Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye. BÖLÜM 2
Esed iktidarının reform taleplerini dikkate almaması, halk kitlelerinin muhalefetine şiddetle karşılık vermesi Suriye’deki sürecin niteliğini de değiştirmiştir.
Esed yönetimine bağlı güvenlik güçlerinin (polis, ordu ve istihbarat) gösterilere
şiddetle mukabelede bulunmasıyla muhalif unsurlar silahlı mücadeleye yönelmiştir.
Kitle yürüyüşleri biçiminde ortaya çıkan muhalefet hareketi böylece Baas rejimine karşı silahlı bir ayaklanmaya dönüşmüş ve taraflar arasındaki çatışma süreç içinde ülke geneline yayılarak iç savaş halini almıştır.
Güvenlik güçlerinin muhalefet hareketini bastırmak için uyguladığı şiddet ve müteakiben başlayan çatışmalar sonucunda 10 binlerce Suriyeli hayatını kaybetmiş ve yaralanmış, 10 milyondan fazla vatandaş yurtiçinde yerlerinden edilmiş ve 100 binlerce kişi ülkeyi terk etmiştir.
Suriye’de iç savaşa dönüşen kriz ülke sınırlarının ötesinde sonuçlar ortaya
çıkarmıştır. Kriz; bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa sebep olmuş, Orta
Doğu’da Şii-Sünni gerilimine zemin hazırlamış, Suriyeli sığınmacılar sorununu
doğurmuş, PKK/KCK terör örgütüne farklı bir hareket alanı sağlamış ve böylece Türkiye’yi güneyde meşgul edecek bir istikrarsızlık meydana getirmiştir.
Ulusal ölçekteki çatışmanın bölgesel ve küresel bir anlaşmazlık halini aldığı
Suriye krizi üç düzeyde değerlendirilebilir. Ulusal düzeyde otoriter Baas yönetimiyle ayaklanan ve silahlanan halk arasında iç savaşa dönüşen bir çatışma
vardır. Bölgesel düzeyde, ayaklanan halk lehinde tutum geliştiren ülkelerle
Şam’da yönetim değişikliğine karşı çıkarak Esed rejimini destekleyen İran
arasında bir nüfuz mücadelesi söz konusudur. Türkiye ve genel olarak Arap
dünyası, Suriye halkının demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini
desteklemekte, Baas iktidarı tekelinin son bulması gerektiğini beyan etmektedir.
Tahran ise Suriye’de Nusayri azınlığın etkili olduğu mevcut iktidarın
varlığını sürdürmesi gerektiğini savunmaktadır. İran, Suriye’de Esed iktidarı
çözülürse kendi rejiminin tehlikeye girebileceğini, bölgedeki rejim değişikliği
dalgasında sıranın kendisine gelebileceğini değerlendirmektedir. Tahran, Esed
iktidarının devrilmesiyle Orta Doğu’da gerçekleştirmeye çalıştığı Şii hilali
projesinin de akamete uğrayacağını hesap etmektedir.
Suriye’de iç savaşa dönüşen kriz ülke sınırlarının ötesinde sonuçlar ortaya
çıkarmıştır. Kriz; bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa sebep olmuş, Orta
Doğu’da Şii-Sünni gerilimine zemin hazırlamış, Suriyeli sığınmacılar sorununu
doğurmuş, PKK/KCK terör örgütüne farklı bir hareket alanı sağlamış ve böylece Türkiye’yi güneyde meşgul edecek bir istikrarsızlık meydana getirmiştir.
Ulusal ölçekteki çatışmanın bölgesel ve küresel bir anlaşmazlık halini aldığı
Suriye krizi üç düzeyde değerlendirilebilir. Ulusal düzeyde otoriter Baas yönetimiyle ayaklanan ve silahlanan halk arasında iç savaşa dönüşen bir çatışma
vardır. Bölgesel düzeyde, ayaklanan halk lehinde tutum geliştiren ülkelerle
Şam’da yönetim değişikliğine karşı çıkarak Esed rejimini destekleyen İran
arasında bir nüfuz mücadelesi söz konusudur. Türkiye ve genel olarak Arap
dünyası, Suriye halkının demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini
desteklemekte, Baas iktidarı tekelinin son bulması gerektiğini beyan etmektedir.
Tahran ise Suriye’de Nusayri azınlığın etkili olduğu mevcut iktidarın
varlığını sürdürmesi gerektiğini savunmaktadır. İran, Suriye’de Esed iktidarı
çözülürse kendi rejiminin tehlikeye girebileceğini, bölgedeki rejim değişikliği
dalgasında sıranın kendisine gelebileceğini değerlendirmektedir. Tahran, Esed
iktidarının devrilmesiyle Orta Doğu’da gerçekleştirmeye çalıştığı Şii hilali
projesinin de akamete uğrayacağını hesap etmektedir.
Küresel düzeyde ise demokratikleşme hareketlerini destekleyen aktörlerle
otoriter yönetimleri destekleyen aktörler arasında bir mücadeleden bahsedilebilir.
Suriye krizi, Rusya ve Çin’i yakın gelecekte kendi iç işlerine karışılabileceği
yönünde endişelendirmektedir. Rus ve Çinli karar mercileri, Suriye’de
bir dış müdahale ile Esed rejiminin devrilmesinden sonra sıranın gelecekte
kendilerine de gelebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmaktadır. BM Güvenlik
Konseyi daimi üyesi bu iki ülkenin Suriye’ye uluslararası müdahaleye
mesnet teşkil edebilecek kararları engellemesi ve Rusya’nın iktidar değişimini
önlemek için Esed rejimine sağladığı destek böyle bir mücadelenin yansıması
olarak değerlendirilebilir. Nitekim otoriter yönetimleri destekleyen aktörlerle
demokratik dinamikleri destekleyen aktörler arasındaki ayrışma Suriye’deki
krizle sınırlı değildir. Irak’ta otoriterleşme eğilimleri göstermeye başlayan
Maliki iktidarının Rusya’ya yaklaşması da küresel düzeydeki bu ayrışmaya
örnek verilebilir.
otoriter yönetimleri destekleyen aktörler arasında bir mücadeleden bahsedilebilir.
Suriye krizi, Rusya ve Çin’i yakın gelecekte kendi iç işlerine karışılabileceği
yönünde endişelendirmektedir. Rus ve Çinli karar mercileri, Suriye’de
bir dış müdahale ile Esed rejiminin devrilmesinden sonra sıranın gelecekte
kendilerine de gelebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmaktadır. BM Güvenlik
Konseyi daimi üyesi bu iki ülkenin Suriye’ye uluslararası müdahaleye
mesnet teşkil edebilecek kararları engellemesi ve Rusya’nın iktidar değişimini
önlemek için Esed rejimine sağladığı destek böyle bir mücadelenin yansıması
olarak değerlendirilebilir. Nitekim otoriter yönetimleri destekleyen aktörlerle
demokratik dinamikleri destekleyen aktörler arasındaki ayrışma Suriye’deki
krizle sınırlı değildir. Irak’ta otoriterleşme eğilimleri göstermeye başlayan
Maliki iktidarının Rusya’ya yaklaşması da küresel düzeydeki bu ayrışmaya
örnek verilebilir.
Uluslararası ilişkilerde ülkelere dış müdahale konusunda iki farklı trendin
ön plana çıktığı, bu trendlerin Suriye krizinin küresel düzeyde bir anlaşmazlık
haline gelmesinde etkili olduğu ifade edilebilir. Rusya ve Çin gibi ülkeler
tarafından benimsenen birinci trend, Vestfalyan egemenliği savunmakta,
devletlerin iç işlerine müdahaleye itiraz etmektedir. Batılı ülkeler tarafından
geliştirilen ikinci trend ise devletlerin egemenlik ilkesini tanımakla birlikte,
planlı insan hakları ihlallerinin büyük boyutlara ulaşması durumunda dış müdahalenin gerçekleştirilebileceği görüşünü savunmaktadır Soğuk Savaş sonrası
dönemde BM sistemi ve NATO vasıtasıyla Batılı devletlerin öncülüğünde
çeşitli kriz bölgelerinde gerçekleştirilen dış müdahaleler iki farklı trendin belirginleşmesine yol açmıştır. Suriye krizinde ise iki trend karşı karşıya gelmiş,
krizi çözüme kavuşturabilecek adımlar konusunda küresel düzeyde tesis
edilebilecek bir mutabakatı imkânsız kılmıştır. Nitekim bu konu halen Devlet
Hukukunun tartışmalı konuları arasında yer almaya devam etmektedir.
Kriz nedeniyle Suriyeliler evini terk ederek yurtiçinde farklı bölgelere ve
yurtdışına (Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’a) göç etmek zorunda kalmaktadır.
Türkiye’ye giriş yapan sığınmacı sayısı 2012 Ekim ayı içinde Ankara’nın
“psikolojik sınır” olarak belirlediği 100 bini geçmiş ve katlanarak artmıştır.
Türkiye’ye giriş yapan sığınmacı sayısındaki artışa bağlı olarak Suriye’nin
kuzeyinde bir tampon bölge kurulması böylece daha sık gündeme gelebilir.
Suriye’deki iç savaşın hâlihazırdaki seyri devam ederse yurtiçinde yerinden
edilmiş ve yurtdışına çıkan toplam sığınmacıların sayısının yakın zamanda 4
milyonu geçebileceği tahmin edilmektedir.
Suriye krizinde Esed rejiminin, kuzey ve kuzeydoğudaki Kürt nüfusun muhalefete
katılmasını engellemek amacıyla PKK/KCK terör örgütü ve aynı çizgideki
PYD ile birlikte hareket etmeye başladığı yönünde basın yayın organlarında
haberler yer almaktadır. Kriz başlayınca Esed rejiminin Kürtleri kendi
tarafına çekmek maksadıyla PYD’yi kullanmaya başladığı ve PKK/KCK’yı
kullanarak Türkiye’ye karşı komplo içinde olduğu yönünde duyumlar vardır.
Türkiye PKK/KCK terör örgütü ve PYD’nin bölgedeki faaliyetlerini teyakkuzla
takip etmelidir. Ancak Suriye Kürtleri arasında birlik olmadığı, bölünmeler
ortaya çıktığı ve bütün Kürtlerin PYD’ye sempati duymadığı dikkate alınmalıdır.
katılmasını engellemek amacıyla PKK/KCK terör örgütü ve aynı çizgideki
PYD ile birlikte hareket etmeye başladığı yönünde basın yayın organlarında
haberler yer almaktadır. Kriz başlayınca Esed rejiminin Kürtleri kendi
tarafına çekmek maksadıyla PYD’yi kullanmaya başladığı ve PKK/KCK’yı
kullanarak Türkiye’ye karşı komplo içinde olduğu yönünde duyumlar vardır.
Türkiye PKK/KCK terör örgütü ve PYD’nin bölgedeki faaliyetlerini teyakkuzla
takip etmelidir. Ancak Suriye Kürtleri arasında birlik olmadığı, bölünmeler
ortaya çıktığı ve bütün Kürtlerin PYD’ye sempati duymadığı dikkate alınmalıdır.
Türkiye ve Suriye’de sınıra yakın yerleşim birimlerinde yaşayan
Kürtler arasında akrabalık bağlarının da olduğu bilinmektedir. Türkiye, bu nedenle
PYD konusundaki hassasiyetinin bölgedeki Kürtlerde kaygılara neden
olmasına fırsat vermemeli, Suriye Kürtleri ile iyi ilişkiler içinde olmalıdır.
Suriye krizi, krizin sebep olduğu bölgesel ve küresel anlaşmazlık, bölgede
Şii-Sünni geriliminin belirginleşmesi, sığınmacılar sorunu ve PKK/KCK terör
örgütünün Orta Doğu’da yeni bir hareket alanına kavuşması Türkiye’nin güneyinde istikrarsızlığa yol açmaktadır. Suriye krizi bu bağlamda Ankara’nın
Orta Doğu’daki girişimlerini kesintiye uğratabilecek, Türkiye’nin bölgedeki
artan nüfuzunu sınırlandırabilecek bir çatışma zemini doğurmaktadır.
Suriye’deki halk hareketi, diğer Arap ülkelerindeki başarılı süreçlere nazaran
kısa sürede olumlu bir sonuca gidememiştir. Tunus ve Mısır’da iktidardaki
liderlerin devrildiği aylarda Suriye’de kitlesel gösteriler başlamış ancak yaklaşık
üç yıl geçmesine rağmen Esed rejimi varlığını korumaya devam etmiştir.
İktidar değişikliğinin gerçekleştiği Arap ülkelerinden farklı olarak Suriye’de
Esed rejiminin varlığını sürdürmesine imkân tanıyan ve muhalefet hareketinin
muvaffak olmasını engelleyen bazı şartlar belirleyici olmuştur.
Kürtler arasında akrabalık bağlarının da olduğu bilinmektedir. Türkiye, bu nedenle
PYD konusundaki hassasiyetinin bölgedeki Kürtlerde kaygılara neden
olmasına fırsat vermemeli, Suriye Kürtleri ile iyi ilişkiler içinde olmalıdır.
Suriye krizi, krizin sebep olduğu bölgesel ve küresel anlaşmazlık, bölgede
Şii-Sünni geriliminin belirginleşmesi, sığınmacılar sorunu ve PKK/KCK terör
örgütünün Orta Doğu’da yeni bir hareket alanına kavuşması Türkiye’nin güneyinde istikrarsızlığa yol açmaktadır. Suriye krizi bu bağlamda Ankara’nın
Orta Doğu’daki girişimlerini kesintiye uğratabilecek, Türkiye’nin bölgedeki
artan nüfuzunu sınırlandırabilecek bir çatışma zemini doğurmaktadır.
Suriye’deki halk hareketi, diğer Arap ülkelerindeki başarılı süreçlere nazaran
kısa sürede olumlu bir sonuca gidememiştir. Tunus ve Mısır’da iktidardaki
liderlerin devrildiği aylarda Suriye’de kitlesel gösteriler başlamış ancak yaklaşık
üç yıl geçmesine rağmen Esed rejimi varlığını korumaya devam etmiştir.
İktidar değişikliğinin gerçekleştiği Arap ülkelerinden farklı olarak Suriye’de
Esed rejiminin varlığını sürdürmesine imkân tanıyan ve muhalefet hareketinin
muvaffak olmasını engelleyen bazı şartlar belirleyici olmuştur.
Suriye’de nüfus Tunus, Mısır ve Libya’dan farklı olarak homojen değildir ve
iktidar büyük bölümünü Nusayri azınlığın oluşturduğu Baas ideolojisine sahip
geniş bir çıkar grubunun denetimindedir. Suriye’de muhalefet hareketi başlayınca
Esed rejimi Bin Ali, Kaddafi ve Mübarek iktidarlarının aksine güçlü bir
dış destek almıştır. Suriye’de ortaya çıkan muhalefet zayıf kalmış, kendi içinde
birlik sağlayamamış ve silahlanma aşamasına erken geçerek Esed rejiminin
elini güçlendirmiştir. Batılı ülkeler Suriye krizinde Libya’dakinden farklı bir
tutum sergilemiş, Türkiye krize müdahil oldukça geri çekilmiş, söylemde halk
hareketini desteklerken eylemde çekimser kalmıştır.
iktidar büyük bölümünü Nusayri azınlığın oluşturduğu Baas ideolojisine sahip
geniş bir çıkar grubunun denetimindedir. Suriye’de muhalefet hareketi başlayınca
Esed rejimi Bin Ali, Kaddafi ve Mübarek iktidarlarının aksine güçlü bir
dış destek almıştır. Suriye’de ortaya çıkan muhalefet zayıf kalmış, kendi içinde
birlik sağlayamamış ve silahlanma aşamasına erken geçerek Esed rejiminin
elini güçlendirmiştir. Batılı ülkeler Suriye krizinde Libya’dakinden farklı bir
tutum sergilemiş, Türkiye krize müdahil oldukça geri çekilmiş, söylemde halk
hareketini desteklerken eylemde çekimser kalmıştır.
Suriye’de Beşşar Esed’in mensubu olduğu Nusayriler devletin bütün kurumlarında
etkilidir. Ülke nüfusunun %12’sini oluşturduğu tahmin edilen Nusayri
azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve
dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir.
Suriye’de Esed rejiminden çıkar sağlayan geniş bir kitlenin varlığı rejimin
devrilmesini zorlaştırmış, bu kitle bir varoluş mücadelesi vererek iktidar değişimine karşı direnç göstermiştir.
Suriye’de Nusayri azınlık aynı zamanda ordunun komuta kademesini ve üst
düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hareketi
ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu
Esed iktidarından ayrılmamıştır. Bazı politikacı, diplomat ve askerler muhalif
saflarda yer alsa da, muhalefet cephesine katılım düzeyi Esed rejiminin gücünü
ve etkisini büyük ölçüde kıramamıştır. Ordu komutasının Nusayri subayların
elinde olması, Esed iktidarına muhalefet hareketine silahlı kuvvetle
karşılık verme imkânını tanımış ve ordunun saf değiştirme ihtimalini ortadan
kaldırmıştır. Nusayrilerin Suriye silahlı kuvvetleri üzerindeki hâkimiyeti Şebbihaların (Esed ailesine yakın korumalık yapan silahlı askerler) kısa sürede
devreye girmesini kolaylaştırmış, Esed rejiminin göstericilere müdahalesini
hızlandırmıştır.
Esed rejiminin muhalefet hareketine karşı aldığı dış destek, rejimin bugüne
kadar ayakta kalmasına önemli katkı sağlamıştır. BM Güvenlik Konseyi daimi
üyesi Rusya, Suriye’de rejim değişikliğine karşı çıkmış, Esed rejimini
kınayan karar tasarılarını Çin ile birlikte veto etmiştir. Suriye’ye yaptırım ve
uluslararası müdahaleyi mümkün kılabilecek karar tasarılarının Konsey tarafından
kabul edilmesini engelleyen Moskova, Esed rejimine silah ve mühim
mat temin etmektedir. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mısır’da bir gazeteye
verdiği röportajda konu ile ilgili olarak Moskova-Şam arasındaki silah
ticareti anlaşmalarının Sovyet dönemine dayandığını, Rusya’nın bu çerçevede
Suriye’ye silah ihraç etmeye devam ettiğini ifade etmiştir. Suriye’ye sadece
2011 yılında 1 milyar dolar değerinde silah satan Rusya, bu satışı Suriye’yi dış
tehditlere karşı koruma amacıyla gerçekleştirdiğini beyan etmiştir.5
Rusya’nın yanı sıra Esed rejimine sağlanan dış desteğin önemli kısmının
İran’dan geldiği gözlemlenmiştir. İran, Suriye’de halk hareketi kitlesel gösteriler
şeklinde ortaya çıktıktan sonra Esed rejiminin yıkılmasını önlemek
amacıyla tüm imkânlarını seferber etmiştir. Tahran, uluslararası platformlarda
Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkmış, Suriye krizinin Güvenlik Konseyi’ne
taşınmasına itiraz etmiştir. Esed iktidarına gösterilerin bastırılmasına yönelik
profesyonel danışmanlık desteği veren ve istihbarat sistemleri tedarik eden
İran, Suriye’de çatışmalar başlayınca bu ülkeye askeri teçhizat ve mühimmat
sağlamaya başlamış, Devrim Muhafızları’nı göndermiştir. İran Devrim
Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi 16 Eylül 2012 tarihinde yaptığı
açıklamada Devrim Muhafızlarının ve Kudüs Tugaylarının Esed rejiminin
ayaklanmayı bastırmasına destek olmak için Suriye’de bulunduğunu teyit etmiştir.
6 Irak’ta Maliki iktidarı da Esed rejiminin varlığını sürdürmesine destek
sağlamış, Arap Birliği’nin Suriye aleyhinde aldığı yaptırım kararlarını uygulamamıştır.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hareketi
ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu
Esed iktidarından ayrılmamıştır. Bazı politikacı, diplomat ve askerler muhalif
saflarda yer alsa da, muhalefet cephesine katılım düzeyi Esed rejiminin gücünü
ve etkisini büyük ölçüde kıramamıştır. Ordu komutasının Nusayri subayların
elinde olması, Esed iktidarına muhalefet hareketine silahlı kuvvetle
karşılık verme imkânını tanımış ve ordunun saf değiştirme ihtimalini ortadan
kaldırmıştır. Nusayrilerin Suriye silahlı kuvvetleri üzerindeki hâkimiyeti Şebbihaların (Esed ailesine yakın korumalık yapan silahlı askerler) kısa sürede
devreye girmesini kolaylaştırmış, Esed rejiminin göstericilere müdahalesini
hızlandırmıştır.
Esed rejiminin muhalefet hareketine karşı aldığı dış destek, rejimin bugüne
kadar ayakta kalmasına önemli katkı sağlamıştır. BM Güvenlik Konseyi daimi
üyesi Rusya, Suriye’de rejim değişikliğine karşı çıkmış, Esed rejimini
kınayan karar tasarılarını Çin ile birlikte veto etmiştir. Suriye’ye yaptırım ve
uluslararası müdahaleyi mümkün kılabilecek karar tasarılarının Konsey tarafından
kabul edilmesini engelleyen Moskova, Esed rejimine silah ve mühim
mat temin etmektedir. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mısır’da bir gazeteye
verdiği röportajda konu ile ilgili olarak Moskova-Şam arasındaki silah
ticareti anlaşmalarının Sovyet dönemine dayandığını, Rusya’nın bu çerçevede
Suriye’ye silah ihraç etmeye devam ettiğini ifade etmiştir. Suriye’ye sadece
2011 yılında 1 milyar dolar değerinde silah satan Rusya, bu satışı Suriye’yi dış
tehditlere karşı koruma amacıyla gerçekleştirdiğini beyan etmiştir.5
Rusya’nın yanı sıra Esed rejimine sağlanan dış desteğin önemli kısmının
İran’dan geldiği gözlemlenmiştir. İran, Suriye’de halk hareketi kitlesel gösteriler
şeklinde ortaya çıktıktan sonra Esed rejiminin yıkılmasını önlemek
amacıyla tüm imkânlarını seferber etmiştir. Tahran, uluslararası platformlarda
Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkmış, Suriye krizinin Güvenlik Konseyi’ne
taşınmasına itiraz etmiştir. Esed iktidarına gösterilerin bastırılmasına yönelik
profesyonel danışmanlık desteği veren ve istihbarat sistemleri tedarik eden
İran, Suriye’de çatışmalar başlayınca bu ülkeye askeri teçhizat ve mühimmat
sağlamaya başlamış, Devrim Muhafızları’nı göndermiştir. İran Devrim
Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi 16 Eylül 2012 tarihinde yaptığı
açıklamada Devrim Muhafızlarının ve Kudüs Tugaylarının Esed rejiminin
ayaklanmayı bastırmasına destek olmak için Suriye’de bulunduğunu teyit etmiştir.
6 Irak’ta Maliki iktidarı da Esed rejiminin varlığını sürdürmesine destek
sağlamış, Arap Birliği’nin Suriye aleyhinde aldığı yaptırım kararlarını uygulamamıştır.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
5 “Russia Supplying Arms to Syria Under Old Contracts- Lavrov”, Ahram Online, 5 Kasım 2012,
http://english.ahram.org.eg/NewsContent/2/8/57187/World/Region/Russia-supplying-arms-to-Syria-under-old-contracts.aspx , Erişim: 08.11.2012
6 “Iran Confirms It Has Forces in Syria and Will Take Military Action If Pushed”, The Guardian, 16 Eylül 2012,
http://www.guardian.co.uk/world/2012/sep/16/iran- middleeast, Erişim: 08.11.2012
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***