manada farklı çözümler üreten siyasi partilerin ortaya çıkması söz konusu değildir. Mesela, İran'da radikaller ile mutedillerin, ekonomi  ye bakışlarında, dış politikaya bakışlarında bir farklılıkları var mı? Bunu kimse bilmiyor. Belki de yoktur. Nedir, mutedilsin veya radikalsin fark buradan 
kaynaklanıyor. Türkiye'de de giderek o hale getiriliyor. Türkiye'nin ekonomik meselelerinin çözümünde farklı bakışlar söz konusu değil. Laikler, muhafazakâr  lar veya radikaller diye bir takım ayrımlara gidiliyor. Bu demokrasinin genel tarifinin dışında bir olay. Bu ülkelerde dikkat ediniz çözümlere veya dünyanın algılanmasına yönelik dış politikaya yönelik farklılıkların hiç birisini göremeyeceksiniz. Ama insanlar birbiri ile sabahtan akşama kadar kanlı bıçaklı savaş halinde olacaklar.”250 

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölge ülkeleri üzerinde ki ekonomik etkisi konusunda da Mahir Kaynak hiç iyimser bir tablo çizmiyor ve şunların belirtiyor. 

“Suudi Arabistan'a baktığınız zaman, vatandaşlarının hayat standardı birçok ülkenin vatandaşlarından çok daha iyi şartlardadır. Yani akmasa da damlar 
cinsinden, bal tutan parmağını yalamaktadır ama buradaki zenginliklerin çok önemli bir kısmı Batıya akacaktır. Burada söz konusu olan, aslında petrolün, 
enerjinin kıtlığı değildir, kıtlık üzerine bir tartışma ve çatışma yok, Amerika Birleşik Devletleri'nin belki de en önemli sorunu bolluğu sınırlamaktır. Şu anda 
dünya üzerinde bir petrol sıkıntısı yoktur. Aksine yeni bir takım kaynakların devreye girişi, doğalgazın kullanılışının artması, Orta Asya doğalgazının Batıya 
doğru gitmesi bir bolluk yaratacaktır. Bu bolluğun kontrol edilmesi gerekir. Bu bolluğun kontrol edilmesi kolaydır, mümkündür. Mesela bazı alanlar devreden 
çıkarılır. Amerika Birleşik Devletleri, kendi ülkesinde tarım ürünleri fazla olduğu zaman, çiftçiye şu kadar para al ekme diyor. 

Ama burada onu yapmaz. 

Ne yapar? 

Bu bölgede bir iç savaş çıkarır. Ve arada bir müdahale yapar. O alan kullanılamaz. Öylece bir planlama yapılabilir rahatlıkla”.251 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedeflerinin; enerji kaynaklarının güvenliği, bölgede istikrarın sağlanması, terör tehdidinin önlenmesi ve İsrail’in güvenliğinin 
sağlanması olduğunu yukarıda belirtmiştik. Hedeflerine baktığımız zaman petrol güvenliğini ABD’nin kendi adına kısmen sağladığını ancak bunun dışındaki hedeflere ulaşamadığını bilakis tam tersi etki oluşturduğu görülmüştür. 

 2014 yılına gelindiğinde Ortadoğu’nun belli başlı ülkelerine bakıldığında ortaya çıkan tablo oldukça olumsuz bir durumu ortaya koymaktadır. Örnek vermek icap ederse Irak iyi bir örnek teşkil edebilir. ABD Irak işgali ile Saddam Hüseyin’in diktatör yönetimini yıkıp yerine insan haklarının ve özgürlüklerinin getirileceği iddia etmiş ancak yaşanan olaylar Irak halkının eskiye nazaran çok daha kötü şartlar altında yaşamak zorunda kaldıklarını göstermiştir. İşgal sonrasında Haber bültenlerinde, genel olarak tüm Irak’ta meydana gelen bomba yüklü araçlarla düzenlenen saldırılar sonucunda, birçok sivilin öldüğü olaylara çokça yer bulmuştur. 

 Diğer bir örnek de Afganistan’dır. Afganistan’ı Taliban baskısından kurtaracağını iddia eden ABD ve Batılı güçler, orada gerçekleştirdikleri savaş sonunda 
Afganistan’ı savaş mağduru bir ülke haline getirmekten kurtaramamıştır. 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin planları ve temeldeki mantığı gereği ulus devletler yerine etnik veya dini olarak bölünmüş küçük özerk yönetimler oluşturmuştur. Irak’ta bunun en somut örneğini görmek mümkündür. Mesele etnik olarak ele alınacak olursa Irak’ta şu anda Araplar, Türkmenler ve Kürtler olarak yalnız üç ayrı grubun olması gerekirdi. Şu anda ise Irak, ırk ve mezhepsel olarak birçok gruplara bölünmüştür. Irak’ta meydana gelen can kayıplarının büyük çoğunluğunun da mezhep çatışmaları sonucunda yaşandığı görülmektedir. 

 İstikrar bağlamında “Arap Baharı” şeklinde başlayıp daha sonra hiçbir ülkede neticesi bahar olmadığından ismini “Arap Ayaklanmaları” veya “Ortadoğu İsyanı” şeklinde değiştiren olayların da incelenmesi önem arz etmektedir. Nitekim başlangıçta özgür halk hareketi gibi gözüken olayların aslında tamamen organize, neo-renkli devrimler olduğu görülmüştür. Bu devrimler neticesinde İsrail için tehlike arz edebileceği farz olunan bazı ülkeler istikrarı bozulmuş ve İsrail için tehdit olamaz hale getirildikleri zaman içerisinde anlaşılmıştır. Örnek vermek gerekirse Arap ayaklanmalarının ilk etapta İsrail aleyhine sonuç doğuracak şekilde gerçekleştiği Mısır’da, bir sene sonra istenen sonuç alınamadığından dolayı karşı devrim gerçekleştirilmiş ve İsrail yanlısı bir yönetimin iş başına getirildiği görülmüştür. 

 Bölgeye bakıldığında izlenen gelişmeler, bölgede terör ve yıkım olaylarının yıllar içinde şiddetini arttırdığı ve daha sıklıkla gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 
Özellikle dış güçlerin bölgeye girdiği 2003 yılı ile mukayese edildiğinde, bu artış ve bu artışın sonuçlarının bölge devletleri ve milletleri için çok yıkıcı hale geldiği 
gözlemlenmektedir. Bu ve benzeri birçok örnek ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi ile iddia ettiği gibi terörü önlemek gibi bir niyeti olmadığını göstermiştir. 

 Bu çalışma, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini, insan hakları ve demokrasiyi yaygınlaştırmak maksadı ile uygulamaya koyduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, asıl maksadının Ortadoğu Bölgesi’ne ve enerji kaynaklarına hâkim olma isteği olduğunu göstermeyi amaçlamıştı. Bu çerçevede Ortadoğu bölgesinin neden önemli olduğu ve ABD’nin bu projeyi uygularken Ortadoğu’da uyguladığı politikaları incelenmiştir. Bu bağlamda Irak ve Afganistan örnekleri üzerinde durularak uygulanan politikaların neticesinin neleri getirdiği gösterilmeye çalışılmıştır. Ortadoğu Bölgesinde bulunan Irak ve Afganistan örneklerinden yola çıkılarak tüme varım metodu kullanılmak suretiyle, Büyük Ortadoğu Projesi’nin asıl maksadı ortaya konmaya çalışılmıştır. Irak üzerinden tüme varım yapacak olursak, bir Ortadoğu ülkesi olan Irak’a özgürlük ve demokrasi getirme vaadi ile girilmiş ve neticesinde Irak petrolleri üzerinde Amerikan şirketlerinin söz sahibi olması sağlanmış, Irak’ta kalıcı ABD üsleri kurulduğu görülmüştür. Bunlar gerçekleşirken, yukarıda da belirttiğimiz gibi operasyon için ortaya konulan gerekçelerden çok daha kötü durumda bir ülke 
ortaya çıktığı görülmüştür. 

 Benzer çıkarımı Afganistan için de yapmak mümkündür. 

Afganistan’a Taliban baskısından kurtarma gerekçesi ile giren ABD, 2001-2014 yılları arasında ülkeye yerleşmiş görünmektedir. 
2015 itibariye askeri güçlerini tamamen Afganistan’dan çekeceğini söyleyen ABD askeri birlikler yerine Afganistan’da sivil güçler bırakmayı planladığını ifade etmiş bulunmaktadır. Amerikan varlığının bu şekilde devam ettirileceği planlanmaktadır. Zaten şu anda yönetimde olan Afgan idaresi de ABD'nin ülkeden tamamen çekilmesini net olarak arzu etmemektedir. 

Bu örneklerden hareketle ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı politikalarda asıl maksadının bölgeye yerleşmek ve enerji kaynaklarını kontrolü altına almak olduğu söylenebilir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

247 Serhat Erkmen, Irak Krizi, ASAM Yayınları, Ankara, (2003), s.104, 
248 Kaynak-Gürses, A.g.e, ss.16-17 
249 A.g.e, ss.17-18 
250 A.g.e, ss.18-19 
251 A.g.e, s.19 


KAYNAKÇA: 

 KİTAP VE SÜRELİ YAYINLAR 

-ABASCAL, Eenesto Gomez, Ortadoğu’da İmparatorluğun Sonbaharı, (Çev.) Süleyman Altunoğlu-Barış Yıldırm, NoteBene Yayınları, Ankara, (2013) 

-ACAR, Sadık, “Orta Doğu’nun Dünya Ticareti Bakımından Önemi ve Körfez Bunalımı Sonrası Beklentiler”, DEÜ, İİBF Dergisi, Cilt: 7 Sayı:1, (1992) 

-AKAR, Atilla, Büyük Ortadoğu Kuşatması, Timaş yayınları, İstanbul, (2004) 

-AKBAŞ, Zafer, Irak Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye, Barış Kitap, Ankara, (2011) 

-AKDOĞAN, Hüseyin- KÂHYA, Yavuz- ALTUN, Nurullah, Ortadoğu’daki Siyasal Gelişmeler ve Güvenlik, Polis Akademisi Yayınları, Ankara, (2012) 

-AKMARAL, Kemal, Ben Bush, Evangelist Bush, Şimdi Yayınları, İstanbul, (2005) 

-AKYOL, Hakan, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Projenin Demokratikleşme Yaklaşımları Açısından”, Bahçeşehir Üniversitesi, Değerlendirilmesi, 
            Uzmanlık Projesi, İstanbul, (2008) 

-ALP, İlker, Şark Meselesi veya Emperyalizmin Türk Meselesi, Eser Matbaacılık, Edirne, (2008) 

-ALTIOK, Metin, “Uluslararası Sermayenin Krizi, Hegemonya Savaşları Ve Türkiye”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.3 sayı. 12, Bahar, (2005) 

-ALTUĞ, Yılmaz, Çin, Vietnam, Çekoslovakya ve Orta Doğu Sorunları, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü Yayınları, İstanbul, (1970) 

-ALTUNIŞIK, Meliha Benli, “Ortadoğu ve ABD: Yeni bir Döneme Girilirken”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 1, Sayı 1, (2009) 

-ARAS, Bülent ve BACIK, Gökhan (der.), 11 Eylül Öncesi ve Sonrası, Etkileşim yayınları, İstanbul, (2006) 

-ARDA, Erhan, Sosyal Bilimler El Sözlüğü, Alfa Yayınları, İstanbul, (2003) 

-ARI, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa yayınları, İstanbul, (2007) 

-ARI, Tayyar, Irak, İran ve ABD, Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, Alfa yayınları, İstanbul, (2004) 

-ATEŞ, Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, (1998 

-AVCI, Gültekin, Doğu’nun İstilası Medeniyetler Savaşı’na Doğru, Birey Yayıncılık, İstanbul, (2006) 

-AYAN, Ergin, Ortadoğu’ da Yap-Boz, Karadeniz Dergi Yayınları, Ankara, (2010) 

-AYDIN, Mustafa ve ÖZCAN, Nihat Ali, Riskler ve Fırsatlar Kavşağında Irak’ın Geleceği ve Türkiye, TEPAV, Ankara, (2007) 

-AYDIN, Mustafa, “Amerika Dünyadan Ne İstiyor? ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Dış Politikası”, Stradigma, Sayı 4, (2003) 

-AYDIN, Dilek ve TEKBIYIK Arif, “İran Nükleer Programının Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, (2007) 

-AYDOĞAN, Metin, Türkiye Nereye Gidiyor, Umay yayınları, İzmir, (2006) 

-BERİŞ, Yakup ve GÜRKAN, Aslı, TÜSİAD ABD Temsilciliği Değerlendirme Raporu, Temmuz (2002) 

-BİLBİLİK, Erol, NATO-İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, Otopsi Yayınları, İstanbul, 2004 

-BORAN, Yıldırım, El-Fetih, Hamas, Hizbulla Ortadoğu’da Direniş, Siyah Beyaz Kitap, İstanbul, (2011) 

-BOSTANOĞLU, Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, (1999) 

- BOZARSLAN, Hamit, Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi, İletişim yayınları, İstanbul, (2010) 

-BOZTEMUR, Recep, “Irak Savaşı Sonrası Ortadoğu”, SAREM 5. Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara, Genel Kurmay Başkanlığı Basımevi, 2008 

-BULUT, Faik, Ortadoğu’nun Solan Renkleri, Berfin Yayınları, İstanbul, (2002) 

-CHOMSKY, Noam, ABD’nin Irak Politikası; Güdüler ve Sonuçlar, Amerika’nın Irak Savaşı, Aram Yayıncılık, İstanbul, 2003 

-CÖHCE, Salim, “Büyük Orta Doğu Projesi Bağlamında Hindistan ile Ortadoğu Arasındaki Tarihi Bağlar ve Güncel İlişkiler”, Gazi Akademik Bakış, Cilt. 2, Sayı 3, (2000) 

-ÇANDAR, Cengiz, Ortadoğu Üzerine Aykırı Düşünceler, Bir yayıncılık, İstanbul, (1984) 

-ÇEÇEN, Anıl, Türkiye’nin B Planı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2006) 

ÇELEBİ, Özlen, “1990’lardan 2000’lere Türk Dış Politikası ve ABD İle İlişkiler: Stratejik Ortaklık, Model Ortaklık Ve sonrası”, Türk Dış Politikası Son On Yıl, Palme 
            yayıncılık, Ankara, (2011) 

-ÇELENK, Nazmi, Amerika’nın İslâm’ı, İlgi Yayınları, İstanbul, (2006) 

-ÇELİK, Serkan - GÜRTUNA , Anıl, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Global Strateji Enstitüsü, Ankara , (2005) 

-ÇETİNKAYA, Hikmet, Amerikan Mızıkacıları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, (2008) 

-ÇETİNKAYA, Hikmet, Soros’un Çocukları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, (2007) 

-ÇETİNSAYA, Gökhan, SETA Irak Dosyası, Irak’ta Yeni Dönem, Orta Doğu ve Türkiye, SETA Yayınları, Ankara, Nisan (2006) 

-ÇEVİK, Halis, Kadim Toprakların Trajedisi: Uluslararası Politikada Ortadoğu, İkia Yayıncılık, İstanbul (2005) 

-ÇİFTÇİ, Kemal, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD: Rızaya Dayalı Hegemonyadan İmparatorluk Düzenine”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, (2009) 

-ÇUBUKÇU, Mete, Ortadoğu’nun Yeniden İşgali, Kalkedon Yayınları, İstanbul, (2006) 

-DAVUTOĞLU, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayıncılık, İstanbul, (2004) 

-DEDEOĞLU, Beril, Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, İstanbul, (2002) 

-DEMİRKIRAN, Özlem, “Soğuk Savaş Sonrası Ortadoğu Ekseninde Türk-Amerikan İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, (2005) 

-DENİZ, Şadiye, “Ortadoğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Ortadoğu Projesi Üzerine Bir Analiz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:5, 
            Sayı:20, (2012) 

-DENİZ, Taşkın, “Mekânsal Paylaşım Açısından Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:26, İstanbul, (2012) 

-DURSUN, Davut, Ortadoğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul, (1995) 

-DUMANLI, Cihangir, Ulusal Güvenlik Sorunlarımız, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, (2007) 

-EKİNCİ, Arzu Celalifer, İran Nükleer Krizi, USAK Yayınları, Ankara, (2009) 

-ERCEYLAN, Mustafa, “Büyük Ortadoğu Projesinde İran’ın Önemi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, (2007) 

-ERDÖNMEZ, Hüseyin, “Avrupa Devletlerinin Orta Doğu Politikası İle ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi”, Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne, (2010), 
           ss.63-64 

-ERKMEN, Serhat, Irak Krizi, ASAM Yayınları, Ankara, (2003) 

 -ERSİN, Nihat, Ortadoğu Savaşlarının Perde Arkası, Gündem yayınları, İstanbul, (2003) 

-EVCİOĞLU, Kemal, Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi, Umay Yayınları, İzmir, (2005) 

-GERGER, Haluk, ABD, Ortadoğu, Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, (2006) 

-GÖNENÇ, Selami, Güneybatı Asya “Ortadoğu” Ülkeler Coğrafyası, Çantay Yayınları, İstanbul, (1999) 

-GÖKÇE, Orhan, Terörün Görüntüleri, Görüntülerin Terörü, Çizgi Kitapları, Konya, (2004) 

-HARMAN, Ömer Faruk, “Yeni Ahid’de Din ve Din Anlayışı”, Dinler Tarihi Araştırmaları II. sempozyumu, 20-21 Kasım, Konya, (1998) 

-HAN, Ahmet K., Irak Savaşı; Oyunun Adı Petrol mü?, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Der. Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, İstanbul, (2004) 

-HOLLİDAY, Fred, Ortadoğu Hakkında 100 Mit, Can Cemgil (Çev.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, (2008) 

-İDRİSOĞLU, Railya Elif, “Rusya’nın ve ABD’nin SSCB Sonrası Ortadoğu Politikası”, Yüksek Lisans Tezi, Konya, Selçuk Üniversitesi, (2010) 

-KAPAN, İsmail, Irklar, Dinler ve Mezhepler Mozaiği Ortadoğu’da Bahar Sancısı, Babıali Kültür yayınları, İstanbul, (2012) 

-KARAASLAN, Tufan, Ortadoğu’nun Coğrafyası, Atlas kitapevi, Konya, (1998) 

-KARABULUT, Bilal, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi, Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik, Platin yayınları, Ankara, (2005) 

-KASIM, Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Dönemi ABD-İsrail İlişkileri, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı. 2, (2000) 

-KAYNAK, Mahir-GÜRSES, Emin, Büyük Ortadoğu Projesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2008 

-KAYNAK, Mahir, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye Üzerine Stratejik Analizler, Truva Yayınları, İstanbul, (2005) 

-KESER, Ulvi, Dünyanın Kaynayan Kazanı Ortadoğu, Motif Matbaacılık, Ankara, (2012) 

-KHAN, Mujeeb R., The Tragedy of the Modern Middle East: The Systemic Basis of War and Authoritanism in The Regime, Milletlerarası Orta Doğu: 
           Kaos mu Düzen mi?, Hazırlayan: Ali Ahmetbeyoğlu, TADAV Yayınları, İstanbul 

- KİBAROĞLU, Mustafa, “İran Bir Nükleer Güç Mü Olmak istiyor?”, Avrasya Dosyası-İran Özel Sayısı, Cilt. 5, Sayı.3, (1999) 

- KOCAOĞLU, Mehmet, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu, Genelkurmay Basımevi, Ankara, (1995) 

- KULOĞLU, Armağan, Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi, Ankara, (2010) 

- KONA GÜNGÖRMÜŞ, Gamze, “Yeni Ortadoğu ve Düşündürdükleri”, Görüş Dergisi, No:54, (2003) 

- LAÇİNER, Sedat-EKİNCİ, Arzu Celalifer, 11 Eylül Sonrası Ortadoğu, USAK Yayınları, Ankara, (2011) 

- LATİF, Hüseyin, ABD’nin Türkiye’ye Biçtiği Rol, Bizim Avrupa Yayınları, İstanbul, (2007) 

- LEWİS, Bernard, Ortadoğu, İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Selen Y.Kölay (Çev.), Arkadaş yayınevi, Ankara, (2000), 

- LOCKMAN, Zachary, Hangi Ortadoğu? Oryantalizm. Tarih. Siyaset, Burcu Birinci (Çev.), Küre yayınları, İstanbul, (2010) 

- LUTSKİY, Borisoviç, Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Turan Keskin (Çev.), Yordam Kitap, İstanbul, (2011) 

- MAHALLİ, Hüsnü, Ortadoğu’da Kanlı Bahar, Destek Yayınevi, İstanbul, (2012) 

- MAHAN, Alfred Thayer, Deniz Gücünün Tarih Üzerindeki Etkisi, Kerem ve Melahat Fındık (çev.), Q-Matris yayınları, İstanbul, (2003) 

- MEMİŞ, Ekrem, Kaynayan Kazan Orta Doğu, Çizgi Kitapevi, Konya, (2002) 

- MÜTERCİMLER, Erol, Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta Geleceği Yönetmek, Alfa Yayınları, İstanbul, (2006) 

- NYE, Joseph, Amerikan Gücünün Paradoksu, Gürol Koca (Çev.), Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2003 

- ÖNGÖR, Önder, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD’nin Ortadoğu Coğrafyasında Uyguladığı Güvenlik Politikaları Ve Bu Politikaların Türkiye Üzerine Yansımaları”, 
             Yüksek Lisans Tezi, Gebze, (2005) 

- ÖZDAĞ, Ümit, Yeniden Yapılanan Ortadoğu, Irak Krizi (2002–2003), Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, (2003) 

- ÖZER, Ahmet, “11 Eylül, Bölünen Dünya, Huntington ve Çatışma”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, (2007) 

- ÖZEY, Ramazan, Dünya Denkleminde Ortadoğu, Aktif yayınevi, İstanbul, (2004) 

- ÖZEY, Ramazan, “Jeopolitik Açıdan Akdeniz’i İkiye Ayıran Ülke: Tunus”, Altınoluk Dergisi, sayı. 137, İstanbul, (1997) 

- ÖZMEN, Süleyman, Ortadoğu’da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ Kültür Sanat yayıncılık, İstanbul, (2001) 

-ÖZTÜRK O. Metin-SARIKAYA, Yalçın, NATO Büyük Ortadoğu ve Türkiye, POLSAR, Ankara, (2004) 

-PAPPE, Ilan, Ortadoğu’yu Anlamak, Gül A.(Çev.), NTV yayınları, İstanbul, (2009) 

-PINAR, Babür ve ULUTAŞ, Recai, Ortadoğu Yalancı Bahar, Nitelik Kitap Yayınevi, Ankara, (2012) 

-PARLAR, Suat, Ortadoğu Vaat edilmiş Topraklar, Mephisto yayınları, İstanbul, (1997) 

-PEHLİVANOĞLU, A.Öner, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınevi, İstanbul, (2004) 

-PEKÖZ, Mustafa, Küresel Güçlerin Ortadoğu Stratejisi, Kalkedon Yayınları, İstanbul, (2007) 

-SANDER, Oral, Siyasi Tarih: 1918–1994, İmge Kitapevi, Ankara, (2002) 

-SANDER, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitapevi Ankara, (1992) 

-SANDIK, Atilla ve DAĞCI, Kenan, Büyük Ortadoğu Projesi: Yeni oluşumlar ve değişen dengeler, İstanbul, (2006) 

-SAYIN, Ümit, Küresel Terörün Perde Arkası: Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, Neden Kitap, İstanbul, (2006) 

-SEDEF, Serpil, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesine karşı uzman aydınların tutumu”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, (2009) 

-SEVER, Ayşegül, ABD’nin İkili Çevreleme Politikası ve Türkiye, Büke yayınları, İstanbul, (1997) 

-SİNKAYA Bayram, “İran’ın Nükleer Programına Arap Ülkelerinin Yaklaşımı”, Orta Doğu Analiz, Cilt. 2, Sayı. 15, (2010) 

-SÖNMEZOĞLU, Faruk, Uluslararası ilişkiler Sözlüğü, Der Yayınları, İstanbul, (2000) 

-ŞAHİN, Abdullah, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, İstanbul, Temmuz 2004 

-ŞEFİK, Münir, Emperyalizmin İslam Dünyasına Girişi ve Ortadoğu Sorunu, Cemil Akpınar, (Çev.), Risale Yayınları, İstanbul, (1983) 

-ŞAFAK, Hasan, Büyük Orta Doğu Projesi, İsrail’in İmparatorluk Planı, Profil Yayıncılık, İstanbul, (2006) 

-TAŞLI, Ömer, Ortadoğu’ya Süper Güçlerin Etkileri, Fikir Yayınları, İstanbul, (1986) 

-TAŞDEMİR, Fatma, Uluslar Arası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, USAK Yayınları, Uluslar arası Hukuk Serisi:3, Ankara, (2006) 

-TURAN, Ömer, Tarihin Başladığı Nokta Ortadoğu, Yaydağ yayınları, İstanbul, (2002) 

-TURHAN, Talat, Küresel İhanetin İçyüzü ve Arap Baharı, Destek Yayınları, İstanbul, (2012) 

-TÜRK, Hakan, Türkiye Ateş Çemberinde, Akademi TV Yayın, İstanbul, (2004) 

-TÜRKMAN, Sayim, ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Nobel Yayınevi, Ankara, (2007) 

-TÜRKMEN, İlter, Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu Politikası, BİLGESAM Yayınları, No: 4, (2010) 

-USLUBAŞ, Fevzi, SSCB’den Sonra Rusya’da mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD İmparatorluğun Bataklığı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2005) 

-UŞAKLI, Ali Bülent, “Savaşın Dönüşümünde Teknolojik Gelişmelerin Etkisi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, (2007) 

-VARLIK, Ali Bilgin, “Küreselleşme ve Küreselleşmenin Orta Doğu’ya Etlileri”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyasal Bilimler Fakültesi Uluslararası 
              İlişkiler Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, 2009 

-VATANDAŞ, Aydoğan, Arabulucu Amerika Konuşmaları, Kara Kutu Yayınları, İstanbul, (2012) 

-YAPICI, Utku, “Uluslararası Hukukta Terörizme Karşı Kuvvet Kullanımı Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No: 7, (2006) 

-YENERER, Vedat, Düşman Kardeşler: ABD İşgalindeki Irak’ta Arap, Kürt ve Türkmen Çatışması, Bulut Yayınları, İstanbul, (2004) 

-YEŞİLTAŞ, Murat, ABD’nin Uluslararası Terörizme Yaklaşımı, ABD’nin Haydut Devletleri, Ed. Kemal İnat, Değişim Yayınları, İstanbul, (2004) 

-YILDIZ, Yavuz, Ortadoğu’da Silahlanma ve Militarizm, Bağlam yayınları, İstanbul, (1993) 

-YILDIZ, Yavuz Gökalp, Global Stratejide Ortadoğu, Der Yayınları, İstanbul, (2000) 

-YILDIZ, Yavuz Gökalp, “Bush Doktrini Ve Irak Üzerine Savaş”, New Perspectives Quarterly Türkiye, Cilt: 4, Sayı: 4, Yıl: 2002 

-YİNANÇ, Refet ve TAŞDEMİR, Hakan (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, Ankara, (2002) 

-ZEHİR, Cemal, Son Gelişmeler Işığında Ortadoğu’da Su Meseleleri, Milletlerarası Ortadoğu: Kaos mu? Düzen mi?, Konferansı Bildiriler Kitabı, 
            Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, (2004) 


İNTERNET YAYINLARI;


-AKBAŞ, Zafer-BAŞ, Adem, “İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları”, History Studies, 
            http://www.historystudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=594 , 2013, 16.03.2014 

-ATİKER, Mustafa, “Ortadoğu, Petrol ve ABD”, http://www.kto.org.tr/d/file/ortadogu_rapor.pdf, 12.03.2014 

-BAĞCI, Hüseyin ve SİNKAYA, Bayram, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye:AK Parti’nin Perspektifi”, 
           http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu1%20makale/huseyin_bagci_bayram _sinkaya.pdf, ss.21-22, 20.03.2014 

-ERALP, Yalım, “Obama’nın Konuşması: Ankara-Kahire Farkı”, 
            http://www4.cnnturk.com/Yazarlar/YALIM.ERALP/Obama.nin.Konusmasi.Ankara.Kahire.Farki/39.490/index.html, 08.06.2009, 25.02.2014 

-EROL, Hikmet, “Geçmişten Günümüze ABD’nin Ortadoğu Politikası”, 
          http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/amerika/252-gecmisten-gunumuzeabdnin-ortadogu-politikasi, 06.08.2010, 12.03.2014 

-ERSOY ÖZTÜRK, Tuğçe, “Yeni Dönem Türkiye - ABD İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler”, 
          http://www.tasam.org/Files/PDF/abdsonucraporu.pdf, s.29, 16.03.2014 

-ERSOY ÖZTÜRK, Tuğçe, “ABD’nin Yumuşak Güç Kullanımı: Barack Obama İmajı Üzerinden Amerikan Dış Politikasının Yeniden İnşası”, 
           http://kamudiplomasisi.org/pdf/abdninyumusakguckullanimi.pdf, 12.03.2014 

-GERGER, Haluk, “Ortadoğu’da Düş Ve Karabasan: Ortadoğu Nereye?”, 
           http://forum.memurlar.net/konu/615441/, 19.03.2014 

-GÖKBAŞ, Seval, “Çok Kutuplu Yeni Dünya Düzeninde Güvenlik Algısı”, 
           http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1113/cok_kutuplu_yeni_dunya_duzeninde_%E2%80%98guvenlik_algisi, 30.07.2009, 19.03.2014 

-GÜNAL, Altuğ, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, 
            www.medyaokuryazar.com/wp-content/2012/12/bop.pdf, 24.02.2014 

- GÜNEY, Çetin, “Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi”, 
            http://dusuncetarihi.files.wordpress.com/2010/01/buyuk-orta-dogu-cercevesinde-islamve-demokrasi.pdf, s.6, 22.03.2014 

- GÜNGÖRMÜŞ KONA, Gamze, “Üzgünüm Abede: Yeni Orta Doğu, Türkiye ve Rusya Federasyonu Olmadan Olmaz”, 
            http://www.politikadergisi.com/makale/üzgünüm-abede, 09.11.2008, 14.03.2014 

-KESKİN, Arif, “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve Sonuçlar”, TURKSAM, 
            http://akademikperspektif.com/2012/01/10/iranin-nukleer-cabalarihedefler-tartismalar-ve-sonuclar/, 10.01.2012, 16.03.2014 

KİBAROĞLU, Mustafa, “İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler”, 
         http://www.mustafakibaroglu.com/sitebuildercontent/sitebuilderfiles/Kibaroglu-HarbAkademileri-Sempozyum-Iran-Mart2006.pdf, Mart 2006, 16.03.2014 

-KÖSE, Talha, “İran’ın Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti Güç Dengeleri ve Diplomasinin İmkânları”, SETA Yayınları, Ankara, (2008), s. 23, 
          http://file.setav.org/Files/Pdf/iran-nukleer-programi-ve-orta-dogu-siyaseti-gucdengeleri-ve-diplomasinin-imkanlari.pdf, 16.03.2014 

-KULOĞLU, Armağan, “Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi”, Ankara, (2010), s.3, 
          www.beykent.edu.tr/WebProjects/Uploads/kulogluocak%202010.pdf, 06.03.2014 

-MUSAOĞLU, Neziha ve EFEGİL, Ertan, “Ortadoğu’da Büyük Ortadoğu Projesi uygulanabilir mi?”, 
         http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu2%20makale/neziha_musaoglu_ertan_efegil.pdf, 18.03.2014 

-ORUÇ, Mehmet, “İslam’a karşı topyekûn savaş sürüyor”, 
         http://www.mehmetoruc.com/detay.asp?i=104, 12.03.2014 

- TURAN, Aslıhan P., “Hazar Havzasında Enerji Diplomasisi”, 
         http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Hazar%20Havzasinda%20Enerji%20Diplomasisi.pdf, s.183, 28.03.2014 

-YAŞAR, Ali, “Büyük Ortadoğu Projesi ya da paylaşımın yeni adı”, 
         http:www.ozgurlukdunyasi.org/arşiv, 12.02.2014 

-Dünya üzerindeki önemli boğazlar ve kanallar,
        http://www.dünyabülteni.net, 12.02.2014 

-Arap İsrail savaşları, 
       http://forum.lotr.oasgames.com/viewtopic.php?f=105&t=80004, 28.02.2014 

-Ortadoğu, 
       http://tarihdersnotlari.blogcu.com/ortadoğu, 12.02.2014 

-İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da hangi dinler hâkimdi?, 
        http://sorularlaislamiyet.com/article/16135, 03.12.2011, 15.02.2014 

- İslam’ın doğuşunun eşiğinde İran’ın dini ve siyasi durumu 
      http://farsca.blogcu.com/   15.02.2014 

-Sünnilik mi? Vehhabi/ Selefilik mi?, 
       http://blog.milliyet.com.tr/sunnilik-mi--vehhabi--selefilik-mi-/Blog/?BlogNo=433897, 27.10.2013, 25.03.2014 

-Fransa'nın Mısır'ı İşgalinden 1. Filistin İntifadası'na Kadar Ortadoğu Siyasi Tarihi 1800-1990, 
       http://eski.bgst.org/keab/keab140705bol1.asp, 01.03.2014 

- Pax Americana yolda yollar kapalı, 
      http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6906/pax-americana-yolda-yollar-kapali.html, 11.09.2002, 15.03.2014 

-11 Eylül saldırısı ve 5 komplo teorisi, 
      http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/08/110829_nine_eleven_conspiracy.shtml, 26.08.2011, 15.03.2014 

-ABD’nin Irak’tan Çekilme Süreci Ve Bölge Dinamikleri Açısından Değerlendirilmesi, BUSAM , İstanbul 2009, 
      http://busam.bahcesehir.edu.tr/rapordosya/080109abdiraktan-cekilme-sureci.pdf, 26.03.2014 

-Birleşmiş Milletler Kamusal İletişim Dairesi, Birleşmiş Milletler Hakkında Her şey, 
      http://www.unicankara.org.tr/everything_Turkish_final.pdf, s.36, 16.03.2014 

-Hasan Ruhani: Nükleer program konusunda gerekli tüm adımları atmaya hazırız, , 
      http://tr.euronews.com/2014/01/23/hasan-ruhani, 23.01.2013, 24.02.1024 

-Dünya Bülteni, Barack Obama’nın ilk röportajı, 
       http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=64993, 30.01.2009, 25.02.2014 

-Barack Obama’nın Kahire konuşması, 
       http://xa.yimg.com/kq/groups/17875166/445506459/name/Barack+Obama%26%2339%3Bs+Cairo+speech.doc, 04.06.2009, 25.02.2014 

-Başkan Obama’nın TBMM’deki Konuşması, 
       http://www.yenidenergenekon.com/98-baskan-obamanin-tbmmdeki-konusmasi-turkce-tam-metin/#sthash.GWHxrEo0.dpuf, 07.04.2009, 25.02.2014 

- Büyük Ortadoğu Projesi, 
       http://trtr.facebook.com/note.php?note_id=154231004611127&id=104439666258769, 18.03.2014 

-Meclis araştırmaları önergesini metni, 
http://www2.tbmm.gov.tr/d24/10/10-163458gen.pdf, 12.12.2012, 19.03.2014 

-Din dağılımı dünya haritası, 
       http://aygunhoca.com/cografi-haritalar/76-dinselharitalar/511-din-dagilimi-dunya-haritasi.html, 19.03.2014 
-      http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 

- Rice, sekiz yıl önce ‘22 ülkenin sınırı ve rejimi değişecek’ demişti! 
         http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 

- Zbigniew Brzezinski,Büyük Ortadoğu’ya Dikkat, 
          http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=109124, 10.03.2004, 26.02.2014 

- Bush G-8 zirvesine Erdoğan’ı neden davet etti, 
         http://eski.bianet.org/2004/05/28/35726.htm, 29.05.2004, 22.03.2014 

- George Friedman Ve Zbigniew Brzezinski’ye göre 21. Yüzyılda Türkiye’nin Konumu ve Önemi, 
         http://politikaakademisi.org/george-friedman-ve-zbigniew-brzezinskiyegore-21-yuzyilda-turkiyenin-konumu-ve-onemi/,   13.03.2013, 26.02.2014 

- Sykes-Picot: http://www.osmanakbasak.com/Sayfalar/Syses_Picot.htm, 10.05.2014 

- Dünya Ham Petrol ve Doğal Gaz Rezervleri, 
         http://www.pigm.gov.tr/dunya_ham_petrol_ve_dogalgaz_rezervleri.php, 07.05.2014 

- Orta Doğu’da Etnik Yapı ve Din, 
        http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1475.0, 10.05.2014 

Büyük Ortadoğu Projesi Haritası: http://bopnedir.blogspot.com.tr/2013/03/buyukortadogu-projesi-haritasi.html, 10.05.2014 

Johnson Mektubu: 
        http://www.akintarih.com/turktarihi/cumhuriyetdonemi/johnson_mektubu/johnson_mektubu.html, 11.05.2014 

- Türkiye, İran anlaşmasının neresinde? 
        http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/11/131126_iran_turkiye.shtml,   26.11.2013, 15.03.2014 

- Sosyal Darwinizm: 
        http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/sosyal_darwinizm, 10.05.2014 


ÖZGEÇMİŞ; 
Kişisel Bilgiler 
Adı Soyadı : Hamit ÇELİK 
Doğum Yeri ve Tarihi : Mardin/1979 
Eğitim Durumu 
Lisans Eğitimi : Fen- Edebiyat Fizik 
Yüksek Lisans Öğrenimi : Uluslararası İlişkiler 
Bildiği Yabancı Diller : İngilizce 
İş Deneyimi 
Çalıştığı Kurumlar : 
Pozisyon : Memur 
İletişim 
E-Posta Adresi : hamitcelik3545@hotmail.com 


***