31 Aralık 2017 Pazar

TÜRKİYEDEKİ MERKEZİ YÖNETİM, YEREL YÖNETİMLER, BÖLGESEL ÖRGÜTLENME, FEDERALİZM BÖLÜM 3

TÜRKİYEDEKİ MERKEZİ YÖNETİM, YEREL YÖNETİMLER, BÖLGESEL ÖRGÜTLENME, FEDERALİZM  BÖLÜM 3


E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Açıkları varsa, bunlar giderilir, denetimi iyi olarak yapılırsa, olabilir yani. Konu 150-200 bin kişilik bir özel güvenlik kuvveti 
doğdu diye yorumlamak biraz bence aşırı oldu, çünkü o güvenlik kuvveti 
Ankara'nın Karum'undan, Armada'dan tutun, bilmem nereye kadar, yani Türkiye sathına yayılmış ve birimleri ikişer, üçer kişi. Benim oturduğum sitede de Onur Güvenlik var, işte 6 kişilik bir heyetle vardiya usulü orayı koruyor, o da bir güvenlik. Onlarla bunu biraz karıştırmamak lazım gibi geliyor bana.

ALİ GÜLBAHAR- Bu konuya münhasır olarak bir şey daha ilave etmek istiyorum: Şu noktada size katılıyorum, yani şöyle bir tespit var benim de: Sokağın bu ülkenin sorunlarına sahip çıkma, çözüm arama, cevap bulma anlamındaki standardı, bu sorunun sahiplerinden daha yüksek şu anda. Eğer bu doğruysa, o fark kendini sokaktan dayatacaktır, yani çözümün sokakta aranması halinde iç müdahale en örgütlü kesiminden gelir sokağın, yani o anlamda bir potansiyel tehlike olabilir. Bu ülkede biz şunları da gördük, yani en azından benim yaklaşık 20 yıllık kamu tecrübemde de. Bu tür model örgütlenmelerin daha sonra daha 
sofistike örgütlenmelere bir anda insan kaynağı sağlaması anlamında, hadi bakın, bunlar zaten bu eğitimi almışlar, savunmayı biliyorlar, yarı askeri, yarı 
militer güçlerdir, hadi bunları asker yapalım, polis yapalım veya polis benzeri 
bir şey yapalım, yetki verelim; bu olabilir, bu doğaldır, yani sözünü ettiğiniz 
şeyin böyle bir tehlikesi var. Bu anlamdaki tehlikelere ben de katılıyorum, bu 
doğrudur; ama silahlanma anlamında, kontrolü anlamında bence şu an şu gün 
itibariyle bir problem olduğunu sanmıyorum. 

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Beyefendiye çok katılıyorum. 

Bir de, lise mezunu kaydı var biliyorsunuz yasada, özel güvenlik görevlisi 
olabilmek için lise diplomasını ibra edip, ondan sonra da eğitim alıyor, o 
eğitimini de valilik polis vasıtasıyla, jandarma vasıtasıyla imtihan ediyor, 
ondan sonra birer de belge veriyor. Ayrıca, eğer valilik uygun görüp de, 
bunların silah taşımasına uygun diyorsa, bölgesinde, yani o bölgeyi de, mesela 
bizim barajın inşaat bölgesini, terörün tam ortasındadır, Şakir Paşa da çok iyi 
bilir, onun bölgesini sınırlıyor, bu bölgenin içinde ancak silah taşıyabilirsiniz diyor. O bölgenin dışına silah taşıdığınız zaman, ruhsatsız silah taşımış gibi size muamelede bulunuyor. 

OSMAN NURİ EYÖVGE- Paşam, o zaman ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Benim bölgemde bu güvenliği sağlasın, nöbeti bitince de ben bunu PKK'lının eline teslim edeyim, silahsız olarak gitsin, keklik avlansın demeye geliyor bir bakıma da.

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Şimdi yani…

OSMAN NURİ EYÖVGE- Şey etmeyin, ben bu konuya fazla şey değil. Burada bir sonuç cümlesi kullanacağım: Yukarıda saydığım kanunların dışında, Ceza Kanununda, Ceza Usul Kanununda, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda yapılan değişiklikle, devletin elini, kolunu bağlarken, Şemdinli olayları dolayısıyla Hakkari Valisinin deyimiyle, mahalli liderlerin, yani HADEP'li belediye başkanlarının her dediğinin yapıldığı bir ortamın yaratılması vesile oluştu. HADEP'li belediye başkanı elini kaldırmıştır, millet ayaklandırmıştır, elini indirmiştir, millet durmuştur. Bunu Sayın Başbakan da görmüştür.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Burada bir şey söyleyebilir miyim?

OSMAN NURİ EYÖVGE- Evet.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Orada HADEP'li belediye başkanının oradaki halkı kontrol altında tutması konusu, çıkan yerel kanunun belediye başkanına verdiği yetkiden mi kaynaklanıyor, yoksa o belediye başkanının o halk üzerindeki daha değişik bir otoritesinden mi kaynaklanıyor?

OSMAN NURİ EYÖVGE- Daha değişik otoritesinden. Ama şimdiki mevzuatla da, yeni yaratılmak istenilen bu mevzuatla da, bunun hukuki ortamı yaratılmak isteniyor, altyapısı yapılmak isteniyor.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Hukuki olarak da zaten güç kazandıktan sonra bunu daha rahat bir şekilde yapar demek istiyorsunuz.

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Şunu ekleyebilir miyim, ona da cevap verirsiniz. Vali Beyin beceriksizliğinden de olmuş olabilir mi?

OSMAN NURİ EYÖVGE- Doğrudur.

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Yani hiçbir riski göze almamış, elinde orada komando tugayı var, bilmem jandarması var, her bir gücü var, o bölge özel bölge içinde, hiçbir şey kullanmamış. Ben valime de soracaktım, size de müsaadenizle sorayım: Iğdır'ın nüfusu ne kadar Sayın Valim?

MUSTAFA TAMER- 70 bin civarında.

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Tunceli'nin nüfusu 86 bin, şehir merkezi 24 bindir, 
bunun 16 bini -Şakir Paşam son rakamları daha iyi bilebilir- yerli, kalan 8 bini 
memur, komanda tugayı, asker, yani bizler. Diğerleri 16 bin. Eğer bizim 
yetiştirdiğimiz doktor unvanlı valilerimiz, yetiştirmek için bu kadar çaba sarf 
ettiğimiz valilerimiz 20-30 bin kişiyi yönetemiyor mu yani, oralarda yönetim 
sorunu çıkıyor. Yetkisini mi kullanmıyor, kullanmak mı istemiyor? Bunları da 
değerlendirmek lazım.

OSMAN NURİ EYÖVGE- Paşam, İl İdaresi Kanununda bir hüküm var, valinin güvenlikle ilgili görevlerini saymış; şunu yapar, şunu yapar diye bir madde var. Vali gerekli gördüğü diğer bütün tedbirleri alır. Bu hüküm nedir? Bu hüküm, 
inisiyatif kullanmaktır. Sokağa çıkma yasağı ilan edebilir, silahları 
toplayabilir, yani o inisiyatifi valinin kendisinin kullanması lazım. Hatta bu 
maddeyi açmak istediler, maddeyi açarsanız, kendi kendinizi sınırlarsınız. Başka 
bir örnek vereceğim: Diyarbakır Valisi, bu son vali, Diyarbakır'a gittiği gün, 
Hevsel Bahçelerinde operasyon yapıyor emniyet ve jandarma güçleri. Emniyet 
müdürü valiyi havaalanında karşılıyor, vali diyor ki, "sizin o operasyonunuzu 
tasvip etmiyorum"

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Daha ne olduğunu bile bilmiyor.

OSMAN NURİ EYÖVGE- Bilmeden. Göreve başlıyor, biliyorsunuz, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında bir kanun vardır,o kanuna göre belirli alanlarda ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılır ve güzergâhı da var, "Ben kaldırdım, bütün güzergâhları da kaldırdım" diyor. Sözlü olarak şunu diyor: "PKK bayraklarıyla yürüseler, PKK lehine slogan atsalar, yine bir şey yapmayacaksınız" Bu vali Avrupa Birliğine en uygun vali olarak lanse ediliyor ve hatta Avrupa Birliği heyetinde başmüzakereci yardımcısı olarak atanması da söz konusu bu valinin. 

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- O görevi iyi yapabilir de efendim, valiliği yapamadığı muhakkak. 

OSMAN NURİ EYÖVGE- Takdirlerinize bırakıyorum.

E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Benim ölçüme göre öyle.

OSMAN NURİ EYÖVGE- Benim meslektaşım, ben takdirlerinize bırakıyorum.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Yalnız konu şöyle: O valiye de fazla suçlamada 
bulunmayın. Tanımam, etmem, ama sistem böyle, yani sistem ne istiyorsa vali de ona göre hareket ediyor. Orada Şemdinli olaylarında, oradaki o cenaze kaldırma konusunda 10 bin kişi, 30 bin kişi, bazılarına göre 40 bin kişinin toplanıp, yürümesi konusunda vali bir tedbir alır, ortalığı yakıp, yıktırabilirdi, ama istenen o değil. İstenen, kavga çıkmasın, hadise olmasın, iğdiş edilmesi, 
ortalık velveleye verilmesin, ama ne yaparlarsa yapsın. Bayrakla da yürüsün, 
bilmem neye de küfretsin, devletin aleyhine de çalışsın, her şey olsun, ama 
hadise çıkmasın. Sonunda da bu hadisesiz bir şekilde sonuçlandırılmıştır diye 
televizyonlarda, haberlerde, gazetelerde defalarca da başarıymış gibi ifade 
edildi. Eğer bu hadise değilse, neresi hadisedir bilmiyorum. Hadise, oradan iki 
tane jet uçağının geçmesi oldu, hadise o oldu, öbürleri hadise değildi. Neler 
oldu, onlar hadise değil, çünkü arzu edilen bu. Her şeyi yumuşak bir şekilde 
kabullenmek, bunun tepki vermesine, üstüne gidilmesine engel olmak ve ortada 
hiçbir şey yokmuş, Türkiye sükunet içerisinde her şeyin üstesinden gelebilir bir 
vaziyettedir diye dışarıya ve içeriye karşı lanse etmektir, konu budur. Sistem 
bunu arzu edince, oradaki vali ne yapsın? Vali tutup da, o gün sokağa çıkma 
yasağını ilan etseydi, iki saat içerisinde o valiyi görevden alırlardı. 

OSMAN NURİ EYÖVGE- Daha iyiydi ama.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Vali de zaten görevden alınmayayım diye, ne ona ses çıkartmıştır, ne de ona. Orada asker de görev yapamamıştır, vali de görev yapamamıştır, kimse görev yapamamıştır, çünkü görev yapması istenmiyor ondan orada, sistem bunu arzu ediyor.

OSMAN NURİ EYÖVGE- O zaman orada oturulmaz Paşam, istifa da bir erdemdir.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Tabii.

Ondan sonra da Hakkari'deki bilmem ne olayında valiyi aldılar, yerine bilmem 
neyi verdiler, bir şeyler oldu, bir sürü bir sürü şeyler. 

Buyurun efendim, katkılarınızı ve sorularınızı bekliyoruz.

ETHEM AKAY- Olaya biraz teorik açıdan bakmakta fayda var, çünkü somut olaylardan bir neticeye ulaşmak bana göre biraz zor. Günümüzde bu sorunların temelinde ne var, ilk önce bunu tespit etmek lazım. Bir fotoğraf var, bu fotoğrafın arkasını görmemiz lazım ki, bu fotoğrafı iyi anlayalım, ona göre de çözüm üretebilelim. Bir defa, dünyada devlet kavramı bir tartışma halini açalım. Bu devlet kavramının içerisinde devletin işlevleri tartışma konusu. Bunun içerisinde ne var? Kamu hizmeti kavramı, bizim de söylediğimiz her şey bu kamu hizmetiyle bağlantılı bir şey. Kamu hizmeti kavramındaki bir değişiklik söz konusu. Bu kamu hizmeti kavramındaki değişiklik aynı zamanda devletin, yani merkezi idarenin işlevinin ne olması gerektiği, mahalli idarenin veya idarelerin işlevinin ne olması gerektiği sorununu gündeme getiriyor. Bu sorunun cevabını iyi verdiğiniz takdirde ve bununla bağlı olarak, oluşturulacak sistemin, siyasi sistemin ve sizin muhafaza etmek istediğiniz veya muhafaza edip, daha geliştirmek istediğiniz sistemlerin uyumlaştırılmasını nasıl sağlayacağımız sorunu var. 
Türkiye şu bir gerçek, artık klasik anlamdaki kamu hizmeti kavramı bitti, yeni 
bir kamu hizmeti kavramı var. Bu kavramın Türkiye'ye veya ülkemizdeki 
tartışılmasının sebebi, Avrupa Birliği meselesi var, Avrupa Birliğinde artık 
kamu hizmeti kavramını kullanmıyorlar. Evrensel hizmet, evrensel hizmetin 
dışında kalan hizmet alanları bu rekabete açılacak, devlet de kendisi 
çerçevesinde bu rekabetin içerisinde yer alabilecek, ama asıl aktör olamazsın 
diyor. Bu çerçevede içerisinde ekonomik alanda devletin küçülmesi,
 özelleştirilme vesairenin arkasında yatan sebeplerden biri bu. Artık devlet
 birtakım alanlardan elini çekmek zorunda. Elini çekerken, ama devlet olma
 vasfını kaybetmemek lazım, işte bizim sorunumuz bu. Devlet olarak bazı 
alanlarda küçülebilirsin vesaire, ama orada kural koyma, koyduğun kuralı adam 
gibi denetleme, o kurala da riayet etmeyenin cezasını vermeme gibi bir lüksün 
olamaz. Eğer birisi Türkiye Cumhuriyetinde, Türkiye cumhuriyetinin en kutsal 
değerlerine saldırıyorsa, kim olursa olsun, en acımasız şekilde cezalandırılması 
lazım. Dünyanın hiçbir yerinde buna müsamaha edilmez.Fransa'dan örnek vereyim:
 Fransa'da FIS olayında, FIS'in başında bir yerde namaz kılarken gördüler, tak
diye vurdular. Yargısız infaz diye ertesi gün gazete şey yaptı, bitti olay;
devlet budur, devlet otoritesini gösterecek. Ceberut devletten taraftar 
değilim, ama devletin vatandaşa hak ve hürriyet tanıması gerekir, bu anlamda
mahallileşmeye taraftar olabiliriz, fakat devletin koymuş olduğu kuralların
dışına çıkıldığı zaman, onun da cezasını verilmesi lazım.

OSMAN NURİ EYÖVGE- Denetimi kaldırdılar mı Avrupa Birliğinde?

ETHEM AKAY- Denetim kalkmaz.

OSMAN NURİ EYÖVGE- Ama bizde tamamen kaldırıyorlar.

ETHEM AKAY- Ben oradaki kamu hizmeti kavramıyla, mesela şu anda Türkiye'deki tartışılan noktalardan bir tanesi, kamu hizmetinin, özellikle ekonomik alandaki bölümünün tedrice ne yapılması, özel sektöre geçmesi. Özel sektöre geçirilirken de, bunun özelleştirme yöntemi vesaire, birtakım yöntemler şey yapmış. Bu siyasi iradenin tercihi, bu siyasi iradenin tercihine bir şekilde saygı duymak lazım. Niye? Demokrasi kültürü gereğince. Ancak şunu da söylüyorlar: Hem Avrupa Birliğindeki, hem dünyadaki gelişmelerde, hem de biz teorik anlamda şunu söylüyoruz: Ekonomik alandan çekilebilirsin, ama çekildiğin alanda boşluğun yaratılmasına sebebiyet verecek bir ortam yaratamazsın, o anlamda kurallarını koymak zorundasın, kurallarını koymak yetmez, o kuralları denetleyeceksin. Denetleme sonucunda da gereken müeyyideyi uygulayacaksın. Kitaplarda hep şu söylenir: Merkezi idarenin faydası bu, sakıncası bu, işte mahalli idarenin faydası bu, sakıncası bu. Ben şuna inanıyorum: Güçlü bir merkezi idare iradesi olması lazım. Bu çerçeve içerisinde birtakım hizmetlerin yürütülmesinin mahallinde olmasına taraftarım, ama bu mahallinde olmanın yöntemi ne olmalıdır? İki yöntem olur, dekonstraksiyon dersiniz, ya desantralizasyon, yani merkezdeki yetkiyi sizin temsilciniz olan kişilere verirsiniz, valiye verirsiniz, kaymakama verirsiniz veya desantralizasyon dediğimiz, bu mahalli idarelere verirsiniz. 

Türkiye'de bunun hangisi yerinde olur? Bu kurallar demokrasi geleneğinin 
yerleşmiş olduğu ülkelerde, ekonomik refahın da belirli bir noktada olduğu 
yerlerde iyi netice verir. Biz teorik anlamdaki sıkıntımız bu. Teorik anlamdaki 
doğru olan şeyi, Türkiye'nin şartlarıyla uyumlu hale getiremiyoruz. Türkiye'nin 
şartlarını göz önünde bulundurmak lazım. Türkiye'de ekonomik refah belirli bir 
noktaya gelmeden, Türkiye'de devletiyle sorumlu olan insanların bir şekilde 
yaratıldığı yere siz yetki veremezsiniz, verdiğiniz zaman intihar edersiniz, 
dünyanın hiçbir yerinde kimse vermez. Mesela, Fransa'da desantralizasyon 
dediğimiz olay, tedricen vermişler, yıllara sarih olarak veriyor, 30-40 sene 
içerisinde veriyor ve teker teker bir yetki veriyor, üç sene, beş sene 
uygulaması sonucunda ortaya çıkan sorunu çözüyor, ikinciyi yapıyor. Biz burada 
bir yanılgı içerisine girdik. Denildi ki, yerelleşeceğiz, hizmetler daha iyi 
olacak, kalitesi artacak, verimlilik olacak, kamu kaynaklarının etkin, verimli 
kullanılması sağlanacak vesaire vesaire. Güzel şeyler, söylem olarak güzel 
şeyler, ama siz o yetkiyi kime vereceksiniz? Bilgisi onu yapmaya yeterli olmayan bir kimseye, ehil olmayacak ve kötü niyetli olacak, bir de sistemle sorunu olacak; böyle bir yetki verilmenin arkasında ya o yetkiyi verenin bir 
cehaletinden bahsedilir veya başka şeyinden bahsedilir, bilemiyorum. Mesela, 
Fransa'da en sonunda diyorlar, tamam, biz yetkileri verdik, birtakım gelirlerini 
sağlıyor vesaire vesaire. Netice itibariyle diyor ki, devletin ülkesi ve 
milletiyle bölünmez bütünlüğüne ilişkin bir faaliyet veya bir olay olduğu zaman, 
vali her türlü önlemi alır, anayasasına koymuş. Biz olaya şu açıdan bakıyoruz: 
Tamam, yetkileri verelim, iyi demokratikleşeceğiz, Avrupa Birliği bunu söylüyor 
vesaire vesaire. Avrupa Birliği falan bunu da söylemiyor, Avrupa Birliği kendisi 
bunu söylese, oluşturmak istediği hukuk sisteminde niye merkeziyetçiliğe 
gidiyor? Biz karşı tarafın mesajını iyi anlamamız lazım. Yanlış mesajı algılama 
yöntemiyle yanlış neticelere ulaşırız. 

Bu çerçeve içerisinde yapılmış olan şeylerin bir kısmında hak veriyorum, olması 
gerekir diyorum, fakat zamanlama doğru değil. Doğru kararı verirsiniz, fakat 
vermiş olduğunuz kararın uygulanmasında doğru zamanı seçmezseniz, yanlış netice alınır. Az önce işte valinin basiretsizliğinden bahsedildi. Belki vali çok iyi 
yönetmiş, iyi kararlar almış, ama aldığı kararı uygulaması gerektiği zaman 
uygulamamış, 5 saat sonra uygulamışsa, o kararın bir ehemmiyeti kalmaz. 
Türkiye'de de bu işler kamu hizmeti anlayışına uygun olarak yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Bu yeniden yapılanmada şeffaflık da olacak, katılım da olacak vesaire, ama bunun zaman içerisine yayılması gerekir. Birdenbire 
demokratikleşeceğiz, sorunları çözeceğiz argümanıyla yola çıkarsak, kötü 
neticelenecek. Bana göre de, şu anda Türkiye'nin bulunduğu fotoğraf bu.

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Müsaade ederseniz, bir ara verelim.

İKİNCİ OTURUM


E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Kaldığımız yerden devam edelim. En son açıklama, biraz da işin doğru noktası gibi geliyor insana, yani bir taraftan demokratikleşme açılımları, bir taraftan merkezin hantal yapısından mahalli yapılanmaya, yani ademimerkeziyete, diğer bir yerel yönetimlere, yerel yetkilere doğru bir gitmenin faydalı olacağı, ancak bunun zamanlamasının, yerinin çok iyi tespit edilmesi lazım geldiği, eğer bu olmadığı takdirde, iyilik yapayım derken, doğru sonuçlara ulaşayım derken, ülkenin bütünlüğünden, birliğinden, merkezi 
otoritenin ortadan kalkmasına kadar uzanan bir yelpaze içerisinde güvenlik 
zafiyeti ve bütünlük zafiyeti içerisine girebileceğimiz de ifade edildi. 
Fransa'daki örnekler de verildi. Fransa'daki örneklerin bunların yedire yedire 
yapıldığı, bir tanesinin yapılıp, iki üç yıl beklenip, uygulamadan doğan 
aksaklıkların tespit edilip, onları giderici önlemlerin alınıp, ondan sonra 
devam edilip, daha sonra bir sonraki aşamaya geçildiği de ifade edildi. Tabii 
ki, Türkiye'nin şimdiki durumuna baktığımız zaman, Türkiye'de hem dışarıdan kötü niyet var, hem de buna hizmet eden içeriden kötü niyetli kişiler var. İkisi bir araya geldiği zaman, böyle bir yapılanmanın birdenbire ortaya çıkması, ülkenin hakikaten bütünlüğünü ortadan kaldırır ve dibine dinamit koyar. O zaman ne yapmak lazım? Onu tespit etmemiz gerekiyor. Mevcut yapı biraz da bozuldu, yani belki eski yapı, bu kanunlar çıkmadan önce, valiliklerde illerde çok başlılık durumu ortaya çıkmadan önce, bundan 10 yıl öncesi, 5 yıl öncesindeki yapı doğru dürüst işletilseydi, belki bugünkünden daha iyi olacaktı. Hem yapı bozuldu çeşitli kanunlarla, hem de yeniden bir idare şekli de ortaya konulamadı, böyle garip bir şekilde bir idare şekli var. Öbür taraftan da, federalleşmeye kadar uzanan bir süreçte gidebilecek birtakım yerel yönetimlerin yetkilerini artırmak, bölgesel yönetimler ortaya çıkartmak gibi birtakım düşünceler de var. O bakımdan, o zaman Türkiye olarak bizim şu anda ne yapmamız lazım? Çıkan 
kanunları mı geri almamız lazım, ek kanunlar mı çıkarmamız lazım, mevcut sistemi mi muhafaza etmemiz lazım, bunu mu iyileştirmemiz lazım, yoksa hakikaten biraz önce kötü niyetli kişiler de olduğuna göre, kötü de niyet olduğuna göre, öbür türlü sisteme geçmenin mahzurlarını mı çıkıp anlatmamız lazım? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor. Bunlarla ilgili sorularınız ve yorumlarınız varsa, onları alalım müsaade ederseniz. 

ÜNSAL AKTAŞ- İsmiyle müsamahama, beyin fırtınası diye toplandık, vaktimizi 
buraya teksif etmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla biraz sevimsiz de olabilir, suya 
sabuna dokunuyor diye de telakki edilebilir, içe dönük bir yaklaşım olarak da 
kıymetlendirilebilir. 

E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Zaten beyin fırtınasında fikirlerin biraz da uçuk 
olması, insanların kafasını çalıştırmaya ve bazı şeyleri düşünmeye sevk 
ettiğinden, sınırları ve duvarları olmayan düşünce merkezi burası da zaten, onun için serbest.

ÜNSAL AKTAŞ- Ethem hocanın devlet noktasında altını çizdiği ve Sayın Başkanın da sistem diye bir atıf yaptığı noktada söz almayı yeğledim, o çerçeveyle sınırlı 
kalmaya çalışacağım, ama heyetimizin farkı fark edesi noktasındaki, biraz 
ölçüleri aşabilirim, katkı olacağı ümidiyle.

4 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder