5 Aralık 2017 Salı

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 3



ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 3



 1.4. Uluslararası Politikalarda Ortadoğu: 

 İnsanların yoğun olarak ilk yerleştikleri ve uygarlıkların ilk kurulduğu bölge olan Ortadoğu; ekonomik, siyasal, kültürel ve dinsel konularda toplumlar arasında bir geçiş bölgesi konumundadır.46 Ortadoğu sahip olduğu bu çok özel değerlerden dolayı, dünya hâkimiyetine kavuşmak isteyen devletlerin bunu sağlayabilmeleri için Ortadoğu’ya hâkim olması önemli olmuştur. Ortadoğu’yu dünya politikasında önemli kılan etmenlerden biri de kıtalar arasında kültürel ve ekonomik köprü olmasından kaynaklanmaktadır. İpek, pusula, şeker, kâğıt, barut ve gibi Uzakdoğu malları Ortadoğu aracılığıyla Avrupa‘ya ulaşmıştır. Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın doğuş yeri olmuştur. 
Komşu olduğu üç kıtada hemen her büyük fatih bölge üzerinde egemenliği kurmaya çalışmış ve Ortadoğu, sırasıyla Pers, Yunan, Roma, Arap, Moğol, Tatar ve Türk imparatorluklarının kapsamı içine girmiştir. Bu imparatorluk dönemlerin den en sakin ve huzurlu zamanı Osmanlı İmparatorluğu dönemi olmuş, Osmanlı’dan koptuğu günden bu güne değin Ortadoğu’da savaş ve karışıklık eksik olmamıştır. 

 Bölgeyi önemli kılan etmenlerin başında jeopolitik ve stratejik önemi gelmektedir. Dünyanın en önemli suyolları; Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazı, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi bu bölge sınırları içinde yer almaktadır. Süveyş kanalının ve 1980'den sonra da Basra Körfezi’nin kapanması söz konusu olduğu zaman çıkan savaşlar ve Paris ve Londra’ya atom bombası atabilecek kadar göze alınan büyük çapta olaylar, bunların bölge için ne denli önemli olduğunu açık bir biçimde göstermiştir.47 

 Ortadoğu’nun çağın gereği olarak günümüzde hemen her yerde ilk başta gösterilen özelliği ekonomik olarak petrol kaynaklarıdır. Bu içinde bulunduğumuz zamandan dolayı önemli özellik olarak gösterilebilir, ancak bölgeyi tarih içerisinde özellikle ekonomik anlamda petrol nezdinde değerlendirmek doğru değildir. 
Örneğin Ahmet Davutoğlu bu konuya şu şekilde dikkat çekmiştir. “Bütün medeniyet havzalarının doğduğu ılıman iklim kuşağının merkezinde bulunan bölge, antik dönemden bugüne tarım potansiyeli ve ticaret aktarım hattı olmak bakımından başlı başına önem taşımıştır.”48 

Bütün bunlarla beraber yukarıda da bahsettiğimiz gibi Ortadoğu, tarih boyunca kültürlerin buluşma yeri olmuş ve bu sayede eşi benzeri görülmemiş bir kültürel mirası da bünyesinde barındırmıştır. Bu miras bölgeye yeryüzünün en çarpıcı noktası olma özelliğini kazandırmıştır. Bu noktada vurgulanması gereken belki de en önemli farklı özellik insanlık tarihinde büyük rol oynayan semavi dinlerin bu coğrafyada ortaya çıkmış olması ve bu dinlerin üçü içinde kutsal mekânlara sahip olmasıdır.49 

1.4.1. Ortadoğu’nun jeostratejik önemi: 

 Devletlerin bulundukları bölgenin coğrafi durumu, doğal su alanları, iklim gibi şartların askeri açıdan taşıdığı öneme jeostrateji denilmektedir. Jeostrateji ülkelerin kendi içinde ve diğer devletlerarasında hedeflerine ulaşabilmek için coğrafi etmenlerin üzerinde askeri yapılarını nerede, ne zaman ve ne şekilde kullanılacağının belirlenmesine yardımcı olmaktadır.50 

 Ortadoğu bu anlamda gerçekten çok önemli bir konumdadır. Ortadoğu bölgesinin dünya çapında stratejik önemini iyi anlamak, bu bölgenin nasıl böyle evrensel bir ruha kavuştuğunu açıklar.51 Bu noktadan stratejik konum meselesine din perspektifinden de bakacak olursak, üç semavi dinin de Ortadoğu’da doğup dünyanın dört bir yanına yayılmış olması anlaşılabilir bir durum oluşturmaktadır. 

 Coğrafi olarak ise bu bölge Asya ve Avrupa’ya yönelik tüm projelerin merkezini oluşturmaktadır. Ortadoğu jeostratejik konumu nedeni ile Avrupa devletlerini deniz komşuluğuyla, Hindistan, Çin ve Balkanları karasal yollardan, Anadolu, İran ve Arap yarımadasını tümüyle etkileme potansiyeline sahiptir. 
Stratejik anlamda birçok öneme sahip olan Ortadoğu’nun içinde yaşadığı istikrarsız dalgalanmalardan fayda sağlamak isteyen Irak, İran ve Kuveyt’e, Suriye Lübnan’a karşı saldırgan politika izlemiştir. 
Bu jeopolitik önemin getireceği faydaları ve riskleri hesap eden ve bu riskleri en aza indirgemeye çalışan ABD ve Rusya gibi bölge üzerinde küresel anlamda yapılanmaya çalışan ülkeler tarafından dengeler ile oynanarak bütün tarafların bölgeye bakışı değiştirilmeye çalışılmış ve stratejik hesapların yeniden yapılması sağlanmıştır.52 

 Ortadoğu’da büyük petrol rezervlerinin olması, bu petrollere sahip olmak için güç odaklarının çıkarttığı suni çatışmalar, çatışmaların neden olduğu yüksek miktarda paralarla yapılan silah ticareti döndüğü bir bölge olması, dünyanın odak noktası olma özelliğini korumasına yol açmaktadır.53 

1.4.2. Ortadoğu’nun jeopolitik önemi: 

 Jeopolitik siyasi coğrafyadan doğan bir bilim dalıdır. Jeopolitik siyasi coğrafyanın devletlere olası fayda ve zararları inceler. Jeopolitiğe katkı sağlamış fikirlerden biri Halford John Mackinder’in Kara Hâkimiyeti Kuramı’dır. Mackinder’e göre günümüzde deniz gücünün azaldığını, kara gücünün daha önemli hale geldiğini ve dünya hâkimiyetinin kara gücü ile sağlanabilineceğini söylemiştir.54 Son olarak ilk jeopolitik teorinin sahibi olarak kabul edilen Alfred Thayer Mahan’ın Deniz Hâkimiyet Kuramı’na göre dünya hâkimiyeti denizlerde kazanılan egemenlikle sağlanabilir. Bunun için kuvvetli bir deniz gücünün oluşturulmasını gerekmektedir.55 

 Bu kuramlar ışığında jeopolitiğe ülkenin coğrafyasına bağlı olarak belirlenen politikaları ilişkilendiren bir kavram olarak bakabiliriz. Siyasette deniz yolları, su ve enerji ikmal imkânları gibi coğrafi etmenlerin güç üzerindeki etkileri kuramcıları coğrafyanın politik etkilerini araştırmaya itmiş, doğal sınırlara ulaşma, önemli deniz yollarından yararlanma ve stratejik önem taşıyan kara parçalarını denetim altında tutma gibi kaygıların ulusal politikalarda önemli olduğu vurgusu yapılmıştır.56 

 Jeopolitik üzerine ile ilgili bahsettiğimiz hususlar ışında Ortadoğu’nun jeopolitik önemi şu şekilde ifade edebiliriz; Ortadoğu, Rusya ile sıcak denizleri, Doğu ile Batıyı, Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birbirine bağlayan, aynı zamanda Avrupa ile Asya arasındaki bütün ticarî ve kültürel bağlantıların yapıldığı bir bölgedir. Yeryüzünün en önemli kara ve suyollarını kumanda etmesinin kendisine kazandırdığı eşsiz jeopolitik değer, Ortadoğu’yu tarihin ilk dönemlerinden bu yana dünya egemenliği peşinde koşan güçlerin ilk hedefi haline getirmiştir.57 

 Petrolün 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren değer kazanmasıyla Ortadoğu’nun, dolayısıyla buradan geçen kara ve deniz yollarının stratejik önemi dünyanın hiçbir yeriyle kıyaslanamayacak derecede artırmıştır. Uluslararası arenada herhangi bir güç ya da ittifak, diğer güce ya da ittifaka egemenlik sağlamak zorunda ise Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak zorundadır. Nedeni ise Ortadoğu’nun birçok kapıyı birden açan bir maymuncuk işlevinde olmasıdır.58 
Meseleye böyle bir bakış açısıyla bakıldığı zaman dünyada meydana gelen savaşların temel dayanağı, sebebi Ortadoğu’dur denebilir.59 

 Ortadoğu Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını birleştiren bölgenin merkezinde olması özelliği ile açık denizlere inmek isteyen kara devletlerinin jeostratejilerini 
belirledikleri vazgeçilmez mekânları olmuştur.60 

1.4.3. Ortadoğu’nun dini ve kültürel önemi: 

 Din olgusu, birçok toplumda farklı zaman dilimlerinde ve farklı isimler altında tarih boyunca hep var olmuştur. İnsanlar başa çıkamayacağı durumlar karşısında ve içinde bulunduğu güçsüzlüklerden dolayı bir yaratıcıya teslim olma ihtiyacını hissetmiştir.61 Baktığımızda Ortadoğu’nun tarih içerisinde dinî haritası, dil ve etnik haritasına göre daha karışıktır. Tarihin başlangıcından bu yana çalkantılı bir yapısı olan Ortadoğu’da halklarının yaşadığı göçler ve fetihler sonucunda önemli bir gücü olan Helen kültürü, Roma yönetimi sayesinde yeni inançlar ortaya çıkarmıştır.62 

Bu tarihi süreç içerisinde Ortadoğu putperestlik, Mecusilik, Zerdüştlük, Helenizm gibi inançlar yanı sıra semavi din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet dinlerinin yaşandığı bir bölge olmuştur.63 

 Büyük dünya dinleri olarak gösterilen İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkmış ve bölgede büyük öneme sahip olmuştur. Bu dinler Allah’ın birliği, öldükten sonra dirilme, ceza ve mükâfat gibi ortak pek çok özelliği paylaşır. Bunca ortak paydaşlıklara rağmen Ortadoğu’da çıkan anlaşmazlıkların temelinde yatan sebeplerden biri bu üç din mensuplarının birbirlerine karşı gösterdikleri haksız tutumdan kaynaklanmaktadır. Ortadoğu’da haçlı seferleri gibi büyük acılara ve gözyaşına neden olan savaşların temel nedeni dinler arasındaki hoşgörüsüzlüktür. 

 Birçok farklı inançların yaşandığı Ortadoğu’da İslamiyet bölgede kabul edilen son dindir. İslamiyet Ortadoğu’da geçmişte oluşan inanç sistemlerinin birikimleriyle beslenmiş ve kültürel aşamanın son halkasını oluşturan bir din olmuştur.64 Ortadoğu bölgesinde, İslam dininden olma ve Arap olma gibi değerler önem taşımaktadır. Lübnan, Suriye ve İsrail dışında bölge devletlerinin nüfusunun çoğunluğu Müslüman’dır. Türkiye, İran ve İsrail dışında, bölgede yer alan devletlerin hepsi Arap’tır. Buradan ortak özelliklerin artmasıyla sorunların azalacağı mantığı çıkarılmaması gerekir. Bölge ülkeleri dini yönden türdeş olsalar da, ortak din, her zaman tek başına birleştirici bir unsur olmamaktadır. Dinler aynı olsa dahi mezhepsel ayrılıklar birçok çatışmayı beraberinde getirmektedir. Yaşanan savaşlara bakacak olursak İran-Irak Savaşının iki ucunda Müslümanlar veya Irak-Kuveyt savaşında, Müslüman Araplar birbirleriyle savaşmıştı.65 Yakın tarihimizi inceleyecek olursak Suriye iç savaşında taraflar Arap ve Müslüman olmalarına ayrıldıkları tek nokta mezheplerinin farklı olmasıdır. Benzer bir örnek olarak Libya iç savaşında tarafların Müslüman, Arap ve Sünni olmalarına rağmen çok acımasız bir savaş içerisine girebildikleri görülmüştür. 

 Son olarak Ortadoğu üç büyük semavi dinin doğduğu topraklar olması açısından üç dinin mensupları için oldukça büyük manevi öneme sahiptir. Üç dinin mensupları da manevi havayı sürekli hissedebilmek için dinlerinin doğduğu topraklara sahip olma arzusu duymaktadır. Haçlı seferleri de bu kutsal toprakları ele geçirme arzusunun bir tezahürüdür. Yahudilerce vaat edilmiş topraklara sahip olma arzusu da hiçbir zaman son bulmayacak bu uğurda politikalar geliştirecek ve uygulamaya koyacaktır. Bunun neticesi olarak ta Ortadoğu’nun yer altı kaynaklarında ve sahip olduğu jeopolitik konumu üzerinde söz sahibi olmak için yaşanan çatışmalara ek olarak, din eksenli çatışmalar da yaşanmış ve yaşanacaktır. 

1.4.4. Ortadoğu’nun enerji kaynakları bakımından önemi: 

 Dünya siyasetinde son yıllarda yaşanan olaylar Ortadoğu bölgesinin öneminin artarak devam etmesine katkıda bulunmuştur.66 Geniş Ortadoğu coğrafyasında, dünya enerji kaynaklarının bulunmasının yanı sıra bu bölgede farklı uluslar, kültürler, diller ve dinler yaşamaktadır. Bahsi geçen konularda ABD merkezli bir istikrar ve düzen kurulmasının, dünya istikrarına bir dayanak ve güvence olacağına inanılmaktadır. 

 Ortadoğu dünyadaki petrol kaynaklarının yarısından fazlasına sahiptir. Petrolün kalitesinin yüksekliğinin yanı sıra maliyetinin düşük olması, sanayileşmiş petrole 
bağımlı devletlerin dikkatlerini üzerine toplamaktadır. Sanayi alanında gelişmeyen bir bölge olmasına karşın petrol rezervleri açısından zengin olması ve ulaşım yollarının kesiştiği bir noktada bulunması itibarı ile stratejik avantajları bulunmaktadır.67 

 Ortadoğu’nun doğal kaynakları ABD politikaları açısından başta petrol olmak üzere doğalgaz, su gibi temel ihtiyaç maddelerinin denetim altına alınması, nakil yollarının kontrol altında alınması, aynı zamanda olası rakip devletlerin önünün kesilmesi anlamına gelmektedir. Kendi devlet menfaatleri doğrultusunda hareket eden ve bu menfaatler için son derece büyük gayret sarf eden ABD için bölgedeki diğer devletler ile ittifak kurmak ve bu devletlerde askeri üsler kurma çabası Türkiye, Irak, Afganistan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi devletlerin bölge ile birlikte stratejik önemlerini arttırmıştır. Bölgede siyasi aktör olmaya çalışan Rusya’nın engellenebilmesi, Türkiye- Afganistan hattı ve Kafkasya’daki siyasi gelişmelere sıkı sıkıya bağlıdır.68 

 Ortadoğu küresel enerji kaynaklarının en önemli merkezi ve ihracatçısıdır. 
Bu enerji kaynaklarının rakamsal değerlerine bakacak olursak; 

 “OECD’nin 2006 verilerine göre: Dünya petrol rezervinin % 62’si, doğal gaz rezervinin % 40’ı Ortadoğu’da, bunun da % 99’u Körfez 
bölgesinde bulunmaktadır. EIA’nın 2007 verilerine göre: Petrol rezervleri sıralamasında; Suudi Arabistan ( 262,3 milyar varil) 
birinci durumdadır. Bunu Kanada’nın ardından gelen; İran, Irak, Kuveyt ve BAE (sırasıyla: 136,3, 115,0, 101,5, 97,8 milyar varil) 
takip etmekte, Katar ise (15,2 milyar varil) on dördüncü sırada yer almaktadır. 

 Doğal gaz rezervleri sıralamasında; RF’nin ardından İran, Katar, Suudi Arabistan ve BAE (sırasıyla: 974, 911, 240, 214, 112, 59, 55 
milyar m3) gelmekte olup, dünya doğal gaz rezervlerinin sırasıyla; % 15, % 14,7, % 3,9 ve % 3,5’ini barındırmaktadırlar. Doğal gaz rezervleri bakımından ilk yirmi ülke içerisinde Irak onuncu, Mısır on sekizinci, Kuveyt yirminci sırayı almaktadır. 

 2000’li yılların başında günlük petrol üretimi 28 milyon varil olan Körfez’de bu rakamın 2020 yılında 42,2 milyon varile çıkması beklenmektedir. EIA’nın verilerine göre: 2006’da dünyada üretilen petrolde Körfez ülkelerinin payı, % 28’dir. 2004 verilerine göre ise; petrol üretiminde ilk on ülke arasında; Suudi Arabistan birinci, İran dördüncü, BAE ve Kuveyt on ve on birinci, Irak on dördüncü sırayı almaktadır. 

 Dünya ham petrol ihracatının % 38’i ile ham petrol ve işlenmiş petrol türevi ihracatının % 32’si, işlenmiş petrol türevi ihracatının % 16,5’i Orta Doğu’dan yapılmaktadır. Petrol ihraç eden ülkeler sıralamasında; Suudi Arabistan [8,73 m.v./g (milyon varil/gün)] birinci sıradadır. Bu ülkeyi sırasıyla İran (2,55 m.v./g), Rusya ve Norveç’in ardından dördüncü, BAE (2,33 m.v./g) ile Kuveyt (2,20 m.v./g) Venezüella’nın ardından altıncı ve yedinci, Irak (1,48 m.v./g) on birinci, Katar (1,02 m.v./g) on dördüncü sırayı almaktadır. 

 2006 yılında Körfez ülkeleri tarafından ihraç edilen günlük 18,2 milyon varil petrolün 17 milyon varili Hürmüz Boğazı’ndan– bu miktar dünya ihracatının 1/5’ine karşılık gelmektedir – geri kalanı ise boru hatları vasıtasıyla Kızıl Deniz ve Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırılmıştır.”69 

 Bunların dışında Ortadoğu bölgesinde önemli ülkelerden olan Türkiye’de yer altı ve yer üstü zenginlikleri göze çarpmaktadır. Dünya üzerinde kritik öneme sahip 
olan ve nükleer santraller ile savunma sanayinde kullanılan Bor, Toryum ve Neptünyum madenlerinin tüm dünya coğrafyasına nazaran neredeyse %70’i Türkiye’de bulunmaktadır.70 

ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARI 

 2.1. Ortadoğu’nun ABD açısından önemi: 

 Ortadoğu ABD açısından çok büyük stratejik öneme sahiptir. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki petrolün ABD için önemi büyüktür. Ortadoğu petrollerine ABD’nin ilgisi Birinci Dünya Savaşı’nın hemen akabinde başlamıştır. Ortadoğu petrolüne rağbetin başlıca nedeni, azalmakta olan ABD rezervlerini takviye etmek ve ekonomik büyümesi petrole bağlı olan Batı için ucuz enerji kaynağı oluşturmasıdır. Bu nedenlerden dolayı Amerika’ya bağlı büyük petrol şirketleri, Suudi Arabistan’ın, Osmanlı’dan ayrılmasının hemen ardından, buralarda petrol arama çalışmalarına başlamışlardır. Petrolün dünya dengelerini değiştirecek, stratejik öneme sahip olması İkinci Dünya Savaşı döneminde olmuştur. 
Amerika’nın petrol ihtiyacının büyük çoğunluğunu Ortadoğu bölgesinden karşılamasından dolayı, ABD gibi siyasi güçler, Sovyet etkisini bölge dışında tutmanın ve petrol ihraç eden ülkelerin, petrol şirketlerini millileştirmesinin önüne geçilmesinin hayati önem arz ettiği, bu tarz kalkışmalara engel olunması gerektiğine karar vermişlerdir. Bu konuda çarpıcı bir örnek, İran şahının İngiliz petrol şirketlerini millileştirmeye kalkışması sonucu, ABD ve İngiltere’nin desteği ile 1953 yılında devrilmesi olayı gösterilebilir. Amerika Ortadoğu petrolünü elinde tutmak zorundadır. 
Bunun nedeni, ABD’nin enerji ihtiyacını karşılama noktasında, petrole alternatif bir enerji kaynağına sahip olmamasıdır. Bu yüzden, Amerika’nın politikası, Ortadoğu petrolünün akış güvenliğinin ne pahasına olursa olsun korunmasıdır. Ortadoğu’da meydana gelecek karışıklık ve çatışmalar petrol akışının istikrarına zarar vereceğinden, istikrarı sağlama yönünde adımlar atmaktadır.71 1920 yıllarında Ortadoğu bölgesinde petrolün fark edilmesi ile petrol şirketleri pay kapma yarışına girmiştir. 
Bunu sonucu olarak ABD’nin bölgeye ilgisi artmıştır. Soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği’ni çevrelemek maksadıyla ABD, Akdeniz ve Hint Okyanusu’nda askeri gücünü artırmıştır. 

Yani ABD ikinci dünya savaşı sonrasına kadar bölgede ciddi bir askeri varlık göstermemiştir.72 

<  Yukarıda da üzerinde durduğumuz, ABD’nin Ortadoğu politikalarını belirlediği temellerinden biri petroldür. Bunun başlıca nedeni ABD’nin petrol rezervleridir. Bu rezervlere dönemsel göz atıldığında rezervlerinin ciddi şekilde azaldığı görülür.  >

“1980 yılında 36,5 milyar varillik bir rezerve sahip olan ABD’nin 1995 yılında petrol rezervi 29,8 milyar varile gerilemiştir. Daha sonraki dönemlerde ABD’nin 
rezervlerinde ki bu düşüş devam etmiş 2005 yılında 29,3 milyar varil olarak tespit edilmiştir. 1980 yılına göre bir karşılaştırma yapıldığında ABD’nin rezervlerinde 2005 yılı itibariyle -%19,7 oranında bir azalma olmuştur. ABD’nin rezervlerindeki bu azalmanın dünya petrol rezervi ve ABD’nin petrol tüketimi artmaya devam ederken meydana gelmesi oldukça önemlidir. Bu durum ABD’nin petrol rezervlerinin büyük bir kısmını topraklarında bulunduran ülkelere karşı harekete geçmesine neden olarak gösterilebilecek bir gerekçe olarak ortaya çıkmaktadır.”73 

Dünya petrol rezervinin yüzde %63‘ün üzerine çıkan Ortadoğu bölgesinin 88 yıllık rezervi varken, toplam rezervlerdeki payı %2,7‘ye düşen ABD’nin 11 yıllık 
rezervi kalmıştır. Bu sebepten dolayı dünyanın petrol ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan Ortadoğu bölgesinin ABD için ne denli önemli olduğu ortadadır. 
Bunun için ABD, dünya petrol rezervinin büyük kısmına sahip Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak için bu bölgedeki gücünüm artıracaktır. Çünkü ABD’nin temel enerji ihtiyacının %40‘ı petrole bağımlıdır. Petrol ihtiyacının %21‘ini Ortadoğu bölgesinden olmak üzere, yarısından fazlasını ithalatla karşılamaktadır. ABD’nin petrol ithalatı için de, Ortadoğu bölgesinin payının 2050 yılına kadar yüzde 21‘den yüzde 70‘e çıkması beklenmektedir.74 

1956 yılında patlak veren Süveyş Krizi, ABD’nin Ortadoğu politikasına yeni bir boyut getirmiştir. Sovyetlerin bölgedeki nüfuzunun artması sebebiyle, İngiltere’nin önderliği ve ABD’nin desteği ile bir tür Ortadoğu Savunma Örgütü‘nün kurulmasına ilişkin planlar hayata geçirilmiştir. Bu bağlamda, Başkan Eisenhower da, herhangi bir Ortadoğu devletinin, komünizmle yönetilen bir devlet tarafından saldırıya uğraması durumunda, askeri güç kullanımı ve bu kapsamda, bölgedeki ülkelere verilebilecek askeri yardım da dâhil olmak üzere her şekilde ABD tarafından savunulacağını beyan etmiştir. Eisenhower Doktrini olarak adlandırılan politika 1960’ların sonuna kadar devam etmiştir. 1969‘da ABD’nin bölgeye doğrudan müdahalesi yerine Ortadoğu ülkelerine artan şekilde askeri ve ekonomik yardım yapılması esasına dayanan, Nixon Doktrini açıklanmıştır. Bu Doktrini‘ne göre ABD, Ortadoğu bölgesinin Sovyet tehdidine karşı savunulmasında önemli rol oynayacağı düşünülen İran ve Suudi 
Arabistan‘a çok ciddi manada önem vermiştir. Bu plan uyarınca ABD, bu devletlere 1979 yılına kadar daha silah satışını artırmıştır.75 

70’li yılların başında patlak veren petrol krizi ile Ortadoğu bölgesinin ABD için önemi, bir kez daha anlaşılmıştır. 1973 ve 1974‘deki petrol krizlerinden sonra kısa bir süre ABD‘de Ortadoğu petrollerini güç kullanarak ele geçirme senaryosu konuşulmaya başlanmıştır. Petrol krizinin yaşandığı dönemde Suudi Arabistan’daki ABD Büyükelçisi James Akins bu tartışmaların perde arkasında, dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın olduğunu belirtmiştir. Ancak o yıllarda Körfez bölgesinde, ABD’nin ciddi bir askeri varlığı yoktu ve bölge petrolünü güç kullanarak kontrol altına alma bu açıdan çokta mümkün değildi. Nitekim bu plan ABD yönetimince destek bulamadı ve kısa sürede gündemden düştü.76 

 1979 yılında İran’daki İslam Devrimi ve aynı yıl Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali, ABD’nin bölgeye daha fazla müdahale etmesini gerektirdi, çünkü bu iki gelişme bölgedeki güç dengesini Sovyetler Birliği’nin lehine değiştiriyordu. Bunun ardından, ABD bölgedeki politikasını değiştirdi ve 1980‘de Carter Doktrini’ni benimsedi. Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, 23 Ocak 1980’de ABD Kongresinde yaptığı konuşmada yeni politikasını ayrıntılı olarak açıkladı. Carter konuşmasında herhangi bir yabancı gücün Ortadoğu bölgedesin de etkinlik kazanmak amacıyla yapacağı tüm girişimlerin ABD'nin stratejik çıkarlarına karşı tehdit sayılacağını, böyle bir durumda askeri güç kullanımı da dâhil her türlü tedbiri alacaklarını ilan etti.77 İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana hemen her ABD Başkanı, Ortadoğu’nun ve Körfez‘in ABD için hem ekonomik, hem siyasal, hem de stratejik olarak önemli olduğunu vurgulamış ve bu doğrultuda politikalar geliştirmiştir. Truman Doktrini, Eisenhower Doktrini, Nixon Doktrini, Carter Doktrini, Reagan, baba ve oğul Bush döneminde ABD’nin bölgeye yönelik askeri müdahaleleri bu politikanın somut ifadeleri 
olmuştur. Örneğin yukarıda bahsi geçen Carter Doktrini’nin de, Ortadoğu‘da enerji güvenliğine herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda Amerikan askeri müdahalesi alternatifler dâhilindeydi. Dünya petrol rezervinin %65‘ine sahip Ortadoğu‘da, ABD politikasının temel unsurlarından biri, Körfez‘deki petrol kaynaklarının güvenliğinin sağlanmasıdır.78 

 Soğuk Savaş dönemi boyunca Ortadoğu ülkeleri, ABD ile yakın askeri ve siyasi ilişkilere girme konusunda çekingen davranmışlardır. SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile iki kutuplu sistem sona ermiş, bunun yerini yalnız ABD egemenliğinin söz konusu olduğu, tek kutuplu sistem almıştır. Soğuk Savaş’ın, kapitalist bloğun zaferiyle sona ermesinden sonra, ABD için yeni hedef, Rusya Federasyonu’nun yerine geçebilecek devletlerin bir şekilde engellenmesi dir. Bu temel politikaya göre ABD, küresel hegemonyasına meydan okumasa bile, dünyanın herhangi bir bölgesinde ABD’nin çıkarlarına ters düşecek bir bölgesel gücün ortaya çıkmasını engellemeyi amaçlamıştır.79 
Yani günümüzün uluslararası sistemi, Soğuk Savaş döneminde var olan güç dengesine göre değil, bir anlamda ABD hegemonyasına göre kurulmuştur.80 

 ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik güttüğü çıkar politikalarını, İsrail‘in bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi, ABD‘ye düşman bir devletin kitle imha silahları elde etmemesi, enerji kaynaklarının kendi politikaları doğrultusunda dünyaya kesintisiz ulaşması şeklinde ifade edebiliriz. Bunun yanı sıra, Körfez‘de güçlü düşman bir devletin olmaması, Ortadoğu barış sürecinin başarıyla sürmesi, ABD’nin bölgenin Batı yanlısı Arap devletleriyle iyi ilişkiler kurması ve iyi ilişki içerisinde olan devlet rejimlerinin devamının sürmesi ve bölgesel terörizmin kontrol altında tutulması son derece önemli ulusal çıkarlar olarak tanımlanmıştır.81 

 ABD’nin Ortadoğu bölgesine yönelik politikalarını toparlayacak olursak, politikaları belirleyen temel unsurlar şu şekilde sıralanabilir. Petrol ve enerji 
kaynaklarının kesintisiz dolaşımını ve fiyatlarını kontrol etmek, İsrail‘in güvenliğini garanti altına almak, İsrail‘e tehdit oluşturma potansiyeli taşıyan ülkeleri zayıflatmak, bu bağlamda Irak, Suriye, Lübnan ve İran‘ı kontrol etmek, politikalarına karşı tavır alan radikal İslam tehlikesini azaltmak. Bunlara ek olarak bölge ülkelerindeki kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarını ortadan kaldırma ve terörün kaynağı haline gelmelerini önleme, Amerikan karşıtı düşünceleri azaltma da ABD’nin Ortadoğu politikasını şekillendirirken belirleyici unsurlar arasında sayılabilir. Yani ABD’nin Ortadoğu politikasının amacı, bölgede egemenliğini sarsacak bir gücün ortaya çıkmasını engellemek ve petrolün Amerikan kontrolünden çıkmamasını sağlamaktır.82 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI ;


46 Sadık Acar, “Orta Doğu’nun Dünya Ticareti Bakımından Önemi ve Körfez Bunalımı Sonrası Beklentiler”, DEÜ İİBF Dergisi, Cilt: 7 sayı:1,1992,s.147.
    http://www.deu.edu.tr/userweb/sadik.acar/dosyalar/SAD1.pdf, 22.03.2014 
47 Oral SANDER, Siyasi Tarih (1918-1990), İmge Kitapevi, Ankara, (1991), s.349 
48 Davutoğlu, A.g.e, s.332 
49 Nihat Ersin, Ortadoğu Savaşlarının Perde Arkası, Gündem yayınları, İstanbul, (2003), s.21 
50 Bilal Karabulut, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi, Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik, Platin yayınları, Ankara, (2005), ss.21-22 
51 Münir Şefik, Emperyalizmin İslam Dünyasına Girişi ve Ortadoğu Sorunu,Cemil Akpınar, (Çev.), Risale Yayınları, İstanbul, (1983), s.47 
52 Davutoğlu, A.g.e, s.327. 
53 Kocaoğlu, A.g.e, s.170 
54 Erol Mütercimler, Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekata Geleceği Yönetmek, Alfa Yayınları, İstanbul, (2006), s.309 
55 Alfred Thayer Mahan, Deniz Gücünün Tarih Üzerindeki Etkisi, Kerem ve Melahat Fındık (çev.), QMatris yayınları, İstanbul, (2003), s.17-19 
56 Erhan Arda, Sosyal Bilimler El Sözlüğü, Alfa Yayınları, İstanbul, (2003), s.310 
57 Ömer Turan, Tarihin Başladığı Nokta Ortadoğu, Yaydağ yayınları, İstanbul, (2002), s.16 
58 Cengiz Çandar, Ortadoğu Üzerine Aykırı Düşünceler, Bir yayıncılık, İstanbul, (1984), s.37 
59 Mujeeb R. Khan, The Tragedy of the Modern Middle East: The Systemic Basis of War and Authoritanism in The Regime, Milletlerarası Orta Doğu: 
    Kaos mu Düzen mi?, Hazırlayan: Ali Ahmetbeyoğlu, TADAV Yayınları, İstanbul, (2004), s. 15. 
60 Davutoğlu, A.g.e, s.132 
61 Ömer Faruk Harman, Yeni Ahid’de Din ve Din Anlayışı, Dinler Tarihi Araştırmaları II.sempozyumu, 20- 21 Kasım, Konya, (1998), s.71 
62 Bernard Lewis, Ortadoğu, İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Selen Y.Kölay (Çev.), Arkadaş yayınevi, Ankara, (2000), s.28 
63 Lewis, A.g.e, s.284 
64 Suat Parlar, Ortadoğu Vaat edilmiş Topraklar, Mephisto yayınları, İstanbul, (1997), s.46 
65 Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitapevi Ankara, (1992), s.230 
66 Tayyar Arı, Irak, İran ve ABD, Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, Alfa yayınları, İstanbul, (2004), s.67 
67 Halis Çevik, Kadim Toprakların Trajedisi: Uluslararası Politikada Ortadoğu, İkia Yayıncılık, İstanbul (2005), s. 15. 
68 Yavuz Gökalp Yıldız, Global Stratejide Ortadoğu, Der Yayınları, İstanbul, (2000), s.28 
69 Varlık, A.g.e, s.223 
70 Armağan Kuloğlu, Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi, , Ankara, (2010), s.3, 
    www.beykent.edu.tr/WebProjects/Uploads/kuloglu-ocak%202010.pdf, 06.03.2014 
71 Tuğçe Ersoy Öztürk, “ABD’nin Yumuşak Güç Kullanımı: Barack Obama İmajı Üzerinden Amerikan Dış 
Politikasının Yeniden İnşası”, http://kamudiplomasisi.org/pdf/abdninyumusakguckullanimi.pdf,s.4, 12.03.2014 
72 Hikmet Erol, “Geçmişten Günümüze ABD’nin Ortadoğu Politikası”, 
http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/amerika/252-gecmisten-gunumuze-abdninortadogu-politikasi, 06.08.2010, 12.03.2014 
73 Mustafa Atiker, “Ortadoğu, Petrol ve ABD”, http://www.kto.org.tr/d/file/ortadogu_rapor.pdf, s.7, 12.03.2014 
74 Metin Altıok, “Uluslararası Sermayenin Krizi, Hegemonya Savaşları Ve Türkiye”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.3 sayı. 12, Bahar 2005, s. 160. 
75Güngörmüş Kona, A.g.m, s.18 
76 Mustafa Aydın, “Amerika Dünyadan Ne İstiyor? ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Dış Politikası”, Stradigma, Sayı 4, 2003. 
http://www.stradigma.com/turkce/mayıs2003/vizyon.html, 12.03.2014 
77 Güngörmüş Kona, A.g.m, s.18 
78 Aslıhan P. Turan, “Hazar Havzasında Enerji Diplomasisi”, 
http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Hazar%20Havzasinda%20Enerji%20Diplomasisi.pdf, s.183, 28.03.2014 
79 Ümit Özdağ, Yeniden Yapılanan Ortadoğu, Irak Krizi (2002–2003), Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, (2003), s. 77. 
80 Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, Çev. Gürol Koca, Literatür Yayıncılık, İstanbul, (2003), s.1 
81 Özlem Demirkıran, Soğuk Savaş Sonrası Ortadoğu Ekseninde Türk-Amerikan İlişkileri, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, (2005), s.123 
82 Ahmet K. Han, Irak Savaşı; Oyunun Adı Petrol mü?, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya,Der. Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, İstanbul, (2004), s. 362. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder