Yeni Güvenlik Paradigması ve Su Güvenliği
Dursun YILDIZ
Su Politikaları Uzmanı Hidropolitik Akademi Başkanı
Giriş
Reelpolitik anlayışın 20 Yüzyılda oluşturduğu çatışma odaklı ve devlet merkezli güvenlik paradigması güvenliğin tesis edilmesinde yetersiz kalmıştır.
Bu durum 20. yüzyılın “buhranlar ve bunalımlar yüzyılı” olarak yorumlanmasında büyük rol oynamıştır. 20 Yüzyıl insanlık için çok kanlı bir yüzyıl olmuş ve
bu çatışmalı dönem yerini 21. Yüzyıla girerken yeni bir güvenlik paradigmasına bırakmıştır. 20. Yüzyılın son çeyreğinde başlayan ekonomik küresel ilişkiler
21. yüzyıla girerken sosyal siyasal ve kültürel alanlarda da küreselleşmiştir.
Bu yüzyılın sonunda Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte dünya sistemi, yeni bir sürece ve yapıya doğru evrilmeye başlamıştır.
Bu süreçte küreselleşme olgusunun da etkisiyle yeni fırsatların yanı sıra yeni riskler, tehlikeler ve tehditler ile birlikte yeniden Şekillenmektedir
Bu dönüşüm, yeni güvenlik paradigması kapsamında çok boyutlu güvenlik anlayışının içinde, enerji-su gıda-çevre ilişkisiyle daha da öne çıkan "Su Güvenliği"nin ele alınarak incelenmesini gerekli kılmaktadır.
Soğuk Savaş Döneminde Güvenlik
Güvenliği uluslararası ilişkiler disiplininde kavramsal açıdan ilk ele alan Arnold Wolfers’a göre güvenlik; kazanılan mevcut değerlere yönelik bir tehdidin
olmaması halidir. Bu tanımdan hareketle realist okul, güvenliği tehdit ve güç ilişkisi kapsamında ele alır.Ancak güvenlik, çokça tartışılan ve üzerinde
uzlaşıya varılamayan bir kavramdır.
Güvenliğin tanımı uzmanlara, akademisyenlere ve siyasetçilere göre değişmektedir. Güvenlik çalışmaları alanında çeşitli düşünce ekolleri bulunmaktadır.
Güvenlik, gelecekle ilgili beklentilerin garanti altına alınabilmesi veya isteklerin gerçekleştirilmesinin önündeki engellerin kaldırılması olarak da tanımlan
maktadır.
Burada bizim üzerinde duracağımız husus "zamansal ve sistemsel boyutta güvenlik kavramının içinde bulunduğu şartları kapsamakta ve yansıtmakta"
olduğu ve bu anlamda güvenliğin tanım, kapsam ve niteliğinin değişebileceği hususudur. Bu kapsamda Hans Günter Brauch, “Güvenliğin Yeniden
Kavramsallaştırılması çalışmasında Barış, Güvenlik, Kalkınma ve Çevre kavramsal dörtlüsünü ele almış,1990’larda kavramsal güvenlik çalışmalarında bir dönüm noktası yaratan Barry Buzan ise güvenliği askeri güvenlik, siyasi güvenlik, ekonomik güvenlik, toplumsal güvenlik ve çevre güvenliği alt başlıklarında inceleyen beş boyutlu bir güvenlik kurgusu ortaya koymuştur.
Cha'ya göre küreselleşme, güvenliği fiziksel zemininden koparmıştır (Cha, 2000: 395). 20 yüzyılın sonuna doğru bölgesel koruma ve egemenliğin dışında bilgi,
çevre ve teknoloji ağırlıklı yeni güvenlik tanımlamaları geliştirilmiştir (Buzan, 1987).
Yeni Güvenlik Paradigması
Soğuk Savaş Dönemi’nde güvenlik konusu daha çok "devletlerin güç mücadelesi" eksenli olarak ele alınmaktaydı. Bu dönemde uluslararası ilişkilerin yaygın olarak kabul gören teorileri, Neo-Realizm ve Neo Liberalizm'in, devlet dışı diğer aktörlerin de belirleyici olabileceği fikrine çok uzak oldukları görülmüştür.
Ancak 21. Yüzyıl ile birlikte güvenlik alanında da bir paradigma dönüşümü yaşanmaya başlamıştır. Bunun en temel nedeni 21. Yüzyıl'da ilerlerken birey, toplum, devlet ve sistem güvenliği gibi birçok alanda klasik güvenlik tanımı ve araçlarının yetersiz kalmaya başlamasıdır.
Günümüzde güvenlik kavramı hem aktör hem de konu olarak çok boyutlu ve çok taraflı hale gelmiştir. Güvenlik literatürü yelpazesi genişlemiştir.
Bunun içinde aktör ilişkileri temelli güvenlik sorunlarından bölgesel sorunlara, ekonomik tehditlerden küresel düzeyde su, sağlık ve enerji gibi sorunlar
da yer almaya başlamıştır. Bir diğer deyişle ; Yeni Güvenlik paradigması, küreselleşmeyle birlikte ulusal ve uluslararası güvenlikten küresel güvenliğe
doğru uzanan geniş bir düzlemde değişim ve dönüşüm yaşamaya başlamıştır.
Yeni güvenlik çalışmalarında yeni alanlar ve yeni aktörler ön plana çıkmaktadır.
Günümüzde devletler arasında asimetrik çatışmalar, örneğin devletlerin devlet dışı aktörlerle ve devlet içinde de farklı grupların birbirleriyle çatışmaları
ve bir başka yapı üzerinden yapılan vekalet savaşları daha çok görülmeye başlanmıştır.
Özetlenecek olursa; Soğuk Savaş sonrası güvenliğin sadece tanımı değil alanı da genişlemiş ve güvenlik çalışmaları gündemine göç, çevre, insan hakları
ve ekonomi gibi farklı konuları da almaya başlamıştır. Güvenliğin tanımını derinleştirmeye ve alanını genişletmeye yol açan bu çalışmalar, birey/insan
güvenliği anlayışından uluslararası/küresel güvenlik anlayışına kadar geniş bir yelpazede tartışmayı yürütmüşlerdir (Wendt 1992).
Güvenlik (leştirme)
Soğuk Savaş sonrası uluslararası ilişkilerin uğradığı yapısal değişme , güvenlik ve uluslararası ilişkilerin yeni bir bakış açısıyla ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Saldırı'nın yanısıra , önlem ve caydırıcılık öğelerini de kapsayan güvenlik, devletlerin politika ve eylemlerini meşrulaştıran ve merkezi otoriteye hareket özgürlüğü sağlayan bir olgu olmuştur. Herhangi bir olaya güvenlik etiketinin yapıştırılması onu özel bir statüyle algılara yerleştirirken, merkezi otoriteye de tedbir alma konusunda meşru dayanak sağlar (O.Tanrısever 2005 ).
Güvenlik eliti, bazı konuları olduğundan daha önemli gösterme, düşman-tehdit zinciri oluşturma ve güvenliğin konusu ve alanını belirleme önceliğini elinde
tutmak ister. Bu sürece güvenlikleştirme denir. Güvenlikleştirme, ülkenin güvenliğinin ve çıkarlarının tanımlanmasına, düşman ve tehdit algılaması
yaratılmasına ve dolayısıyla iç ve dış politikasında güvenlik elitinin belirleyici olmasına imkân tanır.(Aras,Toktaş, Kurt 2010).
Güvenlikleştirme, herhangi bir sorunun güvenlik sorunu boyutuna taşınmasında anahtar role sahiptir. Soğuk Savaş sonrası yaşananlar, güvenliğin farklı
toplumsal aktörlerin ve çeşitlenen güvenlik elitinin beraberce tespit ettiği bir duruma dönüşmesine yol açmıştır.
Günümüzde tehdit-düşman düzeyine tırmandırılacak güvenlik sorunu, diğer aktörlerin etkisinde Şekillenmektedir (Aras,Toktaş, Kurt 2010).
Küresel Güvenlik Mümkün mü?
Bir ülkenin dış politikası açısından güvenlik sınırlarının ne olduğunu belirlemek zordur. Bir ülkenin güvenlik önlemleri kendi siyasal sınırlarının dışına,
diğer ülkelere doğru uzanabilir; ancak nerede bittiği belirsizdir. Bu durum "küresel güvenlik " olgusunun gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Zaten küresel
güvenlik olgusu hegemonik politikaların sürekli tehditi altında bulunmaktadır.
İklim değişimi önlemlerine katılmayan ülkelerin tavırlarına , BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarına bakıldığında Güvenlik olgusu'nın " evrensel bir değer"
taşıdığı ve uluslararası sistemin dünyanın herkes için güvenilir bir yer olmasını öncelediği söylenemez.
Ancak küresel sistemde karşılıklı bağımlılıklar ve belirsizliklerin artmasıyla güvenlik aktörlerine, konularına, kuramlarına ve uygulamalarına yenileri eklenmiş olduğu , ulusal güvenlikten kolektif güvenliğe, çevresel güvenlikten bilgi güvenliğine kadar güvenlik çemberinin genişlediği söylenebilir ( N.Ergül 2012). Artık kuramsal yaklaşımların tümünde güvenliğin çok boyutlu ve çeşitlilik içeren bir kavram olduğu ve ekonomik güvenlik, askeri güvenlik, kültürel güvenlik, demografik güvenlik ve çevresel güvenlik gibi birçok güvenlik alanını kapsadığı kabul görmektedir.
Bu bağlamda " Su Güvenliği " de çevresel güvenlik kavramı kapsamında ele alınarak incelenmesi gereken önemli bir konu olarak ortaya çıkmaktadır.
Çevresel Güvenlik ve Su Güvenliği Çevresel güvenlik, yukarıda bahsedilen dört güvenlik alanıyla bağlantılı olarak incelenmekte ve ağırlıklı olarak çevre
sorunlarının ortaya çıkaracağı sonuçların diğer güvenlik alanlarında yaratacağı olumsuz etkiler kapsamında ele alınmaktadır. Küresel ölçekte çevresel
güvenlik alanındaki çalışmalar 1972 yılında BM Uluslararası Çevre Programının (UNEP) kurulmasıyla birlikte artmış ve bu süreç 1992 BM Çevre ve Kalkınma
Konferansı Rio Deklarasyonu ile sürmüştür. Burada çevre ile güvenlik arasındaki iliGki önemle vurgulanmış ve çevre hukukunun kurumsallaşmasına yönelik
önemli adımlar yer almıştır.
1999 Dünya gartı Komisyonu’nda başlıca çevre sorunları iklim değişikliği, çevresel bozulma, doğal kaynakların kirlenmesi, aşırı nüfus artışı, yoksulluk
ve silahlı çatışmalar olarak sıralanmış; çevresel baskınların önlenmesi, nüfus artışının frenlenmesi ve barış içinde yaşama ise bu sorunlara çözüm yolları
olarak sunulmuştur. Bu kapsamda iklim değişimi BM tarafından güvenlikleştirilerek alçak politikadan (low politics), yüksek politikaya ( high politics) alınmıştır.
Kyoto Protokolü ise iklim değişikliğiyle mücadele konusunda atılacak adımların etkinleştirilmesi yönünde bir girişim olarak 1997 yılında kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.Ancak istenilen sonuçlar elde edilemeden Kyoto sonrası dönem için gözler Paris te bu yıl yapılacak konferansa çevrilmiştir.
Dünya 35 yıl sonra her 45 kişiden birinin iklim değişikliği nedeniyle göç etmek zorunda kalacağı bir döneme doğru yaklaşmaktadır (Oli2008).
Halen küresel güvenlik için yapılması gerekli çalışmalar arasında 1 milyarı aşkın insanın su kaynaklarına erişimi ve 2 milyarı aşkın insan için de hijyen
koşullarının sağlanması öncelikli yer tutmaktadır.
Sonuç
21. Yüzyıl, yeni güvenlik paradigmasıyla birlikte yeni normlarını da beraberinde getirmiştir. Güvenlik paradigmasında yaşanan dönüşümle birlikte
sadece siyasi askeri konular yerine yeni güvenlik yaklaGımları çerçevesinde toplumsal, kültürel, ekonomik, ekolojik güvenlik hatta biyogüvenlik konuları
da gündeme taşınmıştır.
Özelde su kaynaklarının güvenliği genelde ise doğal kaynakların güvenliği, tarih boyunca barış, güvenlik ve toplumsal ilişkilerde belirleyici bir rol oynamıştır.
BM 'nin tüm zirvelerinde alınan kararlar ve kullanılan söylemler, çevresel güvenliğin diğer güvenlik boyutlarıyla arasındaki karşılıklı bağımlılığı
vurgulamakta; kolektif ve çok boyutlu güvenliği ön plana çıkarmaktadır.
BM, küreselleşen dünya şartlarında barışın ve güvenliğin sadece politik değişkenlerden değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal değişkenlerden geçtiğini, bünyesinde oluşturulan Dünya Şartı’nda (Earth Charter) yer verdiği “sosyal ve ekonomik adalet olmaksızın ve fakirlik yok edilmeksizin, barış tesis edilemez” mesajıyla gözler önüne sermiştir (Göksel 2008).
Bu mesaj tarımsal üretimin yanısıra su güvenliği ve gıda güvenliğinin önemini de ortaya koymaktadır.
21. Yüzyılla birlikte değişen dünyada devletlerin güvenliği yerini " ulus ötesi Şirketlerin güvenlik" kaygılarına bırakmaktadır. Bu Şirketler dolaylı etki
yapma politikaları yerine artık devletlerle masaya oturup doğrudan müzakere yapma yolunu tercih etmeye başlamışlardır.
21. Yüzyıl'ın dünyası , karşılıklı bağımlılık, küreselleşen yoksulluk, ekolojik bozulma, yaşlanmanın arttığı ve krizlerin kesiştiği bir dünya olacaktır.
Enerji, su, gıda krizleri küresel ölçekte birbirini tetikleyecek ve kesişmeye başlayacaktır. Burada en önemli rolü iklim düzensizliklerinin sonucu olarak
artan su sorunu oynayacaktır .
Suyun eşitsiz dağılımı ve artan su yetersizliği ve iklim değişiminin yarattığı belirsizlikler nedeniyle su jeopolitik bir kaynak niteliği kazanmış, uluslararası
güç dengeleri üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Bu da su kaynakları üzerindeki küresel siyasi,stratejik ve hegemonik planları artmıştır.
Bu gelişmeler küresel iklim değişiminin yaşanmaya başlanan sonuçları ile birlikte su kaynaklarını yeni güvenlik paradigması içinde çok önemli bir yere taşımıştır.
21. Yüzyılda değişen koşullar ve yeni güvenlik paradigması, BM’nin etkisiz kalan yapısında organizasyonel dönüşümünün hızla gerçekleşmesini, ulus ötesi
Şirketlerin dinamiğini de gözardı etmeyen çoğulcu evrensel bir yapılanmanın sağlanmasını , Sınıraşan su havzalarında Şimdiden "yeni ve gerçekçi
hidropolitikaların " uygulanmasını öncelikli duruma getirmiştir.
“2020’den sonra başta Güney Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere suyun bir savaş silahı olarak kullanılması veya terör aracı haline gelmesi
ihtimali artacak. Bu tehditler gerçek ve ciddi güvenlik kaygıları yaratıyor“
Hillary Clinton. ABD Dışişleri Bakanı
12 Nisan 2012
Referanslar
Atilla SANDIKLI-Bilgehan EMEKLİER 2012 Güvenlik Yaklaşımlarında Değişim ve Dönüşüm. Teoriler
Işığında Güvenlik, Savaş, Barış Ve Çatışma Çözümleri Bildiriler Kitabı Bilgesam Yayını .İstanbul
Bülent Aras, Şule Toktaş ve Ümit Kurt 2010 "Araştırma Merkezlerinin Yükselişi: Türkiye’de Dış Politika Ve
Ulusal Güvenlik Kültürü". SETA Yayınları XI, I. Baskı: Kasım 2010, ISBN: 978-605-4023-09-7
Buzan, Barry. 1987. An Introduction to Strategic Studies: Military Technology and International Relations.
London: Palgrave Macmillan.
Cha, Victor D. 2000. “Globalization and the Study of International Security,” Journal of Peace Research 37(3):
391- 403
Nihal ERGÜL 2012 Yeni Güvenlik AnlayıGı Kapsamında Birleşmiş Milletler’in Rolü ve Uygulamaları
TEORİLER IŞIĞINDA GÜVENLİK, SAVAŞ, BARIŞ ve ÇATIŞMA ÇÖZÜMLERİ. Editör; Atilla SANDIKLI
.Bilgesam Yayınları İSTANBUL 2012
Oli Brown,2008 Migration and Climate Change, (Geneva: International Organization For Migration Series,
2008), 11.
Oktay F. Tanrısever, “Güvenlik”, içinde Devlet ve Ötesi, der. Atilla Eralp, (İstanbul: İletişim Yayınları,
2005), 108
Ömer Göksel İşyar, “Günümüzde Uluslararası Güvenlik Stratejileri: Kavramsal Çerçeve ve Uygulama”,
Akademik Bakış 2 3 (2008): 6.
Wendt, Alexander. 1992. “Anarchy is What States Make of It: The Social Contstruction of Power Politics”
International Organization 46(2): 391-425.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder